Sadece LitRes`te okuyun

Kitap dosya olarak indirilemez ancak uygulamamız üzerinden veya online olarak web sitemizden okunabilir.

Kitabı oku: «Entelektüelin kutsal kitabı – modern kültür», sayfa 10

Yazı tipi:

Clark Gable

Beyazperdede Clark Gable (1901–1960), sert ve erkeksi imajı ile tanınırdı. Sinema perdesi dışındaysa içkiye düşkün bir playboydu. Hollywood’un önde gelen yıldızları ile ilişkileri vardı. Bu özelliği dönemin en önemli yapımlarında yer alması ile birleşince, onu 30’ların ve 40’ların ünlü erkek yıldızlarından biri haline getirdi ve Hollywood’un Kralı unvanını almasını sağladı.


Gable’ın kariyeri on iki filmde rol aldığı 1931 yılında başladı. Bir yıl sonra Red Dust’ta Jean Harlow’la birlikte oynadı. Bu filmle birlikte süper starlık yolundaki ilerleyişi hız kazandı.

1934 yılında Frank Capra’nın It Happened One Night filmindeki oyunculuğu ile en iyi erkek oyuncu dalında Oscar Ödülü kazandı. Romantik bir komedi olan filmdeki oyunculuğu ile Gable, sert görünüşlü ama romantik ve duygusal karakterleri canlandırma noktasındaki yeteneğini de kanıtlamış oluyordu.

Bir başka Oscar’ını ise asi lider Fletcher Christian’ı canlandırdığı Mutiny on the Bounty (1935) filmindeki rolü ile aldı. Halihazırda Hollywood’un Kralı gibi gözükse de hayatının rolünü henüz oynamış değildi.

Rhett Buttler rolünü canlandırdığı mükemmel bir Amerikan destanı olan Gone with the Wind (Rüzgar Gibi Geçti) (1939) Gable’a ustalığını kanıtlama fırsatı vermiş oluyordu. Film gişe rekorları kırdı ve on dalda Oscar alarak bir rekor elde etmiş oldu. Gable’ın hayatının kalan kısmında ön planda bir insan olacağı artık kesinlikle ortaya çıkmıştı. Filmde Gable, Amerikan Film Enstitüsü’nün 2005 yılında sinema tarihinin en unutulmaz repliği seçtiği şu sözleri söylüyordu: “Açıkçası sevgilim, umurumda değil.”

1942 yılında Gable’ın film yıldızı olan eşi Carole Lombard bir uçak kazasında hayatını kaybetti. Bundan kısa bir süre sonra Gable Amerikan Hava Kuvvetleri’ne gönüllü olarak katıldı. II. Dünya Savaşı sırasında muharebe görevlerinde yer aldı. Savaştan sonraki hiçbir filmi önceki başarılarının yanına yaklaşamadı.

John Huston’un yönettiği ve Arthur Miller’ın yazdığı son filmi The Misfits (1961) aynı zamanda Marilyn Monroe’nun rol aldığı son filmdi. Gable filmin tamamlandığını göremedi. Elli dokuz yaşında kalp krizi geçirerek hayata veda etti.

Ek Bilgiler

1- “Gone with the Wind” on dalda Oscar alsa da, En İyi Erkek Oyuncu Ödülü Robert Donat’ın olmuştur.

2- “It Happened One Night”ın bir sahnesinde Gable gömleğini göğsünü açık bırakacak şekilde sıyırır. Bu filmden sonra ülkedeki erkekler Gable gibi görünmek için gömleklerinin altına giydikleri atletleri çıkarmışlardır.

3- Gable en iyi film dalında Oscar kazanan üç filmde rol almıştır: “It Happened One Night”, “Mutiny on the Bounty” ve “Gone with the Wind”

Faşizm

28 Ekim 1925 tarihinde İtalyan faşist diktatör Mussolini kendi ideolojisini şu sözlerle ifade ediyordu: “Tutto nello Stato, niente al di fuori dello Stato, nulla contro lo Stato.” (Her şey devletin içinde, devletin dışında hiçbir şey yok, devlete karşı hiçbir şey yok).

Totaliter bir yönetim sistemi olarak faşizm, devletin toplumun tüm unsurları üzerindeki hakimiyetini esas alır. I. Dünya Savaşı’nın ardından gelen ekonomik karmaşa ve sosyal çalkantı döneminde bir dizi Avrupa ülkesinde ortaya çıkmıştır. Mussolini (1883–1945) ve Alman diktatör Adolf Hitler (1889–1945) gibi faşist liderler düzen, ulusal gururun yeniden sağlanması ve demir yumrukla korunan bir yasa vaat ederek geniş kitlelerin desteğini kazanmışlardır.

Mussolini ve Hitler’in yanında İspanyol diktatör Francisco Franco (1892–1975) ve Portekiz lideri António de Oliveira Salazar (1889–1970) da faşist hareketin unsurları olarak değerlendirilmektedir.

İlk faşist devlet olan İtalya’da Mussolini ve Kara Gömlekliler olarak adlandırılan taraftarları 1922 yılında gücü ellerine geçirdiler. Grevleri yasakladılar ve gazeteler için sansür kurumu oluşturdular. Çok geçmeden seçimler iptal edildi.

Pek çok ülkede faşizm komünizmden korkan kitlelerin desteğiyle büyüdü. Gerçekten de Mussolini, Hitler ve Franko gücü ellerine geçirebilmek için komünizm korkusundan yararlanmışlardı. Naziler 1933 yılında Berlin’deki Reichstag binasını yakıp suçu komünistlerin üzerine attılar. Böylece komünizm korkusunu arttırıp bundan istifade edeceklerdi.

Gücü eline geçiren faşistler özel sektörü sınırlandırıp “korporatif devlet” dedikleri yapılanmayı oluşturdular. Tüm güç devletin elinde toplanıyordu. Faşizmin Hitler versiyonu ırksal olarak homojen bir Almanya yaratma idealine odaklanmıştı. Bu ideoloji Holokost’a neden olacaktı.

II. Dünya Savaşı sırasında Mihver Devletleri’nin yenilgiye uğraması Almanya ve İtalya’da faşizmin sonunu getirmiş oldu. Buna karşılık İspanya’da faşizm Franko 1975 yılında ölene dek devam etti.

Ek Bilgiler

1- Mussolini faşizm sözcüğünü İtalyanca “fascio” ve Latince “fasces” sözcüklerinden türetmişti. Antik Roma’da fasces (üzerinde balta bulunan çubuk demeti) otorite sembolü ve birliğin gücünün işaretiydi.

2- 28 Nisan 1945 tarihinde bir İtalyan köyünde Mussolini Alman askeri kılığına girmiş olarak bulundu. Faşist Parti’nin sekreteri, dört kabine bakanı ve metresi ile birlikte idam edildi.

3- İspanya’nın faşistleri Falanjistler olarak biliniyordu. Bu terim, phalanx adındaki eski bir Roma askeri birliğinden geliyordu.

Ted Williams

Ted Williams (1918–2002), elini attığı her alanda en iyisiydi. Yeteneklerini savaş meydanında ispatlamış en iyi savaş pilotlarındandı. Sinekle balık avlamak konusunda tam bir şampiyondu. Beyzbol severlere göre ise gelmiş geçmiş en büyük vurucuydu.



İki savaş dönemindeki askeri görevleri nedeniyle üç tam sezonu ve iki sezonun da önemli bir bölümünü kaçırmış olmasına rağmen 0,344 vuruş ortalaması (o günden beri hiç kimse tarafından yakalanmamıştır) ve 521 kez topu oyun alanının dışına çıkarma gibi rekorlara imza atmıştır. On yedi kez all-star seçilmiş, altı kez Amerikan Ligi vuruş şampiyonu, iki kez üçlü kupa sahibi (1942 ve 1947), iki kez Amerikan Ligi’nin en değerli oyuncusu (1946,1949) ve 1941 yılında 0,406 ortalamasıyla vurunca bir sezonda 0,400’ü aşan son oyuncu olmuştur.

Bir sol kanat oyuncusu olan Williams sıradışı görme gücünü takıntılı teorik çalışması ile birleştiriyordu. Pek çoklarınca son derece açıklayıcı bir kitap olarak görülen The Science of Hitting isimli bir eser bile yazmıştı.

1939 yılında “Red Sox” takımı ile ilk karşılaşmasına çıktı ve 1960 yılına dek bu takımda oynamaya devam etti. Fenway Park’taki son maçındaki atışıyla toplamda 521 kez topu oyun alanının dışına göndermiş oldu. 1966 yılında Beyzbol Onur Listesi’ne alındı. Üç yıl sonra bir medya panelinde beyzbolun ilk yüzyılının en iyi vurucusu olarak seçildi.

Vuruş başarılarına rağmen bir saha oyuncusu (savunma yapan takımda) olarak vasattı. Yalnızca bir Dünya Serisi’nde yer aldı (“Red Sox” 1946 yılındaki bu maçta St. Louis Cardinal karşısında yenilgiye uğramıştı). Öfkeli birisiydi. Boston’daki hayranları ile garip bir aşk-nefret ilişkisi vardı. Spor yazarları ile olan ilişkisi ise tamamen nefret üzerine kurulmuştu.

Beyzbolu bıraktıktan sonra ömrünün kalan kısmını balık tutarak, hayranlarına imza vererek ve vuruş hakkında konuşarak geçirdi. Kalp problemleri ve geçirdiği felçler nedeniyle seksen üç yaşında öldü.

Ek Bilgiler

1- Williams, Kore’de otuz dokuz görevde yer aldı. Geleceğin astronotu ve senatörü John Glenn (1921–) ile uçuşlarında görev arkadaşlığı yaptı.

2- 1941 sezonunun son gününde Williams, 0,39955 vuruş ortalamasına sahipti. Genellikle bu skor 0,400’e yuvarlanıyordu. Red Sox menajeri Joe Cronin, Williams’a 0,400 skorunu korumak için maç dışı kalma izni verdi. O ise bunu reddederek 8 atışın 6’sını tutturdu ve vuruş ortalamasını 0,405702 (0,406)’ya yükseltti.

3- 2002 yılında ölümünün ardından cesedi donduruldu. Başı gövdesinden ayrıldı ve her bir parça sıvı nitrojenle dolu ayrı ayrı konteynırlara yerleştirildi. O, oğlu John Henry ve kızı Claudia bu prosedürü uygulama konusunda hemfikirlerdi. Zira gelecekte bir gün bedeninin bir araya getirilebileceğine inanıyorlardı.

Monopoly

Amerikan kapitalizminin simgesi olarak görüldüğünden Rusya ve Çin’de yasaklanan (Küba ve Kuzey Kore’de hâlâ yasaktır) Monopoly, gelirleri arttırmak amacıyla oynanan bir şans ve strateji oyunudur. 1935 yılında üretilmesinden beri farklı türlerde milyonlarca kopyası geliştirilmiştir.



Oyunun patenti Pensilvanya’daki işsiz bir satıcı olan Charles Darrow’a (1889–1967) aitti. Darrow oyununu New Jersey, Atlantic City’deki sokakları ve meydanları örnek alarak hazırlamıştı. Oyundaki en değerli yer olan Boardwalk şehrin ünlü sahil boyuna denk geliyordu.

Büyük Buhran sırasında oyun, oyuncak imalatçısı Parker kardeşler için güzel bir sürpriz olmuştu. Piyasaya sürüldüğü yılın en çok satan oyunu oldu.

Yıllar boyunca Parker kardeşler oyunu pazarlarken Darrow’un yaşam öyküsünü bir yükseliş hikayesi olarak kullandı. Ne var ki 1970’lerin başında bir ekonomi profesörü, oyunun 1904 tarihli yaygın bir Amerikan oyunu olan “Landlord’s Game”in bir türevi olduğunu ortaya atınca Parker kardeşlerin hikayeleri sihrini kaybetti.

Darrow, oyunun gerçek mucidi olsun olmasın Monopoly oyununun monopolü olmayı başarmış ve ilk milyoner oyun tasarımcısı olmuştu. 1935 yılından itibaren oyunu, otuz yedi dilde 250 milyon kopya sattı. Oyunda kullanılan popüler deyişler İngiliz diline yerleşti. Monopoly’nin farklı şehirler (Las Vegas Monopoly), spor takımları (Denver Broncos Monopoly), filmler (Lord of the Rings Monopoly) ve özel ilgiler (Kedi Severlerin Monopoly’si) temelinde geliştirilmiş farklı uyarlamaları ortaya çıktı.

Ek Bilgiler

1- Oyuncular, Monopoly’i Hasbro Toys’un internet sitesinden indirebilirler.

2- Oyuncular, Illinois Bulvarı, “Go” ve B&O Demir Yolu’nda diğer yerlerden çok daha fazla durmaktadırlar.

3- Araba yarışı, oyunun en popüler bölümüdür.

4- İkinci Dünya Savaşı sırasında Almanya’daki Amerikan savaş esirlerine gidecek para ve yazışmalar Monopoly setleri kullanılarak kaçak getiriliyordu.

5- Parker kardeşler başlarda Darrow’un oyununu beğenmemişlerdi. Oyunda elli iki temel kusur bulduklarını söylüyorlardı. Ne var ki Darrow 5 bin adet Monopoly setini Philadephia’daki bir mağazaya satmayı başardıktan sonra, Parker kardeşler fikirlerini değiştirdiler.

Clement Attlee

İngiltere başbakanı olarak, Winston Churchill’in (1874–1965) yerine gelecek olan kişi, II. Dünya Savaşı sırasında İngiltereye öncülük etmiş Clement Attlee’dan (1883–1967) başkası olamazdı. Bu alçakgönüllü orta sınıf avukat, sessiz tabiata sahip, kendi deyimiyle sıradan bir insan olarak tanınmaktadır.

Attlee, 1945–1951 yılları arasındaki başbakanlığı döneminde ise ülkenin ekonomisinde radikal dönüşümler meydana getirmiştir. Ülkeyi II. Dünya Savaşı’nın tahribatından kurtarmak için bir refah devletinin temellerini atmıştır. Onun liderliği altında Ulusal Sağlık Merkezi kurulmuş, bazı endüstriler – kömür madenciliği ve çelik üretimi- ulusallaştırılmış ve ulusal sigorta programı oluşturulmuştur.

Attlee’nin hükümeti İngiliz ekonomisinin beşte birini özel sektörden kamu sektörüne aktarmıştır. Bu durum, savaş sonrasındaki Avrupa’da, devletin ekonomiyle ilgili rolünde köklü bir değişme olduğunu gösterir. Bu tarzdaki pragmatik bir sosyalizm anlayışı 1970’lerin sonuna kadar Avrupa ve İngiltere’de hakim olmuştur. Daha sonra Margaret Thatcher (1925–2013) gibi muhafazakarlar ekonomiyi canlandırmak için kimi sektörlerde özelleştirme uygulamaları yapmışlardır.

Gösterişsiz karakteri nedeniyle Attlee kariyeri boyunca küçümsenmiştir. I. Dünya Savaşı sırasında orduda görev yapmış ve 1922 yılında parlamentoya girmiştir. 1935 yılında parlamentodaki İşçi Partisi’nin lideri olmuştur.

II. Dünya Savaşı sırasında Churchill’in savaş koalisyonunda çeşitli görevlerde bulunmuştur. Başbakan yardımcılığı ve dominyonlardan sorumlu devlet sekreterliği yapmıştır. Bu da, Churchill savaşla ilgilenirken onun iç meselelere odaklanmasına izin vermiştir.

Savaştan sonra İşçi Partisi’nin güçlenmesi Attlee’nin Churchill yerine geçmesini sağlamıştır. Refah devletini geliştirmesine ek olarak Attlee imparatorluğun büyük parçalarının ayrılması sürecini yönetmiştir: Hindistan, bugün Myanmar adıyla bilinen Burma, bugün Sri Lanka adıyla bilinen Seylan, onun döneminde bağımsızlıklarına kavuşmuşlardır.

1951 yılında Muhafazakar Parti’nin İşçi Partisi’ni yenilgiye uğratması üzerine Churchill başbakan olmuştur. Attlee, 1955 yılında emekli olana kadar dört yıl boyunca muhalefet liderliği yapmıştır.

Seksen dört yaşında ölmüştür.

Ek Bilgiler

1- Hindistan’ın bağımsızlığına karşı olan Churchill’den farklı olarak Attlee, Hindistan’ın İngiltere’den ayrılışını öneren tasarıyı Avam Kamarası’na bizzat getirmiştir.

2- 1955 yılında parlamentodan çekilmesinden sonra kendisine bir kontluk verilmiş ve Garter Şövalyesi ilan edilmiştir. Bu İngiliz aristokrasisindeki en yüksek mevkidir.

3- Attlee amatör bir şair ve kriket meraklısıdır.

E. E. Cummings

İngiliz şair E. E. Cummings, günümüzde daha ziyade büyük harflerden hiç hoşlanmaması ile anımsansa da İngiliz dili ve şiirine noktalama ve büyük harflerle ilgili garipliklerinin ötesinde katkılarda bulunmuştur. Yaklaşık kırk yıla uzanan kariyeri süresince Cummings, pozitif, coşkulu ve deneysel olmasına rağmen gündelik okuyucuya da hitap eden bir düzineden fazla kitap yayınlamıştır.



Boston’un yerlisi olan Cummings’in, birkaç şiirinin kampüs yayınlarında basıldığı Harvard’dan iki dalda derecesi vardı. Mezun olduktan kısa bir süre sonra gönüllü olarak ambülans şoförlüğü yapmak üzere orduya katıldı ve Fransa’ya gönderildi. Savaştan sonra yeniden Fransa’ya giden Cummings, Paris’teki on yılın en iyi kısmını yazarak ve sanat çalışmaları yaparak geçirdi. Bu erken dönemlerde, dil üzerine avangard deneyleri olan Gertrude Stein’i (1874–1946) inceledi. Bu dil deneyleri Cummings’in eserlerinin de ayırt edici özelliği olacaktı.

Cummings ilk olarak I. Dünya Savaşı’nın ortamında genellikle görmezden gelinen The Enormous Room (Büyük Koğuş) (1922) isimli romanıyla adından söz ettirmeyi başardı. Bunu tipografi, diksiyon, kelime düzeni alanında deneylere giriştiği çeşitli şiir derlemeleri takip etti. Bu şiirler İngilizcenin noktalama ve sentaks sınırlarını zorluyorlardı. Her ne kadar basit bir dil kullansa da Cummings, sözcükleri aralarındaki ilginç ve tahmin edilemeyen ilişkileri ortaya koyacak şekilde sıralamayı tercih ediyordu. Örneğin, “şirin bir kasabada yaşayan herhangi biri” dizesiyle başlayan şiiri onun bu tarzını çok iyi örneklemektedir:

 
şirin bir kasabada yaşayan herhangi biri
(sallanıp duran çanlar aşağı yukarı)
ilkbahar yaz sonbahar kış
olmazlarına dövünür, olmuşuna oynar…
 

Cummings, “pity this busy monster, manunkind” ve “my father moved through dooms of love” gibi ünlü çalışmalarında benzer bir tarz kullanmış ve kariyeri boyunca bu yazım stilini pek az değiştirmiştir.

Ek Bilgiler

1- Cummings’in ismindeki tüm harfleri resmen küçük harf olarak düzenlettiği gibi bir yanlış anlama bulunmaktadır. E. E. Cummings adını genellikle büyük harfleri kullanarak yazmış ve ismiyle ilgili herhangi bir yasal değişiklik yapmamıştır.

2- New England’lı öncülü Emily Dickinson (1830–1886) gibi o da şiirlerine nadiren başlık atmıştır. Bu nedenle uzmanlar ve antoloji yazarları genellikle şiirlerini ilk dizeleri ile sınıflandırmaktadır.

3- Harvard’daki yıllarında Cummings, “Manhattan Transfer” (1925) ve “U.S.A. Trilogy” (1930–1936) kitaplarının yazarı, romancı John Dos Passos (1896–1970) ile yakın arkadaştı.

Cole Porter

Cole Porter (1891–1964), gösterişli East Coast Koleji’nde Yale için hazırlanırken, okul müdürü ona müzikal kariyerinin yönünü belirleyen son derece kıymetli bir ders vermişti. Müdür öğrencisini şöyle uyarmıştı: “Müzik ve kelimeler birbirleriyle sanki tek bir bütünmüşler gibi ayrılmazcasına bütünleşmelidirler.”

Müzikal yolculuklarına Brooklyn gecekondularından başlayıp Broadway’in parlak ışıklarına doğru ilerleyen Gershwin kardeşlerden farklı olarak Porter zengin bir aileden geliyor ve paraya ihtiyaç duymuyordu. Gizli bir eşcinsel olan Porter zengin bir dulla evlendi. Paris’te zengin bir hayat yaşadıktan sonra Broadway’e geldi ve bir daha da buradan ayrılmadı.

Ustaca sözleri ve popüler kültüre yaptığı kurnaz göndermelerle tanınan Porter, bestelerinde halk kültürü ve yüksek kültürü birleştirmiştir. En ünlü şarkılarından biri de “You’re the Top”tır (1934):

 
Sen Straus’un bir senfonisinden kopup gelen bir melodi
Sen bir Bendel bonesi
Bir Shakespeare sonesi
Ve sen Mickey Mouse’sun
 

Özel hayatında Porter, gece yaşamına ve zevkine düşkün bir insandı. Her zaman aşk ve şehvet peşinde koşardı. 1934 tarihli Anything Goes müzikalinde Porter yaşadıklarından kaynaklanan pişmanlığını mizahi bir dille şöyle ifade ediyordu:

 
Kimi kokainden yer tekmeyi
Şüphem yok ki ben
çekseydim bir nefes kokainden
Bela olacaktı benim de başıma
 

Porter kariyeri boyunca sekiz yüzden fazla eser verdi. Bunların arasında Amerikan klasikleri haline gelen “Night and Day” (1932), “I’ve Got You Under My Skin” (1936), Anything Goes (1934) ve Kiss Me Kate (1948) filmleri için yazdıkları da vardı.

Ek Bilgiler

1- 1937 yılında attan düşünce her iki ayağı da ezilmişti. Hayatı boyunca bu nedenle acı çekti. 1958 yılında sağ ayağı bu nedenle kesilecekti.

2- Yale’deyken Porter, “Whiffenpoofs” isimli bir müzik grubundaydı. Klasikleşmiş Yale futbol takımı şarkıları olan “Yale Bulldog” ve “Bingo Eli Yale” de onun kaleminden çıkmıştır.

3- Porter’ın ilk adı, annesinin kızlık adı olan Kate Cole’dan gelmektedir.

Bette Davis

Bette Davis’in (1908–1989) asıl adı Ruth Elizabeth Davis’ti. Pek çok insanın gözünde klasik bir güzelliğe sahip olmamasına rağmen bir Hollywood geleneklerini yıkmıştı. Kaba ve kimi zaman sempatik olmayan kadınları canlandırdığı gerçekçi performanslarıyla sıradışı bir artistti. Oyunculuğu, hiçbir yıldız adayında bulunmayan bir derinliğe ve çeşitliliğe sahipti.



Broadway kariyerinden sonra Davis 1930 yılında Hollywood’a gitti. İlk filmi The Bad Sister sonraki yıl gösterildi. Of Human Bondage (1934) filminde Leslie Howard’la birlikte oynamadan önce yirmiden fazla filmde rol aldı. Of Human Bondage filminde kaba garson Mildred Rogers’ı canlandıran Davis eleştirmenlerin ve sinemaseverlerin saygısını kazandı. Ne var ki henüz Oscar Ödülü’ne aday gösterilmemişti. Bu ihmal, aday listesine sonradan dahil edilmesine yönelik ateşli fakat başarısız bir kampanyanın doğmasına sebep oldu.

Muhtemelen 1935 yılındaki Oscar Ödülleri’nde aday gösterilmemesi yüzünden, bir sonraki yıl Dangerous (1935) filminde canlandırdığı alkolik aktris rolü ile en iyi kadın oyuncu dalında Oscar kazandı. Üç yıl sonra Jezebel (1938) filminde canlandırdığı Güneyli güzel rolü ile bir Oscar Ödülü daha kazandı.

Davis’in en unutulmaz rolü ise Joseph Mankiewicz’in All About Eve (1950) isimli filmindeki Margo Channing isimli yaşlı oyuncu tiplemesidir. Eleştirmen Roger Ebert, Channing’i Davis’in en büyük rolü olarak adlandırmıştır: “Genç bir oyuncunun cazibesi karşısında yenilmiş gibi görünüyordu. Oysaki bu gerçekte büyük bir zaferdi. Kişiliğin, güzelliğin yüzeysel gücünü yenen zaferi… Bundan daha otobiyografik bir rol oynamamıştır.”

On dört dalda Oscar’a aday gösterilen (bu rekoru 1997 yılında Titanic kıracaktı) ve altı Oscar kazanan All About Eve Davis’in on bir Oscar adaylığından dokuzuncusu olacaktı. Bu rakama Of Human Bondage filmindeki rolü sonrasında yürütülen Oscar adaylığı imza kampanyası da dahildi.

Son kez 1962 yılında What Ever Happened to Baby Jane? isimli korku filmindeki performansı ile Oscar’a aday gösterilmişti. Filmde, rakibi efsanevi Joan Crawford ile birlikte oynamıştı. Davis, seksen bir yaşında göğüs kanserinden ölene kadar filmlerde oynamaya devam etti.

Ek Bilgiler

1- 1941 yılında Film Sanat ve Bilimleri Akademisi’nin ilk kadın başkanı oldu. İki ay sonra görevden ayrıldı.

2- 1977 yılında Amerikan Film Enstitüsü’nün Yaşam Boyu Başarı Ödülü’nü alan ilk kadın oldu.

3- II. Dünya Savaşı sırasında Los Angeles’ta Amerikan askerlerini eğlendirmiş olan Hollywood Canteen adında ünlü bir gece kulübü açtı.

Akademik Yeterlilik Testi

23 Haziran 1926 tarihinde 8 bin genç, ilk kez yapılan Akademik Yeterlilik Testi’ne (SAT) alındı. Bu sınav öğrencilerin akademik becerilerini ölçmek ve kolejlerin öğrenci seçmesine yardımcı olmak için yapılıyordu.

Birkaç on yıl içerisinde analojileri, okuma pasajları, matematik problemleri ile çoklu testler milyonlarca Amerikalı için kolej giriş sürecinin temel unsurları olacaktı.

SAT, ilk ortaya çıktığında Amerikan eğitim sistemi için son derece devrimci bir konseptti. Testler kar amacı gütmeyen College Board isimli bir grup tarafından yapılıyordu. Testlerle öğrencilerin yeteneklerinin objektif bir biçimde ölçülmesi amaçlanıyordu. Bu şekilde aile bağlarının, zenginliğin, şansın kolej girişlerindeki etkisi azaltılıp tüm adaylar için uygun bir zemin oluşturulacaktı.

Standart testler II. Dünya Savaşı’ndan sonra hızla yaygınlaştı. Giderek daha fazla kolej SAT ile sembolize edilen akademik meritokrasi prensiplerini benimsedi. 1957’den sonra her yıl yarım milyondan fazla Amerikalı sınavlar için iki kalem kullandı. Standart testlerin bir başka formu olan “İleri Yerleştirme Programı” (ACT) 1955 yılında geliştirildi. Sınav 1959 yılından itibaren College Board’un hazırladığı sınava rakip olarak okullara yerleştirme amacı ile kullanılmaya başlandı.

Daha yakın zamanlarda ise testler öğrencilerin yanı sıra öğretmenler için de kullanılmaya başlanmıştır. “The No Child Left Behind Act of 2001”, standart testleri devlet okullarında her düzeyde kullanılabilecek bir sistem haline getirmiştir.

Pek çok eleştirmen SAT gibi testlerin eksikliklerini belirtmiştir. Buna göre yoksul ve azınlık gruplardan gelen öğrenciler sınavlara hazırlanmak için yeterli paraya ve zamana sahip değillerdir. Pek çok eleştirmen testlerin öğretmenleri “test için öğretmeye” zorladığını ifade etmişler ve yaratıcılığı ön plana çıkaran derinlikli mülakatların arka plana itilmesinden dert yanmışlardır.

2001 yılında Kaliforniya Üniversitesi başkanı eyalette testlerin durdurulması talebiyle kamuoyunun dikkatini üzerine çekmiştir. Buna rağmen Kaliforniya Üniversitesi de dâhil yüzlerce okul, giriş işlemlerinde testleri kullanmaya devam etmektedir.

Ek Bilgiler

1- İlk SAT sınavına giren öğrencilerin %26’sı Yale adayıydı. Yale SAT sonuçlarını kabul eden ilk üniversitelerdendi.

2- SAT’nin resmi adı 1990 yılında değiştirilerek Bilimsel Değerlendirme Sınavı yapılmıştır.

3- 2005 yılında geleneksel çoktan seçmeli SAT sınavlarına bir de yazım bölümü eklenmiştir.

Ücretsiz ön izlemeyi tamamladınız.

Türler ve etiketler
Yaş sınırı:
0+
Litres'teki yayın tarihi:
03 temmuz 2023
Hacim:
157 s. 263 illüstrasyon
ISBN:
978-625-8068-56-6
Telif hakkı:
Maya Kitap

Bu kitabı okuyanlar şunları da okudu