Kitabı oku: «Yanılım»
İÇİNDEKİLER
YanılımOWEN JONESElyesa ÖzçelikATIFTEŞEKKÜRİLHAM VEREN ALINTILARİÇİNDEKİLER1 HOBSON’IN SEÇİMİ2 Artan Farkındalık3 ANNESİNİN KÜÇÜK YARDIMCISI4 İLHAM5 KOMŞULAR6 MEGAN’IN ARKADAŞLARI
MÜSADESİZLER1 BAY LEE’NİN SAĞLIĞI
1 Yanılım
Rehber Ruh, Hayalet Kaplan ve Korkunç bir Anne!
yazan:
1 OWEN JONES
Çeviren:
1 Elyesa Özçelik
Copyright © 2021 Owen Jones
The Misconception
5. Baskı
yazar: Owen Jones
yayınlayan:
Megan Yayıncılık
https://meganthemisconception.com
Owen Jones'un bu eserin yazarı olarak tanınma hakkı Copyright Designs and Patents Act 1988'in 77. ve 78. bölümlerine uygun olarak beyan edilmiştir. Yazarın manevi hakkı vardır.
Bu kurgu eserde karakterler ve olaylar tamamen kurgusal olup geriye kalan unsurlar yazarın hayal gücünün bir ürünüdür. Bazı mekanlar gerçek olabilir, fakat olaylar tamamen kurgusaldır.
Yazarın bağlantıları:
http://facebook.com/angunjones
http://twitter.com/owen_author
Owen Jones'un kitaplarını ve yazılarını yakından takip etmek için E-posta adresinizi buraya girerek bültenimize üye olabilirsiniz:
http://meganthemisconception.com
Aynı seride olan diğer kısa romanlar:
Megan Serisi
Rehber Ruh, Hayalet Kaplan ve Korkunç bir Anne!
Yanılım
Megan's Thirteenth
Megan’s School Trip
Megan’s School Exams
Megan’s Followers
Megan and the Lost Cat
Megan and the Mayoress
Megan Faces Derision
Megan’s Grandparents Visit
Megan’s Father Falls Ill
Megan Goes on Holiday
Megan and the Burglar
Megan and the Cyclist
Megan and the Old Lady
Megan’s Garden
Megan Goes To the Zoo
Megan Goes Hiking
Megan and the W. I. Cookery Competition
Megan Goes Riding
Megan Goes Yachting
Megan at Carnival
Megan at Christmas
1 ATIF
Bu baskıyı karım Pranom Jones'a adıyorum. Çocuklarını harika bir şekilde yetiştiren anne babam Colin ve Marion'ın ve benim hayatımı en iyi şekilde kolaylaştırdığı için.
Karma böylelerini mükafatsız bırakmayacaktır.
1 TEŞEKKÜR
Gösterdiği sabır için Karım Pranom'a ve kapak dizaynında yardımcı olduğu için arkadaşım Lord David Prosser'a teşekkürlerimi sunuyorum.
1 İLHAM VEREN ALINTILAR
“Sırf duydun diye her şeye inanma,
Herkes dedikodusunu yapıyor diye her şeye inanma,
Kutsal kitaplarında yazıyor diye her şeye inanma,
Büyüklerinin ve öğretmenlerinin otoritesine dayanarak her şeye inanma,
Nesiller boyu devam etti diye geleneklerindeki her şeye inanma,
Ancak gözlem ve analizlerin akıl ile çelişmeyip senin ve diğerlerinin iyiliğine ve yararına vesile oluyorsa onlara inan, onlara göre yaşa”
Gautama Buddha
------
Sesi rüzgarda olan Yüce Ruh, duy beni. İzin ver daha çok bilgi ve güç sahibi olayım.
İzin ver gün batımını hep göreyim. Ellerim bana verdiklerine nankörlük etmesin.
Geçmiştekilere öğrettiğin gibi bana da her taşın ve yaprağın altındaki sırları öğret.
Gücümü, kardeşimi geçmek için değil, en büyük düşmanıma: kendime karşı kullanmama vesile ol.
Karşına daima temiz ellerle ve dürüst bir kalple çıkmayı nasip et, Dünyadaki ömrüm güneş gibi batarken, Ruhum sana lekesiz dönsün.
(Siyular'ın geleneksel duasından)
1 İÇİNDEKİLER
1 Hobson'ın Seçimi
2 Artan Farkındalık
3 Annesinin Küçük Yardımcısı
4 İlham
5 Komşular
6 Megan'ın Arkadaşları
Müsadesizler
1 1 HOBSON’IN SEÇİMİ
Megan yine ağlamaklı bir halde kömürlüğe kapatılmıştı. Henüz on iki yaşındaydı ve annesinin kendisine neden böyle kötü davrandığına anlam veremiyordu. Bunun daha önce de defalarca yaşanmış olsa da babasının bunun farkında bile olmadığını varsayıyordu. Olanları babasına hiç anlatmamıştı ve annesinin olanları asla ona söylemeyeceğinden adı gibi emindi.
Annesiyle birbirlerini asla yüzüstü bırakmayacaklarına dair yaptıkları sözsüz anlaşmaya rağmen yine kömürlükte toz ve pislik içinde otururken bulmuştu kendini, kim bilir onu hangi korkunç canavarlar gözetliyordu.
Hiç bir fikri yoktu. Etraf zifiri karanlıktı ve kız bütün enerjisini ağlayıp yakarmamak için harcıyordu. Önceki sefer yalvarıp yakardığında annesi onu kömürlükten çıkarmak için koyduğu şartları daha da ağırlaştırmıştı. Her ne kadar çabalarsa çabalasın asla yerine getiremeyeceğinin farkında olduğu şartlar...
Bazı zamanlar aralarındaki anlaşmayı ciddiye alan tek taraf kendiymiş gibi hissediyordu.
Her ne kadar engel olmaya çalışsa da, göz yaşları bu sefer de yanaklarındaki kirlerin arasından süzülüp yüzünde görünmez nehirler çizmeye başlamış ve okul üniforması kömür tozlarıyla kaplanmıştı. Bu kadarı da fazlaydı, gerçekten. Biricik kızını en iyi anlayan biri ona nasıl böyle acımasızca davranabiliyordu?
Megan, annesinin kapıya elektrik süpürgesi ile vurmasıyla irkilip istemsizce sıçradı. Kendisini rahatlatacak zerre ışık yoktu, bu yüzden iki duvarın bitiştiği yerdeki kömür yığınlarının tepesine çıkmaya başladı, bunu yapmak kendisine iyi geliyordu.
Köşeye varınca kıyafetlerine yaratıklar girmesin diye eteğini bacaklarına sarıp üniformasının içine tıkıştırdı. Düğmelerini ilikledi, çorabını çekti ve süveterini kafasına çekip ellerini elbisesinin kollarına soktu. Bu Megan'ın bildiği kadarıyla kömürlükteki yaratıklardan korunmanın en iyi yoluydu. Hayaletlerden vesaireden korkmasa da böceklerin üstüne çıkmasından çok korkuyordu, onlar tarafından ısırılıp kanının emildiğini hayal etmeye bile tahammülü yoktu. Örümceklerden nefret ediyordu, ama okul üniformasından yaptığı kozasında o iğrenç tırmanıcı yaratıkların girebileceği en az bir kaç kaç santim geniş açıklıkların olduğunun da farkındaydı. Kollarını paçalarına sımsıkı doladığından, kenarlarda tam olarak bir kaç santimetre karelik bir açıklık vardı.
Keşke biraz olsun hıçkırıklarına hakim olabilseydi. Bunu azıcık bile yapabilse biraz bekleyip en sonunda kömürlükten çıkarılacağını biliyordu. Bunun hangi saatte olacağını bile biliyordu – beş buçuk gibi, yani babası altıda eve gelene kadar yıkanması için yarım saati olacaktı.
Megan annesinin neden bunu yaptığını kestirebiliyordu. Çünkü o korkuyordu, ama Megan korkmuyordu. Anne, kızı için endişelenmişti ve bu yüzden o da kendi gibi korkuyu hissetsin istiyordu. Sorun şuydu ki Megan ne korkuyor ne de ortada korkacak bir şey görüyordu. Annesine bunu yüzlerce kez açıklamaya çalışmıştı ama o her seferinde kendisini ya mecazen ya da şimdiki gibi ciddi ciddi susturmuştu.
Annesi de babası da katolikti, ama annesi babasına göre çok daha koyu bir katolikti. Annesi ahiretten korktuğunu söylüyordu, ama kendi için değil, çünkü o kendisini iyi bir katolik olarak görüyor ve vazifesini yerine getirdiği sürece cennetteki yerini garantilediğini düşünüyordu. Megan'a kalırsa asıl mesele annesinin kızını kömürlüğe kapatmayı bu vazifenin bir parçası olarak düşünmesiydi.
Babası da doğduğundan beri katolik olsa da annesi kadar katı değildi. Onun inancına göre, eğer insanlar edebi azabı göze alıyorlarsa bu onlardan başkasını ilgilendirmemeliydi. Kendi ruhunu ve sevdiklerinin ruhunu önemsiyor ve de insanların seçimlerinde özgür olduğuna inanıyordu, küçük kızların bile.
Megan, annesinin yaptıklarına karşın annesini de babasını da seviyordu, çünkü, henüz çok küçük olsa da o annesinin kendi iyiliğini düşündüğünün farkındaydı. Onları eşit sevmeyi bile denemişti aslında, ama Megan'a göre asıl sorun şuydu ki, annesinin ya hiç iyi öğretmenleri olmamıştı ya da kendi gözlerine ve kulaklarına inanmaktan korkuyordu.
Ebeveynlerini tam olarak tanımıyordu, bildiği tek şey kendi gibi diğer çocukların da ebeveynlerinin olduğuydu, ama annesi bunu kabullenemiyordu. 'Sonuçta' annesi ona "Ben otuz dört yaşındayım sen ise on iki. Ben bir Katolik Okulunda okudum, sen ise mezhepler-arası kapsamlı bir okula gidiyorsun" demişti.
Görünüşe göre annesinin kapsamlı okul sistemiyle bir problemi yoktu, ama 'mezhepler-arası' derken ses tonu değişmişti. Megan sorunun ne olduğunu anlamıyordu. O, çoğu dinden; iyi, zeki, farkındalıklı kimselerle, hem de; kötü, aptal, farkındalıksız kimselerle de karşılaşmıştı.
Annesi bu gruplardan iyi kalpli, zeki ve farkındalığı olan kimseler kategorisine düşüyordu.
Babası da iyi, zeki ve gayet farkınalıklıydı.
Megan da kendini iyi zeki ve farkındalıklı biri olarak görüyordu.
İşte sorun buydu. Bu yüzden simsiyah bir kömür yuvasının dibinde kıvrılmış bir halde her an üzerine tırmanabilecek yaratıklarla oturuyordu. Sırf bunu düşünmek bile tüylerini ürpertmeye başlamıştı, ama ürpermesi eninde sonunda geçecekti, geçti de.
İki seçeneği vardı.
Babasına bu olanları anlatıp kavga çıkarabilirdi, ki bu ebeveynlerinin boşanmasına, ailesini bir daha görememesine sebep olabilirdi, ya da normalde yaptığı gibi olanları boş verebilirdi.
Megan bodrumda kilitliyken yapılacak en iyi şeyin başka bir şey düşünmek olduğunu öğrenmişti ve en çok arkadaşlarını düşünmeyi seviyordu. Fazla arkadaşı yoktu ama onlar onun için özeldi. En iyi arkadaşları dedesi Wacinhinsha ve onun evcil kedisiydi.
Gözlerini kapatıp rahatlamaya, onları başucunda otururken hayal etmeye çalıştı. Bu onu çok rahatlatıyordu bu yüzden her ne zaman üzülse bunu yapıyordu. Hayat adil olmadığı zaman yaptığı numaralar arasındaydı.
Megan bacağına bir şeyin sürtündüğünü hissetti ve süveterinden gelen boğuk bir ses duydu.
Bir süreliğine donakaldı.
1 2 Artan Farkındalık
Her şey o daha emekler yaştayken başlamıştı. Anne babası çalıştığından dolayı günlerini anneannesi ile geçirirdi. Anneannesi ile dedesinin geleneksel bir aile yapısı vardı, evin erkeği çalışmaya gider, evin kadını da çocuklar çoktan evlenip ailelerinin evini terk ettiği için evde oturup yapacak ne meşgale bulursa yapardı. Bayan White'ın hiç kendi arkadaşları olmamıştı. Tanıdığı herkes ya kocasının arkadaşı ya da arkadaşının eşi olduğundan, kocası vefat ettiğinde neredeyse hiç arkadaşı kalmamıştı.
Bir kaç sefer yalnızlıktan ve sıkıntıdan delirmeye başladığını düşündüğü bile olmuştu Bayan White'ın.
Dolayısıyla sabahları, bazen de akşamları Megan'a bakabilme fırsatının olması adeta tanrının bir lütfuydu. Bayan White çevresindekilere artık sıkıntıdan delirmediğini söylüyordu, ancak yıllar geçince, Megan sık sık bunu durdurmaya yeterli bir sebep olup olmadığını sorgulamaya başlamıştı.
Bir şeylerin ters gittiği Megan daha bebekken belliydi. Megan oyuncaklarını ve diğer eşyalarını sol eliyle kullanmaktaydı, Bayan White için bu gerçekten de kötüye işaretti. İlk başlarda Bayan White Megan'ın sol eliyle tuttuğu eşyayı alıp sağ eline verir ve 'Sol el kötü, sağ el iyi' diye tembih ederdi, ama birkaç hafta sonra, Megan hala sağ elini kullanmayı 'öğrenemedi' diye sol elin kötü olduğunu hatırlatmak için sol eline vurmaya başlamıştı.
Sonunda Megan, tıpkı o yaştaki her çocuğun yapacağı gibi, maruz kaldığı yoğun Pavlovist eğitimin sonucu sağ elini kullanmayı öğrenmişti. Anneannesi Megan'a uyguladığı bu eğitimin sonuçlarından pek hoşnuttu, bu yüzden Megan'ın artık eşyaları sol eli yerine sağ eli ile kullanmaya başladığının haberini bunun henüz farkında olmayan kızına müjdelemişti.
Bu Megan'ın annesi Suzan'ın umurunda bile değildi. Annesinin bazen 'küçük garip yöntemlere' baş vurabildiğinin farkındaydı ve bunları uygulamasına tolerans gösteriyordu. Fakat aklından çıkan şey şuydu ki, o da bu yöntemlere maruz kalmıştı ve eğer kalmasaydı şu anda farklı bir insan olurdu. Mesela, solak biri olurdu.
Suzanne kocası Robert'a Megan doğduğunda sol elini kullanmaya yatkın olduğunu söylememişti, ama eğer söyleseydi Robert böyle bir şeyi onaylamazdı, çünkü o da solaktı ve batıl inançlara daha az bağlıydı. Bayan White'ın Robert'ı beğenmediği bir yönü de solak olmasıydı, artık onun ve ruhunun kurtulması için çok geç olduğunu varsayıyordu.
Suzanne'ın Robert'a aşık olup evlenmemesi için elinden gelen her şeyi denemişti. Onu azarlamış, dışarı çıkmasını yasaklamış, üç kuruşluk harçlığını kesmiş, hatta onu merdivenlerin altındaki süpürgeliğe bile kilitlemişti.
“Öz kızım olup da böyle davranışlarda bulunduğuna inanamıyorum”, diye bağırırdı süpürgeliğin kapağını pat diye kapatarak. “Hastanede bir karışıklık olmuş olmalı. Benim senin gibi bir kızım olamaz.”
Suzanne şanslıydı. Onların evindeki kömürlük kapatılmak için fazla büyüktü, ama onun gibi bir genç için süpürgeliğe kapatılmak da Megan'ın kömürlüğe kapatılmayı sevmediği nedenlerle aynı nedenlerden dolayı bir o kadar kötüydü, çünkü Bayan White kızına orada 'Zebanîler ve şiytanlar' olabileceğini söylemişti. O da yetmezmiş gibi Suzanne'a bu durumlarda zebanîlerle şiytanlar onu fark etmesin 'diye' sessizce bir köşede oturup başını ellerinin arasına koymasını öğütlerdi.
Megan konuşmayı öğrendiğinde, Bayan White bunu kendi başarmışcasına övünmüştü. Ne Suzanne'a ne de Robert'a zerre pay bile vermemişti, arkadaşlarına sözde 'modern ebeveynlerin' çocuklarına ayıracak vakti olmadığını ve dedeleri ile anneanneleri olmasa gelecek neslin 'moron sürüsü' olacağını söylerdi.
Bayan White'ın tanıdıklarının çoğu onun nasıl biri olduğunu bildiklerinden ya sözde 'he he' manasında başlarını sallar ya da mümkünse konuyu değiştirip sohbeti terk ederlerdi.
“Ah, Bayan White, eminim Megan'a bakarak kızınıza en iyi şekilde yardımcı oluyorsunuzdur... Bu arada begonyalar bu sene açtı mı acaba?” Gibi cümleler sohbetlerinde eksik olmayan repliklerdendi.
Ücretsiz ön izlemeyi tamamladınız.