Sadece LitRes`te okuyun

Kitap dosya olarak indirilemez ancak uygulamamız üzerinden veya online olarak web sitemizden okunabilir.

Kitabı oku: «Bir Arpalık Yer»

Anonim
Yazı tipi:

BİR “ARPALIK” YER

Arpalık!

Kıbrıs Türkleri’nin Varoluş Savaşımı’nda “simge” olmuş köylerden biri!

Tek bir fotoğraf karesiyle, belinde kargılık/fişeklik, elinde av tüfeği olan bir genç kızın (Aysel Dizliklioğlu) kişiliğinde, efsanevî Kıbrıs Türk Direnişi’nin ve bu direnişin kadın boyutunun tüm dünya medyasına yansıdığı; birçok yerleşim yerimiz gibi yaşanmış bir göç öyküsü ve tarihin derinliklerinde izi olan bir köy!

* * *

Halk olarak ciddî bir toplumsal bellek sorunumuz olduğuna inananlardanım. İngilizler, bazı olaylara yüz yıllık “karartma” uygularlar. Bunu bilinçli olarak, özellikle de bazı “kirli” işlerinin üstünü uzun süre örtülü tutmak için yapıyorlar. Biz ise bu topraklarda, yakın tarihte yaşananların çoğunu çok kolayca/bilinçsizce ya da siyasal ve ideolojik saplantılarla belleğimizden sildik/göz ardı ettik ya da gerçekleri/ yaşananları “kararttık.”

Yerleşim yerleri ile ilgili sosyo-kültürel, sosyo-psikolojik ve sosyo-ekonomik verilerin bir tür envanteri niteliği taşıyan ve bilimsel yöntemlerle yapılan monografiler, bu ülkenin ciddî eksiklerinden biridir. Çoktan yapılmalı, her yerleşim birimimizin monografisi kitaplaştırılmalıydı. Bunu da yapmadık.

Az sayıda bazı kişisel çabalar olmadı değil ama yakın tarihe tanıklık eden ve ne yazık ki bu dünyadan bir bir göçmekte olan kaynak kişilerimizin anlatılarını gereği gibi kayda geçirmedik, yazılı belleğe dönüştürmedik. Varoluş Savaşımımızı, direnişimizi tam olarak kâğıda dökmedik, dökmek için çaba harcamadık.

İyi ki az da olsa bir avuç insanımız en azından kültürel birikimimizi kaleme aldı da, en azından o yönümüz çok boş kalmadı.

* * *

Arpalık olayı için günümüze kadar bazı çalışmalar yapılmadı değil ama yapılanlar parça parça olup genellikle olayın bir yönünü yansıtır. Araştırmacı Fatma Arpalıklı, Yrd. Doç. Dr. Muharrem Özdemir ve Doç. Dr. Neriman Saygılı, ortak bir çalışma ile Arpalık olayını kitaplaştırdılar. Bunu yaparken hem olayın canlı tanığı çok sayıda kaynak kişinin anlattıklarını yansıttılar, hem -az da olsa- o günlerde yazılmış altın değerinde bazı günlüklerle şiirleri ve çok sayıda görsel malzemeyi paylaştılar.

İyi bir kaynak/literatür araştırması yaptıklarını da söylemeliyim. Bu da kitabın başka bir zenginliği! Kitabın bölüm başlıkları bile zengin içeriği hakkında fikir verir: “Önsöz,” “Giriş,” “Arpalık Köyü’nün Tarihçesi,” “6-7 Şubat 1964 Tarihinde Arpalık Köyünde Yaşananlar,” “Canlı Tanıkların Gözüyle 6-7 Şubat 1964 tarihinde Arpalık Köyünde Yaşananlar,” “Sonuç,” “Fotoğraflarla 2004 Sonrası Köyün Son Hali.”

Büyük oranda monografik çalışma niteliği de olan bu kitapla Arpalık için bütünsel bir kaynak ortaya çıkmış oluyor. Arpalık köyünün hem tarihi ile barındırdığı tarihi eserler ve kaynaklara nasıl yansıdığı anlatılmış; hem sosyo-kültürel, sosyo-psikolojik ve sosyo-ekonomik verileri aktarılmış, hem de tanıkların ağzından direniş ve göç ile göç sonrası dile getirilmiştir.

Ülkemizdeki buna benzer az sayıda çalışma kitaplaştı. Bir Arpalık Yer, bu çeşit çalışmalara örnek olabilecek ve başkalarının çalışmalarını özendirebilecek, çabalarına ivme kazandırabilecek bir içerik taşırken toplumsal belleğe önemli katkı da sağlıyor. Çokça dile getirdiğim gibi bu Ada’ya gökten zembille inmediğimizi; dilimiz/edebiyatımız, etnik/kültürel kökenimiz, kültürümüz ve tüm değerlerimiz, sosyo-kültürel, sosyo-psikolojik, sosyo-ekonomik gerçekliklerimizle, direnişimiz ve varoluş savaşımımızla bu toprakların parçası/ sahibi olduğumuzu kanıtlayan bir eser, bir kaynak kitap!

Yüreğinize, elinize, kaleminize sağlık Fatma Arpalıklı, Muharrem Özdemir ve Neriman Saygılı!

İyi ki bu çalışmayı yaptınız.

İyi ki Kıbrıs’taki Türk Varoluş Savaşımı’nın ve Direnişi’nin simgelerinden bir olan Arpalık’ı kitaplaştırdınız.

İyi ki yayın hayatımıza böylesi güzel ve anlamlı bir eser kazandırdınız.

Sizleri içtenlikle, yürekten kutluyorum.

Bu çalışmanın başka çalışmalara da yol açmasını dilerim. Bunu umut da ediyorum.

İsmail BOZKURT

YAZARLARDAN…

1995 yılından bu yana Kıbrıs Türk basınının farklı kademesinde araştırmacı gazeteci olarak görev yapma şansı buldum. Bu süreçte, diğer basın mensupları gibi ben de ‘Kıbrıs sorunu’ kaynaklı haber, araştırma ve değerlendirme yazıları yazdım. Literatürde yer etmiş birçok önemli eserin çıkış noktasının, ada dışı üretimler olduğu, ada sınırlarındaki üretimlerde ise genellikle siyasi çerçeveden hareket edildiğini gördüm. Burada, tarihi yeniden yaratma ya da tarih yazma iddiasında olmamakla birlikte, göçüp giden nesillerin bizzat tanıklık ettiği süreçleri, doğrudan gelecek nesillere aktaracakları bir ortam yaratmayı, diğer yazar arkadaşlarımla birlikte görev bildim. Böylece geleceklerini inşa ederken, geçmişe dair sorulara alternatif yanıtlar arayan gençler için yeni bir kaynak doğmuş oldu.

Akan zaman ve yeni buluşlar insanları, toplumları, ülkeleri ve dünyayı değiştirip, dönüştürürken, savaş, kan ve göz yaşları 21’inci yüz yılda bile hala akmaya devam ediyor. Kıbrıslı Türkler de kimlik bulduğu bu toplumu oluştururken, savaş ve kıyımları en ağır şekilde tecrübe etmiştir. Bunu deneyimleyenler arasında, benim ailemin de aralarında bulunduğu ve kitabın kumanda merkezi olan, Arpalık köylüleri de bulunmaktadır. 1963-1974 döneminde adadaki diğer Türk köylerinde olduğu gibi Arpalık’ta da savaş ve akabinde göçler yaşanmış ancak bu olaylar etkin olarak daha çok Rumların kontrolündeki kitle iletişim araçları ve dış basın tarafından onların müsaade ettiği kadarıyla yer bulmuştur. O dönem henüz yeni kurulan Bayrak Radyosu, bazı sancak radyoları ve düzensiz yayımlanan gazeteler, kıt imkanlarla kişilerin birbirleri ile iletişim kurduğu bir platform olarak sınırlı kalmıştır. Dolayısıyla o günkü medya metinlerinin, Kıbrıs Türkünün dışta bırakılarak, adadaki ortaklardan biri olduğu da unutularak ve genellikle Rum politikası üzerinden üretildiğini söylemek yanlış olmaz. Gelinen noktada, bugünün teknolojisiyle, O gün ‘gerçek yaşananların’ anlatıldığı bu kitap, zamanda yolculuk edilen evrenin kimlik bulmuş halidir.

Gazeteci-Araştırmacı Yazar Fatma ARPALIKLI

İnsan yaşamı bulunduğu mekanla, toprakla, doğayla anlam ifade eder. Doğduğu andan itibaren kazandığı deneyimler, hayatta kalmasına neden olan unsurlar ve kan bağı ile gönül bağı insanı vatanına, toprağına kenetleyen önemli etkenlerdir. O toprakların kokusu, yaşanmışlıklar, dostluklar insan hafızasından kolay kolay silinmez.

Fakat gün gelir bereketli toprakların çocukları eli kanlı terör örgütü EOKA’nın saldırılarıyla yitirir güzellikleri. Ömürlerini tükettikleri, umutlarını yeşerttikleri o güzel toprakları tek tek terketmek zorunda kalırlar. Kıbrıs Türkünün yaşamında önemli bir değere sahip Arpalık köyü de işte böyle bir yerdir. Yaşayanlar ve yaşatılanlar açısından da unutulmaz anılar ve acılar bölgesidir.

“Göçün Hikayesi Arpalık” belgeselinden yola çıkarak hazırlanan bu kitapla Arpalık köyünün ve köylülerinin hüzün ve acı dolu göç hikayesinin yanında, köylerindeki yaşam hikayelerini de bulacaksınız. Rum saldırılarıyla sona eren dostlukları, anıları ve göz yaşlarıyla terk edilmek zorunda kalınan vatan topraklarını, çocuklar için atalarını kaybettikleri, analar ve babalar için evlat acısının ömür boyu hiç silinmeyecek izlerini okuyacaksınız.

Onlar ne evlerini ne tarlalarını ne de ailelerini geride bırakmak istediler. Ama gözü dönmüş EOKA’cı Rumların göz koyduğu ve ellerinden almak istedikleri toprakları nedeniyle her şeylerini kaybetmek ve köylerini terketmek zorunda kaldılar. Bir daha dönememek acısıyla.

Hüzünlü bir göç hikayesi ve sosyo kültürel yaşam hikayesinin anlatısı olan bu çalışma, Kıbrıs Türkünün insana ve barışa bakış açısını göstermesi açısından da ayrı bir önem arz etmektedir.

Doç. Dr. Neriman SAYGILI

Tarihsel çalışmaları yürütürken yazılı tarih kadar önemli olan bir kaynakta hiç kuşkusuz ki dönem içerisinde olayları yaşayan canlı tanıkların aktardıklarıdır. Canlı tanıkların belgelerle örtüşen anlattıkları veya belgeleri yeniden yorumlamanıza yarayan özel anıları bilinmeyenlere ışık tutar. Kıbrıs’ta yakın tarihte yaşanan savaş ve Kıbrıs Türkü’nün vermiş olduğu Millî Mücadele anlatılırken canlı tanıkların aktarımları büyük önem arz etmektedir. Tarihi yorumlarken veya görsel işitsel medyada yer verirken yaşanan en büyük sıkıntı, yaşanan olayları dönemsel bazda değerlendirmeden uzaklaşıp günümüzdeki mevcut durum üzerinden değerlendirmeye kalkılmasıdır. Bu bakış açısı hem tarihsel süreç içerisinde yaşananların yanlış yorumlanmasına, hem de eksik kalan bölümlerin çarpıtılarak yeni nesle aktarılmasına sebep olmaktadır. Rum siyasilerin yakın tarihte yaşananları bir isyan gibi gösterme çabası ve çok yakın tarihlerde yaşanmasına rağmen Kıbrıs Sorununu 1974 yılına endeksleme çabası maalesef dünya genelinde de aynı algının oluşmasına sebep olmuştur. Hal böyle olunca yakın tarihte yaşanan ve Kıbrıs Türk Millî Mücadelesinde “Kanlı Noel Olayları” olarak yer alan 21 Aralık 1963 tarihinde yaşananlar görmezden gelinmektedir. Oysaki 21 Aralık 1963 tarihinde yaşananlar “Akritas Planı” diye bilinen ve Türkleri ada üzerinde soykırımdan geçirmek için tüm hazırlıkların yapıldığı bir askeri harekatın planıdır. Soykırım bölgesel anlamda gerçekleşmemiş olsa da acı dolu olaylar, toplu katliamlar ve 103 köyün yakılıp yıkılmasıyla birlikte büyük bir kültürel soykırım gerçekleşmiştir. Bunlardan sadece biri olan 6-7 Şubat 1964 tarihinde Arpalık Köyü göçünü konu alan bu çalışmada yaşanan gerçeklerin yeniden değerlendirilmesine yardımcı olacağı kanaatindeyiz. Belgesel çalışmalarını 2020 yılının aralık ayında tamamlamış ve yayınlama imkânı bulmuştuk. Fakat detayların derinlemesine araştırılması gerektiğine inandık ve bu nedenle yeniden kısa belgesel çalışmaları yapıp yayınladık. Bu bağlamda elde edilen verileri yazılı kaynağa da dönüştürme kararı aldık. Bu kitabın hikayesi de bir göçün hikayesini konu alan belgesel çalışmasıyla birlikte başladı. Çekimler esnasında karşılaştığımız insanlarımızın heyecanını görsel olarak belgesellere aktarsak da kestiğimiz bölümlerden dolayı bir şeylerin eksik kaldığını hissederek kitap çalışmalarını yürütmeye karar verdik. Bu bağlamda tüm yapılan röportaj çekimlerini ve yaşanan göçle ilgili bilgi, belge ve fotoğrafları bir kitapta toplamaya karar verdik. Yapmış olduğumuz uzun soluklu ortak çalışmanın yansımasını da bu kitapta sizlerle buluşturduk. Ayrıca bu kitapta bir ilki gerçekleştirerek QR KOD ekledik. Mevcut QR kodu kullanarak okuyucularımıza “Gцзьn Hikayesi Arpalık” ve “Arpalıkta Anılarım Kaldı” Belgesellerimize ulaşma imkanı sağladık.

Kitapta sadece tarihsel süreci değil, özelde yaşanmışlıklara da yer vererek bugüne kadar duyulmayan, ya da eksik bilenleri de sizlere aktarmayı hedefledik. Kısacası bu kitapta sadece bir göçün hikayesini değil, “Bir Arpalık Yer”de ne kadar büyük bir yaşam hikayesi olduğunu, Kıbrıs Türkü’nün küçük bir köydeki yaşam hikayesini bulacaksınız.

Kitap çalışmasını yürütürken çözümlemeye katkı koyan yüksek lisans öğrencim Polen Akşit’e, kapak tasarımını ve çizimini yapan Tacan İbrahimoğlu’na, Doç. Dr. Sevilay Ulaş’a, bilgi birikimiyle kitabımızı inceleyerek katkı koyan İsmail Bozkurt’a, kitabı birlikte hazırladığımız Fatma Arpalıklı ve Doç.Dr. Neriman Saygılı’ya teşekkür ediyorum.

Kitabı, yaşanan olaylar neticesinde Arpalık Köyü’nde şehit olan soydaşlarımıza, hasta olmalarına rağmen bizlere röportaj veren ve kısa bir süre önce aramızdan ayrılan tüm değerlerimize atfediyorum.

Yaşananların unutulmaması, anıların tozlu raflarda yok olmaması adına yazmaya ve sizlerle buluşturmaya devam edeceğiz. İyi okumalar diliyorum…

Yrd. Doç. Dr. Muharrem ÖZDEMİR

GİRİŞ

Kıbrıs Adası yaşanan acıların izdüşümü ile dünyada “Sorunlarla” anılan bir kara parçası olmaya devam etmektedir. Bu bağlamda ada üzerinde yüzyıllardır hazmedilemeyen Türk varlığını silmek için dünyanın gözleri önünde yaşanan katliamlara maalesef sessiz kalınmıştır. 1571 Yılında Adanın Osmanlı İmparatorluğu tarafından kiralanmasına ve ardından üç asrı aşkın hakimiyeti dünya devletlerinin Kıbrıs üzerinden gözlerini ayırmamasını da beraberinde getirmiştir. Nitekim 1878 yılında Osmanlı Devleti’nin zayıflamasının ardından Ada İngiltere’ye kiralanmıştır. Kiralama süreciyle birlikte Ada üzerinde millî kimliklerin daha fazla belirginleştiği ve ötekileştirmenin körüklendiği bir süreç yaşanmaya başlamıştır. Rumların ENOSİS isteği Türklerin de hâliyle kendilerini koruma ve Anavatanlarına bağlılıklarını arttırmada büyük etken olmuştur. 1914 Yılında İngiltere’nin Adayı tek taraflı ilhak kararı Kıbrıs Türkü için yeni bir süreci de beraberinde getirmiş, zorlu mücadele yılları ve varlığını koruma süreci yaşanmaya başlamıştır. 1923 Yılında yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti Lozan Antlaşması ile birlikte İngiltere’nin ilhak kararını tanımış ve Ada üzerindeki 1914 yılındaki işgal resmiyete dönüşerek Kıbrıs İngiliz toprağı olmuştur1. Yaşanan süreçle birlikte İngiltere, Rum ve Türk toplumunu Anavatanlarına bağlı kalmalarından ziyade kendi toprakları üzerinde yaşayan ayrı bir toplum yaratma dürtüsü ile hareket etmiş ve toplumların anavatanları ile bağlarını koparmaya gitmiştir. 1931 İsyanı ile birlikte Millî olan her şey İngiltere tarafından yasaklanmış, her iki toplum da dinsel ayrım üzerinden Hristiyan ve Müslüman tebaa olarak görülmeye başlanmıştır. Kıbrıs Türkü bu zorlu süreci de yine kendi içerisinde öğretmenler aracılığı ile aşmayı başarmış, Millî duygular ve Anavatan’a bağlılığı pekiştirecek şekilde öğrenciler yetiştirilmeye devam edilmiştir.

1950’li yıllar Rumların ENOSİS isteklerinin yansımasının olduğu, 1 Nisan 1955 yılında ise bu bağlamda EOKA terör örgütünün terör faaliyetlerine başladığı yıl olmuştur. 1955-1960 yılları arasında İngilizler ile birlikte Türkler de katledilmeye başlanmış, sürece Volkan, Karaçete ve 9 Eylül gibi savunma amaçlı kurdukları örgütlerle dur demeye çalışan Kıbrıs Türkü, Kasım 1957’de Türk Mukavemet Teşkilatı (TMT)’nı kurarak tüm direniş gruplarını bir çatı altında toplamış, süreç içinde Türkiye Cumhuriyeti’nin desteği sağlanarak 1 Ağustos 1958 tarihinden başlayarak yeniden yapılanma gerçekleşmiştir. TMT hem Kıbrıs Türkü’nün umudu olmuş hem de EOKA’cı Rumların saldırılarına karşı Kıbrıs Türkü’nü korumuştur (savunmuştur).

1960 yılı ile birlikte Ada üzerinde Rum ve Türk Toplumunun siyasi eşitliğine dayalı Kıbrıs Cumhuriyeti kurularak ada üzerindeki İngiliz egemenliği iki topluma devredilmiştir. Ortak cumhuriyette devlet başkanı Rum Lider Makarios yardımcısı ise Türk Lider Dr. Fazıl Küçük olmuştur. Ortak cumhuriyet Rum siyasilerin Türklerle ortak ve eşit egemenliği paylaşmaya razı olmaması ve anayasanın tanıdığı hakları Türklere fazla olarak görmelerinden dolayı 21 Aralık 1963 tarihinde yıkılmıştır. Kanlı Noel olayları olarak bilinen ve iki Kıbrıs Türkü’nün şehit edilmesiyle patlak veren olayların ardından ada üzerindeki resmi devlet kurumlarından Kıbrıs Türkü silah zoruyla ve çatışmalar nedeniyle uzaklaştırılmıştır. Yaşanan olayları o günün gözüyle değerlendiren ve aktaran Dr. Fazıl Küçük’ün eşi Süheyla Küçük; “Çok yakın akrabam olayların ardından 23 Aralık 1963 tarihinde Kaymaklı’yı işgal eden Nikos Sampson tarafından esir alınarak Güney Kıbrıs’ta bulunan Cikkko Manastırı’na götürülmüştür. Onların anlattıklarına göre kilisenin etrafında dozerlerle kazı yapıldığı ve orada bulunan Kıbrıs Türkü’nü katlederek oraya gömecekleri, Türk uçaklarının ihtar uçuşu yapmasıyla bu emellerinden vazgeçtikleri anlaşılmaktadır. Nitekim Dr. Fazıl Küçük de o gece gözüne hiç uyku girmeden sürekli yaşananları takip etti. Makarios’la Baf Kapısı Polis İstasyonunda görüştü. Fakat buna rağmen zaman kazanıp tekrar Türklere saldırı düzenleyip bizim insanlarımızı esir aldılar. Makarios 21 Aralıktan 25 Aralığa kadar Dr. Küçük’le hiçbir şekilde görüşmedi. Katliamlar devam etti ve insanlarımız evlerini terk etmek, Hamitköy’e göçmek zorunda kaldı. Ne zaman ki 25 Aralık’ta Türk uçakları ihtar uçuşu yaparak Lefkoşa’nın üzerinde alçaktan uçtu, Makarios Dr. Küçük’ü arayarak görüşmeyi kabul etti. Esir alınan insanlarımızda böylece kurtulmuş oldu2.” demektedir. Yaşanan süreç Kıbrıs Türkü’nün sadece ortak cumhuriyetten sökülüp atılmasını değil, aynı zamanda 103 köyünü de terk etmek zorunda kalmasını ve çeşitli yerlerde insanlık dışı muameleye tutuldukları kantonlarda yaşam sürmesini beraberinde getirmiştir. Köylerini terk eden Kıbrıs Türkü daha güvenli bir yaşam için gittikleri bölgelerde ya ahırların evlere çevrilmesiyle bir odada topluca yaşam sürmüş, ya da Türk Kızılayı’nın göndermiş olduğu çadırlarda hayatlarını idame ettirmek zorunda kalmıştır.

1963-1974 yılları arasında 11 yıl boyunca devam eden baskı, zulüm ve katliamlarda Kıbrıs Türkü hem can ve mal güvenliğini kaybetmiş hem de soykırım yaşamıştır. Bu soykırım sadece can kaybı değil, kültürel kayıpları da beraberinde getirmiştir. Kıbrıslı Türkler, yaşam sürdükleri 103 köyü terk etmek zorunda bırakılmalarının ardından boş kalan köyler yağmalanmış, evler yıkılmış tüm bu yaşananlarsa Birleşmiş Milletler (BM) tarafından hazırlanan Ortega Raporu’na yansımasına rağmen, uluslararası arenada tozlu raflara kaldırılmıştır. Kıbrıs’ta yaşananlar, garantör ülke olarak adada asker bulunduran İngiliz Askerleri tarafından kayıt altına alınmasına rağmen, yaşanan kıyımın 59’uncu yılında, Kıbrıs Türkünü yok etme planı varlığını hâlâ korumaktadır.

15 Temmuz 1974 Tarihinde Nikos Sampson idaresinde yapılan darbe ile Kıbrıs’ta Makarios yönetimi sonra ermiş, Makarios yanlıları katledilmeye başlanmıştır. 20 Temmuz 1974 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti garantörlük hakkını kullanarak Yunan Cunta İdaresinin gölgesinde gerçekleşen 15 Temmuz 1974 askerî darbeye son vermiş, iki kesimli iki ayrı devletin hayat bulduğu bugünkü yapıya kavuşulmuştur. Yarım asrı aşkın süren çözüme yönelik görüşme süreci 2017 yılında yaşanan Crans Montana sürecinin çökmesiyle federasyon denemelerinin de ortadan kalktığı yeni bir süreci beraberinde getirmiştir. Nitekim buna yönelik 2020 yılında KKTC Cumhurbaşkanı seçilen Ersin Tatar Türkiye Cumhuriyeti ile birlikte ortak düşüncelerinin iki ayrı eşit egemen devletle yola devam etmek olduğunu belirtmiştir. Bu bağlamda değerlendirildiğinde yeni başlayacak bir görüşme sürecinin de ayrılık sürecinin konuşulacağı, iki ayrı devlet formülünün hayat bulacağı bir süreci beraberinde getireceği görülmektedir.

Tüm bu yaşananlar ışığında yeni kurulacak bir yapının yaşam bulması hiç kuşkusuz ki geçmişle yüzleşmekten ve tarihte yaşananları iyi bilerek emin adımlarla geleceği planlamaktan geçmektedir. Yapılan bu çalışmada yarı yapılandırılmış ropörtaj tekniği ile canlı tanıkların anıları kayıt altına alınmış, dönemsel olaylar ve o dönemde olayı yaşayanların anlatımıyla gerçekler kitaba aktarılmıştır. Sürecin iyi anlaşılması bağlamında yeri geldiğinde tarihsel bilgilerle desteklenerek röportajlar aktarılmıştır. Çalışmada, Osmanlı’dan günümüze Kıbrıs’ta yaşanan olaylara tarihsel olarak değinilse de Arapalık Köyü’ndeki Kıbrıs Türkü’nün yaşam hikayelerinin analiz edilmesiyle sınırlandırılmıştır. Çalışmada sırasıyla Köyün tarihçesi, 6-7 Şubat 1964 tarihinde Arpalık Köyü’ne saldırı düzenleyen EOKA’cı Rumların yaptıkları ve olayları yaşayan canlı tanıkların anlattıkları aktarılacaktır.

BİRİNCİ BÖLÜM
ARPALIK KÖYÜ’NÜN TARİHÇESİ

Kıbrıs’ta 1963’te başlayan çatışmalar, adada yaşayan Türk ve Rum toplumlarının, hatta azınlıkların yaşamını derinden etkilemiş, yüzlerce insanın ölümüne, yaralanmasına, binlerce kişinin göç etmesine neden olmuştur. 1963’de iki toplumlu çatışmalar, can ve mal güvenliğini tehdit ettiğinden, zorunlu göçler yaşanmıştır. 1974’de gerçekleştirilen Barış Harekâtı’nın sonucunda, ada resmen ikiye bölünmüş, Türkler Kuzey’e, Rumlar ise Güney’e yerleşmiştir. Böylece aralarında Arpalık (Agios Sozemonos) köylülerinin de bulunduğu yüzlerce Kıbrıs Türkü, yeni bir hayata doğru yol almıştır. Tarihsel arka plana bakıldığındaysa, iki toplum arasındaki bu değiş-tokuş, Hristiyan Rumlar ile Müslüman Türkler arasındaki etnik duruma dayandırılmaktadır. Yakın geçmiş ve içerisinde bulunduğumuz yüz yılda, bu sürece bir de isim konularak, uluslararası kamuoyunda ve Birleşmiş Milletler ile Avrupa Birliği nezdinde ‘Kıbrıs Sorunu’ olarak tescil edilmiştir. Kıbrıslı Türkler, 1963 yılında başlayan ve 1974 yılında Türkiye’nin gerçekleştirdiği Barış Harekâtı ile sonlanan kanlı çatışmaların acısını, kurduğu Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) devleti ile silmeye çalışmıştır. Bu kitap, kamusal anlamda 6-7 Şubat 1964 tarihindeki Arpalık olaylarından nasibini alan köylülerin yaşam öyküsü olsa da özelde bir kimlik arayışına yolculuktur.

Literatür taraması yapıldığında, Kıbrıs’ta Türk-Rum ‘kanlı’ çatışmalarına dair yüzlerce çalışma bulunmasına karşın, Güney Kıbrıs’ta kalan Türk köyü Arpalık ile ilgili oldukça sınırlı ve daha çok Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin politikasıyla bağlantılı kaynaklar yer almaktadır. KKTC’de ise, her yıl 6 Şubat’ta, Lefkoşa’daki Tekke Bahçesi’nde Arpalık şehitleri için resmi anma töreni düzenlenerek, acılar hafifletilmeye çalışılmaktadır. Bu kitapla, ülkede, Arpalık köylüleri özelinde neredeyse benzeri olmayan yazılı bir kaynak, gelecek nesillere armağan edilmiş olacaktır. Arpalık’tan 58 yıl önce bedenen göçen son nesiller, yaşamlarının geriye kalan kısmını, bugünkü ‘hayalet köylerine’ özlem duyarak geçirmektedirler. Dahası, köyün, 1964 yılında yaşanan çatışmalar sonrası yok olmaya terk edilerek, sosyal yaşamın son bulması, o günü aydınlatma adına köy sakinleriyle yapılan görüşmelerin değerini artırmıştır. Kitapta, Arpalık köylülerinin demografik özelliklerinden, köyün adadaki önemine, yaşanan çatışmaların bir sonuç olarak Kıbrıs’taki otoriteleri nasıl harekete geçirdiğine. Arpalık köylüleri açısından ‘yerinden olma’ ve ‘bir yere ait olmanın’ nasıl kavramsallaştırıldığına, savaş sonrası yaşamda Arpalıklılar’ın gündelik yaşam pratiklerinin nasıl değiştiğine tanık olacaksınız. Bu nedenle bu çalışmayla bir yakın tarihte kurulan Genç KKTC’ye rağmen, Kıbrıs Türk toplumunda silinmeyen yaralar bırakan olayların tanıkları aracılığıyla topluma etik değerler çerçevesinde bir kaynak bırakmak, bu toplumun bireyleri yazarlar olarak vicdani bir görev olarak kabul ettik. Bu çalışmayı yürütürken kaynak bilgiler ve röportajlardan faydalanarak kitaba aktarımda bulunduk.

İki toplumun köye yaklaşımı kaynaklar ışığında analiz edildiğinde, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti kaynaklarında Arpalık köyüyle ilgili bilgiler 6 Şubat 1964’de uğradığı Rum baskını sonrası evlerini terk eden Türk göçmenler ve her yıl şehitler için düzenlenen anma törenleriyle sınırlı olduğu görülmektedir. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi kaynaklarında ise, ‘Ayios Sozomenos’ olarak anılan köy, yüksek bir Hristiyanlık tarihi bilinci ve doğal zenginlikleriyle kurgulanmaktadır. Ayrıca, silahlı saldırıya katılıp, çatışmada hayatını kaybeden Dalili Rum genç, kahraman ilan edilip anıtı da Arpalık köyünün yakınlarına dikilmiş ve komşu köy Dali’deki okula da adı verilmiştir. Buna karşın söz konusu çatışmada, Arpalık köylülerinden, “İsyancı Türkler” olarak söz edilmektedir.

1.Yaşanan bu olayla ilgili 12 Aralık 2020 tarihinde yapmış olduğumuz Mülakatta Orbay Deliceırmak özel bir anısını aktarmaktadır. Deliceırmak’a göre; “Lozan Antlaşması için İsmet Paşa masaya oturduğunda Kıbrıs’ı İngillizlerden istedi. İngilizlerse, “Orada yaşayan Türklerde Rumlarda sizi istemiyor. Nasıl oradaki toprakları isteyebilirsiniz? Bakın size istemedikleri, İngiliz hakimiyeti altında kalmak istediklerine dair hem Rum hemde Türk muhtarlarının imzası var” deyince İsmet Paşa maalesef Kıbrıs konusunda ne kadar diretse de Kıbrıs’ı geri alamamıştır. Olayın gerçek yüzünü ise çok sonraları örnemişler-dir. İngilizler Rumları ve Türkleri oyuna getirerek muhtarlardan bu imzayı almıştır. Rumlar Anavatanlarına bağlanmayı yani ENOSİS’i istediklerinde; ‘Ya Türklere yada bize bağlı kalacaksınız. Bizi istemezseniz Türkler Adayı yeniden alacak’ demişlerdir. Geri Anavatanlarına adanın iade edilmesini isteyen Türklere ise; ‘Ya bize bağlı kalacaksınız. Yada Yunanistan Adayı istiyor alcak’ diyerek her iki toplumun da muhtarlarından Ada’nın İngiltere’ye verilmesi konusunda imza almıştır. Bunu da İsmet İnönü’nün en yakın arkadaşı Kazım Karabekir’e anlattığını bizzat ben yakınlarından duydum.” demektedir.
2.Dr. Fazıl Küçük’ün eşi Süheyla Küçük’le 12 Kasım 2014 tarihinde yapılan Ropörtaj.
₺32,78