Sadece LitRes`te okuyun

Kitap dosya olarak indirilemez ancak uygulamamız üzerinden veya online olarak web sitemizden okunabilir.

Kitabı oku: «Şehriyar»

Yazı tipi:
ŞEHRIYÂR
 
Gönül kafesinde bübül misali
Feryâdı figânda ahüzardayım
Aşk çölünde açan bir gül misali
İrem bağlarında şehr-i yârdayım
 
***
 
Sevda denizine yelken açalı
Seyyahlar misâli sonsuz turdayım
Dünyaya rest çekip serden geçeli
Bilmem zarardayım bilmem kârdayım
 
***
 
Çağlari dediler kuru göllere
Dört mevsim hazanda boran kardayım
Sevdanla düşeli dilden dillere
Medet ey sevdiğim başı dardayım
 

Muammer Çalar, 15 Mart 1965’de Karaman’da doğmuştur. Aşık, doğumuyla ilgili anılarını şöyle dile getirir “Karaman Morcalı Köyünde bir yaz günü ekin dağında doğmuşum. Göbeğimi babam kesmiş, o zamanlarda doğan çocukları ilkokula başlayana kadar nüfusa yazdırmazlarmış nitekim bende ilkokula başladıktan sonra nüfusa yazılmışım ve 15 Mart 1965 nüfus cüzdanıma sahip oldumsa da annem hep seni ekin dağında yığının dibinde doğurdum der.”

Çalar, ilkokulu köyünde okumuş daha sonra ailesiyle Hollanda’ya yerleşmiştir. Hollanda’da 18 yaşına kadar okuma zorunluluğu nedeniyle orada yeniden okula başlamış, bir yıl dil, iki yıl da meslek okuluna gitmiştir. Okulu bitiremeden iş hayatına atılmıştır. Temizlik, tekstil gibi sektörlerde çalışmış, 5 yıl kadar işverenlik yapmış, tekstil atölyesi açmıştır. Daha sonra restorant ve kahve çalıştırmış, sağlığının bozulması nedeniyle 7 yıl kadar ankilozon rahatsızlığı yüzünden çalışamamıştır. Bu yedi yıl içinde tekrar üç yıl grafik okuluna gitmiş, 9 dalda sertifika almış ve 3 yıl gönüllü olarak 50 yaş üstü Hollandalılara bilgisayarlı grafik dersleri vermiştir.

1987’de Ayşe Hanımla evlenmiştir. 1988’de Gülhan ve 1990’da Atike isimli kızları, 1995’de de Erkan isimli oğlu doğmuştur. Gülhan ve Atike hukuk bölümünde oğlu Erkan’da lise 2. Sınıfta okumaktadır.Onun yaşam öyküsü pek çok insan için bir örnektir. Söylediği sözlerde ve yazdığı şiirlerde gerek çektiği acıları, gerek yaşama gücünü gerekse ailesine duyduğu derin sevgiyi görmek mümkündür. 1997 yılında belinde başlayan rahatsızlıktan dolayı çalışamaz olmuş, tedavi için başvurduğu hastane uzun araştırmalar sonucu ankilozon olduğunu bununla yaşaması gerektiğini açıklamıştır. O dayanılması güç ağrılar içinde yaşam mücadelesi verirken kendisini edebiyata, sanata, saza söze vermiştir. Bilgisayarla internetle tanışınca, bilgisayar sayesinde tekrar okula başlamış grafik öğrenmiş, gönüllü yaşlılara dersler vermiştir. Bu onun hayata karşı duyduğu yaşam mücadelesinin ürünüdür.

Onun mısraları adeta sevgi kokar, umudunu yitirmiş pek çok insan için bir kapı aralar. Eşini ailesini çok seven âşık bunu her fırsatta dile getirmektedir Ona ailesini sorduğumuzda Âşık Çağlar’ın verdiği ilk cevap “eşimle Karaman’da bir yaz günü görücü usulüyle tanışıp evlendim, iyi ki de evlenmişim, birbirimizi çok sevdik hala da ilk günkü gibi âşığız” olur. Yıllar önce görücü usulüyle evlendiği eşine ilk günkü gibi duyduğu aşkı onun şiirlerinde görmek mümkündür.

Muammer Çalar, 2004 yılında Karaman’ın Ayrancı Kasabasına bağlı Ambar köyünde görev yapan Doktor Suat Kıyak’a gitmiş, onun uyguladığı tedavi ile dördüncü günde ağrıları yok olmuş ve bir yıl içerisinde kendini toparlayarak işe başlamıştır. Çağlarî şimdi ise Hollanda’da Türk döneri üreten bir fabrikanın mamullerini pazarlamakta bu vesile ile sık sık seyahat edip gezme imkânı bulmaktadır.

Çalar, âşıklığa başlamasını şu sözleriyle anlatır: “Ben henüz çocuktum köyde oturuyorduk. Anneciğimin okuması yazması yoktu, babamsa okumayı yazmayı askerde öğrenmiş.1969 yılında Hollanda’ya çalışmaya giden babacığımdan gelen mektupları annem okutmak için ablama ve ağabeyime ne diller döker ne vaatler ederdi buna rağmen onlar annemin mektuplarını okumamakta ve geri babama cevap yazmakta pek yavan davranırlardı. Anacığım o mektubu koynunda gezdirir ne zaman aklına gelse onu öper koklar yüzüne sürer ağlardı. Bu durum beni çok yaralardı ve ben anneme “anne beni okula gönder ben senin mektuplarını okuyacağım, cevabını babama yazıvereceğim” derdim bana “a yavrum sen daha küçüksün gelecek yıl seni okula alacaklarmış” derdi ve ben okula başlayıp birinci sınıfta fişlerdeki harfleri tanıyıp okumaya başlayınca aynı provayı annemle mektuplar üzerinde yapmaya başladık hele 2.sınıfta annem söyleyip ben yazdığım mektuplar babama ulaşıp cevaplar gelmeye başlayınca mektuplaşmamız arttı. Anacığım her mektup yazdırdığında sonuna haydi birde destan yazalım der, o söyler bende yazardım. Bu benim çok hoşuma giderdi, anneme sorar dururdum anneme “bu destanı nasıl söyledin, nereden bilirsin” diye sorduğumda annem de bana saatlarca anlatırdı. “Yunus Emre varmış ilahiler söylermiş, Karacaoğlan varmış güzellere yakımlar yakar dururmuş, insanlar yavuklusuna ahvalini destanla deyiverir, Nuri Dayın gibi âşıklar var onlar da sazıyla destanını söylerler derdi.

1978’de ilkokul bitti yaz tatilinde köyümüze inşaat ustası olarak bir Halil İbrahim usta geldi. Amcam Recep Çalar’ın evini yapmaya bende amcamın evi olması münasebetiyle yardımcı oluyorum taş, kum, çakıl taşıyorum. Halil İbrahim usta Karacaoğlan’ın şiirlerini ezbere saatlerce sesli okurdu,çay saatlerinde, yemek saatlerinde benim çok ilgimi çektiğini fark edince ben ne zaman duvar örme sırasında onun yakınına yaklaşsam bana ayrıca bir şiir okuyuverirdi. İnşaat 15 sonra bitti ve İbrahim usta geldiği Dağal Köyüne geri dönmeye hazırlanırken beni çağırıp bir kitap hediye etti eski, yarısı yırtık pırtık bir kitap. Bu kitap Karacaoğlan’ın hayatı ve şiirleriydi kaç kez okudum, her günüme o kitap yerleşti ve ben İstanbul’a çalışmaya gittim, meslek öğrenmeye ufak bir terzi atölyesinde işe başladım, anneme yazdığım mektuplarda Karacaoğlan’ın şiirlerinden yazar gönderirdim, bu böyle devam ederken kendimde şiirler yazmayı denedim 1980 Hollanda ya gelince gurbetlik hasretlik mektup trafiğini iyice hızlandırdı bu mektuplarda anamdan bana geçme alışkanlığım sürdü gitti ve bir şiir defteri oluşturmaya karar verdim. Yazdığım şiirleri herkesten gizliyordum. Bir gün eve geldiğimde şiir defterimi bulamadım anneme sorduğumda “a kuzum baban odanı topladıydı, senin defteri de yırtıp atmış” demez mi dünyam yıkıldı çok ağladım ve babamla tartışıp evi terk etme kararı aldım.Odama girdim çantamı hazırladım tam kapıdan çıkarken babam kolumdan tutup,“oğlum beş dakika bir konuşalım sonra git nereye istersen” dedi.Ve beni karşısına oturtup konuşmaya başladı. “Bak oğlum sen çok güzel bir şey yapmaya çalışıyorsun ancak bilgisizliğinden yalan yanlış yapıyorsun. Şiir nedir desem bana anlatabilir misin” dedi? Benden cevap yok. “Babam bak oğlum şiir bir toplumun yüzünün akıdır. Toplumlar ozanlarıyla, yazarlarıyla, şairleriyle, sanatıyla övünürler. Madem şiir yazacaksan ben derim ki var git önce bir araştır incele bak senden öncekiler ne yazmış neden yazmış nasıl yapmış kendini bilgiyle donat ki adam gibi şiir yazabilesin böyle kır kültürüyle yazılan şiirin hiç bir edebi değeri yoktur.” Deyince hemen kalkıp babamın elini öptüm af diledim sarılıp ağladık ikimizde birbirimizden özür diledik barıştık. O günden sonra kendimi kitaplara verdim işin dışında kalan zamanımı okumaya ayırdım 3 yıl tek kelime şiir yazmadan sadece okudum araştırdım, ozanlarımızın şairlerimizin elde edebildiğim kadar yapıtlarını inceledim, bir oda dolusu kütüphanem oldu.”

1983 yılında yazdığı ilk şiiri “Yıkılası Gurbet Eller “bestelenip türkü olmuş daha sonra da “Hoşgörü” adlı albümünde yayınlanmıştır.

Karamanlı Merhum âşık Mevlevî (Nuri Uzun) Muammer Çalar’ın dayısıdır. Amcası Hikmet Çalar da Karaman yöresinde saz, cümbüş, keman, ud gibi bütün telli çalgıları ustaca çalan mahalli bir sanatçıdır. Bu iki isim ailesinde ki geleneğe bağlı iki önemli isim olmakla birlikle kendisine de ustalık eden kişilerdir. Onun söz ustalarından biri de İsa Oğuzdur. Onunla 1986’da Karaman’da saz alırken tanışmıştır. İsa Oğuz onun Âşık Mevlevî’nin yeğeni olduğunu ve Çalar’ın da şiir yazdığını öğrenince onunla görüşmeye başlamış. Muammer Çalar şiirlerini ona göndermiş, İsa Oğuz teknik yönünden eksiklerini belirtmiş ve onun bazı şiirlerini yayınlamıştır.

Âşık kollarından herhangi birine mensup değildir.Şiirlerini çoğunlukla heceyle yazmakla birlikte aruz denemelerinde de bulunmuştur.Şiirlerini irticalen icra etmemektedir. Genellikle yazdığı şiirlerini aynen muhafaza etmekte, hiç beğenmediği şiirlerini de imha etmektedir.Eskiden şiirlerini defterinde muhafaza eden âşık, teknolojinin getirdiği olanaklardan faydalanarak artık şiirlerini bilgisayara kaydetmektedir.Ayrıca şiirlerini www.ifksan.com, www.caglari. com adreslerinde yayınlamakla çeşitli edebiyat siteleriyle de paylaşmaktadır.Âşık makamları ve âşık meclislerinde ki düzenler hakkında bilgi sahibi değildir. Kendisi henüz rüya ve bade tecrübesi yaşamamıştır. Karacaoğlan, Âşık Veysel, Yunus Emre, Dadaloğlu,Mahsunî Şerif onun usta olarak gördüğü geleneğin en büyük temsilcileridir.

Zaman zaman katıldığı programlarda atışmalara katılan âşık fasıl düzenlerini pek bilmemektedir.Şiirlerini dergi, antoloji ve internet sitelerinde yayınlamakta, vakıf, dernek, ve üniversitelerin yaptığı etkinliklerde şiirlerini icra etmektedir.Amsterdam’da ki bir dernek tarafından 2004’te “Gurbetten Sılaya” isimli şiir kitabı bastırılmıştır.1997’de “Hoşgörü” isimli ilk albümü Akbaş müzik tarafından , 2004’te “Hoşgörü 2” adlı albümü Türk Evi Araştırmalar Merkezi Amsterdam sponsorluğuyla Özdiyar müzik tarafından yayınlanmıştır. 2010’da Hoşgörü 3 adlı albümü Atlas döner sponsorluğuyla temmuz ayında Hollanda da yayınlanmış fakat henüz Türkiye’de basılması için bir şirketle anlaşması yapılamamıştır.

Muammer Çalar başından geçen ve kendisini çok etkileyen bir olay üzerine aşağıda ki şiiri yazmış daha sonra onu besteleyerek, müzik albümünde yayınlamıştır.

“Çok sevdiğim arkadaşım Salih Bulut Amsterdam’da hapishaneye düştü ve ben onu ziyarete gitmiştim. Bir gün sonra çocuklarını hapishaneye ziyarete götürecektim, sabaha hapishaneden ölüm haberi geldi ve inanamadım çocuklarını hapishaneye değil morga ziyarete götürmek zorunda kaldım. Bu talihsiz olay üzerine arkadaşıma şu ağıtı yazdım ve besteledim.”

PERİŞAN
 
Acı haberin dost yürekler yakar,
Kuzular ağlaşır sızı perişan
Kader mi firgât mi nedir tecelli,
Yazılar içinde yazgı perişan
 
 
Elini tuttum da buz gibi tenin,
Yüzüne baktım da değişmiş rengin,
Beş arşından giymiş beyaz gömleğin,
Ütüsü perişan düzü perişan
 
 
Sonsuzluk uykusu sarmış bedeni,
Uyan dedim uyan duymuyor beni,
Nicedir matemin sefil Çağlarî
Sazında inleyen sözün perişan
 

Âşıklık geleneğinin yaşamasında âşıklara düşen görevleri Çalar şöyle sıralamaktadır:

1) Âşığım diyen, mahlası olan âşıklarımız tarihin omuzlarına yüklediği ağır yükün bilinciyle hareket etmelidir.

2) Dernekler kurmalı, bir çatı altında kurumlaşıp çalışmalarını dünyanın dört bir yanına sesini duyurmalıdır.

3) Bu kurumlar yeni âşıkların yetişmesini sağlayan bir okul görevler üstlenmelidir.

4) Sürekli dayanışma içinde olup herkesin dalında uzmanlaşması için yardımcı olunmalıdır.Örneğin benim şiir veya saz tarzımda eksikliler arızalar varsa bunu dostane bir şekilde benim düzeltmeme yol gösteren olmalıdır.

5) Her yaptığını beğenmekten ziyade her zaman en iyisini yapmak için çaba ve gayret sarf edilmelidir.

6) Âşıklarımız Yunusça düşünüp Pir Sultanca söylemeliler birliğe, dirliğe, barışa, hoşgörüye giden yolu açmalılar, siyaseti ve ideolojiyi sanatlarından uzak tutmalıdırlar.

Kendini yetiştirmeden âşığız diye ortaya çıkan kimselerden yakınan ve bu konuda medyanın duyarsızlığını eleştiren Çalar, devlet ve üniversitelerden beklentisini şöyle ifade etmiştir:

“Devlet yaşan ozanlarımıza sahip çıkmalı, her yıl en başarılı olanları ödüllendirmeli ki geriden gelen adayları heveslendirmelidir. En azından yılda bir iki organize ile bu yaşayan ozanlarımız bir araya getirip toplumla buluşturulmalı ve gerçek âşıkların, ozanların en azından hayat sigortası sağlanmalı ilerde emeklilik hakkı tanınmalıdır. Üniversiteler ozanlarımız ve halk kültürümüz ve edebiyatımızla ilgili araştırmalar yapmalı edebiyat derslerinde tercih ettiği ozanlarımızın çalışmalarına da yer vermeliler ve bunu yaparken de tarafsız olabilmeliler ki ağırlığı sünni ozanlara verip alevi ozanlarımızı rencide edip küstürmemelidirler. Maddi durumu olmayan âşıkların şiirlerini kitap olarak bastırarak onları ölümsüzleştirmelidirler.”

KON TV, KGRT ve TRT’de programlara katılan âşık, BUMA STEMRA, NORMA, ANASAM, İLESAM TÜRKEVİ, SMHO derneklerine üyedir. İFKSAN’ın(insan fikir kültür sanat hoşgörü derneği) kurucusu ve başkanıdır.

1988 Karaman Âşıklar Derneğince düzenlenen Karaman, Konya civarı amatör âşıklar ve şairler yarışmasında jüri “Hamdolsun” isimli şiiriyle Aşık Çağlari mahlası jüri özel ödülüne layık görülmüştür.

 
Gönül atım girdi dostun bağına,
Çoban olduk ormanına dağına
Bir damladan aktık dost ırmağına,
Sel olup çağlayıp aktık hamdolsun
 
 
Aşk menendin içip nâra garıldık,
Ne o dosta küsüp yâra darıldık
Toprak idik, takla takla yarıldık,
İkilik kininden geçtik hamdolsun
 
 
Arıyız uçarız kırmızı güle,
Güller nazik ola dertli bülbüle..
Çağlarî der: ahvalimiz Kâmile,
Sual edip açtık, açtık hamdolsun.
 

Ozanlık ve âşıklık kavramları, Çalar için aynı şeyi ifa de eder. Ona göre ozan da, âşık da evrensel sorumluluk bi linciyle hareket eden misyonun gereğini yapandır. Onun en büyün misyonu aşk, doğa, özlem, ölüm, ayrılık, ve toplumsal sorunlarımızı tema olarak seçip, onu hoşgörü hamuruyla yo ğurmak nakış nakış işlemektir. Cem törenleri hakkında hiç bir bilgisi yoktur fakat âşık kahvehaneleri yakından tanır. “Âşıklar kahvehanesi bir âşıklar derneğidir, orada haftanın belli günlerinde sıra geceleri gibi musiki meşk edilir ustalar ve çıraklar karışık şiirler icra ederler ve sonra acemiler hünerle rini sergiler ustalar tarafından denetlenilirler, başarılı olan lara sembolik ödüller, başarısız olanlara ek derslere devam etmeleri önerilir.

Bir de halk kahvehanelerinde Sivas, Kars, Erzurum gibi yörelerde hala süregelen, iki aşığın bir kahvehanede bulunan topluma sazıyla doğaçlama şiirler söylerler ve atışma örneği sergilerler, sonuç olarak ortaya tepsi atarlar herkes gönlünden kopan bir miktarı tepsiye atar bu da âşıkların ücreti olarak onlara verilir. Yıllardır Türkiye’den sırf bunu yapmak için Hollanda’ya gelen Karslı âşıklarımız var her gelen burda beni bulur zaman zaman bende onlara iştirak edip bu kahvehanelerde çalıp söyleme ve atışma örneklerini sergiledim”

Aşık Çağlari’nin Yayınlanmış Eserleri

– 1997 Hoşgörü 1 Müzik albümü

– 2004 Hoşgörü 2 Müzik Albümü

– 2004 Gurbetten sılaya Şiir kitabı

– 2010 Hoşgörü 3 adlı müzik albümü

– 2014 Hoşgörü 4 Müzik Albümü

– 2017 Hoşgörü 5 Müzik Albümü

– 2018- Şehriyâr Şiir Kitabı yayınlanmıştır.

Müzik Albümlerini internetten satın almak için aşağıdaki linklerden ulaşabilirsiniz

www.caglari.com Online müzik Shop

https://itunes.apple.com/nl/artist/as-k-caglari/ id966838550

https://itunes.apple.com/nl/album/hosgoru-2/ id966869249

https://itunes.apple.com/nl/album/hosgoru-3/ id966875129

https://itunes.apple.com/nl/album/hosgoru-4/ id966884934?ign-mpt=uo%3D4

https://itunes.apple.com/nl/album/elvan-elvan/ id966905323

https://itunes.apple.com/nl/album/turkuler-1/ id966838541?uo=4

https://itunes.apple.com/nl/album/vefas-z-yarim/ id966921572?ign-mpt=uo%3D4

Yukarıdaki bölüm, SAZIN VE SÖZÜN SULTANLARI Yaşayan Hallk Şairleri – VII, Editörler: Dr. Fatma Ahsen TURAN, Oğuzhan Aydın, Gülşah GÜLEGÜL, Gazi Kitabevi adlı eserinden alınmıştır.

Hakkında Yazılanlar

İNSANCA BIR DURUŞ HAYAT… HOŞGÖRÜ VE ÇAĞLARİ…

“Çağlar’inin asıl adı Muammer Çalar 15 Mart 1965 Karaman Morcalı köyünde dünya’ya geldi. İlkokulu doğduğu köyde bitirdi,1980 yılında işci ailesi olarak Hollanda’ya gelip yerleşti. Eserlerinin bir bölümünü bir kitapta toplayan Çağlari’nin üçüncü Albümü de piyasaya çıkmak üzere. 1987 de Konya aşıklar bayramında kendisine bir ödül ve Çağlari mahlası verildi.”

Aşık Çağlarinin üçüncü albümü hazır durumda zevkle dinledim bu değerli ozanı, bir ve ikinci albümünden daha özenli ve düzenli hazırlanmış.

Umarım hak ettiği, beklediği ilgiyi, değeri görür..

Çağlari geleneksel şiirin dil, anlatım, ölçü anlayışından ayrılmadan aşk, doğa, özlem, ölüm, ayrılık gibi temaları işlemiştir şiirlerinde, türkülerinde. Aşık edebiyatının özelliği ve sadeliğiyle yazılmış, zengin ve güçlü bir şiir sunuyor bizlere.

Çağlari şiirlerinde edebiyat geleneklerine uygun olarak, süsten uzak, açık, net, anlaşılır bir dil kullanmış. Deyiş ve toplumsal yergi içerikli şiirleriyle de halk şiirinin ustalarından sayılır Çağlari.

Aşıklık ve halk ozanlığı Anadolu da toplumun öncüsü olmuş bir gelenek, Kaynağını geleneklerden, halkın kültüründen alan bir edebiyat, halka mal olmuş bir kültürdür.

Çağlari de yaşamını halkla birlikte idame ettiren, sazıyla sözüyle halkın sesini yüreğinde çağıldayan güçlü bir Ozan.

Biçim, konular, duyarlıklar bakımından da halk kültürüne, halkın hayatına sıkı sıkıya bağlı Aşık Çağlari’nin şiirleri, türküleri.

“Âşık edebiyatının kaynağı, İslamiyet’in kabulünden önceki Sözlü Edebiyat’tır. 15. yy’dan sonra gelişerek günümüze kadar ulaşmıştır. Şiirini, aşk, doğa, kahramanlık gibi konularda, sazıyla birlikte söyleyen şairlere İslâm’dan önce “ozan”, “baksı”, “kam” “oyun” denilirken, İslâm’ın kabulünden sonra “âşık” ya da “saz şairi” denmiştir. Bu âşıkların oluşturduğu edebiyata da “âşık tarzı Türk edebiyatı” denir.

Âşık edebiyatı şiirden ibarettir. Bu şiir din dışı bir şiirdir; âşık da denilen şairlerin kopuz, bağlama, cura, tambura eşliğinde söyledikleri sözlü-besteli edebiyat türüdür”.

İşin aslına bakılırsa, ozanlık geleneği Şamanlık geleneğiyle eşanlamlı olarak yazılır Şaman hocalarının aynı zamanda birer ozan oldukları artık biliniyor Nereden ba-karsan bak, MÖ 5 yüzyıllara kadar uzanan bir geçmişten söz etmek gerekiyor…

“Âşıklık geleneği, kültür varlığımızın önemli bir bölümünü oluşturmaktadır. Âşıklık çağlar süren deneyimlerden geçerek biçimlenmiş, kendine özgü icra töresi, geleneğe dayalı yapısı, âşık olmak, âşıklığı sürdürmek için uyulması gereken kuralları olan bir gelenektir. Âşık edebiyatı, ozan – baksı geleneğinin Anadolu’da yaşama biçiminin değişimiyle ortadan kalkması üzerine oluşmuştur.Âşıklık geleneğinde sazlı (telden), sazsız (dilden), doğaçlama yoluyla, kalemle (yazarak) veya birkaç özelliği birden taşıyan geleneğe bağlı olarak şiir söyleyenlere “âşık”, bu söyleme biçimine “âşıklık – âşıklama”, âşıkları yönlendiren kurallar bütününe de “âşıklık geleneği” adı verilir.”

Çağlar’inin kendi deyimiyle “Ozanlık bir mertebedir, layık olmaksa meşakkatli, zor bir iş. Ticari bir amacım yok, her halk Ozan’ının buluşmak istediği yer, insanın gönlüdür, kalbidir, sevgisidir. Çünkü Ozanlık geleneğinde tabiat sevgisi, halk sevgisi, vatan sevgisi, hak sevgisi vardır. Dünya var oldukça halkın ozanları da olacaktır. Gurbette yaşadığım için Gurbetçi ozan diyorlar, varsın desinler ben işime bakarım”. Demekle yet’iniyor Aşık Çağlari.

Ozan deyince özgür düşünen, düşündüklerini özgürce haykırıp yolsuzluklara, haksızlıklara da baş kaldırandır. 13 ve 14. yüzyıla ilişkin halkın tarihinde Yunus, Aşık Paşa, Kaygusuz gibi ozanların şiirlerinden başka neler gelmiştir günümüze.

Halk şiiri sadeliğine rağmen bir ustalık, maharet ve güçlü bir deyiş kabiliyeti gerektirir… Aşık Çağlari, söylediği türkülerde sevinci, kederi, özlemi dile getirir yanık yanık, sazıyla türküleri konuşturur adeta…

Şiirinde duyguları, özlemleri, acıları dile getirse de zaman zaman ince bir seziş espri duyarlılığı da kendini gösterir.

Çağlari yüreğini güzelliklerle bezemiş güler yüzlü, dost, tatlı dilli, hayırsever, misafirperver dost bir insan. Hasreti gönlünde duman duman tütse de gurbet ellerde, yaşama sevincini, dostluğa, doğaya, vatana olan sevgisini yüceltir hep.

Karekteridir hoşgörü, doğa ve insan sevgisi, Mevlana tutkunu bir ozan.

Her ozan yetiştiği ortamın kültürünü yansıtır. Çağlariye hasret türkülerini söyleten etkenin en etkini kuşkusuz gurbettir. Ekmek parası için yadelerde yaşamak zorunda kalanların arkada bıraktıkları ana, baba, eş ve çocuklar mektuplar bekler, para bekler acıdır ama Çağlari bunları hem yaşamış hem de gurbetdaşlarının kederine, efkarına tanık olmuştur.

Sazının mızrabı hasret teline vurdukça dağlara vurur yankısı, sevgililerin, hasret çekenlerin aynası olur. Yıllara vurur kıvrıklaşır, yakar yanar yankılanır dağlarda, ovalarda…. Gurbette hasret çekenlerin derdini, efkarını arzı hal eyler.., Hasret çekenlerin duygularına tercüman olur. Kimi zaman gözyaşı olur yanaklarda süzülür, kimi zaman teselli olur yüreklere serpilir türkü türkü…

Daha önceki bir yazımda da sözünü ettiğim gibi Aşık Çağlari, “sevgisi, saygısı, alçak gönüllülüğü, bilgeliği ve dost canlısı tavırlarıyla, düşmanlığın, kinin ya da ucuz popilistliğin derin çukuruna gömülmüş, ucuz politikalarla çevresindeki insanları çekip çeviren ve alabildiğine kullanan hırs küpüne dönmüş zavallı insan tipinden çok uzak. Çağlari sazıyla sözüyle davudi sesiyle bence tam bir halk ozanı halk adamı. İfksan kurumu çerçevesinde ortaya koyduğu düşünceler ve şimdiye kadar büyük bir emek ve özveriyle oluşturduğu halk ozan ve halk edebiyatıyla ilgili bilgi belge ve eserleriyle belki de şimdiye kadar oluşturulan en büyük arşive sahip.”

Aşık Çağlari’nin hayatında, Türkülerinde içtenliğin, güzelliğin, temiz duyguların ve bir yüreğin insanca vuruşu var.

Ve bu öylece kimliğine sinmiştir bu duruş.… HAYAT… HOŞGÖRÜ VE ÇAĞLARİ…..

Nuri Can
www.nurican.com
2010.07.07

Ücretsiz ön izlemeyi tamamladınız.

₺38,95