Читайте только на Литрес

Kitap dosya olarak indirilemez ancak uygulamamız üzerinden veya online olarak web sitemizden okunabilir.

Kitabı oku: «Bozkırın Ulu Ozanı Jambıl Jabayev», sayfa 2

Yazı tipi:
SURANŞI BATUR
(MANZUME)
 
Onu göğe çıkaran
Ne ev vardı ne asa
Uçkoñur’a yaz çıkar
Kışta göçer Arıs’a,
Şapıraştı boyuydu
Boyu gökten az kısa
 
 
Babası Kaşke idi,
Büyük dede Karasay,
Akrabası Savrık
Hasım görse eder hay!
Soydan gelen yiğitlik
Kesilmeden akan çay
Ulu boydan Kazak’ın
Yelsiz yanı vay ki vay!
Yelli yanı bir saray
Bunun gibi yiğide
Yaddan konuk gelince
Konuğuna bir kap aş
Bulamazdı pek kolay
Halk göç ettiği zaman,
Onun köyü taşıtsız
Dulat, Alban, Bayulı
Giderken alay alay
O kalırdı tepede
Tüfeğiyle kuş vurup,
Kartalla geyik yorup,
Yaşıyordu orada
Bir komşusuz dolunay
 
 
Halk özledi baturu
Yatsa bile ırakta
Yakın olsa Suranşı,
Sesi duyup yürekte
Çok diyerek düşmanı
Beklemezdi durakta
 
 
Böyle hasmın çoğunu
Birkaç defa yenmişti
Sanki kordu ocakta
Sinip gelen düşmanı
Fark etmedi sıcakta
Halk telaşla çaresiz
Dağda yatan yiğide
Bu haberi demeye
Ulak arar bucakta
Kariboz, kart Bavke
Atlarını terletip
İz görmemiş yamaçta
Dörtnala at sürerek,
Söz taşırlar kucakta
 
 
Düz gideyim deseler
Önde düşman nice er,
İli boyuna inip
Korday ile döndüler.
 

“Suranşı-Savrık Bahadırlar”, A. İskakov


Suranşı Bahadır (Batır)

XIX. asırdaki Kazak bahadırları arasında Suranşı Bahadır’ın yeri ayrıdır. O Şapıraştı boyundan çıkan meşhur Karasay Bahadır’ın neslinden gelmektedir. Jetisu’nun namlı ozanları Süyinbay ve Jambıl onun bahadırlığını “Suranşı Batır” adlı kahramanlık destanıyla anlatmıştır.

Suranşı Batır 1815 yılında Verner Bölgesine bağlı Karğalı köyünde dünyaya gelir. Onun büyükbabası Türkmen ile dedesi Davlet Çongarlar ile savaşta halkını koruyarak, topraklarını düşmanına etmemiş, tanınmış bahadırlar, cesur askeri yöneticiler olmuştur. Suranşı Batır hayatı boyunca halkının özgürlüğü ve bağımsızlığı için mücadele etmiştir.

1858 yılında Kazak halkı Hokandlılara karşı büyük bir mücadeleye başlar. Bu mücadelenin önderliğini Suranşı Batır yapar. Onun yiğit askerleri Kudiyar Han’ın tüm askerlerini topraklarından kovmuştur. Böylelikle Evliya Ata (Taraz şehri), Merke ve Şu kurtarılarak özgürleştirilmiştir.

Suranşı vefat edince… Bütün dağ köylerinden eş-dost ve akrabalar toplanmıştı. Suranşı’nın annesi yakınlarıyla acısını paylaşırken gözyaşlarına boğuluyordu. Ağıtçı Berdibek eline dombırasını alıp, uzun bir ağıt yaktı. Ağıt başladığında bahadırın anası ağlamayı kesti ve dinlemeye başladı:

 
“Hey, hanım!
Sağım vakti gelmiş kısrak edasıyla gezerdin
Şimdi yavruları ölmüş deve gibi renk verdin
Kedeybay’ın Suranşı’sı olmaz mı?
O gelirse neşen geri gelmez mi?
Kedeybay da er verir
Çok ağlarsan halk erir
Sabır, sarı altındır”,
 

diyerek taziyeye gelen herkesin adına başsağlığı diler. Berdibek’in de söylediği gibi Suranşı’nın oğlu Kedeybay daha sonra halkın dilinden düşmeyen, saygı duyduğu bir insan olur.


“Uzınağaş Savaşı”, A. Yermolenko.


Suranşı vefat edince… Bütün dağ köylerinden eş-dost ve akrabalar toplanmıştı. Suranşı’nın annesi yakınlarıyla acısını paylaşırken gözyaşlarına boğuluyordu. Ağıtçı Berdibek eline dombırasını alıp, uzun bir ağıt yaktı. Ağıt başladığında bahadırın anası ağlamayı kesti ve dinlemeye başladı:

 
“Hey gidi, büyük hanım,
Bir zamanlar sağımı gelmiş kısrak gibiydin,
Bugün ise yavrusunu yitirmiş bir deve gibisin.
Kedeybay’ın büyür, Suranşı’nın yerine geçmez mi?
O vakit neşen yerine gelmez mi?
Kedeybay da gün gelir er olur,
Çok ağlarsan millet kahrından helak olur,
Sabrın sonu sarı altın, derler, sabret”,
 

diyerek taziyeye gelen herkesin adına başsağlığı diler.

Rus ordusuyla anlaşan, Suranşı ve Sarıbay beyler beş bin kişilik bir ordu kurarak, Uzınağaş yakınlarında muharebede sayıları kendilerinden kat ve kat fazla olan Kanatşı’nın güçlerini püskürterek, topraklarını Hokand işgalinden kurtardı. Bu savaşta âşık Süyinbay, Suranşı’nın askerlerinin moralini arttırmak için yüreklendiren mısralarıyla yırladı. Şokan Velihanov, Gutkovskiy’e yazdığı mektubunda Suranşı’nın Rus ordusuna karşı dürüst bir tutum sergilediğini, açıkça belirtmektedir. Suranşı, Evliya Ata’yı da Hokand Hanlığından kurtarmıştır. Hokand’a karşı Ulu Cüz (Büyük Boy) bahadırlarının Sayram’daki savaşı sırasında 1864 yılının Temmuz ayında şehit düşmüştür.



Bacağından yaralanan Sarıbay ise Taşkent’e ulaşır. Bu seferden sonra Sarıbay’a yarbaylık rütbesi verilir. Sayram’dan Suranşı’nın cenazesini köyüne getirerek, orada toprağa verir. Jambıl, işte böyle tarihin çalkantılı bir döneminde dünyaya gelmiştir.

Halkını ve toprağını Hokand baskılarından kurtaran Suranşı hayatını kaybettiğinde, Jetisu halkı derin bir üzüntüye boğulmuştur. Tüm insanlar, genci yaşlısıyla Ulu Cüz’ün (Büyük Boy’un) âşıkları ve asilzadeleri onu son yolculuğuna uğurlamak için büyük bir saygı göstergesi olarak cenazeye katılmış, minnettarlıklarını sunarak, ona veda etmişlerdir.

O yıllara ait kaynaklara baktığımızda cenazeye katılanlar arasında Jalayır boyundan Baktıbay ve Karkabat, Nayman boyundan Tübek, Arka’dan Şöje, Alban boyundan Kulmambet, Böltirik, Kaskarav boyundan âşık Sarbas, keskin dilli söz ustaları Kebekbay ile Nogaybay, Çu’dan Kuvandık, Kılışbay, Böltirik âşıklar ile Evliya Ata’dan (Çim-kent’ten) Kulınşak ve Mayköt gibi kendi dönemlerinin ileri gelenlerini görmekteyiz.

Şokan Şınğısulı Velihanov

Tanınmış askeri subay ve Sibirya Askeri Okulu mezunudur. Bilim adamı, araştırmacı, tarihçi, etnograf, ressam ve Kazakların en seçkin aydınlardan biri olarak kabul edilir.

Şokan Velihanov’un keşifleri genç subayı tanınmış coğrafyacılarla aynı saflara taşımıştır.

Askeri istihbaratçı olmuş Velihanov gizli görevle gönderildiği Kaşgar’da sayısız hizmet etmiştir. O, cesareti dolayısıyla karargâh subaylığına yükseltilerek, “Kutsal Vladimir” nişanıyla ödüllendirilmiştir.

Çok yönlü âlim kendi döneminin rehberlerinden biri, yüce bozkırın gururu, Kazakların değerli bir evladı olmuştur.

 
Ve insanlar göz ucuyla baktılar,
Somurtkan uçurumlara,
İşte, o aşağı iniyor ve dönüyor,
Siyah saçlı bahadır…
Suranşı uçurumda yaşardı,
Kartallar ile arkadaştı,
Suranşı batır taşırdı
Aslanın bedeninde kaplanın kalbini
 

Süyinbay Kazak ozanlarının eski geleneğini sürdürerek, Suranşı’nın bahadırlığını anlatan methiyeler (övgü) dizer.

“Beş Silah”, A. İskakov.


 
“Hokand hanı kudurdu
Bağlanmış köpek gibi
Birdenbire hırs doldu
Kendi kendine coşup
Kan özleyip kan doldu
Hokand’dan yola çıkıp
Ordusuyla yol aldı
Ter aktı atlarından
Hayvanlar yorgun kaldı
Kudurması değil mi?
Sessiz yatan çokça halk,
Ululara ne kıldı?”
Veya
“Suranşı ata biner,
Karasay dörtnal döner
Ak toynakta bin hüner
Değdiği yerler siner,
Karşı gelen düşmana
Mızrakla yara açtı
Düşmanı ezip geçti”
 

Toplanan âşıklar Suranşı’nın kahramanlığını destanlaştırıyorlar, ona ağıtlar yakıyorlardı. Onların aralarında genç Jambıl da vardı. 18 yaşındaki genç âşık herkesin önünde kahramanlık destanını okumuştur.

Suranşı’nın vatanseverliğini, yiğitliğini ve üstün insani değerlerini anlatan Süyinbay’ın söylediği ağıt (anma yırı) daha sonra tarihi bir destana dönüşmüştür.

Özünde, bütün Kazak destanları ağıtlardan ve bahadırların kahramanlığını anlatan hikâyelerden oluşmaktadırlar. En başında, kahramanla birlikte seferlere katılan âşık onu anlatmaktadır. Devamında sonraki kuşak ozanları kahramanın yiğitliğini yüceltmeyi sürdürür, en sonunda bu birleşik dizinler (silsile) uzun bir kahramanlık menkıbesini oluşturmuştur.

XVI-XVII asırlardan beri bahadırlar hakkındaki bu tarz menkıbelerin destana (efsanelere) dönüşmesi görülmemiştir. Bunun birinci sebebi yazarlarının kim olduğunun bilinmesi, ikinci sebebi ise bu kahramanların yaptıklarının da halkı tarafından iyi bilinmesidir. Bu yüzden onlar tarihi anlatımlar şeklinde kalıplaşmıştır. Bunun dışında destanların doğması için uzun asırların geçmesi gerekmektedir. Buna örnek olarak Suranşı hakkındaki menkıbeleri gösterebiliriz.

“O, sadece ХVІІІ. asrın tarihi kahramanı Ötegen bahadırın, XIX. asırda yurdunu Hokand Hanlığının baskısına karşı halkını ayaklandırıp, asker toplayan Savrık’ın, Suranşı bahadırların adlarına methiyeler sunan bir ozan değildir. Sovyetler Birliği’nin büyük olaylarının da âşığı, asil bir ozanıdır. O, kimlere methiye söylemişse, ister papaninciler ya da Hasan hakkında olsun, ister Halhin Gol muharebesinde kahramanlık gösteren halk savaşçıları isterse de işgal altında kalmış Leningradlılar hakkında olsun, herhangi birisi elbette birden kabullenilmemiştir. Halk onlara menkıbeler söylenmesini beklenmiştir”.

N. Nazarbayev

“Ozan tasviri”. A. İskakov


Ne yazık ki kahraman için yazılan bazı eserler günümüze kadar ulaşamamıştır. Bize kadar sadece Süyinbay’ın mısraları ulaşabilmiştir. Genellikle yakın ve sevdiği insanların anısına ağıtlar yakan Süyinbay, Kazak âşıklarının (akın) kadim geleneklerine göre Suranşi’nın vatanseverlik kahramanlıklarını anlatan büyük ve muntazam bir ağıt yaktı. Bu yapıtta tarihi epik şiir üslubu çok net görülmektedir.

Hocasının izlerinden ilerleyen Jambıl daha sonra bu epik ‘Suranşı batır’ hikâyesini tamamlamıştır.

 
“Maziden aklımda kalan,
Gençken bende şiir olan
Anıt idi bir batura”
 

diyerek, Jambıl’ın Suranşı’yı gençliğinden itibaren yaşamı boyunca uzun hikâyeleriyle söylediği anlaşılmaktadır.

Jambıl’ın bu şiiri ruhu, üslubu ve motifi bakımından Süyinbay’ın destanına çok yakındır. Hocasından neler öğrendiği, bu iki büyük ozanın bir kahraman için yazdıkları destanların ortak ezgileri, birbirlerine olan yakınlığı, bütün bu sorular ayrı bir araştırma gerektirmektedirler.

Jambıl’ın sanatı, özellikle Sovyet yıllarında yazılmış eserleri edebiyat biliminde çok derinlemesine incelenmiştir. Bu konuda çok emek harcayan akademisyenlerden özellikle M. Avezov, M. Karatayev, Prof. Dr. E. İsmailov ve filolog Dr. A. Tajibayev’in isimlerinin altını çizmek gerekir. Çok az edebiyatçı Jambıl hakkında bir makale yazmamıştır. Ancak buna rağmen ozanın mirası tam olarak incelenebilmiş değildir. Şam-gali Sarıbayev ve Sapargali Begalin’in biyografik bilgileri ve Prof. Dr. E. İsmailov’un “Akınlar” (Âşıklar) adlı monografisindekileri saymazsak, Jambıl’ın bilimsel biyografisi hala yazılmamış, onun ozanlar çevresi tam olarak ortaya çıkarılmamış, sanat ustalığı çok derin olarak incelenmemiştir. Ancak tüm bu sorunlar çözüldüğünde büyük ozanın sanat mirası tam olarak gün ışığına çıkarılmış olur.

SURANŞI BAHADIR
(MANZUME)
 
Jambıl, Jambıl olanda,
Şiir yeli dolanda
Kırgız, Kazak eline
Sedasını salanda
 
 
Dua etmiş Süyinbay
Şahit olmuş Güneş, Ay
 
 
Bana akıl verirken:
“Baturu anlat!” derken
 
 
Bu aklımda kalmıştı,
Bedenimde kuvvet var
Yirmi beş yaş alevi
Değse demiri kırar
 
 
Mürekkepsiz, kalemsiz,
Kâğıt, kitap, deftersiz
 
 
Fikir diyen dombıra,
Söz söyleyen dombıra,
Harfi bile Jambıl’ın
Dombırayla olunca
Söylenmişti bu destan.
Söze mecbur kalınca,
Halkta dilek kalmadı.
 
 
Dağdan düştü ala taş,
Gözlerimden akar yaş,
Zor zamanlar denk geldi,
Kaygılandı kız kardeş,
Darlık gününde her halk
Hep baturu hatırlar
Bilmez başka çare var
Ciğerini közleyip
Er oğlunu özleyip,
Hatırayla sızlayıp
Sözüm bir şiir kadar.
 

“Genç Jambıl”. B. Çekalin.


Meşhur Savıtbek’in kuzeni, yaşlı âşık Smayıl Kalipanov bana yazdığı bir mektupta:

 
“Almatı’da bilim öğrenen gençlik
Beni yar başında yaşlı bilirsin
Elimde ecdadın mirası mevcut
Toprağı kazmadan hemen bulursun
Moyınkum Korday, Şuv arasında hep
Boşa geçti ömrüm şaşar kalırsın
Sana her şeyleri teslim edeyim
Neyi beğenirsen onu alırsın”,
 

diye yazmıştır.

Jambıl öncelikle halk hikâyelerinden feyz almaktaydı. Halk sanatının berrak pınarında doğup, onun duru kollarında büyümüştü. Aşığın okulu, Süyinbay, Kaban, Şöje, Mayköt, Janak, Tübek, Maylıkoja, Kulınşak, Baktıbay, Kuvandık gibi tanınmış ustaların ve Kebekbay, Nogaybay, Sapak, Böltirik gibi keskin söz ustaları ve Kanadan, Bayserke gibi musiki ustalarının sanatları olmuştu.

Âşıklar atışmasıyla Jambıl ile yarışan Kulmambet, Sarbas, Şaşubay, Aykümis, Dosmağambet ve düğünlerde (eğlencelerde) karşılaştığı akranları Aset, Jüsipbek, Koja, Tilemis, Almeyin, Almen, Latipa, Balkıbek, Mırzabay, Özbek, Şarğın, Karabek, Joldıbay, Jantay, Kosay söz ustalarının öğrencileri Makış, Şukıtay, Apejek, Barmak, Kenen, Ümbetali, Ötep, Sayadil, Kustutin, Ömirzak, Kurma, Abdıgali, Jartıbay gibi hüner ustalarını da bu listeye ekleyebiliriz.

Hepsini birlikte ele aldığımızda M. Avezov sözlerinde haklı çıkmaktadır: ‘Jambıl’ın çevresine baktığımızda çok büyük bir topluluk, tam bir ozanlar (âşıklar) ordusunu görmekteyiz’.


Jambıl Kazakistan âşıkları arasında. 1938 yılı. Âşıklar Toplantısı Jambıl’ın yaratıcılık faaliyetlerinin 75. Yıldönümü (soldan sağa: Jambıl, Sultan Muratov, Amire Kiyrıkbayev, Jartıbay, Orınbay, Nurpeyis Bayğanin)


JAMBIL’IN ÜSTADLARI

Ozan Kaban (Kabiliysa) Asanulı

XVIII. asırda Ulu Cüz (Büyük Cüz Boyu) içinde Jalayır boyundan gelen olağanüstü meziyetlere saip bir insandı. Sert mizacı, dinç bahadırlığı, ateş gibi yakan, orak gibi keskin sözüyle hayatta iken ozan Kaban adını almıştır. Ona halk lideri Yeskeldi, Balpık beylerle birlikte “Evliya” lakabı da verilşmiştir. Çünkü dört bir yana dağılmış, göçebe Jalayır soyunun birleşmesinde ve büyük beylik oluşunda çok çaba sarf etmiş ve yaptıkları üç asırdan beri anlatıla gelen efsaneye dönüşmüş bir şahsiyettir.

KABAN JIRAV

Kenen Azirbayev’in Jambıl’a ithaf ettiği “Jambıl – Cır” adlı şiirinde şu satırlar yer almaktadır:

 
“Büyük boyda Süyinbay pek uludur
Süyinbay’ın dili şiir dilidir
Ozanlardan Süyinbay’ı anmayan
Töresizdir, yol bilmezdir, delidir
Kaban Ozan Süyinbay’ın üstadı
Baş eğerek cümle ozan “Pir!” dedi
Jalayır’dan Kaban idi dayısı,
Bana derdi Jambıl dedem bu adı.
Kaban Ozan şöhretliydi, ün dağı
Jambıl sözü fethetmişti sol, sağı
Tam yeğeni Sarbas Ozan söz etse
Bıyık burup çevirirdi kulağı
 

Mürtecil âşıkların hayran oldukları âşıkları taklit etmesi adettendir. Ozan Kaban hem Süyinbay’ın, hem de Sarbas’ın anne akrabasıdır. Süyinbay, Sarbas ve Kenen’in çalıp söylemeye başlamadan önce ellerini göğe kaldırması Kaban’dan miras kalmıştır. Kaban zamanının en büyük ozanlarındandır. Çok uzun epik şiirleri, yaşadığı zaman hakkındaki duygularını aylarca icra edebime kabiliyetine sahip olmuştur. Maalesef onun menkıbeleri günümüze kadar ulaşamamıştır. Kaban’ın ismi kendinden sonra gelen âşıkların dilinden hiç düşmemiştir. Süyinbay gençliğinde onun yanından yedi gün, 7 gece ayrılmayarak hayırduasını almıştır. Geleceği öngören bir âşık ve ozan olmasının yanı sıra Kaban, aynı zamanda bir bahadırdı. O dönemin Jetisu bölgesinin tanınmış bahadırları Ötegen, Rayımbek ve Karaş’ın silah arkadaşıydı. Rayımbek ve Ötegen akrandı, Karaş onlara nazaran daha gençti. Kaban ise aralarında en büyükleriydi.

 
“Ne kıymetli?
Doğup büyüdüğün yerin kıymetli,
Göbeği gömdüğün şarın kıymetli.
Üstüne titreyen anan kıymetli,
Çocuk şımarsa da inan kıymetli,
İyi dostun, güzel yârin kıymetli,
Hepsinden namusun, arın kıymetli”.
 
Kabilisa-Kaban Ozan

Ötegen

XVIII. asırda işgalci Congarlara karşı mücadele eden tanınmış bahadırlardan biridir. Ulu Cüz boyunun Dulat boyundandır. Onun dedesi Sırımbet 1635 yılında Oyrat Han’ının 50 bin askerini püskürtmüş Salkam Jangir Han’ın ordusunda yer almıştır. Ötegen 15 yaşından itibaren düşmanla savaşmaya başlamıştır. 1723 yılında Tavasar, Rayımbek, Hangeldi bahadırlarla beraber Congarlarla savaşmıştır. 1740 yılında bahadır İli nehrinin kıyısında bulunan Töle Biy askerlerine katılarak, bağımsızlık için mücadeleye katılmıştır. 1756 yılında Çin ile anlaşma konusunda Abılay siyasetine karşı durmuştur. Günümüzde anlatılanlara baktığımızda o, topraklarına 17 yıl sonra dönmüştür. Ötegen bahadırın adı halk arasında destanlaşmıştır. Onun hakkında ilk kez Süyinbay ozanın dedesi âşık Küsen menkıbeler söylemiştir. Tarihçi Delebayev’in materyallerine baktığımızda âşıklar Tilemis ve Mayköt, bahadır hakkında destanlar söylemiş. Günümüze kadar gelen menkıbesi ise sadece Jambıl’ın “Ötegen Bahadır” destanıdır.

Rayımbek ve Ötegen akrandılar. Karaş ise onlardan küçüktü, hepsinden de Kaban büyük görünmektedir.

Rayımbek konuşmayı başlatır:

– Ötegen çok gezen, çok bilir derler, her yeri dolaştın gördün, yaşımız artık kemale erdi, bahadırsın, hem çok görmüş geçirmişsin, bilirsin. Öldüğümüzde halimiz nice olur, kimin kemikleri nerede kalır de hele! demiş.

– “Kıdemli varken küçük bezdirir” derler, dünyanın ışığını bizden önce görmüş büyüğümüz Kaban anlatsın, – diyerek, sözü Kaban’a vermiş.

O an Kaban:

– İkiniz bir birinizi dürterek, nihayetinde beni mi sınamaya karar verdiniz. Dinleyin o zaman anlatayım, diyerek söze başlar.

– Vebali adımı “Kaban” (yaban domuzu) diye koyan anne ve babama olsun. Adım Kaban olduğundan bir sazlık dibinden yatacağım. Cesedim yerde üç gün yatar, üç gün sonra yine bulunmaz. Ötegen, iyi bir mizacın ve cana yakınlığın var, akan su kıyısında defnedilirsin, ama altta kalmayacak hareket edeceksin.

Rayımbek, sen hoşsohbet birisin. Kıyamete kadar başından gök gürlemesi eksik olmayacak büyük yolun kenarında kalacaksın, der.

Bu efsaneyi Kenen Azirbayev ile Ömürkul Kulşıkov anlatmaktadır. Kaban ozanın kendisi hakkında ne yorum yaptığını anlamak zor. Ama yakın geçmişte torunları İli’nin kıyısında bir yere Kaban için bir mezar yerine işaret koydu. Ötegen öldükten sonra evlatları onu bugünkü Ayakkalğan sanatoryumu yakınlarında İli nehrinin kıyısına defnetti. Kapşağay Denizi’nin doldurulmasıyla alakalı Ötegen’in nesli hükümetten izin alarak, atalarının naaşını Korday kasabasındaki “Keñes” kolhozuna naklederek, ona anıt mezar yaptırdı.


Rayımbek Bahadır

XVIII. asırda yaşamış büyük Kazak bahadırıdır. Töke oğlu Ulu Cüz’ün Alban boyundan şanlı Hangeldi bahadırın torunudur. Adı efsaneleşmiş, Jetisu Bölgesini Congarlardan kurtararak, bağımsızlık mücadelesini kazanan Kazak kahramanı olarak kabul edilir. Rayımbek’in tüm hayatı Kazak tarihinin kırılgan dönemlerinde geçer. Çocukluğunu halk ordusuyla geçiren Rayımbek Congar Emirliği döneminin trajik olaylarına da şahitlik etmiştir.

SÜYİNBAY
(1816-1898)
 
“Süyinbay benim pirim
İzni ile söz derim
Sırlı, güzel sözleri
Armağan zannederim
 
 
Süyinbay diye konuşsam,
İlham gelir kendince
Hem fırtına, yel neden?
Şiddetime rastlayan,
Durur mu ki düşmeden?”
 

-diyen, Jambıl ölene kadar Süyinbay’ı üstadı bilip, kendine pir tutmuştur. Büyük atışmalarda Süyinbay’sız konuşmaya başlamamıştır.

Jambıl büyük ustası Süyinbay’a olan minnettarlığını hayatı boyunca unutmadı. Bütün kutlama veya toplantılarda şiirlerine ve konuşmalarına onun adını anarak başlardı.

Süyinbay sadece Jambıl’ın hocası ve yol göstericisi değildi, aynı zamanda Jetisu bölgesinde kendisinden sonra gelen tüm âşıkların da akıl hocasıydı. Tam da bu sebeple M. Avezov Süyinbay için “Jetisu bölgesi âşık ve ozanlarının altın dayanağıdır” demektedir.

Süyinbay çok uzun boylu, iri yapılı, endamlı bir adamdı. Güzel bir sakalı, bir kâğıt kadar beyaz ve temiz bir yüzü vardı. Bu yakışıklı, eline dombırayı aldığında sesi bir çağlayan gibi gürlerdi. Sesi o kadar güçlü ve gürdü ki, sesinin tonunu yükselttiğinde yakınında oturan ve onu dinleyenler irkilirdi. Onu gören, tanıyan ve duyan insanlar aktarımlarını sıcak rüzgâr esintilerine benzetirlerdi.

Bunun manası şurada: Süyinbay’ın keskin dilinden keyfi kaçan Tezek Töre onu atışmada yenebilmek için Arka’dan meşhur Tübek’i çağırmıştı. Ancak yoldayken Süyinbay’ı sıcak ve şiddetli bir rüzgâr olarak rüyasında gören Tübek, onun ününü daha önce de duyduğu için korkarak bu yarışmadan çekildi. Eserlerini icra eden Süyinbay’ın şiirsel suretini ve onun eşsiz güzelliğini yetenekli ressam Abilhan Kasteyev mükemmel bir şekilde resmetmiştir. Ozanın suretini o kadar güzel aktarılmış ki, resme her bakıldığında dudaklarından sanki kılıç gibi keskin kelimeler dökülecekmiş hissi uyandırmaktadır…

Halkının ulu ozanı Süyinbay’ın mirasının toplanmasına büyük emek harcayan S. Sadırbayev’di. Bilindiği üzere, 1935 yılında İlyas Jansügirov ve Fatima Gabitova, Süyinbay’ın eserlerinin yer aldığı ilk kitabı yayınladılar.



 
“Abılay’ın çağında Ozan Bukar,
Adil Han’ın çağında Tübek var.
Her devrin bir danışmanı olsa da,
Bana düşen danışman da bu kadar!”,
 

diyen Tezek’in kalbine adeta mızrak saplarcasına Süyinbay şöyle der:

 
“Ey Han Tezek, baylığına etmem ram
Gördüğümü gizlemden derim tan
Eğer bir gün hiddetlensem gerçekten
Uçan kuşu gökyüzünde uçurmam
 
 
Sen sultansın, yıkıyorsun kanla kan
Hilen ile haraç verir dört bir yan
Allah için sevilecek huyun yok
Nasıl durdun sen Kazak’ta nasıl Hân?
 
 
Ablan, Dulat, Şapıraştı el midir?
Bugün halkın dolup taşan göl müdür?
Dalgalansa göl köpüğü kapatır
Bu köpükler sultan denen kul mudur?
Sultan şeytan, halk melektir kanımca
Şeytan yenen melekteki hâl midir?
 

diyerek, aceleci törenin gönlünü yatıştırır. Jetisu’da kılıcından kan damlayan Han Tezek’i yenerek mücadeleyi kazanan 3 sanatçıyı biliyoruz. Onlar: Süyinbay, Baktıbay ve Böltirikti. “Tezek’in bir yanı yönetici, bir yanı âşık” diye Tezek’in kendisi söylemiştir. Tezek değerini arttırarak, namını yaymak için etrafına âşıkları çok toplamıştır. Süyinbay’ı da, Baktıbay’ı da, Böltirik’i de Han sarayında danışman yapmak istemiş, ama üçü de Tezek’i yenmiş, keyfini kaçırmıştı. Bu üçü sözün kudretiyle Kırgız hanı Şabden ile Tezek’in unvanını ellerinden almıştır. Acı da olsa adaleti, doğruyu yüz yüze açık söylemek Jambıl’ın kendi üstatlarından öğrendiği bir yönüdür.



Baktıbay Jolbarısulı

Kazak âşık, ozan. Genç yaşlarında âşıklık geleneğiyle tanındı. Tezek Töre ile atışması (1861) onu Jetisu bölgesinde tanıttı. Kazakların “Batırlar Jırı” (Kahramanlık Destanı) adlı eserinin birçok hikâyesini ezbere bilen ve halkın epik geleneğine uygun çalıp söyleyen bir destancı olarak atışmalara katılmıştır. (Yaşadığı döneminin önemli âşıklarından Meykekız, Arıstan, Jüsipbek, Aset, Beyimbet, Kıpşakpay ile atışmalara çıkmıştır). Baktıbay’ın mürtecil eserleri “Jelkobız” (Kazak ulusal müzik aleti) adıyla yayınlanmıştır.

Jambıl hocalarından insan takdirini yaparken dürüst, açık yürekli, adaletli olmayı öğrenmişti. Bunu Süyinbay, Baktıbay ve Böltirik ustalarını örnek alarak, ozanlık için gerekli birçok özelliği benimsemişti.

Bunların hepsini Tezek, Süyinbay, Baktıbay’ın atışmalarında, Böltirik’in âşık atışmalarında ve Jambıl’ın kendi sözlerinde görebiliriz.

Tezek Han kendisinin bile bu ozanlardan çekindiğini kabul etmişti. Günün birinde Tezek, Kojbanbet Bey’e itiraf niteliğinde şunları söyler: “İki âşık ve bir de ozan (destancı) gördüm. Âşıklardan biri Jalayır boyundan Baktıbay, diğeri Kızıl Ekey boyundan Süyinbay ve Istı boyundan ozan Böltirik’ti. Benim dedem; Abılay, babam; Abil, ben; Tezek’im. Binlerce tebaamı korumaya ve bakmaya gücüm ve kudretim olsa da, bu üçüne mağlup oldum. Onlar, bütün hayallerimi dağıttılar”.

 
“Yılkı tayı yakalanmaz, tutulmaz.
Bir vatanı yakıp yıkar fukara,
Tanrı sözü hiç yabana atılmaz, deyince
“Suçu olmaz usta, hatip, hak dilin
Zenginliği sağlığıdır yoksulun”
 

– diye, dünya malına aldanan Tezek Han’ı kendi yurdunda yenmiştir.

Başka bir ifadeyle, Süyinbay, kınındaki kılıç, parlayan ateş, kasırganın kopması, rakibini toz gibi silip süpüren yakıcı bir fırtına, şahindi. Süyinbay’ın sözlerinde elmasın keskinliği, yılkının yüğrüğü, söz sanatının muazzam ustalığı açıkça görünmektedir.



Süyinbay Aronulı Issık Göl’de düzenlenen bir atışmaya katıldı. Süyinbay Aronulı müzesindeki âşıkların balmumu heykelleri.


1936 yılında Jambıl, Moskova’daki on günlük edebiyat ve sanat toplantılarının ardından döndüğünde, yaşı bir asrı geçen bir aksakal onu selamlamaya geldi.

– Jambıl, bundan sonra sen göğe daha çok yükselsen de, aşağı düşmezsin. Yaklaşık on beş yıl önce seninle ilgili bir rüya görmüştüm. Birisi Almatı’nın Taşkent Caddesi’nden otuz tane rahvan getiriyordu. En güzeline bakıp çobana sordum, “Kimin bu atlar?” Çoban ise: “Bunlar Süyinbay’ın Jambıl’a vasiyet ettiği rahvanlardır. Onun vasiyetini yerine getiriyorum” dedi. Atları sürmeye devam etti. Bugünkü Taşkent Caddesi, Ulu İpek Yolu’nun güzergâhıdır. Bu tarihi yoldan koşan rahvanlar, Süyinbay’ın ozanlık mirasıdır. Senin için ise inci gibi dizilmiş mısralardır. Sen de onun gibi yüğrük bir rahvansın.

Bir asırdan uzun yaşamında birçok yırı duymuş ihtiyar kulaklar, Süyinbay ve Jambıl yırlarının (sözlü hikâye) aynı kaynaktan çağlayan ortak bir ahengi olduğunu bütün kalbiyle kavramıştı.

Şu bir gerçektir ki, Süyinbay ozanlık istidadını Jambıl’a tamamıyla aktarmış ve âşıklık geleneğinde geniş bir yankı bulmuştu. Bu dünyaya gözlerini açtığında, dünyada Süyinbay ozanın varoluşu, onun için büyük bir mutluluktu.



 
“Nara atıp düşman vuran,
Halktan çıkan yiğitler var.
Atışmada hasmı yenen,
Ozanlar da halktan çıkar…”
 
Süyinbay

Süyinbay’ın duasını almış, otuz beş yıl boyunca yanından ayrılmayan Jambıl yırlarını çalıp söylerken bu büyük aşığı örnek almaktaydı.

Jambıl on dört yaşındayken halk geleneklerine göre Ramazan ayında gece yarısı “jarapazan” şarkısını söylerken Süyinbay’ın evinin karşısında kendi şiirlerini de okurdu.

 
“Ramazan manisini söylerim eşiğine,
İki koç gibi oğul verirse beşiğine.
Oğulların erliğe büyüsün, ersin derim,
Zorlukları çekmeden muradı görsün derim”.
 

Genç ozan uzun uzun şarkısını söylerken büyük ozan onu dikkatle dinlerdi. Bir gün büyük ozanın eşi Yenlik’ten ışığı yakmasını rica eder ve gence seslenir:

– Sen Jambıl mısın? İnsanlar senin şarkı yazdığını söylüyor. Sen sanırım buraya tesadüfen gelmedin, hadi gel tanışalım, atışalım. Eğer sen kazanırsan ödül olarak atı ve deveyi alırsın. Eğer kaybedersen kendi atını bırakır, karşılığında hayır duamı alırsın. Jambıl’ın cevabı ise:

 
Bak Jambıl’ım dua verdim ben sana
Mutlulukla erişesin çok âna
Atın değil dua verdi, diyerek
Büyük suçlar atmayasın sen bana!
Süyinbay’ın makamını alarak
Ballar aksın bal dilinden bu yana!” diyerek
 

– Sizin atınızı almayacağım ve kendi atımı da bırakmayacağım. En iyisi bana siz hayır duanızı verin.

Süyinbay, Jambıl’ın tutumundan onun gelecekte büyük bir ozan olacağını anlamıştı ve büyük toplantı ve düğünlerde hep yanında bulundurmuştu.

Süyinbay hayır duasını verip gök keçiyi yedeğine bağlarken, Jambıl:

 
“Süyeke, at, deve aldı, çalmadı
Görmediği devlerden kul kalmadı
Sen deveyi tüyü ile yutsan da,
Boğazına değen bir şey olmadı” dedi.
 

En sonunda Süyinbay:

 
“Hey, çocuk hey, bu gelişin zamansız
Süyinbay’la gezemezsin kol kola
Daha dursan atsız bile kalırsın
Çok konuşma, al keçiyi, git yola!”
 

deyip keçiyi yedeğine verip gönderir.

BABA
 
Sörti’nin atını çalıp
Suçsuz yere kesip başı
Issız yolda yaya kalıp
Taşıyamam kargış taşı
Halkta tartışma çıkarıp
Halkta düşünmem isyanı
Onu yurdundan ederek
Saldırarak yakmam canı
Şiiri, sözü dost kılıp
Olurum yurdun ozanı
Hayırlı dua ver baba
Dediğimi tut, dur baba
“Capa’nın oğlu ozandır
İyi yapmış..” el der baba.
Dombıramla söyleyeyim,
Her gün şölen eyleyeyim
Eğlenceler çok olunca
Yurtta olur bol, bereket,
Çalmanın sonu eziyet
 

 
Halkım batur, genç halkım
Gelişecek dinç halkım
Ülküsüne erince…
 
Jambıl Jabayev

Jambıl, sayısız yarışmada Süyinbay’ın dudaklarındaki ateşli şiirlerin parlamasına şahit olmuştu. “Geldiniz bu ceme gireyim diye

 
Avuç yağ geçer mi, göreyim diye
Mazlumun malını zalime verip
Yoksulu yağmayla süreyim diye
Yıkılmadan ne duruyor yerle gök?
Fakir ölür açlığıyla neden çok?
Ağlayana, zavallıya bakan kim!
Beyde vicdan, zenginlerde doymak yok”
 

Ya da

 
Oruç tutar tespih çeken mollalar
Yoksul soyan zenginlerin gözü dar
 

Süyünbay Aronulı ozanların Issık Göl’deki atışmasına katıldı


 
Kavruk buğday, darı bile yemedik
Bizde oruç tutacak bir güç mü var!
 
 
Yıl boyunca aç dolaşır yoksul er
Zengin kurttur, fakirlerden oğlak yer.
Her belayı bu dünyada başlatan
Hoca, molla cehenneme çok gider.
 
 
Yalanınla ayetler din olur mu?
Baksı, kâhin dindeyken cin olur mu?
Peygambere yakın olan oruç tut,
Tutmaz isem günah mıdır, de, unut!
 

Jambıl, Jetisu Beyler’in önünde Süyinbay’ın icraatlarını kendi kulaklarıyla dinlemişti.

Süyinbay’ın Jambıl’a olan tesiri özellikle ‘Şagım’, ‘Kedey küyi’, ‘Sat saylanarda’, ‘Manke turalı’, ‘Şaltabaya’, ‘Kali’, ‘Kökimu’, ‘Çarın fermanı hakkında’, ‘Zildi buyrık’ ve diğer birçok yırında hissedilmektedir.

Süyinbay, atışmaların büyük ustasıydı. Katagan, Arıstan-bek gibi Kırgız ozanlarıyla, Kantarbay, Jantay, Tatti kız, Kesken kekil, Özipa, Kunbala, Karga, Tezek töre gibi Kazak âşıklarıyla yarıştı. Ne yazık ki bu icraatlarına çoğu günümüze kadar ulaşamadı. Bu şiirlerinde onun açık sözlülüğü ve ozanlık yeteneği çok bariz bir şekilde görülmektedir. Zenginlerin eksikliklerini eleştirmekte, fakirleri korumakta, halkların dostluğunu yaşatmakta, adaleti ve yiğitliği yüceltmektedir.



Anne babasını çok erken yaşta kaybeden Süyinbay, fakir ve öksüz hayatın tüm zorluklarını fazlasıyla tattı. Hayatta kalabilmek ve karnını doyurabilmek için akrabalarının kuzularını otlattı. Cüzler ve boylar arasındaki çatışmalar, kendi gözleriyle gördüğü zenginlerin zorbalığı ve despotluğu onu çok derinden yaralıyordu. On iki yaşındaki Süyinbay Maytöbe yaylasının eteğindeki Keregetas’ta kuzuları otlatıp şarkı söylerken kayaya bir konup, bir uçarak birbiriyle didişip gürültü yapan kargaları görüp kendisini kargayla atıştırır.

Süyinbay:


 
“Selamünaleyküm, Karakarga hey!
Uçuruma yuva yapmak nasıl şey?
Gürültüyle kafamızı şişirdin
Dinlemez mi hâlimizi hâkim bey?
Çığrışarak durmadınız ikiniz.
Bölünmeye arsa mıdır, ev mi, ney?
 
 
Karga:
“Sen Süyinbay, kuzu baktın, mal yaydın,
Kaderine razı oldun, hak saydın
Mazlum çocuk, sivrisinek sokunca
Yaprakları örtü diye çok yaydın
Seni yiyen düşmanlara kin duyup
Yakaladım tuzak kurup ağ ile
 
 
Sen gibiyim zavallı, bir başına
Yersiz yurtsuz dolaşırım boşuna
Sevimsiz görünüşümüze işimiz uygun,
Yaradan’ın ben de şaştım işine”.
 

“Sutartkış”, N.Hulupov.


Daha sonra karga onların da arasında kuvvetlilerin çıktığını, yaşlı karga, karakarga ve kuzgun karga olarak üçe bölündüklerini, iki karganın birbirinin konuşmasına müsaade etmeyip, birliğin bozulduğundan bahsederek, sözlerini şöyle tamamlar:

 
“Bizim elde bey de çoktur, büyük çok,
Göç eyleyen, kan kaybeden geyik çok.
Öfkelendim, biliyorum Süyinbay,
Yetim, duldan sıra sıra höyük çok
 
 
Zavallıyım, bahtım, yazım hep kara
Dışım mutlu, içerlerim dert, yara
Yaradan’ın böyle belki yazdığı
Hak işine bulunur mu bir çare?”
 

Süyinbay:

 
“Karga duydum ben hâlini sağ salim
Acıyacak benim de yok mecalim
Halk içinde fazla imiş kuzgunlar
Kan emici, tatlı dilli, hep zalim!” deyip
 

Kargaya böyle gürültü yapacağına birleşerek ekin ekip birlik olmayı, adil olmasını söyler:

 
Karga canım, iyi yaşa, hoşça kal,
Müsaitken haber gönder, haber al
Görüşürüz belki mahşer gününde
Görüşürüz gelmez ise kötü hâl
 

– diyerek kalabalık fakirin güzel günlerini gelecekten umut ederek otlayarak giden kuzu ve oğlakların peşinden koştu.


“Koyun çobanı çocuk, N. Hludov.


“Süyinbay âşığın yanında”, İ. Kaplan.


Atışmaların dili sade ve ahenklidir. Genç Süyinbay hayatın felsefi düşüncelerini alarak toplumun sosyal sorunlarına ışık tutuyordu.

Süyinbay çok kabiliyetli bir ozandı ve her kapalı kapıya (konuya, soruna) anahtar bulabiliyordu. Muntazam şiirsel söylemlerin yanı sıra ardında halk içinde sayısız vecize ve derin fikirler bıraktı.

Ücretsiz ön izlemeyi tamamladınız.

Türler ve etiketler

Yaş sınırı:
0+
Litres'teki yayın tarihi:
01 ağustos 2023
Hacim:
309 s. 216 illüstrasyon
ISBN:
978-625-6853-38-6
Yayıncı:
Telif hakkı:
Elips Kitap
Metin
Ortalama puan 0, 0 oylamaya göre