Sadece LitRes`te okuyun

Kitap dosya olarak indirilemez ancak uygulamamız üzerinden veya online olarak web sitemizden okunabilir.

Kitabı oku: «Heleteli Şairler ve Şiirleri», sayfa 2

Yazı tipi:

ALLI ZEYNEP VE KURT HASAN AHMET

Helete köyünden Kurt Hasan Ahmet, Allı Zeynep’i (Tello) görür ve ona âşık olur, Zeynep de onu sever. Fakat eskiden iki kişinin birbirini görüp sevmesi, birbirlerine âşık olmaları evlenmeleri için yeterli değildi. Ailelerin de bu evliliğe rıza göstermesi gerekirdi. Zeynep’in ailesi Ahmet’in ailesinden daha varlıklıdır. Ahmet çobanlık yapmaktadır. Bu yüzden özellikle Allı Zeynep’in dayısı Karaca, Zeynep’i Ahmet’e vermek istemez. Ahmet, umudu olmasa da Allı Zeynep’i ailesinden istetir. Zeynep’i Ahmet’e vermezler. Zeynep’in Ailesi Helete’nin Sıraca yayalasına göçer. Bunun üzerine Ahmet aklından hiç çıkmayan Zeynep için şiir söyler.

Şiirde nakarak mısralarının iki türü var. Birincide; “Bu yıl bu gız bizi candan edici/Candan etmese de maldan edici” iki mısra geçmektedir ve bizim Allı Zeynep’e ait olduğu kesindir. İkinci nakarat ise; “Zeynebim Zeynebim Allı Zeynebim/Yedi (beş) köy içinde şanlı Zeynebim.” şeklindedir. Bu ikinci şekil Helete dışındaki “Allı Zeynep” türkülerinde de geçmektedir. Ben ikinci şekli de parantez içinde verdim.

 
Patlaklı’nın suyu Göksu’ya akar
Zeynebim göçüyo ardına bakar
Zeynep o bakışın canımı yakar
    Bu yıl bu gız bizi candan edici
    Candan etmese de maldan edici
    (Zeynebim Zeynebim Allı Zeynebim
    Yedi köy içinde şanlı Zeynebim.)
 
 
Şimdiye vardılar Gırık Daş’ına
Zeynebim göçdü Göksu başına
Altını bozdurmuş düzmüş döşüne
    Bu yıl bu gız bizi candan edici
    Candan etmese de maldan edici
    (Zeynebim Zeynebim Allı Zeynebim
    Helete köyünde şanlı Zeynebim)
 
 
Yaylanın yolundan göçdülermola
Patlaklı Deresi’n geçdilermola
Hacallar Suyu’nu içdilermola
    Bu yıl bu gız bizi candan edici
    Candan etmese de maldan edici
    (Zeynebim Zeynebim Allı Zeynebim
    Yedi köy içinde şanlı Zeynebim.)
 
 
Sıraca’da gördüm sırtında tuluk
Gözümden akıyor sanki bir oluk
Yaylada yayılmış bir sürü ferik
İçindeki al kınalı yar benim
    Bu yıl bu gız bizi candan edici
    Candan etmese de maldan edici
    (Zeynebim Zeynebim Allı Zeynebim
    Yedi köy içinde şanlı Zeynebim.)
Goyun Yolu yolumuzun gıyısı
İmirzalı yurdumuzun goyusu
Pis Garaca Zeynebimin dayısı
    Bu yıl bu gız bizi candan edici
    Candan etmese de maldan edici.
    (Zeynebim Zeynebim Allı Zeynebim
    Yedi köy içinde şanlı Zeynebim.)
 
 
Suya geder Zeynebimin eşleri
Görünüyo Mezeliğin daşları
Gurumuyo gözlerimin yaşları
Ben ölüyüm kömür gözlüm aalama
    Bu yıl bu gız bizi candan edici
    Candan etmese de maldan edici.
    (Zeynebim Zeynebim Allı Zeynebim
    Yedi köy içinde şanlı Zeynebim.)
 

Zeynep’i kaçırmaya karar veren Kurt Hasan Ahmet on beş arkadaşıyla anlaşır. Kızı kaçırma yerine sadece Tontu İbrahim gelir. Ahmet, sabah olsun da bari Zeynebimin boyunu göreyim diyerek şu dörtlüğü söyler:

 
Çıkar çıkar Sarı Taş’a otururum
Zeynebimin dileğini bitiririm
On beş arkadaşdan birini getiririm
    Bu yıl bu gız bizi candan edici
    Candan etmese de maldan edici
    (Zeynebim Zeynebim Allı Zeynebim
    Yedi köy içinde şanlı Zeynebim.)
 

Zeynep ve ailesi Ağustos’ta yaylalarından Yalangoz’a göçerler. Buraya hayma kurarlar. Bu arada Ahmet burada davar yaymaktadır. Bir gün Zeynep’in ayak izine rastlar ve ayak izini korumaya alır. Ahmet bir kez olsun Zeynep’i görmeyi arzulamaktadır. Zeynep’i görme umuduyla haymaların yakınına gelir. Tam bu sırada Zeynep inek sağmaktadır. Annesi haymanın önünde dururken Ahmet’i görür. Zeynep’in Ahmet’e bakıp bakmayacağını merak etmektedir. Ahmet’e yönünü dönen Zeynep sütü döker. Annesi Zeynep’i döver. Bunun üzerine Ahmet:

 
Sıra sıra Yalangoz’un hayması
Gümüşdendir Zeynebimin gayması
Üç beş oldu anasının dövmesi
    Bu yıl bu gız bizi candan edici
    Candan etmese de maldan edici
    (Zeynebim Zeynebim Allı Zeynebim
    Yedi köy içinde şanlı Zeynebim.)
 
 
(Görünüyor Narpızlı’nın hayması
Gümüşdendir Zeynebimin gayması
Üç beş oldu anasının dövmesi
    Bu yıl bu gız bizi candan edici
    Candan etmese de maldan edici)
    (Zeynebim Zeynebim Allı Zeynebim
    Yedi köy içinde şanlı Zeynebim.)
 

Bu olaydan sonra Zeynep, Hütdü (Hüseyin) adında biriyle evlendirilir. Zeynep, Hütdü’yü sevmemiştir. Ahmet, Zeynep için yine şiir söyler:

 
Yalangoz deresi ılıcak akar
Zeynebim oturmuş yollara bakar
Kart Mustafa gelmiş takıntı takar
    Bu yıl bu gız bizi candan edici
    Candan etmese de maldan edici
    (Zeynebim Zeynebim Allı Zeynebim
    Yedi köy içinde şanlı Zeynebim.)
 
 
Gılıcıma çaldırayım kösüre
Gusur bulmam Zeynep gibi mısıra
Kör Hüttüğü bir yılancık ısıra
    Bu yıl bu gız bizi candan edici
    Candan etmese de maldan edici.
    (Zeynebim Zeynebim Allı Zeynebim
    Yedi köy içinde şanlı Zeynebim.)
 

Güya Kör Hütdüğü yılan ısıracak da Zeynep de Ahmet’e kalacak.

 
Sıra sıra dikerlerdi söğüdü
Zeynep yine nerden aldın öğüdü
Bulamazsın benim gibi yiğidi
    Bu yıl bu gız bizi candan edici
    Candan etmese de maldan edici.
    (Zeynebim Zeynebim Allı Zeynebim
    Yedi köy içinde şanlı Zeynebim.)
 
 
Guruya da şu Yalangoz Deresi
Salına salına suya gelesi
Anası Emine de mındar ölesi
    Bu yıl bu gız bizi candan edici
    Candan etmese de maldan edici.
    (Zeynebim Zeynebim Allı Zeynebim
    Yedi köy içinde şanlı Zeynebim.)
 

Zaman ilerler, aylar ayları yıllar yılları kovalar. Zeynep çoluk çocuğa karışır. Ahmet attan düşmüş vücudu yara bere içinde kalmıştır. Yerinden kımıldayamaz olmuştur. Kendisini gizlice ziyarete gelen Zeynebi gören Ahmet kendiliğinden ayağa kalkar ve derin bir ah çekerek şunları söyler:

 
Yine bahar gelmiş dağlar alaca
Sürüm sürüm sürünesin Garaca
Gıyamete gadar galsın saña Sıraca
     Bu yıl bu gız bizi candan edici
     Candan etmese de maldan edici.
     (Zeynebim Zeynebim Allı Zeynebim
     Yedi köy içinde şanlı Zeynebim.)
 

Der ve iki gün sonra ölür.

Gurt Hasan Ahmet bir gün atının üzerinde Yalangoz deresine yukarı giderken sıcaktan bunalır, üzerindeki gömleğini çıkarır ve atletle kalır. Bu sırada karşıdan Allı Zeynep çıkar ve Gurt Hasan Ahmet’i atletli hâliyle görür. Gurt Hasan Ahmet “Öleydim de Zeynep beni bu halimle görmeyeydi” der. Şaş Ali Ağabeyden dinlediğim bu hadise hayatta insanın bir kez yaşayabileceği âşkı en iyi tarif eden cümledir: “Öleydim de Zeynep beni bu hâlimle görmeyeydi!”

Allı Zeynep hikâyesi Helete’nin dışında da vardır. Heleteli Allı Zeynep ile özellikle Erkan Oğur’un söylediği Allı Zeynep türküsünde geçen yer adlarından birden çok “Allı Zeynep” hikâyesi olduğu bilinmektedir. Sivas’ın Kangal ilçesinde de böyle bir aşk hikâyesinin yaşandığı anlaşılıyor türkünün sözlerinden:

 
Kangal’dan aşağı Mamaş’ın köyü
Derindir kuyusu serindir suyu
Güzeller içinde Zeynebin huyu
Zeynebim Zeynebim allı zeynebim
Beş köyün içinde şanlı Zeynebim
 

Biz buraya Helete köyümüzde yaşanmış, kahramanları ve yaşananlar herkes tarafından bilinen, Helete köyüne ait olduğu kesin olan şiir dörtlüklerini aldık. Çünkü bu dörtlüklerde yer adları ve şahıs adları geçmektedir.

Allı Zeynep hikâyesini ve şiirleri Torunu Mehmet Saygaz’ın yazdıklarından, Şaş Ali Barak ağabey ve Havus Mehmet’den kaydettiğim derlemelerden ve Sait Öztürk’ün “Helete Halk Şairleri Üzerine Bir Deneme” adlı yazısından mukayese yoluyla oluşturdum.

GÜLEY KIZ

Heleteli Vırıtlardan Dellal’in kızı Güley ile akrabası Delley birbirlerine âşık olurlar. Ama büyükleri Güley’i Gabalcı ile sözler. Eşkıyalar ile girilen bir çatışmada Gabalcı’nın ağabeyi Halil ölür ve eşi dul kalır. Bu durumda Gabalcı geleneğe uymak zorunda kalır ve dul kalan yengesi ile evlendirilir. Sözlüsü ile evleneömeyen Güley böylece sevdiği Delley’e kavuşur. Şiirin sözleri Güley Gabalcı ile sözlendiği zaman Delley tarafından söylenmiştir:

 
Güleyim oturmuş taşın üstüne
Taramış zülfünü gaşın üstüne
Yeri Güley yeri dayanılmıyor
Örüm vakti gelmiş uyanılmıyor.
 
 
Güley’in yorganın serin sapıya
Çifte dayak verin çatal gapıya
Saba geçmez misin Başyurt Tepeye
O zaman fırsatın alırım Güley
Yeri Güley yeri yârin olayım
Savran düşman olsa seni alayım.
 
 
Çeyizini gır atlara vurdular
Şimdiye de Helete’ye vardılar
Güley gızı Gabalcıya verdiler
Yeri Güley yeri dayanılmıyo
Örüm vakti gelmiş uyanılmıyor.
 
 
Goca Fatma bannakların gırıla
Buzaa eme Dellal saña darıla
Delley oğlan Güley gıza sarıla
Yeri Güley yeri yârin olayım
Helete düşman olsa seni alayım.
 

(Güley Kız hikâyesini ve şiirini Öğretmen Mustafa Sümen’den derledim.)

SEVLER MEHMET KÜRTMEN

(1915-1991)

Rahmetli Sevler Mehmet (Kürtmen) Amca Helete’nin hazır cevap, nükteli, hesabı kitabı bilir, güzel şiir söyleyenlerinden biriymiş. Maalesef eskiden güzel şiir söyleyenlerin şiirleri kendileriyle birlikte kaybolup gitti. Mehmet Amcanın şiirlerinden birkaç tanesini Kızı Zeynep Barak abla bir deftere kaydetmiş. Aşağıdaki şiirlerin bazılarını o defterdeki kayıttan aldım. Belki asıllarında ufak tefek farklılıklar vardı. Ama ben yazılı olan şekliyle buraya geçtim.

Halil Ağa’nın bir iti varmış. Köme götürmek için iti katırın arkasına bağlamış. Katır ürkmüş köpeği sürüklemiş, köpek ölmüş. Sevler Memmet bu olaya şiir söylemiş:

 
Katır kaçar it sürünür
Tozda dumanda görünür
Saba bir gün ben ölünce
İt hakkını benden alır
 
 
Mındar Dere havız idi
Gilgilimiz gavız idi
Sarı itimiz yavız idi
Nenni sarı itim nenni
 
 
Gatır kaçar it sürünür
Tozda dumanda görünür
Halimiz nice bilinir
Nenni sarı itim nenni
 
 
İtimin tüyleri pamuk
Ağlatmayın bağrım yanık
Acer ipi kesti Yumuk
Hangi dertlere öleyim
 
 
İki kaşa bir taşa
Üçüncüde vurdu taşa
Ankara’dan İsmet paşa
Yasa gelir Halil Ağa
 

Sevler Mehmet 20-25 yaşlarındayken annesi dul bir kadınmış. Üzüm bağının içinde bir kütük varmış. Kütüğü yakayım da yerine bir tiyek dikeyim demiş. Kütüğü yakınca bağın siyeci tutuşmuş. Sevler Memmet koşup varmış ki anasına bir şey olmamış. Daha önce yanan Hail Ağa’nın baskısıyla bunu birleştirip bir hiciv şiiri söylemiş:

 
Halil Ağa
Sevler Eşe Sevler Eşe
Ne kazalar geldi başa
Taşlar alak vurak döşe
Nenni siyeç baskım nenni
 
 
Sevler Eşe
Kesilsin borannı başım
Ütüldü kirpiğim gaşım
Nerede yandıysa şeşim
Bilemiyom Halil Ağa
 
 
Halil Ağa
Baskım baskıların başı
Akıttım gözümden yaşı
Baskımı Solak yakmadı
Yine pis Algın’ın işi
 
 
Öğlen üstü çıktı duman
Searttim ben geldim hemen
Köseaye hanı tuman
Nenni siyeç baskım nenni
 

Sevler Mehmet Amca insanların Hacca gittikten sonra siyasetle uğraşmaya devam etmelerinin uygun olmadığını düşündüğünden “Hacılar”ın Hac’dan döndükten sonra siyasete hızlı bir şekilde devam etmelerini tenkit eden şiir yazmıştır:

HACILAR
 
Nasip oldu Medine’ye vardınız
Kırk vakit namazı orda gıldınız
O mübarek hükümleri gördünüz
Bu işimiz doğru mudur hacılar?
 
 
Solculardan hayır gelmez yüzde yüz
Mihracı önünde hepsi orada
Şeytan gözümüze çekti mi perde
Bu işimiz doğru mudur hacılar?
 
 
Tarikat ehlisin hacı değilsin
Bey namaza selam verirsin
Geri varıp başa aday goyarsın
Bu işiniz doğru mudur hacılar?
 
 
Varıp bir mürşüdün elin tuttunuz
Birer ikişer defa hacca gettiniz
Beytullah çevresinde tavaf ettiniz
Bu işiniz doğru mudur hacılar?
 
 
Peygamberin huzuruna vardınız
O mübarek türbesini gördünüz
Dört kitabın hangisinde gördünüz
Bu işiniz doğru mudur hacılar?
 
 
Dileğin kabuldür edersen töbe
Boynun kalındır sakalın kaba
Böyle mi tarif etti o Nazim baba
Bu işiniz doğru mudur hacılar?
 

Rahmetli Sevler Mehmet Amca, yine rahmetli Çelik amcanın “gurtçu” olmasına rağmen solcularla seçimde işbirliği yaptığını düşündüğünden bu olayı yeren şiir söyler:

OY DAVASI
 
Başlar oldum başımı gaşımaya
Yağ döküyor solcuların aşına
Yüzün sürdün Hacer Esvet daşına
Ulan Çelik bu cevabı versene
 
 
Sen hacısın tokat işin bilmiyon
Solculuğu sana ılayık görmüyom
Çok yazarım amma sana gıymıyom
Ulan Çelik bu cevabı versene
 
 
Sen gurtçusun gomünüsle yarıştın
Solcuların sohbetine alıştın
Dört kitabın hangisine danıştın
Ulan Çelik bu cevabı versene
 
 
Âşık Mehmet bunu böyle söyledi
Bu destanda yanık gönlün eyledi
Doğru söyle Çolak Ahmet neyledi
Ulan Çelik bu cevabı versene
 

Sevler Mehmet amca sigaranın zararlarını iyi bildiğinden maddi manevi sigaranın insan verdiği zararlı anlatan şiir söyler:

CUVARA
 
İşin yoksa dur avara
Hem belini ver duvara
Sefillikte yok cuvara
Dumanına bak bakalım
 
 
Ey aziz dinle beni
Sabreyle de terge bunu
Melamettir önü sonu
Cezasına bak bakalım
 
 
İçme onu çok öksürme
Helal malı ona verme
Zararını sonra görün
Ahretini yık bakalım
 
 
Paketi kaçağa katma
Dumanı karnına yutma
Yokuşlu bir yola gitme
Paf şişmeye bak bakalım
 
 
Hep tergesek bunu ne var
Mındar tütün iyi yorar
Olmazsa avradın döver
Tatlı canın sık bakalım
 

Bu şiir de ihtiyarlığın insanı düşürdüğü durumu anlatıyor:

KOCALIĞIN HALLARI
 
Oruç tutup namazını kılarsa
Dünyadayken ahretini bilirse
Hele bir de iman ile ölürse
Sevinçli olur kocalığın halları
 
 
Engin olur kocalığın yalımı
Zalim olur incitme canını
Gendiliğinden işitir olur ölümü
İşte böyle kocalığın halları
 
 
Kocanın yemaani ayrıca kollar
Kaşığı dutamaz titirer eller
Kocaya ölünce gurtulduk deller
İşte böyle kocalığın halları
 

Gönül rahatlığı ile yiyecek buğdayın bulunmadığı dönemler. Her hâlde İkinci Dünya Savaşı yılları. İsmet İnönü’nün ülkeye hâkim oldugu dönem. Halk değil buğday, gilgil vb. tahılları ekmektedir. Anlatıldığna göre gilgil harmanı buğday harmanı gibi müstakil olmazmış. Bir kaç kişi bir harman yerinde harmanını çıkarırmış. Mehmed amcamız da gilgilini böyle bir ortak harman yerine bırakmış. Harman yerinde bulunan diğer gilgil sahiplerinden Gosga Bekir adında başka bir Heleteli belki de muziplik olsun diye kendisinin gilgiliyle Mehmed amcamızın gilgil yığınını birbirine karıştırmış. Bu olaya canı sıkılan söz ve hiciv ustamız bakalım neler demiş:

 
Gilgili kesdik de harmana koyduk
Harman çalındığını yenile duyduk
İki yük gilgili on çelik saydık
Niye vermen Gosga Bekir gilgili
 
 
Ben giderken açığıdı arası
Çagırın yanıma Gosga teresi
Hey kefini o gilgilden olası
Yetmeyip de Sevler Mehmed veresi
 
 
Küreği almış da gilgili kürür
Rezillik deyince sırtını sürür
Şimdi bizim ortak Kamer de gelir
Ne deyip de vermen Gosga gilgili
 
 
Davarcılar duz ekiyor gayaya
Ne diyesin şöyle rezil dayıya
Depen üstü düşeyidin guyuya
Niye vermen Gosga Bekir gilgili
 
 
Cemaata varsam sözüm para etmez
Ne söylesem Gosga Bekir ar etmez
Kamer bu gilgili sana mal etmez
Ne deyip de vermen Gosga gilgili
 

Mehmed amcanın birgün yük çektiği katırın yaptığı aksiliklere canı sıkılır. Katır kaçar, katıra baglı olan köpeği de katırın arkasında sürünmektedir. Bir büyük taş alıp katıra atarak öfkesini yenmeye çalışır. Fakat aksilik o ki, katırın can alıcı yerine değmis ve katır ölmüştür. Köpeğini de katır sürümüştür. Ölen katır için şuu dörtlükleri söyler:

 
Bir daş attım çok mu yarası
İki gulaanın arası
Getti bugdayın parası
Nenni doru gatır nenni
 
 
Bir daş attıydım gatıra
Ölüm heç gelmez hatıra
Yoğurt doldurun satıra
Yasa gelin gomşular
 
 
Bir daş vurdum öldü gatır
Gopil Hatın bilmez hatır
Size diyom gomşular
Yas yerine kömbe getir
 

(Yukarıdaki iki şiiri Doç. Dr. Sait Öztürk’ün “Heleteli Halk Şairleri Üzerine Bir Deneme” adlı yazısından aldım.)

Aşağıdaki şiir Sevler Mehmet tarafından Gagacı Ömer’e yazılmış. Gagacı Ömer Gocayokuş’un başında attan düşünce omuzu kırılmış. Sevler Mehmet şiirin sonunda Ali diye mahlas kullansa da yazarı Sevler Mehmet’tir. (Kaynak kişi: İbrahim Kurucan)

 
Ata bindim bağdaş kurdum oturdum
At yıkıldı ben aklımı yitirdim
Biraz durdum bir salavat getirdim
Kardeşimin döllerini gördüm ağlarım.
 
 
Böyle ata binmek kimde görüldü
Yere düşdüm omuz bağım gırıldı
Eve geldim eşim dostum delirdi
Eşimi dostumu gördüm ağlarım.
 
 
Kimi der ki bir sınıkçı getirin
Kimi der ki yok dohdura götürün
Tukul Bayram der ki cıbar getirin
Sarar cezasını çeker ağlarım.
 
 
Hayatımda böyle ata binmedim
Halbumda ki atı yelli sürmedim
Yedi yıldır Memmedimi görmedim
Memmedimi göremedim ağlarım.
 
 
Âşık ali der ki dur burda yeter
Omuz gemiklerim içime batar
Gendine eyi bak inşallah dutar
Ali yağlı yeme yatar ağlarım.
 

(CAFER) MEHMET VIRIT

(1939-1991)

“Babam Cafar Mehmet Vırıt (1939-1991) öldüğünde ben 19 yaşında idim. Zeki birisi idi. Tarih, coğrafya, matematiği çok iyi bilirdi. Eline geçen kitabı okurdu. İlkokuldan sonra eğitim alma imkânı olmamış. Kulaklarında küçükken geçirdiği kulak enfeksiyonuna bağlı işitme kaybı vardı. Ani bir kalp krizi sonucu 6 Nisan 1991’de kaybettik.

Birçok şiiri var aslında. En çok bilineni Vırıtlar şiiri. “Eminem”, “Davar Yitti Görmedin mi?” ve başka da var. Ben bir kısmını rahmetli Ali amcamdan dinleyip kaydetmiştim. Kaydettiğim defter şimdi sanırım benim eski kitaplar arasında bir yerlerde.

Kendisi zamanında bir defter tutmuş. Birisi o defteri okumak için almış (duyduğuma göre Gıpık Hasan). Sonra defter de kaybolmuş.

Vırıtlar şiiri; eski davar zamanında yazın en sıcak aylarında tüm Vırıtlar Başyurt’a çıkarlarmış. 30-40 civarı hayma olurmuş. Onun icin Başyurt efsane gibi bir şeydir Vırıtlar arasında. Ben çok küçükken bir defa çıktığımızı hatırlıyorum. Şiir Başyurt’ta geçen bir düğün öncesini ve düğünde yapılan güreş müsabakalarını anlatıyor. Maalesef ismi geçenlerden yaşayan yok şu anda.”

Cafer Mehmet Vırıt’ın hayat hikâyesini oğlu psikolog Prof. Dr. Osman Vırıt yazdı. Kendisine teşekkür ediyorum.

**

“Vırıtlar kendi aralarında güreş yapıyorlarmış. Güley Hasan, Bean Gırali, Nana gelmiş oluyo. Onnar da güleşe gatılıyo. Cafar Memmed o zamankı Vırıtların düğününü annatmış oluyo:

VIRITLAR
 
On beş gündür biz yaylaya çıkalı
Kilap adam olmuş bahça dikeli
Vijjik Halıl çok toplasın çakalı
Bahçanın içine salsın Vırıtlar
 
 
İkide bir söyler sözünü kesip
Geçiyi ardıcın koluna asıp
Yelatı’yı ağlatan Eğri Yusup
Mahkeme yerine gelsin Vırıtlar
 
 
Aşığım başıma toplandı dernek
Bak geldi Danacı yalın gat köynek
Godduk Goca geldi elinde deynek
Yol verin ileri gelsin Vırıtlar
 
 
Godduk der bu nasıl âşıklık ulan
Tenezzül etmiyor sana Mezoğlan
Hepsi mahzun durur hiç yoktur gülen
Gülecek söyle de gülsün Vırıtlar
 
 
Hele bakın şu Godduğun sözüne
Adam salın İmoların yozuna
Gıjjak yünden sakal daksın yüzüne
Kel Ahmet soytarı olsun Vırıtlar
 
 
Keloğlan hoplayıp geçiyor öte
Karşısına çıktı beş altı çete
Hacey tez yetişti bizim kır ata
Çeteler ortaya gelsin Vırıtlar
 
 
Alinco aldırmaz bir adam salın
Donatıp getirsin bir iki gelin
Davul dümbelek yok teneke çalın
Abızar da abdal olsun Vırıtlar
 
 
Bir gelin çıkarttık bindirdik ata
Okuntu dağıtın Savran’a öte
Etrafında gezsin silahlı çete
Gadem aa da Hocas’olsun Vırıtlar
 
 
Davul dümbelek yok teneke dedik
Mezoğlan’ın oğlu tez çalsın düdük
Pullu tüccar Osman Maraş’a gedik
Haber salın rakı alsın Vırıtlar
 
 
Yelatı oturmuş düğüne bakar
Yağdalı şapkadan terleri akar
Hasancık soyunmuş güleşe çıkar
Gendine güvenen çıksın Vırıtlar
 
 
Herkes hazır olsun sabaha erken
Nana şordan çıktı elinde kalkan
Adam mı sayılır Hasan’dan korkan
Başkası varısa çıksın Vırıtlar
 
 
Hasancık tez yıktı değmedi eli
Karşısına çıktı nalbant Gırali
Yaman güleş bilir dakdı çengeli
Hasancığı yıktı ölsün Vırıtlar
 
 
Vallahi görmedim böyle bir oyun
Öldü mü Vırıtlar Salman tez soyun
Yıkın Gırali’yi eğmeyin boyun
Yaşasın ölmesin gülsün Vırıtlar
 
 
Herkese söyleyin kırmasın hatır
Kizir üce söyler durmuyor Yatır
Barudunu çok koy bir çifte getir.
Gıco sıksın Yatır gelsin Vırıtlar
 
 
Gurka yatırdım bir sürü tavuk
Başına geçirin daarcık gavuk
Eline verin bir uzun sırık
Birisi de soytarı olsun Vırıtlar
 
 
Eğri Cafar pazarlığın eylesin
İsmail Bey kalınını söylesin
Buna düğün derler herkes oynasın
Gasvetli gönüller gülsün Vırıtlar
 
 
Belalı Mehmedim başım belası
Böyle olur düğünlerin âlâsı
Cuma gecesinde yansın çırası
Yazar Cafar Oğlu duysun Vırıtlar
 

“Kel Cuma’ye yazdığı bir şiiri var. Kasım Hacı dayısıymış. Kasım Hacı, Kel Cuma’ye gızı vermiyor. Bunnar da gaçırmak istiyor. Fakat adamın mavızarı varımış, beklemiş. Gaçıramamışlar. Gaçıramayınçık rahmantlık Cafar Memmet, Kel Cuma’ye diyoku: “Yavrum Cuma bir iki beyit yazak mı saña ne diyoñ” diyo. Cuma “yok yok” diyo. Cafer Memmed “amma Cuma sen bunu hak ettin” diyo. Kel Cüma yazmış oluyo güya:

EMİNE
 
Gaçarsın benden Evren ceylanı
Felek sürdürmemiş başa devranı
Helete’yi, Hacıları, Savranı
Gezdim saña bañzer yokdur Emine.
 
 
Güz gelinci sökün eder kerkezi,
Evren deller güzellerin merkezi
Azaplı’yı, İnekli’yi, Çerkez’i
Gezdim saña bañzer yokdur Emine.
 
 
Ötüşüyor Kara Daş’ın feriği
Kırka yakın Eminemin beliği
Balkar, Garacaoluk, Bozlar, Çeliğ’i
Gezdim saña bañzer yokdur Emine.
 
 
Tahtalı’ya göçer Kürd’ün keçiği
Ben severdim güzellerde açığı
Abbasları, Bıdakları, Buçuğu
Gezdim saña bañzer yoktur Emine.
 
 
Daşlı deller Sırıklı’nın yolları
Yabanıdır insan bilmez illeri
Gızılbaş Nurkağı, Meydan, Gulları
Gezdim saña bañzer yokdur Emine.
 
 
Evlerinin önü ziyaret kala
Ağlarım ağlarım bakarım yola
Tak beni Eminem tak beyaz kola
Altın bileziğin olam Eminem.
 

(Şaş Ali Barak ağabeyden 20 Nisan 2019 Tarihinde Helete’de kendi evinde derledim.)

TOPAL ÖKKEŞ (BARAK)


Bizim Helete’de şiir söyleyen çok. Herkes her şeye şiir söyleyebilir. Fakat gerçekten iyi şair olanlar, usta işi şiir söyleyenler de var. Topal Ökkeş amcam “şair”lerden biri. Topal Ökkeş, 1927 doğumlu, diploması yok ama her şeyi biliyor. Uzun zamandır derlemek istediğim şiirlerinden aklında kalanları sağ olsun bana okudu. Ben de sesini kaydedip yazıya geçtim.

Topal Ökkeş amcanın, 20’li yaşlarında (1951 yılında) bir ayağı sakat kalmış. O yüzden köyde “Topal Ökkeş” olarak biliniyor. Şiirlerinin de bu adla bilinmesini istiyor. “Kimliğimde 1932 doğumluyum, 1927 doğumluyum doğrusu. Atatürk’ün öldüğünde büsbüyüktüm. O yıl Yumuğ’un oğlunu vurdular. Yatıya giderken delikanlı idim. Babamla melengiç sıyırırdık Kızıl güllerde. O zaman en azından 10-12 yaşında olmalıyım. Tustur’un vurulduğunu da bilirim. 36’da vurulmuş. Hiç haberin olmadan bitiyor. Ay gün yıl. 93 sene uçtu geçti.” diyor Ökkeş Amcam.

Topal Ökkeş amcanın şiirlerinin çoğu çeşme başında, yayla yolunda karşılaşılan hayalî güzellerle atışmalı “dedim dedi” şeklinde ve bir giriş hikâyesi var. “Şiirlerimin içinde bir tek harf bile başkalarına ait değil. Bir harf bulunsa bile kalemimi kırarım. 19-20 yaşlarımda birine sevdalandım. O beni sevdi ben onu sevdim kavuşamadık. Dert o zaman başladı. Onun hayaliyle karşılıklı atışıp duruyoruz o günden bu güne.” diyor: Aşk, memleket sevgisi şiirlerin temel konusu. Şiirler dörtlükler hâlinde ve çoğu 6+5=11’li hece ölçüsüyle yazılmış. Kafiyeleri de oldukça kuvvetli. Şiirlerin aslında başlıkları yoktu, rediflerine bakarak ben ad verdim.

GÜZEL
 
Sen koca çınarsın dalların güzel
Kaşın gözün ile dillerin güzel
Bahçanızda türlü türlü çiçekler açmış
Menekşe sümbülden güllerin güzel
 
 
Güzel olanın güzel olur sözleri
Çok severler baharları yazları
Tut ağacından yapılmıştır sazları
Sen ağaca bakma tellerin güzel
 
 
Helete’nin dağı boranlı karlı
Yanağı gamzeli gerdanı benli
İçimdeki dertler türlüdür türlü
O yarayı saran ellerin güzel
 
KÖR ETTİM
 
Bir yar sevdim şu dağların başında
Gele gele sarp gayayı yol ettim
Geldim göçmüş issiz buldum yurdunu
Dizlerimi vura vura kül ettim
 
 
Ağlayarak geri döndüm yolumdan
Bir domurcuk alamadım gülümden
Gırılmış sazımın kötü halından
Saçlarımı yola yola tel ettim
 
 
Gar getti mi şu dağların ardından
Bari bir top sümbül alam yurdundan
Vallaha ölüyom daha derdinden
Ağlamaktan gözlerimi kör ettim
 
NE DEYİM
 
İlkbaharda duman çöker dağlara
Coşkun akan deresine ne deyim
Yaylanın yolunda bir güzel gördüm
Beni vurdu yarasına ne deyim
 
 
Ganıyan yarama gözyaşın çaldı
Şunu baala diye mendilin verdi
Çırpını çırpını yanıma geldi
Bir tas su verişine ne deyim
 
 
Acımaktan gözyaşını tutamaz
Dünyanın malına beni satamaz
Sevdiğini alamıyan yatamaz
Boynun büküp duruşuna ne deyim
 
BEKLİYO
 
Bir duman göründü dağın ardından
Hanı senin ölen vardı derdinden
Türlü türlü çiçek bitmiş yurdundan
Bekliyo yolunu göçersin diye
 
 
Yel eser de sızılaşır dalları
Bülbül feryad edip bekler gülleri
Sazındaki nağme veren telleri
Açmış da kolların geçersin diye
 
 
İlkbaharda erken çıkar yoluma
Bakır helkeleri almış goluna
Doldurmuş badeyi almış eline
Bekliyo yolunu içersin diye
 
DEDİM DEDİ
 
          Dedim ki,
Bilmem Gölalaa belki Sıraca
Bahar geldi bizim daalar alaca
Ava çıktım senin gimi turaca
Teltii çekersem eller gırılsın
 
 
          Gız dedi ki,
Turaç bulamazsan keklik burada
Benim gimi ermedin mi murada
Bizim evler biraz daha geride
Dönüşünde misafirim olursun
 
 
          Ben dedim ki,
Dönüşümde boran olur gış olur
Denklilerin gözlerinde yaş olur
Hep güzeller kötülere eş olur
Bunu ben demeyim sen de bilirsin
 
 
          Dedi ki,
Gittiğin yerden hemen dönersin
Mendil verem gözlerini silersin
Dönüşünde bizim eve gelirsen
Danışmadan bir çüt buse alırsın
 
 
          Gız eve varıyor. Ağıt feryat figan. N’oldu diyo anası,
 
 
Anam birin gördüm ellerden farklı
Herhal başı dertli dalı tüfekli
Ne bizim köylüydü ne de Mırkaklı
Kimlerden olduğun demeden getti. Diyo. Anası oy vay edince gız,
 
 
Biraz daha düşseiyidim ardına
Belki merham olurudum derdine
Sordum aşiretin göçen Kürdüne
Elbistan Afşın demeden getti.
 
 
Uzak mıdır yakın mıdır yaylası
Evler göçmüş issiz galmış hayması
Böyle molur âşıkların eyisi
Armağan verdim de almadan getti.
 
**

Bir gün bir hanım övünüyor dediler. “Benim alabileceğim, benimle yaylaya göçecek, karşımdan cevap verebilecek.” yoktur diyormuş. Bir sohbette şunu bir yoklayayım dedim:

DEDİM DEDİ – II-
 
         Dedim ki,
Seni metederler orada burda
Seninile göçsek bir garlı yurda
Bir bakışın kevser acılı derde
Gorkarım ki bir kötüye düşersin
 
 
         Ne dese gerek,
Aramakla bulunur mu dertlerin
Yaylalara düzeyidim yüklerim
Bu sözlerin arkasını beklerim
Gorkarım ki yüce dağdan aşarsın
 
 
         Ben de,
Çok severler güzellerin hasını
Silersin galplerin gara pasını
Bir de duysam telefonda sesini
Gorkarım ki numarayı şaşarsın
 
 
         Bana dedi ki,
Yitirmedim numaranı saklarım
Ara sıra telefonu yoklarım
Bu sözüyün cevabını beklerim
Bir gün olur çemberime düşersin
 
 
         Dedim ki,
Çok daraltma çemberini gırarım
Usul usul hatırını sorarım
Uğraşma beninen seni yorarım
Kebab olup mangalımda bişersin
Garşılaşmış oluyok böyle. Tek başıma hiçbir şey hoşuma getmiyo.
 

Bir gün oymakta evlenmekten açıldı konu. Kızın biri bana “sen niye evlenmiyorsun?” dedi. Ben de “benim evleneceğim senin gibi biri olacak.” dedim. “Beni sana vermezler ki.” dedi. Ben de şöyle dedim:

KARŞI
 
Ela gözlüm ördek olup uçalım
Uzakta görünen göllere karşı
Nazlım seni bana vermez diyorlar
Belki Mevlam yazar onlara karşı
 
 
Naçarım da ela gözlüm naçarım
Ben elimle kır göğsünü açarım
Ölmedikten sonra vaz mı geçerim
Arada söylenen dillere karşı
 
 
Ela gözlüm varsa şu benim hatam
Ben kendi aşıma zehirler katam
Gümüş kaşık altın tabaklar tutam
Yanağından akan ballara karşı
 

Deyince kız dayanamadı getmiş oldu.

Bir gün Oluk’ta haymada yatıyordum. Güzeller güzelinin biri geldi: “Ne yapıyorsun Garaolan?” dedi. Bana Garaolan demesi zoruma geldi. Eskiden garayı, sarıyı sevmezlerdi. Kız dineldi. Saza parmağıyla vurdu. Hazan zamanı sesi tatlı çıktı. Bir daha vurdu, duramadı:

SENİN OLSUN
 
         Dedi ki,
Saz sana mı küstü yonsa sen saza
Dertli dertli çal da diniyek bize
Heç dönüp bakmıyon şu ela göze
Akan yaşlarını sil senin olsun
 
 
         Ben de dedim ki,
Sazımın düşer sana ataşı
Komşular görürse eyler tamaşa
Sen burda dur ben de gediyom Gaş’a
Ayrı durak galplerimiz bir olsun
 
 
         Gızcaaz dedi ki,
Kimse dönderemez beni yolumdan
Anca sen anlarsın benim halımdan
Senin için büyüttüğüm gülümden
Bir domurcuk verem armağan olsun
 
 
         Ben,
İlkbaharda coşkun akar dereler,
Öldürmez de bu söz beni yaralar,
Size beyaz derler bize Garalar,
Selamın yetiyo gül senin olsun
 
**

Helete yaylasına gidecektim bu sene, kısmet olmadı. Gitseydim şunu diyecektim,

UNUTMUYAK
 
Bura Helete yaylası,
Halı döşşeli hayması,
Zeynebinen Irahması,
Güley Gızı unutmuyak. Bunlar Helete’nin meşhurları.
 
 
Bu güzeller burda doğdu
Bazan goyun guzu yaydı
Yoordu yannığa goydu
O günneri unutmuyak
 
 
Bazan goyun guzu yaydık
Çok gezerdik oymak oymak
Bekmezinen sarı gaymak
Yediimizi unutmuyak
 
 
Helete’nin güzelleri
Heç susmaz ezenneri
Omuzuynan hezenneri
Galdırannarı unutmuyak
Bölüç Veli varımış. Omzuynan hezeni galdırıp abasını altına goyarmış çalmasınlar diye.
 
**

Bir gün gene yaylada pınarın başında oturuyordum. Güzeller güzeli geliyor. Hoş beşten sonra:

 
         Topal Ökkeş,
Evinizin önü gaya
Gız cemalin benzer aya
Öğlen üstü geldin suya
Gördün pınarda pınarda
 
 
         Gız cevap veriyo,
Pınarın içinde daşlar
Bakman mı gözümde yaşlar
Anam duysa bizi suçlar
Gelme pınarda pınarda
 
 
         Ben de dedim ki,
Başka yerde göremiyom
Evinizi bilemiyom
Kimselere soramıyom
Gellim pınara pınara
 
 
         Deyince gızcaaz,
Golumda helkeler bakır
Saçım siyah gözüm çakır
Anam sormuş sen bir fakir
Gelme pınara pınara
 

Demiş. Fakirliği duyunca Topal Ökkeş efkârlanarak gider.

**

Bir gün gene yayladan gelirken üç tane güzel çeşmenin başında durmuşlar rüzgâr estikçe kıvırcık zülüfleri oynaşıyor. Onların yanına vardım. Bana su ikram ettiler. Hoş beşten sonra:

 
Sabanan bir çeşmenin başında
Birkaç güzel gördüm saç bölük bölük
Boynumu bükerek bir su istedim
Yanaktan doldurdu gül bölük bölük
 
 
Birisinin sordum adını Ayşe
Dedi ben dertliyim sorma boşuna
Senin gibi biri düşse peşime
Görünür gözüme yol bölük bölük
 
 
Ağlıyarak düşdüm yola sormadan
Birisinin adı neydi bilmeden
Elimdeki saza düzen vermeden
Gırıldı telleri saz bölük bölük
 
 
Gelen yolcuları burda ealetmen
Âşık olanları böyle ağlatman
Geç galıp da ananızı söyletmen
Ciğer pare pare galp bölük bölük
 
NE DEYİM?
 
Kölge bastı şu yaylanın yolunu
Çok sevdim de alamadım birini
Toplamıya gıymadığım gülünü
Hazan vurup gurudursa ne deyim?
 
 
Çok dolandım şu dağların başını
Çok severdim boranını gışını
Ala gözün ok kirpiğin gaşını
Siyah sürme sürülürse ne deyim?
 
 
Yeriyişin selvi gimi dal gimi
Al yanaklar elma gimi nar gimi
Gız arkana düşdüm aciz gul gimi
Dönüp bir kez soramazsan ne deyim?
 
 
Topal Ökkeş ataşından derdinden
Ayırmayın çok sevdiği yurdundan
Çok bakardım sen gederken ardından
Duman çöküp göremezsem ne deyim?
 
**

Bir gün bunnan (eşini gösteriyor) yemek yiyok. Ben bardağa mı dolaştım, ses mi çıkardım. Bu bana “beceriksizsin” dedi. Dedim ki,

 
Bulamazsın benim gimi gocayı
Görüyon mu Tıdık Mahmıt Hoca’yı
Memişlerin gannı böök Goca’yı
Minariye ismin yazmış duydun mu?
 
 
Sen sufrayı getir ben de ayranı
Çok hızlıdır Tukulların Bayram’ı
Gelen getmez Helete’nin hayranı
Her tarafa ünü getmiş duydun mu?
 
 
Böylemoldu bayanların töresi
Kötü olur acı sözün yarası
Meezin olmuş Durannarın Gara’sı
Aşşaada ezen okur duydun mu?
 

Bunları aalem (şaka) olsun diye söylüyorum. Bir gün de çocuklar yatıyorlar, kalkmıyorlar. Ben de tahammül edemiyom. Şuraya vardım Şaş Memmedali, onun da Erdal’ı vardı. O da ona kızmış, bir o yanna gediyor bir bu yanna gediyor. Dedim ki:

 
Sabahlayın seyrettim âlemi
Tıkır tıkır gedennere ne deyim
Bizim evde gavga dönüş kesilmez
Uzun uzun yatannara ne deyim
 
 
Sabahlayın kalkmak için ne gerek
Bunu beklemeye sabır can gerek
Ekmek ister buuda yokdur un gerek
On ikide kakannara ne deyim
 
 
Ne söylesem aldırmıyor sözümü
Gayıbetmiş baharını yazını
Topal Ökkeş niye çalman sazını
Mahsun gimi söylemeye dil gerek
 

Bir gün merkebinen Kömooza gediyodum. Ya iki çalı getiriciyim ya arıya bakıcıyım. Aşık (kardeşi) arkamdan geldi Gızfatma’nın altında. “Düüt” dedi geçdi. Kömoozun oruya varınca Halıl (kardeşi) yamacımdan geldi. O da lambaları yakdı. O da geçdi. Dedim ki,

GARABAŞ’IN UŞAKLARI
 
Siz taksiye binin ben de eşşaa
Yazılarda çok topladık başşaa
Hepimiz de Garabaş’ın uşaa
Siz zengin olun da ben de fıkara
 
 
Topal Ökkeş bulamadı neşeyi
Beş gardaşık bir de bacım Eşe’yi
Yedi gişi deeşirdik bir gaşıı
Siz zengin olun da ben de fıkara
 
**
 
Gardaşlarım zengin ben niye fakir
Böylesi gaderin içine tükür
Ellerin bağında bülbüller şakır
Benine garga bile gonmuyo
 
**

Topal Ökkeş Amcanın aşağıdaki şiirini Şaş Ali Ağabeyden derledim.

Ücretsiz ön izlemeyi tamamladınız.

Türler ve etiketler

Yaş sınırı:
0+
Litres'teki yayın tarihi:
01 ağustos 2023
Hacim:
27 s. 45 illüstrasyon
ISBN:
978-625-6853-11-9
Yayıncı:
Telif hakkı:
Elips Kitap

Bu kitabı okuyanlar şunları da okudu