Mansfield Park

Abonelik
0
Yorumlar
Parçayı oku
Okundu olarak işaretle
Satın Aldıktan Sonra Kitap Nasıl Okunur
  • Sadece Litres Olarak Okuma “Oku!”
Kitap okumak için zamanınız yok mu?
Parçayı dinle
Mansfield Park
Mansfield Park
− 20%
E-Kitap ve Sesli Kitap Satın Alın % 20 İndirim
Kiti satın alın 395,62  TRY 316,50  TRY
Mansfield Park
Sesli
Mansfield Park
Sesli kitap
Okuyor Benedict Cumberbatch, Cast Full, David Tennant
372,21  TRY
Daha fazla detay
Yazı tipi:Aa'dan küçükDaha fazla Aa

Leydi Bertram, çocuklarının eğitimiyle zerre kadar ilgilenmezdi. Bu tür şeylere ayıracak zamanı yoktu. Günlerini, en şık kıyafetlerini giyerek kurulduğu kanepesinde, hiçbir işe yaramayan, pek bir şeye de benzemeyen iğne işleri yaparak geçirmekle meşguldü. Küçük köpeğini bile çocuklarından daha fazla düşünürdü. Kendisini rahatsız etmedikleri sürece çocukların dilediği şeyi yapmasına göz yumardı. Önemli konuları Sör Thomas’a, küçük meseleleri ise kız kardeşine havale ederdi. Kızlarına ayıracak zamanı olsaydı bile tahminen buna gerek duymazdı. Sonuçta her şeyleriyle ilgilenen mürebbiyeleri vardı. Daha ne olacaktı? Fanny’nin öğrenme güçlüğü çekmesini üzücü bir durum olarak yorumluyordu. Kimi insanlar doğuştan aptal oluyordu. Fanny’nin bu kusurunu örtmesi için biraz daha gayret göstermesi gerekiyordu. Maalesef bu konuda yapılabilecek başka bir şey yoktu. Aslında zavallı küçük kızın biraz kalın kafalı olmasının ne zararı vardı ki? Üstelik getir götür işlerinde oldukça becerikliydi.

Fanny tüm cahilliğine ve ürkekliğine rağmen Mansfield Park’a enikonu yerleşmişti. Eski evini yavaş yavaş unutmaya, yeni evini sevmeye başlamıştı. Kuzenleriyle beraber büyümekten pek şikâyetçi sayılmazdı. Maria ve Julia’nın huysuzluklarında bir düzelme emaresi yoktu. Fanny, kızların kendisine yönelik muamelesinden dolayı inciniyordu. Ancak kendisini o kadar önemsiz hissediyordu ki bu konudaki rahatsızlığını dile getiremiyordu.

Leydi Bertram, biraz sağlık sorunlarından, daha çok da tembelliğinden dolayı, her yıl bahar aylarını geçirdikleri Londra’daki evlerine gitmez olmuştu. Fanny’nin gelişinden bu yana, zamanının tamamını taşradaki evlerinde geçiriyordu. Parlamentodaki görevinden dolayı Londra’da kalan Sör Thomas, karısının yokluğunda başının çaresine bakıyordu. Bertram’ların kızları, taşrada hafızalarını güçlendirecek egzersizler yapmaya, düetlerini çalışmaya, serpilip gelişerek güzel birer hanımefendiye dönüşmeye devam ediyordu. Babaları, görgü ve beceri anlamında beklentilerini karşılayan kızları için kaygılanmıyordu. Bir tek, umursamaz ve müsrif bir çocuk olan en büyük oğulları canını sıkıyordu. Diğerlerinin ise geleceklerinden umutluydu. Kızlarının Bertram soyadına zarafet katacağından, evlenme çağları geldiğinde de kendisine saygın eşler bulacaklarından emindi. Edmund ise zaten sağlam karakteri, sağduyusu, dik duruşu ile hem kendisini hem de çevresindekileri mutlu edecek, gururlandıracak gibi görünüyordu. İleride din adamı olacaktı.

Sör Thomas, kendi çocuklarıyla ilgilenirken, başarılarıyla gururlanırken, Mrs. Price’ın çocukları için de elinden geleni yapmayı ihmal etmiyordu. Çocukların eğitim masraflarına cömert katkılarda bulunuyor, eli ekmek tutacak çağa gelen erkek çocukların bir işe girmesine yardımcı oluyordu. Fanny artık ailesinden iyice kopmuştu. Bununla birlikte, güzel haberlerini aldığında, durumlarının iyiye gittiğini öğrendiğinde içten bir sevinç duyuyordu. Geçen bunca yıl içerisinde sadece William’ı bir seferliğine görme mutluluğunu yaşayabilmişti. Diğerlerini ise hiç görmemişti. Kimse, ziyaret amacıyla bile olsa o eve tekrar döneceğini düşünmüyordu. Zaten kimseden de böyle bir talep gelmiyordu. Sadece, Fanny’nin evden ayrılmasının ardından denizci olmaya karar veren William, denize açılmadan önce kız kardeşiyle birlikte bir hafta geçirmesi amacıyla Northamptonshire’a davet edilmişti. Bu buluşmanın heyecanını, tekrar bir araya gelmelerinin olağanüstü hazzını, sevinç içinde geçirdikleri saatleri, ciddileştikleri anları, oğlanın iyimserliğini ve keyfini, gidişinin ardından kızın yaşadığı üzüntüyü tahmin edebilirsiniz. Neyse ki bu ziyaret Noel tatili sırasında gerçekleşmişti. Bu sayede kuzeni Edmund’la dertleşebilme fırsatı bulabilmişti. Edmund, William’ın yeni görevinin eğlenceli yanlarını anlatmış, Fanny’nin bu ayrılıkta üzülecek bir yan olmadığını anlamasını sağlamıştı. Edmund, Fanny’nin güvenini hiçbir zaman boşa çıkarmamıştı. Eton’dan ayrılarak Oxford’a gitmesi bile iyi yürekli Edmund’ı değiştirmemiş, tam aksine, bu mizacını daha sık sergilemesine fırsat vermişti. Edmund, Fanny için yaptıklarıyla böbürlenmeyi aklından geçirmiyor, kızla gereğinden fazla ilgileniyor gibi görünmekten de çekinmiyordu. Fanny’nin iyiliği için çabalıyor, duygularına saygı gösteriyor, herkese Fanny’nin ne kadar iyi biri olduğunu anlatıyor, bu iyi yönlerin ortaya çıkmasına engel olan utangaçlığını yenmesine yardımcı oluyordu. Ona nasihatlerde bulunuyor, gerektiğinde teselli ediyor, gerektiğinde yüreklendiriyordu.

Edmund’ın bu desteği, diğer herkes tarafından görmezden gelinen Fanny’nin kendisini gösterebilmesine yeterli değildi. Bununla birlikte, Edmund’ın bu ilgisi olmasaydı, Fanny kendisini bu kadar geliştiremezdi. Edmund, Fanny’nin ne kadar akıllı, zeki ve mantıklı olduğunun, okumaya ne kadar merak duyduğunun farkındaydı. Doğru yönlendirilmesi durumunda kendini geliştirebileceğinden emindi. Miss Lee, Fanny’ye Fransızca öğretiyor, her gün tarih okutuyordu. Boş zamanlarını şenlendiren kitapları öneren, beğenileri konusunda yüreklendiren, hatalarını düzelten kişi ise Edmund’dı. Edmund, Fanny ile okuduğu kitaplar üzerine konuşuyor, bu sayede okuduklarını sindirmesini sağlıyor, sağduyulu övgüleriyle onun motivasyonunu arttıyordu. Bu yardımlarının karşısında Fanny de onu, William’ı saymazsak dünyadaki herkesten çok seviyordu. Kalbi ikiye bölünmüştü.

3

Ailedeki ilk önemli olay Mr. Norris’in ölümüydü. Fanny on beş yaşındayken meydana gelen bu olay, birtakım şeylerin değişmesine, bazı yeniliklere yol açtı. Papaz evinden ayrılan Mrs. Norris, önce Mansfield Park’a, ardından da Sör Thomas’a ait olan, köydeki küçük eve taşındı. Mrs. Norris, eşinin ölümünün ardından kendisini, onsuz daha mutlu olacağını söyleyerek avutuyordu. Geliri azalacaktı ancak bunu da daha fazla tutumlu davranarak telafi edebilirdi.

Eniştesinin ölümünün ardından papazlık görevini Edmund’ın yürütmesi planlanıyordu. Eniştesi birkaç yıl evvel ölmüş olsaydı, bu görev geçici olarak bir aile dostuna verilecek, papaz olarak atanacak yaşa geldiğinde de bu görevi ve papaz evini Edmund’a devredecekti. Ancak Tom’un müsrifliği yüzünden beklemeye imkân kalmamış, bu görev başka birisine verilmişti. Yani bir anlamda ağabeyinin eğlence düşkünlüğünün bedelini kardeşi ödemişti. Edmund’ın görevlendirilebileceği başka bir kilise daha vardı. Bu durum Sör Thomas’ın vicdanını bir nebze olsun rahatlatsa da küçük oğluna haksızlık ettiği hissinden kurtulamıyordu. Büyük oğlunun da kendisi gibi suçluluk duymasını istiyordu. Bugüne dek onu adam etmek için ne söylediyse, ne yaptıysa bir işe yaramamıştı. Kim bilir belki de suçluluk duygusu kendisine gelmesini sağlardı.

Sert bir ifadeyle, “Senin adına ben utanıyorum Tom!” dedi, “Böyle bir yola başvurmak zorunda kaldığım için utanıyorum. Eminim sen de bir ağabey olarak üzülüyorsundur. Edmund’ın sahip olması gereken paranın yarısını; on, yirmi, otuz yıl, belki de hayatı boyunca elinden aldın. Şu andan itibaren onun durumunu düzeltmek bizim boynumuzun borcu. Bize ne dese, ne istese yeridir. Ne yaparsak yapalım, senin borçların yüzünden katlanmak zorunda kalacağı şeylerin bedelini ödeyemeyiz.”

Tom, babasını utanç ve pişmanlık içinde dinledi. Ancak oradan kaçar kaçmaz neşesi yerine geldi. Bencilce bir şekilde, kimi arkadaşlarının yarısı kadar bile borçlanmadığını, babasının abarttığını düşünüyordu. Hem gelecek olan papaz da nasılsa kısa süre içinde ölürdü.

Mr. Norris’in ölümü üzerine papazlık görevine Dr. Grant adında biri getirildi. Mansfield’a yerleşen Dr. Grant, kırk beş yaşında, güçlü kuvvetli bir adamdı. Mr. Bertram’ın, gelecek papazın kısa sürede öleceğine yönelik hesapları tutmamış gibi görünüyordu. Yine de umudunu yitirmemişti. “Tıknaz, asabi herifin teki!” diyordu, “Midesine de düşkün. Tez zamanda gider!”

Karısı kendisinden yaklaşık on beş yaş gençti. Çocukları yoktu. Çevrelerinde saygın, uyumlu insanlar olarak tanınıyorlardı.

Sör Thomas baldızının, yeğeninin sorumluluğunu üstlenme zamanının geldiğini düşünüyordu. Sonuçta Mrs. Norris’in durumu değişmiş, Fanny’nin de yaşı ilerlemişti. Mrs. Norris’in geçmişte öne sürdüğü itirazlar geçerliliğini yitirmiş, birlikte oturmaları en makul çözüm hâline gelmişti. Batı Hindistan’daki mülklerini kaybetmesinin üstüne bir de Tom’ın müsrifliği eklenince Sör Thomas’ın ekonomik durumu epey kötüleşmişti. Doğrusu Fanny’nin masraflarından ve geleceğini güvence altına alma zorunluluğundan kurtulmak, Sör Thomas’ın işine gelecekti. Bu şekilde davranmaya mecbur olduğuna inanan Sör Thomas, bu düşüncesinden eşine söz etti. Bir zaman sonra Leydi Bertram eşiyle yaptığı bu konuşmayı anımsayınca, yanında duran Fanny’ye dönerek, kayıtsız bir ifadeyle, “Fanny, buradan ayrılarak kız kardeşimle yaşamaya başlayacağın için memnun musun?” dedi.

Fanny şaşkınlıktan ne diyeceğini bilemedi. Teyzesinin sözlerini kendi kendine tekrar etti: “Sizden ayrılacak mıyım?”

“Evet canım. Neden bu kadar şaşırdın ki? Beş yıldır bizimle birliktesin. Kız kardeşim hep Mr. Norris’in ölümünün ardından seni yanına almak istediğini söylerdi. Ancak buraya gelip modellerimi teyellemeyi ihmal etme sakın.”

Tahmin edilebileceği gibi Fanny bu karardan hiç hoşnut değildi. Norris teyzesi kendisine hiç iyi davranmazdı. Fanny onu bir türlü sevememişti.

“Buradan gitmek beni üzecek.” dedi, sesi titriyordu.

“Evet, üzüleceğine eminim. Bu da çok doğal… Bu eve geldiğinden beri en ufak bir sıkıntı yaşamamışsındır herhâlde.”

“Umarım nankörlük etmemişimdir teyzeciğim.” dedi Fanny, mütevazı bir ifadeyle.

“Hayır canım. Ettiğini düşünmüyorum. Hep iyi bir kız oldun sen.”

“Bir daha asla burada yaşamayacak mıyım?”

“Asla canım. Ancak rahat bir yuvada yaşayacağından emin olabilirsin. Ha bu evde ha o evde, senin açından pek bir şey değişmeyecek.”

Fanny odadan kalbi kırılmış bir hâlde ayrıldı. Arada pek bir fark olmayacağına inanamıyor, teyzesiyle yaşamanın pek keyifli olmayacağını düşünüyordu. Edmund’la karşılaşır karşılaşmaz endişelerinden söz etti.

 

“Kuzen…” dedi, “Hiç hoşuma gitmeyen bir şey oldu. Her ne kadar sen, ilk bakışta hoşuma gitmeyen şeylere de alışmam gerektiği konusunda beni hep ikna etsen de bu defa beceremeyeceksin. Bundan böyle Norris teyzemin yanında kalacağım.”

“Gerçekten mi?”

“Evet, Bertram teyzem az önce söyledi. Kararlarını vermişler. Norris teyze Mansfield Park’tan ayrılarak beyaz eve taşınır taşınmaz ben de onun yanına gideceğim.”

“Fanny, bu plan mı hoşuna gitmedi? Bence mükemmel bir plan…”

“Yapma kuzen!”

“Her işte bir hayır vardır. Teyzem seni yanına almak istemekle çok mantıklı bir karar vermiş. Kendisine ideal bir dost ve can yoldaşı seçmiş. Onun paraya düşkünlüğünün bu kararını etkilememiş olması da ayrıca memnuniyet verici. Tam onun istediği gibi birisin. Umarım bu durum seni üzmemiştir.”

“Doğrusunu istersen üzdü. Hatta hiç hoşlanmadım. Bu evi ve evdeki her şeyi seviyorum. Orada ise sevebileceğim bir şey yok. Onun yanında ne kadar huzursuz olduğumu sen de biliyorsun.”

“Çocukluğunda sana yönelik davranışları konusunda bir şey söyleyemem. Ne var ki hepimize aynı şekilde davranırdı. Yani hemen hemen… Hem bu yaşta hâlâ çocuk muamelesi yapacak değil ya sana! Bence davranışları şimdiden değişmeye başladı. Üstelik onun tek can yoldaşı olduğunda, gözünde daha da önemli hâle geleceksin.”

“Ben kimse için hiçbir zaman önemli olmayacağım!”

“Sebep?”

“Her şey, durumum, aptallığım, acayipliklerim…”

“İnan bana sevgili Fanny, bu sözcükleri yanlış yerde kullanman haricinde bir aptallığına veya acayipliğine şahit olmadım. Seni tanıyan insanların sana değer vermemesi için tek bir neden bile yok. Akıllısın, iyi huylusun, gördüğü iyiliğin karşılığını vermemeyi aklından bile geçirmeyecek kadirşinas bir yüreğe sahipsin… Ben bir arkadaşta, dostta daha ne ararım ki?”

Bu güzel sözler karşısında kızaran Fanny, “Çok kibarsın.” dedi, “Hakkımdaki bu güzel düşüncelerinden dolayı sana ne kadar teşekkür etsem azdır. Kuzen, buradan gitsem bile iyiliklerini ömrümün sonuna dek hatırlayacağım.”

“Yapma Fanny, beyaz ev uzak bir yer mi sanki? Parkın karşısına değil de üç yüz kilometre uzağa gidiyormuş gibi konuşuyorsun. Her zamanki gibi bizlerle birlikte olacaksın. İki aile yılın her günü görüşüyor olacak. Tek fark, teyzenle yaşarken kendini göstermek zorunda kalacak olman. Burada sığınabileceğin birçok insan var ancak onunla birlikteyken kendi hakkını kendin savunmaya mecbur kalacaksın.

“Bana pek öyle olacak gibi gelmiyor.”

“Ben eminim ve çok da memnunum. Mrs. Norris, senin geleceğin açısından annemden çok daha uygun bir isim. Teyzem, sorumluluğu altındaki insanlar için elinden geleni yapar. Seni de doğal yeteneklerini ortaya çıkarman konusunda zorlayacaktır.”

Fanny iç geçirerek, “Ben bu konuya senin gibi bakamıyorum. Ancak senin fikrine kendiminkinden daha fazla güvenirim. Mecburiyetlerimi kabullenmem için yardımcı olmandan dolayı sana minnettarım. Eğer teyzemin gerçekten iyiliğimi istediğine inanabilseydim, birileri için önemli olduğumu hissetmek hoş olurdu gerçekten. Burada kimse için bir şey ifade etmediğimi biliyorum ama yine de burayı seviyorum.”

“Fanny, evden ayrılacaksın ama buradan ayrılmayacaksın. Park ve bahçeleri her zamanki gibi kullanabileceksin. Minik yüreğinin böylesine önemsiz bir değişiklikten korkmasına hiç gerek yok. Her zamanki gibi yürüyüşe çıkacak, yine kütüphaneden istediğin kitabı seçecek, aynı insanları görecek, aynı ata bineceksin.”

“Çok doğru. Sevgili ihtiyar, kır midilli! Ah kuzen, hatırlıyorum da ata binmekten ölümüne korkardım. Bunun bana iyi geleceği söylendiğinde dehşete kapılırdım. Eniştemin ağzından at lafı çıktığı an titremeye başlardım. Korkumu yenmemi sağlamak, bu işten keyif almaya başlayacağıma ikna etmek için akla karayı seçtiğini hatırlıyorum. Ne kadar haklıymışsın. Umarım kehanetlerin bundan sonra da doğru çıkmaya devam eder.”

“Ata binmen sağlığın açısından ne kadar yararlıysa, Mrs. Norris’le yaşaman da gelişimin ve ruh sağlığın açısından o kadar yararlı olacaktır.”

Bu konuyu böylece karara bağlamış oldular. Edmund’la konuşmak Fanny’ye iyi gelmişti. Aslında bu konuşmaya hiç gerek yoktu çünkü Mrs. Norris, Fanny’yi yanına almak istemiyordu. Böyle bir şey Mrs. Norris’in aklının ucundan bile geçmemiş, tam aksine bu durumdan özenle kaçınmaya gayret etmişti. İnsanların böyle bir beklenti içerisine girmesine engel olabilmek amacıyla Mansfield’daki asil sayılabilecek evleri teker teker incelemiş, kendisine ve hizmetçilerine ancak yetecek büyüklükteki beyaz evi özellikle seçmişti. Tek boş yer misafir odasıydı. Mrs. Norris evde bir misafir odası olmasını özellikle istemişti. Papaz evindeki misafir odaları hiç kullanılmamış olsa da yeni evinde bir misafir odasının bulunmasına büyük özen göstermişti. Ancak aldığı bütün önlemler, hiç ummadığı şekilde hayırlı bir iş gerçekleştirmeyi planladığına inanılmasıyla sonuçlandı. Sör Thomas, Mrs. Norris’in misafir odasını Fanny için istediğini sandı. İşin aslı, Leydi Bertram’ın laf arasında Mrs. Norris’e, “Kardeşim, Fanny seninle yaşamaya başladığında Miss Lee’ye ihtiyacımız kalmayacak.” demesiyle anlaşıldı.

Mrs. Norris şaşırıp kalmıştı, “Benimle yaşamak mı sevgili Leydi Bertram! Ne demek istiyorsun?”

“Seninle yaşamayacak mı? Bu konuda Sör Thomas’la anlaştığınızı sanıyordum.”

“Ben mi? Asla! Bu konuda ne ben Sör Thomas’a tek kelime ettim ne de o bana! Fanny’nin benimle yaşaması mı? Böyle bir şey, ikimizi de tanıyan herhangi bir insanın aklının ucundan bile geçemez. Aman Tanrı’m! Fanny’yle birlikte ne yaparım ki ben? Ben!.. Zavallı, çaresiz, sahipsiz, elinden bir iş gelmeyen, yaslı bir dul kadın!.. Bu çağdaki bir kıza ne hayrım dokunabilir ki? On beş yaşında bir kıza!.. İlgi ve özen gösterilmesi gereken, şen ruhunun sınavlardan geçtiği yaştaki bir kıza!.. Sör Thomas’ın bu konuda ciddi olmadığına eminim! Sör Thomas benim dostumdur. İyiliğimi isteyen bir insan hayatta böyle bir teklifte bulunmaz. Sör Thomas sana ne dedi ki?”

“Doğrusunu istersen bilmiyorum. Sanırım en iyisinin bu olacağını düşündü.”

“Tamam da ne dedi? Fanny’yi yanıma almamı istediğini söylememiştir. Benden böyle bir şeyi içtenlikle istemeyeceğine eminim.”

“Hayır. Sadece böyle bir ihtimalden söz etti. Ben de kendisine hak verdim. İkimiz de bunun senin açından iyi olacağı düşüncesindeyiz. Ancak istemiyorsan, ötesini konuşmamıza gerek yok. Burada bize yük olmuyor sonuçta.”

“Sevgili ablacığım, ne hâlde olduğumu bilmiyor musun? Bu kız ne açıdan bana iyi gelebilir ki? Ben, eşlerin en mükemmelini yitirmiş, zavallı, yalnız bir dulum. Ona bakıcılık yapmaktan kendi sağlığımı yitirdim. Huzurum kalmadı. Para desen, merhum eşimin hatırasına leke sürmeden, bir hanımefendi olarak yaşamımı sürdürmeme kıt kanaat yetiyor. Sırtıma bir de Fanny gibi bir yük binerse ben ne yaparım? Beni geç, zavallı kıza haksızlık olur. Kız burada emin ellerde, keyfi de yerinde. Ben kendi kederimle ve sıkıntılarımla elimden geldiğince baş edebilirsem ne mutlu bana.”

“O hâlde bir başına yaşamak senin için bir sorun olmayacak?”

“Leydi Bertram, benim bir şikâyetim yok. Hayatımın eskisi gibi olmayacağı kesin. Masrafları daha da kısmak, daha tutumlu olmak zorundayım. Bugüne dek hep cömert bir ev sahibesi olmuşumdur. Ancak tutumlu davranmaktan utanacak değilim. Gelirimle birlikte konumum da değişti. Zavallı Mr. Norris varken, köyün papazına yakışır bir yaşamımız vardı. Eve girip çıkanların, yenilip içilenlerin haddi hesabı yoktu. Aynı şeyleri şimdi benden beklemek olmaz. Beyaz evde dikkatli davranmam gerekiyor. Elime geçenle yetinmezsem sefil olurum. İtiraf etmeliyim ki bir köşeye de biraz para ayırabilirsem hiç fena olmaz.”

“Bunu yapacağından hiç kuşkum yok. Bu konularda beceriklisindir, değil mi?”

“Leydi Bertram, tek amacım ardımdan gelenlere bir yararımın dokunması. Param olsun istiyorsam, bu sizin çocuklarınızın iyiliğinedir. Onlardan başka kimim var ki benim? Eğer ki onlara az da olsa bir şeyler bırakabilirsem ne mutlu bana.”

“Çok iyisin ancak onlar için kendini sıkıntıya sokmana gerek yok. Hepsinin geleceği güvencede… Sör Thomas onlarla ilgilenir.”

“Ancak biliyorsun ki Antigua’daki araziler böyle az para getirmeye devam ederse Sör Thomas da sıkıntıya girebilir.”

“O mesele yakında hallolur. Sör Thomas bu konuda gereken yazışmaları yapıyor.”
Mrs. Norris gitmek üzere hazırlanırken, “Leydi Bertram!” dedi, “Tek söyleyebileceğim, yegâne isteğimin bu aileye bir faydamın dokunması arzusu olduğunu bilmenizdir. Dolayısıyla, eğer Sör Thomas, Fanny’yi yanıma almamdan tekrar söz edecek olursa, sağlığımın ve ruh hâlimin buna müsait olmadığını söylersin. Dahası, Fanny’ye verebilecek bir yatağım bile yok! Konuk odası var ama o da gelip gidenler için…”

Leydi Bertram’ın aktardığı bu konuşma, kocasını, baldızının düşünceleri konusunda yanılmış olduğuna ikna etmeye yetti. Ondan bir şey beklenemeyeceği anlaşılmış, bu sayede Mrs. Norris de bu konuyu duymak zorunda kalmaktan kurtulmuştu. Sör Thomas, Fanny’nin evlatlık alınması konusunda bu kadar istekli olan kadının, yeğeni için herhangi bir şey yapmayı reddetmesine şaşırıyordu. Ancak Mrs. Norris’in sahip olduğu her şeyin kendi çocuklarına kalacağına dair sözleri, Sör Thomas’ın, Fanny’nin bakımını üstlenmeye rıza göstermesine, bunun Fanny açısından da iyi olacağına karar vermesine yol açtı.

Çok geçmeden Fanny de evden gönderilmesine dair korkularının ne kadar yersiz olduğunu gördü. Bu haberin Fanny’yi bu kadar sevindirmesi, taşınmanın onun iyiliğine olacağını düşünen Edmund’ı da bir nebze olsun teselli etti. Mrs. Norris, beyaz eve geçti, Grant’ler ise papaz evine taşındı ve bu sayede Mansfield’daki hayat bir süreliğine eski hâline döndü.

Grant’lerin dost canlısı ve girişken insanlar olmaları, yeni dostlarını genel olarak memnun etmişti. Ancak hataları da yok değildi. Elbette ki bunlar Mrs. Norris tarafından kısa sürede tespit edildi. Boğazına düşkün olan Dr. Grant her akşam mükellef bir yemek yemeden edemiyordu. Mrs. Grant de Dr. Grant’i ucuz yoldan doyurmak yerine, aşçısına Mansfield Park’ta çalışan aşçılar kadar yüksek maaş ödüyor, mutfağa adımını atmıyordu. Mrs. Norris, Grant çiftinin bu türden kusurlarından, evde bu kadar tereyağı ve yumurta tüketilmesinden söz ederken sinirlerine hâkim olamıyordu. Onun ne kadar konuksever ve cömert olduğunu herkes bilirdi. Cimrilikten nefret ettiğini de… Papaz evinde hiçbir şeyleri eksik değildi. Onun zamanında böyle bir şey ne görülmüş ne de işitilmişti. Ancak şu an olup bitenlere akıl erdiremiyordu. Acaba Mrs. Grant’in o güzel sandık odasına gücü nasıl yetmişti? Sorup soruşturmuş, Mrs. Grant’in eline en fazla beş bin paunt geçtiğini öğrenmişti.

Leydi Bertram, kız kardeşinin sayıp döktüklerini kayıtsız bir tavırla dinledi. Yolsuzluk iddialarıyla ilgilendiği yoktu. Onun asıl şaşırtan, Mrs. Grant’in, pek de güzel olmadığı hâlde kendisine iyi bir koca bulabilmesiydi. Mrs. Norris, uzun uzun anlattıkça, o da bu konudaki şaşkınlığını dile getiriyordu.

Bu konuların üzerinden bir yıl geçmemişti ki evdeki hanımların düşüncelerinde ve sohbetlerinde önemli yer edinen bir olay meydana geldi. Sör Thomas, işleri yoluna sokmak için Antigua’ya bizzat gitmesinin daha iyi olacağına karar vermiş ve kötü alışkanlıklarından uzak kalır umuduyla büyük oğlunu da yanında götüreceğini söylemişti. Böylece İngiltere’den yaklaşık bir yıllığına ayrıldılar.

Sör Thomas, ailesini bırakıp gitmeye, kızlarını hayatlarının bu en zor döneminde başkalarına emanet etmeye, ekonomik tedbirler alma mecburiyetiyle ve bu seyahatin oğluna yararı dokunabileceği umuduyla razı olmuştu. Leydi Bertram’ın onun boşluğunu doldurabileceğini, bırakın onu, kendi annelik görevlerini bir nebze olsun yerine getirebileceğini sanmıyordu. Yine de Mrs. Norris’in uyanıklılığına ve Edmund’ın mantığına güvendiğinden içi rahattı.

Leydi Bertram kocasından ayrı kalmaktan hiç memnun değildi. Ancak bunun nedeni, eşinin başına bir iş gelmesinden, oralarda rahat edemeyeceğinden çekinmesi değildi. Kocasının değil, kendisinin yaşayabileceği sıkıntı ve tehlikeleri düşünmekteydi.

Kızların hâli daha da beterdi. Babalarının gidişine değil, bu gidişe üzülememelerine üzülüyorlardı. Babalarına pek düşkün sayılmazlardı. Zaten pek bir şey paylaşmazlardı. Dolayısıyla babalarının yokluğu, maalesef onlar açısından sevindirici bir olaydı. Dizginlerinden kurtulmuşlardı. Babalarının muhtemelen yasaklayacağı her şeyi yapabileceklerdi. Fanny’nin rahatlamasının nedeni de kuzenlerininkine benziyordu. Ancak vicdanı nankörlük ettiğini söylüyor, bu nedenle de Sör Thomas’ın gidişine üzülemediği için üzülüyordu. Kendisi ve kardeşleri için birçok şey yapmış olan Sör Thomas gitmişti ve belki de hiç dönmeyecekti! Buna rağmen ardından bir damla dahi gözyaşı dökmemişti. Bu duygusuzluğu utanç vericiydi! Hem Sör Thomas yola çıkmadan önce, önümüzdeki kış mevsiminde kardeşi William’ı görebileceğini söylemiş, kardeşine bir mektup yazarak, görev yaptığı filo İngiltere’ye döner dönmez Mansfield’a davet etmesini tembihlemişti. Bu çok düşünceli ve nazik bir davranıştı. Bir de gülümsese, “Sevgili Fanny!” diye seslense, çatık kaşlı asık suratını, soğuk tavırlarını bir anda unutabilirdi. Ancak sonrasında söylediği sözlerle Fanny’yi yine yerin dibine geçirmişti: “William, Mansfield’a geldiğinde umarım ona, evden ayrıldığından beri geçen onca yılı boş boş geçirmediğini, kendini geliştirdiğini gösterebilirsin. Korkarım ki ağabeyin, on altı yaşına gelmiş olan kız kardeşinin birçok açıdan on yaşındaki hâlinden pek bir farkının olmadığını düşünecek.” Eniştesinin gitmesinin ardından bu sözleri hatırladıkça ağlamaya başlamıştı. Ağlamaktan gözlerinin kızardığını gören kuzenleri ise kendisini ikiyüzlülükle suçladı.