Kitabı oku: «Cüzzam ve Aşk», sayfa 3
IV
Kıççık Miiterey onu ziyarete gelen kadının, Çariçe’nin izniyle cüzzam hastalarını araştırmaya geldiğini duyunca çok şaşırdı. O, cüzzam hastalığını çok bulaşıcı ve tehlikeli bir hastalık olarak biliyordu. Dahası anne, baba veya çocuk fark etmez, kim bu hastalığı kaparsa ev ahalisi bir arada olduğu için bulaşma tehlikesinden dolayı hastalanmış kişiye, hayvana bakmazlar; onlar insanların yaşadığı yerden uzakta, ıssız ormanda tek başına yaşar, o hastaya yaklaşılmaz, deniyordu. Bu yüzden hasta ölene kadar gömülmüş gibi yaşıyordu. Yaşadığı süre boyunca ailesi varsa ailesi ona uzaktan, ona yaklaşmadan yardımcı oluyordu. Fakat ailesiz zavallı biri hasta olursa köylüler sırayla onun yemeğini yapıyor, yaptıkları yemeği onun ekiniyle uğraştığı yere götürüp bırakıyordu. Zavallı hasta bu şekilde hayatını idame ettiriyordu. Birkaç gün içinde bırakılan yemeği almazsa onun ölmüş olduğu düşünülüyordu.
Sahalar, cüzzam hastalığını çok eskiden beri korkunç ve tehlikeli bir hastalık olarak kabul etmişti. Bu hastalığa kapılan kişi, ben lekesi gibi kararıp ölüyordu. El veya ayaklarının parmaklarında çıkarsa parmaklarının eklemlerini kesiyorlardı. Yüzünde çıkarsa burnunda veya dudaklarında korkunç bir görüntü oluyor ve bulaştığı yer çürüyordu. Cüzzam hastası olan kişinin vücudunda deri kaldığı hiç görülmemişti.
Cüzzam hastalığından başka hiçbir hastalıkta, hastaya evden dışarıda, farklı bir yerde bakılmıyor, kendi evlerinde ölene kadar bakıyorlardı. Cüzzam hastalığı farklı farklı bölgelerde ortaya çıkabilen bir hastalıktı. Bulaşıcı hastalık denince insanlar korkuyordu. Bu yüzden bu hastalığın adıyla insanı çağırırlar mı? Fakat cüzzam hastalığının bilinmediği, olmadığı yerlerde bu hastalığı geçiren kişiyi “bodon”, yani “hastalıklı” diye adlandırmışlardı. Bodon, durmadan hastalanan, zayıf düşmüş hastalar için kullanılan bir tabirdi.
Cüzzam hastalığı, Saha Yeri’nde Halıma ve Bülüü’de vardı. Bülüü’de üç yerde insanlarda bu hastalık görülüyordu: Mastaah, Orta Bülüü ve Yukarı Bülüü kasabalarında. Bu kasabalarda çok fazla balık yenildiği için insanlar hastalanıyordu. Bu göz önüne alındığında cüzzam hastalığı balıktan insana bulaşıyor gibi görünse de bu konuda o zamanlar henüz bir araştırma yapılmamıştı.
Cüzzam hastalığı kapmış kişilerin iyileşmediği, yaşarken etlerinin çürüyüp, kemiklerinin ayrılıp çok büyük acılar çekerek öldükleri biliniyordu. Fakat onlardan intihar edenler hiç duyulmamıştı. Gerçi, böyle iyileşmez ağır bir hastalığa maruz kalmış biri, çektiği acıları hafifletmek için intihar edebilirdi. Ancak onların intihar ederek dertlerinden, acılarından kurtulamayacakları şeklinde bir düşünce bizim anlayışımızda, inancımızda vardı. İntihar ederek ölen kişinin ruhunu Tanrı Aybıt Ayıı Toyon, Aşağı Dünya’nın kapısına gidip ruhunu kurtarmaz; onun ruhu, doğduğu Orta Dünya’da başıboş olarak gezer diye bir düşünce vardı. Farklı yerlerde intihar edenlerin ruhlarıyla ile ilgili insanların duyduğu, onların hoşuna gitmeyen, korktukları birçok olumsuz hikâye, rivayet vardı. Cüzzam hastalığına yakalanan hastalar, bir müddet yapayalnız ıssız ormanda, kulübelerinde ölecekleri günü bekleyerek dert ve sıkıntı çekerler ama ruhumuz kötü, başıboş bir melek olacak diye korktuklarından intihar etmezlerdi.
Cüzzam hastaları, kulübelerinde yaşarken beş altı gün boyunca insanların getirip bıraktıkları yemekleri almayınca onların öldüğü düşünülüyordu. Çok dikkatli bir şekilde, onun yaşadığı kulübeyi uzaktan gözetleniyordu. Öldüğünden emin olduklarında, eğer yazın ölmüşse kulübeyi dışından yıkıyorlar; buraya, insan ve hayvan yaklaştırmıyorlar, ağaç ve dal parçalarını kulübenin üstüne yığıyorlardı. Fakat cüzzam hastası kışın ölmüşse kulübenin üstüne ve çevresine kuru ağaçları koyarak yakıyorlardı. İşte böyle, cüzzam hastalığından ölen kişiyi başka bir hastalıktan ölmüş gibi tabuta koyup çukur kazarak gömmüyorlardı.
Doğrusu, cüzzam hastalığı dünyadaki bütün halklar arasında bilinen bir hastalıktır. Eski Yunan doktorları bu hastalığa lepra derler. Tıp bilimine Latince lepra olarak girmiştir. Ruslarda prokaza, Sahalarda ise aran derler.
Yabancı yerden Mastaah’a gelen merhametli hemşireye, Mastaah’ın çevresinde yaşayan halkın arasında bulunan cüzzam hastalarının yaşadığı yerleri gösterip onların yaşadığı kulübelere girerek onlarla konuşmalarını dinlemek, Muhtar Kıççık Miiterey’in içinde çok fazla korku oluşturmuştu.
Ketti Marsden Hanım, Mastaah Gölü çevresinde yaşayan halka sorarak cüzzam hastalarının yaşadığı yerlere birkaç defa gitti. Buradaki cüzzam hastalarına, başka yerde defalarca gördüğü hastalarla kıyaslanamayacak şekilde gaddarca davranıldığını, onların çok kötü şartlarda yaşadıklarını gördü. Hastaların yaşadığı kulübeler, yaklaşık dört metrekareydi. Bu kulübe, yere kazılmış yarım metrelik çukur içine ağaç direklerin dikilmesi suretiyle meydana getirilen duvarlardan yapılmıştı. Kulübenin yüksekliği yaklaşık iki metreydi. Dış tarafında en fazla yirmi beş santimetre genişliğinde penceresi vardı. Pencerenin yanındaki duvarın dibinde tahtadan bir yatak, kulübenin kapısının bulunduğu köşede küçücük topraktan yapılmış bir ocak, ocağın karşısındaki duvara bitişik küçücük tahta bir masa, kütükten kısa bir sandalye, küçük bakır çaydanlık, küçük bakır kazan ve ahşap bir kap vardı.
Hastaların hepsinin elbisesi eskimiş, keçeleşmiş, tiksinç ve yırtıktı. Gerçi onları dikecek yaması, iğnesi ve ipliği yoktu. Dahası çay yerine yakı otu toplayıp kurutarak çaydanlıklarında veya kazanlarında demleyip içiyorlardı. Bunu, Ketti Marsden Hanım, tedavi eden bir şey mi diye düşündü. Yattıkları yataklarına hastaların çoğu ot yolup sermişti. Ayrıca buzağı veya tay derisinden döşekleri vardı. Rengi, deseni gitmiş, yırtılmış, keçeleşmiş eski yorganları vardı. Sazan derisinden yapılmış para kesesine otu tıkıştırıp başlarının altına koyuyorlardı. Başkalarının veya köy halkının sırayla getirdiği yemekler ise bir parça kuru pide, kurutulmuş golyan balığı, uzun süre haşlanmış bir parça etten ibaretti. Et genellikle tavşan veya kuş etiydi. Ayın başında ve sonunda çok az tereyağı veya bir parça çiğ yağ tattırıyorlardı. Böyle yiyeceklerle hiçbir tedavi olmadan ölecekleri zamanı bekleyerek yaşıyorlardı.
Böyle yaşayan zavallı cüzzam hastalarını Ketti Marsden Hanım görünce merhametinden yüreği sızlayarak bazen göz yaşlarına hâkim olamıyordu. Boşuna mı Ketti Marsden Hanım, Kazak rehber İvan Prokofev’e kendi parasını verip, Mastaah’tan Bülüü şehrine gönderip Mastaah Gölü’nün alt tarafındaki on beş cüzzamlının her birine birer paket çay, ikişer tane yarım kiloluk tütün, birer pipo, ikişer iğne, birer yumak ipi aldırıp bunları cüzzam hastalarının yaşadığı kulübeleri dolaşarak onlara dağıttı? Zavallı hastalar buna seviniyor, Ketti Hanım’ın durduğu yerden uzak duruyor, hastalıkları bulaşır diye ona yaklaşmıyorlardı. Ketti Marsden Hanım cüzzam hastalarına böyle davrandığı için Kazak Rehber İvan Prokofev ona “acı çeken fakirlerin sevgili arkadaşı” diyordu. Sonra çevirmen memur Petrov ve Kazak Ördek Parmak, gözyaşlarına hâkim olamıyordu. Onlar cesur ve merhametli İngiliz Hemşire Ketti Marsden’e canıgönülden daha da saygı duymaya başladılar.
Mastaah bölgesindeki bütün cüzzam hastalarını dolaşarak onların isimlerini yazıp kaydeden Ketti Marsden Hanım, rehberleriyle birlikte Bülüü şehrine döndü. Şehirde çok kısa bir süre dinlendi. Yıkanıp taranarak elbiselerini değiştirip rehberleriyle Orta Bülüü bölgesine gittiler. Burada epey köy gezdiler. O zamanki Orta Bülüü şehrinde Kebeeyi ve Lüüçün Göllerinin alt tarafında yaşayanların yanına gittiler. Orada bulunan cüzzam hastalarını dolaşıp onları listelediler. Ketti Marsden, karşılaştığı cüzzam hastalarına tedavi olup olmadıklarını sordu ama tedavi olmuyorlardı. Bir an önce ölecekleri günü bekliyorlardı. İşte böyle, Ketti Marsden Hanım Saha Yeri’nin tamamında yaklaşık üç bin km yeri at sırtında dolaşarak yetmiş beş cüzzam hastasının yaşadığı kulübeyi gördü, her biriyle tek tek konuştu.
Merhametli ve cesur İngiliz kızı Ketti Marsden Hanım cüzzam hastalığına yakalanmış zavallılara nasıl yardım edeceğini, en azından onların ölene kadar nasıl insan gibi yaşayabileceklerini bulmaya çalıştı. Boşuna bir çaba olarak cüzzam hastalığına yakalanmış kişinin yakın akrabalarına, çevresine:
– Söyleyin bana, neden cüzzam hastalığına yakalananları evinizde yatırıp bakmıyorsunuz, korumuyorsunuz? Diye sordu. Oradakiler, hasta olanlara nasılsa merhametli olanlar acıyarak yardımda bulunduğundan, kemikleri eriyip çürüyerek düşen hastaları evlerinde yatırmaya korkuyor ve bu yüzden onlara evlerinde bakmayı düşünmüyorlardı.
Ketti Marsden Hanım 31 Temmuz 1981’de Orta Bülüü bölgesinin merkezinden Bülüü şehrine geldiğinde Bölge Reisi Kirgieley Cerimieyep Bey, sekreterine Sahaca “Teşekkür” mektubu yazdırmıştı. Mektupta şunlar yazıyordu:
Ketti Marsden Hanımefendi’yeOrta Bülüü Bölgesinin ReisiGrigoriy Eremyev’ten
Sonsuz teşekkür
Ben, bölge reisi olarak kendi bölgemin tamamındaki cüzzamlı yerlere bizzat gidip büyük bir samimiyetle onlara bireysel yardımda bulunan hanımefendiye, kendi adıma ve bütün bölge halkım adına tüm içtenliğimizle teşekkür ediyor ve saygılarımızı sunuyoruz. Sen, temiz kabinle bizim zorlu yolları olan ülkemizde durmadan at sırtında dolaştın, benim bölgemdeki bütün cüzzam hastalarını gördün ve kolladın. Fakat senden, yüce hanımefendiden, benim söyleyeceklerimi uygun bulursan Çar Hazretlerinin hanımına, bizim ona yolladığımız teşekkürümüzü ulaştırmanı rica ediyorum. Bunları çok değiştirmeden olduğu gibi ilet: Cahil ve zorlu hayatı olan halk, onu gönderdiğin, lütfedip gönderdiğin için eski Tanrı İsa Mesih’in yeryüzüne inip sıkıntılar çekerek kendisinin yarattığı insanları kurtardığı için ona şükranlarımızı sunuyoruz. Ve göğe doğru bakarak vaftiz olurken elimizi yüreğimize koyup onun parlak ışıkları bizim üstümüze vurdu, diyoruz. Ey, Tanrı Ayıı! Sen ki, acı çekenleri görensin, kurtaransın, sana nasıl karşılığını vereceğiz ve nasıl teşekkür edeceğiz, gök de yer de Çar’ımızındır! Tanrı Ayıı Toyon, biz talihliyiz ki bu hanımefendiyi yaratmışsın, cüzzam hastalığını yok etmede onu bize rehber kıl efendimiz!
Reis Grigoriy Yakovleviç Eremyev31 Temmuz 1891
İşte bu samimice Sahaca yazılmış teşekkür mektubunu Ketti Marsden Hanım çevirtip dinledi ve Orta Bülüü bölgesinin reisine:
– Cüzzam hastaları burada çok ağır koşullar altında yaşıyorlar. Onların zorlu ve sıkıntılı hayatlarını kolaylaştırmak için bütün gücümü sarf edeceğim. O zamana kadar, Reis Bey, onların zorlu ve sıkıntılı hayatını kolaylaştırabilirsiniz!
– Yüce hanımefendi, bütün imkânlarımızı kullanmaya çalışacağız! Diyerek Orta Bülüü bölgesinin reisi söz verdi. Bunu duyan merhametli İngiliz kızının içini mutluluk kapladı.
Ketti Marsden Hanım, Bülüü şehrinde Orta Bülüü’den gelen civar bölgelerin beyleriyle konuşup cüzzam hastalarının yaşam koşullarının zorluklarını anlattı.
– Beyler, cüzzam hastalarının hepsini ölene kadar iyi bir şekilde yaşatmak için onların hepsini bir yerde, özel bir yerleşkede toplamak gerek. O zaman onların zor koşullarını kolaylaştırmış oluruz, dedi.
Civar bölge beyleri bunu duyunca birbirlerine baktılar. Ketti Marsden Hanım’a bakmadan:
– Bu bölgenin dışında yaşayan zavallı cüzzam hastalarına yardım edebilecek gücümüz yok, dediler.
– Ketti Marsden Hanım, konuşmasında cüzzam hastaları için özel, ayrı bir yerleşke yapılması gerekli diyor. Böyle bir yerleşkenin yapım masrafını bizim bağlı bulunduğumuz idari birimin de diğer idari birimlerin de karşılayabilecek gücü yok, diye idari bölgenin yöneticisi, birkaç defa öksürüp hırıltılı hırıltılı konuşarak söyledi.
– Beyler, idari bölgede para yoksa merhamet gösterip para bağışı yapabilirsiniz, dedi Ketti Marsden Hanım.
– O zaman başka! Dedi idari bölge reisi. “Parayı toplayıp yaptırabiliriz. Fakat kim halktan bağış toplayacak?”
– Beyler, burada cüzzam hastalarına yardım edecek komiteyle halktan bağış toplanabilir, dedi Marsden Hanım.
– Marsden Hanım, bağış toplayabilmek için benim herhangi bir yetkim yok. Cokuuskay Valisi bana görev verirse benim buna yetkim olur, dedi Bülüü’nün Polis Müdürü Antonoviç.
– Bağış parası toplanamayabilir, biz cüzzam hastalarına merhamet etsek de onlara herhangi bir şey verecek gücümüz yok, dedi şehir meclisinin başkanı.
– Beyler, Cokuuskay’a gideceğim, Vali Bey ile bu konu hakkında konuşacağım, cüzzam hastalarına yerleşke yapımında kullanılmak üzere halktan bağış parası toplamak için izin vermesini rica edeceğim, dedi Ketti Marsden Hanım.
– O zaman başka, hatta Vali Bey izin verirse ben elli ruble vereceğim, dedi Polis Müdürü Antonoviç Bey.
Ketti Marsden Hanım, rehberiyle birlikte Bülüü şehrinden feribotla Cokuuskay’a geldiler. Gelir gelmez Resmî Devlet Danışmanı Vali Kolenko’ya çıktılar. Bülüü çevresini dolaşıp 75 cüzzam hastasıyla görüştüğünü, onların yaşam koşullarının ağırlığını ağlaya ağlaya anlattı.
– Vali Bey Hazretleri, cüzzam hastası olan zavallılar işte böyle korkunç şartlar altında yaşıyorlar. Onların sıkıntılarını, zorluklarını kolaylaştırmak için bir yol var, dedi.
– Lütfen, nasıl bir yol olduğunu söyleyin.
– Onlara özel bir cüzzamlılar yerleşkesi yaptırıp cüzzam hastalarını oraya toplayıp ölene kadar orada yaşatmak gerekli.
– Marsden Hanım, bu çok doğru olurdu ancak böyle bir yerleşke yapıldığında tedavi etmek için doktor, onlara bakıp korumak için bakıcılar, yiyecekleri yemekleri hazırlayacak aşçılar, değiştirdikleri elbiseleri yıkayacak işçiler de gerekli olacak. Dolayısıyla bunları da halletmek gerek, dedi Vali Bey.
– Vali Bey, ben bununla ilgili şöyle bir hazırlık yaptım, deyip Ketti Marsden Hanım çantasından bir parça kâğıt çıkardı. “Cüzzam hastalarından erkek ve kadınlar için ayrı ayrı iki ev, ağır hastalara bakmak ve tedavi etmek için revir ve eczane. Doktor ve onun yardımcısının yaşayacağı evler. Cüzzam hastalarına bakacak, elbiselerini yıkayacak, yemeklerini yapacak işçilerin yaşayacağı ev. Bunlardan başka banyo ve çamaşırhane. Erzakları, elbiseleri ve başka eşyaları koymak için ambarlar. Bunların dışında, hastaların hepsi Ortodoks Hristiyan, çok küçük bir kilise ile papazın yaşayacağı ev. Ölenlerin tabutlarının, haçlarının hazırlanacağı atölye.” diye sıraladı Ketti Marsden Hanım.
– Marsden Hanımefendi, bütün şehri yapmayı planlamışsın. Bunları yapmak için ne kadar para toplayabilirsin? Diye başını sallayarak sordu Kolenko Bey.
– Hazretleri, ne kadar para toplayabilirim, bilmiyorum. Eğer cüzzam hastalarına özel bir yerleşke yapılacaksa benim bu sıraladıklarımın hepsi yapılmalıdır, dedi Marsden Hanım.
– Marsden Hanımefendi, böyle bir yerleşkeyi nereye yapacaksınız? Diye Vali Bey ek olarak sordu.
– Bana göre burada, şehrin yakınında yapılması çok elverişli olabilir.
– Marsden Hanımefendi, şimdi burada iki gece kalın, ben büroma şehir ve valilik memurlarını çağırtacağım. O zamana kadar sizden ricam, bu söylediğiniz cüzzam hastaları yerleşkesinin yapım planını hazırlayın, dedi Vali Kolenko.
Ketti Marsden Hanım, Vali Bey’in üst düzey memurlarını toplayacak olmasına çok sevindi. O, iki gece boyunca söylediği planın listesini hazırladı. İkişer kişilik 17 hasta odası, dörder kişilik 4 odalı binalar tasarlayıp toplam yüz hastanın yaşayacağı bir yer planladı. Sonra bu yerleşkenin içinde bulunması gerekenleri yazdı. Yapılacakların planını çıkardıktan sonra Vali Bey’le görüşme günü geldi. Burada şehrin reisi ve bütün valilik memurları Vali Bey’in ofisinde toplanmıştı.
– Saygıdeğer Marsden Hanımefendi, lütfen cüzzam hastalarının kötü kaderlerini düzeltmek için sıkıntılara katlanıp iyilik ve merhameti yüreğinizde taşıyarak hazırladığınız cüzzam hastalarının yaşayacağı yerleşke planınızı şehir ve valilik memurlarına anlatmanızı rica ediyorum, dedi Vali Kolenko.
Ketti Marsden Hanım ilk olarak Bülüü çevresinde gittiği cüzzam hastalarının nasıl sıkıntılı bir hayat yaşadıklarını anlattı. Sonra onların sıkıntılarını, dertlerini azaltmak amacıyla yapmak istedikleri özel yerleşkenin yapım planını gösterdi. Böyle bir yerleşkenin nereye yapılması gerektiğini söylerken Cokuuskay şehir meclisinin başkanı Astrahantsev Bey:
– Saygıdeğer Marsden Hanımefendi, cüzzam hastalarının kaderlerini kolaylaştırmak için çektiğiniz sıkıntılar, sorunlar kayda değer fakat burada, vilayet merkezi olan şehrin yanı başında, bu anlattığınız yerleşkenin yapılmasını ben hiç tasvip etmiyorum. Cüzzam hastalığı, bildiğiniz üzere çok bulaşıcı bir hastalık. Böyle hastaları şehrimizin yakınında toplarsanız insanlar çok korkar. Böyle bir yerleşke yapılacaksa en çok hastanın olduğu yerde, Bülüü şehrinde yapılsın, dedi.
– Bu kadar büyük bir yapıyı inşa etmek için ne kadar para toplamak lazım? Diye sordu memur danışman Kozlov.
Toplam kaç paraya bu özel yerleşkenin yapılabileceğini kimse bilmiyordu.
Vilayet hazine dairesinin başkanı, bıyığını bura bura toplanan beylerin yüzlerine sırayla bakıp Saha İdari Bölge Valisi Resmî Devlet Danışmanı Kolenko Bey’e başıyla selam vererek:
– Vladimir Zinovyeviç Hazretleri, iyi düşünceli, merhametli Marsden Hanımefendi, cüzzam hastalarına ne kadar acımışsınız, onların dertlerini, sıkıntılarını nasıl da kolaylaştırmak istiyorsunuz. Fakat beyler, cüzzam hastaları yerleşkesinin yapımı için hazinede para yok, diyerek avuçlarını açtı.
Vali Bey’in odasında toplanan beyler, para yoksa ne diye konuşuyoruz, deyip sessizce konuşmadan oturdular.
– Vali Bey Hazretleri, hazinede para yoksa merhametli halktan para toplayabiliriz, dedi Marsden Hanım.
– Beyler, saygıdeğer Marsden Hanımefendi çok güzel söyledi. Çok fazla zenginimiz var. Biz, memurlarımızla onlardan böyle iyi bir şey için para toplayabiliriz, dedi valilik hazinesinin başkanı.
– Cüzzamlılara yapılacak yerleşke için ne kadar para gerekli? Diye Vali Bey, hazine memuruna sordu.
– Marsden Hanımefendi’nin yaptığı plan çerçevesinde yerleşkeyi bitirebilmek için benim hesabıma göre, yaklaşık altmış bin rubleden fazla gerekli, dedi hazine başkanı.
– Ooo, diye sesler duyuldu toplanan beylerin arasından. “Bu kadar çok parayı nereden toplayacağız?”
– Marsden Hanımefendi, bağış paralarını kim toplayacak? Diye danışman sordu.
– Beyler, Cokuuskay’da, İrkutsk’ta, Moskova’da ve St. Petersburg’da cüzzam hastalarına yardım eden komiteler kuruldu. Özel yerleşkenin yapımında bağış parası, Vali Bey izin verirse bağış toplama makbuzu yaptırılarak toplanacak, dedi Ketti Marsden Hanım.
Bunu duymak danışmanlarının ilgisini çekti. Bir danışman:
– Ketti Marsden Hanımefendi çok doğru bir söz söyledi. Vali Bey Hazretleri cüzzam hastalarına ayrı bir yerleşke yapımı için bağış parası toplanmasına izin versin! Diye söyleyince toplanan beyler alkışlamaya başladı.
Saha İdari Bölge Valisi Resmî Devlet Danışmanı Kolenko Bey:
– Marsden Hanımefendi’nin güzel ve merhametli düşüncesini tamamlamak için ben kendi vilayetimin içinde yaşayan cüzzam hastalarının dertlerini, sıkıntılarını hafifleten bu güzel düşünceyi anlayışla karşılayıp cüzzam hastalarına ayrı bir yerleşke yapmak için para bağışı toplanmasına izin veriyorum, dedi.
Vali Bey’in bu sözlerini duyan Ketti Marsden Hanım çok sevindi. Orada bulunanlara, cüzzam hastalarına yardım edecek komiteye özel yerleşke yapılması için merhametli ve güzel düşünceli insanlardan bağış parası toplanması vazifesi verildi.
Özel yerleşkenin yapılması için para toplanınca Saha valiliğinin üst düzey bürokratları tarafından yerleşkenin Bülüü şehri yakınlarına yapılması kararlaştırıldı.
Ketti Marsden Hanım, Cokuuskay şehrinde kurulan komite için bağış parası makbuzlarını hazırlatıp halktan para toplamaya başladı. Ketti Marsden Hanım, Cokuuskay şehrinden gidene kadar 1450 ruble para topladı. Bu parayı merhametli hanımefendi, “Bu parayla cüzzam hastalarına kürklü ceket, kalpak, sıcak tutan ayakkabı, eldiven ve kadınlara şal satın alıp ver.” diyerek Bülüü şehrinin Polis Müdürü Antonoviç Bey’e gönderdi. Ondan sonra bağış parası toplamaya devam etti.
Ketti Marsden Hanım, Cokuuskay şehrinden gemiyle Lena Nehri üzerinden İrkutsk’a döndü. Oraya varınca Doğu Sibirya Genaral Valisinden, Bülüü şehri yakınlarına yapılacak cüzzam hastaları özel yerleşkesinin inşasında, cüzzam hastalarına yardım eden İrkutsk’taki komiteyle bağış parası toplamak için izin istedi. Sonra Moskova’ya giderek cüzzam hastalarına yardım eden komiteyle özel yerleşkenin yapımı için para bağışı topladı. St. Petersburg’daki komiteyle de özel yerleşke için para bağışı topladı.
İşte böyle, 1891-1892 yılları boyunca cüzzam hastalarına yardım eden komitelerle 100 bin rubleden fazla para topladı. O parayla Bülüü şehrinden on kilometre uzaklıkta bir yere, Bülüü Nehri’nin yakınındaki gölün üst tarafına, çam ormanının içine, “Cokuuskay Güzergâhı” diye adlandırılan yolun aşağısına, 1893 yılı bahar mevsiminden itibaren Ketti Marsden Hanım’ın hazırladığı plan çerçevesinde özel yerleşkenin yapımına başlandı ve 1897 yılı yazında inşaat bitti. Bununla ilgili İngiltere’den Ketti Marsden Hanım’a bir haber gönderdiler. Ketti Marsden Hanım’ın İngiltere’den oralara gelecek imkânı yokken Bülüü şehri yakınına cüzzam hastalarına özel yerleşke yaptırdığı, Çar III. Aleksandır’ın dul Çariçesi Mariya Fedorovna’ya bildirildi. Mariya Fedorovna, bu konuyu araştırması için St. Petersburg’dan Doktor Stukalov Bey’i görevlendirdi. Doktor Stukalov, Bülüü şehri yakınındaki özel yerleşkeyi inceleyip halktan toplanan paranın nasıl harcandığını kontrol etmek için 1897 yılının haziran ayında Bülüü’ye geldi. Sonra o yaz cüzzam hastaları toplanıp yerleşkeye yerleştirildi.
O zamanlar Muhtar Kıççık Miiterey’in kızı Kere Ketiriine on sekiz yaşını doldurmuştu. Büyüyüp iyice güzelleşmişti. Onun canıgönülden sevdiği Moloohoy Uybaan 22 yaşındaydı. Yaşlı Beceke onunla ilgilenmişti. Büyüyüp gelişmiş, baldırının, kolunun kası güçlenmiş, yakışıklı bir erkek olmuştu.
Ücretsiz ön izlemeyi tamamladınız.