Kitabı oku: «Öldürmeden Önce », sayfa 3

Yazı tipi:

BEŞİNCİ BÖLÜM

Mackenzie, eve girer girmez, hiç beklemediği bir manzarayla karşılaştığı için şaşırdı. Düzenli ve derli topluydu, mobilyalar özenli bir şekilde yerleştirilmiş ve her şeyin tozu alınmıştı. Evin dekorasyonu oldukça evcil bir kadının zevkine göre yapılmıştı. Üzerinde sevimli espriler olan kahve fincanları ve tencere asacakları, ocağın yanında duruyordu. Oğullarının saç kesimine ve pijamalarına bakılacak olursa onların da üzerine düşüldüğü belli oluyordu.

Kendisi için daima istediği aile ve ev tablosuna çok benziyordu.

Mackenzie okuduğu dosyalardan, çocukların dokuz ve on beş yaşlarında olduklarını hatırladı; büyük olanın adı Kevin, küçüğünün adı Dalton'du. Tabi ki Dalton'a baktığında çocuğun hıçkırarak ağladığını görmüştü, mavi gözleri şişmiş ve kıpkırmızı olmuştu.

Kevin ise her şeyden çok, sinirli gibi görünüyordu. Özellikle, içeri girdiklerinde ve Porter sazı eline aldığında, yapmacık bir ilkokul öğretmeni tonunda çocuklarla konuşmaya çalışırken çocuğun siniri daha da belirginleşmişti.

"Şimdi bilmek istediğim şey annenizin bir erkek arkadaşı var mıydı?" diye sordu Porter.

Çocuklar oturma odasındaki kanepede otururken adam salonun ortasında ayakta dikiliyordu. Hailey'nin kardeşi Jennifer, salonun içine açılan mutfakta kırık dökük bir fanı olan ocağın yanında sigara içerek ayakta duruyordu.

"Sevgili gibi mi diyorsun?" diye sordu Dalton.

"Yani, bu da erkek bir arkadaş olur sonuçta." dedi Porter. "Ama tam olarak bunu kast etmemiştim. Birden çok görüştüğü herhangi bir erkek. Yani bir postacı ya da marketteki bir kasiyer bile olabilir."

Her iki çocuk da Porter'a, sanki adam birazdan bir sihirbazlık numarası yapacak ya da çılgınca tavırlar sergileyecekmiş gibi bakıyorlardı. Mackenzie de aynını yapıyordu. Daha önce onu hiç bu kadar yumuşak bir tonla konuşurken görmemişti. Adamın ağzından böylesine hafif tonda cümleler duymak neredeyse komik geliyordu kulağına.

"Hayır, sanmıyorum" dedi Dalton.

"Hayır." diye doğruladı Kevin. "Ayrıca bildiğim kadarıyla bir erkek arkadaşı da yok."

Mackenzie ve Porter, bir cevap beklentisi ile ocağın yanındaki Jennifer'a baktılar. Cevap olarak aldıkları tek şey bir omuz silkmesi oldu. Mackenzie, Jennifer'ın bir çeşit şok geçirdiğini düşünüyordu. O anda, bir süreliğine de olsa bu çocuklara bakabilecek başka bir aile üyesi olup olmadığını merak etti. Öyle görünüyordu ki, şu anda Jennifer bu iş için uygun kişi sayılmazdı.

"Peki sizin ya da annenizin iyi geçinemediği insanlar var mı?" diye sordu Porter. "Hiç onu biriyle tartışırken gördünüz mü?"

Dalton sadece kafasını salladı. Mackenzie çocuğun tekrar ağlamak üzere olduğunu görebiliyordu. Kevin'a gelince, Porter'a bakan gözlerini yere çevirdi.

"Hayır." dedi. "Biz salak değiliz. Bize ne sormaya çalıştığını biliyoruz. Annemizi öldürdüğünü düşündüğümüz birinin olup olmadığını soruyorsun. Değil mi?"

Porter, sanki can evinden vurulmuş gibi görünüyordu. Gergin bir şekilde Mackenzie'ye bir bakış attı fakat oldukça hızlı bir şekilde tekrar kendine geldi.

"Aslında evet." dedi. "Öğrenmeye çalıştığım şey bu. Ama görünüyor ki bana söyleyebilecek bir şeyiniz yok."

"Sen ne düşünüyorsun?" diye sordu Kevin.

Gergin bir hava oluşmaya başlayınca Mackenzie, Porter'ın çocuklara karşı aceleci davrandığını düşündü.

"Pekala." dedi Porter. "Sizi fazla meşgul ettiğimi düşünüyorum. Zaman ayırdığınız için teşekkür ederim."

"Bekle." dedi Mackenzi, daha durdurmaya vakit bulamadan çıkıvermişti bu itiraz ağzından.

Porter ona bir mumu eritebilecek kadar sert bir bakış fırlattı. Bu yas içindeki çocuklarla konuşarak vakit kaybettiklerini düşündüğü çok açıktı, özellikle de on beş yaşında disiplin sorunu olan bir çocukla. Mackenzie adamın bu tavrını umursamadı ve Dalton'la aynı göz hizasına eğildi.

"Bir dakikalığına mutfakta teyzenin yanına giderek orada bekleyebilir misin?"

"Tamam." dedi Dalton, sesi solmuş ve yumuşaktı.

"Neden siz de onunla gitmiyorsunuz dedektif Porter?"

Porter'ın gözleri tekrar nefretle kadına döndü. Mackenzie hemen arkasında duran adama cesur bir şekilde gözlerini dikti. Yüzüne cansız bir varlık ifadesi getirene kadar uğraştı ve bu sefer tavrını korumaya karar verdi. Eğer adam tartışmak isterse, onu dışarı davet edecekti. Fakat iki çocuk ve eli ayağı tutmaz olmuş bir kadının yanında böylesine aşağılanacağı bir duruma düşmek istemiyordu Porter.

"Tabii ki." dedi nihayet Porter dişlerini sıkarak.

Mackenzie, Dalton ve Porter mutfağa girene kadar bir süre bekledi.

Tekrar ayağa kalktı. On yaşını geçmiş bir çocukla konuşurken göz hizasında durmanın bir işe yaramayacağını biliyordu.

Kevin'a bakınca, biraz önce Porter'a karşı takındığı isyankar tavrın hala yüzünde olduğunu gördü. Mackenzie daha önce ergenlik çağına girmiş bir çocukla uğraşmamıştı, üstelik bunun çok zor olabileceğinin farkındaydı, özellikle de böyle trajik bir durumun ortasındayken. Fakat Kevin'ın Porter'a karşı vermiş olduğu tepkiyi bildiğinden bununla nasıl başa çıkacağını bildiğini düşündü.

"Bana karşı dürüst ol Kevin." dedi. "Buraya çok erken mi geldiğimizi düşünüyorsun? Anneniz hakkındaki haberleri daha yeni duymuşken sizinle konuşmaya gelmiş olmamızı kabalık olarak mı görüyorsun?"

"Biraz." dedi çocuk.

"Şimdi konuşmaya hazır olmadığını mı düşünüyorsun."

"Hayır, konuşabilirim…" dedi Kavin, "…ama şu adam hödüğün teki."

Mackenzie bunun bir şans olduğunu biliyordu. Ya her zaman olduğu gibi resmi bir yaklaşımla profesyonel tavırlarını takınacaktı ya da ergen bir çocuktan bilgi alabilmek için onunla uyumlu olacaktı. Her şeyden önce ergen çocuklar dürüstlüğe çok önem verirdi. Duyguları ile hareket ettiklerinde her zaman yardım etmek isterlerdi.

"Haklısın" dedi. "Tam bir hödük."

Kevin kocaman açtığı gözlerle tekrar ona baktı. Onun gönlünü kazanmıştı açıkça, çocuk böyle bir cevabı beklemiyordu.

"Ama yine de onunla çalışmam gerektiği gerçeğini değiştirmiyor bu." diye ekledi. Sempatik ve anlayışlı bir ses tonuyla konuşuyordu. "Ayrıca buraya size yardım etmeye geldiğimiz gerçeğini de değiştirmiyor. Bunu annene yapan her kimse onu bulmak istiyoruz. Sen istemiyor musun?"

Uzun bir süre sesiz kalan çocuk sonunda kafasını öne arkaya sallayarak karşılık verdi.

"O zaman şimdi benimle konuşabilir misin?" diye sordu Mackenzie. "Sadece kısacık bir iki soru ve ardından sizi yalnız bırakacağız."

"Peki sonra kim gelecek? "  diye kendini savundu Kevin.

"Dürüst bir cevap mı istiyorsun?"

Kevin kafasıyla onayladı ve kadın onun ağlamak üzere olduğunu fark etti. Kardeşine ve halasına güçlü görünmek için tüm bu zaman boyunca kendini mi tutmuştu acaba?

"Pekala, biz gittikten bir süre sonra bilgi almak için tekrar arayacağız, ardından sosyal servisten arkadaşlar teyzeniz Jennifer'ın annenizin işlemleri sırasında size bakmaya uygun olup olmadığını araştırmak için gelecekler."

"Çoğu zaman oldukça iyidir." dedi Kavin, Jennifer'a bakarak. "Ama o ve annem çok yakındılar, en iyi arkadaş gibiydiler."

"Kız kardeşler böyle olabiliyor." dedi Mackenzie, söylediklerinin doğruluğu hakkında hiç bir fikri yoktu. "Ama şimdi sana soracağım sorulara odaklanmanı istiyorum. Bunu yapabilir misin?"

"Evet."

"Güzel. Şimdi, bunu sana sormayı hiç istemiyorum ancak yardımı dokunabilir. Annenin para kazanmak için ne iş yaptığını biliyor musun?"

Kevin gözlerini yere dikerek kafasıyla doğruladı.

"Evet." dedi. "Nasıl olduğunu bilmiyorum ama okuldaki çocukların da haberi var. Birinin azgın babası muhtemelen kulübe gitti ve onu orada gördü. Sonra okul faliyetleri sırasında görüp tanıdı herhalde. Benimle bu konu hakkında hep dalga geçiyorlar."

Mackenzie böyle bir eziyeti düşünemiyordu bile ancak Hailey Lizbrook'a olan saygısı daha da arttı. Her ne kadar geceleri para için soyunuyor olsa da gündüzleri çocuklarıyla haşır neşir olan bir anneydi görünüşe bakılırsa.

"Tamam" dedi Mackenzie. "İşini bildiğine göre, bu gibi mekanlara nasıl erkeklerin gittiğini de hayal edebilirsin, değil mi?"

Kevin onayladı ve Mackenzie çocuğun gözünden sol yanağına doğru ilk damlanın aktığını gördü. Neredeyse çocuğun güvenini kazanmıştı ve rahatlatmak için elini tuttu. Fakat onu kendine düşman etmek istemiyordu.

"Bana annenin son zamanlarda kızgın ya da üzgün bir şekilde eve gelip gelmediğini söylemen gerek. Ayrıca onunla eve gelen herhangi bir erkek oldu mu bilmek zorundayım."

"Hiçbir zaman, kimse onunla eve gelmedi." diye cevap verdi. "Ayrıca annemi neredeyse hiç kızgın ya da üzgün görmedim. Onu sadece bir kez, geçen yıl avukatlarla pazarlık yaparken kızgın görmüştüm."

"Ne avukatları?" diye sordu Mackenzie. "Annenin neden avukatlarla konuştuğunu biliyor musun?"

"Biraz. Bir gece iş yerinde bir olay yaşanmış. Bu yüzden de annem avukatlarla konuşmak zorunda kaldı. Bir kısmını annem telefonda konuşurken duydum. Onlarla yasaklama emri hakkında konuştuğunu duyduğuma eminim."

"Yani sence çalıştığı yer hakkında konuşuyorlardı?"

"Kesin emin değilim." dedi Kevin. Söylediği bir şeyin yardımı dokunabilecekmiş gibi geldiği için biraz daha heveslenmiş görünüyordu. "Ama öyle düşünüyorum."

"Bana çok yardımın dokundu Kevin." dedi Mackenzie. "Aklına gelen başka bir şey var mı?"

Yavaşça kafasını salladı ve Mackenzie'nin gözlerinin içine baktı. Hala güçlü kalmaya çalışıyordu fakat çocukta öylesine bir üzüntü vardı ki Mackenzie nasıl hala kendini bırakmadığını merak etmeden duramıyordu.

"Annem bunun hakkında utanç duyuyordu." dedi Kevin. "Daha önce evde gündüzleri çalışıyordu. Teknik yazar gibi bir şeydi, internet siteleri gibi şeyler de yapıyordu. Ama çok para kazandığını düşünmüyorum. Bu işi daha fazla para kazanmak için babam yüzünden yapmak zorunda kaldı. Çok zaman önce ayrıldılar. Artık hiç para yollamıyor. Bu yüzden annem diğer işi yapmak zorunda kaldı. Benim için ve Dalton için yaptı bunu ve…"

"Biliyorum" dedi Mackenzie ve bu sefer çocuğun gönlünü almıştı. Ellerini çocuğun omuzlarına koydu, çocuk bundan minnettar görünüyordu. Ayrıca açıkça görülüyordu ki her an avazı çıkana kadar ağlayabilirdi fakat yabancıların önünde buna izin vermek istemiyordu.

"Dedektif Porter." dedi Mackenzie. Adam içeri girerek gözlerini dikti.

"Soracağınız başka soru var mı?" Bu soruyu sorarken kafasını sallayıp, anlayacağını umarak kurnaz bir şekilde adama baktı.

"Hayır, sanırım burada işimiz bitti." dedi Porter.

"Pekala." dedi Mackenzie. "Son kez teşekkür ediyorum çocuklar."

"Evet, teşekkür ederiz." dedi Porter, salonda Mackenzie'nin yanına geçerken. "Jennifer numaramız sende var. Yardımcı olabileceğine inandığın her şey için çekinmeden bizi arayabilirsin. En küçük detayların bile yardımı dokunabilir."

Jennifer kafasını salladı ve boğuk bir şekilde teşekkür etti.

Mackenzie ve Porter dışarı çıktılar, birkaç tahta basamağı indikten sonra sitenin park alanına doğru yürümeye koyuldular. Evden duyulamayacak kadar bir mesafe kat ettikten sonra Mackenzie aralarındaki mesafeyi kapattı. Adamın kızgın boğalar gibi sinirli olduğunu hissedebiliyordu ama bunu umursamadı.

"Bir hareket noktası yakaladım." dedi. "Kevin, annesinin geçen yıl işyerindeki biri için bir yasaklama emri formu doldurduğunu söyledi. Bu olay yüzünden annesini ilk defa kızgın ya da üzgün gördüğünü söyledi."

"Çok iyi." dedi Porter. "Kuyumu kazarak iyi bir şeyler elde edebildiğin anlamına geliyor bu."

"Kuyunu kazdığım yok" dedi Mackenzie. "Büyük çocukla arandaki mesafenin açıldığını gördüm ve bunu düzeltmek için bir adım attım."

"Saçmalık." dedi Porter. "Çocukların ve teyzelerinin gözleri önünde beni küçük düşürdün ve zayıf gösterdin."

"Bu doğru değil." dedi Mackenzie. "Ayrıca doğruysa bile ne olmuş? Çocukları aptal yerine koyarak hatta sanki İngilizce bilmiyorlarmış gibi konuşuyordun."

"Hareketlerinden ne kadar saygısız olduğun anlaşılıyor." dedi Porter. "Hatırlatmak isterim ki senin yaşın kadar benim dedektiflik yapmışlığım var. Eğer yardımına ihtiyacım olursa, bunu sana söylerim."

"Bitti mi Porter?" diye cevapladı kadın. "Konuşmanız bitmişti hatırlamıyor musun? Kazacak bir kuyu filan yoktu ortada. Kapı dışarı edilmiştin. Bir şansın vardı ve onu kullanamadın."

Arabaya ulaştıklarında Porter kapıyı açarken arabanın tepesinden gözlerini Mackenzie'ye dikti.

"Karakola geri döndüğümüzde Nelson'un yanına gideceğim ve yeniden atanmak için talepte bulunacağım. Bıktım artık bu saygısız tavırlarından."

"Saygısız?" dedi Mackenzie kafasını sallayarak. "Bu kelimenin ne anlama geldiğini biliyor musun acaba? Neden bana karşı tavırlarına yakından bir bakmıyorsun?"

Porter güçsüz bir ah çekti ve başka hiçbir şey söylemeden arabaya bindi. Mackenzie, arabaya binmeden önce son bir kez eve baktı ve Kevin'ın kendini tutmayı bırakıp bırakmadığını merak etti. Büyük resme bakınca Porter'la arasında geçen dargınlık oldukça önemsiz görünüyordu.

"Arabaya binecek misin?" diye sordu Porter, çizgiyi aştığı için kadına çok kızgındı belli ki.

"Evet" dedi ve telefonunu çıkardı.  Nelson'un numarasını çevirirken, içinde yarattığı naif tatminkarlığı inkar edemezdi. Geçen yıl açılmış bir yasaklama emri ve şimdi Hailey Lizbrook öldü.

Adi herifi yakaladık diye düşündü.

Aynı zamanda, bu işin bu kadar kolay sonlanacağına dair şüphe etmeden de duramıyordu.

ALTINCI BÖLÜM

Mackenzie akşam 10:45 sularında perişan bir halde evine gelebildi sonunda. Her ne kadar uzun ve yıpratıcı bir gün olsa da bir süre uyuyamayacağının farkındaydı. Aklı Kevin Lizbrook'dan aldığı ipucuna takılmıştı. Bu bilgiyi Nelson'a iletmişti ve adam bir çalışanını konuyu araştırması için görevlendireceğine, striptiz kulübünü aratacağına ve Hailey Lizbrook hangi avukat bürosu ile görüşmüşse bulup yasaklama emrini bulduracağına söz vermişti.

Zihninde binlerce yöne savrulan düşünceler gezinen Mackenzie hafif bir müzik açtı, buzdolabından bir bira kaptı ve küveti ısıtmaya başladı. Genelde küvette vakit geçirmeyi sevmezdi, ancak bu akşam bütün kaslarının ağrıdığını hissediyordu. Küvete su dolarken evde gezinerek etrafı toparlamaya başladı. Anlaşılan Zack işe gitmek için yine son ana kadar beklemişti.

O ve Zack yaklaşık bir yıl önce birlikte yaşamaya başlamışlardı, evliliklerini mümkün olduğu kadar erteleyebilmek için bir ilişkide atılabilecek tüm adımları yavaş yavaş atıyorlardı. Mackenzie evlenmeye hazır olduklarını düşünüyordu fakat Zack bu fikirden nefret ediyordu. Birliktelikleri üç yılı bulmuştu ve bunun ilk iki yılı gerçekten harikaydı, bunun dışında kalan süreyse, Zack'in yalnız kalması ve evlilik korkusu arasında monotonlaşmıştı. Bu iki korkusunun arasında bulabileceği herhangi bir dala tutunmak onu mutlu edebilirdi, Mackenzie onun için böylesine bir daldı.

Kahve masasının üzerindeki kirli iki tabağı ve yere fırlatılmış gibi duran Xbox diskini toplarken, artık bu görevini tamamlamış olabileceğini düşündü. Bu bir tarafa, artık Zack onunla yarın evlenmek isterse kabul edebileceğine de emin değildi. Onu çok iyi tanıyordu, onunla evlenirse nasıl bir hayatı olabileceğine dair hayaller kurmuştu ve açıkçası, hiçbiri umut vaat etmiyordu.

Kendisine saygı duymayan bir sevgili ile, sonu bir yere varmayacak bir ilişkinin içinde kapana sıkışmıştı. Aynı şekilde iş hayatında da kendisine saygı duymayan insanlarla bir arada bulunmak zorunda kaldığını fark etti. Bütün hayatı bir tuzağın içine düşmüş gibiydi. Bir değişiklik yapması gerektiğini biliyordu, fakat olağanüstü yorucu olacağının da farkındaydı. Bu denli bir yıkım için enerjisinin olmadığını biliyordu.

Mackenzie tekrar banyoya döndü ve suyu kapattı. Yüzeyini buharlar kaplamış su onu davet ediyor gibiydi. Üstündekileri çıkardı, aynada kendine bakarken, gelecekte kendisini ona adamaya niyeti olmayan bir adamla, hayatının sekiz yılını heba ettiğinin daha da fazla farkına vardı. Ayrıca bir bakıma kendisini çekici de buluyordu. Yüzü oldukça güzeldi, hatta saçlarını arkadan bağladığında çok daha güzeldi ve oldukça sıkı bir yapısı vardı, biraz ince ve kaslı. Hiç göbeği yoktu ve Zack karın kaslarının korkutucu olduğu konusuna ara sıra espri bile yapardı.

Küvetin içine daldı, birası hemen yanında duran küçük havlu masasının üzerinde dinleniyordu. Derin bir nefes aldı ve kendini suya bırakarak rahatlamaya başladı. Gözlerini kapattı ve yapabildiği kadar sakinleşmeye çalıştı. Fakat devamlı Kevin Lizbrook'un gözlerini düşünüyordu. Yansıttıkları üzüntü neredeyse katlanılmazdı, bir zamanlar kendisi de bu acıyı tatmış olsa da, onu kalbindeki en derin çukura atmayı başarmıştı.

Gözlerini kapattı ve kestirmeye başladı, çocuğun gözleri onu yalnız bırakmıyordu. Kuvvetli bir şekilde Hailey Lizbrook'un hemen yanında olduğunu ve cinayetini çözmeye sevk ettiğini hissetti.

Zack bir saat sonra eve vardı, yerel bir tekstil fabrikasındaki on iki saatlik vardiyası bitmişti. Ne zaman adamın üzerindeki toz, ter ve makine yağı kokusunu alsa Zack'in ne kadar ihtirasa sahip olduğunu hatırlıyordu. Mackenzie'nin adamın işiyle ve hatta işin kendisiyle ilgili bir problemi yoktu; erkekler için saygı duyulan bir işti, çok çalışma ve adanma gerektiriyordu. Fakat Zack üniversite mezunuydu ve eğer bir yüksek lisans programına girerse öğretmen olabilirdi. Bu hayalinden beş yıl önce vazgeçmişti ve kendisini bir tekstil fabrikasında vardiya düzenleme görevlisi olarak çalışırken bulmuştu.

Adam eve geldiğinde Mackenzie yatağına uzanmış ikinci birasını yudumlayarak bir kitap okuyordu. Saat üç sularında uykuya dalmayı ve böylece temiz bir beş saatlik uykunun ardından saat dokuzda iş yerinde olmayı planlıyordu. Çok uyumayı hiçbir zaman umursamazdı, hatta altı saatten fazla uyuduğunda ertesi gün yorgun ve keyifsiz hissettiğini fark etmişti.

Zack kokuşmuş iş kıyafetleriyle odaya girdi. Mackenzie'ye bakarak yatağın öbür ucunda ayakkabılarını çıkardı. Hafif bir kolsuz yelek ve diz hizasına kadar inen bir bisiklet şortu giymişti.

"Naber tatlım?" dedi adam. Gözleriyle kadını süzüyordu. "İnsanın evi gibisi yok."

"Günün nasıldı." diye sordu Mackenzie, bir yandan gözü hala kitabındaydı.

"Fena değildi." diye cevap verdi adam. "Tabi eve gelip seni bu halde görünce çok daha iyi oldu." Ardından yatağa girip emekleyerek kadının yanına sokuldu, ellerini yanağına götürerek öpmek için yaklaştı.

Kitabını bir kenara bırakarak anında kendini geri çekti Makenzie. "Zack, aklını mı kaçırdın?" diye sordu.

"Ne oldu?" dedi Zack, şaşkın bir şekilde

"Fena halde pislenmişsin. Yeni yıkandığım için söylemiyorum ama pislik ve yağ içindesin, kim bilir başka ne pislikler bulaştırıyorsun çarşafa."

"Yine başladık." dedi Zack, sinirlenerek. Yatakta yuvarlandı, çarşafın alabildiği kadar fazla bir kısmını üzerine sardı. "Neden böyle dik kafalı olmak zorundasın?"

"Dik kafalı filan değilim. Sadece domuzlar gibi yaşamak istemiyorum. Bu arada işe gitmeden önce etrafı topladığın için de sağ ol."

"Gerçekten de insanın evi gibisi yok." diye mırıldandı Zack, yatak odasından dışarı çıkıp arkasından kapıyı kapattı.

Mackenzie iç çekti ve birasının kalanını yuvarladı. Ardından odaya baktı ve Zack'in yatağın dibinde çıkardığı pis iş ayakkabılarının hala orada olduğunu gördü, yarın giyene kadar orada duracaklardı. Ayrıca biliyordu ki ertesi gün işe gitmek için uyandığında, banyoya giderken adamın pis kıyafetlerini sırayla yerde görecekti.

Canı cehenneme diye düşündü ve kitabına döndü. Zack'in duş sesini dinlerken birkaç sayfa daha okudu. Ardından kitabı tekrar bıraktı ve oturma odasına geri döndü. Çalışma çantasını aldı ve yatak odasına getirdi, eve dönerken karakoldan aldığı, Lizbrook cinayeti hakkında önemli bulduğu dosyaları çıkardı. Her ne kadar dinlenmek istiyor olsa da iş, en azından bir kaç saat daha yakasını bırakmayacaktı.

Dosyaları karıştırmaya başladı ve gözden kaçırmış olabileceği bir detay aradı. Neredeyse her şeyi taradığını düşündüğü anda Kevin'ın göz yaşlarıyla dolu gözleri aklına geldi ve daha dikkatli çalışmaya başladı.

Mackenzie dosyalara öylesine dalmıştı ki Zack'in odaya girdiğini fark etmedi. Şimdi çok daha temiz kokuyordu ve üzerinde sadece beline doladığı bir havluyla çok daha iyi görünüyordu.

"Çarşaflar için üzgünüm." dedi Zack, uyuşuk bir şekilde havluyu fırlattı ve altına bir boxer giydi. "Hey, ıhmm en son ne zaman benimle ilgilendiğini hatırlayamıyorum bile."

"Seksten mi bahsediyorsun?" diye sordu. İlginç bir şekilde seks yapmaya hazırdı. Üzerindeki baskıyı hafifletmek için ihtiyacı olan şey bu olabilirdi.

"Sadece seks değil." dedi Zack. "Herhangi bir ilgiden bahsediyorum. Her gün eve geldiğimde seni ya uyurken ya da dosyaların arasında boğulmuş halde buluyorum."

"Aslında önce senin pislettiğin döküntüleri topluyorum." diye karşılık verdi. "Annesinin etrafını toplamasını bekleyen bir çocuk gibisin. O yüzden ben de senin ne kadar sinir bozucu olduğunu unutmak için işe gömülüyorum."

"Yine aynı konular yani?" diye cevapladı.

"Hangi konular?"

"Benden kurtulmak için işini bahane ediyorsun."

"Bunu seni umursamamak için yapmıyorum Zack. Şu anda arkasında iki çocuk bırakarak vahşice öldürülmüş bir kadını kimin öldürdüğünü bulmak, senin ilgi açlığından daha önemli."

"Tabi canım, haklısın," dedi Zack. "İşte bu yüzden seninle evlenmek için acele etmiyorum. Sen zaten işinle evlenmişsin."

Buna karşılık adamın suratına söyleyebileceği yüzlerce şey vardı ama Mackenzie bunların beyhude olduğunun farkındaydı. Bir bakıma adamın haklı olduğunu da biliyordu. Çoğu akşam, eve getirdiği dosyaları, Zack'ten daha ilgi çekici buluyordu. Şüphesiz onu hala seviyordu ama onda yeni ya da heyecan verici hiçbir şey yoktu.

"İyi geceler." dedi adam sinirli bir şekilde yatağa gömülerek.

Adamın çıplak sırtına baktı ve ona saygı göstermenin sorumluluğu olup olmadığını merak etti? Böylesi onu daha mı iyi bir kız arkadaş yapardı? Böylesi, evlenmekten ödü kopan bir adama daha iyi bir yatırım gibi mi görünürdü?

Seks düşüncesi çoktan rafa kalkmıştı, Mackenzie omzunu silkti ve tekrar dava dosyalarına dikkat kesildi.

Kendi özel yaşantısı arka fonda eriyip gitse de önemli değildi. Uğraştığı davanın içindeki hayat, ona çok daha gerçek duygular hissettiriyordu.

*

Mackenzie ebeveynlerinin yatak odasına doğru yürüdü ve henüz kapıya ulaşmadan almaya başladığı koku yedi yaşındaki midesini alt üst etti. Ekşimtırak bir kokuydu, içinde bakır bozuk paralar olan kumbarasının içinin kokusunu hatırlattı ona.

Odaya doğru adımını attı ve bir yıldır annesinin içinde uyumadığı, babası tek yattığından dev gibi görünen yatağın ayağını gördü.

İçeri girince onu gördü, bacakları yatağın bir kenarından sarkıyordu, kolları sanki uçmayı deniyormuşçasına açılmıştı. Her tarafta kan vardı: yatakta, duvarda ve hatta tavanda bile. Kafası sağına doğru yatmıştı, sanki çocukla göz göze gelmek istememiş gibi uzaklara bakıyordu.

Hemen adamın öldüğünü anladı.

Babasına doğru yürüdü, çıplak ayakları kan gölünün içine basıyordu, daha fazla yaklaşmak istemese de ihtiyacı vardı.

"Babacım." diye fısıldadı, bir yandan ağlayarak.

Yaklaşınca dehşete kapıldı, fakat bir mıknatıs gibi çekiliyordu.

Bir anda adam kıza doğru dönüp baktı, hala ölüydü.

Mackenzie çığlık attı.

*

Mackenzi gözlerini açtı ve buğulu bir şaşkınlıkla gözlerini odada gezdirdi. Dava dosyaları kucağında dağınık halde duruyordu. Zack yanında uyuyordu, hala arkası dönüktü. Derin bir nefes aldı, alnında biriken teri sildi. Sadece bir rüyaydı.

Ardından bir gıcırtı duydu.

Mackenzie dona kaldı. Yatak odasının kapısına doğru baktı ve yavaşça yataktan indi. Salondaki eskimiş döşeme tahtasının gıcırtısını duydu, sadece birilerinin oturma odasında yürüdüğü zaman duyduğu bir gıcırtı sesi. Emin olamıyordu, yarı uykuluydu ve daha yeni bir kabustan uyanmıştı ama yine de duymuştu.

Duymamış olabilir miydi?

Yataktan çıktı, kıyafet dolabının üst bölmesinde, rozetinin ve küçük çantasının yanında duran tabancasını aldı. Kapının tam yanına sırtını dayayarak görünmeden koridora doğru baktı. Sokak lambalarının yaydığı huzmelerin panjurların arasından sızdığını ve boş oturma odasına yayıldığını gördü.

Odaya girdi, her an saldırıya hazır halde duruyordu silahı. Bütün sezgileri orada kimsenin olmadığını söylese de hala korkudan titriyordu. Tahta döşemenin gıcırdadığını biliyordu. Oturma odasının o bölümüne gitti, hemen kahve masasının önüne geldiğinde gıcırtıyı duydu.

Ansızın Hailey Lizbrook'un silüeti belirdi zihninde. Kadının sırtındaki kırbaç izlerini ve yerde oluşturduğu motifleri gördü. Ürpermişti. Ahmakça elinde tuttuğu silaha baktı ve en son hangi davanın onu bu kadar kötü bir hale soktuğunu hatırlamaya çalıştı. Ne düşünüyordu ki? Katilin oturma odasına girerek onu dikizlediğini mi?

Mackenzie, tedirgin bir şekilde yatak odasının yolunu tuttu. Yavaşça silahı kıyafet dolabındaki yerine koyarak yataktaki yerine geçti.

Hala biraz paniklemiş hissediyordu ve aklında rüyasında gördüğü sahnelerin izleri ile sırt üzeri uzandı. Gözlerini kapadı ve tekrar uykuya dalmaya çalıştı.

Fakat gelecekte çok zor zamanların kendisini beklediğinin farkındaydı. Lanetlendiğini biliyordu, bunu iliklerine kadar hissetti.

Ücretsiz ön izlemeyi tamamladınız.

₺101,40