Kitabı oku: «Kralların YürüyüŞü », sayfa 2
Üçüncü Bölüm
Thor Kral’in Sarayinin sokaklari boyunca kostu. Gece olmustu ve etrafindaki karmasikliga inanamiyordu. Sokaklar her zaman oldugundan daha kalabalikti. Insanlar tedirgin ve heyecanli bir sekilde sokaklarda dolasiyorlardi. Çogunun elinde geceyi aydinlatan ve suratlara gölge vuran mesaleler vardi ve sarayin çanlari susmak bilmiyordu. Dakikada bir çalan, derinden gelen bir sesti ve Thor bunun ne anlama geldigini biliyordu: Ölüm. Ölüm çanlari. Ve bu gece krallikta çanlar tek bir kisi için çaliniyor olabilirdi: Kral için.
Thor bunu düsünürken heyecandan kalbi çarpiyordu. Rüyasindaki hançer gözlerinin önüne geldi. Dogru muydu?
Emin olmak zorundaydi. Yoldan geçenlerden bir tanesini, aksi yöne kosan bir çocugu tuttu.
“Nereye gidiyorsun?” dedi Thor emir verirmisçesine. “Bütün bu kalabalik da neyin nesi?
“Duymadin mi?” diye bagirdi çocuk, delirmis gibiydi. “Kralimiz ölüyor. Biçaklanmis. Kral’in Kapisi önünde olusmaya baslayan kalabalik bir seyler ögrenmek istiyorlar. Eger bu dogruysa, hepimiz için çok kötü bir haber. Düsünebiliyor musun? Kralsiz bir toprak?”
Bunlari dedikten sonra Thor’un elini itip gecenin karanligina dogru kosmaya devam etti.
Thor kalbi hizla çarpar bir sekilde orada durdu ve etrafindaki gerçekligi kabullenmek istemedi. Zar zor inanabiliyordu. Rüyalari, önsezileri; hayal görmüyordu. Gelecegi görmüstü. Iki kere. Bu onu korkuttu. Güçleri bilincinde oldugundan çok daha derindi ve her geçen gün artiyormusa benziyordu. Bu isin sonu nereye varacakti?
Thor durmus simdi nereye gidecegini düsünüyordu. Kaçmisti ama simdi ne yapacagi konusunda bir fikri yoktu. Kisa bir zaman içinde kraliyet muhafizlari -ve büyük ihtimalle bütün Kral Divani’nin askerleri- pesine düseceklerdi. Thor’un kaçmis olmasi onu daha fazla suçlu olarak gösterecekti. Ama Thor hapisteyken MacGil’in biçaklanmis olmasi; bu onu aklamaz miydi? Yoksa komplonun bir parçasi gibi görünmesine mi neden olurdu?
Thor risk alamazdi. Belli ki krallik mantikli argümanlar dinleyecek durumda degildi; etrafindaki herkes kan istiyormus gibiydi. Günah keçisi olarak da büyük ihtimalle o seçilecekti. Firtina dinip adi temize çikana kadar siginacak bir yere ihtiyaci vardi. Bildigi en güvenli yer uzaktaydi. Kaçip köyünde saklanmaliydi ya da belki de daha uzaga gitmeliydi. Gidebildigi kadar uzaga...
Ama Thor en güvenli yolu kullanmak istemedi; bu onun tarzi degildi. Burada kalip ismini aklamak ve Lejyon’daki konumunu korumak istiyordu. O bir korkak degildi ve kaçmiyordu. Hepsinden önemlisi de hala hayattaysa ölmeden önce MacGil’i görmek istiyordu. Onu görmesi gerekiyordu. Suikasti durduramadigi için kendini suçlu hissetti. Eger engelleyemeyecekse neden kralin ölümünü görmeyle lanetlenmisti ki? Ve neden as-linda biçaklanmis olmasina ragmen zehirlendigini görmüstü?
Thor durmus bunlari düsünürken aklina Reese geldi. Onu yetkililere teslim etmeyecek güvenebilecegi tek kisi Reese’di. Hatta belki kendisine siginacak bir yer bile ayarlayabilirdi. Reese’in ona inanacagina ve güvenecegini sezdi. Thor’un MacGil’i bir baba gibi sevdigini biliyordu ve Thor’un adini aklama ihtimali olan biri vardiysa bu Reese’ti. Onu bulmaliydi.
Thor arka sokaklarda kosmaya basladi. Kral’in Kapisi’ndan uzaklasiyor ve saraya yaklasiyordu. Reese’in odasinin nerede oldugunu biliyordu –sarayin sehrin dis duvarina yakin olan kanadindaydi- ve odasinda olmasini umdu. Eger odasindaysa bir sekilde dikkatini çekebilir ve Thor’un içeri girmesine yardim edebilirdi. Thor’un içinde sokaklarda daha fazla oyalanirsa taninip yakalanacagina dair bir his vardi. Bu kalabalik onu yakalasaydi linç ederdi.
Thor sokaklari asip serin yaz gecesinde yerdeki çamurlari geçti ve sonunda dis kale duvarina ulasti. Duvara yakin durup hemen dibinden kosuyordu. Duvarin üstünde her bir kaç adimda bir bulunan askerlerin gözlerinden sakinmaya çalisiyordu.
Reese’in penceresine yaklasinca egildi ve eline küçük bir tas aldi. Neyse ki ondan almayi unuttuklari tek sey eski, güvenilir sapaniydi ve belinden sapanini çikarip tasi pencereye firlatti.
Mükemmel hedeflemisti. Tas kale duvarini asip Reese’in açik penceresinden içeri girdi. Thor tasin yere çarptiginda çikardigi sesi duydu ve bekledi. Sesi duyup etraflarini kolaçan eden Kralin muhafizlarina görünmemek için duvarin dibine sinmisti.
Bir kaç dakika boyunca hiç bir sey olmadi ve Thor’un cesareti kirildi. Belki de Reese odasinda degildi. Durum buysa Thor’un sehirden kaçmasi gerekiyordu çünkü baska türlü güvenli bir yer bulmasi mümkün degildi. Nefesini tuttu ve bekledi. Kalbi çok hizli atiyordu. Reese pencerede gözüktü.
Sonsuzluk gibi geçmis bir süreden sonra Reese basini camdan çikarmis, ellerini pervaza koymus saskin bir sekilde disari bakiyordu.
Thor duvardan bir kaç adim açiga çikti ve kollarini kaldirmadan ona el salladi.
Reese asagi bakti ve onu fark etti. Thor oldugunu anlayinca da mesale isiginda bile belli olacak sekilde yüzü aydinlandi. Sevindigini görmek Thor’u da sevindirmisti. Bilmesi gereken tek sey buydu: Reese onu kimseye teslim etmeyecekti.
Reese ona beklemesini bildiren bir isaret verdi ve Thor tekrar duvarin dibine gitti. Bir muhafizin bakislarindan son anda kaçabilmisti.
Thor her an muhafizlardan kaçmaya hazir bir sekilde ne kadar süre bekledigini bilmiyordu ama sonunda Reese gelmisti. Dis duvarda bir kapiyi açip yanina geldi. Thor’u görmüs, etrafi kolaçan etmisti. Nefes nefeseydi.
Sarildilar. Thor çok sevinmisti. Bir ses duyup asagi baktiginda Krohn da Reese’in gömleginin içinden çikti ve buna da çok sevindi. Reese Krohn’u Thor’a uzatirken neredeyse üzerine ziplayacakti.
Krohn Thor’un kollarina çikti ve Thor da ona sarildi. Krohn agliyor, ciyakliyor ve Thor’un suratini yaliyordu.
Reese gülümsedi.
“Seni götürdüklerinde takip etmeye çalisti. Ben de güvende olsun diye onu alip sakladim.”
Thor minnettarligini göstermek için Reese’in ön kolunu tuttu. Sonra Krohn onu yalamaya devam ettigi için güldü.
“Ben de seni özledim oglum,” dedi Thor ve Krohn’u öptü. “Simdi sessiz ol, muhafizlar sesimizi duymasin.”
Krohn ne dedigini anlamis gibi sessizlesti.
“Nasil kaçtin?” diye sordu Reese saskin bir sekilde. Thor omzunu silkti. Nasil cevap verecegini bilmiyordu. Kendisinin bile anlayamadigi güçleri hakkinda konusmaktan rahatsiz oluyordu. Digerlerinin onun ucube oldugunu düsünmelerini istemiyordu.
“Herhalde sansliydim,” diye cevap verdi. “Bir firsat yakaladim ve onu degerlendirdim.”
“Kalabaligin seni linç etmemesine sasirdim,” dedi Reese.
“Hava karanlik,” dedi Thor. “Beni kimsenin fark ettigini sanmiyorum. En azindan simdilik.”
“Kralliktaki her askerin seni aradigini biliyor musun? Ya da babamin biçaklandigini?”
Thor ciddi bir biçimde kafasini öne arkaya salladi. “Durumu iyi mi?”
Reese’in surati düstü.
“Hayir,” diye cevap verdi. “Ölüyor.”
Thor kendi babasi ölüyormus gibi yikildi.
“Benim bu iste parmagim olmadigini biliyorsun degil mi?” diye sordu Thor. Digerlerinin ne düsündügü umurunda degildi ama en iyi arkadasi, MacGil’in en genç oglunun onun masum olduguna inanmasina ihtiyaci vardi.
“Tabi ki,” dedi Reese. “Yoksa buraya gelmezdim.”
Thor rahatladi ve minnettarlikla Reese’in omzunu tuttu.
“Ama kralliktaki baska kimse böyle düsünmüyor,” diye ekledi Reese. “Güvende olman için uzaga gitmen lazim. Sana erzak ve en hizli atimi verecegim. Gerçek katilin bulunup, bunlarin hepsi geçene kadar saklanmalisin. Su anda kimse mantikli bir sekilde düsünemiyor.”
Thor basini iki yana salladi.
“Gidemem,” dedi. “Bu beni suçlu gibi gösterir. Digerlerinin suçlu olmadigima inanmalarini istiyorum. Problemlerimden kaçamam. Adimi aklamam lazim.”
Reese basini salladi.
“Burada kalirsan seni bulurlar. Tekrar hapse atilirsin ve bu sefer idam edilirsin. Tabi önce kalabalik seni linç etmezse.”
“Bu riski almak zorundayim,” dedi Thor.
Reese ona bakti ve endiseli bakislari hayranliga döndü. Sonunda yavasça onayladi.
“Onurlusun. Ve aptalsin, hem de çok aptal. Seni bu yüzden seviyorum.”
Reese de Thor da gülümsedi.
“Babani görmem gerek,” dedi Thor. “Ona yüz yüze onu öldürmeye çalisanin ben olmadigimi açiklamaliyim. Benim bu isle alakam olmadigini bilmesi lazim. Beni cezalandirmaya karar verirse varsin olsun. Ama tek bir sans istiyorum. Bilmesini istiyorum. Senden tüm istedigim bu.”
Reese ciddi bir sekilde ona bakiyor ve arkadasini anlamaya çalisiyordu. En sonunda basiyla onayladi.
“Seni ona götürebilirim. Arkadan dolasan bir yol biliyorum. Odasina gidiyor. Ama tehlikeli ve girer girmez kendi basina olacaksin. Çikis olmayacak. Senin için yapabilecegim hiç bir sey olmayacak. Bu ölümün anlamina gelebilir. Bu riski almak istedigine emin misin?”
Thor çok ciddi bir biçimde basini salladi.
“Peki o zaman,” dedi Reese ve birden Thor’a bir pelerin verdi.
Thor pelerini aldi ve sasirdi; Reese bütün bunlari bastan beri planlamis olmaliydi.
Reese gülümsedi.
“Kalmak isteyecek kadar aptal oldugunu biliyordum. En iyi arkadasimdan baska bir sey beklemezdim.”
DörDüncü bölüm
Gareth odasinda dört sönüyordu ve endiseli bir sekilde o gece olanlari kafasindan geçiriyordu. Ziyafette olanlara da her seyin bu kadar yanlis olmasina da inanamiyordu. O disaridan gelen yabanci çocuk Thor’un nasil kadehin zehirli oldugunu anladigini akli almiyordu. Dahasi MacGil’in kadehi içmesini bile engellemisti. Gareth Thor’un atlayip kadehi düsürttügü ani tekrar aklina getirdi. Tasa düsüp yere siçrayan sarapla beraber hayalleri ve hevesleri de heba olmustu.
Tam o anda mahvolmustu. Ugruna yasadigi her sey parçalanmisti. Ve o köpek sarabi yalayip öldügünde isinin bittigini biliyordu. Bütün hayati gözlerinin önünden akti ve ifsa oldugunu ve babasini öldürmeye çalistigi için ömrünün kalanini zindanlarda geçirecegini düsünmüstü. Belki de idam edilirdi. Bu plani yapmamali, cadiya hiç gitmemeliydi.
Firsattan istifade ayaga kalkip Thor’u suçlayan ilk kisi Gareth olmustu. Simdi düsündügünde bu kadar çabuk tepki verebildigi için kendiyle gurur duydu. Anlik bir esinle bunu yapmisti ve her ne kadar böyle olmasini beklemediyse de ise yaramisa benziyordu. Thor’u götürmüslerdi ve sonrasinda ziyafet devam etmisti. Tabi ki hiç bir sey artik eskisi gibi degildi ama en azindan süphe Thor’un üzerindeydi.
Gareth islerin böyle devam etmesini diliyordu. Bir MacGil’e suikast denemesi yapilali on yillar olmustu ve Gareth bir sorusturma baslatilmasindan ve daha derin bir arastirma yapilmasindan korkuyordu. Simdi geriye bakinca krali zehirlemeye çalismanin aptalca oldugunu düsündü. Boyundan büyük bir ise kalkismisti. Ve simdi tüm gözlerin ona çevrilmesinin bir an meselesi oldugunu düsünüyordu. Çok geç olmadan Thor’un suçlu oldugunu ispatlamali ve onu idam ettirmeliydi.
Gareth en azindan bir sekilde kendini kurtarmisti: Bu basarisiz girisimden sonra suikastten vazgeçmisti. Gareth rahatlamis hissediyordu. Denemenin basarisiz oldugunu görünce içten içe aslinda babasini öldürmek istemedigini, onun kaniyla ellerini yikamak istemedigini fark etmisti. Kral olamayacakti. Hiç bir zaman kral olamayabilirdi. Ama bu aksamki olaylardan sonra bunu kafasina takmiyordu. En azindan özgürdü. Bunlarin hepsi olurken yasadigi stresi bir daha yasamak istemiyordu. Sirlar, ört bas etmeler, ifsa olma korkusu... Bunlar onun için çok fazlaydi.
Odasinda dört dönüyordu ve saat geç olmustu. Sonunda yavaslamaya ve sakinlesmeye basladi. Tam kendisini yatismis hissedecekken sert bir çarpmayla odasinin kapisi açildi. Içeriye sanki kovalaniyormus gibi bir hizla, gözleri fal tasi gibi açik ve sanki delirmis gibi bakan Firth girdi.
“Öldü!” diye bagirdi. “Öldü! Onu öldürdüm. Öldü!”
Firth histeri krizi geçiriyor gibiydi. Çiglik çigliga bagiriyordu ve Gareth ne dedigini anlamiyordu. Sarhos muydu?
Firth odayi bastan asagi kosuyor, bagiriyor, agliyor ve ellerini salliyordu. Iste o anda Gareth kana bulanmis avuç içlerini ve kirmiziya boyanmis sari cübbesini gördü.
Gareth’in kalbi duracak gibiydi. Firth birisini öldürmüstü. Ama kimi?
“Kim öldü?” diye buyurgan bir sekilde sordu Gareth. “Kimden bahsediyorsun?”
Ama Firth kriz geçiriyordu ve odaklanamiyordu. Gareth onu omuzlarindan tutup sarsti.
“Cevap ver!”
Firth gözlerini açti ve uzun uzun, delirmis gibi bakti.
“Babani! Krali! Öldü! Ben öldürdüm!”
Bunu duyunca Gareth sanki kendi kalbine bir hançer saplanmis gibi hissetti.
Donmustu. Kocaman açtigi gözlerini uzaklara dikmis, bütün vücudunun uyusmus oldugunu hissediyordu. Firth’in omuzlarini birakti, bir adim geriledi ve nefes aldi. Firth’in dogruyu söylediginin kaniti ellerindeki kandi. Bunu anlayamiyordu. Firth mi? Seyis çocuk mu? Arkadaslarinin arasinda iradesi en zayif olan mi? Babasini mi öldürmüstü?
“Ama... bu nasil olur?” dedi Gareth. “Ne zaman?”
“Odasinda oldu,” dedi Firth. “Daha demin. Onu biçakladim.”
Gareth haberin gerçekligini sindirmeye baslamisti ve kapinin açik oldugunu fark etti. Kostu ve muhafizlar bir sey görmüs olabilirler mi diye kontrol ettikten sonra hemen kapadi. Neyse ki koridor bostu. Kapiyi sürgüledi.
Aceleyle Firth’in yanina gitti. Hala kriz geçiriyordu ve onu sakinlestirmesi lazimdi. Cevaplara ihtiyaci vardi.
Onu tekrar omuzlarindan tutup çevirdi ve kolunu kivirdi. Aci Firth’i durdurmustu. Sonunda tekrar odaklanabilmisti.
“Bana her seyi anlat,” dedi Gareth sogukça. “Bana tam olarak neler oldugunu anlat. Bunu neden yaptin?”
“Ne demek neden?” diye sordu Firth saskinca. “Sen onu öldürmek istiyordun. Zehir ise yaramadi. Yardim edebilecegimi düsündüm. Istediginin bu oldugunu zannediyordum.”
Gareth basini iki yana salladi. Firth’i gömleginden tuttu ve onu sarsarak “Bunu neden yaptin?” diye bagirmaya basladi.
Gareth bütün dünyasinin basina yikildigini hissetti. Babasinin ölümüne üzüldügünü fark edince buna sasirdi. Anlayamiyordu. Daha saatler önce o masada zehirlenip ölmesini her seyden çok istiyordu. Simdi onun öldürülmesi fikri ona aci vermisti. Bir parçasi onun ölmesini istemiyormus; özellikle de bu sekilde. Firth tarafindan öldürülmesini. Bir biçakla.
“Anlamiyorum,” dedi Firth aglayarak. “Daha saatler önce o kadehle sen kendin onu öldürmeyi denedin. Bana minnettar olursun saniyordum.”
Onu sasirtan bir sekilde Gareth gerildi ve Firth’e bir tokat atti.
“Sana bunu yapmani söylemedim,” dedi tükürürcesine. “Sana asla böyle bir sey yapmani söylemedim. Her yerin kan içinde. Isimiz bitti. Muhafizlarin bizi yakalamasi sadece bir an meselesi.”
“Kimse görmedi,” dedi Firth. “Iki vardiya arasinda sizdim. Beni kimse görmedi.”
“Kullandigin silah nerede?”
“Orada birakmadim,” dedi Firth gururla. “Salak degilim. Ondan kurtuldum.”
“Ne tür bir biçak kullandin peki?” diye sordu Gareth. Aklinda bu olayin yaratabilecegi etkiler dönüyordu. Artik üzgünlük degil endise hissediyordu; bu salagin birakmis olabilecegi ve izinin sürülebilecegi bütün ayrintilari kafasinda canlandirmaya çalisiyordu.
“Izi sürülemeyen türden bir biçak kullandim,” dedi Firth gururla. “Siradan ve isimsiz bir biçakti. Ahirda buldum. Onun gibi dört tane daha vardi. Izi sürülemez,” diye tekrarladi.
Gareth yikildi. “Kirmizi kabzali, keskin tarafi kivrik kisa bir kiliç miydi?” Su atimin yanindaki duvarda asili olan?”
Firth onayladi. Tedirgindi.
Gareth öfkelendi.
“Seni aptal! O kilicin izi sürülebilir!”
“Ama üzerinde hiç bir isaret yoktu!” diye karsi çikti Firth. Korkmustu ve sesi titriyordu.
“Keskin kisminda degil, ama kabzasinda isaret var!” diye bagirdi Gareth. “Alt tarafinda! Dikkatli bakmamissin. Seni salak,” dedi Gareth. Sinirden köpürüyordu. “Altinda atimin amblemi isli. Kraliyet ailesini taniyan herkes o kilicin sahibinin ben oldugumu anlayabilir.”
Saskin saskin duran Firth’e bakti. Gareth onu öldürmek istiyordu.
“Peki kilici ne yaptin?” diye üstüne gitti Gareth. “Lütfen üzerinde oldugunu söyle. Yaninda getirdigini söyle. Lütfen.”
Firth yutkundu.
“Ondan dikkatlice kurtuldum. Kimse bulamaz.”
Gareth’in surati asildi.
“Tam olarak nerede?”
“Tas kanaldan kalenin kanalizasyonuna attim. Onlari da saatte bir toplayip nehre döküyorlar. Endiselenmeyin lordum, simdi çoktan nehrin dibini boylamistir.” Aniden kalenin zilleri çalmaya basladi ve Gareth kosup pencereden disari bakti. Panik halindeydi. Asagi baktiginda kaleyi çevreleyen kalabaligi ve karisikligi gördü. Çalan ziller tek bir anlama gelebilirdi: Firth yalan söylemiyordu. Babasini öldürmüstü. Buna zar zor inanabiliyordu.
Gareth vücudunun buz kestigini hissetti. Böyle bir kötülügü harekete geçirdigine inanamiyordu. Ve en fenasi da, bunu Firth uygulamaya geçirmisti.
Kapi birden vurulmaya baslandi ve içeri bir kaç kraliyet muhafizi girdi. Bir an için Gareth tutuklanacaklarini düsündü.
Ama onu sasirttilar ve karsisinda hazir olda durdular.
“Lordum, babaniz biçaklandi. Suikastçi hala etrafta olabilir. Güvenliginiz için odanizdan çikmamanizi öneririz. Baba-niz agir bir yara almis.”
Son cümleyi duydugunda Gareth’in tüyleri diken diken oldu.
“Yaralanmis mi?” diye tekrarladi Gareth. Kelime bogazina yapisiyor gibiydi. “Hala hayatta mi?”
“Evet lordum. Ve umuyoruz ki hayatta kalmaya devam edip bize bu haince isi kimin yaptigini söyleyecek.”
Muhafizlar kisa bir selam durup odadan aceleyle çiktilar ve arkalarindan kapiyi kapadilar.
Gareth öfkeyle doldu ve Firth’i omuzlarindan tutup tas duvara itti. Firth korkmus bir sekilde ona bakiyordu. “Ne yaptin sen?” diye bagirdi Gareth. “Ikimizin de isi bitti!” “Ama... ama...” Firth kekeliyordu. “Öldügüne emindim!” “Pek çok seyden eminsin sen,” dedi Gareth, “ve hepsinde de yaniliyorsun!” Gareth’in aklina bir fikir geldi. “Su hançer,” dedi. “Çok geç olmadan onu bulmaliyiz.” “Ama onu attim lordum,” dedi Firth. “Simdi nehirdedir!” “Onu kanalizasyona atmissin. Bu nehirde oldugu anlamina gelmez.” “Ama büyük ihtimalle öyledir!” dedi Firth. Gareth artik bu saçmaliga dayanamiyordu. Sinirle yanindan geçip odadan çikti ama Firth pesine takildi. “Seninle gelecegim. Hançeri tam olarak nereye attigimi sana gösterecegim.” Gareth koridorda durdu ve dönüp Firth’e bakti. Kan içindeydi ve muhafizlarin bunu fark etmemis olmasina sasirdi. Sansliydi. Ama simdi kendisine her zamankinden daha çok yük oluyordu. “Bunu sadece bir kez söyleyecegim,” dedi Gareth sinirle. “Hemen odama git, kiyafetlerini degistir ve eskilerini yak. Bütün kan izlerinden kurtul. Sonra da kaleyi terk et. Bu gece benden uzak dur. Beni anliyor musun?” Gareth Firth’i itti ve arkasini dönüp kosmaya basladi. Koridoru geçti, dönen merdiveni indi ve hizmetçilerin bölümüne girdi.
Sonunda bodrum kata gelip girdiginde hizmetçiler ona bakiyorlardi. Tencereleri ovuyor ve su isitiyorlardi. Koskoca firinlarda atesler yaniyordu ve lekeli önlükler giymis hizmetçiler ter içindeydi.
Odanin diger ucunda Gareth kanalizasyon kanallarindan birinin sonunu gördü. Içi pislik doluydu ve kanaldan sürekli gelmeye de devam ediyordu.
Gareth en yakin hizmetçiye kostu ve kolunu tuttu.
“En son ne zaman degistirildi bu?” diye sordu Gareth.
“Daha bir kaç dakika önce nehre götürüldü lordum.”
Gareth döndü ve kosarak odadan çikti. Koridorlari resmen uçarak geçiyordu. Merdivenleri çikti ve disari çiktiginda serin gece havasi onu karsiladi.
Çimleri asip nehre dogru kosarken nefessiz kalmisti.
Nehre yaklasinca kiyiya yakin büyük bir agacin arkasina saklandi. Iki hizmetçi koca bir kazani kaldirmis, içindekileri nehrin akintisina döküyorlardi.
Kazan tamamen ters dönüp içindekiler tamamen dökülene kadar bekledi. Hizmetçiler tekrar kaleye dönmeye basladilar.
Gareth simdi tatmin olmustu. Kimse kiliç falan bulmamisti. Hançer nehirdeydi ve açiga çikmayacakti. Babasi bu gece ölürse katili bulunamayacakti çünkü kanit yoktu.
Yoksa var miydi?
Beşinci Bölüm
Arka geçitlerden babasinin odasina giderlerken Reese’i Thor, onu da Krohn takip ediyordu. Reese onu tas duvarda sakli gizli bir kapidan geçirmis ve mesale tutarken dar bir alanda pek çok dönemeçten tek sira halinde ilerlemislerdi. Dar bir merdivenden çiktiktan sonra baska bir geçide gelmislerdi. Her döndüklerinde karsilarina baska bir merdiven çikiyordu. Thor bu yolun ne kadar karisik olduguna hayret etti.
“Bu geçit kalenin içine yüzlerce yil önce yapilmis,” diye açikladi Reese yolda ilerlerken. “Üçüncü MacGil krali, yani babamin büyükbabasi tarafindan yaptirilmis. Buna bir kusatmadan sonra bir kaçis yolu olarak ihtiyaç duyulmus. Ne kadar ironiktir ki o zamandan beri tekrar hiç kusatma altina alinmadik ve bu geçitler de yüzyillardir kullanilmadi. Her yerine tahta çakilmisti ve ben seneler önce burayi kesfettim. Zaman zaman burayi kullanmayi seviyorum. Kalenin içinde dolanmami ve kimsenin bundan haberi olmamasini sagliyor. Eskiden Gwen, ben ve Godfrey buranin içinde saklambaç oynardik. Tek kuralimiz vardi: Mesale kullanmak yasakti. Zifiri karanlikta oynardik ve bu korkutucu olurdu.”
Reese ezberden büyük bir ustalikla yolunu bulup ilerlerken Thor da ona ayak uydurmaya çalisiyordu.
“Bu kadar dönemeci nasil hatirliyorsun?” diye sordu Thor hayranlikla.
“Bu kalede bir çocuksan yalniz büyüyorsun,” dedi Reese, “özellikle de senin disinda herkes yasli ve sen Lejyon’a katilamayacak kadar gençsen. Yapacak baska bir sey yok ki. Buranin bütün deliklerini ve gizli yerlerini ögrenmeyi kendime görev edinmistim.”
Tekrar döndüler ve üç adim asagi indiler. Sonra duvardaki alçak bir çatlaktan geçtiler ve uzun bir merdivenden indiler. Sonunda Reese onlari üstü tozlu, mese agacindan yapilmis kalin bir kapinin önüne getirdi. Kulagini koyup içeriyi dinledi. Thor hemen arkasindaydi.
“Bu ne kapisi?” diye sordu Thor.
“Sessiz ol,” dedi Reese.
Thor sustu ve o da egilip kulagini kapiya yaslayip dinlemeye basladi. Krohn arkalarinda durmus onlari izliyordu.
“Bu arka kapi babamin odasina açiliyor,” diye fisildadi Reese. “Içeride onunla beraber kimin oldugunu anlamaya çalisiyorum.”
Thor heyecanli bir biçimde kapinin ardindaki boguk sesleri dinlemeye devam etti.
“Görünüse göre oda agzina kadar dolu,” dedi Reese ve dönüp Thor’a manali bir bakis atti.
“Bir firtinanin içine gireceksin. Generalleri, konseyi, danismanlari, ailesi herkes içeride. Ve eminim hepsi sana temkinli yaklasacaklar, zira katilin sen oldugunu düsünüyorlar. Seni linç etmek isteyen bir kalabaligin içine girmissin gibi olacak ve babam da hala bu isin arkasinda senin oldugunu düsünüyorsa isin biter. Bunu yapmak istedigine emin misin?”
Thor zar zor yutkundu. Bu tek sansiydi. Bogazi kurudu ve bunun hayatindaki dönüm noktalarindan biri oldugunu düsündü. Simdi arkasini dönüp kaçmak kolay olurdu. Kral’in Divani’ndan uzakta bir yerde yasamaya devam edebilirdi. Ya da bu kapidan girip o gerzeklerle birlikte hayatinin geri kalanini zindanda geçirebilirdi; hatta idam bile edilebilirdi.
Derin bir nefes alip kararini verdi. Seytanlariyla yüzlesmeliydi. Kaçamazdi.
Thor basini salladi. Agzini açsa fikrini degistirmekten korkuyordu.
Reese de onaylar bir biçimde basini salladi ve demir kulbu tutup kapiyi omzuyla itti.
Kapi açildiginda mesale isigi gözünü aldigindan Thor gözlerini kirpti. Kralin özel odasinin ortasinda duruyordu ve arkasinda Reese ve Krohn vardi.
Içeride en az 20 kisi vardi. Bazilari yataginda oturuyor, bazilari yani basinda duruyor, bazilari da dizleri üzerinde bekliyordu. Kralin etrafinda Argon’la beraber danismanlari ve generalleri vardi. Kraliçe, Kendrick, Godfrey ve Gwendolyn de oradaydi. Ölüm nöbetindelerdi ve Thor özel bir aile meselesini bölüyordu.
Thor’un ve Reese’in ani girisine sasiran bütün gözler onlara döndü. Thor gizli bir kapidan geçip birden odanin ortasinda belirmelerinin yarattigi saskinligin farkindaydi.
“Iste bu!” diye bagirdi kalabaliktan biri. Nefretle Thor’u isaret ediyordu ve “krali zehirlemeye çalisan çocuk bu!” dedi.
Odanin her kösesinden çikan muhafizlar üzerine geldi. Thor ne yapacagini bilmiyordu. Bir yani kaçip gitmek istiyordu ama bu kizgin kalabalikla yüzlesmek istiyordu ve kralla konusmak zorunda oldugunu biliyordu. Bu yüzden bir kaç muhafiz onu yakalamak için hamle yaptiginda buna kendini hazirladi. Krohn ise arkasinda hirliyor, ona saldiranlari uyariyordu.
Thor orada dururken içinde birden bir isinin yükseldigini, bir gücün geldigini hissetti; bir elini kaldirdi ve istemeden avucunu onlara dogru uzatip enerjisini onlara yöneltti.
Havada donmus gibi asili kaldiklarini görünce Thor sasirdi. Gücü içinde dolup tasiyordu ve onlari uzakta tutuyordu.
“Ne cüretle buraya girip büyü kullanirsin çocuk!” diye bagirdi Brom ve kilicini çekti. “Kralimizi bir kere öldürmeye çalisman yetmedi mi?”
Brom kilici çekili halde Thor’a yaklasti; bu sirada Thor içinde daha önce hissetmedigi kadar kuvvetli bir sey hissetti. Gözlerini kapadi ve odaklandi. Bir sekilde Brom’un kilici, sekli, ve metalindeki enerjiyi hissetti ve onlarla bir oldu. Akil gözüyle onu durdurmak istedi.
Brom gözlerini kocaman açmis ve oldugu yerde kalakalmisti.
“Argon,” diye haykirdi Brom. “Bu büyüyü derhal durdur! Çocugu durdur!”
Argon kalabaligin arasindan siyrildi ve yavasça kukuletasini indirdi. Thor’un gözlerinin içine bakti.
“Onu durdurmak için bir sebep göremiyorum,” dedi. “Buraya kimseye zarar vermek için gelmemis.”
“Sen aklini mi kaybettin? Neredeyse Kralimizi öldürüyordu.”
“Sen böyle zannediyorsun,” dedi Argon. “Benim gördügüm bu degil.”
“Birakin onu,” diye derinden bir ses geldi.
MacGil dogrulurken herkes ona bakiyordu. Çok zayif duruyordu. Belli ki konusmak için büyük çaba sarf ediyordu.
“Çocugu görmek istiyorum. Beni öldüren o degil. Katilimin suratini gördüm. Thor masum.”
Yavasça digerleri gardlarini indirdiler ve Thor da aklini gevsetti ve onlari serbest birakti. Muhafizlar ihtiyatli bir sekilde Thor’a bakiyorlardi ama geri çekildiler. Ona baska bir düzlemden gelmis gibi bakiyorlardi. Kiliçlarini kinlarina soktular.
“Onu görmek istiyorum,” dedi MacGil. “Ve yalniz konusmak istiyorum. Çikin. Hepiniz.”
“Kralim,” dedi Brom. “Bunun gerçekten güvenli olduguna emin misiniz? Yalniz kalmanizin?”
“Thor’a kimse dokunmayacak,” dedi MacGil. “Simdi çikin. Hepiniz. Ailem de dahil.”
Ne yapacaklarini bilemeyip birbirine bakan kalabaliga sessizlik çöktü. Thor olaylari sindirmeye çalisiyordu.
Kral’in ailesi dahil herkes tek tek odadan çikti. Krohn da Reese’i takip ediyordu. Demin bir sürü insanla dolu olan oda simdi bombostu.
Kapi kapandi. Sessizligin içinde sadece Thor ve Kral kalmislardi. Buna zar zor inanabiliyordu. MacGil’i böyle soluk ve aci içinde görmek Thor’a tarifsiz bir aci veriyordu. Neden bilmiyordu ama içinden bir parça bu yatakta MacGil’le birlikte ölüyormus gibi hissediyordu. Kralin iyi olmasini her seyden çok diliyordu.
“Buraya gel oglum,” dedi MacGil zayifça. Sesi çatlak ve neredeyse fisilti gibi çikiyordu.
Thor basini egdi ve hemen kralin yanina gidip diz çöktü. Kral elini uzatti ve Thor elini öptü.
Thor kafasini kaldirdiginda kralin gülümsedigini gördü. Thor agliyordu.
“Hükümdarim,” dedi Thor. Acele konusuyordu “lütfen bana inanin. Sizi ben zehirlemedim. Bunu sadece rüyamda gördüm. Bilmedigim bir güç sayesinde. Sadece sizi uyarmak istemistim. Lütfen bana inanin -”
MacGil elini havaya kaldirdi ve Thor sustu.
“Senin hakkinda yanilmisim,” dedi MacGil. “Senin olmadigini anlamam için baska bir insan tarafindan öldürülmem gerekti. Sen sadece beni kurtarmaya çalisiyordun. Beni affet. Sen sadiktin. Belki de bana sadik tek kisisin.”
“Keske yanilsaydim,” dedi Thor. “Keske güvende olsaydiniz. Keske rüyalarim hayal ürünü olsaydi ve hiç suikaste ugramasaydiniz. Belki de yanilirim. Belki yasamaya devam edersiniz.”
MacGil basini iki yana salladi.
“Zamanim geldi,” dedi Thor’a.
Thor yutkundu ve bunun dogru olmadigini umsa da içten içe dogru oldugunu biliyordu.
“Bu igrenç saldiriyi kimin yaptigini biliyor musunuz lordum?” Thor rüyayi gördügünden beri aklina takilmis bu soruyu düsünüyordu. Krali kimin neden öldürmek isteyebilecegini anlayamiyordu.
“MacGil tavana bakti. Gözlerini bile zorlukla kirpiyordu.
“Suratini gördüm. Tanidigim bir surat. Ama bir sekilde kim oldugunu bulamiyorum.”
Dönüp Thor’a bakti. “Artik fark etmez. Zamanim geldi. Nasil ölmüs olursam olayim sonuç ayni. Simdi önemli olan,” dedi ve uzanip Thor’un bilegini onu sasirtan bir güçle tuttu, “ben gittikten sonra ne olacagi. Kralligimiz kralsiz kalacak.”
MacGil Thor’a onun anlayamadigi bir kesinlikle bakiyordu. Thor MacGil’in ne dedigini anlamiyordu ya da kendisinden ne istedigini. Sormak istiyordu ama nefesi bile zorlukla aldigini görüyor ve sözünü kesmek istemiyordu.
“Argon senin hakkinda hakliymis,” dedi bilegini gevseterek. “Senin kaderin benimkinden çok daha ihtisamli.”
“Thor bu sözleri duyunca vücudundan elektrik soku geçmis gibi oldu. Kaderi mi? Kralinkinden daha ihtisamli? Kralin Argon’la Thor hakkinda konusmasi bile Thor için bir hayal gibiydi. Ve Argon’un ona benim kaderimin onunkinden daha ihtisamli olacagini söylemesi; bu ne demekti ki? Son anlarini yasayan kral yoksa delirmis miydi?
“Seni seçmemin... aileme sokmamin bir sebebi var. Bu sebebin ne oldugunu biliyor musun?”
Thor hayir anlaminda basini salladi ama bilmek istiyordu.
“Son anlarimda neden sadece senin burada kalmani istedigimi bilmiyor musun?”
Thor anlamaya çalisiyordu ama hiç bir fikri yoktu.
“Üzgünüm hükümdarim ama bilmiyorum.”
MacGil gülümsedi. Gözleri kapanmaya baslamisti. “Buradan uzakta büyük bir diyar var. Disdünya’nin ötesinde. Ejderhalarin topraklarindan bile ötede. Druidlerin topraklari. Annenin geldigi yer. Cevaplari orada aramalisin.”
MacGil gözlerini kocaman açip dikkatle Thor’un gözlerinin içine bakti.
“Kralligimizin kaderi buna bagli,” diye ekledi. “Sen digerleri gibi degilsin. Sen özelsin. Sen kim oldugunu anlayana kadar kralligimiz huzur bulmayacak.”
Ücretsiz ön izlemeyi tamamladınız.