Kitabı oku: «Entelektüelin kutsal kitabı – biyografiler», sayfa 5
Öklid
Doğa kanunları, Tanrı’nın matematiksel düşünceleridir.
– Öklid
Bir Antik Yunan matematikçisi olan Öklid’in (MÖ 325-265) yazdığı ders kitabı, 2 bin yıldan uzun bir süre boyunca Batı dünyasında geometrinin temel taşını oluşturmuştur. On üç ciltten oluşan Elementler üçgenler, asal sayılar, poligonlar ve başka birçok konuyla ilgili temel matematiksel kuralları içermektedir.
Bu kitap Öklid’i tarihin en önemli insanları arasına sokmuştur. Buna rağmen hayatı hakkında hemen hemen hiçbir şey bilinmemektedir. Aslında Öklid, Elementler kitabında yeni hiçbir şey söylememiştir. Onun esas başarısı, Yunanlılar tarafından yüzlerce yıldır geliştirilen kanun ve teorileri bir kitapta özetleyerek toplamasıdır.
Öklid Mısır’ın Yunanlılar tarafından kontrol edilen İskenderiye şehrinde yaşamıştır. İskender’in generallerinden biri olan 1. Batlamyus (MÖ 367-283) döneminde büyük bir ün kazanmıştır. Öklid büyük ihtimalle Platon’un (MÖ 429-347) kurduğu Atina’daki “Akademi”de eğitim görmüş ve Mısır’ın fethinin ardından diğer Yunanlılarla birlikte İskenderiye’ye gitmiştir.
Öklid’in Elementler isimli çalışmasında, Exodus (MÖ 395-342), Theaetetus (MÖ 417-369) ve diğer matematikçilerin buluşları tek bir geometri sistemi içerisinde bir araya getirilmiştir. Bu durum, Öklid’in çağdaşlarının kitabı kafa karıştırıcı bulmasına neden olmuştur. Öklid’in hayatına ilişkin kayıt altına alınmış nadir olaylardan biri, bu durumun güzel bir örneğini teşkil eder. Buna göre Elementler’in bir kopyası eline geçen kral, onun büyüklüğü ve karmaşıklığını görünce korkuya kapılmıştır. Bunun üzerine ünlü matematikçiyi yanına çağırmış ve bu konuları kendisine açıklamasını istemiştir. Batlamyus, Öklid’e geometri öğrenmenin daha kolay bir yolu olup olmadığını sorduğunda Öklid’in “Geometriye giden bir kraliyet yolu yoktur” yanıtını verdiği ileri sürülmektedir.
Öklid kitabına birbiriyle bağlantılı geniş bir aksiyomlar seti ile başlar. Bunları kanıtlamaya gerek görmez. Aksiyomlarından birisi de bir düzlem üzerindeki iki noktadan bir doğrunun geçtiğidir. Öklid, bu ve benzeri aksiyomları temel alarak karmaşık teoremleri kanıtlamaya çalışmıştır.
Öklid’in kitabının kopyaları, 9. yy’dan itibaren Arap bilginler tarafından saklanmıştır. Kitabın daha sonra Avrupalılar tarafından yeniden keşfi, kitaba erişebilmek için kendisini Müslüman bir öğrenci olarak tanıtan İngiliz yazar Adalerdus Bathensis’in (1116-1142) kitabı okuyup çevirmesi ile mümkün olmuştur. Adalerd kitabı 1120 yılında Latince’ye çevirmiştir. Kitabın bu tarihten itibaren bin baskı yaptığı tahmin edilmektedir.
Ek Bilgiler
1- İki bin yıldan daha uzun bir süre boyunca dünyanın en temel matematik ders kitabı olan Elementler’in, İncil’den sonra en çok satan kitap olduğu söylenmektedir.
2- Abraham Lincoln (1809-1865) bir Öklid hayranıydı. Genç bir avukatken Elementler’’in bir kopyasını sürekli yanında taşırdı. Daha sonraları matematik terminolojisine ait kimi unsurları çeşitli söylevlerine yansıtmıştır. Örneğin, politik eşitlikten bahsederken “özgür bir toplumun aksiyomları” ifadesini kullanmıştır.
3- Amerik Birleşik Devletleri’ndeki pek çok sokak ve bina adını Öklid’ten alır. Ayrıca, Ohio eyaletinde Öklid şehri ve onun adıyla anılan bir Ay krateri bulunmaktadır.
Pausanias
Şehrine ihanet eden bir kral olan Pausanias, efsanevi bir hain olduğu kadar başarılı bir generaldi de. Sparta’nın iki kralından biri olarak, MÖ 480-478 yılları arasında şehrin Persler’e karşı zaferle sonuçlanan efsanevi savaşlarına liderlik etmiştir. Ne var ki daha sonra adı Persler’le birlikte bir komploya karışmış ve Yunanlılar’a ihanet etmiştir.
İyi eğitimli ve acımasız savaşçıları ile ünlü Sparta, komployu MÖ 474’te açığa çıkarmıştır. Plan ortaya çıktıktan sonra kral, bir tapınağa sığınmış ve kapana kısıldığı bu yerde açlıktan ölmüştür.
Pausanias’ın ihaneti, Sparta ordusunun efsanevi disiplini bilindiğinden büyük bir şaşkınlık yaratmıştır. Sparta, Atina ile birlikte antik dünyanın süper güçleri arasında yer alıyordu. Atina’dan farklı olarak Sparta, büyük savaşçıları ile ünlüydü. Bunlar çocukluklarından itibaren savaş eğitimi alıyorlardı. Gerçekten de Sparta sanatçıları, filozofları ya da yazarları ile değil, savaşçıları ile tanınırdı.
Aslında hasım olmalarına rağmen Sparta ve Atina, Persler’e karşı ittifak kurdular. Ancak MÖ 480 yılında Thermopylae Savaşı’nda yenilgiye uğradılar. Savaşta Sparta’nın iki kralından biri öldürüldü. Pausanias, daha sonra Platea (MÖ 479) ve Bizans (MÖ 478) savaşlarında muzaffer Yunan ordularının yönetiminde bulundu.
Zaferden sonra Yunan ittifakı çözülmeye başladı. Şehir devletleri Atina ve Sparta’nın etrafında kümelenmeye başladılar. Pausanias’ın baskıcı idaresi bu devletlerin büyük bölümünü Atina’ya yaklaştırdı. Bu yetmezmiş gibi Pausanias’ın Perslerin safına geçmek için onlarla görüşmeler yaptığı ve Helot olarak bilinen Spartalı kölelere onunla birlikte savaşmaları karşılığında özgürlük vadettiğine dair dedikodular bardağı taşıran son damla oldu. İçinde yer aldığı komplonun ortaya çıkması Pausanias’ın çöküşünü de beraberinde getirdi.
Ek Bilgiler
1- Sparta MS 396’da Gotlar tarafından yok edildi. Günümüzdeki Sparta şehri, 1834 yılında kurulmuştur. Antik kalıntılara ulaşmak için 20. yy’ın başlarında kazı çalışmalarına başlanmıştır.
2- Pausanias’ın oğlu Pleistoanax, MÖ 458 yılından itibaren şehri aralıklarla da olsa tam elli yıl boyunca yönetti. Atinalılar’a karşı verilen Peloponez Savaşları onun döneminde başlamıştır.
3- Perslere karşı kurulan Atina-Sparta ittifakı, 2007 yapımı 300 Spartalı filmine konu olmuştur. Filmin yönetmeni Zack Snyder’dir (1966-).
Phidias
Yunan olimpiyatlarının yapıldığı Olimpia dağındaki bir kazı sırasında arkeologlar küçük bir kap buldular (1958). Kabın üzerine Yunan harfleriyle bir cümle yazılmıştı: “Ben Phidias’a aidim.”
2400 yıllık kap belki de Yunan heykeltıraşa ait olduğu kesin olarak bilinen tek kalıntıdır. Phidias (MÖ 490-430) kendi döneminde büyük bir üne sahip olsa da, altın kaplı başyapıtları olan Zeus ve Athena heykelleri de dahil olmak üzere tüm eserleri yok edilmiştir.
Phidias antik dünyada çok ünlüydü. Öyle ki Olimpia’daki Zeus heykeli antik dünyanın yedi harikasından biri sayılmaktadır. Arkeologlar Phidias’ın, kabını yaklaşık 13 metre yüksekliğindeki bu heykeli yaparken açtığı atölyede kaybettiğini tahmin etmektedirler (MÖ 430).
Phidias’ın hayatı hakkında bunun dışında pek az şey bilinmektedir. Atinalıdır. MÖ 5. yy’ın önemli bir bölümünde şehrin politik lideri olan Perikles’in (495-429) taraftarlarından biridir. Perikles sayesinde Parthenon’daki Athena heykelini yapma görevi Phidias’a verilmiştir. Bu heykel fildişinden yapılmış ve altınla kaplanmıştır. 11,58 metre uzunluğundadır. 900 yıl sonra bina talan edilene dek Panthenon’un merkezinde yer almıştır.
Phidias aynı zamanda binanın duvarlarını süsleyen heykellerin yapımına da eşlik etmiştir. Bunların büyük bölümü halen sağlam durumdadır. Bazıları Phidias’ın asistanlarının onun tasarımlarını temel alarak ürettikleri sanat eserleridir. Bu projenin beklenenden daha maliyetli oluşu Phidias’ı zor durumda bırakmıştır. Kullanılan altınların hesabını veremediği için bir süre hapis yatmıştır.
Zeus heykeli Phidias’ın tamamladığı bilinen son eseridir. Zeus, Antik Yunan Pantheon’undaki en önemli tanrıdır. Heykeli fildişi ve altından yapılmıştır. Heykelde elinde asası ile otururken tasvir edilmiştir. Yüzyıllar boyunca ilgi odağı olan heykel, madeni paraların üzerine bile işlenmiştir. Ziyarete gelen Yunan ve Roma yazarları onun güzelliği karşısında hayranlıklarını gizleyememişlerdir.
Tarihçi Plutarch’a göre (46-120) Phidias daha sonra tekrar tutuklanmış ve hapiste ölmüştür. Günümüzde kimi tarihçiler bu iddiaya şüpheyle yaklaşmaktadırlar.
Ek Bilgiler
1- Tapınak süsleri İngiltere ve Yunanistan arasında uzun tartışmalara neden olmuştur. 7. Elgin Kontu aristokrat Thomas Bruce (1766-1841), 1801 yılında heykelleri alarak Londra’ya getirmiştir. Osmanlı İmparatorluğu’ndan bunun için izin aldığını ileri sürmüştür. Ne var ki günümüzde Yunan liderler heykellerin taşınmasının yasadışı olduğunu iddia ederek İngiltere’den bunların iadesini talep etmektedirler. Mesele halen çözümlenememiştir.
2- Olimpia’daki Zeus heykeli yapıldıktan 800 yıl sonra, içinde bulunduğu tapınak, 426 yılında Bizans İmparatorluğu tarafından yerle bir edilince yok olmuştur.
3- Phidias’ın heykellerinin günümüze ulaşamamasının nedenlerinden biri de yapımında kullanılan malzemeler olabilir. Mermer yerine bronz ve altın kullanmıştır. Bunlar değerli metaller olduğundan heykeller ya çalınmış ya da eritilerek başka amaçlar için kullanılmıştır.
Tiberius Gracchus
MÖ 133 yılına gelindiğinde Roma İmparatorluğu antik dünyanın en büyük gücü haline gelmişti. Yunanistan’dan İspanya’ya kadar uzanan bir coğrafyaya yayılmıştı. Roma lejyonları, Akdeniz’in neredeyse her köşesini egemenlik altına almıştı. Yüzlerce yıl sürecek bir Roma üstünlüğü kurulmuştu ve bu sayede Roma’ya büyük zenginlikler akmaktaydı.
Ne var ki gerçek savaşçılar Roma’nın başarılarından pek az istifade ediyorlardı. Gerçekten de, pek çok lejyoner savaş meydanlarından geri döndüklerinde kendilerine ait çiftliklerin iflas etmiş olduğunu gördüler. Sahip oldukları şeyler yok olmuş, aileleri harap olmuştu. Tahmin edilebileceği üzere yıllarını ülkeleri için harcamış olan bu insanlar karşılaştıkları bu manzaraya içerlediler.
“Dünyaya hükmetmişlerdi ama kendilerine ait bir parça toprakları bile yoktu” diye yakınır Romalı politikacı Tiberius Sempronius Gracchus (MÖ 168-133). Tiberius, Gracchi kardeşlerin büyük olanıdır. Her ikisi de zengin aristokratların gücünü sınırlayarak Roma’da daha eşit bir hayat kurmak isteyen sosyal reformculardı. Gazilerin, ülkelerine döndüklerinde çiftliklerinin onları bekliyor olmasını garanti altına almak istiyorlardı. Plutarch’a göre, hem Tiberius hem de kardeşi Gaius (MÖ 154-121) vahşi bir şekilde katledilmeden önce halk kesiminden pek çok kişiye ilham kaynağı olmuştur.
Tiberius ünlü bir generalin torunuydu. İspanya ve Yunanistan’da savaşmıştı. Roma’ya döndüğünde halk koruyucusu seçildi. (MÖ 133) Amacı büyük bir bölümü işsiz ve evsiz olan gazilerin gelirlerini arttırmaktı. Bunun için bir dizi eşitlikçi reform önerdi. Bunların arasında latifundia olarak bilinen büyük topraklara el konulması da vardı. Tiberius bu toprakları Roma’nın yoksullarına dağıtacaktı.
Senato’daki güçlü muhalefete rağmen, Tiberius önerisini kanunlaştırmayı başardı. Tekrar seçilmesini engellemek için bir yıllık görev süresinin sonunda rakipleri tarafından öldürüldü ve cesedi Tiber nehrine atıldı. Kardeşi Gaius on yıl sonra toprak reformunu yeniden gündeme getirdi, ancak reforma karşı çıkan muhafazakarlar onu da öldürdüler.
Ek Bilgiler
1- Ortak politik amaçları olmasına rağmen kardeşlerin kişilikleri çok farklıydı. Plutarch’a göre “Tiberius kibar ve sakindi. Gaius ise gergin ve öfkeli. Biri nutuk atarken bile sakin kalmayı başarırken, öbürü asla yerinde duramazdı.”
2- Tiberius, düşmanlarının canına kast ettiğini biliyordu. Togasının altında dolo adı verilen kısa bir kılıç saklardı. Ne var ki saldırıya uğradığı sırada hasımlarının sayısı o kadar fazlaydı ki bunun bir yararı olmadı. Plutarch’a göre üç yüz kadar Tiberius taraftarı da aynı saldırıda yaralanmıştır.
3- Gracchi kardeşlerin büyük babası Scipio Africanus’tur (MÖ 236-183). Africanus, MÖ 202 yılındaki 2. Punic Savaşı’nda Hannibal’ı yenilgiye uğratan generaldir.
Buda
Yaygın olarak Buda adıyla bilinen Siddharta Gautama, MÖ 5. ya da 6. yy’da, bugün Nepal sınırları içerisinde bulunan bir köyde dünyaya geldi. Efsaneye göre babası, Himalaya Dağları’nın eteğindeki bir bölgeyi yöneten güçlü bir kraldı. Genç Siddharta refah içinde ayrıcalıklı bir insan olarak büyüdü.
Ne var ki sahip olduğu maddi zenginlikler genç prensi tatmin etmiyordu. Sarayın dışında acı çekenleri görmek canını sıkıyordu. İnsanların acılarının kaynağı neydi? Bunlar nasıl aşılabilirdi?
Bu soruların yanıtlarını bulmayı uman Siddharta babasının krallığından ayrıldı. Yirmili yaşlarının sonlarına doğru çileciliği seçti, dini bir hayat yaşamaya başladı ve kendini meditasyona verdi. Ne var ki kısa zamanda gördü ki yoksulluk ve bireysel acılar onu zenginlikten daha fazla gerçeğe yaklaştırmamıştı.
Nihayet 35 yaşındayken ufuk açıcı bir deneyim yaşadı. Budistler bu olaya “Büyük Aydınlanma” adını verdiler. 49 gün meditasyon yaptıktan sonra bir incir ağacının altında Nirvana’ya ulaştı. Varlığın tüm sırları bu mutlak aydınlanma anında ona açıldı. O zamandan beri “aydınlanmış olan” anlamına gelen Buda adıyla anılmaktadır.
Buda insan acılarının kaynağının arzu olduğunu vaaz etti. Ona göre acılardan kurtulmanın yolu arzulardan özgürleşmek, benlikten kurtulmak ve ahlaki yaşam için gereken “sekiz katlı asil yoldan” gitmekti. Bu anlayış pek çok Uzak Doğu kültürünün temellerini teşkil edecek olan ahlaki bir öğretiydi.
Büyük aydınlanmadan sonra Buda, Ganj Düzlüğü olarak bilinen Kuzey Hindistan ve Nepal boyunca seyahat etti. İnsanlara vaaz verdi ve yeni takipçiler kazandı. Sonunda babasının krallığına döndü ve pek çok akrabasını budist yaptı.
Budizm Buda hayattayken hızla yayıldı. Yeni bir din kurucusu olarak pek çok suikast girişiminden sağ olarak kurtulmayı başardı. 80 yaşında öldü. Ölmeden önce pek çok tapınak kurmuş ve Budizmi bölgenin en yaygın dini haline getirmiştir.
Ek Bilgiler
1- Genç bir prens olan Buda gerçeklerden fazlasıyla uzak büyütülmüştü. Öyle ki yaşlı köylülerle tanıştığında allak bullak oldu. Efsaneye göre hizmetçilerinden biri ona bütün insanların yaşlandığını ve bunun doğal bir durum olduğunu açıklamak zorunda kalmıştı.
2- Buda ölümünden sonra yakıldı. Küllerinin arasında bulunduğuna inanılan bir diş, Sri Lanka’daki bir Budist tapınağında saklanmaktadır.
3- Siddharta 16 yaşında evlenmiş ve Rahula adında bir oğlu olmuştur. Söylendiğine göre Buda’nın saraydan kaçtığı gün Rahula’nın doğduğu gündür.
Qin Shihuangdi
Antik Çin tarihinin önemli figürlerinden biri olan Qin Shihuangdi (MÖ 259-210), tarihte ilk kez Çin’i birleştirmiş olan imparatordur. Çin Seddi’nin inşasına onun döneminde başlanmıştır. Aynı zamanda düşmanlarını canlı canlı gömmesi ile ün kazanmış efsanevi bir tirandır. Söylendiğine göre tüm bunları yüzlerce yıl süren iç savaştan sonra Çin’e düzen ve istikrar getirmek için yapmıştır.
Qin Shihuangdi doğduğu sırada Çin, “savaşan devletler çağı” olarak anılan dönemin sonuna yaklaşmaktaydı. Bölgesel savaş lordları ülkenin kontrolü için birbirleriyle mücadele ediyorlardı. Qin Shihuangdi, yedi krallıktan biri olan Qin Devleti’nin mirasçısıydı. MÖ 246 yılında, henüz 13 yaşındayken Qin Kralı olarak tahta geçti.
MÖ 221 yılında son bağımsız düşman devletini de yenilgiye uğrattı. Kendisini Çin’in ilk imparatoru olarak ilan etti. İmparatorluğu merkezileştirmek için eski feodal devletlerin bütün izlerini yok etti. Asillerin silahlarını topladı, güçlerini etrafında topladıkları kaleleri yıktı. Ülke genelinde para birimini ve hukuk sistemini bir standarda bağladı.
İleride bir tehdit oluşturmasını engellemek için Konfüçyusçuluğu yasakladı. Bu inanç sistemini fikir ayrılıklarına neden olabilecek bir sorun kaynağı olarak görüyordu. İleri gelen Konfüçyusçuları canlı canlı toprağa gömdürdü. Klasik kitapların yakılmasını emretti. Bu girişimi, onun döneminin uzun bir süre için kültürel imha hareketleri ile birlikte anılmasına neden olacaktı.
Çin Seddi’nin inşası sırasında binlerce işçinin hayatını kaybettiği tahmin edilmektedir. Bunun en önemli nedeni kötü çalışma koşullarıydı. Onlar gibi daha niceleri Qin Shihuangdi’nin hırslı projelerinde çalışırken hayatlarını kaybettiler. İmparator yenilgiye uğrattığı devletlerden birinin yandaşlarınca yapılan en az üç suikast girişiminden sağ olarak kurtulmayı başardı.
Ölümünün ardından Konfüçyusçuluğun yasaklanması da dahil olmak üzere pek çok buyruğu geri çekildi. Qin Shihuangdi’nin hükümranlığı kısa sürmüş olsa da, kurduğu imparatorluk 2 bin yıldan daha uzun bir süre boyunca ayakta kalacaktı.
Ek Bilgiler
1- 1974 yılında Çin’in orta kesimlerinde bir grup çiftçi, bir tesadüf sonucu toprağa gömülü binlerce asker, at, savaş arabası ve müzisyen heykeli buldular. Arkeologlar “Terra Cotta Ordusu” adı verilen bu kalıntıların, Qin Shihuangdi’nin mezarının bir parçası olduğuna kanaat getirdiler. Bu heykeller imparatora ölümden sonraki hayatında eşlik edeceklerdi. UNESCO, heykellerin bulunduğu bölgeyi 1987 yılında dünya mirası kapsamına aldı.
2- Çin Seddi sonraki imparatorlar döneminde onarılmış ve genişletilmiştir. Qin Shihuangdi döneminde inşa edilenlerin pek azı ayakta kalabilmiştir. Çin ordusu, duvarı 17. yy’a kadar askeri amaçlar için kullanmaya devam etmiştir.
3- İmparatora karşı düzenlenen suikastlerden birinin hikayesi 2002 yılında filme çekilmiştir. Jet Li’nin (1963-) başrolü oynadığı Hero (Kahraman) adlı film, ABD’de 2004 yılında gösterime girmiştir.
Aristo
1511 yılında İtalyan ressam Rafael (1483-1520) Roma’da “Atina Okulu” adı verilen büyük bir duvar resmi yaptı. Düzinelerce ünlü Antik Yunan filozofunu resmeden eserin merkezinde iki ünlü tarihi kişilik durmaktadır: Platon (MÖ 429-347) ve onun en parlak öğrencisi Aristo (MÖ 384-322).
Ünlü duvar resmi Vatikan’a yerleştirildi. Bu durum iki düşünürün Batı düşünce geleneğinde oynadığı merkezi rolü sembolize etmektedir. Öğretmeni ile birlikte Aristo, tarihin en etkili filozofları arasında kabul edilmektedir.
Aristo Kuzey Yunanistan’daki bir köy olan Stagira’da dünyaya geldi. Babası Nichomachus, Makedonya kraliyet ailesinin doktoruydu. Aristo’nun kendisi de tıp eğitimi almıştı. Ne var ki MÖ 367 yılında Atina’ya gitti ve Plato’nun Akademisi’nde çalışmaya başladı. Burada yaklaşık olarak yirmi yıl boyunca kalacaktı.
Aristo, yazılı eserlerinin büyük bölümünü Atina’da tamamladı. Bunlardan yaklaşık olarak otuz tanesi günümüze kadar ulaşmıştır. Çalışmaları biyoloji, fizik, ahlak ve siyaset teorisi gibi çok çeşitli alanları kapsamaktadır. Platon’dan etkilenmiş olmasına rağmen bazı felsefi meselelerde ondan farklı düşmüştür. Aristo, öğretmeninin ölümünün ardından Atina’yı terk etmiştir.
Makedonya’ya dönen Aristo, kralın on üç yaşındaki oğlu Büyük İskender’e (MÖ 356-323) hocalık yapmaya başlar. Aristo genç prense retorik, edebiyat, bilim ve felsefe dersleri verir. İskender kral olup Atina’yı fethedince Aristo şehre döner ve kendi okulunu kurar.
Aristo’nun ilk formel mantık sistemini kurarak batı felsefesinin temellerini attığı düşünülmektedir. Aynı zamanda biyoloji alanında da çeşitli yenilikler yapmıştır. Metafizikle ilgili yazıları, Orta Çağ Avrupa’sında yeniden keşfedildiğinde Aquinalı Thomas (1225-1274) gibi Hıristiyan teologlar üzerinde önemli bir etki yapmıştır.
İskender’in ölümünün ardından Atina, Makedonya egemenliğine isyan etmiştir. Bu dönemde Makedonya ile olan sıkı ilişkileri nedeniyle Aristo’nun hayatı tehlikeye girmiş ve bu yüzden şehirden ayrılmıştır. Eğriboz Adası’na gitmiş ve kısa bir süre sonra orada hayatını kaybetmiştir.
Ek Bilgiler
1- Aristo her şeyden üstün olan bir varlığın mevcudiyetine ilişkin bir kanıt ortaya atmıştır. “Hareketsiz devindirici teorisi” olarak bilinen bu düşünceye göre evrendeki her olay başka olayların sonucunda ortaya çıkmaktadır. Ama bu eylemler zincirinin bir yerde başlamış olması gerekmektedir. Bu başlangıç noktası, Aristo’nun hareketsiz devindirici olarak adlandırdığı kuvvettir. Bu düşünce daha sonraları Hıristiyan yazarlar tarafından tanrının varlığının mantıksal bir delili olarak kabul edilecektir.
2- Antik tarihçi Plutarch’a (46-120) göre Büyük İskender’in en çok sevdiği kitap ona Aristo’nun hediye ettiği İlyada’ydı. Askeri faaliyetleri sırasında her zaman bu kitabı yanında taşırdı.
3- Aristo, Pythias adlı bir kadınla evlendi. Bu kadın bir arkadaşının evlatlığı (belki de yeğeni) ve Platon’un öğrencisiydi. Çiftin yine Pythias adında bir kızları oldu.
Arşimet
Arşimet (MÖ 287-212) ve Altın Taç’ın hikayesi, bilimsel keşifler tarihinin en ilginç olayları arasında yer almaktadır. Efsaneye göre Syracuse Kralı, büyük matematikçiden krallığının sembolü olan mükemmel tacının gerçekten saf altından yapılıp yapılmadığını belirlemesini ister.
Pratik meselelerde matematik kullanmak konusunda uzman olan Arşimet, uzun süre kralın sorusuna kafa yorar. Sonunda bir öğleden sonra banyo yaparken sorunun çözümünü bulur. “Eureka!” (Yunanca ‘buldum’) diye bağırarak dışarı fırlar ve çıplak bir şekilde Syracuse sokaklarını dolaşmaya başlar.
MÖ 287 yılında Sicilya Adası’nda dünyaya gelen Arşimet bir mühendis, matematik teorisyeni, astronom ve mucitti. Sıvıların gerçek doğasını ortaya koyması, kaldıracın çalışma prensiplerini açıklaması, pi sayısının değerini tespit etmesi ve Syracuselular için korkunç silahlar icat etmesi onun ününe ün katmıştır.
Gerçekten de Arşimet pek çok buluşunu, Syracuseluların askeri ihtiyaçlarını karşılamak için gerçekleştirmişti. Syracuse, Arşimet’in hayatının büyük bir bölümü boyunca Roma ile savaşan bir Antik Yunan şehir devletiydi. Bu nedenle Arşimet, şehir donanmasına yardımcı olmak için gemilerden suyun kolaylıkla dışarı atılmasını sağlayan “Arşimet burgusunu” ve düşman gemilerini batırmakta kullanılan dev bir metal çengel olan “Arşimet pençesini” geliştirmiştir. Onun en sıradışı buluşu ise ısı ışınıdır. Söylendiğine göre aynalardan oluşan bir düzenek güneş ışığını toplayarak Roma yelkenlilerinin üzerine göndermekte ve onları yakmaktadır. (Kimi yazarlar bu cihazının gerçekten çalışıp çalışmadığını tartışma konusu yapmışdır)
Arşimet’in banyodaki buluşu hacim ölçümüyle ilgiliydi. Arşimet tacın bileşimini bulabilmek için ağırlığın hacme bölünmesiyle bulunan yoğunluk kavramından yararlanması gerektiğinin farkındaydı. Zira altının yoğunluğu diğer metallerin yoğunluğundan farklıydı. Arşimet tacın ağırlığını biliyordu. Sorun onun hacmini hesaplamaktaydı. Banyodaki suyun yükselişine tanık olması, aklına tacın taşırdığı suyu ölçerek onun hacminin ne kadar olduğunu bulabileceği fikrini getirmişti (Bu yöntem sayesinde tacın saf altın olmadığını kanıtlayarak kralın canının oldukça sıkılmasına neden olacaktı).
Küçük bir şehir devleti olan Syracuse, Arşimet’in dahice silahlarına rağmen Roma saldırılarına karşı koyamadı. MÖ 212 yılında şehir Roma lejyonlarının eline düştüğünde Arşimet Romalı bir asker tarafından öldürüldü. Tarihçiler kimi zaman onun ölümünü bir dönemin sonu olarak kabul ederler. O, Roma İmparatorluğu antik dünyanın egemenliğini eline geçirmeden önce yıldızı parlayan son Yunan bilim adamıydı.
Ek Bilgiler
1- “Eureka” sözcüğü, 1840’lı yıllarda altın bulma umuduyla eyalete göç edenleri onurlandırmak adına 1953 yılında Kaliforniya eyaletinin resmi mottosu olarak kabul edildi.
2- Arşimet’in en iddialı projelerinden biri de tüm evreni doldurmak için kaç kum tanesinin gerekeceğini hesaplamaktı. Bu ölçümün sonunda evreni tamamen doldurmak için yaklaşık 8 vigintilyon (8 ve onu izleyen 63 sıfır) kum tanesinin gerekli olacağı sonucuna vardı.
3- Arşimet’in kayıp bir çalışması olan Stomachion, Danimarkalı bir araştırmacı tarafından 1906 yılında günümüzde Türkiye sınırları içersinde kalan bir manastırda bulundu. Bu eser 1998 yılında kimliği belirsiz bir milyardere 2 milyon dolar karşılığında satıldı.