Читайте только на Литрес

Kitap dosya olarak indirilemez ancak uygulamamız üzerinden veya online olarak web sitemizden okunabilir.

Kitabı oku: «İlyada», sayfa 7

Yazı tipi:

Tanrıça sersemlemiş olarak, kötü bir vaziyette ayrıldı oradan ve rüzgâr gibi hızlı İris tarafından kalabalıktan uzaklaştırıldı, acı içinde ve güzel teninin rengi atmış bir hâlde. Ateşli Ares’i savaş alanının sol tarafında beklerken buldu, mızrağı ve iki atını bir bulutun üzerine dayamış hâlde. Bunun üzerine kardeşinin önünde diz çökerek, ona atlarını vermesi için yalvardı. “Sevgili kardeşim!” diye ağladı. “Kurtar beni ve tanrıların yaşadığı Olympos’a gitmem için bana atlarını ver. Kötü bir şekilde yaralandım, bir ölümlü, Tydeus’un oğlu tarafından ki o şimdi de Zeus Baba’yla bile savaşacak.”

O böyle konuşurken, Ares ona altınla süslenmiş atlarını verdi. Afrodit arabaya hasta ve üzgün bindi, İris de yanında oturup dizginleri eline aldı o sıra. Atları kamçıladı ve onlar da hiç isteksizlik göstermeyerek uçtular hızlıca ta tanrıların yaşadıkları yüksek Olympos’a varıncaya dek. Orada durdurdu onları, arabadan çözdü ve lezzetli yemlerini verdi. Ne var ki Afrodit, annesi Dione’nun kucağına attı kendini, annesi de kollarını dolayarak okşadı onu, şöyle diyerek: “Hangi tanrısal varlık sana bu şekilde davranıyor, sanki göz göre göre bir kötülük yapmışsın gibi?”

Gülmeyi seven Afrodit de yanıt verdi: “Tydeus’un oğlu kibirli Diomedes yaraladı beni, çünkü tüm insanlıktan fazla sevdiğim sevgili oğlum Aeneas’ı savaş alanının dışına taşıyordum. Savaş artık Truvalılar ve Akhalar arasında değil zira Danaolar dövüşü şimdi de ölümsüzlerle yapmaya başladı.”

“Dayan çocuğum…” dedi Dione, “Elinden geleni yap. Biz Olympos’ta oturanlar insanların elinden çok çektik ve birbirimize de pek çok acılar verdik. Ares, Aloeus’un çocukları Otos ve Ephialtes onu zalim zincirlere vurup da tunç bir küpün içinde on üç ay hapis bıraktığında çok acılar çekti. Çoktan ölüp giderdi o zaman Ares, eğer ki Aloeus’un oğullarının üvey annesi güzel Eeriboia Hermes’e onu kimin kaçırdığını söylemeseydi, ki o sırada zorlu esaretten dolayı çoktan bitap bir hâle gelmişti. Amphitryon’un güçlü oğlu onu üç çatallı okla sağ göğsünden yaraladığında, Hera da çok acılar çekti ve hiçbir şey acısını bastıramadı. Sonra yüce Hades bile çekti, bu aynı kişi, kalkan taşıyan Zeus’un oğlu onu cehennemin kapılarında bir okla vurup kötü bir biçimde yaraladığında. Bunun üzerine Hades koca Olympos’taki Zeus’un evine gitti, öfkeli ve acı içinde, güçlü omzundaki ok ona büyük ızdırap verdi ta ki Paean yaraya rahatlatıcı ilaçlar serperek iyileştirene kadar, zira Hades ölümlü yaratılmamıştı. Olympos’ta oturan tanrıları vurarak işlediği günaha aldırmayanlar, cüretkâr, dikbaşlı ve günahkârlar. Şimdi de Athena, Tydeus’un oğlunu sana karşı kışkırttı, ancak tanrılarla savaşan hiçbir adamın uzun yaşamadığını veya savaştan döndüğünde dizleri üstünde çocuklarıyla çene çalamadığını bilmediği için bir budaladır o. Öyleyse bırakalım da Tydeusoğlu senden güçlü biriyle savaşmaması gerektiğini anlasın. O zaman cesur karısı, Adrastos’un kızı Aigialeia bütün evi uykudan kaldıracak, kendini adadığı eşi, Akhaların en cesuru Diomedes’in ölümüne feryat ederek.”

Böyle söyleyerek, iki eliyle kızının bileğindeki özü sildi, bunun üzerine acısı kayboldu ve eli iyileşti. Ancak bunu gören Athena ve Hera, alaycı konuşmalarıyla Zeus’u iğnelemeye başladılar; Athena ilk önce konuştu. “Zeus Baba!..” dedi. “Bana kızma ama bence Kıbrıslı, Akhalı kadınlardan birini çok sevdiği Truvalılardan biriyle gitmesi için ikna ediyor olmalı ve de bunlardan birini veya diğerini okşadığında narin elini kadının broşunun altın iğnesi ile yırtmış olmalı.”

Tanrıların ve insanların babası gülümsedi ve altın Afrodit’i yanına çağırdı. “Çocuğum…” dedi. “Savaşçı olmak senin işin değil. Bu yüzden evlilikle ilgili güzel işlerine ver kendini ve savaşla ilgili şeyleri de Ares ve Athena’ya bırak.”

Onlar böyle sohbet ederlerken, Diomedes Aeneas’ın üzerine atladı, onun Apollon’un kollarında olduğunu bilmesine rağmen. Zerre kadar korkmadı güçlü tanrıdan, Aeneas’ı öldürmeye ve silahlarını almaya öyle kararlıydı. Üç kere öne atıldı var gücüyle onu öldürmek için ve üçünde de Apollon onun parlak kalkanını itti geriye. Dördüncü kez atıldığında aynı bir tanrı gibi, Apollon ona korkunç bir sesle bağırdı ve dedi ki, “Dikkat et Tydeusoğlu ve çek git! Kendini tanrılarla karşılaştırmayı düşünme, zira yerde yürüyen insanlar kendini bir tutamaz ölümsüzlerle.”

Tydeusoğlu o zaman biraz geri çekildi, tanrının gazabından çekindiği için, Apollon da Aeneas’ı kalabalıktan uzaklaştırıp kendi tapınağının olduğu kutsal Pergamos’a getirdi. Burada, aziz mabedin içinde Leto ve Artemis onu iyileştirdiler, bu sırada gümüş yaylı Apollon da Aeneas’a benzer ve onun silahlarını taşıyan bir silüet ortaya çıkardı. Bunun etrafında Truvalılar ve Akhalar birbirlerinin göğüsleri üstünde kalkanlarını paraladılar, yuvarlak kalkanlarını ve deriyle kaplı hafif nişanlarını birbirlerine vurarak. Sonra Phoibos Apollon, Ares’e şöyle dedi, “Ares, Ares, insanların baş belası, şehirleri yıkan kanlı el, Zeus Baba’yla bile dövüşen Tydeusoğlu’na varıp savaşın dışına atamaz mısın onu? İlk önce Kıbrıslı’ya gidip, bileğinin oradan, elinden yaraladı onu; sonra da bir tanrıymış gibi benim üzerime atladı.”

Sonra da Pergamos’un tepesindeki tahtında oturdu, o sırada katil Ares de Truvalıların saflarına onları kışkırtmaya gitti, Trakyalıların önderi hızlı Akamas kılığında. “Priamos’un oğulları!” dedi. “Halkınızın Akhalar tarafından katledilmesine daha ne kadar izin vereceksiniz? Hepsinin Truva duvarlarına dayanmasını mı bekleyeceksiniz? Hektor kadar çok değer verdiğimiz adam, Ankhises’in oğlu Aeneas ellerinde. Bana yardım edin de savaşın kargaşasından kurtaralım cesur yoldaşımızı.”

Bu sözlerle can ve güç verdi onlara. Sonra Sarpedon sert çıkıştı epey Hektor’a. “Hektor!” dedi. “Nerede yiğitliğin şimdi senin? Eskiden adamların veya müttefiklerin olmadan, sadece kardeşlerin ve kayınlarınla beraber tek başına şehrini koruyabileceğini söylerdin. Hiçbirini burada göremiyorum, aslan karşısındaki köpekler gibi sinmişler, biz müttefiklerin savaşın yükünü yüklenmişiz asıl. Çok uzaklardan geldim ben, Lykia ve Ksanthos’un kıyılarından, karımı, küçük oğlumu ve muhtaçları baştan çıkarabilecek mal varlığımı bırakıp da. Buna rağmen, Lykialı askerlerimin başına geçip bana karşı savaşana karşı koyarım, burada Akhaların elimden alacağı hiçbir şeyim olmadığı hâlde, sense bakarsın öyle, adamlarına karılarını korumaları için dayanmalarını bile buyurmazsın. Ağa takılan adamlar gibi düşmanlarınızın ellerine düşmeyin sonra, güzel şehrinizi de hemen yağma ederler. Bunu gece gündüz aklından çıkarma ve müttefiklerinin önderlerine de korkmadan dayanmaları için yalvar, böylece sana serzenişlerini bitirebilirsin.”

Böyle konuşunca Sarpedon, Hektor’un içi acıdı sözleriyle. Zırhlarıyla kuşanmış şekilde arabasından atladı ve iki mızrağını sallayarak ordunun arasına daldı, adamlarını savaşa kışkırtarak ve korkunç savaş çığlıklarını yükselterek. Sonra harekete geçip tekrar Akhalarla karşı karşıya geldiler, ancak Akhalar birbirlerine yakın ve sıkıca durdular, geriye çekilmediler. Büyükçe bir harman yerinde rüzgâr nasıl samanı uçurursa insanlar elerken -sarışın Demeter tahılla samanı birbirinden ayırmak için üflerken rüzgârı, beyaz saman öbekleri daha da büyür- Akhalar da bulandı öyle atların ayaklarının gök kubbeye yükselttiği toza, sürücüleri savaşa döndürünce atları ve onlar da düşmana tüm güçleriyle karşı koyunca. Ateşli Ares Truvalılara yardım etmek için onları karanlıktan bir perdeyle kapladı ve her yere girdi aralarında, Donaolara yardım eden Pallas Athena’nın savaşı terk ettiğini gören Phoibos Apollon Truvalıların yüreklerine cesaret koyması gerektiğini ona söylediği için. Apollon sonra da zengin mabedinden Aeneas’ı geri gönderdi ve yüreğini cesaretle doldurdu, böylece onu canlı, sağlam ve cesaretli görünce çok sevinen yoldaşları arasında yerini aldı, ancak ona nasıl böyle olduğunu soramadılar, zira Ares ve aralarında dur durak bilmez bir hiddetle köpüren Eris tarafından yaratılan kargaşa ile çok meşguldüler.

İki Aias, Odysseus ve Diomedes, Truvalıların öfkesi ve hücumundan korkmayan Danaoları kışkırttılar. Kronosoğlu’nun dağ başlarına örttüğü bulutlar kadar hareketsiz durdular, hani ortada hiç rüzgâr yokken ve acımasız Boreas’la korkunç patlamaları bütün bulutları her bir yöne dağıtan diğer sert rüzgârlar beraberce uyurkenki gibi, Danaolar Truvalılara karşı işte böyle sağlam ve kararlı durdular. Atreusoğlu aralarına girip onları yüreklendirdi. “Dostlarım!” dedi, “Yiğit erler gibi kendinizi kurtarın ve birbirinizin gözünde yüz karası olmayın çetin savaşın ortasında. Yüz karası olmaktan kaçınanlar öldürülmek yerine daha çok yaşarlar, ancak kaçanlar ne hayatlarını ne de ününü kurtarabilir.”

Böyle konuşurken, mızrağını fırlattı ve ön sıralardan birini vurdu, Truvalıların Priamos’un oğulları kadar saygı duyduğu Aeneas’ın yoldaşı olan Pergaosoğlu Deikoon’du bu, zira hep ön sıralara geçmeye can atardı. Kral Agamemnon’un mızrağı kalkanına çarptı ve içinden geçip gitti, öyle ki kalkan önleyemedi mızrağı. Kemerinden geçip karnının altına girdi ve yere doğru ağırca düşerken silahları üzerinde şangırdadı.

Sonra da Aeneas, Danaoların iki yiğidi Kreton ve Orsilokhos’u öldürdü. Babaları güçlü şehir Phere’de oturan zengin bir adamdı ve yayıla yayıla Pylosluların toprağında akan Alpheios Nehri’nden gelmeydi soyu. Nehir, çok insan yönetmiş Orsilokhos’un babası, o da Diokles’in babasıdır, ki o da her türlü savaş sanatında maharetli ikiz erkek çocukları Kreton ve Orsilokhos’un babasıdır. Bunlar büyüyünce Argos gemileriyle Atreus’un oğulları Menelaos ve Agamemnon uğruna İlyon’a geldi ve burada ikisi de öldü. Dağdaki ormanların kuytu yerlerinde analarının beslediği iki aslan, nasıl çiftliği yağmalayıp koyun ve sığırları almak isterken insan eliyle öldürülürlerse, bunlar da Aeneas tarafından öyle mağlup edilip çam ağaçları gibi yere devrildiler.

Cesur Menelaos üzüldü onların ölümüne ve ön sıralara geçti, parlak tunçla kuşanmış hâlde ve mızrağını sallayarak, zira Ares öyle kışkırtıyordu ki Aeneas tarafından öldürülsün. Ancak Nestor’un oğlu Antilokhos onu görüp öne atıldı, krala bir zarar gelip de bütün emeklerinin boşa gitmesinden korkarak, o yüzden Aeneas ve Menelaos ellerini ve mızraklarını savaşa girişmek için istekle kaldırırken, Antilokhos Menelaos’un yanına dikildi. Aeneas gözü pek olsa da iki yiğidi beraber yan yana karşısında görüp geri çekilince, Kreton ve Orsilokhos’un ölülerini Akhaların saflarına çektiler ve bu iki talihsiz adamı yoldaşlarının ellerine bıraktılar. Sonra da dönüp ön sıralarda savaştılar.

Ares’in dengi Paphlagonialıların önderi Pylaimenes’i öldürdüler. Menelaos arabasında dururken kürek kemiğinden vurdu onu, Antilokhos da arabacısı ve yoldaşı Atymnisoğlu Mydon’u vurdu, atlarını döndürdüğü sıra. Onu bir taşla dirseğinden vurdu ve ak fildişiyle süslü dizginler elinden toprağa düştü. Antilokhos ona doğru atılıp kılıcını şakağına sapladı, bunun üzerine baş aşağı düştü arabadan yere. Orada kafası ve omuzları kuma gömülü hâlde bir süre durdu -zira kumlu toprağa düşmüştü- ta ki atları onu tepip yere dümdüz serinceye dek, Antilokhos onları kamçılayıp Akha ordusuna doğru sürdüğü sıra.

Ancak Hektor onları sıralar arasından gördü ve koca bir çığlık atarak üzerlerine doğru atıldı, güçlü Truva taburları da arkasından. Onları kışkırtıyordu Ares ve korkunç Enyo savaşın acımasız keşmekeşi ile taşarken Ares de Hektor’un bir önüne bir arkasına geçerek korkunç mızrağını sallıyordu.

Diomedes onları görünce titredi içten. Geniş ovayı geçen bir adam denize hızla dökülen büyük bir ırmağın kenarında bulunca kendini nasıl ürkerse -kızgın sularını görüp de korkuyla nasıl geri çekilirse- Tydeusoğlu da işte öyle geri adım attı. Sonra adamlarına şöyle dedi: “Dostlar, Hektor’un mızrağını çok iyi kullandığını mı göreceğiz? Tanrılardan biri onu korumak için hep yanındadır ve şimdi de Ares ölümlü bir adam kılığında onunla beraber. O yüzden yüzünüzü Truvalılara dönün fakat geriye doğru gidin, zira biz tanrılarla savaşa girişmeyiz.”

Böyle derken Truvalılar daha yaklaştı onlara ve Hektor iki adam öldürdü, ikisi de aynı arabada olan savaşta becerikli yiğitler Menesthes ve Ankhialos’u. Telamon’un oğlu Aias acıdı öldüklerine, yakına geldi ve mızrağını doğrultarak Selagos’un oğlu Amphios’u vurdu ki bu adam Paisos’ta yaşayan varlıklı biriydi ve pek çok ekin tarlası vardı, ancak kaderi onu Priamos ve oğullarına yardıma getirmişti. Aias onu kemerinden vurdu, mızrak karnının alt kısmını parçaladı ve ağır ağır yere düştü. Aias sonra silahlarından soymak üzere ona doğru koştu, bu arada Truvalıların ona doğru doğrulttukları mızrakların çoğu kalkanına düştü. Ayağını ölüye dayayarak mızrağını çekti, fakat mızraklar durmadan üzerine yağdığı için omuzlarından güzel silahlarını alamadı. Üstüne üstlük pek çok yiğit Truvalı önder de mızraklarıyla çevresini sardı, o da kalmaya cesaret edemedi, ne kadar ulu, cesur ve yiğit olsa da ölüden uzak tutup geri püskürttüler onu.

Böylece şiddetlendi aralarındaki savaş. O sıra kaderin güçlü eli Herakles’in oğlu hem cesur hem de koca endamlı Tlepolemos’u Sarpedon’la dövüşmeye yöneltti. Böylece biri Zeus’un oğlu diğeri de torunu olan iki adam karşı karşıya geldi ve Tlepolemos konuştu önce. “Sarpedon!” dedi, “Lykialıların danışmanı, ne diye gizlenmeye geldin buraya, sen ki rahatına düşkünsündür? Sana, kalkan taşıyan Zeus’un oğlu diyenler yalan söyler, zira sen onun eski zamanlardaki çocukları gibi ufaksın. Cesur ve aslan yürekli babam Herakles nerede sen neredesin, o ki sadece altı gemi ve yanında da çok az adam olduğu hâlde Laomedon’un atları için buraya gelmiş ve İlyon şehrini yağmalayarak yollarını çöle çevirmişti. Sense bir korkaksın ve adamların ölüp gidiyor. Gücüne ve ta Lykialılardan gelmene rağmen Truvalılara bir yardımın dokunmayacak ve benim elimle alt olup Hades’in kapılarından geçeceksin!”

Lykialıların önderi Sarpedon da cevap verdi: “Tlepolemos, senin baban İlyon’u Laomedon’un çılgınlığından dolayı yok etti, ki ona hizmetlerinin karşılığını ödemeyi reddetmişti. Babana vermedi oraya kadar onlar için geldiği atları. Sana gelince, benim mızrağımla ölümü tadacaksın. Bana şan şeref verirken kendi canını da vereceksin atları soylu Hades’e!”

Sarpedon böyle konuşurken, Tlepolemos mızrağını kaldırdı. Aynı zamanda attılar ve Sarpedon düşmanını boğazının ortasından vurdu, mızrak boydan boya geçip ölümün karanlığını gözlerine indirdi. Tlepolemos’un mızrağı ise Sarpedon’un sol baldırına öyle bir güçle geçti ki etinden geçip kemiğini sıyırdı, ancak babası şimdilik felaketi önledi.

Yoldaşları Sarpedon’u savaşın dışına taşıdılar, yarasından çıkan mızrağın ağırlığıyla çok büyük bir acı içindeyken. Öyle telaşlı ve korkmuştular ki onu taşırken, ayakta yürüyebilmesi için kimse mızrağı baldırından çekmeyi akıl edemedi. Bu sırada Akhalar, Tlepolemos’un ölüsünü taşıdılar, Odysseus’un içi acıdı ve kavgayı çekti canı onları öyle görünce. Zeus’un oğlunun peşinden mi gitse yoksa Lykialı birlikleri katledip sıradan mı geçirse karar veremedi. Ancak Zeus’un oğlunu öldürmek ona nasip değildi. Bu sebeple Athena onu Lykialıların kalabalığına yöneltti. Koiranos, Alastor, Khronios, Alkandros, Halios, Noemon ve Prytanis’i öldürdü, daha da fazlasını öldürürdü eğer ki yüce Hektor onu fark etmeseydi ve Donoalar korku saçarak zırhıyla kaplı bir hâlde savaşın ön taraflarına koşmasaydı. Sarpedon geldiğini görünce memnun oldu ve ona şöyle yalvardı: “Priamos’un oğlu, burada durup Danaoların eline düşmeyeyim. Yardım et bana, madem karımın ve küçük oğlumun yüreklerini sevindirmek için evime dönmeyebilirim, bari senin şehrinin duvarları içinde öleyim.”

Hektor cevap vermedi, ancak Akhaların üzerine saldırmak ve pek çoğunu öldürmek için can attı. Yoldaşları da Sarpedon’u taşıdılar ve Zeus’un koca meşesi altına yatırdılar. Arkadaşı ve yoldaşı Pelagon mızrağı baldırından çekti, ancak Sarpedon bayılıverdi ve gözlerine bir sis indi. Sonra tekrar kendine geldi, zira üzerinde esen kuzey rüzgârının nefesi ona yeni bir can verdi ve derin baygınlıktan geri getirdi onu.

Bu sırada Argoslular, Ares ve Hektor tarafından gemilerine sürülmediler ama onlara da saldırmadılar, zira Ares’in Truvalılarla beraber olduğunu öğrenince geri çekildiler, ancak yüzlerini düşmana dönük tuttular. O zaman Ares ve Hektor tarafından ilk ve son katledilenler kimlerdi? Yiğit Teuthras ve ünlü arabacı Orestes, Aitolialı savaşçı Trekhos, Oinomaos, Oinopsoğlu Helenos ve parlak kemerli Orespios ki onun çok büyük bir varlığı vardı ve diğer bereketli toprağa sahip Boiotialı ile birlikte Kephios gölünün yakınında otururdu.

Tanrıça Hera Argosluların kırıldığını gördüğünde, Athena’ya dedi ki, “Eyvah, kalkan taşıyan Zeus’un kızı, olamaz, İlyon şehrini yağma etmeden dönmeyeceğine dair Menelaos’a verdiğimiz söz geçersiz olacak, eğer ki Ares’in böyle öfkeyle kudurmasına izin verirsek. Derhâl katılalım biz de kavgaya.”

Athena itiraz etmedi ona. Sonra yüce Kronos’un kızı saygıdeğer tanrıça altınlarla süslenmiş atları koşmaya başladı. Hera bütün hızıyla her iki yanındaki demir dingilin üstüne sekiz parmaklıklı tunç tekerleri geçirdi. Tekerlerin ispitleri altından ve aşınmazdı, bunların üstünde de tunçtan çemberler vardı, görünce şaşılacak bir şeydi. Her iki yanda dingili döndüren başlıklarda gümüştendi. Arabanın kendisi altın ve gümüşten örülü şeritlerden yapılmıştı ve bütün çevresinde de çifte korkuluk vardı. Arabanın gövdesinden gümüş bir direk çıkıyordu ucuna altın boyunduruğun bağlandığı, atların boyunlarının altına geçen altın kayışları ile beraber. Sonra da Hera atlarını boyunduruğa bağladı, savaş ve savaş çığlıkları karşısında sabırsızlanarak.

Bu arada Athena kendi elleriyle yaptığı zengin işlemeli giysisini attı üstünden babasının eşiğinin oraya ve Zeus’un gömleğini giyerek savaş için silahlarını kuşandı. Omuzlarına püsküllü kalkanını attı, bozgun bir püskülle çepeçevre kaplanmıştı, üzerinde Kavga, Dayanma ve kan donduran Korku vardı, bir de iğrenç canavar Gorgon’un başı, zalim ve korkunç görünüşlü, kalkan taşıyan Zeus’un alameti. Başına altından, dört sorguçlu, hem önünde hem arkasında tepesi yükselen miğferini geçirdi, yüz şehrin arması ile süslü. Sonra parıldayan arabasına bindi ve sağlam, güçlü ve sert mızrağını kavradı, öfkelendiği yiğitlerin topunu kırıp geçirirdi bununla. Hera atları kamçıladı ve gökyüzünün kapıları kendi ahengiyle gıcırdadı onlar uçarken içinden -Saatlerin yönettiği kapılar, elleri Gök ile Olympos olan- ya onları saklayan koyu bulutları açmak ya da kapatmak için. Bunların arasından tanrıçalar uysal atlarını sürdüler ve Kronosoğlu’nu Olympos’un en tepelerinde tek başına oturur buldular. Hera orada atları durdurdu ve herkesin efendisi Kronosoğlu Zeus’la konuştu. “Zeus Baba!” dedi, “Ares’e bu kadar ileri gittiği için kızmıyor musun? Gör de bak nasıl büyük ve güzel bir Akha ordusunu yok etti ne yazık ki, ne bir hakkı ne de nedeni varken, bu sırada Kıbrıslı ve Apollon rahatça keyfini çıkarıyorlar ve bu adaletsiz deliyi de daha fazla fenalık yapsın diye ayartıyorlar. Umarım, Zeus Baba, kızmazsın bana, eğer Ares’e sertçe bir vurup da savaşın dışına kovalarsam.”

Zeus da yanıt verdi, “Athena’yı sal onun üzerine, zira Athena onu herkesten daha çok cezalandırır.”

Hera onun dediğini yaptı. Atlarını kamçıladı ve atlar seve seve yeryüzü ve gökyüzü arasında uçtular. Bir adamın yüksek bir fenerden denize baktığında görebileceği en uzak nokta ne kadarsa, sesli kişneyen tanrıların atları bir sıçramada o kadar uzağa giderdi. Truva’ya ve iki dalgalı nehir Simoeis ile Skamandros’un birleştiği yere gelince, Hera durup onları arabadan çözdü. Koyu bir bulutun içine sakladı onları ve Simoeis de yemeleri için tanrısal otlar çıkardı. İki tanrıça sonra gittiler, kumrular gibi uçup Argoslulara yardım etmeye can atarak. Güçlü Diomedes’in etrafında toplanan en cesur ve sayıca fazla kalabalığa, aynı aslanlar veya yaban domuzları gibi büyük güç ve sabırla savaşanların oraya geldiklerinde Hera öylece durup sesi elli adamınkine bedel madeni sesli Stentor gibi bağırdı. “Argoslular!” dedi. “Utanın kendinizden, korkak yaratıklar, görünüşte cesursunuz sadece! Aşil savaşırken mızrağı o kadar ölümcüldü ki Truvalılar Dardanos kapılarından çıkmaya cesaret edemediler, ama şimdi şehirden uzaklara çıkmış ve gemilerinizin orada bile savaşırlar.”

Bu sözlerle can ve cesaret verdi onlara, bu arada Athena arabası ve atlarının yanında bulduğu Tydeusoğlu’nun yanında bitti, Pandaros’un açtığı yarasını dindirirken o. Kalkanın ağırlığını çeken kayıştan gelen ter yarayı beter ediyordu: kolu acıdan hâlsiz bir vaziyette kanı silmek için kayışı kaldırıyordu. Tanrıça elini atların boyunduruğuna koydu ve şöyle dedi: “Tydeusoğlu hiç babasına benzemez. Tydeus ufak tefek bir adamdı, ancak ben ona yapmamasını söylediğim hâlde dövüşür ve çılgınca mücadeleye atılırdı. Thebes şehrine Kadmoslular arasına yalnız başına elçi olarak gittiğinde, ona evlerinde ziyafet çekip rahat dur demiştim, ama onda hep var olan hevesle, Kadmoslu gençlere meydan okudu ve neye giriştiyse de yendi onları, işte öyle destek olurdum ben ona. Seni korumak için de yanındayım ve Truvalılarla hemen savaşmanı istiyorum, ancak sen ya yorgun düşmüşsün ya da korkmuş ve yüreksizsin, bu durumda da sen Oinesoğlu Tydeus’un gerçek oğlu olamazsın!”

Diomedes yanıt verdi: “Seni tanırım tanrıça, kalkan taşıyan Zeus’un kızısın ve senden bir şey saklamayacağım. Ne korktum ne de yüreksizim, veya bir miskinlik vardır içimde. Sadece senin bana verdiğin talimatları yerine getiriyorum, bana kutsal tanrılarla savaşmamamı söyledin, ancak Zeus’un kızı Afrodit savaşa gelirse onu mızrağımla yaralayabilirdim. Bu sebeple çekiliyorum işte ve diğer Argoslulara da burada toplanmalarını emrettim, zira biliyorum ki Ares şimdi savaş alanında hâkimiyetini sürüyor.”

“Tydeusoğlu Diomedes!” diye cevap verdi Athena “Canımın içi, ne Ares’ten ne de başka bir ölümsüzden kork zira sana yardım edeceğim ben. Olmaz böyle, doğru Ares’e git ve karşısında dövüşerek cezasını ver ona. O öfkeli deliden, insan suretindeki belalı adamdan çekinme, bir o yanda bir bu yandadır o. Hera ve benimle konuşup da o sıralar, Argoslulara yardım edeceğini ve Truvalılara saldıracağını söylemişti. Buna rağmen Truvalıları tutar ve Argosluları unutmuştur.”

Böyle diyerek Sthenelos’u tuttu ve arabadan dışarı yere doğru attı. Tanrıça arabaya çıkıp Diomedes’in yanına oturdu. Meşeden dingil, korkunç tanrıça ile yiğidin ağırlığı altında yüksek sesle inledi. Pallas Athena kamçıyı ve dizginleri alıp doğruca Ares’e sürdü. O sırada o da Aitolialılar’ın en cesuru, Okhesiosoğlu yüce Periphas’ı soymak üzereydi. Kanlı Ares onu silahlarından soyarken Athena Hades’in miğferini giydi ki onu göremesin. O yüzden Diomedes’i gördüğünde doğrudan ona doğru gidip Periphas’ı olduğu yere bıraktı. Birbirlerine yaklaştıkları anda, Diomedes’in hayatını almak için tunç mızrağını boyunduruk ve dizginler üzerinden fırlattı, ancak Athena mızrağı eliyle yakaladı ve arabanın üzerinden zarar vermeden gitmesini sağladı. Sonra Diomedes fırlattı ve Pallas Athena da mızrağı Ares’in karın çukuruna, iç kuşağın sarıldığı yere doğru yöneltti. Diomedes onu yaraladı orada, güzel derisini sıyırıp, sonra da mızrağını dışarı çekerek. Ares savaşın en koyu yerinde dokuz veya on bin adam nasıl bağırırsa öyle yüksek sesle haykırdı, Akhalar ve Truvalılar korkudan donakaldılar, öylesine korkunç bir sesle bağırmıştı.

Sıcaklardan sonra esmeye başlayan gökyüzündeki kara bir bulut gibi, Tydeusoğlu Diomedes de Ares’in yüce göğe yükselişini izledi. Bütün hızıyla tanrıların evi yüksek Olympos’a vardı ve acılar içinde Kronosoğlu Zeus’un yanına oturdu. Zeus’a yarasından akan ölümsüz kanı gösterdi ve acıklı bir şekilde konuştu, şöyle diyerek: “Zeus Baba, bu yapılanlara kızmadın mı? Biz tanrılar ölümlülere yardım ederken birbirimizin elinde hiç durmadan en zalim şekilde acı çekiyoruz ve hepimiz de sana bu deli, çirkef kızın babası olduğun için kin güderiz, ki o boyuna bin türlü zulüm eder. Biz diğer tanrılar bize ne buyurduysan yapmak zorundayız, fakat onu ne azarlar ne de cezalandırırsın, ona cesaret verirsin çünkü o baş belası yaratık senin kızın. Bak nasıl da kışkırtıyor kibirli Diomedes’i öfkesini ölümsüz tanrılardan çıkarması için. Önce Kıbrıslı’ya gidip onu bileğinin oradan, elinden yaraladı ve sonra da tanrıymış gibi üzerime atladı. Eğer ki kaçmasaydım, orada korkunç ölüler arasında ızdırap içinde uzun süre yatacaktım veya mızraklarla vurulacaktım canlı canlı ta ki gücüm tükeninceye dek.

Zeus ona kızgın kızgın bakarak şöyle dedi: “Buraya şikâyet etmeye gelme, Bay Dönek! Olympos’taki tanrılar içinde en çok senden nefret ederim, zira hep kavgada ve zarar ziyan peşindesin. Annen Hera’nın çekilmez ve inatçı ruhu var sende: Onunla başa çıkmak için yapabileceğim bu kadar ve şimdi bu hâlde olmanın sebebi de onun yaptığı işler. Gene de bu kadar büyük acı içinde daha fazla kalmana dayanamam, kendi evladımsın ve anan benden doğurdu seni. Ama eğer ki başka bir tanrının oğlu olsaydın, bozgunculuğuna karşılık şimdiye dek çoktan Titanlardan daha aşağılarda bulurdun kendini.”

Sonra Paean’a onu iyileştirmesini buyurdu, bunun üzerine Paean da yarasına acı dindiren ilaçlar serperek onu iyileştirdi, zira o ölümlü yaratılmamıştı. İncir ağacının özü sıvı da olsa nasıl sütü koyulaştırıp yoğunlaştırırsa anında, Paean da azgın Ares’i hemencecik öyle iyileştirdi. Sonra Hebe onu yıkayıp güzel giysiler giydirdi ve olağanüstü görünümüyle babasının yanına gelip oturdu Ares.

Argoslu Hera ve Alalkomeneli Athena da bu arada Ares’in kanlı işlerine son verip Zeus’un evine geri dönmüşlerdi.

Ücretsiz ön izlemeyi tamamladınız.

₺42,57

Türler ve etiketler

Yaş sınırı:
0+
Litres'teki yayın tarihi:
09 ağustos 2023
Hacim:
500 s. 17 illüstrasyon
ISBN:
978-625-6865-72-3
Yayıncı:
Telif hakkı:
Elips Kitap
Metin PDF
Средний рейтинг 0 на основе 0 оценок
Metin
Средний рейтинг 0 на основе 0 оценок
Metin
Средний рейтинг 0 на основе 0 оценок
Metin
Средний рейтинг 0 на основе 0 оценок
Metin, ses formatı mevcut
Средний рейтинг 0 на основе 0 оценок
Metin
Средний рейтинг 5 на основе 1 оценок
Metin
Средний рейтинг 0 на основе 0 оценок
Metin
Средний рейтинг 5 на основе 2 оценок
Metin
Средний рейтинг 0 на основе 0 оценок
Metin
Средний рейтинг 0 на основе 0 оценок
Metin
Средний рейтинг 5 на основе 1 оценок
Metin
Средний рейтинг 5 на основе 1 оценок
Metin
Средний рейтинг 5 на основе 2 оценок
Metin
Средний рейтинг 5 на основе 2 оценок
Ses
Средний рейтинг 5 на основе 3 оценок
Metin
Средний рейтинг 5 на основе 1 оценок
Metin
Средний рейтинг 5 на основе 1 оценок
Metin, ses formatı mevcut
Средний рейтинг 5 на основе 1 оценок
Metin
Средний рейтинг 4,5 на основе 2 оценок
Metin
Средний рейтинг 4 на основе 7 оценок