Kitabı oku: «Şafak Sökmeden », sayfa 6
ON ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Kafeteryanın diğer ucunda Kate’i gören Dinah, “Sonunda!” diye bağırdı. “Nerelerdesin, kızım?”
Kate’in arkadaşlarını görmezden gelme çabası sonunda başarısız olmuştu. Onların masasına oturdu.
Dinah onu kendisine çekerek sarıldı. “Telefonunu tuvalete falan mı düşürdün? Bütün hafta sonu sana bir sürü mesaj gönderdim.”
Amy ve Nicole ise Dinah’tan çok daha soğuktu. İkisi de son birkaç günkü davranışlarından dolayı onu affetmeyecek gibiydi.
Nicole havalı bir şekilde, “Elbisem hala sende mi?” dedi. “Bu hafta onu giymeyi düşünüyordum da…”
Kate, “Yıkayıp yarın getiririm,” dedi.
Daha sonra sıra Amy’e geldi. “Peki, eskiden en iyi arkadaşım olan Kate Roswell’e ne oldu? Hala oralarda bir yerlerde mi? Ona ne olduğu hakkında bir fikrin var mı?”
Kate dudağını büktü. “Onu da kuru temizlemeye veririm.”
Amy yapmacık bir şekilde gülümsedi.
Dinah herkese tek tek baktı. “Kızlar, sakin olun. Lütfen. Kate amigo partisinde psikopata bağladı. Bu çok önemli bir mesele.”
Nicole, “Hepsi bu değil,” derken; Amy, “Evet, bu gerçekten çok büyük bir mesele” diye bağırırdı ve Kate aynı anda “Ben psikopata bağlamadım!” dedi.
Dinah herkesi sakinleştirmek için elini kaldırırken, “Hop, hop, hop,” dedi. “Çok düşüncesizce davranıyorsunuz. Haydi, hepimiz derin bir nefes alıp nacholarımzın keyfine varalım.”
Önündeki kâseden bir cips aldı, ama diğer üçü birbirlerine öfkeyle bakmaya devam ediyordu.
Amy Dinah’a, “Sen görmedin,” dedi. “Yaptığı şeyi görmedin. Ne kadar güçlü olduğunu da.”
Kate, “Bana güçlü olduğum için mi kızgınsın?” diye tersledi.
Yavaş yavaş öfkelenmeye başladı. Yapmak istediği en son şey burada sert bir tepki vermek, 1.80’lik koca bir adamı yere serecek kadar güçlü olan içindeki garip dövüşme içgüdüsünü açığa çıkartmaktı.
Amy, “Beni ektiğin için kızgınım,” diye karşılık verdi. “Bu ilk defa olmuyor.”
Kate tam cevap vermek üzereyken masanın dibinde Tony belirdi. Herkes öfkeli bakışlar atarak arkasına yaslandı.
Tony el sallayarak, “Merhaba Kate,” dedi.
Şu anda onunla konuşacak durumda değildi. Ona ters ters baktı.
Kendisinden çok Madison gibi konuşarak, “Evet?” dedi.
“Benimle birlikte Shoreline Parkında kurdukları panayıra gelmek ister misin diye soracaktım,” dedi ellerini cebine sokarak. “Ben lunapark hastası sayılırım, belki sen de gelmek istersin diye düşünmüştüm.” Elleriyle gergin bir şekilde boynunu sıvazladı.
Kate kaşlarını çattı. Tony ona çıkma teklif ediyordu, ama içinde en küçük bir heyecan bile duymuyordu. Duyduğu bir şey varsa, o da onun varlığından duyduğu rahatsızlıktı. Çünkü onun hemen arkasında Madison’ın popüler kızlarla beraber oturduğu masayı görüyordu ve ablası ona işaret ediyordu. Hatta onu çağırıyordu. Bu Kate’i Tony’nin çıkma teklifinden çok daha fazla mutlu ediyordu.
Onun pek ilgi göstermediğini gören Tony, “Teklifimi düşünebilirsin,” dedi.
Yıkılmış bir şekilde oradan uzaklaştı.
Amy, “Tamam, artık kanıtlandı,” dedi. “Sen Kate’in görünümüne bürünmüş bir uzaylısın. Tony az önce sana çıkma teklif ettin ve sen onu elinin tersiyle ittin.”
Ama Kate onu dinlemiyordu. Madison ona daha ısrarcı bir şekilde işaret ediyordu, ona Kate’in daha önce hiç görmediği davetkâr bir şekilde gülümsüyordu. Arkadaşları da ona katılmış, hepsi Kate’e oraya gelmesi için işaret ediyordu.
Amy, “Yani, düşünebiliyor musunuz?” diye ekledi, sesindeki o her zamanki şakacı ton artık yoktu. “Tony’den bahsediyoruz!”
Kate kalktı ve Madison’ın masasına gitmeye hazırlandı. Amy, Dinah ve Nicole Kate’in dikkatini neyin dağıttığının farkına vardılar ve olacakları anladılar.
Dinah, “Yok artık,” dedi. “İşte burada çizgiyi çekiyorum. Mesajlarımız görmezden gelebilirsin, ama o kızların oturduğu o masaya gidemezsin. Kesinlikle.”
Ama Kate bu tehdidi duymamıştı bile. Bir kelebeğin ışığa doğru gittiği gibi Madison’un masasına gidiyordu.
Oraya doğru yürürken Nicole’ün arkasından “Havalı kızlar için bizi ekiyor!” dediğini duydu.
Amy, “Size söyleyeyim,” dedi. “Benim onunla işim bitti. Onun derdiyle uğraşamayacağım. Artık ondan uzak duracağım.”
Kate bütün bunların ardından bir şeyler hissetmesi gerekirdi, ama hissetmedi. Umurunda bile olmadı. Ablası hayatında ilk defa ona arkadaşlık elini uzatıyordu ve duygularına teslim olmuştu.
Madison’ın masasının yanına geldi. “Merhaba.”
Madison bir sandalyeyi işaret ederek, “Otursana,” dedi. “Tanrım, ne kadar uzun süredir sana işaret ediyorum? Elim ağrıyor!”
Kate Madison’ın arkadaş canlısı davranışından biraz utanarak oturdu.
Madison, “Pekâlâ,” dedi masanın geri kalanına işaret ederek. “Bu Holly, Jodi, Frances ve Isla. Zaten onları tanıyorsun, değil mi?”
Kate kafasını salladı. Son sınıfa giden popüler kızları herkes bilirdi.
Kızıl saçlı ve yüzünün dört bir yanına saçılmış benekleriyle kendine has bir çekiciliği olan Holly masanın üzerine eğildi. “Normalde orada Clara oturur,” dedi. “Ama şu anda partiden sonra kendisine gelmeye çalışıyor.”
Masaya tuhaf bir sessizlik çökerken Kate gerildi. “Olanlar için üzgünüm,” diye mırıldandı. “İşler biraz kontrolden çıktı.”
Holly’nin yüzündeki gülümseme değişmedi. “Evet, kendini kötü hissetmelisin,” dedi, “Clara’nın yüzünde hayatının geri kalanı boyunca yara izleri olacak.”
Kate kendini daha da rahatsız hissetti. Bütün kızlar ona gülümsüyor ve neşeli bir ses tonuyla konuşuyordu, ama ağılarından çıkan sözler hiç de arkadaş canlısı değildi.
Madison’a doğru baktı. “Neler oluyor?” dedi.
Madison rahat, umursamaz gülümsemesini takındı. “Şey, hafta sonu Clara ile konuştum. Görünüşe bakılırsa bana olan biten her şey anlatılmamış.”
Kate, “Evet…” dedi, masanın altında gergin bir şekilde tırnaklarının kenarlarını kazıyordu.
Madison, “Yani birisi bana seni tehdit ettiğini anlatmıştı,” diye devam etti, “ki bu kesinlikle iyi bir şey değil. Ama daha sonra Clara bana seni neden tehdit ettiğini anlattı.”
Kate kaşlarını çattı. “Tony yüzünden mi?”
Madison yavaşça alkışlamaya başladı. Yüzündeki sahte gülümseme silindi ve Kate’e annesini hatırlatan öfkeli bir bakışa dönüştü.
Madison sıktığı dişlerinin arasından, “Tony benim,” dedi. “Benim sıska, çirkin, sorunlu kız kardeşim okulun en havalı son sınıfıyla çıkamaz. Balo yaklaşıyor ve o baloya benimle katılacak. Anladı mı?”
Bu aşağılama suratına inen bir tokat gibiydi. Kate sonunda ablasının kendi yanında olduğunu düşünüyordu, ama aptal bir aşk yüzünden bu umut yerle bir olmuştu.
Kate, “Ben mi sorunluyum?” diye alaylı alaylı konuştu. “Seden hoşlanmayan birine âşık olan sensin. Neden baloya kimi götüreceğini Tony’nin seçmesine izin vermiyorsun?”
Holly birden avucunu masanın üzerine vurdu, Kate irkildi. “Madison ile böyle konuşamazsın,” diye çıkıştı.
Kate, işte yeniden başlıyoruz, diye düşündü, Madison’ın arkadaşları bana sataşıyor.
Jodi de konuşmaya dâhil oldu. “Sen tam bir asalaksın, Kate. Yani, ablana kıskanmayı bıraksan olmaz mı? Madison senden çok daha iyi. Bunu kabullen.”
Kırmızı bir öfke bulutu Kate’in görüşünü engellemeye başladı. Yeni keşfettiği gücü vücudunda kendisini göstermeye başladı ve tüm sinirleri elektriklendi. Kafeteryada, herkesin gözü önünde kontrolünü kaybetmek üzereydi. Paniklemeye başladı.
Frances, “Tony’le bu kadar konuşmaya devam edersen,” dedi, “Hayatını cehenneme çeviririm.”
Frances popüler kızlardan en büyüğüydü. Sadece güzel fiziğiyle amigoluk yapmıyor, aynı zamanda karate ve kickboks ile de ilgileniyordu. Kate’in hayatını cehenneme çevirebilecek biri varsa, o Francis idi.
Ama Kate’in daha mantıklı, tedbirli, ona sakin olmasını söyleyen tarafı, Kate’in pes etmemesi, dövüşmesi, hakkını araması, karşısındakini pataklaması gerektiğini söyleyen yeni tarafına yenilmişti.
Kalktı ve altındaki sandalye kulak tırmalayıcı bir ses çıkarttı.
Frances’e, “Bunu bir daha söylemek ister misin?” diye meydan okudu.
Frances de ayağa kalktı ve onun üzerine çullanmaya hazırlandı. Kate’den neredeyse bir karış uzundu.
“Bana bulaşmasan iyi olur kızım,” dedi.
Hala yerinde oturmakta olan Madison’ın yüzünden bir korku okunuyordu. Cumartesi sabah Kate’in babalarını nasıl alaşağı ettiğini hatırlıyordu. Bunu ona yapabildiyse, Frances’e çok daha kötüsünü yapabilirdi.
Madison, “Hey,” dedi, “sakin olalım, tamam mı?”
Frances’in kafası karıştı. “Bizden onu uyarmamızı istediğini sanmıştım.”
Madison, “Evet istedim,” diye kekeledi. “Ama fiziksel olarak değil. Kate göründüğünden daha güçlüdür.”
Holly, Isla ve Jodi iğrenç bir ifade takındılar, Madison’ın ödleklik yaptığını ve onların Kate’e zarar vermesini istemediği için bahaneler uydurduğunu sandılar. Hakkında olumsuz şeyler düşündüklerinin farkına varan Madison köşeye sıkışmıştı.
Madison, “Veya, her neyse,” dedi elini sallayarak. “İsterseniz kavga edin. Ama Kate’in size gerçekten zarar verebileceğini bilin.”
Frances alayla güldü ve bakışlarını Kate’e geri çevirdi. “Bundan pek emin değilim.”
Kate kafeteryanın ortasında bir rezalete neden olmayı gerçekten istemiyordu. O garip, güçlü içgüdü onu yeniden kontrolüne alıp karar veremez hale getirene kadar bu durumu geçiştirmek istiyordu.
Bunun için tek bir şansı vardı. Frances ona doğru atıldığında Kate eğildi ve kızın ayağını tutup kaldırdı. Kız büyük bir gürültüyle yere çakıldı.
Tabii ki yine de herkes bakıyordu, ama en azından odanın bir ucundan diğer ucuna uçup duvara yapışan bir amigo kız yerine, sırt üstü yerde yatan bir amigo kız görüyorlardı.
Daha sonra sıra Holly ve Jodi’ye gelmişti.
Holly, “Bunun bedelini ödeyeceksin,” diye bağırdı.
İki kız Kate’in üzerine atıldı. Kate bir anda kollarını ileri uzattı ve her ikisini de tişörtlerinden yakaladı. İkisi bir birine çarptı. Kafaları birbirine tokuştuğunda ikisinden de aynı anda off diye bir ses çıktı. Kate tişörtlerini bıraktı, her ikisi de yere yıkıldı ve kafalarını sıvazlamaya başladı.
Isla çok öfkelenmişe benziyordu. Gözleri öfke ile parlayarak oturduğu yerden sıçradı ve uzun tırnakları ile Kate’e doğru atıldı. Kate Isla’nın ona doğru uzattığı tırnaklarından eğilerek kaçtı ve midesine dirsek atarak nefesini kesti. Isla iki büklüm oldu, öksüre öksüre dizlerinin üzerine düştü.
Kate orada durup kafeteryada yerde duran dört kıza baktı. Kafeterya tamamen sessizleşmişti, ama en azından süper güçlerini kimseye göstermek zorunda kalmamıştı. En fazla bir ninja eğitimi aldığını düşünebilirlerdi.
Kate hala yerinde oturan Madison’a baktı.
Kate sesinde açıkça sezilen bir acıyla, “Artık benimle kavga etmek istemediğini sanmıştım,” dedi.
Madison kollarını önünde kavuşturdu ve soğuk bir şekilde Kate’e baktı. “Babama olanlardan sonra aklımı kaçırmak üzereydim, hepsi bu.”
“Yani, aslında aramızın düzelmesini istemiyordun, öyle mi?”
Madison omuz silkti. Ağzı kapalıydı. Kate ablasının gözlerinde gözyaşlarını görür gibi oldu.
Kate, “Pekâlâ,” dedi. “Annemin en sevdiği çocuğu olmaya devam et. Kahrolası fildişi kulende kal. Umurumda bile değil. Ama kirli işlerin yüzünden arkadaşlarını üzerime gönderme.” Eğildi, Madison’a yaklaştı. “Onların canını acıtabilirdim, biliyorsun değil mi? Ne yapabileceğimi biliyorsun.”
Madison yutkundu, ama hiçbir şey demedi, sabit gözlerle önüne bakarken soğukkanlılığını bozmadı.
Kate geri çekildi. Hepsi yerde yatıp inleyen Jodi, Frances, Holly ve Isla’nın üzerlerinden sıçrayarak geçerken kafasını dik tuttu, daha sonra şaşkınlıkla ona bakmakta olan yüzlerce çift gözden hiçbirisine bakmadan kafeteryadan çıktı.
ON DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
Kate kalbi yerinden fırlayacakmış gibi atarak kafeteryadan dışarı çıktı. Hiçbir şey normal değilken her şey normalmiş gibi davranamazdı. Ona kazada bir şeyler olmuştu ve bunu sadece ve sadece Elijah ona açıklayabilirdi. Onunla konuşmaya çok ihtiyacı vardı, ama içindeki o garip his ona Elijah’ın gitmiş olduğunu ve artık onu bulamayacağını söylüyordu.
Onu bulamayacağını bile bile koridorlarda dolaşarak onu aradı. Danışmadan geçerken masaya doğru gitti.
Resepsiyon görevlisine, “Merhaba,” dedi, daha yeni mezun olmuş kadar genç, sivilceli bir çocuktu bu.
Çocuk, “Nasıl yardımcı olabilirim?” dedi.
“Şey, bir arkadaşım bugün okula gelmedi. Ona sataştıklarından dolayı okulunu değiştirmiş olabileceğinden şüpheleniyorum.”
Çocuk kaşlarını çattı. “Onu neden aramıyorsun?”
Kate omuz silkerek, “Telefon kullanmıyor,” dedi. “Çok garip bir tip, bilirsin ya? Ama her neyse, eğer bilgisayardan bir bakabilirsen gerçekten çok yardımcı olursun.”
Çocuk kollarını kavuşturdu. “Biliyorsun ki bunu yapamam. Kişiye özel bilgiler veremem.”
Kate bezgin bir şekilde, “Ama o benim arkadaşım,” dedi.
Çocuk, “Eğer o senin arkadaşınsa,” dedi, “o zaman yaptığı şeyi sana söylemiş olması gerekir.”
Kate’e bu duydukları yetmişti. Bu küçük düşürücü ifadelere katlanacak durumda değildi. Öfkesine yenik düşmüş bir şekilde ileriye eğildi ve çocuğu gömleğinin önünden yakalayarak kendisine doğru çekti, yüzü şimdi birkaç santimetre uzaktaydı.
Kate sinirli bir şekilde, “Gerçekten kötü bir gün geçiriyorum,” dedi. “Ve bu günü biraz olsun iyi hale getirmek veya tamamen berbat etmek senin elinde. Ama günümü berbat edersen başına neler geleceğini bilmek bile istemezsin. Şimdi şu bilgisayara Elijah Ackerman yazıp hem benim hem de kendi gününü kurtarmaya ne dersin?”
Onu bıraktı ve çocuk sandalyesine geri oturdu. Çok korkmuştu, parmakları hızla Elijah’ın adını yazdı. Bilgisayar çalışırken Kate parmaklarını sinirli sinirli masaya vuruyordu.
Çocuk sonunda titrek bir sesle, “Okulu terk etmiş,” dedi.
Kate içini bir acının kapladığını hissederken, “Neden olduğu yazıyor mu?” diye sordu.
Çocuk titredi. “Evet, ailesinin New York’a taşınmasından dolayı okuldan ayrıldığı yazıyor.”
Kate yumruğunu masaya indirdi ve saçını çekiştirerek uzaklaştı. Kaçmaya çalıştığı anne ve babası onu yakalamış mıydı? Ona artık yaşamak istemediğini söylediği hayata, sevmediği bir kızla evlenmeye mahkûm mu olmuştu?
Korku içindeki danışma görevlisine döndü. Panik içerisinde, “New York’ta nereye gittiğini yazıyor mu?” diye sordu.
Çocuk kafasını olumsuz anlamda salladı.
Zaten bilseydi de bu hiçbir işine yaramazdı. New York çok büyük bir şehirdi. Oraya gidip öyle kolayca onu bulamazdı.
“Peki ya okul?” diye sordu. “Hangi okula nakledildiği yazıyor mu?”
Çocuk, “Henüz değil,” diye cevap verdi. “Sistemin güncellenmesi biraz zaman alıyor. Daha bu Cuma günü okuldan ayrılmış.”
Kate ağzından öfke dolu bir feryadın çıkmasına izin verdi. Elijah gitmişti. Sorularına yanıt verecek kimse yoktu artık.
Sorularının yanıtını kendi başına, başka bir şekilde bulmak zorundaydı.
*
Santa Barbara Halk Kütüphanesi Kate’in şehirde en sevdiği yerlerden birisiydi. Yerden tavana kadar uzanan büyük kemerli ve palmiye ağaçlarını ve sokağın karşısındaki hukuk kütüphanesini gören pencereleri başta olmak üzere güzel mimarisi ile bu kütüphanenin her şeyini seviyordu. Dağlar, müze ve plajın yanında Kate büyük ihtimalle çocukluğunun büyük bir kısmını romanlar okuyarak bu kütüphanede geçirmişti. Çocukken vampir kitaplarını severdi, ama bunların basit fantezilerden ibaret olduğunu da bilirdi. Hiçbir zaman bu kitapların temel aldığı mitolojik hikâyeleri araştırmayı düşünmemişti.
Şimdi bile, folklor bölümünü dolaşırken, aklında dolaşıp duran düşüncelerden dolayı bile kendisini bir aptal gibi hissediyordu. Vücudundaki değişimlerin birçok mantıklı açıklaması vardı – böbreküstü bezlerinin hasara uğramasından dolayı kronik aşırı doz adrenaline maruz kalmak, demir eksikliğinden dolayı canının kanlı et çekmesi, birden ortaya çıkan beden algı bozukluğundan dolayı aynada kendisi yerine gri renkli bir şekil görmesi gibi – ve bütün bunlar kazadan kaynaklanan stresten olmuştu. Ama Elijah’ı ve Ackermanların evinin çatısında geçirdikleri o geceyi hiçbir şey açıklayamazdı. Birdenbire ortadan kayboluşunu veya bu evin nasıl ancak ve ancak belirli bir açıdan görüldüğünü veya gece yarısında onu nasıl yatağına götürebildiğini açıklayan bir teori yoktu.
İşte bütün bunlar Kate’i raftan titreyen ellerle Vampirlerin Tarihi adlı kitabı almasına neden oldu. Kitabı alıp bir masaya koydu ve Avrupa’nın farklı kültürlerindeki halk hikâyelerinde vampirlerin kökenlerini okumaya başladı. Popüler kurgunun vampirlerin algılanışını nasıl değiştirdiği ile ilgili bölümleri hemen geçti ve kitabın bilmek istediği asıl şeyleri konu alacak kadar ayrıntılı olmadığını düşünerek sinirlenmeye başladı.
Kitabı kapattı. Belki de yanlış yolu seçmişti. Vampir kavramıyla başlamış ve geriye doğru gitmeye koyulmuştu ve bu kavrama uyacak bir şeyler bulmaya çalışıyordu. Belki de Elijah ile ilgili bildiği şeylerden başlayıp buradan ilerlemek daha iyi bir yöntem olabilirdi. Tüm mistik türler ve kötü ruhlar hakkındaki araştırmalarını derinleştirip daha sonra belirlediği birkaç kriter ile araştırmasını kısıtlamalıydı.
Rafta oldukça ilginç görünen başka bir kitap daha buldu. Bu oldukça eskiydi, hatta çok eskiydi ve deri kapağı dağılmaya başlamıştı. Sayfalar arasında gidip gelmeye başladı, şeytanlar ve kurt adamlar, gözden düşmüş melekler ve cadılar hakkında birçok şey okudu. Bunlardan hiçbirisi Elijah’ı tarif etmiyordu.
Sonunda vampir bölümüne geldi. Bu, diğer kitaptan çok daha fazla ayrıntıya giriyor ve konuyu alt bölümlere ayırıyordu. Kuzey Amerikalı vampirler hakkında bir bölüm vardı.
Evrim geçirerek Kuzey Amerika iklimine uygum sağlayan daha genç vampir nesilleri gün ışığına karşı olan hassasiyetlerini kaybetmiş ve bunun yerine özel morötesi koruma sağlayan yeni bir gen geliştirmiştir. Bu da onlara insanlarla etkileşime geçmek ve insanların zamanına uymak için büyük bir yetenek vermiştir, bu güneş koruması sayesinde gündüz saatlerinden yararlanmaya başlamışlardır. Şu anda genç vampirlerin okula gitmeleri yaygın bir uygulamadır, ancak uzun yaşamları – insanların yaklaşık olarak on katı – sürekli yer değiştirmelerine neden olmakta ve herhangi bir konuda uzmanlaşarak dikkatleri türlerinin üzerine çekmelerine engel olmaktadır.
Kısmen de olsa yeni genden dolayı, bir göç ile birlikte çok sayıda vampir ailesi 1800’lerin sonlarında Kaliforniya’ya geldi. Daha önce herhangi bir vampir aktivitesi kaydına rastlanılmayan bu eyalette klan yetkilileri bir sayım yaparak bu genç, daha liberal vampir ailelerinin vampir yasalarına ve geleneklerine uymaları konusunda ısrarcı ve dikkatli davranmışlardır. Dev göç dalgası özellikle de eşleşme ritüeli ile aynı ana gelecek şekilde organize edilmiştir, bu ritüel uyarınca, tıpkı diğer yerlerde olduğu gibi, vampirler klanları tarafından kendileri için belirlenen eşlerle evlenirler. Bu vampirlerin en temel köşe taşlarından birisidir ve Üreme adı verilir
Üreme vampirler arasında coşkuyla kabul edilen bir şeydir, ancak genç vampirler bu uygulamamaya karşı çıkmaktadır ve bunun modern yaşam biçimlerine ve Batı medeniyetinin “aşk” kavramına aykırı olduğunu iddia etmektedir. Üreme bir vampirin 1000 yıllık yaşam döngüsünün sonuna denk gelecek şekilde planlanmıştır. Vampir yaşamına devam etmek istiyorsa üremelidir. Bunu yapmazsa ölür.
Genç nesilden vampirlerin bu uygulamaya uymaktan kaçındıkları ve insan eşler seçtikleri bilinmektedir, bu “ebedi azap” adı verilen bir cezayla cezalandırılması gereken bir suçtur. Daha eski nesil vampirlerde bu vampirlerin seraya benzer hücrelere kapatılarak her gün derilerinin yanması şeklinde icra edilmiştir. Daha genç nesillerde bu kutsal su dolu tanklara batırılma veya haç şeklideki hücreleri içermektedir.
Kate arkasına yaslandı, kalbi çarpıyor, elleri titriyordu. Kitabı sanki sayfalarda yazanları oraya hapsetmek için hızlıca kapadı. Elijah’ın ona gösterilen kızla evlenmemesi durumunda ebedi azap çekeceği düşüncesi ona büyük bir acı verdi. Bu çok acımasız ve barbarcaydı.
Baştan aşağı buz kesti. Elijah ailesinden kaçtığını söylemişti. Eğer eşleştirmeden kaçmaya çalışıyorsa, bunu yapmanın ölümüne neden olacağını biliyor olmalıydı.
Kate okumaya devam etti, Kuzey Amerikalı vampirler hakkında daha çok şey öğrendi ve Elijah’ın gerçekten de bir vampir olduğuna daha çok ikna oldu. Sarımsaktan nefret eden, güneşten rahatsız olan, kanla beslenenlerden olmasa da, yine de bir vampirdi.
Kate boğazındaki yaraya dokundu, bu yaranın onda ne gibi değişiklikler meydana getirdiğini merak etti. Okuduklarından Elijah’ın doğuştan bir vampir olduğunu anlamıştı. Ölümsüz değildi, ama bir insanın onda biri kadar bir hızla yaşlanıyordu ve bundan dolayı yaşamı seksen ila yüz yıl arasındaydı. Kitapta insanların vampire dönüşmesi veya yasa dışı olmasa da giderek gözden düşen bir eylem olan insan kanı içmek ile ilgili pek bir şey bulamadı.
Ama Elijah onu ısırmıştı ve bu ısırık onun hayatını kurtarmıştı. Ve bu şekilde ona bazı güçler vermişti – kendini iyileştirme becerisi, hassas duyma yeteneği, güç, hayvan kanıyla beslenme ihtiyacı (bunu sadece haftada bir kez yapması gerektiğini öğrenince rahatlamıştı) – ama acaba onu tam bir vampir haline mi dönüştürmüştü? Aradığı bilgileri bulamıyordu. Tek bildiği, onun yapabildiği gibi birden kaybolamadığı ve onun gibi kesici dişleri olmadığıydı. Ağzına dokundu, birkaç kere yokladı, ama ağzında o dişlerden olmadığına emindi. Belki de hayatını kurtarmak için bazı güçlerini ona aktarmıştı? Bütün bunlar çok karmaşıktı.
Işıkların söndürülmüş olduğunu fark etti, kütüphane kapanıyordu. Kitabı alıp üzerine kayıt yaptırıp götürmek üzere bankoya doğru gitti.
Bankodaki kadın kaşlarını çattı.
Kitabın üzerinde bulunmayan bir barkodu ararken, “Sanırım bu kitap bizim değil,” dedi.
Kate yapmacık bir kahkaha atarak “Ah,” dedi. “Benim aptallığım, bugün bu kitabı yanımda getirdim.”
Kadının kitabı almasına engel olmasını istemiyordu. Yalanı işe yaramış gibiydi; koltuğunun altında kitapla birlikte karanlık Kaliforniya akşamına daldı.
En ufak bir yorgunluk dahi hissetmeyen Kate (bu da Elijah’ın ona bağışladığı güçlerden biriydi) okumaya devam etmek için plaja gitti. Dalgaların usul sesi onu rahatlattı ve okyanus kokusunu derin derin içine çekti.
Vampir ritüellerini ve yasalarını okudukça kendisini daha da kötü hissetti. Eğer Elijah’ın anne ve babası onu New York’a Üreme için götürdüyse, Kate buna engel olamazdı. İstediği en son şey Elijah’ın sonsuza kadar eziyet görmesi veya daha da kötüsü kurallara uymadığı için ölmesiydi.
Ancak o zaman Elijah’ın tamamen ve sonsuza kadar hayatından çıktığını fark etti. Bu konuda yapabileceği hiçbir şey yoktu. Onun için bir hayat arkadaşı, bir vampir hayat arkadaşı belirlenmişti ve Kate bunu değiştiremezdi.
Ne olduğu hakkında kafasında milyonlarca soru olsa da – vampir mi, insan-vampir karışımı mı, bir vampirin yemek zevklerine sahip bir insan mı – hiçbir yanıta ulaşamamıştı. Yeni vücuduna alışırken daha çok araştırma yapmalıydı. Bildiği tek şey, herhangi bir vampir klanından birisi gelip de onu kaydetmemişti ki, kitaba göre, bu çok önemliydi. Tüm vampirlerin ve nerede olduklarını ve birisini dönüştürüp dönüştürmediklerinin kaydını tutmak bu tür için hayati öneme sahipti. Bunun için gerekli bürokratik işlemleri hayal etmeye çalıştı.
Yorulmaya başlayınca kitabı kapadı. Bunu yapar yapmaz da birisinin ön sayfaya bir not yazıp iliştirmiş olduğunu fark etti. Notu eline aldı.
K, umarım bu benim yanıtlayamadığım soruları yanıtlamıştır, E.
Gülümsedi. Demek ki kitabı kütüphaneye onun bulması için Elijah koymuştu. Ama bu not ona her şeyden daha kesin bir şeye işaret ediyordu. Elijah ona veda ediyordu.
Kate derin bir nefes aldı. Hayatına devam etmesi gerekiyordu. Bazı yanıtlara ulaşmıştı, hepsine olmasa da, bu şimdilik yeterdi. Kana karşı duyduğu istek ve olağanüstü hassas duyma yeteneğini açıklamaya yeterdi. Yetişkin bir insanı nasıl alaşağı edebildiğini açıklamaya da yeterdi.
Bütün bunlara rağmen yine de sadece Kate Roswell’di. Hala sadece o acayip ailenin kızıydı. Elijah ona bir hediye vermiş ve kaybolup gitmişti; şimdi bununla yaşamayı öğrenmesi gerekiyordu.
Gökyüzü iyice kararır ve dalgalar sahile usul usul vurmaya devam ederken Kate telefonunu aldı ve Tony’e mesaj gönderdi.
Lunapark fikri güzel görünüyor. Beni yarın 8’de alabilirsin. Kate x