Kitabı oku: «Karşıt Güçler»
Karşıt
Güçler
Aldivan Teixeira Torres
Karşıt Güçler
____________________________
Yazar: Aldivan Teixeira Torres
©2017-Aldivan Teixeira Torres
Tüm Hakları Saklıdır
Aldivan Teixeira Torres
Çevirmen: Betül Öztürk
E-mail:aldivanvid@hotmail.com
______________________________________
Bu kitabın telif hakkı bütümtün bölümleriyle beraber korunmuştur ve yazarın izni olmadan kopyalanamaz, satılamaz veya aktarılamaz.
Akademik Dereceleri: Matematik Lisansı ve aynı alanda uzmanlık.
_______________________________________________
Kısa Biyografi: Aldivan Teixeira Torres, Arcoverde-Pennsylvania’da doğdu, kâhin serisini, ışığın çocukları serisini, şiirler ve senaryolar yazdı. Edebiyat kariyerine 2011 yılının sonunda ilk romanı “Karşıt Güçler: mağaranın gizemi”ni yayınlayarak başladı. O veya bu nedenle yazmayı bırakıp kariyerine 2013’ün ikinci yarısına kadar ara verdi. Bu andan sonra bırakmadı. Yazılarıyla Pernambuca ve Brezilya kültürüne katkı sağlayarak henüz bunu yapma alışkanlığı olmayan insanlara okuma zevkini verebileceğini umuyor. Sloganı “edebiyat, eşitlik, kardeşlik, adalet, saygınlık ve insan olmanın onuru için, her zaman.”
“İthaf”
“İlk önce, yaşayan her şeyi yaratan Tanrı’ya; bana her zaman rehberlik etmiş olan hayat öğretmenlerine; beni cesaretlendirmemiş olsalar da yakınlarıma; hayatlarında henüz “karşıt güçler”i bir araya getirememiş olan herkese.”
Özet
“Karşıt güçler, ana karakterleri Kâhin ve ayrılmaz macera ortağı Renato ikilisi olan “Kâhin” serisinin ilk serüveni. Bu ilk ciltte, monotonluktan yorulmuş bir halde, hayallerinin gerçekleşeceği umuduyla dağa doğru kutsal olacağına söz verdiği bir gezi yapmayı teklif ediyor. Dağa tırmandıktan sonra, kendisine yolunda yardım etmeye söz veren bilgelik dolu eski bir koruyucu kadınla karşılaşıyor. Koruyucunun da yardımıyla, imkânsızın mümküne dönüştüğü bir yer olan umutsuzluk mağarasına girmesini sağlayacak kimlikleri kendisine veren üç görevi yerine getiriyor. Tuzakları geçip ilerleyerek zamanın ve mekânın sınırlarını aşıp kalbin en derin özlemlerini anlayabildiği geleceği gören güçlü birine dönüştüğü gizli odaya ulaşıyor. Mağaradan ayrılarak koruyucuyu tekrar buluyor ve Renato adlı oğlanla beraber daha da karmaşık bir göreve gönderiliyor. Orada, adaletsizlikleri düzelterek, birilerine kendilerini tekrar bulup dengesiz hale gelmiş karşıt güçleri yeniden bir araya getirmede yardım etmeliler. Böylece heyecan, merak, romantizm ve dram sözü veren ilk büyük maceraları başlıyor. Bir hayaliniz var mı? O zaman okuyun ve bunu başarmak için gereken temel öğeleri keşfedin. İyi okumalar!”
"Cennetin krallığı, tarlaya iyi tohumlar eken bir adam gibidir. Bir gece herkes uyurken düşmanı geldi ve buğdayların arasına zararlı otlar ekip kaçtı. Buğday büyüyüp başaklar şekillenmeye başladığında zararlı otlar da ortaya çıktı. Çalışanlar sahibini arıyorlardı ve ona şöyle dediler. “Efendim, bu tarlaya iyi tohumlar ekmemiş miydiniz? Bu zararlı otlar nereden çıktı?” Sahip cevap verdi: “Bunu bir düşman yaptı.” Çalışanlar sordu: “Zararlı otları koparalım mı?” Sahip cevapladı: “Yapmayın. Zararlı otları kökünden sökerek buğdayları da alırsınız. Hasat zamanına kadar birlikte büyümelerini bekleyin. Ve hasat zamanı tohum ekicilere şunu söyleyeceğim: Zararlı otlarla başlayın ve onları yakmak için desteleyin. Daha sonra buğdayı benim ambarıma getirin.” Matthew 13:24-30.
Giriş
“Karşıt güçler” kendisini, her birimizin içinde var olan büyük ikiliğin üstesinden gelecek bir alternatif olarak sunuyor. Hayatta kaç kez iki alternatifinin de olumlu ve olumsuz sonuçlara sahip olduğu ve bunlardan birisini seçme eyleminin gerçek bir şehitliğe dönüştüğü durumlarla yüzleştik. Hangisinin takip edilecek doğru yol olacağı ve bu seçimin sonuçları hakkında iyice düşünüp taşınmalıyız. En sonunda hayatlarımızın “karşıt güçler”ini bir araya getirmeli ve meyve vermelerini sağlamalıyız. Böylelikle çok arzulanan mutluluğu elde edebiliriz.
Kitabın bakış açısına gelirsek, bunun umutsuzluk mağarasında duyduğum bir çığlıktan geldiğini söyleyebiliriz. Bu çığlık, bu kitapta anlatılan tüm maceraların nedeniydi. Görev tamamlandı, yalnızca bir insanın hayal kurmasını sağlamak olan nihai amacıma ulaştığımı umuyorum. Şiddet, zulüm ve adaletsizlikle dolu bir dünyada yaşadığımız için, bu şimdi daha da çok istediğim bir şey. “Karşıt güçler” yayınlanmasından sonra bir daha asla aynısı olmayacak ve benimle aynı şeyi yapmaya niyetli okuyucularla beraber yeni bir maceraya başlamak için sabırsızlanıyorum.
Yazar
özet
Karşıt
Güçler
“İthaf”
Giriş
Yeni Bir Çağ
Hazırlıklar
Kutsal Dağ
Kulübe
İlk Görev
İkinci Görev
Dağın Hayaleti
D-Günü
Genç Kız
Sarsıntı
Son Görevden Bir Gün Önce
Üçüncü Görev
Umutsuzluk Mağarası
Mucize
Mağaradan Çıkış
Koruyucuyla Bir Araya Gelme
Dağ İle Vedalaşma
Zamanda Geriye Yolculuk
Neredeyim?
İlk İzlenimler
Otel
Akşam Yemeği
Köyde Bir Gezinti
Kara Kale
Şapel Harabesi
Emir
Mekânın Sakinleriyle Buluşma
Belirleyici Konuşma
Görüntü
Başlangıç
Tren Yolu
Taşınma
Bungalova Varış
Belediye Başkanı İle Buluşma
Çiftçilerle Buluşma
Eve Dönüş
Duyuru
İşte İlk Gün
Piknik
Dağdan İniş
Binbaşı’nın Hakaretleri
Ayin
Düşünceler
Sucavão
Pazar
İnek Davası
Mesaj
Buluşma
Günah Çıkarma
Dedikodu
Recife’ye Yolculuk
Köy İçine Dönüş
Ayarlanmış Evlilik
Ziyaret
Dayak
Gerusa'nın Kuzeni
Kutsama
Olaylar
Yeni Bir Arkadaş
Düğünden Önceki Gün
Trajedi
Kara Bulut
Şehitler
Görüntünün Sonu
Şahitlik
Otele Dönüş
Fikir
Binbaşının Figürü
İş
Christine İle İlk Karşılaşma
Kaleye Dönüş
Mesaj II
Climério’ya Gezi
Karar
Çöldeki Deneyim
Karanlığa Tapanlar
Sahiplik Tecrübesi
Hapis
Diyalog
Renato'nun Ziyareti
Christine İle Üçüncü Karşılaşma
Meleğin Yakarışı
Son Savaş
Mevcut Yapıların Çöküşü
Binbaşı ile Konuşma
Veda
Geri Dönüş
Evde
Son Söz
Yeni Bir Çağ
Başarısız bir kitap yayınlama denemesinden sonra, gücümün eski haline gelip toparlandığını hissediyorum. Nihayetinde yeteneğime güveniyorum ve rüyalarımı gerçekleştireceğime dair inancım var. Her şeyin zamanı geldiğinde olduğunu öğrendim ve hedeflerimi gerçekleştirecek olgunlukta olduğuma inanıyorum. Hiçbir zaman unutma: Bir şeyi gerçekten istediğimizde bütün dünya bunun gerçekleşmesi için bir araya gelir. İşte böyle hissediyorum: güçle yenilenmiş. Geriye dönüp baktığımda çok uzun zaman önce okuduğum, kültür ve bilgimi kesinlikle zenginleştirmiş olan çalışmaları hatırlıyorum. Kitaplar bizi bilmediğimiz ortamlar ve evrenlere götürür. Bu hikâyenin, edebiyat dediğimiz bu büyük hikâyenin bir parçası olmam gerektiğini hissediyorum. Anonim olarak kalmam veya dünya çapında tanınmış büyük bir yazar olmam önemli değil. Asıl önemli olan her birimizin bu büyük evrene sağladığı katkı.
Bu yeni düşünce karşısında mutluyum ve büyük bir seyahat yapmaya hazırlanıyorum. Bu seyahat benim ve aynı zamanda bu kitabı sabırla okuyabilecek olanların kaderini değiştirecek. Hadi bu maceraya beraber atılalım.
Hazırlıklar
Valizimi en önemli kişisel eşyalarımla doldurdum: Bazı giysiler, bazı iyi kitaplar, ayrılmadığım haçım ve incilim ile yazmak için biraz kâğıt. Bu yolculuktan çok ilham alacağımı hissediyorum. Kim bilir belki de tarih boyunca anlatılacak unutulmaz bir hikâyenin yazarı olacağım. Bununla birlikte, gitmeden evvel herkese (özellikle anneme) veda etmem gerekiyor. Kendisi fazla koruyucudur ve iyi bir nedenim olmadan ya da geri geleceğime dair söz vermeden gitmeme izin vermez. Bir gün bir özgürlük çığlığı atıp kendi kanatlarını yaratan bir kuş gibi uçmam gerekeceğini hissediyorum… ve o bunu anlamak zorunda kalacak, çünkü ona değil daha ziyade karşılığında hiçbir şey istemeden bana hoş geldin diyen evrene aidim. Ben evren için bir yazar olmaya ve rolümü tamamlayıp yeteneğimi geliştirmeye karar verdim. Yolun sonuna gelip kendimi bir şekle soktuğumda yaratıcıyla beraber cemaate girip yeni bir plân öğrenmeye hazır olacağım. Ayrıca orada özel bir rolüm olacağına da eminim.
Valizimin sapını kavradım ve bunu yaptığımda içimdeki endişenin arttığını hissettim. Aklıma sorular gelip beni rahatsız etti: Bu nasıl bir yolculuk olacak? Nasıl önlemler almalıyım? Bilinmeyen tehlikeli mi olacak? Bildiğim şey bunun kariyerim için düşünceleri uyandırıcı olacağı ve bunu yapmak istediğim. Valizimi kavradım (tekrar) ve ayrılmadan önce veda etmek için ailemi aradım. Annem kız kardeşimle beraber mutfakta öğle yemeği hazırlıyordu. Yaklaştım ve önemli meseleyi anlatmaya başladım.
—Bu çantayı görüyor musunuz? Yapmaya hazır olduğum yolculukta bu benim tek yoldaşım (sizin dışınızda, sevgili okuyucular) olacak. Bilgelik, bilgi ve mesleğimden zevk alma peşindeyim. Umarım ikiniz de aldığım kararı anlayıp onaylarsınız. Gelin; bana bir sarılın ve iyi dileklerinizi sunun.
—Oğlum, hedeflerini unut çünkü bunlar bizim gibi fakir insanlar için imkânsız. Bin kere söyledim: Bir idol veya buna benzer herhangi bir şey olmayacaksın. Şunu anla: Sen büyük bir adam olmak için doğmadın—dedi Julieta, annem.
—Annemizi dinle. Ne söylediğini biliyor ve kesinlikle haklı. Hayalin imkânsız çünkü yeteneğin yok. Görevinin yalnızca basit bir matematik öğretmeni olmak olduğunu kabul et. Bundan daha ileri gitmeyeceksin—diye konuştu Dalva, kız kardeşim.
—O zaman, sarılmak yok mu? Neden başarılı olabileceğime inanmıyorsunuz? Sizi temin ediyorum: Hedefimi gerçekleştirmek için bir şeyler ödesem bile başarılı olacağım çünkü büyük bir adam kendisine inanan adamdır. Bu seyahate çıkacağım ve keşfedilecek ne varsa keşfedeceğim. Mutlu olacağım, çünkü mutluluk kazananlar olmamız için Tanrı’nın etrafımızda her taraftan aydınlattığı yolu takip etmekten geçer.
Bunu söyleyerek, bu yolculukta kazanan olacağıma dair kesin inancımla kapıya yöneldim: bu yolculuk beni bilinmeyen yerlere götürecek.
Kutsal Dağ
Uzun zaman önce, Pesqueira bölgesinde hiç de misafirperver olmayan bir dağdan bahsedildiğini duymuştum. Yerli Xukuru insanlarının yaşamlarını sürdürdüğü Ororubá’nın (bir yerli ismi) sıradağlarının bir parçasıydı. Xukuru kabilelerinden birinden gizemli bir büyücü doktorun ölümünden sonra dağın kutsal hale geldiğini söylüyorlar. Niyet saf ve samimi olduğu sürece herhangi bir dileği gerçeğe dönüştürebiliyor. Bu, imkânsızı mümkün kılma hedefindeki yolculuğumun başlangıç noktası. İnanıyor musunuz okuyucular? O zaman benimle anlatana özel bir dikkat vererek benimle kalın.
BR-232 otoyolunu izleyerek merkezden yaklaşık on beş mil uzaklıktaki Pesqueira Belediyesi’ne ulaşıyoruz, burası onun ilçelerinden biri olan Mimoso. Vadinin alt kısımlarına doğru akan Mimoso Nehri ile yıkanan Mimoso ve Ororubá Dağları arasında son dönemde inşa edilmiş modern bir köprü buraya girişi sağlıyor. Kutsal dağ tam olarak burada ve ben de buraya doğru sürüyorum.
Kutsal dağ ilçenin yanında bulunuyor ve kısa bir sürede ayaklarının dibindeyim. Zihnim, bilinmeyen durum ve olguları hayal ederek boşlukta ve uzak zamanlarda dolanıyor. Bu dağa tırmanmakla beni ne bekliyor? Bunlar kesinlikle canlandırıcı ve harekete geçirici deneyimler olacak. Dağ çok yüksek değil (2300 ft) ve her adımda dağa özgüvenli ama aynı zamanda beklenti içinde hissediyorum. Yirmi altı yıl boyunca yaşadığım yoğun deneyimlerin hatıraları akla geliyor. Bu kısa zaman diliminde özel olduğuma inanmamı sağlayan birçok harika olay vardı. Okuyucular, bu hatıraları suçlu hissetmeden aşama aşama sizinle paylaşabilirim. Yine de, şimdi zamanı değil. Tüm arzularımın arayışıyla dağa tırmanmaya devam edeceğim. Umut ettiğim şey bu ve ilk kez yorgunum. Yolun yarısını geçtim. Fiziksel değil ama bana geri dönmemi söyleyen tuhaf sesler yüzünden daha ziyade zihinsel bir bitkinlik hissediyorum. Oldukça ısrarlılar. Yine de kolay kolay vazgeçmiyorum. Buna değecek olan her şey için dağın tepesine çıkmak istiyorum. Dağ benim için, kutsallığına inananlar karşısında ortaya çıkan değişim rüzgârlarıyla nefes alıyor. Sanırım oraya ulaştığımda, beni çok uzun zamandır beklediğim bu yolculuğa götürecek yola erişmek için tam olarak ne yapmam gerektiğini bileceğim. İnancımı ve hedeflerimi koruyorum çünkü İmkânsızların Tanrısı olan bir Tanrım var. Hadi yürümeye devam edelim.
Hâlihazırda yolun dörtte üçünü geçtim ama sesler hâlâ peşimi bırakmıyor. Kimim ben? Nereye gidiyorum? Neden dağdaki tecrübeden sonra hayatımın dramatik bir şekilde değişeceğini düşünüyorum? Sesleri saymazsak yolda yalnızım gibi görünüyor. Kutsal yollardan geçen diğer yazarlar da aynı şeyi hissetmiş olabilir mi? Benim gizemimin herhangi bir yazardan farklı olacağını düşünüyorum. Devam etmem gerekiyor, üstesinden gelip tüm engelleri aşmalıyım. Bedenimi yaralayan dikenler insan için son derece tehlikeli. Eğer bu tırmanıştan sağ çıkarsam kendimi zaten kazanmış biri olarak göreceğim.
Adım adım zirveye yaklaşıyorum. Hâlihazırda oradan birkaç metre uzağım. Bedenimden aşağı doğru akan ter dağın kutsal kokularına karışmış gibi duruyor. Kısa bir süre duruyorum. Sevdiklerim endişelenecek mi? Eh, şu an bunun çok önemi yok. Şu anda, dağın tepesine ulaşmak için kendimi düşünmem gerekiyor. Geleceğim buna bağlı. Sadece birkaç adım daha atacağım ve tepeye ulaşacağım. Soğuk bir rüzgâr eserken acı verici sesler aklımı karıştırıyor ve iyi hissetmiyorum. Sesler haykırıyor:
—Başardı, ödüllendirilecek! -Değerli birisi mi ki? –Koca dağa tırmanmayı nasıl başardı? Kafam karışmış ve başım dönüyor; iyi olduğumu sanmıyorum.
Kuşlar bağrışıyor ve güneş ışınları tüm yüzümü okşuyor. Neredeyim? Bir önceki gün sarhoşmuşum gibi hissediyorum. Ayağa kalkmaya çalışıyorum ama bir kol beni engelliyor. Karşımda kızıl saçlı ve yanık tenli, orta yaşlı bir kadın görüyorum.
—Kimsin sen? Bana ne oldu? Tüm bedenim ağrıyor. Kafam karışmış ve muallâk hissediyorum. Bütün bunlara dağın tepesinde olmak mı neden oluyor? Sanırım evimde kalmalıydım. Hayallerim beni bu noktaya yöneltti. Daha iyi bir gelecek ve kişisel gelişime doğru yön alma umuduyla dolu halde yavaşça dağa tırmandım. Ama kelimenin gerçek anlamıyla kımıldayamıyorum. Yalvarırım tüm bunları bana açıklayın.
—Ben dağın koruyucusuyum, oraya buraya dağılan toprağın ruhuyum. Sen görevi kazandığın için buraya gönderildim. Hayallerinin gerçekleşmesini istiyor musun? Bunu yapmana yardım edeceğim, Tanrı’nın çocuğu! Hâlâ yüzleşecek birçok görevin var. Seni hazırlayacağım. Korkma. Tanrın seninle. Biraz dinlen. İhtiyaçlarını karşılamak için yiyecek ve suyla geri döneceğim. Bu süre zarfında rahatla ve her zaman yaptığın gibi tefekkür et.
Kadın bunu söyleyerek görüş alanımdan kayboldu. Bu rahatsız edici görüntü beni daha sıkıntılı bir halde ve şüphe içinde bıraktı. Ne görevlerini kazanmam gerekiyordu? Bu görevler hangi adımları içeriyordu? Dağın zirvesi gerçekten de harika ve sakin bir yerdi. İnsan yukarıdan Mimoso’daki ev kümelerini görebiliyordu. Bu, her tarafı yeşilliklerle dolu dik yollarla çevrili bir platoydu. Doğanın dokunmadığı bu kutsal yer gerçekten plânlarımı başarıya ulaştırabilir miydi? Ayrılışımla beni bir yazara çevirebilir miydi? Bu sorulara yalnızca zaman cevap verebilirdi. Kadının dönüşü uzayınca dağın tepesinde tefekküre daldım. Şu taktiği kullandım: İlk önce zihnimi temizledim (bütün düşüncelerden). Etrafımdaki doğayla uyumlu bir hale gelip zihnimde tüm mekânı tasarladım. Oradan, doğanın bir parçası olduğumu büyük bir cemaat ritüeliyle tamamen birbirimize bağlandığımızı anladım. Sessizliğim, doğa ananın sessizliğiydi; çığlığım da onun çığlığıydı; aşamalı bir şekilde arzu ve isteklerini hissetmeye başladım ve tersi oldu. Hayatını insanların yok etmesinden kurtarmak için yalvarırcasına attığı sıkıntılı yardım çığlığını hissedebiliyordum: Ormansızlaştırma, aşırı madencilik, avlanma ve balık avlama, kirletici gazların atmosfere salınımı ve insanların yaptığı diğer gaddarlıklar. Aynı şekilde o da beni dinliyor ve tüm plânlarımı destekliyordu. Tefekkür esnasında tamamen birbirimize kilitlenmiştik. Bütün bu uyum ve ortaklık beni tamamen sessiz ve isteklerime odaklanmış bir hale getirdi. Bir şey değişene kadar: Beni uyandıran aynı dokunuşu hissettim. Gözlerimi yavaşça açtım ve kendisine kutsal dağın koruyucusu diyen aynı kadınla yüz yüze durduğumu fark ettim.
—Görüyorum ki tefekkürün sırrını anlamışsın. Dağ sana içindeki gücü biraz olsun keşfetmede yardımcı oldu. Birçok şekilde büyüyeceksin. Bu süreç boyunca sana yardım edeceğim. Öncelikle bir kulübe yapmak için kalas, çıta, dayanak ve halat bulmaya doğaya yönel sonra ateş yakmak için odun bul. Hava şimdiden kararıyor ve kendini yabani hayvanlara karşı koruman gerek. Yarından başlayarak sana ormanın bilgeliğini öğreteceğim, böylece gerçek görevin üstesinden gelebilirsin: Umutsuzluk mağarası. Yalnızca saf bir kalp onun çözülmüş ateşinden sağ çıkabilir. Rüyalarının gerçekleşmesini istiyor musun? O zaman bunun için bedel öde. Evren hiç kimseye bedava bir şey vermez. Başarıya ulaşmaya değer olması gereken biziz. Öğrenmen gereken ders bu, oğlum.
—Anlıyorum. Mağara görevinin üstesinden gelmek için ihtiyacım olan her şeyi öğreneceğimi umuyorum. Ne olduğu hakkında hiçbir fikrim yok ama kendime güvenim var. Eğer dağın üstesinden geldiysem mağarada da başarılı olacağım. Ayrılacağım zaman kazanmaya ve başarı elde etmeye hazır olacağımı sanıyorum.
—Bekle, kendine bu kadar güvenme. Hangi mağaradan bahsettiğimi bilmiyorsun. Şunu bil ki, birçok savaşçı onun ateşiyle denendi ve yok oldu. Mağara hiç kimseye merhamet göstermez, hayalcilere bile. Sabırlı ol ve sana öğreteceğim her şeyi öğren. Böylelikle gerçek bir kazanan olacaksın. Unutma: Kendine güven yardım eder, ama yalnızca doğru orandaysa.
—Anlıyorum. Bütün tavsiyeleriniz için teşekkür ederim. Bunları sonuna kadar takip edeceğime size söz veriyorum. Ne zaman şüphe yüzünden umutsuzluğa düşersem kendime sözlerinizi ve Tanrımın beni her zaman koruyacağını hatırlatacağım. Ruhun karanlık gecesinde kaçış olmadığı zaman korkmayacağım. Umutsuzluk mağarasını yeneceğim, bugüne kadar hiç kimsenin kaçamadığı mağarayı!
Kadın başka bir gün geleceğine söz vererek dostça vedalaştı.
Kulübe
Yeni bir gün başlıyor. Kuşlar fısıldayıp şarkılarını söylüyor, rüzgâr kuzeydoğudan esiyor ve meltemi yılın bu zamanı kızgın bir sıcaklıkla yükselen güneşi ferahlatıyor. Şu an aralık ve okul tatilinin başlangıcı olduğundan bu ay benim için en güzel aylardan birini temsil ediyor. Bu matematik bölümünde çalışmalara adanmış uzun bir yıldan sonra hak edilmiş bir ara; bütün o integraller, türevler ve polar koordinatları unutabileceğin an. Şimdi, hayatın beni içine atacağı bütün o görevlerle ilgili endişelenmem lâzım. Hayallerim buna bağlı. Yatak olarak hazırladığım aşınmış toprağın üzerindeki kötü bir gece uykusunun sonucu olarak sırtım ağrıyor. İnanılmaz bir çabayla inşa ettiğim kulübe ve yaktığım ateş bana gece için belirli bir güvenlik sağladı. Yine de, dışarıda ulumalar ve ayak sesleri duydum. Hayallerim beni nereye getirdi? Cevap medeniyetin henüz ulaşmadığı bir yer olan dünyanın öbür ucuna. Sen ne yapardın okuyucu? Hadi anlatmaya devam edelim.
Kendi düşüncelerime ve sorularıma dalmış bir haldeyken bana yolumda yardım etme sözü veren tuhaf kadının yanımda durduğunu güçlükle fark ettim.
—İyi uyudun mu?
—Eğer iyi hâlâ tek parça olmam anlamına geliyorsa, evet.
—Her şeyden önce, üzerine bastığın toprağın kutsal olduğu konusunda seni uyarmalıyım. Bu yüzden, görünüşe veya dürtülerine aldanma. Bugün senin ilk görevin. Artık sana yiyecek veya su getirmeyeceğim. Onları kendin bulacaksın. Her durumda kalbini dinle. Değerli olduğunu kanıtlamalısın.
—Bu çalılıklarda yiyecek ve su var ve ben bunu bulmalı mıyım? Bakın hanımefendi ben markette alışveriş yapmaya alışığım. Bu kulübeyi görüyor musunuz? Bu terlememe ve gözyaşı akıtmama neden oldu ama hâlâ güvenli olduğunu düşünmüyorum. Neden bana ihtiyacım olan yeteneği bahşetmiyorsunuz? Bence bu dik dağa tırmandığım zaman değerli olduğumu kanıtladım.
—Yiyecek ve su ara. Dağ, manevi gelişim sürecinde yalnızca bir adım. Hâlâ hazır değilsin. Sana, yetenek sunmadığımı hatırlatmalıyım. Bunu yapacak gücüm yok. Ben yalnızca yolu gösteren bir ok işaretiyim. Dileklerini gerçekleştiren mağara. Rüyaları imkânsız olanların aradığı umutsuzluk mağarası diye anılan mağara.
—Deneyeceğim. Kaybedecek başka hiçbir şeyim yok. Mağara benim son başarı umudum.
Bunu söyleyerek ayağa kalktım ve ilk görevime başladım. Kadın bir duman gibi kayboldu.
İlk Görev
İlk bakışta önümde aşınmış bir yol görüyorum. Oradan aşağı yürümeye başlıyorum. Dikenlerle dolu çalıların olduğu yerde en iyisi patikayı takip etmek olacaktır. Ayaklarımla uzaklaştırdığım taşlar bana bir şey söylüyormuş gibi görünüyor. Bu şey doğru yolda bulunduğum olabilir mi? Hayallerimi ararken geride bıraktığım her şeyi düşünüyorum: Ev, yiyecek, temiz kıyafetler ve matematik kitaplarım. Buna gerçekten değer mi? Sanırım öğreneceğim (zaman söyleyecek). Tuhaf kadın bana her şeyi anlatmamış gibi görünüyor. Daha çok yürüdükçe daha azını buluyorum. Tepe artık benim ulaştığım gibi geniş görünmüyor. Bir ışık… ileride bir ışık görüyorum. Oraya gitmem lâzım. Güneş ışıklarının dağın görüntüsünü açıkça yansıttığı yerde geniş bir alana ulaşıyorum. Patika sona erip iki ayrı yol olarak tekrar ortaya çıkıyor. Ne yapıyorum? Saatlerdir yürüyorum ve gücüm tükeniyor gibi görünüyor. Dinlenmek için bir an oturuyorum. İki yol ve iki seçim. Hayatta kaç kez bunun gibi durumlarla karşı karşıya geliyoruz; şirketini hayatta tutmak ve bazı işçileri çıkarmak arasında kalan bir girişimci; Brezilya’nın Kuzeydoğu kesimlerinin iç bölgelerinde, hangi çocuğunu besleyeceğine karar vermek zorunda kalan zavallı anne; karısı ve metresi arasında seçim yapmak zorunda kalan sadakatsiz koca; her neyse, benim hayatımda farklı birçok durum var. Benim avantajım seçimimin yalnızca beni etkileyecek olması. Kadının tavsiye ettiği gibi sezgilerimi takip etmem gerekiyor.
Kalkıyorum ve sağdaki yolu seçiyorum. Bu yolda büyük adımlarla yürüyorum ve çok geçmeden gözüme başka bir alan çarpıyor. Bu defa, bir su havuzu ve etrafında bazı hayvanlara rastlıyorum. Temiz ve şeffaf suda serinliyorlar. Nasıl ilerlemeliyim? Nihayet su buldum ama hayvanlarla dolu. Kalbime danışıyorum ve bana herkesin su için hakkı olduğunu söylüyor. Onları kovamam ve sudan da mahrum bırakamam. Doğa insanlarını hayatta tutmak için bir kaynak bereketi sunuyor. Ben onun dokuduğu ağdaki ipliklerden biriyim. Kendimi efendisi olarak gördüğüm noktadan daha üstün değilim. Ellerimle suya uzanıyorum ve bunu evden getirdiğim küçük bir kavanoza dolduruyorum. Görevin ilk kısmıyla karşılaştık. Şimdi yemek bulmalıyım.
Yiyecek bir şey bulma umuduyla patikada yürümeye devam ediyorum. Öğleni çoktan geçtiğimiz için karnım gurulduyor. Yolun kenarlarına bakmaya başlıyorum. Belki ormanın içinde yiyecek vardır. Ne sıklıkla en kolay yolu seçeriz ama o başarıya götüren yol olmaz? (Bir yolu takip eden her dağcı zirveye ulaşan ilk kişi değildir). Kestirmeler seni hızla hedefine ulaştırır. Bu düşünceyle yoldan ayrılarak kısa süre sonra muz ve Hindistan cevizi ağaçlarına rastlıyorum. Yiyeceğimi bunlardan elde edeceğim. Dağa tırmandığım aynı güç ve inançla onlara da tırmanmalıyım. Bir, iki ve üç kez deniyorum, başardım. Şimdi kulübeye geri döneceğim çünkü ilk görevi tamamladım.
İkinci Görev
Kulübeme ulaştığımda her zamankinden daha parlak görünen dağ koruyucusunu buluyorum. Gözleri benimkilerden hiç ayrılmıyor. Tanrı için çok özel olduğumu düşünüyorum. Varlığını her zaman hissediyorum. Beni her şekilde yeniden diriltiyor. İşsiz olduğumda bir kapı açtı; mesleki olarak gelişmek için bir fırsatım olmadığında bana yeni yollar sundu; kriz zamanlarında beni şeytanın bağlarından kurtardı. Her neyse, bu tuhaf kadından gelen onaylayıcı bakış bana son dönemlere kadar olduğum adamı hatırlattı. Asıl amacım, üstesinden gelmem gereken engellere rağmen kazanmaktı.
—Evet, ilk görevi kazandın. Seni tebrik ederim. (kadın bağırdı). İlk görev bilgeliğini ve karar verme ile paylaşma yeteneğini keşfetmeni amaçlıyordu. İki yol, evreni yöneten “karşıt güçler”i (iyi ve kötü) temsil ediyor. Bir insan iki yoldan birini seçmede tamamen özgürdür. Eğer kişi sağdaki yolu seçerse hayatının bütün anlarında meleklerin yardımıyla aydınlanır. Bu senin seçtiğin yoldu. Bununla beraber bu kolay bir yol değildir. Sıklıkla şüpheye düşeceksin hatta yolun buna değip değmeyeceğini merak edeceksin. Dünyadaki insanlar her zaman acı verici olacak ve iyi niyetinden faydalanacak. Dahası, başkalarına duyduğun güven neredeyse her zaman seni hayal kırıklığına uğratacak. Üzüldüğünde unutma: Senin Tanrın güçlü ve seni hiçbir zaman bırakmayacak. Zenginlik veya şehvetin kalbini saptırmasına asla izin verme. Sen özelsin ve değerinden dolayı Tanrı seni oğlu gibi görüyor. Bu lütuftan asla uzaklaşma. Soldaki yol, Efendi’nin çağrısına isyan eden herkesin yolu. Hepimiz ilahi bir görevle doğmuşuz. Yine de, bazıları materyalizm, kötü etkiler, kalbin yozlaşması ile yoldan sapıyor. Soldaki yolu seçenler İsa’nın bize öğrettiği güzel geleceğe ulaşmayacak. İyi meyve vermeyen her ağaç yolunup dışarıdaki karanlığa fırlatılacak. Bu kötü insanların kaderi, çünkü Efendi âdildir. Suyu ve zavallı hayvanları bulduğun zaman kalbin yüksek sesle konuştu. Her zaman onu dinlersen daha ileriye gideceksin. O anda paylaşma yeteneği üzerinde parladı ve manevi gelişimin de şaşırtıcıydı. Sahip olduğun bilgelik yemek bulmanda sana yardım etti. En kolay yol her zaman takip edilecek doğru yol değildir. Sanırım artık ikinci görev için hazırsın. Üç gün içinde kulübenden çıkıp bir gerçeğin peşine düşeceksin. Vicdanınla hareket et. Eğer geçersen üçüncü ve son göreve ulaşacaksın.
—Tüm bu süre boyunca bana eşlik ettiğiniz için teşekkür ederim. Ne mağarada beni ne beklediğini ne de bana ne olacağını biliyorum. Katkınız benim için çok önemli. Dağa tırmandığımdan beri hayatımın değiştiğini hissediyorum. Daha sakin ve istediğim şey konusunda daha kendine güvenliyim. İkinci görevi tamamlayacağım.
—Çok iyi. Seni bundan üç gün sonra göreceğim.
Kadın bunu söyleyerek bir kez daha ortadan kayboldu. Beni gecenin sessizliğinde cırcır böcekleri, sivrisinekler ve diğer böceklerle baş başa bıraktı.
Dağın Hayaleti
Dağda gece oluyor. Bir ateş yakıyorum ve çıtırtıları kalbimi rahatlatıyor. Dağa tırmanmamdan sonra iki gün geçti ve bana hâlâ yabancı gibi geliyor. Düşüncelerimde geziniyor ve çocukluğuma gidiyorum: Şakalar, korkular, trajediler. Bir Kızılderili gibi giyindiğim günü hatırlıyorum: Yay, ok ve savaş baltasıyla. Şimdi, belli ki gizemli bir yerli adamın ölümü yüzünden kutsal olan bir dağın üzerindeydim. (Kabilenin büyücü doktoru). Ruhumu donduran korkuya karşı başka bir şey düşünmeliyim. Sağır edici sesler kulübemi sarıyor ve ne veya kim olduklarına dair hiçbir fikrim yok. İnsan böyle bir durumda korkusunu nasıl yener? Bana cevap ver okuyucu, çünkü bilmiyorum. Dağı hâlâ tanımıyorum.
Ses daha da yaklaşıyor ve kaçacak hiçbir yerim yok. Kulübeden ayrılmak aptalca olurdu çünkü vahşi bir hayvan tarafından yutulurdum. Her ne ise bununla yüzleşmem gerekecek. Ses duruyor ve bir ışık beliriyor. Bu beni daha da korkutuyor. Ani bir cesaretle bağırıyorum:
—Tanrı adına, kim var orada?
Genizden gelen karanlık bir ses cevaplıyor:
—Ben, umutsuzluk mağarasının yok ettiği cesur savaşçıyım. Hayalinden vazgeç yoksa sen de aynı kadere sahip olacaksın. Ben Xukuru Milleti köyünden küçük yerli bir adamdım. Kabilemin başı ve aslandan güçlü olmayı arzuluyordum. Böylece hedeflerime ulaşmak için kutsal dağa geldim. Dağ koruyucunun beni yapmaya zorladığı üç görevi yerine getirdim. Yine de mağaraya girerken kalbimi ve hedeflerimi paramparça eden ateşi tarafından yutuldum. Bugün ruhum acı çekiyor ve çaresizce bu dağa sıkışıp kaldı. Beni dinle yoksa senin kaderin de aynısı olacak.
Sesim gırtlağımda dondu ve bir an için azap çeken ruha cevap veremedim. Arkasında sığınılacak yer, yemek ve sıcak bir aile ortamı bırakmıştı. Mağarada, imkânsızı gerçekleştirebilecek olan mağarada iki görevim kalmıştı. Hayallerimden kolayca vazgeçemezdim.
—Beni dinle cesur savaşçı. Mağara küçük mucizeleri gerçekleştirmez. Ben eğer buradaysam bunun asil bir nedeni var. Benim kafamda maddi şeyler yok. Benim hayalim bunun ötesinde. Kendimi mesleki ve manevi olarak geliştirmek istiyorum. Kısacası, sevdiğim işi yapmak, sorumlu şekilde para kazanmak ve daha iyi bir evren için yeteneğimle katkı sunmak istiyorum. Hayalimden bu kadar kolay vazgeçmiyorum.
Hayalet cevapladı:
—Mağarayı ve tuzaklarını biliyor musun? Takip ettiği yoldaki aşırı tehlikelerden haberi olmayan zavallı genç bir adamdan başka bir şey değilsin. Koruyucu seni aldatan bir şarlatandan başka bir şey değil. Seni mahvetmek istiyor.