Sadece LitRes`te okuyun

Kitap dosya olarak indirilemez ancak uygulamamız üzerinden veya online olarak web sitemizden okunabilir.

Kitabı oku: «Kızıl Damga»

Yazı tipi:

Meral Harzem, 1975’te Balıkesir’de doğdu. 1982-1995 yılları arasında Almanya’da yaşadı ve eğitimine burada devam etti. Geilenkirchen, Höhere Handelsschule (Ticaret Yüksekokulu), İktisat bölümünden mezun oldu. Çeşitli firmaların ithalat ve ihracat departmanlarında çalıştı. 2010 yılından bu yana kitap çevirileri yapıyor.

Türkçeye kazandırdığı eserlerden bazıları, Amok Koşucusu, Mecburiyet, Yakıcı Sır (S. Zweig), Babaya Mektup (F. Kafka), Ay’a Yolculuk (J. Verne), Yahudi Devleti (T. Herzl), Ah Virginia (M. Kumpfmüller), Çıkmaz (C. Hau).

Nathaniel Hawthorne Hayatı ve Eserleri

Nathaniel Hawthorne (1804-1864). 4 Temmuz’da Massachusetts, Salem’de doğan Nathaniel, Elizabeth ve Nathaniel Hathorne’nin iki çocuğundan biri ve tek oğluydu. Nathaniel, Hathornes ailesinin Salem’de yaşayan beşinci kuşak üyesiydi. Atalarının en ünlülerinden ikisi William Hawthorne ve oğlu John’du. William, Quakerlara1 karşı fazlasıyla zalim davranan bir Püriten liderdi. Ann Coleman adında bir Quaker’ı halkın önünde kırbaç cezasına çarptırmış ve kadın bu sert cezalandırma sırasında hayatını kaybetmişti. John ise, Salem Büyücülük Davaları sırasında duruşmaları yürüten bir yargıçtı. Genç bir delikanlı olduğu dönemde, Nathaniel soyadına bir “w” harfi ilave ettirdi. Bazıları onun bu değişikliği, kendini hoşgörüsüz Püriten atalarından uzaklaştırmak için yaptığını düşünüyordu.

Nathaniel’in babası sarıhumma hastalığına yakalanan bir denizciydi ve 1808’de Surinam’da (Hollanda Guyanası) öldü. Nathaniel odönemde daha dört yaşındaydı. Kaptan olan eş, karısını çok az parayla geride bırakmıştı, bu yüzden Elizabeth Hathorne eşinin ölümünden sonra evini sattı ve ailesiyle birlikte daha zengin olan erkek kardeşlerinin, Manningslerin yanına taşındı.

Nathaniel, dokuz yaşındayken bacağından yaralandı ve neredeyse iki yıl boyunca okula gidemedi; ancak kendi çabalarıyla okumayı iyice ilerletti. Hawthorne, özellikle John Bunyan’ın Hacıların İlerlemesi ve Edmund Spenser’ın Peri Kraliçesi gibi eserlerindeki alegori ve sembolizmden ve aynı zamanda Sör Walter Scott’ın tarihsel romantizminden ve Henry Fielding ve Tobias Smollet gibi on sekizinci yüzyıl romancılarının eserlerinden etkilenmişti.

Eylül 1821’de Hawthorne; Henry Wadsworth Longfellow,2 Franklin Pierce3 ve Horaito Bridge ile arkadaş olduğu Bowdoin Kolejine girdi. Kolejde, Hawthorne kapsamlı okumalarına devam etti, Maine’de açık havada dolaşmaktan büyük keyif aldı ve yazı tekniğini mükemmelleştirdi. Hawthorne, 1825 yılında Bowdoin’den mezun oldu ve Salem’e geri döndü. Bu dönemden sonra, on iki yıl boyunca saygın bir yazar olarak kendini göstermek için çalışmaya devam etti. İlk romanı olan Fanshawe’ı tamamen kendi çabalarıyla yayınladı, ancak daha sonra kitabın tüm kopyalarını alarak, yakmaya çalıştı. Benzer şekilde, Hawthorne ilk kısa öyküler serisi olan eseri Yerli Topraklarımın Yedi Masalı kitabını da uygun bir yayıncı bulamadığından dolayı yakarak imha etti. Sonunda, 1830 senesinde The Salem Gazette’de beş öyküsü yayınlandı ve 1834’te bazı öyküleri New England Magazine’de çıktı. 1836’da Hawthorne, Boston merkezli American Magazine of Useful and Entertaining Knowledge dergisinde editörlük yaptı. 1837’de, nihayet onun tanınmasını sağlayan bir hikâye koleksiyonu olan Twice-Told Tales eseri yayınlandı. Hawthorne, bu eserini yayınlattığı sırada, kolejden arkadaşı olan Horatio Bridge’ın yayınevi ile görüştüğünün ve eserin başarısız olması durumunda mali garanti vermiş olduğunun farkında değildi. Aynı yıl Hathorne, gelecekteki eşi olan Sophia Amelia Peabody ile tanıştı ve 1838’de onunla nişanlandı. Hawthorne evliliği için para biriktirmeye karar vererek, Boston Custom House’da tuz ve kömür ölçümcüsü olarak çalışmaya başladı ve burada geleceğini planlayarak evlendikten sonra Sophia ile yaşamak istediği, ütopik bir Transandantalist4 topluluk olan Brook Çiftliği’nden hisse satın aldı. Ancak, topluluk Hawthorne ile aynı fikirde değildi bu nedenle kısa süre sonra hisse senedinin iadesini istediler.

Hawthorne ve Sophia 9 Temmuz 1842’de evlendiler ve Concord’da, Ralph Waldo Emerson’dan kiraladıkları bir ev olan Old Manse’ye taşındılar. Concord’da Hawthorne; Emerson, Henry David Thoreau ve Bronson Aclott gibi Transandantalist yazarlar ve düşünürlerle arkadaşlıklar kurdu. 1845’te Hawthorne ailesi Salem’e geri döndü ve ertesi yıl Hawthorne, eleştirel beğeni toplayan ancak çok az finansal başarı getiren bir eser olan Old Manse’den Mosses’i yayınladı. Hawthorne’un mali sıkıntıları, ancak Başkan James K. Polk onu Salem Gümrük Dairesi araştırmacısı yaptığında geçici olarak çözüldü. Hawthorne, Gümrük Dairesinde çalıştığı dönemde çok az yazı yazabildi. 1849’da bir Whig (Britanya’da politik bir parti) olan Zachary Taylor başkan oldu ve bir demokrat olan Hawthorne bu yüzden işini kaybetti. Eylül ayında, Hawthorne, Kızıl Damga ve Salem Gümrük Dairesi, memurları ve onu işinden mahrum eden Whigleri eleştiren eseri Gümrük Dairesi üzerine çalışmaya başladı. Hawthorne başlangıçta Gümrük Dairesi, Kızıl Damga ve Eski Zaman Efsaneleri adlı eserlerini, eskizleri, deneysel çalışmaları ve ideallerini içeren diğer eserleriyle bir araya getirdi. Hawthorne 1850’de, Kızıl Damga ve 1851’de Yedi Çatılı Ev eserini yayınladı. O dönemde, kendisi, karısı ve çocukları Lenox-Massachusetts’ten, Hawthorne’un ikinci kızının doğduğu Massachusetts-Batı Newton’a taşındı. Hawthorne ailesi 1852’de Concord’a geri döndü.

1853’te Başkan Franklin Pierce, Hawthorne’u İngiltere’nin Liverpool kentindeki Amerikan konsolosluğuna atadı ve Hawthorne, ailesini İtalya’ya taşımadan önce bu pozisyonda dört yıl boyunca çalıştı. Hawthorne ve ailesi 1860’da tekrar Concord’a geri döndüler ve 1863’te Eski Evimiz başlığı altında bir dizi İngilizce eskizler yayınladı. Nathaniel Hawthorne, 1864’te öldü ve geriye bitmemiş birkaç eserini bıraktı.

Hawthorne’un Hayatının Zaman Çizgisi

4 Temmuz 1804 Nathaniel Hawthorne, Massachusetts, Salem’de; Elizabeth Clarke Manning ve Nathaniel Hathorne’un oğlu olarak dünyaya geldi.

1808 Nathaniel Hathorne’un babası sarıhummaya yakalandı ve kaptan olarak çalıştığı Surinam’da (Hollanda Guyanası) vefat etti. Elizabeth Hawthorne eşinin vefatından sonra Nathaniel ve iki kız kardeşini de alarak Manning ailesinin evine taşındı.

Nisan 1813 Ayağına çarpan bir top yüzünden Nathaniel sakatlandı. Bu sakatlanmadan sonra neredeyse iki yıl boyunca okula devam edemedi, eğitimini kendi çabalarıyla devam ettirdi.

1818 Hathorne’un ailesi, onun sürekli olarak dolaştığı, avlandığı ve balık tuttuğu Raymond-Main’e taşındı.

1819 Hathorne koleje devam edebilmek için Salem’e geri döndü.

1821 Hawthorne, Raymond yakınlarındaki Brunswick, Bowdoin Kolejine başladı. Orada Henry Wadsworth Longfellow, Horatio Bridge ve Franklin Pierce ile tanıştı. Kısa bir süre sonra, Hathorne soyadına bir “w” ekledi.

1825 Hawthorne üniversiteden mezun oldu ve ailesi ile birlikte Salem’de yaşamaya başladı.

1828 Hawthorne, bir üniversitede geçen ilk romanı Fanshawe’ı tamamen kendi çabasıyla yayınladı, ancak daha sonra bulabileceği tüm kopyaları toplayarak hepsini yakmaya çalıştı.

1830 Hawthorne, The Salem Gazette’de beş öykü yayınladı.

1832 Hawthorne, The Story Teller adlı bir koleksiyon planlar.

1834 Hawthorne’un The Story Teller’a eklemeyi planladığı bazı hikâyeler New England Magazine’de yayınlandı.

1836 Hawthorne, The American Magazine of Useful and Entertaining Knowledge adlı bir dergide editör olarak çalışmak için kısa süreliğine Boston’a taşındı.

1837 Hawthorne, Twice-Told Tales isimli ilk hikâye kitabını yayınladı. Hawthorne, gelecekteki karısı Sophia Amelia Peabody ile tanıştı.

1838 Hawthorne, Sophia Peabody ile nişanlandı.

1839-1840 Hawthorne, evliliği için para biriktirmek üzere Boston Gümrük Binasında tuz ve kömür ölçümcüsü olarak çalıştı.

1841 Hawthorne, Brook Farm topluluğunda ortak yaşamı denedi.

1842 Hawthorne ve Sophia Peabody evlenip Massachusetts Concord’daki Ralph Waldo Emerson’dan kiraladıkları bir ev olan Eski Manse’ye taşındılar.

1844 Hawthorne’nun ilk kızı, Una doğdu.

1845 Hawthorne, karısı ve kızıyla Salem’e taşındı.

1846 Hawthorne’un Eski Manse’nin Yosunları isimli ikinci hikâye kitabını yayınlandı ve büyük beğeni topladı. Hawthorne, Başkan James K. Polk tarafından Salem Gümrük Dairesine atandı. Hawthorne’un ilk oğlu Julian doğdu.

1849 Bir Whig olan Zachary Taylor başkan seçildikten sonra Hawthorne görevden alındı. Kızıl Damga ve Gümrük Dairesi eserlerini yazmaya başladı.

1850 Kızıl Damga yayınlandı. Hawthorne, Herman Melville ile tanıştığı Berkshire’deki, Massachusetts Lenox’a taşındı.

1851 Yedi Çatılı Ev isimli romanı yayınlandı. Hawthornes, West Newton, Massachusetts’e taşındı. Hawthorne’un ikinci kızı ve üçüncü çocuğu Rose doğdu.

1852 Blithedale Romance yayınlandı. Hawthorne, Concord’da “The Wayside” adını verdiği bir ev satın aldı. Cumhurbaşkanı adayı ve eski sınıf arkadaşı Franklin Pierce’ın kampanya biyografisini yazdı.

1853 Başkan Pierce, Liverpool, İngiltere’ye Hawthorne’u Amerikan Konsolosu olarak atadı. Hawthorne ve ailesi İngiltere’ye taşındı. Hawthorne, yurt dışındaki deneyimleriyle ilgili notlar almaya başladı.

1857 Hawthorne konsolosluk görevinden ayrıldı.

1858 Hawthorne ve ailesi Roma’ya gitti ve orada bir süre kalıp daha sonra Floransa’da ikamet ettiler. İtalya’daki gözlemlerine dayanarak romanlarını yazmaya başladı.

1859 Hawthorne İngiltere’ye döndü ve İtalyan romanını yazmaya devam etti.

1860 Marble Fawn isimli son romanı yayınlandı. Hawthorne ailesi ile Concord’daki The Wayside’a geri döndü.

1863 Hawthorne’un İngilizce kısa hikâyeleri Eski Evimiz başlığı altında yayınlandı.

1864 Hawthorne, Pierce ile birlikte seyahat ederken Plymouth, New Hampshire’da öldü.

Kızıl Damga Eserinin Tarihî İçeriği

Protestan Reformu ve Püritenlik

Yaklaşık on iki yüz yıl boyunca, Avrupa’nın en büyük mezhebi Katoliklikti. On altıncı yüzyılda, Martin Luther adında bir Alman keşiş, Katolik Kilisesi’nin gücünü zayıflatmak amacıyla Hristiyan Avrupa’yı Katolik ve Protestanlar olmak üzere iki ana gruba ayıracak bir hareket başlattı. 1517’de Luther, Katolik Kilisesi’nin merkezî inançlarına ve uygulamalarına itirazlarını bir liste hâlinde, Wittenburg, Almanya’daki bir kilisenin kapısına çiviledi. Bir rahip olarak görevlendirilmeye hazırlanırken Luther almayı düşündüğü kutsal ayinlerin değersizliğiyle şaşkına döndü. Âdem’in Cennet Bahçesi’ndeki ilk günahından dolayı insanların temelde günahkâr olduklarını ve eserleri aracılığıyla Kutsal Cemaat ve Kutsal Emirler gibi ayinleri almaya layık olamayacağına inanıyordu. Bunun yerine, Luther’e göre, insanlar günahkârlıklarına rağmen kendilerine uzanan Tanrı’nın lütfuna bağlı olmak zorundaydılar. Luther ayrıca kilisenin dağıttığı hoşgörüye ya da günah çıkarma uygulamalarına da itiraz ediyordu. Dinî anlamda genel olarak papaz ve kilisenin otoritesine meydan okuyordu ve dinin, kişi ile Tanrı arasında, aracılık edecek bir papaz olmadan bireysel bir vicdan meselesi olduğunu iddia ediyordu. Bu inanç, matbaanın icad edilmesiyle ve İncil’in Latince ve Yunancadan günlük Avrupa dillerine çevrilerek sıradan erkekler ve kadınlar için Kutsal Yazıların okunmasının mümkün olmasıyla hayata geçmiş oldu.

Luther’in fikirleri Avrupa’ya yayıldı ve Protestan Reformu olarak bilinen Katolik otoriteye karşı yaygın, genellikle kanlı bir isyana yol açtı. İngiltere’de Kral VIII. Henry, Katolik Kilisesi boşanmasına izin vermediği için Katoliklikten ayrıldı ve İngiltere Kilisesi’ni ya da kafasında bir Protestan mezhebi olan Anglikan Kilisesi’ni kurdu.

Luther’ın ilk günah hakkındaki fikirlerini bir adım daha ileri götüren, tüm olayların Tanrı tarafından önceden öngörüldüğünü, Tanrı’nın başlangıçta insanların (seçilmiş olanların) kurtarılacağını veya lanetleneceğini belirlemiş olduğunu öğreten, Protestan Reformu’nda merkezî bir isim olan İsviçreli John Calvin oldu. Öncelik olarak bilinen bu Kalvinist doktrin, İngiltere’de ve İngiliz kolonilerinde gelişecek olan Püriten Hareketi’nin merkezî inancı oldu.

Yeni İngiltere’de Püritenlik

İngiltere’deki bazı Protestanlar Anglikan Kilisesi’ni kabul etmediler, ancak hizmetleri basitleştirerek ve daha katı ahlaki kodlar uygulayarak kiliselerini “arındırmak” istediler. İngiltere’de zulümle karşı karşıya kalan bu Püritenlerin bir kısmı, muhaliflerinin dediği gibi, dinî prensiplere dayalı koloniler kurmayı umdukları Amerika’ya kaçtılar. 1620’de kurulan Plymouth Kolonisi ve 1630’da kurulan Massachusetts Körfezi Kolonisi, her ikisi de Yeni İngiltere’de Püritenlerin yerleşim yeri oldu. Yeni İngiltere sömürgecileri büyük zorluklara katlandılar ve Yerli Amerikalıların hayatta kalmasına yardım ettiler. Sık sık “Hacı” olarak adlandırılan Plymouth kolonistlerinin çekirdek grubu, “Popish” veya Katolik eğilimleri nedeniyle resmî olarak Anglikan Kilisesi’nden ayrıldıkları için “Ayrılıkçı Püritenler” olarak anıldılar. Dinî zulümden kaçmak için İngiltere’den Hollanda’ya taşındıktan sonra, Hacılar 1620’de Mayflower’a5 binerek Kuzey Amerika’ya doğru yola çıktılar. Cape Codd’a indiler ve burada Mayflower Compact Kolonisi’ni kurdular, kurmuş oldukları bu koloni Plymouth, Massachusetts’in bir kasabası olarak varlığını sürdürdü. Zorlu bir kış mevsiminden sonra, sömürgeciler yerli halklardan sert iklimde yetişecek bitkileri nasıl ekeceklerini öğrendiler. Koloni, Vali William Bradford yönetiminde gelişimini sürdürdü.

1691’de Plymouth çok daha büyük bir Püriten yerleşimi olan Massachusetts Körfezi Kolonisi ile birleşti. Bu grup, tamamen Anglikan Kilisesi’nden ayrılmayan ve içeriden yeniden düzenlenebileceğine inanan cemaatçi Püritenlerden oluşuyordu. Eylemlerinin ilahi olarak yönlendirildiğine inanarak Amerika’daki yeni yaşamlarının zorluklarıyla yüzleşmek için cesaret buldular. Valileri John Winthrop, “Hristiyan Bağış Modeli” adlı çalışmasında, Yeni Ahit’te anlatıldığı gibi, yeni arazide bir “tepe üzerinde bulunan şehir” olarak inşa edildiklerini yazdı. Hawthorne’un Kızıl Damga eseri de 1640’ların başındaki Massachusetts Körfez Kolonisi’nde geçiyordu.

Püriten İnançlar

Yeni İngiltere’deki Püritenler birkaç temel dinî ve sosyal inancı paylaştılar. İlk olarak, topluluğun bir bütün olarak önemine kuvvetle inandılar. Büyük bir tarihsel ve dinî görevde oldukları fikri, onlara ortak bir amaç veriyordu. Oluşturdukları toplumlar katı dinî ilkelerle yönetilen teokrasilerdi. İkinci olarak, ilk günah konusunda kesin bir inançları olduğu için, insanların temelde kötü olduğunu ve sadece lütufla kurtarılabileceği fikrini kabul ettiler. İnsanların kötülüğüne olan bu inanç tarzı, Püritenleri katı yasalar ve cezalar çıkartmaya yöneltti. Üçüncü olarak, Püritenler bir bütün olarak Tanrı tarafından özel bir görev için seçildiklerine inandıkları hâlde, aralarındaki tüm insanların seçildiğine inanmıyorlardı. John Calvin’in, Tanrı’nın bazı insanları kurtarmak için ve bazılarını da lanetlemek için seçtiğine dair öngörü teorisini benimsemişlerdi. Bu öngörüyü, bireysel kaderlerini doğrudan irade ile değiştiremeyecekleri anlamına geldiğini düşünerek, kabullenmişlerdi. Ancak hiçbir zaman insanın yaradılışından itibaren Tanrı tarafından kurtuluş için seçilmişler arasında bulunduklarından emin olamadıklarından ötürü, bu konuda bulabilecekleri herhangi bir kanıt da olmadığı için düzenli ve mütevazı bir yaşam tarzını benimsediler. Son olarak, Püritenler, maddi ve sosyal başarının Tanrı’nın hizmetinin işaretleri olduğunu ve böyle bir çalışmanın kurtuluş kazanmak için yeterli olmasa da yine de kurtuluşun bir işareti olduğunu düşünerek sıkı çalışmaya olan inancını paylaştılar. Bu tarz sıkı ahlaki yaşam tarzı ve sıkı çalışma şekline bağlı karmaşık inanca bugün Püriten ahlakı denmektedir.

Politika, Toplum ve Ortodoksluk

Püritenlerin ortak inançlarına rağmen, toplumları tamamen çatışma veya muhalefetten uzak değildi. Genç yaştaki Püriten liderler, dinî veya politik herhangi bir muhalefete büyük ölçüde tahammülsüzdüler. Roger Williams, 1635’te Yerli Amerikalıların çeşitliliğine ve kötü muameleye karşı hoşgörüsüzlüğüne dair itirazlarını dile getirdiğinde, Massachusetts Körfezi Kolonisi’nden sürüldü. Rhode Island’ın kolonisini bulmaya ve dinî özgürlük çağrısı yapmaya devam etti. 1637’de Anne Hutchinson resmî kiliseyi atladığında ve diğer kadınlar ve kocalarıyla birlikte evde İncil sınıflarında kendi teorilerini öğretmeye başladığında, yerleşik dini tehdit etmek ve “bir eşten daha büyük bir koca” olmakla suçlandı. O da aynı şekilde Massachusetts Körfezi Kolonisi’nden sürüldü. Diğer muhalifler açısından da durum pek parlak olmadı. Püriten cezalar son derece sert olabiliyor ve halkın alayını içerebiliyordu. Kazıklara germe, hapsetme, kırbaçlama, boğulma, asılı kalma ve taşların altında ezilme bu cezaların bazılarına örnek olarak verilebilir.

Yeni İngiltere’deki ilerici unsurlardan gelen baskılar, 1662’de eski kuralları gevşeten ve daha fazla insanın kiliseye doğrudan üye olmasını sağlayan yeni bir yasa olan Half-Way Covenant çıkarılmasına yol açtı. Ancak gerginlikler devam etti. Bazıları Ortodoksluğun rahatlamasını bir zayıflık işareti olarak gördü ve endişeleri şeytanın Salem kasabasına ve yakın topluluklara sızdığı inancında dramatik bir şekilde ortaya çıktı. 1692’de başlayan Salem Cadı Davaları, yirmi kişinin infaz edilmesine ve daha fazlasının hapsedilmesine ve işkence edilmesine neden oldu. Nathaniel Hawthorne, kendi atalarının bu davalara katılımının farkındaydı ve bundan utanç duyuyordu. Hawthorne, günah, ceza ve kurtuluş konularını mevzu bahis ettiği büyük romanı Kızıl Damga’da bu konudaki endişelerine de yer verdi.

Kızıl Damga’daki Karakterler

Ana Karakterler

Hester Prynne: Hester, yaşlı bir bilgin olan kocası Roger Prynne tarafından Amerikan kolonilerinde yaşamaya gönderilen bir İngiliz kadınıdır. Prynne, çiftin yaşadığı Amsterdam’daki iş sorunlarını çözdükten sonra ona katılmayı planlamaktadır. Roman başladığında, Hester hiç gelmeyecek olan kocası olmadan iki yıldır Boston’da yaşamaktadır. Hester, toplum tarafından babası bilinmeyen bir çocuk doğurduğu için, zina günahından suçlu bulunmuştur. Ceza olarak, her zaman elbisesinde kırmızı bir “A” harfi taşımak zorundadır ve topluluğun alayına ve hor görmelerine maruz kalarak kamuya açık bir iskele üzerinde üç saat boyunca durmak zorunda kalmıştır.

Rahip Arthur Dimmesdale: Evli olmayan Arthur Dimmesdale, Hester cemaatinin papazı ve Hester’in bebeği Pearl’ün babasıdır. Hester onu çocuğunun babası olarak adlandırmayı reddetmiş, ancak roman boyunca Dimmesdale’in vicdanı bu suçun yükü ve acısıyla yanıp kavrulmuştur.

Pearl: Pearl, Hester Prynne ve Rahip Arthur Dimmesdale’in kızıdır. Hester’in günahının yaşayan sembolüdür ve her şeyi kızıl “A”

harfi ile etiketlenmiştir. Pearl’ün güçlü ve öngörülemeyen bir kişiliği vardır ve Hester, Pearl’ün kendisinden alınacağından endişelenmektedir.

Roger Chillingworth: Roger Chillingworth, Hester’in kocasının Amerika’ya geldikten sonra aldığı isimdir. Yerli Amerikalılar onu yakalamış ve sömürgeye gelişini geciktirmiştir. Romanın başlangıcında Hester, kocası kamuya açık iskeleye çıkarıldığı anda, olduğu yerden tanımıştır. Daha sonra, yasal kocası olduğunu söyleyerek isminden vazgeçmemesini ister. Chillingworth, Dimmesdale’in arkasından intikam almak için koşmayı takıntılı hâle getirmiştir.

Yan Karakterler

Vali Richard Bellinham: 1641, 1654 ve 1665’te Boston’da vali olarak görev yapan gerçek bir tarihsel figür olan bu karakter, Hester’in halka açık iskele üzerindeki cezasına tanıklık etmiştir. Romanın ilerleyen bölümlerinde Hester, Pearl’ün evinden aldırılmamasını istemek için onu ziyaret etmek zorunda kalacaktır.

Muallime Hibbins: Bir başka gerçek tarihsel figür olan bu karakter, Vali Bellingham’ın kız kardeşidir ve söylentilere göre şeytanla anlaşma yapmıştır. Hester ve Dimmesdale’i günahın daha da içine batırmaya çalışır. Gerçek Muallime Hibbins büyücülükten idam edilmiştir.

John Wilson: Bu karakter Dimmesdale’e çocuğunun babasının kim olduğunu Hester’dan öğrenmeye çalışmasını tavsiye etmiştir. Hester bu bilgiyi açıklamayı reddettiğinde Wilson, Hester’i iskele üzerinde seyreden kalabalığa zina hakkında bir vaaz vermiştir.

Usta Brackett: Usta Brackett, Hester hapishanedeyken görmesi için Chillingworth’u ona getiren gardiyandır.

Zangoç: Dimmesdale, bir gece Hester ve Pearl’ün bulunduğu halk iskelesinde onların yanında kalır ve kilisenin bir çalışanı olan zangoç, o gittikten sonra Rahip Dimmesdale’in eldivenini orada bulur ve ona geri verir. Zangoç, Dimmesdale’e o gece gökyüzünde görünen kızıl “A” harfinin ne olduğunu sorar. Zangoç, bu “A” harfinin “melek” anlamına geldiğine inanmaktadır. Dimmesdale gökyüzünde herhangi bir harf gördüğünü reddeder.

Gemi Kaptanı: Bu karakter, Hester, Pearl ve Dimmesdale’in Boston’dan ayrılmayı umduğu geminin kaptanıdır. Gemi müdürü, Roger Chillingworth’un da gemide olmayı planladığını söylemiştir.

1.17. yüzyılda İngiltere’de ortaya çıkmış Hristiyanlık mezhebi. Dostların Dinî Derneği olarak da bilinir. (e.n.)
2.Amerikalı ünlü şair. (1807-1882) (e.n.)
3.Amerika Birleşik Devletleri’nin on dördüncü başkanı. (e.n.)
4.Transandantalizm: Edebiyat okulu veya hareketi. 19. yüzyıl başlarından itibaren Amerika Birleşik Devletleri’nin New England bölgesinde edebiyat, din, kültür ve felsefe alanında ortaya çıkan ve Tanrı’nın birliğine olan temel bir inanca dayanan akım. (e.n.)
5.Mayflower: İlk İngiliz Püritenleri Plymouth, İngiltere’den Kuzey Amerika’ya taşıyan geminin adı. (e.n.)

Türler ve etiketler

Yaş sınırı:
0+
Litres'teki yayın tarihi:
09 ağustos 2023
ISBN:
978-625-6486-15-7
Yayıncı:
Telif hakkı:
Elips Kitap

Bu kitabı okuyanlar şunları da okudu