Sadece LitRes`te okuyun

Kitap dosya olarak indirilemez ancak uygulamamız üzerinden veya online olarak web sitemizden okunabilir.

Kitabı oku: «Danabaş Köyü»

Yazı tipi:

SÖZBAŞI

Günümüzde Türk Cumhuriyetleri ile ülkemiz arasındaki ilişkiler önemli boyutlar kazanmıştır. Bunlardan biri de dil ve edebiyat boyutudur.

Yıllarca birbirinden kopuk yaşamak zorunda bırakılan kardeş Türk cumhuriyetleri ile yılların verdiği onca uzaklığa meydan okuyarak, sıcak ve samimi ilişkiler kurulmasına bir nebze katkımız olması amacıyla bu çalışmayı hazırladık.

Amacımız kardeş cumhuriyetlerin dil ve edebiyatını, bu sahada yükselmiş isimlerini tanıtmaktır. Bu sebeple Azerbaycan Türk edebiyatından Celil Memmedguluzade’nin hikâyelerini konu olarak seçtik.

1983’te Bakü’de basılan Azerbaycan Devlet Neşriyatı arasında yer alan “Celil Memmedguluzade – Eserleri I” adlı kitabın birinci cildinden, daha önce Türkiye Türkçesine aktarılmamış on dört hikâye belirledik.

Kiril harflerinden Latin harflerine çeviri yazısını yaptığımız hikâyelerimizi, çeşitli sözlük ve gramer kitaplarından yararlanarak Türkiye Türkçesine aktardık. Aktarma yaparken mümkün olduğu kadar Celil Memmedguluzade’ nin üslûbuna bağlı kalmaya çalıştık.

Bu çalışma, “İnceleme ve Aktarma” olmak üzere iki bölümden oluşmuştur. İnceleme bölümünde, Celil Memmedguluzade’yi tanıtmak amacıyla, “Celil Memmedguluzade’nin Hayatı; XIX. Yüzyıl ve XX. Yüzyıl Başlarında Fikrî Akımlar ve Celil Memmedguluzade’nin Düşünceleri, Edebî Eser ve Dil ile İlgili Görüşleri; Celil Memmedguluzade’nin Hikâyelerindeki Konular” hakkında bilgi vermeye çalıştık.

“Aktarma” bölümünde, Celil Memmedguluzade’nin daha önce Türkiye Türkçesine aktarılmamış on dört hikâyesine yer verdik.

Kaynakça bölümünde çalışmamızda doğrudan faydalandığımız eserlerin künyesi verilmiştir. Gördüğümüz, baktığımız ama doğrudan kullanmadığımız eserlerin künyeleri zikredilmemiştir.

Çalışmamızın Azerbaycan Türkçesini, kültürünü, halkını, değerli hikâyecisi Celil Memmedguluzade’yi tanıtma yolundaki, en ufak bir katkısı bizi mutlu edecektir.

Çalışmalarım sırasında bana yol gösteren, yakın ilgisini esirgemeyen hocam Yrd. Doç. Dr. Ayşe İlker’e teşekkürü bir borç bilirim.

Aysun DEMİREZ GÜNERİ

CELİL MEMMEDGULUZADE’NİN HAYATI

XX. yüzyıl Azerbaycan Edebiyatının en mühim simalarından biri olan Celil Memmedguluzade, 1866’da Nahçivan’da doğmuştur. Ancak, doğum yılıyla ilgili kesin bir kayıt tarihi yoktur. Bu konuda Celil Memmedguluzade, ne zaman doğduğunu bilmediğini, bu konuda yazılı bir belgesinin bulunmadığını söylese de resmî kayıtlardan, 1866’da doğduğu kabul edilir.

Celil Memmedguluzade, fakir bir ailenin çocuğudur. Babası İran Azerbaycanı’nın Hoy şehrinden Nahcivan’a göçmüş bir taş işçisidir. Fakir hâlinde para biriktirip, Meşhed’i ziyaret ederek, Meşhedî unvanını alacak kadar dindar, az çok okur yazar bir adamdır.

Celil Memmedguluzade, 1873-79 yılları arasında din derslerinin ağırlıklı olarak verildiği bir okula devam eder. Arapça ve Farsça’yı o yıllarda öğrenmeye başlar. 1879’dan sonra Gori Muallim Mektebi’ne gider. O yıllarda, Ruslar tarafından Azerbaycan’da açılan, ilk tahsil imkanını sağlamak, yerli ahâlinin çocuklarına Rusça öğretmek, bunları daha sonra çeşitli memuriyetlerde kullanmak gibi yararları düşünülen, temelinde “Ruslaştırma” ve “sadık memurlar” yetiştirme siyaseti güden, Gori gibi okullar açılmıştı. N. Nerimanov, F. Köçerli, S. Ahundov, M. Magomayev gibi ünlü Azerbaycan yazarları da bu tür okullarda tahsil görmüştü.

Celil Memmedguluzade’nin okuduğu yıllar, Çar II.Aleksandr’ın öldürülmesinden sonraki baskılı siyasî bir döneme rastlar. Aldığı eğitim ise onu giderek materyalist düşünceye doğru götürür.

Bu eğitim sırasında Avrupa ve Rusya’dan V. Hugo, W.Shakespeare, S. Puşkin, V. Gogol, A. Kamenski, D. Uşinski, H. Pestalotsi gibi yazar ve eğitimcileri tanıma imkânı bulur.

1887’de okulu bitirir. Erivan yakınlarındaki Uluhanlı köyüne öğretmen olarak tayin edilir. 15 Ocak 1890’a kadar Uluhanlı ve Baş Noraşen’de öğretmenlik yapar. Sosyal ve siyasî değişikliklerin yaşandığı bu dönemde halkın sıkıntıları da fazladır. Okulların durumu kötüdür ve halkın ilme ve okumaya hevesi yoktur.

Celil Memmedguluzade, gördüklerini kaleme almak ister. Bu maksatla 1889’da ilk alegorik kalem tecrübesi olan “Çay Destgahı” adlı piyesi yazar.

Genç neslin iyi yetişmesini arzulayan Celil Memmedguluzade, Baş Noraşen’de kız öğrenciler için de bir sınıf açar.

Nehrem’de Sokrat, Darwin, Stuart Mill gibi ünlü simaların fikirleriyle tanışır.

“Kişmiş Oyunu”(1892), “Danabaş Kendinin Ehvalatları “(1894) adlı eserlerini yazar.

1895’te Nehrem’de evlenir, karısını doğum sırasında kaybeder.

Muhitten sıkıldığı için, 1897’de Nahçivan’a gider. Orada tercümanlık, polis memurluğu ve dava vekilliği gibi işler yapar. Bir süre tiyatro ile ilgilenir. O sıralarda Nahçivan ve Erivan’da oynatılan tiyatro eserlerinin çoğunda aktörlük ve rejisörlük yapar.

1901’de Nahçivan komiser yardımcılığı görevinden ayrılır. “Kaspi” ve “Kafkaz” gazetelerinde makaleleri yayınlanır. 1903’te Muhammet Ağa Şahtahtlı ile karşılaşır.

Şahtahtlı, “Şarkî Rus” gazetesinde yazması için onu davet eder. F. Köçerli, M.E. Sabir, A. Cehhet, M.S. Ordubadi, Ömer Faik Numanzade gibi fikir adamlarının yazılarının yayınlandığı bu gazetede, Celil Memmedguluzade’nin de yazıları çıkmaya başlar. Yazarın ilk matbu eseri olan “Poçt Kutusu”(1904) adlı hikâyesi de Şarkî Rus gazetesinde yayınlanır.

1905’te çeşitli sebepler yüzünden Şarkî Rus gazetesi kapatılınca, Celil Memmetguluzâde ve dostu Ömer Faik Numanzade gazetenin matbaasını satın alırlar. “Gayret” adını verdikleri matbaanın parası, E. Bagırzade tarafından ödenmiştir.

Yazar, bu sıralarda Tiflis’teki Türk çocukları için bir pansiyon ve okul açar. O dönemde, yazıları çok çeşitli gazete ve dergilerde neşredilir.

Celil Memmetguluzade, Azerbaycan kadınları arasında da bir cemiyet kurmak ister. Onun teşebbüsü ve ikinci eşi Hamide Hanım’ın desteğiyle 1905’te böyle bir cemiyet kurulur.

“Nevruz” adlı günlük bir gazete çıkarmak için izin alan yazar, sonra vazgeçer. “Molla Nesreddin” adlı haftalık mizah dergisini çıkarmaya başlar. Derginin ilk sayısı 7 Nisan 1906’da yayınlanır.

Molla Nesreddin, kısa bir zamanda M. E. Sabir, E. Hakverdiyev, Ömer Faik, E. Nazmi, M.S. Ordubadi gibi ünlü şair, yazar ve gazetecileri çevresine toplar, “Molla Nesreddin” dergisinin etkisiyle o yıllarda Azerbaycan’da pek çok mizahî dergi çıkarılır.

1914’ten 1917’ye kadar Molla Nesreddin neşredilemez.

Yazar, bu arada “Kuzu”(1914), “Molla Fezleli” (1915), “Nigarançılık”(1916), “Konsülün Arvadı” (1918) adlı hikâyelerini yazar.

6 Şubat 1917’de Molla Nesreddin dergisinin ilk sayısı yeniden yayınlanır, ancak derginin yayını 1918’de yeniden durdurulur, “Anamın Kitabı” (1919) ve “Kaıança” (1920) adlı eserlerini bu arada tamamlar.

Molla Nesreddin, 19 Şubat 1921’de Tebriz’de yeniden yayınlanmaya başlanır. Celil Memmedguluzade, aynı yıl orada “Ölüler” (1909) piyesini sahneye koyar. Molla Nesreddin, Tebriz’de de demokratik bir yayın organı olarak, İran Azerbaycanı ve İran matbuatının oluşumunda önemli rol oynar.

Celil Memmedguluzade, “Hanın Tesbihi”, “Deli Yığıncağı” gibi eserlerinin konusunu İran Azerbaycanı’ndan alır. “Danabaş Kendinin Mektebi” (1921) adlı piyesini de Tebriz’den dönünce tamamlar.

Sovyet hakimiyeti dönemi 1922 Kasım’ında, Molla Nesreddin’in ilk sayısı çıkar. Celil Memmedguluzade, bu sıralarda başka yayın organlarıyla da ilgilenir.

“Zırrama”, “Kasap”, “Sirke”, “Şe’r Bülbülleri”, “Bakkal Meşedi Rahim” gibi hikâyeleri bu döneme ait eserlerindendir.

Celil Memmedguluzade’nin “Ölüler” adlı tiyatro eseri Sovyet döneminde de ilgi görür. Yeni yönetimin ilk yıllarında, eski alfabenin değiştirilmesini destekler ve yazılarını da bu yeni alfabeyle yazar.

Sovyet yayın organlarında yayınlanan “Tahıl Hekimi”, “Şarq Fakültesi”, Saqallı Uşaq”, “Gaza Muhbiri”, “Belke de Gaytardılar”, “Buz”, “Hamallar”, “Yan Tüteyi”, “Hünerli Gadınlar” gibi hikâyeleri, yazarın son eserleri arasındadır.

Celil Memmedguluzade, 4 Ocak 1932’de vefat eder.

Ölümünden sonra, Celil Memmedguluzade hakkında, pek çok tez çalışması, monografi ve inceleme kitapları yazılır. 100. doğum yılı, Azerbaycan halkının medenî bayramı olarak kutlandı.

Azerbaycan’da pek çok şehir, köy ve sokağa Celil Memmedguluzade’nin adı verilmiştir.

XIX. YÜZYIL VE XX. YÜZYIL BAŞLARINDA AZERBAYCAN’DA FİKRÎ AKIMLAR VE CELİL MEMMEDGULUZADE

XIX. yüzyıl başlarında Ruslar, Kafkasya ve Azerbaycan’ı istilâ ederler. 1828’de Aras nehri sınır olmak üzere Azerbaycan, Güney ve Kuzey Azerbaycan olmak üzere ikiye ayrılır.

Güney Azerbaycan’da zayıf olan merkezî idare çözülmeye başlar. Memleketin çeşitli yerlerinde “hanlık” denilen mahallî idareler iyice güçlenir. Hanların ve bunlara tâbî beylerin keyfi hareketleri, ağır vergileri, eziyetleri Güney Azerbaycan Türklerini içtimâî ve iktisadî bakımdan sıkıntı içine sokar. Kuzey Azerbaycan’da da aynı buhran yaşanmaktadır.

Rus istilâsının tabiî neticesi olarak, Azerbaycan edebiyatı da “Kuzey ve Güney Azerbaycan Edebiyatı” olmak üzere ikiye ayrılır.

Klasik edebiyat anlayışı her iki edebiyatta hüküm sürerken, halk edebiyatı da gelişmesine devam eder.

Rus istilâsından sonra, Rusça öğrenen, bu dilin yardımı ile Batı Avrupa medeniyetini tanıyan Azerbaycan aydınları, Fransız ihtilâlinden sonra, Avrupa’da oluşmuş bulunan demokrasi idealinden, hürriyetçi düşüncelerden, halkçılık prensiplerinden etkilenirler. Bazıları tamamen “Batı” düşüncesini benimserken, bir kısmı da dinî ve millî kültüre bağlı kalmaya çalışırlar. Bazıları da Türkiye’deki aydınları örnek alırlar.

Çarlık döneminin sömürgeci siyaseti ve ülkenin geri kalmışlığı yüzünden bir süre Azerbaycan Türkçesiyle yayın organı çıkmasa da, “Kaspi”, “Kavkaz”, “Novoye Obozreniye” gibi Rus gazetelerinde F. Köçerli, H. Zerdabi, İ. Şahtahtlı ve başka yazarların aydın fikirleri toplumdaki bütün gençler ve Celil Memmedguluzade için çok faydalı olur.

1905’ten sonra da Azerbaycan edebiyatında, Türkiye’ye bağlı olarak Türkçülük cereyanının, İran ve diğer İslam ülkelerinin tesiri ile İslamcılık düşüncesinin, Rusya’nın etkisiyle 1920’lere doğru sosyalizmin etkileri görülür.

Ayrıca bu üç fikrin temsilcilerinin dışında edebî bir mektep olarak değerlendirilen Molla Nasreddinciler vardır. Celil Memmetguluzade ve Ö. Faik Numanzade tarafından 1906’da, Tiflis’te çıkarılan dergi, kısa zamanda M.A. Sabir, M.S. Ordubadi, A. Gamkûsar, A. Nazmi, S. Mümtaz gibi yazar ve şairleri çevresine toplar. Derginin yöneticisi ve başyazarı Celil Memmedguluzade’dir.

Celil Memmedguluzade, o dönemde Azerbaycan’da bulunan üç fikrî tesirin dışında, Azerbaycan’ın kendi yolunu kendisinin çizmesi gerektiği görüşünü savunur. Bu düşüncesini “Anamın Kitabı” (1919) adlı eserinde ortaya koyar.

Celil Memmedguluzade ve arkadaşlarının çıkardığı Molla Nasreddin mizah dergisi,Güney Azerbaycan ve İran’da da ilgi görmüştür. Celil Memmedguluzade, 1921’de Tebriz’e geçerek Molla Nasreddin’i orada çıkarır. Derginin yazı kadrosu içinde Güney Azerbaycanlı şairler de yer almaktadır.

Yaşadığı döneme gözlerini kapamadan cesaretle bakan, doğru olduğuna inandığı şeyler için mücadele eden Celil Memmedguluzade, iyi bir gazeteci ve usta bir mizah yazarıdır. Küçük hikâye tarzında oldukça başarılıdır.

Hikâyelerindeki diyalogların canlılığı, gerçekliği, karakterlerin iyi çizilmesi ve hikâyelerin kuruluşundaki başarısıyla Celil Memmedguluzade Azerbaycan edebiyatının önemli bir hikâyecisi olur.

Tiflis’te tanıdığı yazarlar ve içinde bulunduğu çevre, onu demokrasi için mücadeleye sevk etmiştir. Komünist rejimin yayınlarından ve inkılâptan etkilenen yazar, Şahtaht1ı’dan devraldığı “Gayret” matbaasında işçi hareketini ve inkılâpçı görüşleri neşreder. Dostu Ömer Faik Numanzade ile birlikte “Gayret” vasıtasıyla halkı birliğe ve mücadeleye çağırır. “Ravkazski Raboçi Listok” adlı komünist gazetesinde de yazıları çıkar.

CELÎL MEMMEDGULUZADE’NİN EDEBÎ ESER ve DİLLE İLGİLİ GÖRÜŞLERİ

Celil Memmetguluzâde, eserlerini yazarken toplumsal fayda sağlamayı hedeflemiştir. Ona göre, gerçek gölgelenmemeli, olduğu gibi aktarılmalıdır. Edebî eserin dili ve konusu, gerçek hayata uymalıdır. Söylenilenlerle, gerçekler arasında zıtlıklar olmamalıdır. Yazar, bu sebeple ilhamını, konusunu gerçek hayattan alan M.E. Sabir, Ali Nazmi, E. Gamkusar, F. Ahundov gibi şair ve yazarları takdir etmiştir.

Yazara göre, dilde gerçekçilik; ana dilini sevmek, onun zenginliklerini, güzelliklerini ortaya çıkararak onu ustalıkla kullanmaktır, Celil Memmedguluzade, kolay yazmayı ayıp sayanları, kendi okur yazarlıklarını göstermek için uğraşanları, Osmanlı Türkçesinden etkilenerek Arapça ve Farsçayı fazlaca kullananları eleştirir. Halkın çektiği sıkıntıları, gördüğü zulmü bir yana bırakarak, aşk, sevgi gibi konuları işleyen yazarların, halkın cahil kalmasına, Azerbaycan’ın da geri kalmışlığına sebep olduğunu düşünmektedir.

Celil Memmedguluzade, gerçekleri aksettirirken mümkün olabildiği ölçüde halk diline yaklaşmaya çalışır. “Danabaş Kendinin Ehvalatları” adlı hikâyede, Kadı’nın imam nikâhı kıyarken ettiği dua hikâyenin gerçeğe uygunluğunu göstermek için güzel bir örnektir. (D.K.Ä. 56-57)

Celil Memmedguluzade, Azerbaycan ağızlarını yazı dilinde kullanmaktan yanadır.

Nitekim bir hikâyesinde, “-Olan, ayama nədi,gəribə avam adamınız!… Sadık səbabini soruşandan sonra axund bizi başa saldı ki, lağlagı Sadığın ayaması deyil, ləqəbidi.Ayama avam sözüdür,ləqab ərəb sözüdür. Axırda axund bərkdənbərk tapşırdı ki,ayama lafzini dilimize gətirməyək,ləqəb deyək.”(D.K.A. 5) sözleriyle dilde İstanbul Türkçesinin kullanılmasını savunanlarla kinaye yoluyla alay eder. “Olan” kelimesi, mahallî ağız özelliğiyle kullanılmış, “oğlan” şekli dip not olarak verilmiştir.

Yazar başka bir hikâyesinde, yazar olan dört arkadaşı dil konusunda tartıştırır:

“-Mən ölüm, ay Ähməd Fitrat (ev sahibi edib yoldaşımızın adıdır.) O yediğin balığın adını ataanamız “balıx”qoyub, sən də elə”balıx” de, “balıq” demə.” (S. 190)

Tartışma uzun sürer, en sonunda ev sahibinin annesi: “gadanız mənə gəlsin, bu qədər”balıx-balıx” deyə-deyə pəs niyə o gözəl sirkəni qoydunuz orada qaldı ve ağzını heç açmadınız da?” (S.192) diyerek tartışmayı bitirir.

Celil Memmedguluzade, dil meselesine hem hikâyelerinde hem de diğer eserlerinde ilgi göstermiş, bunu dönemin en önemli meselelerinden biri saymıştır.

Yazara göre, gazete yazılarında ve edebî eserde halkın anlayabileceği bir dil kullanılmalıdır. Halk böylece düşünerek, anlayarak, sonuca varabilmelidir. Milletin dertlerini, ona anlayabileceği bir dille ulaştırmak bakımından “Molla Nasreddin” dergisi üzerine düşen görevi yerine getirmiştir.

Celil Memmedguluzade, 1920’lerde yeni alfabe hareketine, Latin alfabesine geçme hareketine de öncülük eder. Dostları E. Hakverdiyev, H. Cavid, A. Şaik, E. Nazmi, Ö. Faik, M.S. Ordubadi ile edebiyat ve gazetecilik alanında önemli hizmetlerde bulunmuştur.

Celil Memmedguluzade’nin hikâyelerinde kişilerin kullandığı dil, onların karakterini, dünya görüşünü, okur yazarlık durumunu ortaya koyar. Canlı, tabiî, sade ve açık bir üslûpla kişilerin içinde bulundukları ruh hallerini gözler önüne serer. Temsil ettikleri sınıfın özelliklerini de belirtir. Aşağıda bununla ilgili küçük bir örnek veriyoruz.

“Xan üzünü tutdu qonağa:

–Noruzəli, poçtxananı tanıyırsan?

Noruzali cavəb verdi:

–Ay xan, mən kətdi adamam, mən nə bilirəm poçtxana nədi?” (P.Q. 81)

Yazar, hikâyelerinde sözün tersini söyleyerek, anlamı kuvvetlendirmeye çalışır. Tezatlardan da yararlanır. İki dünya görüşünü, iki farklı kişiliği bir araya getirip konuşturur. Poçt Qutusu hikâyesinin kahramanı Noruzali’nin bir mektubu posta kutusuna atması ile olaylar gelişir.

Mizah unsuru, kahramanın doğal olmayan davranışlarından ortaya çıkar.

Celil Memmedguluzade’nin kahramanlarına verdiği isimler tesadüfî değildir.

Velikulu, Hudayar Bey, Pirkulu, Laklakçı Sadık, Gazeteci Halil (D.K.Ä.), Nevruzali, Velihan, İtkapan Köyü (P.Q.) isimleri, mizahî bir yaklaşımla, yazar tarafından kasıtlı olarak seçilmiştir.

Danabaş Köyü ve İtkapan Köyleri ilk bakışta sessiz, kaygısız bir hayat görüntüsü çizerken, aslında sıkıntıların, tersliklerin, zulmün yaşandığı yerlerdir.

Sözü daha etkili hâle getirmek için tipler karikatürize edilerek anlatılır:

“....Bəli, boyu ucadı, saqqalı, qaşları tünd qaradı. Üzü də qaradı,çox qaradı.Gözləri kap qaradı,bir tikə ağ yoxdu gözlərində. Belə ki, bəzi vaxt Xudayar bəy papağını basır gözünün önünə; papaq qara, gözlər qara, üz qara. Papağın altdan gözlər belâ işarır ki, adamın canına vahimə ötürür.Pəs deyəsən ki, çim altından qurbağa baxır.” (D.K.Ä. 12)

Kelimelere sözlük anlamının dışında başka anlamlar yükleyerek ustalıkla kullanabilen yazar, Danabaş Kəndinin Ehvalatları adlı hikâyesinde, destek verilen direğe “hamal” (D.K.Ä. 45), Kerbelayı Cafer’in evine “hücre” (D.K.Ä.23), Muhammethasan emminin karısı İzzet’i yeri geldiğinde “divanbeyi” diye adlandırır, Celil Memmedguluzade, bir olayı anlatırken birden başka olayı anlatmaya başlar. Önce anlattığı olayla, daha sonraki olayı ustalıkla birleştirir.

“Muhəmmədhəsən əmi eşşəyi gətirməkda olsun, görək pəs bu şəxs kimdi və necidi?” (D.K.Ä.12) gibi sıçrayışlarla okuyucunun merakını artırır.

Celil Memmedguluzade dil bakımından da, konuları bakımından da klâsik edebiyatın güzel örneklerini verir.

Cümleleri uzundur. Hikâyelerinde günlük konuşmalarda söz sırasının bozulması, bir sözün tekrarı, cevap almaya yönelik sorular, sık sık kullanılan nidalar ustalıkla ortaya konur. “Äziz xan alini saldı cibinə, bir qayıtdı qonaqlara səmt, bir çöndü Məmmədhüseynə taraf və başladı addax-buddax danışmağa; -Hələ pulu qalır? Niyə qalır? Niyə indiyə kimi qalır? Yaxşı, verrəm, get-get! Necə quzu? Hənsı quzu? Hələ xırda pul yoxdu. Veliguluya deyərəm versin. Nə durmasan dağ başında.., Oxuya oxuya qaçdı qonaqların yanına …” (Qz.,152)

Celil Memmedguluzade,Azerbaycan Türkçesine has söz kalıplarına da ver verir.

CELİL MEMMEDGULUZADE’NİN HİKÂYELERİNDEKİ KONULAR

Celil Memmedguluzade, yaşadığı dönemin kendince önemli meselelerini hikâyelerine konu olarak seçmiştir.

Gerçekçi bir yazar olan Celil Memmedguluzade için, hayatın asıl tasvir edilecek yanı, halk hayatıdır. İyi bir yazar, hayatın gerçeklerini gözlemleyip öğrenerek, başarıyla aksettirmelidir.

O, hikâyeleri ile okuyucuyu rahatlatmayı., gerçeklerden uzaklaştırmayı değil, onu düşünmeye sevk etmeyi, hayatın gerçeklerini acı da olsa göstermeyi amaç edinir. Bu düşüncelerle yaşadığı çevrenin sosyal yaralarını, toplumdaki kötülükleri hikâyelerine konu eder.

Halkın ve vatanın menfaati için mücadeleyi vatanseverliği en ulvî değerlerden sayar. Ona göre vatanını, milletini, dilini seven halk için hiçbir tehlike yoktur. Ana dili sevgisiyse, geniş mânâda vatan ve millet sevgisidir. Hatta mahallî ağızların bile korunmasından yanadır. “Sirke” adlı hikâyesinde bu düşüncesini dile getirir.

Sade vatandaşı hikâyelerine kahraman olarak seçen Celil Memmedguluzade, bir köşede kalmış olanların, baş çevrilip geçilenlerin dünyasını gözler önüne serer.

Yazar insanlara, adaletsizliğe ve zulme boyun eğmeyi değil halkın bağımsızlığı, vatanın ilerlemesi için hizmet etmek gerektiği fikrini aşılamaya çalışır. Posta kutularının kullanılmaya başlandığı bir devirde Poçt Kutusu’nun kahramanı Nevruzali, yenilikleri kabullenmelidir. Usta Zeynel hikâyesinin kahramanı Zeynel Usta, tren yolculuklarının yapıldığı, telgrafın haberleşme aracı olarak kullanıldığı bir devirde yanlış inanışları bırakmalıdır.

Güçsüzler, başlarına geleni kadere bağlamayıp isyan etmeli, adalet aramalıdır.

Celil Memmedguluzade, bunları söylerken, hikâyelerinde hiçbir görüş ileri sürmez, olayları tabiî seyri içerisinde kendi kanaatlerini karıştırmadan, müdahale etmeden verir. Anlatılan olaylardan yola çıkarak yorum yapan okuyucudur. Bu, yazarın sanatkârlık başarısının bir neticesidir. Aslına bakılırsa, onun hiçbir eserinde taraflılık yoktur, fakat bu tarafsızlık eserin içinde ilk bakışta dikkâti çekmez. Yazar duygularını, hükümlerini, isteklerini eserin bütününde belirtir. Hikâyelerinde az sözle çok şey ifade etmeyi amaçlar.

Yazar, “XX.Asrın Başlarındaki Azerî Edebiyatına Umumi Bakış” (Akpınar 1984:68-71) adlı makalede de gösterildiği gibi, Azerbaycan edebiyatının ilk romanları arasında belirtilen “Danabaş Kendinin Ehvalatları” adlı uzun hikâyeyi ortaya çıkaranları, Laklakçı Sadık ve Gazeteci Halil olarak gösterir. Laklakçı Sadık gördüklerini, duyduklarını, aklına gelenleri, hatırlayabildiklerini, Gazeteci Halil’e anlatır, o da cebinde gezdirdiği deftere kaydeder.

Laklakçı Sadık, karşılaştığı olaylar karşısında susmayan, düşüncelerini söyleyen, yazarın özlemini çektiği, halkın içinden bir sestir. Gazeteci Halil ise Laklakçı Sadık’ın anlattıklarını yorum katmadan kaydeden, başkalarına duyuran yazardır.

Laklakçı Sadık’ın, Gazeteci Halil’e söylediği “Ämmoğlu, mən əfsus elayirəm ki , biz ölüb gedəcəyik, amma bu gözəl ahvalatlar yaddan çıkacaqlar.” (D.K.Ä. 7) sözleri, bir bakıma yazarı yazmaya zorlayan sebeptir.

Celil Memmedguluzade’ye göre iyi bir yazar, toplumun halledilmesi gereken meseleleri varken soyut konularla ilgilenmemelidir. “Zelzele” adlı hikâyesinde olduğu gibi, halkın felâketle karşı karşıya geldiği bir durumda aydınlar oturup edebî sohbetler yapmamalı, omuz omuza işçilerle çalışıp, onlara yardım etmelidir.

Toplum içerisinde bağımsız düşünemeyen, muhakeme kudretini kullanamayan insanları, manevî bakımdan şuurlandırmaya, toplumu ileri götürmeye çalışanlar vardır. İşte Celil Memmedguluzade de onlardan biridir. Bu sebeple Celil Memmedguluzade’nin hikâyelerinde cahillikle ilmin; geri kalmışlıkla gelişmenin; tembellikle çalışkanlığın temsil ettiği kuvvetlerin karşılaşması facialara sebep olur.

“Danabaş Kendinin Ehvalatları” adlı hikâyesinde, Hudayar Bey ile Muhammedhasan emmiyi, “Posta Kutusu” hikâyesinde, Velihan ile Nevruzali’yi, “Zeynal Usta” hikâyesinde, Muğdusi Agop ile Zeynel Usta’yı, Kuzu’da, Aziz Han ile Mehmmethüseyin’i karşılaştırır. Zalim, acımasız, hilekar, toplumun sırtından geçinen insanlar; dürüst, iyiliksever, sevgi dolu, mazlum insanlarla karşı karşıya getirilir.

Yazara göre din; dünya hayatının işleyişine, teknik bakımdan ilerlemeye engel olmamalıdır. O, toplumun geri kalmasına sebep olan hurafelere bağlı, dini yanlış anlamış kişilere kızar. “Zeynal Usta” hikâyesinin kahramanı, Ermeni’nin çömleğini kullandığı için “dünya-âlemin” mundar olduğuna inanmamalıdır. Bir adamın Kerbela’ya gitmekten başka da iyi, faydalı bir işi olmalıdır. Sadece kendini kurtarmayı değil, başkalarına da yararlı olmayı düşünebilmelidir insan. Aşırı dindarlığı, onu çalışmaktan alıkoymamalıdır. Zeynel Usta da Muğdusi Agop gibi medenî yaşam tarzını benimsemeli, çocuklarını okutmalı, dünya olaylarını takip etmeli, çevresindeki insanlara hoş görülü ve nazik davranabilmelidir.

Celil Memmedguluzade’nin 1905’ten sonraki hikâyelerinde İran ve İran Azerbaycanı’nda meydana gelen sosyal ve siyasi olaylar önemli bir yer tutmaya başlar. 1906’da İran’da meşrutiyet ilan edilir. Pek çok yazar gibi Şah hükümetinin verdiği hürriyetin mahiyetini açıklayan Celil Memmedguluzade, halkın buna aldanmayıp, demokrasi için mücadele etmesi gerektiğini belirtir. İran’daki baskı yüzünden veya para kazanmak için memleketinden ayrılan insanların acıklı durumu, sık sık işlediği konulardandır.

Yazarın dikkât çekmek istediği bir konu da Çarlık yöneticilerinin döneminde rüşvetçiliğin yaygınlığıdır. Ekonomik durumun bozukluğu, insanları kötülüğe ve çaresizliğe sürüklemektedir. Dönemin dindar kişileri de düzene uymuştur. “Danabaş Kendinin Ehvalatları” adlı hikâyede Kadı’nm rüşvet alarak Zeynep’i Hudayar Bey’e nikahlamasından sonra, Danabaş köyünün mollası da Zeynep’i Hudayar Bey’in evinde kalması için razı etmeye gidenler arasındadır. Kaza reisi de Hudayar Bey’e, o işlere Kadı’ın baktığını söyleyerek yardımcı olur. Sorumluluk sahibi insanlar da üstlerine düşen görevleri yerine getirmemektedir. Muhammethasan emmi, haksızlığa uğradığı halde hakkını aramak için şikâyetçi olamamaktadır. Çünkü “…Şikayət də şahidnən möhkəm olar. Amma Məhəmmədhəsən aminin şahidi yoxdu. Ondan ötrü ki pulu yoxdu…” (D.K.Ä, 63)

Kadınların toplumdaki ve aile içindeki yeri, Celil Memmedguluzade’nin hikâyelerinde ve makalelerinde işlediği bir başka konudur. O, kadının duygularının hiçe sayılarak, bir eşya gibi alınıp satılmasını, çocuk yaştaki kızların yaşça büyük erkeklerle dengesiz bir evliliğe zorlanmasını eleştirir.

“Danabaş Kendinin Ehvalatları” adlı hikâyenin kahramanlarından Zeynep, cesaretli, iradeli bir kadındır. Ancak, hukukun, şeriatın onu koruyamaması ve toplumsal baskıların fazlalığı yüzünden, kurbağadan iğrenir gibi iğrendiği bir adamın karısı olur.

Fikirleri hiç sorulmayan, olaylara hiç karışmayan, bir köşede “çadırşəbə bürünüb, pambıq boğçası” (D.K.Ä,38) gibi oturan Hudayar Bey’in kızı Gülsüm, keyfî bir şekilde nişanlısından ayırılarak, başkası ile evlendirilir.

Celil Memmedguluzade, erkek çocuklarının yanı sıra kız çocuklarının da okutulmasını, kadınların toplum içinde aktif bir rol almasını ister.

Celil Memmedguluzade, çocukların terbiyesinde, onların dünya görüşünün oluşmasında, davranışlarının şekillenmesinde anne ve babalara büyük görev düştüğü düşüncesindedir.

Kendisi de öğretmenlik yapmış biri olarak, çocuk terbiyesi konusundaki görüşlerini nasihat yoluyla değil, okuyucunun doğal olarak bu sonuca varmasını sağlayarak verir. Anne ve babaların çocuklarda yalancılık, korkaklık, büyüklerin sözünü dinlememek gibi kötü özelliklerin oluşmaması için dikkatli olmaları gerektiği fikrindedir.

“Sakallı Uşak” onun bu düşüncelerini işlediği hikâyelerindendir. Yazar, çocuklarla ilişkilerde öğüt, zorlama ve inandırma gibi usûlleri karşılaştırır ve inandırmayı en faydalı yol olarak seçer.

Çocukları yetiştirirken, sorumluluk, başkalarına yardım gibi insanî özelliklerin verilmesinden yanadır. “Buz” hikâyesinin çocuk kahramanı, teyzesi hasta yatağında ölümle pençeleşirken, kendinden beklenen yardımı esirgememelidir.

Çocukları çok seven yazar, onların hareketlerindeki komikliklere gülmez. O, çocuğun yaşını ve tabiatını unutmaz. Onları vatanını ve milletini seven, ahlâk kaidelerine uyan, medenî gelişmeleri takip eden insanlar olarak yetiştirmek gerektiğine inanır.

Celil Memmedguluzade, bürokrasinin sosyal zararlarını, bürokratların vakitlerini boşa harcayarak, görevlerini yerine getirmemelerini hikâyelerine konu eder. “Ucuzluk” bu konuyu ele aldığı hikâyelerindendir. Bunu yaparken aydınları, unutulan ve ihmal edilen halka yardıma çağırır, Azerbaycan beylerinin, hanlarının tenkidini yapan yazar, onların kaygısız, rahat, eğlence içindeki yaşantılarını gözler önüne serer. “Kuzu” adlı hikâyesinde hazırcevap, kıvrak zekalı, açık göz bir köylü olan Memmethüseyin, sarhoş Aziz Han’ı gülünç duruma düşürür.

Hayatın şartları, insanın ihtiyaçlarını karşılıyorsa, olaylar insanın isteklerine uygun şekilde gelişiyorsa, onun güzelliği de o kadar artar. “Yan Tüteyi” hikâyesinin kahramanı da çalmayı çok istediği kavalından bir ses çıkınca öyle mutlu olur ki:

“Pəh pəh, nə gözəl dünya! Günün istisi, küçənin tozu, adamların yaxşı, ya pis hərəkəti, dağ, daş, otlar və ağaçlar,– güya bunların hamisi bugün dilbir olublar ki, mana mübarəkbadlıq versinlər ki, bugün manim tütəyim səs çıxardıb.” (Y.T.,198)

Celil Memmedguluzade, bütün insanların hür iradeleriyle hareket edebildikleri, isteklerine, ihtiyaçlarına kavuştukları bir dünyanın özlemini çeker.

Türler ve etiketler

Yaş sınırı:
0+
Litres'teki yayın tarihi:
01 ağustos 2023
Hacim:
2 s. 4 illüstrasyon
ISBN:
978-625-6853-37-9
Yayıncı:
Telif hakkı:
Elips Kitap