Kitabı oku: «Entelektüelin kutsal kitabı – biyografiler», sayfa 3
Büyük Keyhüsrev
Büyük Keyhüsrev (MÖ 600-529) günümüz Türkiye’sinin, İran ve Irak’ın büyük bir bölümünü fethetmiş, antik dünyanın en büyük güçlerinden biri olan Pers İmparatorluğu’nu kurmuştur. İncil’de ondan Yahudileri Babil Esareti’nden kurtaran ve Kudüs’e dönmelerine izin veren kral olarak bahsedilir. Bu olayın MÖ 539’da gerçekleştiğine inanılmaktadır.
Babasının MÖ 552’de ölümünden sonra Keyhüsrev, Küçük Persis Krallığı’nın hükümdarı oldu. Hemen ardından fetih hareketlerine girişti. Med İmparatorluğu ve Lidya İmparatorluğu’nun da içlerinde bulunduğu komşu devletleri fethetti. Zengin Lidya Kralı Croesus’u (MÖ 595-547) esir aldı. Kralı canlı canlı yakacakken kulağına gelen bir kehanet onu bağışlamasına neden oldu.
İncil’de Keyhüsrev’den MÖ 539 yılında Babil’e saldırdığı için bahsedilir. Babil’in kontrolünü ele geçirir geçirmez Yahudiler’e elli yıl önce ayrılmak zorunda bırakıldıkları anavatanlarına dönmeleri için izin vermiştir.
Babil’in fethi Keyhüsrev’in son büyük toprak kazanımı oldu. Yirmi yıldan kısa bir süre içerisinde batıda İstanbul Boğazı’ndan doğuda Himalayalar’a kadar uzanan bir imparatorluk kurmuştur. Keyhüsrev aynı zamanda egemenliği altındaki halklara karşı gösterdiği dini hoşgörüyle de büyük bir üne kavuşmuştu.
Keyhüsrev MÖ 530’da öldü. Pers İmparatorluğu’nun o zamanki başkenti Pasargad’a gömüldü. Bu şehir günümüzde İran sınırları içinde yer almaktadır. Kurduğu hanedanlık, ölümünün ardından Büyük İskender (MÖ 356-323) tarafından fethedilene kadar (MÖ 330) Yunan şehir devletleri ile sayısız savaş yapmıştır.
Ek Bilgiler
1- Ölümünden yüzyıllar sonra Keyhüsrev’in hayatını anlatan tarihi bir kitap yazıldı: Cyropaedia. Bu kitap ABD’nin üçüncü başkanı Thomas Jefferson’ın (1743-1826) en sevdiği kitaplardan biridir.
2- Keyhüsrev’in adı “Eski Ahit”in üç kitabında anılmaktadır: “Ezra”, “Isaiah” ve “Daniel”. Söylendiğine göre Keyhüsrev’in Yahudileri kurtarışı Daniel peygamber tarafından önceden haber verilmiştir.
3- Davidian Tarikatı’nın lideri David Koresh (1959-1993) kendisinin Keyhüsrev’in reenkarnasyonu olduğuna inanıyordu. Kendisine verdiği isim Yahudi literatüründe Keyhüsrev’e verilen isimden geliyordu: “Koresh”. Koresh ve takipçileri 1993 yılında ABD hükümetinin yaşadıkları yere düzenlediği bir baskın sırasında öldürüldüler.
Elealı Zeno
Bir tavuk neden karşıdan karşıya geçmez? Çünkü antik çağ filozof ve mantıkçılarından Zeno’ya (MÖ 495-430) göre, tavuk yolun diğer tarafına geçebileceğinin mümkün olduğuna inanmamaktadır.
İşte nedeni: Tavuğun yolun diğer tarafına geçebilmesi için öncelikle yolu yarılaması gerekmektedir. İlk bakışta bu kolay gözükür. Ne var ki mesele bununla bitmez. Daha sonra yolun üçüncü çeyreğine ulaşabilmesi için, önce aradaki mesafenin yarısını gitmelidir. Onun yarısına ulaşabilmesi içinse yeniden kalan yolu yarılamalıdır. Gittiği yolun uzunluğundan bağımsız olarak her seferinde kalan yolun yarısını daha küçük dilimler halinde kat etmek zorunda olduğuna ve bu bölümlenme sonsuza kadar devam edeceğine göre tavuğun karşıdan karşıya geçmesi imkansızdır. Bu nedenle Zeno gerçekte hiçbir şeyin hareket etmediği sonucuna varmıştır.
Bu senaryo en tanınmış Zeno paradoksudur. 2000 yıl boyunca filozofların aklını karıştırıp öfkelenmelerine neden olmuştur. Güney İtalya’da ünlü bir felsefe okulu bulunan Yunan mantıkçının bize bıraktığı mirasın en önemli unsurlarından biri, bu ve benzeri paradokslardır.
Bölünme paradoksu gibi diğer Zeno paradoksları da hareketin mümkün olmadığını iddia ederler. Aşil ve kaplumbağanın hikayesinde, hızlı koşan birisinin yarışa önde başlayan kaplumbağaya yetişip yetişemeyeceği tartışılır. Koşucu öncelikle kaplumbağanın yarışa başladığı noktaya ulaşmalıdır. Kaplumbağa o sırada bir başka noktaya ulaştığından koşucunun bu ikinci noktaya da ulaşmak için koşmaya devam etmesi gerekmektedir. Zaman içinde koşucu kaplumbağanın ulaştığı ikinci noktayı da geçer. Aynı şekilde kaplumbağa da yer değiştirmiştir. Bu hep böyle devam edeceğinden hızı ne olursa olsun koşucunun kaplumbağaya yetişmesi mümkün değildir.
Zeno’nun da çok iyi bildiği gibi hızlı koşanlar daha yavaş olanlara yetişip onları geçebilirler. Ve bazı durumlarda tavuklar gerçekten de karşıdan karşıya geçebilir. Zeno’nun paradoksunun sorduğu asıl kışkırtıcı soru bunun nasıl mümkün olduğudur.
Zeno’nun hayatı hakkında pek az şey bilinmektedir. Buna karşılık döneminin düşünce hayatı üzerinde büyük bir etkisi olmuştur. Aristoteles onun diyalektik yöntemin mucidi olduğunu öne sürmüştür. Bu yöntemde karşıt argümanlar kullanılarak rasyonel bir sonuca varılmaya çalışılır. Zeno, öğrencilerini hareketin yapısı hakkında düşünmeye kışkırtarak matematik ve fizik alanında büyük buluşlara imza atan düşünürlere ilham vermiştir.
Zeno yerel bir tiranın öldürülmesi olayına adı karışınca vahşi bir şekilde katledilir. İşkence altında bile işbirliği yaptığı kişilerin adını söylemez. İdamından hemen önce işkencecisinin kulağını ısırır. Peki bu nasıl mümkün olmuştur? Önce ilk yarısını, sonra diğer yarısını ısırarak…
Ek Bilgiler
1- Zeno Güney İtalya’da bir kasaba olan Elea’da dünyaya geldi. Bu kasabanın günümüzdeki adı Velia’dır. Zeno’nun doğduğu dönemde bölge İyonyalı Yunanlılar tarafından kontrol edilmekteydi.
2- Zeno’nun bir başka bilmecesi ok paradoksudur. Bir ok gerçekten hareket edebilir mi? Hareketsiz her nesne boşlukta bir yer kaplamaktadır. Hareketli oldukları düşünülen nesnelerin de her an için boşlukta kapladıkları sabit bir yer vardır. Tam o anda onu sabit bir oktan ayırt etmek mümkün olmadığına göre nasıl olur da okun hareket halinde olduğunu söyleyebiliriz?
3- Zeno’nun ölümünden sonra Yunan dünyasında geliştirilen bazı hesaplama ilkeleri kimi paradokslarının çözülmesini sağlamıştır. Diğerleri ise filozofların kimi temel varsayımlarının reddiyle “çözülmüşlerdir”. Örneğin ok paradoksu, okun verili bir anda hareketsiz durduğunu varsayar. Dünyanın sürekli hareket halinde olduğu anlaşıldığından beri durumun gerçekte böyle olmadığı anlaşılmıştır.
Hipokrat
Can yakma!
– Hipokrat
Tıbbın babası ve ilk hekim sayılan Hipokrat (MÖ 460-375) insan bedeni ile ilgili bilimsel çalışmalarda bir çığır açmış ve pek çok hastalığı tespit etmiştir. Günümüzde bir çok kişi onu Hipokrat yemini ile hatırlamaktadır. Göreve yeni başlayan doktorlar tarafından edilen bu yemin doktorluk mesleğinin ahlaki temellerine işaret eder.
Hipokrat Türkiye sahiline çok yakın bir Yunan adası olan Kos’ta doğmuştur. Babası ve dedesi de doktordur. Sağlık eğitimini adadaki asklepieion denen sağlık tapınağında almıştır.
Antik Yunan’da hastalıklar insanlara verilen ilahi cezalar olarak yorumlanırdı. İzlenen tedavi ise genellikle dualar ve tanrılara adanan kurbanlardan ibaretti. Hipokrat hastalıkların doğal nedenlerden kaynaklandığına, dolayısıyla ilaçlarla ve beslenme şeklinin değiştirilmesiyle tedavi edilebileceğine inandı.
Kos’ta bir tıp okulu kurduktan sonra Yunan adalarını dolaşmaya başladı. Kısa zamanda şifacı olarak tanındı. Çeşitli tedavi yötemlerinin listelendiği ve Hipokrat yeminini içeren Corpus Hippocraticum’u onun yazdığına inanılmaktadır.
Hipokrat yemini doktorlara hastaların mahremiyetine saygı göstermelerini öğütler. Uygun ilaçlar vermeli, hastalarla cinsel temastan kaçınmalıdırlar. Öğrendiklerini diğer doktorlarla paylaşmaktan çekinmemelidirler. Hipokrat yemini ve mesleğin kurumsallaşması, Antik Yunan doktorlarından geriye kalan belki de en önemli mirastır.
Pek çok antik düşünür gibi Hipokrat’ın biyografisi de ölümünden çok sonraları yazılmıştır. Hayatı hakkında kesin olarak bilinen pek az şey bulunmaktadır. Kimi kaynaklara göre yüz yıla yakın bir süre yaşamış ve bir Yunan şehri olan Larissa’da ölmüştür.
Ek Bilgiler
1- Kimi hastalık ve bozukluklar Hipokrat adıyla bilinmektedir. Örneğin “Hipokrat Yüzü” suratın son derece süzgün gözüktüğü bir durumu betimleyen ve genellikle ölmek üzere olan hastalar için kullanılan tıbbi bir terimdir.
2- Günümüz doktorları Hipokrat yemininin modifiye edilmiş bir biçimini kullanırlar. Orijinal yeminde bulunan kimi unsurlar günümüzdeki metinden çıkarılmıştır. Örnek vermek gerekirse yeminin orijinal versiyonunda bıçak kullanılarak cerrahlık yapılmasına getirilen yasak güncel metinde yer almamaktadır.
3- Bugün Hipokrat yemini farklı versiyonlarıyla da olsa yaşamaktayken, Yunan doktorun çoğu tıp teorisi bilimsel tıp tarafından reddedilmiştir. Hipokrat insan bedeninin dört unsur tarafından yönetildiğini düşünüyordu: kan, siyah safra, sarı safra ve sümük. Bu ve benzeri düşünceler modern tıp tarafından kabul edilmemektedir.
Coriolanus
Gaius Martius Coriolanus, Volscianlar2 karşısında büyük bir zafer kazanmış olan Romalı komutandır. Daha sonra, Romalılar tarafından takdir edilmemesine öfkelenerek Roma şehrinin baş düşmanlarından biri haline gelmiştir. İhaneti, William Shakespeare’in (1564-1616) ünlü Coriolanus trajedisine konu olmuştur.
Her ne kadar Roma tarihçileri Plutarch (46-120) ve Livy (MÖ 59-MS 17) ondan bahsediyor olsalar da gerçek bir tarihi karakter olup olmadığı kesin değildir. Oyununu Plutarch’ın aktarımına dayandıran Shakespeare’in tarihi bilgilere çok da sadık kalmadığı bilinmektedir.
Plutarch’ın söylediğine göre Coriolanus, Roma’da aristokrat bir ailenin çocuğuydu. Babası gençken ölmüştü. Coriolanus Shakespeare’in Volumnia karakterine ilham kaynağı olan annesi tarafından yetiştirildi. Orduya katıldı ve şehrin sürgün edilmiş Tarquin krallarına karşı verdiği savaşlarda çarpıştı.
Volscianlar Roma şehrinin güneybatısında yaşayan bir kabileydi. Romalılarla pek çok savaş yapmışlardı. Coriolanus’un ismi, MÖ 493 yılındaki Corioli kuşatması sırasında gösterdiği cesaretten gelmektedir. Corioli, Volscian şehirleri arasında en önemlisiydi.
Coriolanus savaştan sonra Roma’ya döndü. Roma siyasetinde yaşanan tartışmalarda bir Pleb (halk sınıfı) düşmanı ve sıkı bir demokrasi karşıtı olarak ün kazandı. Coriolanus askeri başarısından dolayı saygıyı hak ettiğine inanıyordu. Saygı görmek bir yana hasımları tarafından şehirden sürgün edilince düşmanları olan Volscianlara katıldı ve Volscian başkenti Antium’a taşındı. Ancak Volscianlar Roma’ya saldırmayı reddedince onu öldürdüler.
Roma tarihindeki yeri basit bir dipnottan ibaret olsa da Shakespeare’in oyunu ona Batı kültürü içerisinde önemli bir yer kazandırdı. Kiss me, Kate (Öp Beni, Kate / 1948) isimli müzikalde bile adı geçmektedir. Öyküsü, toplum tarafından önemsenmemiş ve yaptığı savaşlardan sonra unutulmuş bir komutanın acıklı hikayesi olarak anılır.
Ek Bilgiler
1- Laurance Olivier (1907-1989), Richard Burton (1925-1984) ve Morgan Freeman (1937-) gibi oyuncular çeşitli yapımlarda Coriolanus’u canlandırmışlardır. Ralph Fiennes (1962-), Shakespeare’in oyununu beyazperdeye aktardığı bir Hollywood filmini hem yönetmiş hem de filmde başrol oynamıştır.
2- Antium şehri günümüzde “Anzio” adıyla bilinmektedir. II. Dünya Savaşı sırasında 1944 yıllında Müttefikler’in büyük bir çıkartmasına sahne olmuştur.
3- Ludwig van Beethoven (1770-1827) 1807 yılında Coriolanus’la ilgili Coriolan Overture adını verdiği bir orkestra eseri bestelemiştir. Komutan aynı zamanda Bertol Brecht’in (1898-1956) Coriolan adlı oyununa da konu olmuştur (1952). Brecht’in oyunu Shakespeare’in metnini temel almaktadır.
Aiskhylos
Öğrenen insan acı çekmelidir.
– Aiskhylos, Agamemnon’dan
Tragedyanın kurucusu olarak kabul edilen Aiskhylos (MÖ 525-455), oyunları günümüze kadar ulaşan sayılı antik çağ oyun yazarından birisidir. Demokratik Atina’nın kuruluş döneminde yazılmış olan oyunları, hem Batı dramasının başlangıç noktası hem de antik Yunan kültürüne açılan bir pencere olarak görülebilir.
Atina kentini çevreleyen Attica adlı bölgede doğan Aiskhylos, Atina ordusunda görev yaptı. MÖ 490 yılındaki Marathon Savaşı’nda ve MÖ 480 yılındaki Salamis Savaşı’nda yer aldı. Pers İmparatorluğu’na karşı kazanılan bu zaferler Atina’nın bağımsızlığını korumasını sağladı. Bu mücadeleler Aiskhylos’un en eski oyunu olan The Persians’ın (Persler / MÖ 472) tarihsel arka planını oluşturmaktadır.
İlginç olan Aiskhylos’un bu oyununda savaşı muzaffer Yunanlıların değil Perslerin gözünden anlatmasıdır. Olaylar Pers başkenti Susa’da geçmektedir. Perslerin yenilgisi Kral Xerxes’in (MÖ 519-465) kibri yüzünden yaşanan bir trajedi olarak ele alınmaktadır. Aiskhylos’un tasvirine göre Xerxes, Hellespont üzerine bir köprü inşa ederek tanrıların öfkesini üzerine çekmiştir.
Bir oyun üçlemesi olan Oresteia (MÖ 458), Argos’un efsanevi kralı Agamemnon’u konu alır. Tıpkı Persler gibi, bu üçlemede de kahramanlar sonlarını getiren ölümcül hatalara imza atarlar. Oresteia, Batı edebiyatının ünlü karakterlerine hayat vermiştir. Örnek olarak kehanet yeteneği olan, ancak insanların ona inanmadığı Cassandra verilebilir. Aiskhylos’un trajedileri Batı dramasının temellerini atmıştır. Kendinden sonra gelen Sophocles (MÖ 496-406) ve Euripides (MÖ 484-406) gibi oyun yazarları üzerinde çok önemli bir etkisi olmuştur.
Bunlar dışında Aiskhylos’un hayatı hakkında pek az şey bilinmektedir. Atina’da düzenlenen birkaç tiyatro yarışmasını kazanmıştır. Yazdığı oyunların toplam sayısının doksanın üzerinde olduğu tahmin edilmektedir. Bunlardan yalnızca yedisi günümüze kadar ulaşabilmiştir. Bir ziyaret için bulunduğu Sicilya Adası’nda ölmüştür. Efsaneye göre bir kuş taşıdığı bir kaplumbağayı başına düşürerek ölümüne neden olmuştur.
Ek Bilgiler
1- Aiskhylos tarafından yazıldığı düşünülen Prometheus Bound (Prometheus Zincire Vuruldu) oyunu, İngiliz romantik şair Percy Bysshe Shelley’nin (1792-1822) destansı şiiri Prometheus Unbound’a (Prometheus Zincirini Kırdı) ilham kaynağı olmuştur.
2- Eski Atina’da sahnede şiddet gösterilemezdi. Bu nedenle Aiskhylos’un oyunlarında bol bol yer verdiği şiddet, sahne dışında gerçekleştirilir ve ayrıntılar izleyicinin hayal gücüne bırakılırdı.
3- Aiskhylos’un oyunlarının büyük bölümü Atina’daki Dionysos tiyatrosunda sahnelenmiştir. 17 bin kişilik kapasitesi olan tiyatronun kalıntıları Akropolis’in güneyinde yer almaktadır.
Lucius Junius Brutus
Roma Cumhuriyeti’nin efsanevi kurucusu Lucius Junius Brutus, Roma şehrinin son kralını devirmiştir. Monarkı sürgüne gönderdikten sonra Roma’yı yönetme gücünü senatonun ellerine teslim etmiştir. Bu temsili organ, şehri ve sonraki beş yüz yıl boyunca büyüyen bir imparatorluğu yönetecektir.
Roma Cumhuriyeti, yüzyıllar sonra Amerika Birleşik Devletleri’nin anayasasını yazanlara da bir örnek teşkil etmiştir. Antik Roma’dan etkilenen anayasa komisyonunun delegeleri, yasama organının bir kısmını teşkil eden üst parlamentoya senato adını vermişlerdir (1787).
Romalı tarihçilere göreyse cumhuriyetin kurucusu olan Brutus kesinlikle bir idealist değildi. Roma kralına karşı isyanı, tamamen kişisel bir intikam hikayesinden ibaretti. Kralın oğullarından birisinin Brutus’un bir akrabasına tecavüz etmesi onu başkaldırıya sürüklemişti. Sextus Tarquinus’un Lucretia’ya tecavüz etmesi Antik Roma’nın en ünlü skandalları arasında yer almaktadır. Aynı şekilde şehrin tarihinde de bir dönüm noktası olmuştur.
Etrüsk asilzadeleri olan Tarquinler kuruluşundan itibaren (MÖ 753) Roma’yı yönetmişlerdi. Brutus’un döneminde tahtta “Onurlu Tarquin” olarak da bilinen Lucius Tarquinus Superbus bulunuyordu. Kayınpederi Servius Tullius’u öldürerek iktidarı ele geçirmişti. Bu, onun döneminde işlenecek olan bir dizi cinayetin sadece ilkiydi.
Tarquinlerin uzak bir akrabası olan Brutus başlangıçta onların dostuydu. Ne var ki MÖ 509 yılında savaş meydanındayken Lucretia’nın tecavüze uğradığını öğrendi. Hızla Roma’ya geri döndü. Aile şereflerine leke sürüldüğünü düşünen Lucretia intihar edince Brutus’un kanlı hançeri onun elinden aldığı ve kralı devirmeye yemin ettiği söylenir.
Kralın devrilmesinin ardından, Brutus Tarquinlerin tahtta dönmek için düzenledikleri çeşitli saldırıları bertaraf etti. Efsaneye göre Brutus kendi oğulları olan Titus ve Tiberius’u dahi monarşiyi geri getirmek için hazırlanan bir komploya karıştıkları gerekçesiyle idam ettirmiştir. Bunun ardından Brutus, Roma vatandaşlarını bir daha asla kral egemenliğini kabul etmemeleri için yemin etmeye zorladı. Monarşi karşıtlığı gelecekte de pek çok Romalının siyasal kimliğinin merkezinde yer alacaktı.
Livy olarak da bilinen Roma tarihçisi Titus Livius’a (MÖ 59-MS 17) göre Brutus savaşırken hayatını kaybetmiştir. O ve eski kralın oğlu Arruns Tarquinius karşılıklı dövüşürken birbirlerini öldürmüşlerdir.
Ek Bilgiler
1- Brutus, monarşi düşmanlığını kendi soyundan gelenlere de aktarmıştı. Bunlardan biri de Marcus Junius Brutus’tu (MÖ 85-42). Julius Sezar’a (MÖ 100-44) suikast düzenleyenlerden birisi olan Brutus, Sezar’ın kendisini kral ilan etmesini engellemek istemişti.
2- Çeşitli Shakespeare oyunlarında karşımıza çıkan Lucretia, 1594’te yazılan The Rape of Lucrece (Lucrece Tecavüzü) isimli şiirsel anlatının da ana karakteridir.
3- Senato kelimesi esas olarak bir araya gelmiş Roma asilleri anlamına gelmektedir. Latince’deki senex (yaşlı adam) kelimesinden türetilmiştir. Roma Senatosu bin yıldan uzun bir süre boyunca ayakta kalmış, Roma İmparatorluğu’nun çöküşünün ardından 7. yy’da dağılmıştır.
Zerdüşt
Zerdüştlük, günümüzde İran’ı, Hindistan’ı ve Çin’i kapsayan çok geniş bir bölgede yaklaşık 2 bin yıl boyunca hakim olan bir dindir. Bu inancın kurucusu aynı zamanda bir şair olan Zerdüşt’tür. MÖ 7. yy’da Pers ülkesinde yaşadığına inanılmaktadır.
Öğretisi Asya kültürü ve dünya dinleri üzerinde büyük bir etki yapmışsa da Zerdüşt’ün yaşamı hakkında pek az tarihi bilgi bulunmaktadır. Doğduğu yüzyıl bile tartışmalıdır. MÖ 628 yılında muhtemelen bugün İran sınırları içerisinde kalan bir yerde doğduğu tahmin edilmektedir. Yerel bir tapınakta rahip olarak yetiştirilmiştir.
Mitolojide görüşlerini kabul ettirmek için mücadele eden ileri görüşlü bir din adamı olarak tanıtılan Zerdüşt en sonunda fikirleriyle üstün gelmiştir. Ailesinin karşı çıkmasına rağmen yirmili yaşlarındayken evden ayrılmıştır. Bundan sonraki on yılını “iyi din” olarak adlandırdığı inancın ortaya çıkmasıyla son bulacak olan ruhsal bir yolculuk yaparak geçirmiştir. Takip eden on yıl boyuncaysa kendisine müritler aramıştır. Uzunca bir süre büyük başarılar elde edemese de Bactrian Kralı’nın hasta olan atını tedavi edince talihi dönmüştür. Kral kısa süre içerisinde Zerdüştlüğü benimsemiştir. Zerdüşt 79 yaşındayken bilinmeyen bir sebeple öldürülmüştür.
Ölümünden sonra Zerdüşlük Asya’da hızla yayılmış ve Pers İmparatorluğu’nun hakim inancı haline gelmiştir. Zerdüştlüğün tanrısı olan Ahura Mazda, üstün bir güç ve ruhların nihai yargıcıdır. Zerdüştler iyiyle kötünün birbirinden ayrılacağı ölümden sonraki hayata inanırlar. Tek tanrı inancının altını çizmesi ve ölümden sonra gerçekleşecek nihai bir yargılama düşüncesi ile Zerdüştlük, Yahudilik ve Hıristiyanlık inançlarının öncülü konumundadır. Aralarında Hinduizm ve Budizmin de bulunduğu pek çok Doğu inancı ile de benzerlikler taşımaktadır.
İran’ın 7. yy’da Müslümanlar tarafından fethi ile birlikte Zerdüştlüğün merkezi Batı Hindistan’a kaymıştır. Zerdüşlerin sayısı 20. yy’da hızla azalmıştır. Günümüzde dünyanın dört bir yanına dağılmış iki yüz binden az Zerdüştün yaşadığı tahmin edilmektedir. Bunların büyük bir bölümü ise İran ve Hindistan’da yaşamaktadırlar.
Ek Bilgiler
1- Zerdüştler dinlerini yaymak için çalışmamakta ve yeni insanları dinlerine kabul etmemektedirler. Bu durum onların sayılarının sürekli bir biçimde azalmasına neden olmaktadır.
2- Günümüzde yaşayan ünlü Zerdüştlerin arasında New York Filarmoni Orkestrası eski şefi Zubin Mehta (1936-) da bulunmaktadır.
3- Alman Filozufu Nietzsche (1844-1900), 1885 yılında Böyle Buyurdu Zerdüşt isimli bir kitap yazmış ve bu kitabında Zerdüştlerin birçok ahlaki önermesine karşı çıkmıştır. Kitap bestekar Richard Strauss’a (1864-1949) aynı adlı bir senfonik şiir yazması için ilham vermiştir. Bu beste daha sonra 1968 yapımı 2001: A Space Odyssey (2001: Bir Uzay Yolculuğu) filminde çalınmıştır.
Perikles
Atina’nın altın çağında, en etkili liderlerinden biri olan Perikles (MÖ 495-429) bir komutan ve politikacıdır. Şehir devletinin aynı zamanda hem büyük bir askeri güce hem de bir sanat ve felsefe merkezine dönüşmesine yardımcı olmuştur. Şehrin başarısındaki rolü çok büyüktür. Öyle ki MÖ 460-429 arasındaki refah dönemi kimi zaman “Perikles Çağı” olarak da adlandırılmaktadır.
Yunan tarihçi Thucydides (MÖ 460-404) “Perikles Atina’nın en önde gelen insanıydı; sözü dinlenir, yaptıkları saygı görürdü,” diye yazar.
Perikles’in anne ve babası Atina’nın aristokrat ailelerindendir. Müzik, retorik ve felsefe alanlarında son derece iyi bir eğitim almıştır. Atina’nın Pers saldırılarını püskürttüğü bir dönemde yetişmiştir. Marathon Savaşı (MÖ 490) o henüz küçük bir çocukken meydana gelmişti. Salamis Savaşı’na (MÖ 480) ise ilk gençlik çağında tanıklık etmiştir.
MÖ 461 yılında Perikles politikaya atıldı. Şehir meclisinde asillerin güçlerinin azaltılmasını amaçlayan bir oylamanın düzenlenmesine yardımcı oldu. Oylamadan sonra Perikles şehirdeki en önemli politik figürlerin arasına girmiştir. En büyük rakibi olan Cimon (MÖ 510-450) o yıldan sonra sürgüne gönderilmiştir. Bu sayede Perikles’in önü açılmış, sonraki otuz yıl boyunca Atina’yı rakipsiz bir biçimde yönetme şansını yakalamıştır.
Perikles bir halk kahramanı ve demokrasinin savunucusu olarak tanınmaktadır. Savaşta öldürülen Atinalı askerler için yaptığı konuşma demokrasinin bilinen en iyi savunuları arasında yer almaktadır: “Bizim yönetimin azınlığın değil çoğunluğun elinde olmasına demokrasi adını verdiğimiz doğrudur. Ancak eğer adalet herkes için eşit bir biçimde uygulanabiliyorsa bu yapının mükemmel olduğu söylenebilir. Ve bir şekilde sıyrılıp kendilerini gösteren vatandaşların kamu hizmetinde yer almaları bir ayrıcalık değil, erdemin ödülü olmalıdır.”
Perikles Akropolis’i inşa etti. Tiyatrolar açtı. Aiskhylos (MÖ 525-455), Euripides (MÖ 484-406), gibi oyun yazarlarına maddi destekte bulundu. Akropolis’teki mermer figürleri yapan heykeltıraş Phidias (MÖ 490-430), Perikles’in dostu ve taraftarıydı.
Perikles Sparta ile yapılan savaş sırasında MÖ 429’da öldü. Onun ölümü ve şehrin savaşta yenilgiye uğraması Atina’nın altın çağının sonu oldu.
Ek Bilgiler
1- Perikles Aiskhylos’un dostuydu. Onun yazdığı Persler adlı tarihi oyunun ilk gösterimini finanse etmişti (MÖ 472). Bu oyun Salamis Savaşı’ndaki Atina zaferinin sonuçlarını anlatmaktadır.
2- “Perikles Çağı” terimi zaman zaman bir ülkenin ya da sanayinin altın çağını anlatmak için kullanılmaktadır. Örneğin 2005 yılında Time Dergisi’ne yazan bir film eleştirmeni 1930’ları ve 1940’ları “Selüloid’in Perikles Çağı” diye tanımlayarak dönemin, film endüstrisi tarihi için taşıdığı öneme işaret etmiştir.
3- Parthenon, Atina kentinin Savaş Tanrıçası Atena’ya adanmıştır. İnşası on beş yıl sürmüş ve yirmi bin ton mermer kullanılmıştır. Yapı daha sonraları kilise ve cami olarak kullanılmış, son olarak 19. yy’da tarihi bir alan olarak koruma altına alınmıştır.