Sadece LitRes`te okuyun

Kitap dosya olarak indirilemez ancak uygulamamız üzerinden veya online olarak web sitemizden okunabilir.

Kitabı oku: «Olumsuz Düşünceler Bastırınca», sayfa 2

Yazı tipi:

4. BÖLÜM:
Dil Her Zaman Sizi Kollamaz

Evrimci bir bakış açısına göre kartların nasıl aleyhinize karıldığını artık anlamışsınızdır. Hepsi bu kadarla da kalmıyor. Dil ve öğrenme hakkında da bilmeniz gereken bir şey var.

Dil öğrenirken iki yönlü ilişki kurarız. Örneğin konuşmaya yeni başlamış ufaklığınıza bir mango gösterip “mango” sözcüğünü tekrarlarsanız, ufaklık “mango” sözcüğünü o nesneyle ilişkilendirecektir. Sonra yavrunuza “Mango nerede?” diye sorarsanız size işaret edebilir. Şu ikili ilişkileri kurmuştur (Hayes ve Smith 2005):

Mango nesnesi > Mango sözcüğü

Mango sözcüğü > Mango nesnesi

Çocuğunuzun mangoyu denemesini sağlamak için “mmm” sesini çıkararak bu meyvenin lezzetli olduğunu öğretirsiniz. Sonra sorarsınız, “Mmmm neymiş?” Mangoyu işaret eder, şimdi başka ilişkiler de kurulmuştur:


Çocuğunuz, ona “mango” sözcüğünün “mmm” ile bağlantılı olduğunu doğrudan öğretmemiş olsanız da sonunda “mmm” sesiyle “mango” sözcüğü arasında ilişki kurabilir hale gelir.

Bu çok basit bir şey gibi görünebilir ama bu ilişkileri kurma becerimiz bizi diğer memelilerden ayırır. İnsan yavruları bu ilişkileri fazla düşünmeden kurabilir ama insan olmayan bir hayvanın bu ilişkileri kurabilmesi için onları bilfiil eğitmeniz gerekir.

Bir diğer hoşluksa, başkalarının tecrübelerinden ders alabilme becerisidir. Arkadaşınız size yeni açılan suşi restoranından uzak durmanızı, orada yedikten sonra hastalandığını söylerse onun tecrübesinden ders alabilirsiniz. Aslında hem tatsız bir rahatsızlıktan hem de içinizdeki eleştirmenin budalalılık edip şu suşicinin müşterisi olduğunuz için sizi hırpalamasından yakayı sıyırmaya çalışabilirsiniz.

Bu karmaşık bağlantıları kurma becerisinin türümüz açısından bazı açık yararları vardır. En hızlı ya da en güçlü tür olmasak da, ellerimizden örümcek ipekleri çıkaramasak da gezegendeki diğer bütün türleri bazı bakımlardan aşmamızı mümkün kılmıştır. Bir sosyal grubun parçası olmaya kuvvetle bel bağlamamızın da nedenlerinden biridir. Bu beceri bizim sadece kendi beyin gücümüzle öğrenmek zorunda kalmamamızı, bir tür olarak öğrenip ilerlemek için hepimizin beyin güçlerimizi bir araya getirmemizi mümkün kılmıştır. Zavallı Johnny dantel gibi güzel çiçekleri olan uzun bir bitkinin kökünü yediği için ölmüşse, bütün kabile o bitkiden uzak durabilir.

Zihninizin bütün bu ilişkileri kurma becerisi paha biçilemez değerdedir! Ama dil kolayca geri de tepebilir. Diyelim ki büyükannenizin bir mango ağacı var ve ne zaman mango yeseniz onu düşünüyorsunuz. Büyükanneniz aniden göçüp gittiğinde mango görmeniz bile bir keder dalgasını tetikleyebiliyor.

Çeşitli nesneler, olaylar, düşünceler ve duygular arasında birçok bağlantının gösterildiği ayrıntılı bir zihin haritası düşünün. Herhangi bir durum bu ilişkilerden herhangi birini tetikleyebilir. Köpeğiniz bu ilişkileri kuramaz, en azından sizin yapabileceğiniz karmaşıklık düzeyine çıkamaz. Bir bakıma bu insan diliyle uğraşmak zorunda olmadığı için şanslıdır. Herhangi bir noktada nötr bir nesneyle olumsuz bir çağrışım kurarsak, bu nesneye bağlı her şey rahatsız edici duygular ve düşünceler uyandırabilir.

Demek oluyor ki, herhangi bir nesnenin çeşitli düşünce zincirlerini tetikleyebileceği, dilden oluşan bir mayın tarlasında yaşıyoruz. Karşımıza çıkacak şeyler üstündeki gücümüz sınırlı, çünkü ilişkiler büyüme çağımızda ve sonraki hayat tecrübelerimizle kuruluyor. İşte bu nedenle de mevcut bir zincire yeni bir halka eklemeye çalışmanın – kendi kendinize olumlu konuşmaya çalışırken olduğu gibi – paradoksal bir etkisi olabiliyor, aslında susturmaya çalıştığınız o olumsuz düşünceyi size hatırlatabiliyor.

Bu ilişkilerin kendi kendinize olumsuz konuşmayla birlikte nasıl boy gösterdiğine bakarsanız, zihninizin herhangi bir nötr durumdan kendiniz hakkında karmaşık olumsuz ilişkileri bir araya getirebildiğini görürsünüz. Örneğin, işinizle ilgili bir e-postada terfi anlamına gelen yeni bir yöneticilik konumunun açıldığı haber veriliyor. Bir an başvurmayı düşünüyorsunuz ama sonra hemen bir hatıra beliriyor. İki yıl önce hakkınızdaki yıllık değerlendirmeyi hatırlıyorsunuz. Patronunuz yönetici olma potansiyelinizi vurgulamış, geliştirmeniz gereken alanlardan bahsetmişti. Zihniniz olumlu geribildirimi görmezden geliyor (halbuki genelde olumlu bir değerlendirmeydi), onun yerine “Başvurmak için gerekli özelliklerin hiçbirine sahip değilim ki,” diye düşünüyorsunuz.

O hatıra ve kendi kendinize olumsuz konuşmanız sizi etkileyip değersiz hissetmenize neden olabilir. Diyelim ki başka hatıralar da, örneğin üniversitede grup projelerinin hiçbirinde lider olamamanız da bu değersizlik duygusunu güçlendiriyor. Sonra aklınıza şu düşünce geliyor: “Ben her zaman liderden ziyade takipçi oldum. Liderlik kumaşı yok işte bende.”

Zihniniz nötr bir olayla geçmişteki başarısızlıklarınız (yakın geçmiş ve uzun zaman öncesi) arasında bir ilişki kurdu. O terfiye başvurmak istememenize şaşmamak gerek! Söz konusu işi alamazsanız o değersizlik yolunda yeni baştan yürüme riskine girmek istemiyorsunuz. İçinizdeki eleştirmen sizi olası bir başarısızlıktan ve o değersizlik acısını hissetmekten koruduğuna ikna ediyor. Kulağa mantıklı geliyor. Ama bunun yaşayabileceğiniz en iyi hayatı yaşamanıza yararı yok.

Zihninizin herhangi bir nesneyi bir diğeriyle ilişkilendirme – birbiriyle uyumsuz görünen iki şey arasında ilişki kurma – konusundaki benzersiz becerisinin aleyhinize işleyebileceğini artık görmüş bulunuyorsunuz. İşte o ilişki şu anki düşünme ve davranma biçiminizi şekillendirmeye devam edebilir. Bana inanmıyorsanız küçük bir egzersiz yapalım.

Egzersiz (Hayes ve Smith, 2005)

• Not defterinizi çıkarın. Herhangi bir isim yazın – kişi, yer ya da nesne.

• Başka bir satıra başka bir isim yazın.

• Şu soruları cevaplayın:

• İlk isimle ikinci isim arasında nasıl bir benzerlik var?

• İlk isim ikinci isimden hangi açılardan daha iyi?

• İlk isim hangi açılardan ikinci ismin temeli? Bu biraz çetrefil gelebilir ama cevaplamaya çalışın.

Zihninizin rastgele iki nesneyi alıp bir şekilde onlar arasında bir bağ kurmanın yolunu bulabilmesi güzel değil mi? Ama biz de bu denklemin bir parçası olduğumuzda o kadar da müthiş değil. Zihinlerimiz kendimiz ile herhangi biri arasında karşılaştırma yapabilir. Göz açıp kapayıncaya kadar zihniniz sizden daha akıllı, daha çekici, daha başarılı birini düşünebilir! Uf!

5. BÖLÜM:
İçinizdeki Eleştirmen Ne Zaman Doğar?

Hayatın ilk aylarında karşınızda yüzlerini acayip şekillere sokan o tuhaf figürlerden ayrı bir birey olduğunuzu anlamaya başlarsınız.

Araştırmacılar bunun dört beş aylıkken başladığına, özel becerilerin daha bile küçükken geliştiğine inanıyor (Shaffer 2005).

Ayrı bir birey olduğunuzu anlayınca kim olduğunuz hakkında tutarlı bir hikâye kurmaya başlarsınız.

Çocukken kendinizi yaşınız, cinsiyetiniz, fiziksel özellikleriniz, sevdikleriniz, sevmedikleriniz ve sahip olduklarınızla tanımlamaya daha fazla odaklanabilirsiniz. Yaşlandıkça kendinize ilişkin bu hikâye genişler. Psikolojik tanımlamaları içerir: kişilik özellikleri, rolleriniz, kendinize ilişkin yargılarınız.

Hikâyeniz kendinizle ilgili hem olumlu hem olumsuz düşüncelerinizi içerebilir. Kaçınılmaz olarak bu anlatının bir parçası da, kendinizi en iyi ışıkta resmetmediğiniz bir hikâye olacaktır. Zihniniz hikâyenin doğru olup olmamasını umursamaz, bazı kısımları acı verse de mantıklı bir hikâye ister. Zihniniz genellikle siyah ve beyazla uğraşır ve özellikle de benlik hissinizle ilgili olarak gri alanlardan uzak durur.

Kendi hikâyenizin gelişimini etkileyen bir diğer etkense 4. Bölüm’de tartıştığımız üzere zihnin karmaşık ilişkiler kurmasıdır. Bu, kendinizi başkalarıyla karşılaştırmanıza yol açabilir. Zihninizin başkalarına kıyasla “eksik” olduğunuza hükmettiği özellikleriniz ya da hatalarınız kendi hikâyenizin bir parçası haline gelebilir.

Daha da kötüsü, kendinizin ideal bir versiyonu bile kendinizi sürekli karşılaştırdığınız ve hakkınızda olumsuz yargılara varmanıza yol açan bir standart haline gelebilir. Bu idealleri tutturamamanız da kendi kendinize olumsuz konuşmanıza katkıda bulunabilir. Bu önemli bir şey değil mi?

Zihniniz kendinizin “mükemmel” bir versiyonunu oluşturabilir, sürekli karşılaştırmayla meşgul olup sizi eksik bulabilir. (Köpeğiniz size bunu yapmaz.) Mükemmelliyetçilikle mücadele edenlere, kendilerinden katı ve yüksek beklentileri olanlara nüfuz edebilir bu durum.

Kim olduğunuzla ilgili hikâyeniz başkalarının sizi nasıl gördüğünden de etkilenebilir. Reddedilmiş hissetmenize neden olan tecrübeleriniz olduysa (parçası olduğunuz bir grubunuz yoksa) bu tecrübeler de başkalarından eksik olmanızın bir diğer nedeni olarak hikâyenize eklenebilir.

Son olarak hiç şaşırtıcı gelmeyebilir ama bakıcılarınızla (bebekliğinizden başlayan büyüme döneminizde yanınızda olanlar, anne, baba, büyükanne, dadı…) kurmuş olduğunuz ilişki tipleri de kendi kendinize olumsuz konuşmanızda hayati rol oynayabilir. Aşağıdaki grafikte gösterildiği gibi (LeJeune 2016), iki önemli belirleyici etken size karşı ne kadar eleştirel oldukları ve duygusal ihtiyaçlarınıza ne kadar karşılık verdikleridir (ayrıca size sevgiyle bakıp bakmadıkları, nasıl şefkat gösterdikleri, duygusal tecrübelerinizi kabul edip etmedikleri de önemlidir).



En faydalı durum dışında bu etkenlerin herhangi bir kombinasyonunu tecrübe ettiyseniz içinizdeki eleştirmenin gelişmesinde bir rol oynamış olabilir. Yetiştirilme çağınızda eleştirilmenize yol açan nitelikler hassas noktanız olabilir ve kendi hikâyenizin bir parçası haline gelebilir.

Danışanlarım hayatlarında hiç “kötü” bir şey yaşanmamışken içlerinde yüksek sesli bir eleştirmen olmasının kafalarını karıştırdığını söyler sık sık. Bakıcılarınız sıcak ve şefkatli davranmakta zorlandıysa travma yaşamasanız bile bu sizi etkilemiş olabilir. Burada amaç size bakanları canavarlaştırmak değil. Bazılarımızın gerçekten de böyle ebeveynleri olmuştur. Ama birçok ebeveynin niyeti çocuklarına acı vermek değildir. Kendi kendilerine olumsuz konuşan, içlerinde belki bir eleştirmene sahip, ebeveynliklerini bazen kolaylaştıracak bazen de kolaylaştırmayacak hayat tecrübeleri edinmiş kusurlu insanlardır sadece.

Bütün bu unsurlar kim olduğunuza ilişkin hikâyenin farklı parçalarını şekillendirir. Zamanla kendi kendinize olumsuz konuşan tarafınız kendi benzersiz sesini geliştirir ve tutarlı bir hikâye oluşturmaya başlar. Bu hikâye sizde kusurlu olan ne varsa hepsine odaklanır. Bu sinir bozucu ev arkadaşı – içinizdeki eleştirmen – sizi iyi tanır, size kendinizi bir karıncadan bile küçük hissettirmekte mahirdir. Aldatmacada doktora yapmıştır. Onu dinlemeniz, uyarısını dikkate almanız için her şeyi kullanır. İç eleştirmeniniz çaresizce unutmaya çalıştığınız anıları hatırlayabilir. Düşünüp durmanıza ve kendinizi güçsüz hissetmenize yol açan kuşkular, kurallar ve tuzaklar fısıldar durur. Kim olduğunuz hakkındaki bütün bilgisini kullanır ve durumu aleyhinize çevirebilir.

İçinizdeki eleştirmenin hakkını yemeyelim, bazen kendi tuhaf tarzıyla sizi korumaya çalışır. İç eleştirmeninizin gelişmesinin nedenlerinden biri hayatınızdaki bazı durumları açıklamaktır. Örneğin, annenizin size karşı sevgisini ve şefkatini ifade ederken gösterdiği tutarsızlık kafanızı karıştırmış olabilir. Zihniniz karışık kalmak yerine size kim olduğunuz ve bu muameleyi hak edecek ne yaptığınız hakkında bir hikâye anlatabilir. “Bende bir sorun var, işte bu yüzden bazen ortadan kayboluyor. Yeterince sevilebilir değilim,” diyebilir örneğin.

Bu, annenizin tutarsızlığı ve acı verici yokluğuna bir açıklama getirebilir. Kabul etmek gerekir ki gerçekleri çarpıtan bir bakışa dayanır. Ama bu hikâye kök saldığında zihniniz onu güçlendirecek kanıtlar aramaya başlar. Diyelim ki ortaokulda bir arkadaşınızla ağız dalaşına girdiniz; zihniniz, “Gördün mü bak, sende bir sorun var,” diyecektir. Diyelim ki üniversitede ilk ciddi romantik ilişkinizi yaşarken sevgiliniz finallerle uğraşmaya başladı ve sizinle daha az zaman geçiriyor. Bu kaygınızı alevlendirir. Zihniniz şöyle bir açıklama bulur: “Ah, işte yine aynı şey oluyor. Benden usandı. Benim yeterince özel biri olmadığımı anlamaya başladı. Yine bende sorun!”

Yıllar içinde bu hikâyeye acı verici bir aşinalık kazanmış olsanız da uğraşmak yine de zordur. Bilerek ya da bilmeyerek bu hikâyenin yeniden etkin hale gelmesini önlemenin yollarını tutmaya başlarsınız. Ortaokuldaki halinize dönelim. Başkalarını memnun etmenin, şu “Ben sevilebilir değilim” hikâyesinin tetiklenmesini önlemenin en iyi yolu olduğuna karar verdiniz. Arkadaşınızın sizde uyandırdığı hayal kırıklığını sineye çekmeye, özür dilemeye, kendi ihtiyaçlarınızdan önce onunkilere odaklanmaya karar verdiniz. O tarihten itibaren olayları akışına bırakan, her zaman uyumlu o havalı arkadaş olmayı amaçladınız! İçinizdeki eleştirmen de durumdan memnun, çünkü bir daha incinmenizi önlemek, sizi korumak istiyor.

Veya diyelim ki başkalarını memnun etme yolunu tutmak yerine samimi ilişkiler kurmaktan kaçınmaya karar verdiniz. Zihniniz birilerinin o ölümcül kusuru görmesini önlemenin en iyi yolunun bu olduğunu söylüyor. Zaman zaman hayatınızda bir şeylerin (başkalarıyla samimi bağların) eksik olduğunu hissettiğiniz oluyor. Ama içinizdeki eleştirmen size hatırlatıyor: “Hayır! İlişkiler güvenli değil! Sonunda yeterli olmadığını hissedecekler. Hiç o işlere gireyim deme sakın!”

Dolambaçlı bir biçimde, bu aynı zamanda zihninizin sizi korumasının bir yolu, en iyi yolu olmasa da. Hakkınızda bütün o çirkin şeyleri söylüyor ve size kendisini dinlemenizi buyuruyor, kendinizi korumanız için. Hayatın anlamlı (ve riskli) yollarında yürümeyi kaçırmanın acısını örtüyor. Zihniniz takaslarla rahat eder, çünkü başlıca odak noktası sizi güvende tutmaktır.

Ama açık olmak gerekirse, bazen içinizdeki eleştirmen sizi korumaya çalışmaz. İçinizdeki o acı verici derin öznefreti yalnızca tetikler. Amacı sizi korumak değil cezalandırmaktır, çünkü zihniniz de onunla hemfikir olur: “Hak ediyorum bunu,” der. Bu durum zihninizin sizi korumaya çalışması olarak görünebilir, çünkü tuttuğunuz yol (memnun etmek ya da kaçınmak) aynı olabilir. Ama burada içinizdeki eleştirmenin niyetleri farklıdır. Bu durumlar size daha sert, daha acı verici gelir, çünkü zihniniz kırbaçlanmayı (metaforik olarak) hak ettiğinizi söyler.

Burada bir temkin ve şefkat uyarısında bulunalım: Bu öznefret bir travma, istismar ya da çeşitli etkenlerin bileşiminden doğabilir. Hangi sıklıkla gerçekleştiğinden bağımsız olarak çok can yakıcıdır. Ne kadar farkına varırsanız üstünde o kadar iyi çalışabilirsiniz. Eğer kendinizden nefret ettiğiniz zamanlar çoksa kendinize muazzam miktarda iyilik, affedicilik ve merhamet sunun, çünkü esneklik kazanmanız biraz daha fazla çalışmanızı gerektirebilir. Ama ısrar ederseniz, kendinize nezaket ve sabırla davranırsanız oraya varırsınız.

İçinizdeki eleştirmene galip gelmenin yollarından biri, söylediklerinden kaçınmaya çalışmak ya da ona kulak asmamak yerine ona aşina olmaktır. Bu iç eleştirmenin size karşı neleri kullandığını anlamak istersiniz.

Egzersiz

Burada derinlere dalıyoruz. Özür dilerim. Hiçbir zaman bu yolculuğun kolay olacağını söylemedim ama buna değeceğini umuyorum.

• İçinizdeki eleştirmenin hakkınızda söylediği her şeyi yazın. Sözlerinden içinize işleyenlerin ve yazması zor gelenlerin özüne inin. Bana güvenin: İçinizdeki eleştirmeni tanımak, size fırlattığı hançerlere ve hayatınızdaki etkisine aşina olmak temel önemdedir.

• Ebeveynlerinizle/bakıcılarınızla ilişkileriniz ve kritik olaylar da dahil olmak üzere kendi hikâyenizi etkilemiş olabilecek tecrübeleri yazın. Unutmayın: Burada amacımız yalnızca eksikliğini hissettiğiniz ilişkilere odaklanmak değil. Biraz sıcaklık içeren ilişkileri hatırlamak da yararlıdır.

6. BÖLÜM:
İçinizdeki Eleştirmen Kafanızda Bedavaya Oturmuyor

İçindeki eleştirmenin hayatına müdahale etme biçimlerini sıralarken Jessica’nın gözlerinde yaşlar, yüzünde acı dolu bir aşağılanmışlık ifadesi vardı:

• Onu istikrarlı bir ilişki kuracak kadar değerli olmadığına inandırmıştı. Jessica kendisine mükemmel davranmayan tiplerle yetiniyordu.

• Başının içinde sürekli dır dır eden o ses – “Ya hayır derse? Ya seni bırakmaya karar verirse? Aslında hiçbir zaman alamayacaksın” – zam istemesini engelliyordu. Oysa beş aydır geçici denetmen olarak çalışıyordu.

• Sonunda kilo vermesini sağlayacak rejimi bulduğu umuduyla onu yo-yo rejimine zorluyordu. Ancak o zaman kendisi hakkında iyi şeyler hissedeceğine ikna ediyordu onu.

• Her zaman son dakikada ondan yardım isteyen ya da para ödünç alan kız kardeşiyle arasına sınır çekmesini zorlaştırıyordu. Kız kardeşi “Coachella’ya süper ucuz bilet” için para isteyip, “Ah, bu arada benim için Sparky’ye2 de bakabilir misin?” diye sorduğunda olduğu gibi.

Danışanlarımdan bu ve buna benzer hikâyeleri, iç eleştirmenlerinin hayatlarına nasıl müdahale ettiğini araştırırken duyuyorum. Hayatta iç eleştirmeninize cevaben nasıl ilerlediğinizi fark etmek acı verici bir tecrübe olabilir. Öte yandan o kadar da tuhaf görünmeyebilir, çünkü bir ömür boyu onun size çığırdığı kurallar ve buyruklara itaat ederek yaşadınız.

Nihayetinde içinizdeki eleştirmenle birlikte yaşamak sorun değildir. Jessica’nın örneğinde ele geçirilemezmiş gibi görünen terfi olasılığı benzeri olası bir reddedilmenin ya da başarısızlığın acısından sizi korumaya çalışma rolünü oynadığını hatırlayalım. İçinizdeki eleştirmenin varlığı üstünde kontrol sahibi olamazsınız, çünkü sizi fiziksel ya da duygusal acıdan “korumak” için donanımınızda vardır. Ama ona farklı biçimde tepki vermeyi ve hayatınıza müdahalesini azaltmayı öğrenebilirsiniz.

İçinizdeki eleştirmeni kontrol etmek, ondan kurtulmak ya da onu memnun etmek için bir dizi davranışı denemeniz normaldir, çünkü aksi takdirde müthiş acı çekmenize yol açar. İçinizdeki eleştirmeni susturma ya da ona boyun eğme konusunda doğuştan gelen bir arzuya ve dürtüye sahip tek kişi siz değilsiniz. Şaşırmayın, tek hücreli organizmalar bile acıdan uzaklaşır. Mesele şu ki, içinizdeki eleştirmene cevap verecek ya da onu bertaraf edecek bir şey yaptığınızda genelde bir bedel ödersiniz; bu bedel zamanınızı, enerjinizi ya da çabanızı boşa harcamak ya da önemli şeyleri kaçırmak olur.

İçinizdeki eleştirmeni ve onunla nasıl ilişki kuracağınızı düşünmenin yollarından biri temiz ve kirli acı arasında bir ayrım yapmaktır. Temiz acı yaşamayla ilişkili acıdır yani varlığın acısıdır. Danışanlarıma sık sık yeterince uzun yaşarlarsa acının bir biçimiyle karşılaşacaklarını söylerim. Ne tür bir acı olacağı bireyler olarak onlara ve tecrübelerine bağlıdır. İnsanın elini kolunu bağlayan hata yapma korkusundan tutun büyükbabalarını kaybetmenin kederine, korkunç bir otomobil kazasından sağ çıkmanın travmasından beklenmedik bir boşanma sonrası yaşadıkları üzüntü ve ihanete uğramışlık hissine varıncaya dek çok çeşitlidir bu acılar. Temiz acınız ne olursa olsun, hayatta olmanın karşılığıdır.

Öte yandan kirli acı temiz acıyı hissetmeyi kontrol etmeye ya da ondan kaçınmaya çalışmak için yaptığınız her şeydir, kaçınılmaz olarak bir bedeli vardır. Kirli acının neler yapabileceğini görmek için yukarıdaki örneklere bakalım:

İnsanın elini kolunu bağlayan hata yapma korkusu: “Doğru” şeyi yapma kaygısıyla çok fazla zaman harcıyorsun. En iyi karar olduğundan emin olana dek fırsatları kaçırabilirsin. Çocuklarınla vakit geçirmek yerine bir projede kendini tüketip bitirircesine araştırma yapmaya çok fazla zaman ve enerji harcıyorsun.

Büyükbabanı kaybetmenin kederi: Acın nedeniyle annenle büyükbaban hakkında konuşmaktan kaçınıyorsun ama aranızda bağ kurma fırsatını kaçırıyorsun. Hatta kederin çok büyük olduğu için onun bütün resimlerini atabilirsin.

Bir otomobil kazası sonrası travma: Otobana çıkma korkusu geliştiriyorsun. Şehir içi yollarda kalmak için yolunu değiştiriyorsun ve şehir içi yollardan ulaşamayacağın hiçbir yere gitmiyorsun, hareketlerini kısıtlıyorsun. Otobana çıkman gerektiği için yeğeninin ilk resitaline gidemedin.

Bir boşanma sonrası üzüntü ve ihanete uğramışlık hissi: Acı verici bir boşanma yaşadığın için hiçbir erkeğe güvenemeyeceğini söylüyorsun. Üzüntü, keder, öfke ve ihanet duygularından kaçınmak için kendini koruma amacıyla erkek cinsiyeti hakkında katı bir hikâye uyduruyorsun. Ama yeni ilişkiler ve yeni bağlar kurma fırsatını kaçırıyorsun.

Kirli acı yokluk acısıdır. Temiz acıdan kaçınmaya ya da onu kontrol etmeye çalışırken baş gösteren acıdır. Kirli acının zorluğu şudur: Temiz acıdan kaçındığınızda bir rahatlama hissedebilirsiniz. Ama bunun bedellerini görmezden gelirsiniz ya da kendi kendinize yalan söylersiniz. Resitale gitmek için otobanda araba sürmek zorunda kalmamak rahatlık verebilir. Ama o rahatlıktan sonra daha kötü hissedersiniz, çünkü yeğeninizi parlak turuncu tütüsü içinde dans ederken görmeyi kaçırmışsınızdır. Boy veren o duygular, yaşadığınız o yokluk – işte bu kirli acıdır.

İçinizdeki eleştirmen yüzünden daha fazla kirli acı yaşıyorsunuz diye ümitsizliğe kapılmayın. Bu kitap boyunca işinizin bir bölümü de hayatınızdaki bu durumları azaltmaya odaklanmak olacak. Hayatınızı önemli bulduğunuz şeylere uygun yaşamak için cesur ve ürkütücü seçimler yapmak. Temiz acıdan kaçınmaya hizmet etmek için değil, değerlerinize hizmet etmek için. Temiz acıyı, özellikle de içinizdeki eleştirmenle ilişkili olan temiz acıyı daha rahat karşılamak için.

Bundan sonraki birkaç bölümde içinizdeki eleştirmenin hayatınızın farklı alanlarında ödettiği bedelleri biraz daha inceleyeceğiz. Önce şuradan başlayalım.

Egzersiz

Bu egzersiz içinizdeki eleştirmeni dinlemenin ya da ondan kaçınmanın benzersiz bedellerini anlamayla ilgilidir. Bu sizin ana listeniz. Daha sonra başka maddeler de ekleyebilirsiniz, o yüzden elinizin altında bulundurun.

• Tanıştığımızda Jessica’nın yaptığı gibi içinizdeki eleştirmenin hayatınızı nasıl etkilediğini sıralayın.

• Bunları sıralarken ne gibi tepkiler verdiniz? Yapabiliyorsanız, rahatsızlık da duysanız bu tepkiler üstüne düşünün.

2.Marka kıyafetler satan bir e-ticaret sitesi. (e.n.)

Ücretsiz ön izlemeyi tamamladınız.