Sadece LitRes`te okuyun

Kitap dosya olarak indirilemez ancak uygulamamız üzerinden veya online olarak web sitemizden okunabilir.

Kitabı oku: «Gagauzlara Dair», sayfa 2

Yazı tipi:
NOTLAR

1. Geroyluk: Kahramanlık

2. Girgin: Yiğit, cesur, atılgan

3. Batır: Kahraman

4. Titsi: Olağanüstü

5. Dragon: Ejderha

KAYNAKÇA

1. Nikolay Baboglu, İgnat Baboglu- Gagauz Literaturası. Hremstomatiya, Chişinau. 1997.

2. Dionis Tanasoğlu- Bucaktan Sesler, Kişinev, 1959

3. Dionis Tanasoğlu- Ana Dili5. Kişinev, 1990

4. Nevzat Özkan- Gagauz Türk Edebiyatı, (Türkiye Dışındaki Türk Edebiyatları Antolojisi 12, Romanya ve Gagavuz Türk Edebiyatı, Kültür Bakanlığı, Anakara, 1999.

5. Nikolay Baboglu, İgnat Baboglu- Literatura Okumaları, Kişinev, 1988

6. Harun Güngör, Mustafa Argunşah- Gagauz Türkleri (TarihDil-Folklor ve Halk Edebiyatı) Kültür Bakanlığı, Ankara, 2002

GAGAUZ HALK EDEBİYATINDA DOBRUCA VE TUNA HATIRALARI

Saba yıldızı, “Çolpan”, “Kervan yıldızı”, nicä dä taa deyärdilär ona eskidän taa şafklı yanardı bu küün üstündä, sansın aydınnadardı bu becenarcıların bitki hazırlanmaklarnı, angıları şamatalı, üfkeli hem kahırlı kalkınärlar tä duuma ocaklarından, da kervan uzaner Tunaya doru, alatlayarak.

(…)

Sora dädu Tanas çıkardı meşinindän bir deridän kesecik, o yazın da meşin taşırdı da, açıp, onu, dedi:

– Tä burayı koydum biraz toprak bizim harmandan, duuma topraamızdan bir auç. Al da taşı yanında, kuvet verir, aklına getirir Balkannarı, bizi, ani kalêrız, hem dä mezarlarda, kırlarda gömülü girgin dedelerimizi, çocuum! Dädunun yaşlandı gözleri, ama bakışı taa da pek çetin-nendi da o pek benzedi bir kudretli bayır kartalına. To-dur, alıp öptü o topracıı:

– Emin ederim, dädu, sana hem duuma erlerimizä!

(1)


Konuşmama, Gagauz âlimi Dionis Tanasoğlu’nun “UZUN KERVAN” isimli romanından, Balkanlardan ayrılışı anlatan bir sahne ile başlamak istedim ve sizleri Gagauzların sıcak söyleyişiyle selamlıyorum..

– Hepinizi saygıyla selamlaarım Paalı dostlar, paalı kardaşlıklar….

Gagauzların kaderini yaşayan ve bu kadere rağmen kimliğini muhafaza edebilen bir başka halka rastlamak mümkün değildir. Moldova Cumhuriyeti’nin güneyindeki özerk bölgelerinde sosyal ve kültürel değişimin; ekonomik bunalımın anaforunda sahipsiz bırakılan Gagauz Türkleri kimlik problemiyle; asıl trajik olanı ise, yok olma tehlikesiyle karşı karşıyadırlar.

Hâlbuki Gagauzlar bu coğrafyalardan Bulgaristan’a Dobruca kırlarında, Tuna boylarında yüzyıllar boyu onurlu bir kaderi yaşadılar. Bu gururlu Türk halkı farklı kültürler içinde, dilini, kimliğini kaybetmedi. Kültürünü kaybetmedi… Hattâ, burada bir kültür yarattılar… Bugünkü Gagauzlar Dobruca’yı, Tuna boylarını hatırlamazlar. Bucak dedikleri Besarabya bölgesini vatan bildiler ve yeni topraklarına sımsıkı sarıldılar. Ancak, türkülerine, masallarına, destanlarına, manilerine kulak verdiğiniz zaman bu coğrafyanın kokusu yakar genzinizi, bu coğrafyaların rengini görür; Mavi Tuna’nın sesini bir Kavuş (Gagauz halk çalgısı) yanıklığıyla duyarsınız. İsmail Habip Sevük, Fırat nehrini anlattığı yazısında: “Nehirlerden sadece su değil, tarih akar” der. Evet, Tuna’yı dinlerseniz, derinlerden, Gagauzların bir ağıtını, bir destanını, genç kız ve delikanlıların sevdalı dudaklarından dökülen bir kaç maniyi, yanık bir türküsünü de duyarsınız… Tuna boylarında yavukluların birbirlerine söyledikleri maniler derinlerden gönlünüze düşer… Sizlere, Tanasoğlu’nun Uzun Kervan romanı ve Nikolay Baboğlu’nun Oglanın Lejendası isimli poemasının dışında Çağdaş Gagauz edebiyatına yansımayan, ama halk kültüründe hâlâ yaşayan Dobruca ve Tuna hatıralarından söz etmeye çalışacağım.

Gagauzlar ilk kez 1065’ten sonra Kuzeyden kitleler halinde Balkanlara gelmişler; Moğolların 1224’te Rusları yenmesinden sonra da Tuna’yı ikinci kez geçerek Silistre ve Varna bölgelerine yerleşmişlerdir. Gagauzların bir kısmının Balkanlar yoluyla Adalara, Anadoluya geçtikleri de bilinen tarihi bir gerçektir. Bu tarihi, Gagauzların büyük aydınlatıcısı Mihail Çakır, Gagauzların İstoryiası isimli eserinde şöyle anlatır: “Türk uzların (gagauzların) birkaç bölmesi erleşmiş Kara Denizin hem Tunanın Semptetlerindä Silistra, Mangalia, Kavarna, Balçik, Varna vilayetlerindä, neredä onlara deyarmişlär: Türk-Uzlar, Oğuzlar, Gagauzlar.” Bir başka Gagauz âlimi Nikolay Baboglu’nun o tatlı lisanından dinleyelim o tarihleri: “Benim gagauz halkımın o yakın dedeleri erleşerlar Balkan yarıadanın poyraz-günduusu taraflarına. Bu erlere o zaman denirmiş Küçük Skifiya (Büünkü Romaniyanın hem Bolgaristanın Dobrucası). Ama alırsak bizim çok uzak dedelerimizi (uzları, oğuzları, hak oğuzları) Onar bir çok uzun zamanda göçmüşlar Balkana Orta Asiyanın meralarından. Bu yol sürtmüş üzlarlen yıl. Bir avuç kadar halk, büük Türk dünnaasının bir parçası, kendi soydaşlarınnan barabar, nereda annaşarak, nerede dokuşarak hayvannarına otlayacek için, geniş çayırlar için dolaşmışlar Azer denizin hem Kara denizin poyraz taraflarından bütün Evraziyanın boş kırlarını da duruklanmışlar Kara denizin batı taraflarında. Uzak dedelerimizin bu uzun yolda gezmekleri için istoriya biza pek az bilgi bırakmış, ama kimi laazımnı işleri taa derin araştırırsak olur bilelim. Ama o zamanki bilgilerdan en paalısını biz bileriz; uzak hem yakın dedelerimiz tutabilmişlar, korumuşlar kendiliini, kendi türklüünü, etkin kulturalarını, dillerini da getirmişler biza bu mirası hiçbir kayıpsız, hiçbir kusursuz. Gelip Balkannara onbirinci üzyılında duruklanerler o zamanki kavi Bizantiya imperatorluun poyraz sınırlarında. Bu devletin padişahlarının kayıllıından düzmüşler kendi devletini, onun adıymış Uziyealet. Düzmüşler onu öla neetlan, ki koruma Bizantiyanınsınırlarını varvarlardan. Bu takım hakoğuzlar bi çala izmet etmişler imperiyanın faydasına, korumuşlar sınırları, ama tezda başlamışlar cenk etmaa o büük kavi imperayiylan da, neçin ki olurmuş büük doruluksuzlar, neçin ki Bizantiya askerleri gururlu halkı, kendi koruyuçularını başlamışlar ayak altına basmaa. Burada peydalanan eni hak oğuzlar (gagauzlar) kabuletmişlar hristiannık dinini, yamanmışlar evropayca çiftçilik işlerina hem da taa iiletmişlar kendi çoktankı zamannardan hayvancılık zanaatını, koruyup uzatmışlar orta Asiyadan hem kırlarda kazanılma oricinal kulturayı. Dörtüz yıl Balkanda yaşamak bırakmış gagauzların kulturasında kimi eni balkanizma motiflerini da. Ama onsekizinci asirin bitkisinda, ondokuzuncunun da başlantısında gagauzlar geçerlar yaşama Basarabiyaya da erleşerlar büünkü Bucak kırlarında.” (2)

Bulgar bilim adamı Atanas Manof ise: “Emine burnundan Tuna ırmağı ağzına kadar Karadeniz’in batı kıyısında ve bahusus Varna, Balçık, Kavarna kasabaları ile bunların mülhakatında; Basarabya’nın Komrat, İsmail, Çadırlunga, Bender Akkermen taraflarında; Bulgaristanın Varna, Provadı, Şumnu, Razgrad, Tutrakan ve Silistreden Dobruca’ya doğru olan hattından şimalî şarkî hattına müvazi olan yerlerinde ve Tuna mecrası ile Edirne taraflarında küçük guruplar halinde serpilmiş olarak yaşamakta bulunan bir millet vardır ki bunlar, vaktiyle bu yerlerde kesif bir surette yaşamış olan ve GAGAUZLAR adını taşıyanların bakiyeleridir.” (3) der. Bugün, Yunanistan, Bulgaristan, Türkiye, Romanya ve başka ülkelere dağılmış; çoğu kimliğini kaybetmiş Gagauzları saymazsak, Moldova’da tahminen yüzyetmiş bin, Ukrayna’nın Odessa bölgesinde kırkbin kadar nüfusa sahip olan bu Türk topluluğu Dobruca dediğimiz coğrafyada, ikiyüz yıldan fazla yaşayan ve merkezi Korbuna olan “Dobruca Prensliği” veya “Uzi Eyalet” adı altında kendi devletlerini de kurmuşlardır. Dobruca’ya adını veren Gagauz Dobrotiç beyden şöyle bahseder Mihail Çakır, Gagauzların İstoryiası isimli eserinde: “Emir bey Dobrotiç, ani beylik (padişahlık) etmiş Küçük Skifiyanın semtlerindä 1354-1383 yılların arasında hem da ondan provintiya – vilayet Dobruca kabul etmiş adı “Dobrudja”

(…)

Dobrotiç bey, gagauzların padişahı, ölä sanlıymış hem kämilmiş her bir işlän, ki onun padişahlına, onun adın vermişlär: “Dobrotça, Dobruca”, eski adın erinä: “Karbunlu Vilyat”

Onsekizinci yüzyıla kadar Dobruca bölgesinde yaşayan, çiftçilik ve hayvancılıkla uğraşan Gagauzlar, onsekizinci yüzyıl boyunca kısa aralıklarla devam eden Osmanlı-Rus savaşlarını takiben Bulgarların baskısı ve Rusların teşviki ile eski yurtlarını bırakıp Moldova içine göç etmeye başlamışlardır. Bu göçte Moldova boyarları Gagauzlara bazı hususlarda yardımcı olmuşlar. Ayrıca bu göçte 1774 yılında yapılan Küçük Kaynarca Antlaşmasının da etkili olduğunu unutmamak gerekir. Onsekizinci yüzyıldan itibaren bu coğrafyalarda başlayan göçlerin ilginç tarafı, Müslüman Türkler Osmanlı coğrafyasına yönelirken; Hristiyan Gagauzlar ters istikamete yönelmişlerdir. Olga Karanastas Radova, Gagauzlar Monografiyası isimli eserinde, tarihleri ile bu göçleri, göçlerin coğrafyasını ve yerleşim yerlerini gösterir: “Gagauzlar Bucak (Besarabya) bölgesine sadece Bulgaristan’ın güneydoğusundan ve Yunanistan’dan, Makedonya’dan, Romanya’dan ilk zamanlar onsekizinci yüzyılın sonlarında, 1787-1791 Rus-Osmanlı savaşları esnasında, 1806-1812 Osmanlı-Rus savaşları esnasında da bu göçler devam etmiş. Bütün bunlar Bucak’taki Gagauz yerleşim yerlerinin sadece ondokuzuncu asırda kurulmadığını göstermektedir.” Bir başka tarihlendirmede ise: “Osmanlı İmparatorluğu yönetimi altında yaşayan Gagauzlar 18. ve 19. yüzyıllarda Balkanlardaki bağımsızlık hareketleri sırasında Bulgarların baskılarına dayanamamış Tuna ırmağı üzerinden Rusyaya göç etmişler (1750-1856) Tuna bölgelerine (1769-1791) ve Besarabya’ya (1801-1812) yerleşmişlerdir” denir.

Amacımız Gagauzların tarihleri hakkında bilgi vermek değil. Bu derleme ile bir gerçeğe dikkatinizi çekmek istiyoruz. Gagauz halk kültüründe bu coğrafyaların izleri hâlâ canlı bir biçimde yaşamaktadır. Bugün bir Gagauz, Tuna’yı, Balçık’ı hatırlamaz ama Balkan Türklüğünün ortak türkülerinden birisi olan “Alişimin Kaşları Kare” isimli türkünün nakaratı, Gagauzların dilinde şöyle tekrarlanır:

Görmedin mi ol civan Alişimi Tuna boyinda (Balçık yolunda)

(Zajaczkowski, s.67) (4)

Asırlarca, Bizans, Osmanlı, Bulgar, Romen, Sovyet, Moldovan ve Ukrayna bayrakları altında, varlıklarını ortaya koyamayan, sürülen, ezilen, horlanan, kullanılan, asimile edilmeye çalışılan bu küçük Türk topluluğu, azınlık psikolojisiyle sımsıkı sarıldıkları dilleri gibi, kültürlerini de kıskançlıkla muhafaza etmişlerdir. Gagauz Türklerinin folklorunu, tabiatiyle kültürünü, dört katman olarak görmek ve değerlendirmek gerekir:

1. Hristiyanlık öncesi kültürlerinden getirdikleri adetler ve inanmalar;

2. Hristiyanlık,

3. Komşu kültürlerin (Bulgar, Romen, Rus, Moldovan, Ukrayn) tesiri;

4. Önce Selçuklular, sonra Osmanlılar vasıtasıyla Gagauz kültürüne yerleşen İslâmî motifler, inanmalar, âdetler… Bu tesirleri Gagauzların bütün hayatında canlı bir biçimde müşahede etmek mümkündür.

Gagauz kültürünün, tabiatıyle folklor ve halk edebiyatlarının derin yapısını incelediğimizde onsekizinci yüzyıla kadar yaşadıkları Dobruca yöresi ve Tuna coğrafyasının en önemli şekillendiricilerden birisi olduğunu rahatlıkla görebiliriz. Elbet biz çalışmamızda bu şekillendiricileri tespit ve tarif imkânına sahip değiliz. Bu toprakların bir kültür atlasını, sadece folklor yahut halk edebiyatı ile sınırlı değil, müzik, dans, tiyatro, mimari, plastik sanatlarla da besleyerek hazırlarken Gagauz rengini de unutmamak gerektiğine inanıyoruz.

Bugün Gagauz Türkleri arasında hâlen anlatıla gelen destan yahut legenda dedikleri Köroğlu, Aşıg Garip, Garip Kamber anlatmalarının; Bizim Nastradin dedikleri Nasreddin Hoca, Köse fıkralarının…Balkanların, Dobruca’nın mirası olduğu inancındayız. Bu mirasa türkülerin, ağıtların, manilerin büyük bir kısmını da dahil edebiliriz. Ancak Tepegöz gibi anlatma parçalarının daha önceki zamanların izlerini taşıdığı, bir büyük destanın küçük bir parçası olduğu da gerçektir.

Türk coğrafyasının en önemli destanlarından Köroğlu, Manov’un verdiği bilgiye göre Gagauzlar arasında da yaygındır. “Anadolu’da yapmış olduğu yiğitlikler Gagauzlar arasında da yayılan Köroğlu, bir ara Dobruca’ya geçmiş, orada da mücadeleye devam etmiş. Nihayet tekrar Anadolu’ya dönmüş ve orada ölmüş.”tür (T. Acaroğlu çevirisi, s.121) (5)

KÖROĞLU
 
Ben bir Köroğlu’ydum dada gezerdim,
Çalıya çırpıya kelle dizerdim,
Esen lüzgardan izler seçerdim,
Kimsem yoktu Balkan’da yalnız gezerdim,
Demir topuzlan kelle ezerdim,
Ben edi daya hükm ederdim,
Geçenden baçını isterdim.
 
(Manov, s.172)

Türküdeki, “Kimsem yoktu Balkan’da yalnız gezerdim,” mısraı Gagauz ruhunun ifadesidir sanki… Hayatlarını tarım ve hayvancılıkla idame ettiren bu halk, Menzel’in ifadesiyle çalışkan, dürüst ve çok gururludur. Ama, Hristiyan oldukları için Osmanlı İmparatorluğu tarafından ihmâl edilmişler; mensup oldukları yönetimler tarafından Bulgar, Rum… gibi halklara dahil edilmeye çalışılmışlardır. Tarlada, sabanda, hayvanlarının peşinde Türkçe konuşan; daha da önemlisi Allah’a yönelirken kendi dillerinde yakaran Gagauzlar daima yalnız kalmışlardır.

Gagauz folkloru ve halk edebiyatında Tuna’nın ayrı bir yeri vardır. Bir türküde:

TUNA BAŞINDA
 
Yıldırcım gittim Tuna’ya
Tuna başında pınar var,
Pınar başında kızlar var,
Kızlar var, bez çırpêrlar,
Olannar ot biçerlär.
Ey mari kız, versene bakırcını,
Sulayım ben dä al kuratcıımı.
Ey, bä olan, sän nereliysin?
Ey, mari kız, ben bir Beşalmalı,
Bu gece bän burada kalmalı.
 
(Tanasoğlu, s.94) (6)

Bir başka türküde bir Gagauz genciyle ağabeyinin acıklı hikâyesi vardır:

TUNADA
 
İşidiniz, söleyim,
Nelär oldu Tumarvada,
Tumarvada, Tuna suda.
Tanas olan yavklu oldu.
Çarşamba günü perşembää karşı
Kalktı Tanas agasına vardı:
-Hadi, bre batö, kasabaa gidelim,
Genç gelinmä ruba seçelim,
Kumaş bulalım, şarap içelim.
Tuna boyunda yarışmak gider,
Kayıkçılar suda üzer.
Tanaslan agası ruba aldılar,
Ruba aldılar kumaş seçtilär,
Kumaş seçtilär, şarap içtilär,
Kayıklara pindilär,
Yarışa girdilär.
Tanas hem agası
Üstün çıktılar,
Mükafat aldılar.
Tanaslan agası gene çıktılar,
Su ortasında taa bir siyr yaptılar.
Neredän da esti bir fena lüzgär
Bir fena lüzgär ansızdan lüzgär.
Dalgalar üştü, karannık düştü-
Tanaslan batüsü Tunada buldu. (7)
 

Osmanlı-Rus savaşlarının Gagauz ruhunda yarattığı izler çağdaş Gagauz edebiyatına yansıyışından çok farklıdır.

MOSKOF
 
Hay çala çala kolum şişti
Kolunun entişi yerä düştü
Hay käfir Moskov Tunayı geçti
Tunayı aştı Rusçuya kondu
Rusçuya kondu tabiyayı kurdu
Tabialardan topları dizdi
Camiyi bozdu, askeri daattı
Ah! Aman aman käfir Moskof
Nettim sana: Kızma bizi biz uzuluyuz
Asmayın bizi, biz fermanlıyız. (8)
 

Bir başka türküde:

ÖMER PAŞA
 
Sabah yıldızı gecelän duar
İllä ilk uykum gecedän var
Ömer paşa dedi, dur bän varayım
Tuna boyundan asker dizeyim
Käfir Moskovadan kılıç çekeyim
Sünne buazı dardır geçilmäz
Şu Tunanın suyu buzdur içilmäz
Aman padişahım aman ne ettim sana
Yedi bin Moskof yolladın bana
Kaleye girirken bülürüm düştü
Bülürümün üstünä “Osmanlar” üstü
İstanboldan çıkan al yeşil bayrak
Anadan bayırlar bülä bülä aalar
Kuzusunu kaybedän bülä ağlar
Kuzusunu kaybedän bülä ağlar (9)
 

Gagauz türkülerinde Varna’nın ayrı bir yeri vardır. Varna’nın kuşatılması, işgâl edilmesi; Varna Türk halkının yaşadığı zulüm, bütün dramatikliğiyle Gagauz türkülerinde görünür:

TÜRKÜ
 
Nine bän yollandım Varna yoluna
Gel ayle doyunca sarıl boynuma
Gitme garip gitme yollar çamurdur
Yidi yıl dedikleri hayli ömürdür
Geribin ürecii taştır demirdir.
Ayler garip garip kimsem yok deyi
Pinmiş kır Atina indiremedim
Çatmış kaşlerini güldüremedim
 
(Zajackowski, s.85) (10)

1828 yılında Varna’nın muhasarasını yâd eden bir türkü:

 
Varna gibi kale yoktur
İçinde timarı çoktur,
Varna’ya imdat yoktur,
Biz Varnalıiz aalar!
İmdat Varna’ya!
Varna Kalata’ya bakar,
Arasında dere akar,
Gemiler Varnai yakar,
Biz Varnalıiz aalar!
Padişahlar!
İmdat Varna’ya!
Varna’nın etrafı deniz
Varna’i sardı domuz,
Verin tabyalara omuz,
Biz Varna’lıız.
Varna’nın etrafız geriz,
Kabudan paşa deer biz biriz,
Karpuz gibi lüllei serperiz,
Biz Varna’lıiz.
Varna’nın etrafı bayler,
İçinde çeşme çayler,
Analar evladını ayler!
Biz Varna’lıiz.
Varna’nın kalesi taştır,
Gözümden akanlar yaştır!
Käfir!
Osmanlar baştır,
Biz Varna’lıiz.
Duşman ve käfir Moskof,
Denizden ve karadan,
Toplardan sık güllei saçar,
Korkar Osmanlı toplarından.
Ve Moskof hücümden kaçar,
Biz Varna’lıiz
Varna’nın etrafı çadır,
İçinde Osmanlı yatır,
Gäur Moskof bilmez hatır,
Biz Varnalıiz.
Gemi gemiylan çatılmış,
Arasında üç top atılmış,
Haber geldi Varna satılmış,
Biz Varna’lıiz. (11)
 

diye feryad eder adeta…Bir başka türküde:

VARNA
 
Hey Varna Varna
Gümüş kavarna
Varna gibi kale yoktur
İçindä timarı çoktur
Padişahtan imdatı yoktur
 
 
Biz Varneliyiz,
aman aman Agalara
beylerä imdat Varneye
Ah! Varna Varna
Nazlı Varna
 
 
Varna gibi kasaba yoktur
İçindä cannarı çoktur
Kesilän kellelerin hesabı yoktur
Biz Varneliyiz aman, aman
Agalara beylere imdat Varneye
 
 
Varnanın etrafı bağlar
Varna çöşmeleri çağlar
Çok analar evladını ağlar
Biz Varneliyiz aman aman
Agalara beylere imdat Varneye
 
 
Varna çöşmeleri akar
İçindän artık Osmannı bakar
Çok analar evlädını brakar
Biz Varnalıyız aman aman
Agalara beylere imdat Varneye
 
 
Varnanın etrafı çadır
İçindä artık Osmannı yatır
Kämil Moskof bilmez hatır
Biz Varneliyiz aman aman
Agalara beylere imdat Varneye
 
 
Varna’nın etrafı deniz
Varnayı sardı ya domuz
Verin taafiyelarä omuz
Biz Varneliyiz aman aman
Agalara beylere imdat Varnaya
 
 
Gemi gemiye çatıldı
İçindän üç top atıldı
Kiyat geldi Varna satıldı
Biz Varneliyiz aman aman
Agalara beylere imdat Varneye (12)
 

Bir başka türküde:

AYIN ARDINDA
 
Ayın ardında
Bir sarı yıldız,
Teftera alındı
Oniki bin kız.
 
 
                    Engin kasabalar
                    Esirlaa girdi
                    Varna hem İsakça
                    “Verilmam”, – dedi
 
 
Varneda kalktı
Bir kara tütün
Sel kanar aktı
Biz kaldık bütün.
 
 
                    İsakçadan çıktı
                    Bir gemi eni,
Bir gemi eni
Sırma dümeni… (13)
 

1878 yılında Varna’nın Rus askerleri tarafından fidye ile satın alınmasını müteakip Türk askerî muzıkasının, son Türk askerlerini İstanbul’a yolcu ederken kışlalar önünde çaldığı son şarkı budur. Aynı şarkı, gelin nikâh için babasının evinden alınırken bütün herkes tarafından söylenirdi. Gelinle ebeveyni bu sırada hazin hazin ağlardı. (Acaroğlu’nun çevirisi, s.120’deki not, Manov, s.170-171)

KAL SELAMET
 
Bir gazilen yol göründü
Gene garib göynüme.
 
 
Dağlar, taşlar dayanamaz,
Nice kıydın canımı?
 
 
Kal selamet nazlı yarim
Bir yana sen bir da ben.
 
 
Ben havada uçar iken,
Alilen tutun beni.
 
 
Ben pahamı bilir iken,
Üç pula satın beni.
 
 
Altım toprak üstüm yaprak,
Gene gönüm hoş idi.
Kal selamet kömür gözlüm,
Saya sen sola ben. (14)
 

Balkanlar, Dobruca, Tuna… renklerini taşıyan yüzlerce mani ile karşılaşırız Gagauz halk edebiyatında… Bunlardan birkaçını sunuyorum sizlere…

 
Şu Tunanın suları,
Duruk akar hem hızlı.
Şu Kongazın kızları
Hem hodoldur hem nazlı
 

(N.Baboglu, İ.Baboglu, Gagauz Literaturası, Hrestomatiya, Chişinau, 1997, s 35)

 
Tuna suyu bulanık
Aalarım yanık-yanık
Sevgilicim öleli
El uyur bän uyanık
 
(Derleyen: Nikolay Baboğlu)
 
Çeşme başında durdum
Dokuz güvercin urdum
Onbeş Bulgar içinde
Bir Gagauza uruldum
 
 
Yolun Tuna boyunca
Gezdim, testi dolunca
Balkannara etiştim
Nazlı yäri bulunca.
 

(G.Gaydarci derlemesi, Saba Yıldızı, 2001, sayı:16, s.59)

 
Varna yolu toz duman
Yol boyu sarı saman
Bir samana dayandım
Gel yarim, bana yaman
 

(G.Gaydarci derlemesi, Saba Yıldızı, 2001, sayı:16, s.59)

 
Ay düar sini gibi
Sallanır selvi gibi
Benim bir yarim var
Varna’nın gülü gibi.
 
 
İki dalda bir ceviz
Aramız Kara Deniz
Sän orada bän burada
Ne olacak halimiz.
 
 
Pindim kerpiç duvarına
Baktım Varna yoluna
Varna yolu incecik
Yarim gelir gencecik
 
 
Varna’nın kavakları
Titreyor yaprakları
Çî düşmüş güle benzer
Yarimin yanakları
 
 
Varna yolu kaldırım
Düştüm gelin kaldırın
Ne anem var ne bubam var
Urun beni yöldürün
 
(Güngör 233)

Daha önce de ifade ettiğim gibi Gagauz folkloru ve halk edebiyatı hemen hemen Balkanlar, Dobruca, Tuna boylarında şekillenmiştir. Masallar, destanlar, anlatmalar, türküler, maniler üzerine yapılacak bir çalışma bunu ortaya koyacaktır. Destansı motifler taşıyan ve büyük bir ihtimâlle, bir destanın parçası olan Bayır Oolu isimli masalın mekânı Tuna ve Kara Deniz kıyılarıdır.

Çağdaş Gagauz Edebiyatı’na da dikkatlerinizi çekmek istiyorum. Gagauz ruhunun uyanmasında, Gagauz kimliğinin oluşmasında, Prof. Dr. Mihail Çakır’ın tarihi, dua kitabı ve sözlüğü kadar; Dimitri Karaçoban, Dionis Tanasoğlu, Nikolay Baboğlu, Todur Zanet gibi şâir, yazar ve bilim adamlarının da büyük katkıları olmuştur. Bu arada resimde, heykelde Dimitri Savastin, Afanasiv Karaçoban, Gagauzların kurt başlı bayrağını yapan ressam Petri Vlah (ki Müslüman olarak Ahmet İslâm ismini almıştır), müzikte Dimitri Gagauz bu ruhu uyandıran önderlerdir. Girişe aldığım metin, Gagauz Tarihini roman tarzında kaleme alan Dionis Tanasoğlu’nun UZUN KERVAN isimli romanından idi. Uzun Kervan’da, Balkanlar, Dobruca, Tuna geniş bir yer tutar.

Gagauz âlimi ve yazarı Nikolay Baboğlu’nun çağdaş bir destan denemesi olan ve Tuna boylarında Gagauz ruhunu yeniden canlandıran “OGLANIN LEGENDASI” isimli poemasına:

 
Tuna senin suyundan,
Bir köprü düzerim bän.
Bir kavi köprü uzun
Eskili bana bulsun…
Götürsün beni derä,
O eski evellerä,
 

Mısraları ile başlar. Destan girişinin Tuna nehri ile başlaması çok anlamlıdır. Tuna nehri, hem destanın geçtiği mekan, aynı zamanda, geçmişe açılan bir kapıdır… Tuna üzerine kurulacak köprü, esasında geçmişe kurulmuş bir köprüdür. Destan Tuna nehri etrafında hayat bulur, gelişir… Destansı yaşantılar Tuna etrafında geçer. Oglan’ın acıklı hikayesi karşısında kimi zaman “kara yaslı akar” Tuna, kimi zaman Oglan zorda kaldığında sadece baktığı, yalnız bıraktığı için sitem edilir Tuna’ya…

 
Nerede saklı kaldı,
Devlerin girgin adı
Eh, silsäm legendadan,
Pas tutmuş örtülerni
Eh görsäm, orda ne var,
Ne aslı, ne diil aslı.
Hem insäm da bakayım,
O derin asirlerä
Hem bulsam da açayım,
Ne diil belli bizlerä
Dedemä da sorayım,
Şatrasında durayım.
Da olsun canım duymuş
Bu günnär ne unutmuş.
O geçmiş zamannarı
O girgin olannarı (s.191)
 

Âlim, şâir Nikolay Baboğlu’nun, Dimitri Savastin’in (Mete Savaşan) resimlerinde yarattığı Gagauz ruhunu adeta mısralara döktüğü Oglanın Legendası isimli uzun poemasını, destan denemesini ayrı bir çalışmada ele aldığımızı bildirir; saygılarımı sunarım…

NOTLAR

1. Dionis Tanasoğlu- UZUN KERVAN. (N.Baboglu, İ.Baboglu, Gagauz Literaturası, Hrestomatiya , Chişinau, 1997, s 179-180)

2. Nikolay Baboğlu, ÇALILI YOL DİRİLMEYE. Publitistika Yazılarından, Kişineu 2000, s.3-4

3. Atanas Manof, GAGAUZLAR (Hıristiyan Türkler, Bulgarcadan çeviren: Türker Acaroğlu, Varlık neşriyatı, Ankara-1939, s.7)

4. Güngör, Harun-Argunşah Mustafa. Gagauz Türkleri (TarihDil-Folklor ve Halk Edebiyatı) T.C. Kültür Bakanlığı yay., 2002-Ankara, s.170

5. (Güngör, Harun-Argunşah Mustafa). s.19

6. (Güngör, Harun-Argunşah Mustafa). s.210

7. Türkiye Dışındaki Türk Edebiyatları Antolojisi, 12. cilt Romanya ve Gagavuz Türk Edebiyatı, Kültür Bakanlığı Yay.,1999-Ankara, s.336

8. (Lenka Yabancı, 24 yaşında, Satılık Hacı-Akkerman) (Saba Yıldızı, Etnik bilimi-kültür-tarih dergisi sayı: 18, 2002, s.6) Derleyen Petri Zavrak, 30. yıllarda

9. (Lenka Yabancı, 24 yaşında, Satılık Hacı-Akkerman) (Saba Yıldızı, Etnik bilimi-kültür-tarih dergisi sayı: 18, 2002, s.6) Derleyen Petri Zavrak, 30. yıllarda

10. (Güngör, Harun-Argunşah Mustafa) s.199

11. (Manov, s.163-164) (Güngör, Harun- Argunşah Mustafa) s.214-215

12. (Kemençeci Dimyan 43 yaşında Tatar Kıpçak) (Saba Yıldızı, Etnik bilimi-kültür-tarih dergisi sayı: 18, 2002, s.5) Derleyen Petri Zavrak, 30. Yıllarda

13. (N.Baboglu, İ.Baboglu, Gagauz Literaturası, Hrestomatiya, Chişinau, 1997, s 28-29)

14. (Güngör, Harun-Argunşah Mustafa) s.194

15. N.Baboglu, İ.Baboglu, Gagauz Literaturası, Hrestomatiya, Chişinau, 1997, s 19

Ücretsiz ön izlemeyi tamamladınız.

₺23,15

Türler ve etiketler

Yaş sınırı:
0+
Litres'teki yayın tarihi:
02 ağustos 2023
Hacim:
2 s. 4 illüstrasyon
ISBN:
978-625-6981-42-3
Yayıncı:
Telif hakkı:
Elips Kitap
Metin, ses formatı mevcut
Ortalama puan 0, 0 oylamaya göre
Ses
Ortalama puan 0, 0 oylamaya göre
Metin PDF
Ortalama puan 3,3, 3 oylamaya göre
Metin PDF
Ortalama puan 0, 0 oylamaya göre
Metin
Ortalama puan 4,5, 2 oylamaya göre
Ses
Ortalama puan 0, 0 oylamaya göre
Ses
Ortalama puan 0, 0 oylamaya göre
Metin
Ortalama puan 0, 0 oylamaya göre