Kitabı oku: «Nizamî Gencevî Azerbaycan'dan Dünyaya»
Nizâmî Gencevî’nin ilk portresi, 1947
Halk Ressamı: Gazenfer Halıkov
Nizâmî Gencevî’nin ilk portresi, 1947
Halk Ressamı: Gazenfer Halıkov
Kitapta Büyük Azerbaycan şairi ve düşünürü Nizâmî Gencevî’nin (1141-1209) hayatı, şeceresi ve eserleri incelenmekte, eserlerinde memleket gerçekleri ve insani değerler anlatılmaktadır.
Büyük devlet adamı Haydar Aliyev
Nizâmî Gencevî’nin türbesini ziyaret ederken
Gence, 24 Mayıs 2000
“Bütün Azerbaycan halkı Nizâmî Gencevî ile gurur duyuyor. Onun eserleri sadece şiirden ibaret değildir, onların her birinde büyük bir bilim, büyük bir felsefe, dâhi fikirler vardır. Bu yüzden onun eserleri de, kendisi de hep yaşıyor.”
Haydar AliyevAzerbaycan Halkının Ümummilli Lideri
Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev
Gence’de Nizâmî Gencevî Müze’sinin açılışında
24 Ocak 2014
“Dünya edebiyatının önde gelen temsilcisi, büyük Azerbaycan şairi ve mütefekkiri Nizâmî Gencevî, insanlığın bedii fikir salnamesinde yeni bir sayfa açan nadir şahsiyetlerden biridir. Halkımızın maneviyatının ayrılmaz bir parçası haline gelen büyük sanatçının parlak mirası, yüzyıllardır Doğu’nun eşsiz kültür hazinelerindeki değerli yerini korumaktadır”
İlham AliyevAzerbaycan Cumhurbaşkanı
GİRİŞ
Azerbaycan halkının beşer kültür hazinesine bahşettiği büyük edebi şahsiyetlerden biri -şair ve düşünür- Nizâmî Gencevî, ölümsüz eserleriyle dünya çapında ün kazanmıştır.
Nizâmî Gencevî’nin ismi dünya edebiyatının en önde gelen klasikleri sırasında zikredilir. Doğu’dan doğan sonsuzluk güneşi Nizâmî Gencevî (1141-1209), büyük ve ölümsüz sanatıyla tüm insanlığın güçlü bir edebi figürüdür. Büyük Azerbaycan şairi Nizâmî Gencevî; Dante, Cervantes, Shakespeare, Abdurrahman Câmî, Ali Şîr Nevâî, Muhammed Fuzûlî, Balzac, Victor Hugo, Lev Tolstoy gibi mensubu olduğu halkın milli gururu olmasının yanı sıra, aynı zamanda dünya edebiyatını yüksek düzeyde temsil etmektedir.
Büyük şair ve düşünür Nizâmî Gencevî’nin çağdaşları İbrahim ibn Osman, Acemî bin Ebî Bekr en-Nahcuvânî, Muhammed ibn Cafer, Muhammed Ebu Bekir oğlu, Bendan ibn Mühsin, Ebu Mansur Musa oğlu, Aşur İbrahim oğlu, Mesud Davud oğlu, Eynel-Güzzat-Miyaneci, Ebulhesen Behmenyar, Baba Kuhi Bakuvi, Şehabeddin Sühreverdi, Ömer Genci, Hatib Tebrizi, Ebü’l-Ulâ Gencevî, Mehseti Gencevî, Hakani Şirvani, İzeddin Şirvani, Feleki Şirvani, Givami Müterrizi, Ebu Bekir ibn Hüsrev el Ustad, Zehireddin Şemkuri gibi ünlü Azerbaycan şairleri, mimarları, filozofları ve sanatçılarıdır ve onlar söz konusu tarihi dönemde yaşamışlardır.
Doğu’dan veya Batı’dan dünyanın neresinden bakılırsa bakılsın, Nizâmî Gencevî’nin şiiri sanat semalarında güneş gibi parlar. Genel olarak kültür dünyası Nizâmî Gencevî’yi dâhi bir şair, güçlü bir sanatkâr, beşeri zihne sahip büyük bir düşünür olarak algılar. Bu anlamda Nizâmî Gencevî, söz sanatının muhteşem bir bahadırıdır. Onun eserlerinde, dünyanın birçok ülke ve halklarının hayatından alınmış öğretici olaylar ve zengin, düşündürücü imgeler vardır. Ölümsüz sanatkârın “Hamse”sini içeren ünlü eserleri, sanki Batı ve Doğu’nun edebiyat ansiklopedisidir. Nizâmî Gencevî; Yunanistan’dan Hindistan’a, Arabistan’dan Rusya’ya, İran’dan Balkanlara, hatta Afrika’ya kadar geniş bir alandaki olayları ve şahsiyetleri ustalıkla edebiyata kazandırmıştır. Dünyanın hemen hemen yarısını fetheden büyük fatih İskender’in yürüyüşlerini hiçbir sanatkâr, Nizâmî Gencevî kadar dünya edebiyatında üst sanat düzeyinde ışıklandıramamıştır. Nizâmî Gencevî’nin bir şair olarak ününü Büyük İskender’le kıyaslayabiliriz. İskender’in kılıçla fethettiği toprakları Nizâmî Gencevî kalemle ram etmiştir. Bu anlamda Nizâmî Gencevî, dünya edebiyatının Makedonyalı İskenderi’dir. O, Azerbaycan edebiyatına Makedonyalı İskender’in ününü kazandırmıştır.
Makedonyalı İskender’in bir hizmeti de Batı kavramını Doğu halklarına iletmek olmuştur. Nizâmî Gencevî’nin dünya dillerine çevrilmiş eserleri aracılığıyla da Avrupa halkları Doğu’yu geniş çapta tanıma fırsatı bulmuşlardır. Bu anlamda Nizâmî Gencevî, Batı ülkelerinde ve genel olarak tüm dünyada Doğu dünyasının ve Azerbaycan’ın en büyük kılavuzu olmuştur.
YAŞAMI
Nizâmî Gencevî, 1141’de Azerbaycan’ın Gence şehrinde doğmuştur. Tarih boyunca Gence şehri, her zaman Azerbaycan’a ait olmuştur ve Azerbaycanlıların dedeleri olan Oğuz boyları bu şehirde yaşamışlardır.
IX-XII. yüzyıllarda önce Selçuklu’nun, ardından Azerbaycan Atabeyler Devleti’nin başkenti olan Gence, tarihsel olarak Doğu ve Batı bölgeleri arasında önemli bir eçiş konumunda bulunuyordu. MÖ 2. Binyıldan sonra kullanılan Büyük İpek Yolu’nun Doğu’nun önemli bölgeleriyle birlikte Azerbaycan’ın Bakü, Berde, Şeki, Erdebil, Tebriz, Nahçıvan ve Gence gibi önemli şehirlerinden geçtiği kaynaklardan bilinmektedir. “Güney Kafkasya’da Gence, temel silah üretim merkezi olarak görülüyordu; Gence’den ipek hammaddeleri, ipek ve pamuklu kumaşlar ve diğer sanayi ürünleri ithal edilmekteydi. İnşaat ve mimariye özel önem verilmekteydi. Tarımın yanı sıra metal ve bakır endüstrileri de hızla gelişiyordu.”1
Nizâmî Gencevî’nin yaşadığı dönemde kervan yolları üzerinde bulunan Gence’de; ticaret, zanaat, kültür gelişmiş ve zengin bir kütüphane okurların kullanımında olmuştur.
Nizâmî Gencevî, eserlerinde memleketi Gence’ye olan sonsuz sevgisini dile getirmiştir. “Gence benim yakamı düğümlemiş.” sözüyle şair, tüm hayatı boyunca Gence’ye bağlı olduğunu ve bu şehirde doğduğunu açıkça belirtmiştir. Gence’yi eski bir şehir olmasından dolayı, aynı zamanda cazibesi ve zengin kültürüyle insanlığın ilk beşiği olan Babil’e benzetmiştir:
Eski kaynaklarda büyük şairin adı İlyas, babasının adı Yusif, dedesinin adı Zeki Müeyyeddin olarak geçmektedir. İlyas Yusif oğlu, eserlerini Nizâmî Gencevî mahlasıyla yazmış, Azerbaycan’da ve dünyada Şeyh Nizâmî Gencevî adıyla tanınmış ve ünlenmiştir. Nizâmî’ye Şeyh ünvanının verilmesinin nedeni filozof şair, bilgin ve evliya olmasıdır. Nizâmî Gencevî’nin dedesi Zeki Müeyyeddin aslen bir Oğuz Türkü’ydü. Selçuklu sarayına yakın bir kişi olmakla birlikte Gence’de ünlü bir din adamıydı ve kendisine “Müeyyed-din” (Dinde Allah’ın yardım ettiği ve güçlendirdiği anlamına gelmektedir. – İ.H.) unvanı verilmiştir. Nizâmî’nin babası Yusif’in de Gence’de doğduğu, kaynaklara dayanılarak doğrulanmıştır.
Şairin annesi, Gence’den Reise adında asil ve zengin aileden olan bir Türk kızıdır. Prof. Dr. Yevgeny Bertels, “reise” kelimesinin “hanımefendi” olarak algılanabileceğini ve şairin annesinin soylu bir aileden geldiğini savunmuştur.4
Profesör Rüstem Aliyev farklı bir görüşü savunmuş ve şu fikirleri belirtmiştir: “Eski isimler sisteminde, ‘Reise’ her zaman bir takma ad, bir ünvan olarak kullanılmıştır.”5.
Son zamanlarda Nizâmî Gencevî’nin eserleri üzerine çalışan yeni nesil araştırmacılar tarafından şairin hayatıyla ilgili farklı olgular ortaya konulmuş ve söz konusu beytin Nizâmî Gencevî’nin Türkiye’de Topkapı Sarayı’nda bulunan “Leylâ ve Mecnûn” adlı eski el yazmasında yer almadığı görülmüştür.6
Hace Ömer Nizâmî, Gencevî’nin dayısı olmuştur. Yüksek öğrenimiyle tanınan Hace Ömer, Atabeyler Sarayı’nda üst bir görevde çalışmıştır.7 İlyas Yusif oğlunun Atabeyler sarayında çalışan bilim adamları ve devlet adamlarıyla tanışmasında ve saray kütüphanesini kullanmasında dayısı Hace Ömer’in önemli rolü olmuştur. Şair, “Leylâ ve Mecnûn” adlı eserinde dayısı Hace Ömer’in ölümünden çok üzüldüğünü belirtmektedir:
Amcam Haja Ömer öldüğünde,
Başım beladaydı ve ben de öyleydim.
Bu acı parçanın acılığı yüzünden
Ahım boğazımda kurumuş, inan 8.
Milli kimlik bağlantısında Nizâmî Gencevî’nin hem babası, hem de annesi Azerbaycanlıdır. Aile 12. yüzyılda gelişmeye başlayan ve bir imalat endüstrisine dönüşen Gence’de ekmek yapımı ve müzehheplik sanatlarıyla uğraşmıştır. Müzehheplik eşyalara altın suyuyla desenlerin vurulması anlamına gelmektedir. Yusif’in ailesinde İlyas ve Ahmed adında iki erkek çocuk yetişmiştir. İlyas Nizâmî ve Ahmed ise “Givami” mahlasını tercih etmiştir. Nizâmî’nin kardeşi Givami Müterrizi, babasının ardından ailenin endüstriyel mesleğini sürdürmüştür. Araştırmacılar, Nizâmî Gencevî’nin kardeşi Givami Müterrizi’nin adının önemli kaynaklarda “Ahmed Hebbaz (Fırıncı) Givami Gencevî Müterrizi” olarak geçtiğini belirtmişlerdir. 9
Şairin ailesi Gence’de fırıncılık ve kumaş üzerine nakış süsleme işleriyle uğraşmıştır. Böylece Nizâmî Gencevî orta sınıf bir sanatçı ailesinde yaşamış ve büyümüştür. Nizâmî Gencevî’nin kardeşi Givami Müterrizi de şair olarak bilinmektedir. Nizâmî eserlerini öğrenen bilim adamları bile ondan “Givami Gencevî” olarak bahsetmişlerdir.10 Araştırmacılar, onun “Divan”ının dünya kütüphanelerinde birkaç nüshasının bulunduğunu belirtmişlerdir. Givami Gencevî Müterrizi, “Şiir sanatında en güzel (sanatsal) sihirler” adlı ünlü methiyyesi ile üne kavuşmuştur. Şair bu eseri hamisi Atabey hükümdarı Kızıl Arslan’a ithaf etmiştir.
Nizâmî Gencevî’nin babası Yusif ve dedesi Zeki Müeyyeddin, dönemin aydınları ile yakın ilişkiler içinde olmuşlardır. Aile ortamında dönemin aydınlarının yer alması Nizâmî Gencevî’nin dünya görüşünün şekillenmesinde önemli rol oynamıştır.
Nizâmî Gencevî mahlasını benimseyen İlyas Yusif oğlu, Gence’de bir medresede eğitim görmüş ve hayatının çoğunu bu şehirde geçirmiştir. Zamanının tanınmış bilim adamları ona ders vermişlerdir. Nizâmî Gencevî’nin kişiliğinin gelişmesinde “İskendername” mesnevisinde “Sevgili Hace” olarak andığı hocası, arkadaşı ve hamisi, Azerbaycan asıllı ünlü vezir İmad Hoyi önemli bir rol oynamıştır. İmad Hoyi, Musul Atabeyi I. Nureddin Arslan Şah’ın veziri olmuştur. Şair, “İkbalname” eserinde Melik İzzeddin’in babası Arslan Şah’ı ve veziri İmad Hoyi’nin şairin yetişmesinde verdiği emekleri hatırlamaktadır. Ona yardım eden, üzerinde hakkı olan bu kişinin Nizâmîmülk’ten sonra siyasette en ünlü vezir olduğunu belirtmektedir:
Nizami Gencevî, yaşamını ağırlıklı olarak Gence’de geçirmiştir. O, “İskendername” adlı eserinde 30 Eylül 1139 yılında, Cumartesi gecesi Gence’de meydana gelen ve 300.000’den fazla insanın ölümüne neden olan korkunç depremden bahsetmiştir. Çocukluğunda Gence’de meydana gelen depremin yol açtığı tahribat ve şehrin yeniden inşası ile ilgili olaylar hafızasında yer almış ve daha sonra eserlerinde bu konuya değinmiştir. “Gökyüzü gibi dans ediyordu” gibi mısralarla deprem olayını mecazi anlamda anlatan şairin tanık olduğu bu yıkıcı doğa olayı, hafızasında silinmez izler bırakmıştır:
Gökleri dağıdan o zelzeleden, 14
Ne kadar şehirler yok oldu birden. 15
Dağlara, taşlara bir lerze saldı, 16
Ki felek özü de toz altta kaldı.
Yerler ki, gök gibi olmuştu reksan,
Feleyin kurduğu bu oyunlardan
Azdı 17 yollarını gür akan çaylar, 18
Dağlar çarpışmadan bitab 19 oldular.
O kadar hazine battı o gece,
Şenbe 20 gecesini unuttu Gence.
…Az zaman içinde o viran ülke,
Abad 21 bir yurt oldu Rum’dan da belki. 22
Nizami Gencevi şehrin yeniden inşasını ve imarını da anlatmıştır:
Muhtemelen, şair Gence şehrinden nadiren ayrılmıştır. Şairin tek ziyareti, Azerbaycan hükümdarı Sultan Kızıl Arslan’ın Gence’nin 30 verstinde konaklayarak Nizâmî’yi davet etmesi sırasında olmuştur. “Hüsrev ve Şirin” mesnevisinde şair bu görüşmeyi anlatmıştır.
Şairin Gence’den ayrılarak gittiği mekânın detaylı olarak Hamdünyan köyü olduğu iddia edilmektedir. Rivayete göre, Nizâmî, Atabey Kızıl Arslan tarafından 1187 yılında “Hüsrev ve Şirin” eserine göre ona Gence sehri çevresinde armağan edilmiş köye gitmiş ve “gideri gelirinden daha fazla olan” sadece “yarım ağaçlık” olan bu köyün ona verilmesinden memnun kalmamıştır.
Ayrıca Atabeyler devletinin hükümdarı Nizâmî’nin Kızıl Arslan ile görüşmesi üzerine bilgiler vermiştir ve tarihsel buluşmanın Gence şehri ile Nahçıvan arasındakı ortak bir alanda veya Gah bölgesinde gerçekleştiğine dair görüşler vardır.
Kanaatimizce, ünlü doğubilimci Prof.Dr. Rüstem Aliyev’e ait olan bu mülahazaların hükümleri daha gerçektir. Çünkü Nizâmî Gencevî’nin “Hüsrev ve Şirin” mesnevisini adadığı Atabey eyaletinin hükümdarı Muhammed Jihan Pehlivan’ın 1186 yılında ölümünden sonra, saltanatını sürdüren kardeşi Kızıl Arslan’ın önceden belirlediği bu görüşün Atabeylerin ikametgahı Nahçıvan ile Gence sehri arasında bir yerde olması daha mantıksaldır. Nizâmî Gencevî’nin “Hüsrev ve Şirin” mesnevisinde bahsettiği Gah bölgesinin mesafe bakımından otuz fersengden fazla olduğunu da belirtmek gerekir.
Tanınmış oryantalist Rüstem Aliyev, Nizâmî Gencevî’nin “Hüsrev ve Şirin” mesnevisinde bahsedilen buluşma yerinin Zengezur yöresinin Şeki kasabası olduğunu öne sürmüştür: “Bu kelimenin etimolojisini çözmek çok kolaydır. Sarksin, Saka-sena, Sakaların yaşadıkları yer, Saka köyü anlamına gelir ve şimdiki Şeki kelimesinin eski şeklidir. Sakalar yerleşim alanı (köyü) Sarksin günümüzde bile Şeki olarak adlandırılıyor ve Nahçıvan’ın (Batı Zengezur bölgesi, Karakilse ili – İ.H.) 80 kilometre kuzeydoğusunda bulunuyor.”26
Nizâmî Gencevî’nin tek ziyareti olan bu buluşma yerinin rotasını Prof.Dr. Rüstem Aliyev şöyle tanımlamıştır: “Gence’den Nahçıvan’a birkaç yol vardı. Şairin tarifine göre bu yol 200-210 kilometreden oluşuyor ve bu da onun ana kervan yolundan geçtiğini gösteriyor. O yolun yönü şöyleydi: Gence, Berde, Hankendi, Gorus, Nahçıvan. Berde’den sonra Nizâmî yolunu değiştirmiş ve Terter Nehri boyunca Kelbecer’e, oradan İstisu’ya ve oradan da Şeki’ye gitmiştir… Bu mesafe şairin gösterdiği otuz fersenge eşittir.”27
Araştırmacı Ejder Ferzeli bu buluşmanın yönünü de belirlemiştir: Gence-İstisu-Nahçıvan.28
Her halükarda, Nizâmî Gencevî’nin Kızıl Arslan ile tarihi buluşması Azerbaycan sınırları dışında değildir.
Nizâmî Gencevî, at sırtında yaptığı ziyarette, “her pınarın başında tatlı su içtiğini”, attığı her adımın “gönlünü açtığını”, geçtiği toprakların “güzel koktuğunu” hayranlıkla dile getirmiştir.29 Nizâmî’nin “Hüsrev ve Şirin” mesnevisinde verilen bu betimlemeler, Terter-İstisu-Zengezur bölgelerinin doğasına tekabül etmektedir.
Dolayısıyla Nizâmî Gencevî’nin Kızıl Aslan ile tarihi buluşması Azerbaycan coğrafyasındaki bir bölgede gerçekleşmiş ve şairin hayatı ve eseri üzerinde olumlu etki bırakmıştır.
Örneğin, bu görüşmeden birkaç yıl sonra şair, 1188’de yazdığı “Leylâ ve Mecnûn” adlı mesnevisinde Şeki hakkındaki izlenimlerini ilginç bir şekilde hatırlamıştır. Bundan başka “Leylâ ve Mecnûn” adlı mesnevisinde, eserin ana karakterlerinden Zeyd’in âşık olduğu Zeyneb’i överken “Şeki elması gibi çenesi vardı”30 teşbihini kullanarak, hem güzelin kendine özgülüğünü ifade etmiş, hem de oluşturduğu mecazla Şeki görüşünün unutulmaz olduğunu belirtmiştir.
Şüphesiz Şeki’yi ziyareti sırasında Berde şehrinden geçerken edindiği izlenimler de 1203 yılında tamamlanan “İskendername” şiirindeki “Berde’nin Tanımı” adlı şiirsel parçanın oluşmasında önemli rol oynamıştır.31
Bu arada “Berde’nin Tanımı” şiirindeki bilgiler, Nizâmî Gencevî’nin tek ziyaretinin gerçekleştiği yılın mevsimini, hatta ayını belirlemek için anahtar niteliğindedir. Bilindiği gibi Nizâmî bu şiirinde Berde’nin ilkbaharından söz etmiş ve “Temmuz ayında dağları laleler süsler” mısrasıyla belirli bir aya işaret etmiştir.
“Hüsrev ve Şirin” mesnevisinde Nizâmî Gencevî’nin Kızıl Arslan ile buluşmak için Gence’den Zengezur’a yaptığı yolculuk sırasındaki doğal güzellikleri betimlemesi, daha sonra yazdığı “Berde’nin Tanımı” şiirindeki sahnelerle örtüşmektedir. Ayrıca “Leylâ ve Mecnûn” adlı şiirinde “Şeki elması gibi” şeklinde kullandığı benzetme, ziyaretin elmaların olgunlaştığı bir zamanda, Temmuz ayında gerçekleştiğine inanmak için sebep vermektedir.
Böylece Nizâmî Gencevî’nin Kızıl Arslan ile buluşmak için yaptığı tek ziyaret Zengezur ilçesine bağlı Şeki köyünde 1187 yılının Temmuz’unda gerçekleşmiştir.
Şunu kaydetmemiz gerekir ki, Nizâmî Gencevî’nin, döneminin önde gelen ressamlarından, Doğu Mimarlık Okulu’nun kurucusu ve en büyük temsilcilerinden XII. yüzyılın sonlarına kadar ömür sürmüş Acemî Ebû Bekiroğlu Nahcıvânî ile buluşması üzerine de ihtimaller vardır. Fikrimizce, birçok nedenden dolayı, bu iki büyük sanatkârın buluşmasıyla ilgili görüşler mantıklıdır.
Taşlardan kendi “Hamse”sini yaratan Azerbaycanlı büyük mimar Acemî Nahcıvânî’nin büyük şairle aynı dönemde yaşaması, Nizâmî Gencevî ile tanışması, bu iki dehanın birbirinin yaratıcılık ve hizmetine duyduğu saygı ve sevginin göstergesidir. Aynı yüzyılda tek bir ülkede yaşayan bu iki büyük şahsiyetin birbirini görmeye, tanımaya gerek duymaması imkânsızdır.
Bu düşünürlerin her ikisinin de Azerbaycan’ın Atabeyler devletine yakın olması, onların buluşmasını da belirlemektedir. Atabeyler devletinin başkentinin Gence’den Nahçıvan’a taşınması, iki büyük dehanın Nahçıvan topraklarında buluştuğuna inanmak için sebep vermektedir. XIX. yüzyılın ünlü Rus ressamı A.Bondarenko, Nizâmî Gencevî ve Acemî Ebû Bekiroğlu Nahcıvânî’nin buluşmasını konu alan geniş yayılmış resim eserinde arka planda Nahçıvan türbesinin görüntülerini çizmiştir. Azerbaycan’ın halk şairi Neriman Hasanzade’nin “Atabeyler” tarihi dramasında Nizâmî Gencevî ile mimar Acemî’nin Nahçıvan’daki buluşması kaleme alınmıştır.
Nizâmî Gencevî’nin Zengezur’un Şeki köyüne 1187 yılında yaptığı ziyaret, Acemi Nahçıvani’nin Azerbaycan mimarisinin bir şaheseri olan ünlü Mömünehatun Türbesi’nin inşaatının tamamlanmasına rastlar. Bununla da “Hamse” yaratmış şairle mimarlığın taş “Hamse”sini oluşturmuş sanatçının buluşması varsayımlarının gerçek olmasını kuvvetlendirir.
Nizâmî Gencevî’nin biyografisi sadece Azerbaycan’ın kadim toprakları olan Gence ile değil, Berde, Nahçıvan, Derbent şehirleri, Hamdünyan ve Şeki köyleri gibi Azerbaycan coğrafyasına ait yerleşim yerleri ile de bağlantılı olmuştur.
Nizâmî Gencevî’nin yaklaşık 1172 yılda evlendiği “Kıpçak güzeli” Afak, Azerbaycan’ın tarihi topraklarından biri olan Derbent şehrinden gönderilmişti. Bu bilgi, Nizâmî Gencevî’nin Azerbaycanlı bir kadınla evlendiğini doğrulamaktadır.
Nizâmî Gencevî “Hüsrev ve Şirin” adlı mesnevisinde Afak’ı “gül gibi kısa ömürlü” “Kıpçak güzeli”, “zeki, mükemmel, esprili” bir eş olarak özel bir saygıyla anmıştır.
Evlendiği “Kıpçak güzeli” Afak’ın Azerbaycan’ın tarihi topraklarından olan Derbent şehrinden olması Nizâmî Gencevî’nin bir Azerbaycanlı ile evlendiğini teyit etmektedir. Dâhi şair, “İskendername” eserinde Derbent kalesinden de ilhamla bahsetmiştir:
Kıpçak güzeli Afak Hanım, Nizâmî Gencevî’ye Derbent hükümdarı Seyfeddin Muzaffer ibn Muhammed Arslan ibn Halif es-Sultan tarafından cariye olarak gönderilmiştir. Şair, güzel ve akıllı Afak’a âşık olmuş ve onunla evlenmiştir. Nizâmî Gencevî’nin vefalı eşi Afak Hanım yaklaşık 1880 yılının başında şair ikinci mesnevisi “Hüsrev ve Şirin” üzerinde çalışırken vefat etmiştir. Çok sevdiği eşinin ölümü büyük şairi derinden üzmüştür. Nizâmî Gencevî, “Hüsrev ve Şirin” mesnevisinin sonunda çok sevdiği Afak’ın ölümüne ağıt yakmış, yüce aşkını ölümsüzleştirmiştir. Toplam sekiz sene devam eden bu evlilikten Nizâmî’nin Muhammed isimli oğlu doğmuştur. Nizâmî Gencevî, ayrı ayrı eserlerinde oğlu Muhammed’den bahsederek, onu “Türk balam (evladım)”, “gözümün nuru”, “dilimin ezberi”, “ömrümün ilk çiçeği”, “ağız lezzetim”, “ciğerparem”, “ilk piyalem” gibi vasıflarla nitelendirmiştir. Efsaneye göre oğlu Muhammed, babası gibi şair olmak istemiş ve hatta şiirler yazmıştır. Prof.Dr. Halil Yusifli, “Muhammed Veled Şeyh Nizâmî” (Muhammed Şeyh Nizâmî oğlu – İ.H.) imzasıyla Farsça yazdığı bir beytini bulmuş ve aşağıdaki şekilde Azerbaycan diline çevirmiştir:
Nizâmî Gencevî oğluna doktor olmağı tavsiye etmiştir:
Görürüm, şohrette leyagetin var, 36
Şeirde-senetde meharetin var,
Şairlik eleme 37 ! Devre bak ki, bir,
Terif 38 evezine 39 pislenir 40 şiir.
Şiirden yücelik umma dünyada,
Çünki Nizâmî`yle kurtardı o da.
Herçendi sanatın çok rutbesi var,
Hayatta faydalı bir ilim ara.
…İlimler ilmidir demiş peygamber,
Din ilmi, tebabet ilmi muhteser.
…İsa marifetli hekim ol, ama,
İnsanı öldüren bir hekim olma.
…Hayat da, ölüm de kul olar sana,
Saadet ve şohret düşer payına. 41
Nizâmî Gencevî’nin çeşitli eserlerinde yer alan oğlu Muhammed’e tavsiyeleri, genel olarak Azerbaycan edebiyatında nasihat türünde yazılmış değerli şiirsel örneklerdir. Bu derin anlamlı öğütler yüzyıllardır ki, Azerbaycan’da ve dünyada yeni nesillerin büyümesine ve oluşmasına katkıda bulunmaktadır.
Nizâmî Gencevî’nin çeşitli eserlerinde oğlu Muhammed’e öğütleri genel olarak Azerbaycan edebiyatında nasihat türünde yazılmış önemli manzum örneklerdir. Derin anlama sahip bu öğütler yüzlerce yıldır hem Azerbaycan’da, hem de dünyada genç nesillerin olgunlaşmasına katkı sağlamaktadır:
Yedi yaşlı balam 42 , gözümün nuru,
Dilimin ezberi, kalbim süruru.
…Bu, hilal devrinde gül, eyleme gam,
Birkaç gün öylesiye ben de gülmüşüm.
…Bilik kazanmakla dünyayı kazan,
Esmayı oku ki, mana alasın.
Kaç o sözlerden ki, manasız, boştur,
İlahi ilimler öğrenmek hoştur.
Öyle namuslu ol, desin her gören:
“Akıllı oğluna, Nizâmî, ehsen 43 !” 44
“Leylâ ve Mecnûn” mesnevisi, şaire özel bir mektup gönderen Şirvanşah hükümdarı Ahsitan’ın emriyle değil, oğlu Muhammed’in isteği üzerine yazılmıştır.
Nizâmî Gencevî Arap, Fars, Pehlevi, Yunan ve Gürcü dillerini bilmiş ve bu dillerde yazılmış ilmî ve edebi eserleri okumuştur. Şair antik Yunan felsefesini, kültürünü, Antik Yunan’ın bilimsel ve edebi mirasını ve Arap dili aracılığıyla inceleme fırsatı bulmuştur. Aristo, toplumdaki eşitliği “insanlığın yararına olan bir başarı” olarak tanımlamıştır.”45 Nizami Gencevi Doğu edebiyatından da derinden etkilenmiştir. Nizâmî, zamanının tarih, felsefe, matematik, geometri, astronomi, kimya, tıp, mantık ve diğer bilimleri üzerine mükemmel bilgilere sahip olmuştur. Nizâmî üzerine araştırmalarda da belirtildiği gibi, “gençliğini çeşitli ilimleri incelemeye adayarak, ansiklopedik bilgiye sahip olgun ve ilerici bir düşünür olarak kendisini yetiştirmiştir.”46
Bütün bunlar, Nizâmî Gencevî’nin geniş bir bakış açısına sahip önemli bir şair-düşünür seviyesine yükselmesinde önemli rol oynamıştır. Derin bilgileri ve fazla kitap okuması, Nizâmî Gencevî’nin insan, zaman ve dünya üzerine yüksek bir entelektüel düzeyde büyük edebi eserler ortaya koymasına olanak sağlamıştır.
Zamanının büyük bir filozof-şairi olan Nizâmî Gencevî, mevcut felsefi konsepte dayalı ideal bir toplum inşa etmenin yollarını aramıştır. Başka bir deyişle, adil bir şah her şeyden önce marifet sahibi, adil, doğru ve kamil bir insan olmalıdır. Bu nedenle şair, ilk mesnevisi “Sırlar Hazinesi”nden başlayarak kahramanlarını marifet yolundan geçirmiş ve ideale yönlendirmiştir. Nizâmî’ye göre adalet, herhangi bir devletin sağlam bir temelidir:
Ücretsiz ön izlemeyi tamamladınız.