Kitabı oku: «Cimri»
Jean Baptiste Poquelin Moliére, 15 Ocak 1622 yılında Fransa’nın başkenti Paris’te doğdu. O dönemde XIII. Louis tarafından yönetilen Fransa’da iç karışıklıklar hâkimdi. Moliére, on bir yaşına geldiğinde annesini kaybetti. Babasının yeniden evlenmesi üzerine bir üvey anneye sahip olsa da ona da birlikte geçirdiği üç yılın ardından veda etti. Anne sevgisi ve şefkatinden yoksun kalan Moliére’in, yaşamının ilerleyen safhalarında ortaya koyduğu tiyatro eserlerinde bu durumun yansımaları tespit edilebilmektedir.
Moliére, henüz küçük yaştayken dedesi ile birlikte Paris’in ünlü bir tiyatro topluluğu olan Hotel de Bourgogne’nun oyunlarının müdavimi idi. Yıllarca sürecek ve giderek artacak olan tiyatro merakı burada başladı.
Döşeme ustası bir babanın oğlu olan Moliére, döneminde saygınlığı ile ön plana çıkmış ve Cizvit papazları tarafından yönetilen College de Clermont adlı okulda öğrenim gördü. Dinî çatışmaların hüküm sürdüğü bir dönemde Moliére, Katolik bir kurumun baskıcı ve disiplinli eğitimi altındaydı. Burada felsefe, dil bilgisi ve edebiyat gibi alanlarda dersler de alan Moliére’in tiyatro merakı, o yıllarda da devam etti.
College de Clermont sonrasında hukuk eğitimi alan Moliére, bir süre avukatlık yaptı. Babası, onun kendisi gibi döşeme ustası olmasını istiyordu ve Moliére, babasının sözünü dinleyerek saraydaki işlerinde ona yardımcı oldu. Tiyatroya mesleki bağlamdaki ilk adımlarını da bu süreçte attı. XIII. Louis tarafından döşeme ustası olarak bir tiyatro topluluğu ile birlikte turneye gönderildi ve orada, Madeleine Bejart adlı oyuncuya âşık oldu. Bunun üzerine döşeme işini bırakıp tiyatroya başladı.
1643 yılında Madeleine Bejart ile birlikte Lll’ustre Theatre adı altında özel bir tiyatro kurdu. Aslında bir kasabanın adı olan “Moliére”i de burada sahne adı olarak kullanmaya başladı.
Maddi sorunlar nedeniyle çıkmaza düşen tiyatro, 1646 yılında dağıtıldı. Moliére, ekibinde kalan güvenilir kişiler ile birlikte bir gezici tiyatro kurdu ve on üç yıl boyunca Fransa’nın birçok yerini gezerek oyunlar sahneledi.
Soytarının Kıskançlığı ve Hekim Uçtu adlı iki kısa güldürüsünden sonra ilk başarılı oyunu olan Şaşkın’ı yazdı. Elde ettiği başarı, onu komedya yazmaya yönlendirdi. Bunun üzerine Küskün Âşıklar ve Bencil adlı komedyaları kaleme aldı.
1658 yılında Louvre’a geldi ve oyununu, dönemin kralı XIV. Louis’ye sundu. Kralın gösteriyi beğenmesi üzerine Moliére ve ekibi, kralın koruması altına girerek yerleşik bir tiyatro sistemine geçti.
Moliére, 10 Şubat 1673 tarihinde, kendi yazdığı Hastalık Hastası adlı oyununu sahnelerken şiddetli bir öksürük krizine girse de oyununu tamamladı. Evine döndüğünde aynı krize tekrar tutulan Moliére, o gece hayatını kaybetti.
Tartuffe adlı oyunu yüzünden kilise ile arası açılan Moliére’in Hristiyanların mezarlığına gömülmesi başta papazlar tarafından kabul edilmese de kralın araya girmesi üzerine naaşı, 24 Şubat 1673 tarihinde Saint-Eustache Mezarlığı’na defnedildi.
KİŞİLER
HARPAGON: Cléante ile Élise’in babaları ve Mariane’a âşık olan kişi.
CLÉANTE: Harpagon’un oğlu ve Mariane’in sevgilisi.
ÉLISE: Harpagon’un kızı ve Valère’in sevgilisi.
VALÈRE: Anselme’in oğlu ve Élise’in sevgilisi.
MARIANE: Cléante’ın ve Harpagon’un sevgilisi.
ANSELME: Valère ve Mariane’ın babaları.
FROSINE: Entrikacı kadın.
SIMON EFENDİ: Simsar.
MUTFAK ŞEFİ JACQUES: Harpagon’un arabacısı ve aşçısı.
LA FLÈCHE: Cléante’ın uşağı.
LEYDİ CLAUDE: Harpagon’un hizmetçisi.
BRINDAVOINE ve LA MERLUCHE: Harpagon’un uşakları.
KOMİSER ve STAJYERİ
Sahne Paris’te geçmektedir.
BIRINCI PERDE
BIRINCI SAHNE
VALÈRE VE ÉLISE
VALÈRE: Hey, ne oluyor Élise? Bana umut verdikten sonra bu kadar dertli olmanızın sebebi nedir? Ne yazık ki sevinçlerimin ortasında iç çekişlerinizi görüyorum. Beni mutlu etmiş olmak sizi pişman mı etti? Bana verdiğiniz sözü zorla mı verdiniz? Nişanlandığımız için pişmanlık mı duyuyorsunuz?
ÉLISE: Hayır Valère, sizin için yaptığım hiçbir şeyden pişmanlık duymuyorum. O kadar narin bir güç sayesinde yaptım ki tüm bunları, pişman olmam söz konusu bile değil. Ama doğruyu söylemek gerekirse, bu kadar büyük bir mutluluk beni endişelendiriyor ve ben sizi olması gerekenden daha fazla sevmekten korkuyorum.
VALÈRE: Bana göstermiş olduğunuz nezaket sizi neden korkutuyor ki?
ÉLISE: Ne yazık ki yüzlerce şey var: babamın hiddetlenmeleri, aile bireylerinin serzenişleri, insanların durmadan kınamaları ve aslında beni en çok korkutan şey kalbinizin değişmesi… Siz erkekler oldukça garipsiniz, bir insan sizi tüm kalbiyle sevdiğinde o kişiden soğuyorsunuz.
VALÈRE: Ah! Beni başkalarıyla kıyaslamayın, Élise. Benden ne tür kötülük görürseniz görün, beni başkalarıyla kıyaslamayın. Size karşı hissettiklerim tükenecek türden duygular değil, hayatımın sonuna kadar sürecek olan duygulardır.
ÉLISE: Ah! Valère, herkes buna benzer nutuklar çeker. Bütün erkekler konuşmada aynıdır ve onları farklı kılan sadece eylemlerdir.
VALÈRE: Madem önemli olan şey eylemler; o hâlde beni yargılamadan evvel neler yapacağımı bir görün ve yersiz korkularınızla beni suçlamayın. Yalvarırım, acımasız şüphelerin hassas darbeleri ile yakmayın, bekleyin de sizi hislerimin gerçekliğine inandırayım, yüzlerce kanıt sereyim önünüze.
ÉLISE: Sevdiğimiz insanlar tarafından ikna edilmemize ne kadar kolay izin veriyoruz! Evet, Valère, kalbinizin beni aldatmayacağına inanıyorum. Beni gerçek bir aşkla sevdiğinize ve bana sadık kalacağınıza inanıyorum: Bütün bunlardan bir kez daha şüphe duymak istemiyorum, bana yüklenebilecek suçların endişesinden üzüntü duyuyorum.
VALÈRE: Peki bu korkuya sebep olan şey nedir?
ÉLISE: Sizi herkes benim gözlerimle görebilseydi böyle bir korku duymazdım. Sizin kişiliğinizi bildiğim için sizinle yaptığım her şeyi doğru buluyorum. Kalbim, kendini savunurken iyi bir insan olduğunuzu ve cennetin beni size adadığını dile getiriyor. Bizi birbirimize denk getiren o şaşırtıcı tehlikeyi her saat kendi kendime hayal ediyorum; dalgaların gazabından benimkini sakınmak için kendi hayatınızı riske atmanıza neden olan o şaşırtıcı cömertlik; beni sudan çekip çıkardıktan sonra gösterdiğiniz şefkat dolu bakımlar ve ne zamanın ne de zorlukların ertelediği bu ateşli aşkın özverili saygısı; ebeveynlerinizi, memleketinizi aramaktan vazgeçip burada kalabilmek ve beni her gün görebilmek için babamın uşağı olmaya razı oldunuz. Bütün bunlar şüphesiz üzerimde harika bir etkiye sahip; bu saydıklarım benim gözümde bu nişanı kabullenmek için yeterli sebeplerdir; belki bir başkasına kanıtlamak için yeterli olmayabilir fakat kimsenin hislerimi anlayabileceğini zannetmiyorum.
VALÈRE: Bütün bu söylediklerinizin içinde değer verebileceğiniz yegâne şey sevgimdir ve sahip olduğunuz vicdan azabına gelince, babanız sizi haklı çıkarmak için çok fazla çaba sarf ediyor. Bir tarafta cimriliği, öteki tarafta çocuklarına olan davranışlarındaki sertlik, garip düşünceler uyandırıyor. Babanız hakkında bu şekilde konuştuğum için beni affedin, Élise. Bu huylarının kimse tarafından övülemeyeceğini siz de iyi bilirsiniz. Ama her neyse, eğer umduğum gibi ailemi bulabilirsem, onun gönlünü almak çok zor olmayacak. Her gün sabırsızlıkla onlardan yeni haberler bekliyorum, eğer haber gecikirse onları gidip kendim arayacağım.
ÉLISE: Ah Valère, size yalvarıyorum burada kalın ve kendinizi babama sevdirmeye çalışın.
VALÈRE: Bunun için neler yaptığımı görün, hizmetine girmek uğruna çok çaba sarf ettim; onu memnun etmek adına bir sempati ve duygu maskesi altında sevgi ve hassasiyetini kazanmak için kılık değiştiriyorum. Takdire şayan bir ilerleme kaydettiğimi düşünüyorum. İnsanları kazanmanın en iyi yolunun onların sevdiklerini sevmek, doğrularını kabullenmek, hatalarını övmek ve yaptıklarını alkışlamak olduğunu düşünüyorum. Yaranacaksan aşırılıktan korkmayacaksın. Doğruyu söylemediğin belli olsun, dalkavukluklara en zeki insanlar bile inanırlar. Yarandığınız takdirde en yüzsüz biçimde söylenen cümleleri bile kabulleniyorlar. Bu davranış biçimleri, insanın dürüstlüğünü yitirmesine neden olsa da insanlara muhtaç olduğunuz takdirde onlara uymak zorunda olduğunuz için yapmanız gerekenlerdir. Onları farklı bir yolla kazanmak mümkün görünmüyorsa kabahat dalkavukluk edende değil, dalkavukluk yapılmasını isteyendedir.
ÉLISE: Peki ya kardeşimin desteğini kazanmak için neden uğraşmıyorsunuz? Ya hizmetçi kız sırrımızı ifşa edecek olursa?
VALÈRE: İkisini birden kazanmak mümkün değil. İkisinin kafa yapıları çok farklı olduğu için ya birini kazanabilirim ya da ötekini. Fakat siz kardeşinizle de aranızı iyi tutun ki yeri geldiğinde bizden yana olsun. Ben gidiyorum. Bu fırsatı kaçırmayın ve onunla konuşun. Fakat ne kadar açılmak gerekiyorsa o kadarını yapın, fazlasına lüzum yok.
ÉLISE: Ona güvenecek gücüm olacak mı bilmiyorum.
İKINCI SAHNE
CLÉANTE, ÉLISE
CLÉANTE: Sizi yalnız gördüğüme çok sevindim kardeşim, sizinle konuşmayı ve sırrımı açmayı arzuluyordum.
ÉLISE: Sizi dinlemeye hazırım kardeşim. Bana söyleyecek neyiniz var?
CLÉANTE: Söyleyecek çok şeyim var kardeşim fakat tek kelimeyle: Seviyorum!
ÉLISE: Seviyor musunuz?
CLÉANTE: Evet, seviyorum. Fakat şimdilik yalnızca sevmekle yetiniyorum. Her şey babama bağlı, bilmiyorum. Onun dediğine uymak zorundayım. Yaşantımızı borçlu olduğumuz kişiye danışmadan kimseye bağlanamayız. Yüce Tanrı içimizde doğabilecek istekleri babamızın emrine vermiş. Onlar bizim için ne isterlerse bizim de onu yapmamız münasiptir; onlar bizden çok daha az yanılabilecek ve bize uygun olanı çok daha iyi görecek bir konumdalar; tutkumuzun körlüğüne inanmaktansa onların sağduyusunun ışıklarına inanmayı tercih etmemiz gerektiğini ve gençlik patlamasının çoğu zaman bizi talihsiz uçurumlara sürüklediğini düşünüyorum. Bütün bunları size söylemeye zahmet etmeyesiniz diye anlatıyorum kardeşim çünkü kalbim söz dinlemek istemiyor. Size yalvarıyorum, beni azarlamayın.
ÉLISE: Sevdiğiniz kişiyle nişanlandınız mı kardeşim?
CLÉANTE: Hayır fakat kararım kesin, yeniden yalvarıyorum size, lütfen beni kararımdan vazgeçirmeye çalışmayınız.
ÉLISE: Ben o kadar anlayışsız bir insan mıyım gözünüzde?
CLÉANTE: Hayır, kardeşim fakat siz sevmediğiniz için beni anlayamazsınız, sevginin insanı deli eden tarafını bilemezsiniz. Hem siz çok bilge bir insansınız.
ÉLISE: Ne yazık ki! Kardeşim, benim bilgeliğimden söz etmeyelim: Hem dünyada bir kez olsun aklını kaybetmemiş kimse var mı? Kim bilir, belki ben de içimden geçenleri size anlatsam beni kendinizden daha akılsız bulursunuz.
CLÉANTE: Ah! Yoksa siz de mi?
ÉLISE: Önce sizin konunuzu bitirelim, sevdiğiniz kişi kim?
CLÉANTE: Kısa bir süredir bu mahallelerde yaşayan ve kendisini gören herkesi çılgına çeviren bir kız! Doğa, ondan daha sevimlisini ve güzelini yaratmış olamaz! Onu görür görmez âşık oldum. Adı Mariane, neredeyse her zaman hasta olan annesiyle birlikte yaşıyor. Kız annesini o kadar çok seviyor ki anlamak imkânsız. Ruhunuza dokunacak bir şefkatle ona hizmet eder, ona acır ve onu teselli eder. Yaptığı işlere dünyanın en çekici havasıyla bağlanır ve insan; onun tüm eylemlerinde parıldayan binlerce zarafet, çekiciliklerle dolu bir tatlılık, her şeyi içine alan bir iyilik, sevimli bir dürüstlük görür. Ah! Kardeşim, keşke onu görseydiniz!
ÉLISE: Siz anlattıkça onu görür gibi oluyorum. Nasıl biri olduğunu anlamam için sizin onu seviyor olmanız yeterli benim adıma.
CLÉANTE: Onların iyi bir şekilde barınmadıklarını ve sağduyulu davranışlarının, sahip olabilecekleri iyiliği tüm ihtiyaçlarına yaymakta zorluk çektiklerini gördüm. Bir düşünün, ne büyük bir sevinçtir sevdiğini dardan kurtarıp biraz olsun kalkındırmak fakat belli etmeden, gururunu kırmadan. Babamızın cimriliği yüzünden bunu yapamıyorum, sevdiğim insana cömertlik gösteremiyorum. Bundan duyduğum üzüntüyü anlıyor musunuz?
ÉLISE: Anlamaz olur muyum? Üzülmekte haklısınız.
CLÉANTE: Ah! Ne kadar üzgün olduğumu anlamanız mümkün değil. Ne de olsa üzerimizde uygulanan bu sıkı tasarruftan, içinde hapsolduğumuz bu garip kıtlıktan daha acımasız bir şey var mı? Ah! Tadını çıkaracak yaşlarımız geçtikten sonra bu kadar zenginliğe sahip olmamız ne işimize yarayacak? İkimiz de iyi giyinebilmek için her gün tüccarları dolaşıp borç istedikten sonra yarınki zenginliği ne yapacağız? Son olarak, sizinle konuşmak istediğim bir diğer konu; birini sevdiğimi söyleyip babamızı yoklamanızdı. Bu dileğimi reddedecek olursa buralardan çekip gideceğim. Sevdiğim kadınla başka bir yere gider, Tanrı’nın bize bahşedeceği imkânlarla hayatta kalmaya çalışırız. Bu amaçla her yerde ödünç para arıyorum; kardeşim, eğer siz de benimle aynı durumdaysanız ve babamız isteklerimize karşı çıkacak olursa, ikimiz de onu bırakır gideriz, bunca zamandır cimriliği yüzünden çektiğimiz çileye bir son veririz.
ÉLISE: Her geçen gün bize annemizin ölümünden üzüntü duymamız için daha fazla sebep verdiği oldukça doğru…
CLÉANTE: Sesini duyuyorum. Biraz uzaklaşıp konuşalım. Daha sonra onun sert öfkesini yıkmak için güçlerimizi birleştirerek iş birliği yapalım.
Ücretsiz ön izlemeyi tamamladınız.