Kitabı oku: «Sabit Mukanov Romanlarında Diyalog Kullanımı», sayfa 3
“M. Avezov diyaloglarının ruhsal gücü yüksektir. Bu diyaloglar, kahramanların düşünceleri ile duygularındaki değişiklikleri ortaya koyar. Kahramanların konuşmaları özelleştirilmiştir. Her konuşma karakterlere uygundur ve olaylar karşısındaki moral derecelerinin görüntüsünü yansıtır. Diyaloglar, kahramanların çeşitli bakış açılarını, gelişmelere verdikleri tepkilerini ve türlü ilişkilerini tanıtır.” [47, 80 s]. ХІХ. yüzyıl kırsal yaşamındaki sözün büyük gücünü olduğu gibi gösterebilmek için usta tasvirci, kendi dramaturjisinde geniş bir şekilde fark edilen düşüncelerini kısa ve net olarak dile getirmektedir. Bunu yaparken, büyük yeteneğini ortaya koyar, dünyaya bakış açısını aktaran tasvirleri ustaca gösterir. Ğabit Müsrepov sanatında, diyaloğun elverişliliğini psikolojik amaçlar için özel olarak oluşturulmasından görebilmekteyiz. Yazarı ayrıcalıklı yapan ‘diyalog – ayrıntı’, Ğ. Müsrepov nesrindeki Beyimbet Maylin geleneğinin derin izlerini taşımaktadır. Hacmi açısından küçük türlerde, hatta “… olayın başlamasını, gerginleşerek gelişmesini, zirveye tırmanışını, çözümünü” [48, 34 s] tam olarak açığa kavuşturan diyaloğun sıradan köylüyü, yarı aktif birini, kurnazı, hilekâr yöneticiyi, böbürlenen okumuş kimsenin ruh halini, karakter yapısını zeki bir şekilde, tam repliklerle inandırıcı olarak tasvir ettiğini biliyoruz. B. Maylin’in çağdaşları dönemini ortaya koyan Ğabiden Mustafin’in ‘Fırtınadan Sonra’ romanında, insan psikolojisini tam olarak yansıtabilen, mizah yanı açık olan konuşma anları çok sık görülür. Elbette bu, tasvircinin yukarıda bahsi geçen ilkelerin yönünü özel sanat ve üslup ayrıcalığıyla geliştirdiğini, mükemmelliğe ulaştırdığını gösterir. Öğrenme ve uyum sağlama dönemlerinin bütün yazarların sanatsal yanını zenginleştireceği tartışılmazdır.
Muhtar Avezov eserleri hakkında birçok araştırma yapmış olan araştırmacı E. Lizunova, Turgenev’in Avezov sanatına tesir eden esas etkenlerden biri olarak, karakter oluşturmada özgün diyaloğun rolünün büyük olduğunu düşünüyor: “Yazarın son eserlerinde, ele alınan ideolojik çatışmaları vermek için oluşturulan diyaloglar mevcuttur. Örneğin, hayatın anlamını arayan, iç dünyalarının önemli yanını göstermeye çalışan Abay, Kunanbay ile diğer kahramanlar arasındaki diyaloglarda bu açık olarak görülmektedir.” [49, 192-193 ss].
Bilim adamı, sonraki devirlerde nesrin dramlara yaklaşması hakkında E. Kazakeviç’in kavramını onaylayarak: “Bizim düşüncemize göre, tartışma diyaloğu ve düello diyaloğu, bu yakınlaşma sırasında önemli görevler üstleniyor. Mustafin romanları, birçok karakterin düşündüğünü söyleyebilmesi, onların kendi iç dünyalarını açabilmesi sebebiyle ilginçtir. Yazar bu yöntemi çok sık kullanır. Mustafin, dram diyaloglarının büyük ustasıdır.” [50, 249 s] diyor. Bununla birlikte “Ğ. Mustafin’in ‘Fırtınadan Sonra’ romanındaki ortam, durum, tartışma, karakter yapısına uygun konuşma içeriği, kuruluşu, dil kalıplarındaki farklılıklar, yeni latifeler, yeni hal ve durumlara tepkiler dikkat çekmektedir.” [13, 262 s] der, B. Maytanov.
Dil bilim adamı H. Karimov, diyaloğun ‘insan tiplerini oluşturmadaki’ görevini onun başlıca hizmeti olarak incelemektedir. “Çünkü diyalog, insanlar arasında oluşan ve hayatta karşılaşılan türlü türlü ilişkileri tasvir eder. Kahramanlar, replikleri aracılığıyla birbirlerine tesir eder, herkes kendi karakterini açıkça ortaya koyar.” [51, 33 s]
Bilim adamı, kahramanların sohbete katılma aşamasına göre diyaloğu üçe ayırır: Saf (temiz) diyalog, karışık diyalog ve çok sesli diyalog. İki kişi arasındaki konuşmalar, (hangi yönde olursa olsun) saf (temiz) diyalog; sohbet kahramanları iki kişiden fazla olursa karışık diyalog; konuşma bir grubun sohbetine dönüşürse o, çok sesli diyalog diye adlandırılır. Saf (temiz) diyalogda yazar konuşmasının verilmesi şart değildir. İki insanın sohbetinde, konuşanların kim oldukları genelde belli olur. Oysa karışık diyalog, böyle değildir. Sohbet, birkaç kişinin katılımıyla gerçekleştiğinden, söz sahibinin kim olduğunu belirten yazar konuşması mutlaka gerekmektedir. Çok sesli diyalogda sohbete katılanlar bir grup oluşturduklarından yazar sözlerinin gerekliliği sınırlıdır.
K. Abdikova J. Aymavutov, ilim adaylığını savunma tezinde “Romanda (Akbilek) karakter oluşturmanın, onu bireyselleştirmenin yöntemlerinden biri, diyalogdur. Tölegen’in konuklarına dikkat edelim, diyalog gerginleşerek başlayıp sonrasında tartışma romanlarındaki ideolojik davalara benzer.” [52, 59-60 ss] diye yazmıştır. Bununla birlikte araştırmacı, yazarın diyaloğa yüklediği görev hakkında: “Düşüncelerini sonuna kadar gizlemeden dile getirip sırrını açığa vurmak, onun (J. Aymavutov’un) kahramanlarına göre bir özellik değildir. Genellikle onlar güvensiz karakterlerdir. Bu yüzden diyalog, onun kahramanlarının siyasi ideolojik programını, gerçek bakış açısını ve dünya görüşünü açıkça göstermek amacıyla kullanılmıyor. Bunların hepsi, yazarın karakter betimlemelerinde, açıklamalarında ve mimik tasvirleri sırasında açığa çıkıyor.” [52, 60 б] der.
Daha sonra K. Abdikova, romandaki kahramanların çeşitli konuşma anlarını inceliyor. Yazarın kullandığı ‘sessiz’ diyalog örneğinin üzerinde dikkatle durarak, “Aymavutov’da konuşulan diyaloğun dışında işaretlerle anlatılan ikinci bir diyalog vardır. Konuşulmayan ‘sessiz’ diyaloğun kahramanlar için anlamı büyüktür. Çünkü gizli sırlar, gerçek duygular genellikle onun içinde gizlidir.” [52, 68 s] diyor. Bu çeşit diyalog özelliği, yazarın ustalığıyla ve romanın tür özelliğiyle alakalıdır. Çünkü J. Aymavutov’un ‘Akbilek’ romanı, psikolojik romandır. Sabit Mukanov’un ‘Botagöz’, ‘Sır Derya’, ‘Kayan Yıldız’ romanları, sosyal ve tarihi eserler olduğundan, bu çeşit diyaloga pek rastlanmaz. Ayrıca, yukarıda sözü edilen yazarların eserlerindeki diyalog çeşitlerinin hemen hemen hepsi, S. Mukanov’un ‘Bota-göz’ romanında bulunmaktadır diyemeyiz. Fakat yine de yazar, kendine has tekrarlanmaz üslup özelliklerini koruyarak, duygusal ve etkileyici yanının çok olduğu, kahramanın psikolojik durumundan haberdar eden, kahramanların arasındaki ilişkileri açığa kavuşturan, ustaca düzenlenmiş çeşitli diyalog örneklerini göstermiştir.
Edebiyat araştırmacısı K. Abdezoğlu, diyaloğun edebi eserdeki işlevi hakkında yorumlar yaparken, “Yazar, yarattığı karakteri diyalog aracılığıyla açıp önümüze serdiğinde, olayın gidişatını bazen geliştirip olgunlaştırır.” [53, 270 s] diye fikirlerini dile getirmiştir.
Tanınmış araştırmacı A. Baytanayev de edebi eserdeki diyaloğa çok önem vermiştir. Araştırmacı, ‘Gerçek Ustalık’ (1969) adlı çalışmasında kendi düşüncelerini “Diyalog, kendi işlevini yerine getirmezse o zaman onu kullanmaya gerek yoktur. Onun işlevi ise, öne sürülen anlamının dışında, ek olarak başka anlam katması gerekmesindedir.” [54, 179 s] diye belirtmiştir.
Diyalog gerektiren her türlü durumun diyaloğun kalıplarını ortaya çıkardığı ve bilgi verenlerin birbirlerini görme durumunun ortadan kalktığı özel diyalog ilişkileriyle birlikte, sadece görerek anlamalarını esas alan diyalog durumlarının ortaya çıkabileceği hakkında genç araştırmacı G. İmangaliyeva “Kazak Dilindeki İletişimin Diyalog Hali” adlı makalesinde [55, 314 s] bahsetmiştir.
Kazak edebiyat biliminde diyaloğun tam olarak sınıflandırılması verilmediğinden, biz önce S. Mukanov’un ‘Botagöz’ romanındaki diyalog örneklerinin en önemlilerini seçtik. Sonra, kendi düşüncelerimize göre yorumlayarak sınıflandırdık. Bu sınıflandırmaya göre: Haber verme, psikolojik, karakter tanıtma, öyküyü geliştirme işlevleri gören problem diyaloğunu, yaşantı diyaloğunu, tartışma diyaloğunu; ortak amaçlar doğrultusunda hareket eden iki kişinin konuyu kavrayıp anlaşmasını esas alan uzlaşma diyaloğunu; iki kahramanın düşüncelerinin aynı olmasından meydana gelen uyum diyaloğunu; zıt amaçlara sahip iki kahraman arasındaki tartışmadan ortaya çıkan ihtilaf diyaloğunu; tartışma diyaloğunu ve düello diyaloğunu ortaya koyduk. Elbette, burada dikkat edilmesi gereken durum, bu diyalogların kesin olarak ayrılmadan şartlı şekilde sınıflandırılmış olmasıdır.
Sabit Mukanov’un ‘Botagöz’ romanının esas kaynakları, tarihi dönemden ve o dönemdeki sosyal-siyasi durumlardan başlamaktadır. Bu nedenle, çeşitli sınıf üyelerinin amaçları dile getirilir. Eser, iki esas olay etrafındadır. Bunlardan birincisi, egemen sınıf temsilcileri etrafında dönen olaylardır. İkincisi ise işçi ve halk etrafında gelişen olaylardır. Burada birbirlerine karşı gelen iki sınıfın, işçi halkın gelişip yükselmesi ile egemen sınıfın yavaş yavaş eriyerek yok olmaya yüz tutması gösterilir. Eserdeki sömürücü sınıf temsilcilerini (İtbay, Koşkin, Gorbunov, Kulakov v.b.) de, işçi halkın (Askar, Botagöz, Amantay, Temirbek, Groza v.b.) temsilcilerini de bir araya getirip karşılaştıran durum, yaşama amaçlarının ortak olması, günlük hayatlarının benzerliğidir. Yazar bu iki hikâyeyi siyasi bir amaç için, işçi halkın eşitlik ve özgürlük mücadelesini tasvir etmek için bir araya getirir.
“Yaşamın olduğu yerde savaş da vardır. Hayat, belli bir düzenden şaşmadan, alışılır bir şekilde sürüp gidecek değildir. Eski ile yeninin çatışması, adalet ile haksızlığın savaşı, eğri ile doğrunun mücadelesi, zayıfın güçlüyle tartışması devamlı meydana gelecektir. Hiç dinmeyen, durmayan bu tartışma, edebi ederin esas temelini oluşturur. Edebiyat, insan kaderinin tarihini anlatır dersek, bu tarih de o tartışmalar esasında meydana geliyorsa…” [56, 69 s] ‘Botagöz’ romanındaki bitmek bilmeyen tartışma, eserin tümünü sarıp sarmalamaktadır ve sürüp gitmektedir.
‘Botagöz’ romanı, yazarın sanat hayatındaki büyük bir merhaleyi göstermekle kalmıyor, bununla birlikte Kazak edebiyatının zirve dönemlerine de işaret ediyor.” [57, 15 s] diyen edebiyatçı H. Süyinişali, ‘Botagöz’ romanına büyük değer biçmiştir.
Botagöz, bozkır bölgesinde devrim öncesi halk yaşayışını tasvirle başlar. Genel olarak birlik çapındaki Sovyet Hükümeti’nin kuruluşunu ortaya koyan büyük hacimli bir eser olduğundan, romandaki edebi zaman, Askar, Botagöz, Amantay, Kuznetsov, Bürkitbay, İtbay, Kulakov, Madiyar gibi ana kahramanların karakter yapısını, bakış açılarını, arayışlarını, çaba ve hareket alanları aracılığıyla oldukça net olarak gösteriyor. Zamanın etkisi, insanların karakter, özen ve arzularına bütünüyle hakim olup toplumun siyasi, sosyal, ahlaki ve etik duruşlarını ortaya koyuyor. S. Mukanov romanının tür özelliklerine bakarak, ona tarihi eserdir demek zordur. Çünkü yazarın eseri olan olayları sıralayarak, o olayların içindeki kahramanları tasvir etmekle yetinmiyor. Aynı zamanda, tarihi konuyu edebi açıdan güzelleştirerek, özel bir konuma getiriyor. Tanınmış bilim adamı G. Pospelov, tarihi roman hakkındaki düşüncelerini: “Tarihi eser türüne aittir denilen bazı özellikler, (olayın tarihinin kesin olması, kahramanların karakterlerinin devrin gerçeklerine uygun olması v.b.) öncelikle, tarihi eserin bir konuyu ele alma özelliğinden meydana gelir. Tarihi eser denildiğinde, ‘tarih’ kavramı tür özelliğini değil, konu özelliğini tanıtır.” [58, 159 s] “Tarihi roman, belli bir dönemin kayda geçmiş kesin olaylarını, tekrarlanmaz duruşunu, kendine has özelliklerini, anlamını, yaradılışını, milletin ve hayatın gerçeklerini ve fikrin bilişsel derinliğini edebi açıdan hikaye eder. Tarihi aktarmak, geçmişin sanatsal felsefesini ustalıkla ulaştırmaktır.” [35, 494 s] denilmektedir. Tarihi eserin taşıyacağı sorumluluğu, S. Mukanov’un Botagöz romanı yeterince yerine getirmiş gibidir.
“Sabit Mukanov romanları, Kazak nesrinin meydana gelişini ve gelişme aşamasını incelemek isteyenler için önemli bir kaynaktır. Yazar, türün iç özelliklerini araştırıp günümüzün yaşam gerçeklerine göre ayarlayarak, kendi devrinin güncel sorunlarını ele almaya ve edebi açıdan çözmeye çalışmıştır.” diyen akademisyen S. Kirabayev, yazarın eserleri hakkında değerlendirmelerde bulunmuştur.
S. Mukanov, kendi kahramanlarının görünüşlerini oldukça açarak, karakterlerinin bütün yanlarını tanıtmak için eserin içinde diyalog yöntemini ustalıkla ve sık sık kullanır. Sebebi, “Dil sanatı, oluşturulmuş diyalog ile monologlardan fark edilir. Burada gerçekten ustalık gerekmektedir. Çünkü diyalog, insan karakterini açıp göstermek için çok uygun bir türdür” [59, 197 s] diyen bilim adamı M. Bazarbayev’ın sözleri, bunu ispatlar gibidir. Diyalog örnekleri, amaçları ortak, birbirlerine yakın, akrabalık bağları olan iki kahramanın basit konuşmalarından başlayarak, resmi bir gezi sırasındaki sohbetlerini, karşılaşma anındaki düşüncelerini, çeşitli hal ve hareketlerini tasvir eder. Ayrıca, amaçları çakışan insanların ve muhaliflerin tartışmalarını, fikir alışverişlerini, münakaşalarını aktarır. Sebebi yazar, diyalog meselesiyle karşı karşıya kaldığında bir oyuncudur. Hangi diyalog olursa olsun kahramanların düşünce yapısını, bilincini, dünyaya bakış açısını, karakter özelliklerini açıp gösterir. Bu arada kahramanların konuşma ahenginden karakter yapıları, durumları ve duygusal yanları hissedilir. Bir de S. Mukanov devamlı kahramanın yapısına has hareket ile konuşmanın diyalektik birimini korumaya çalışmıştır.
Mesela, romandaki tartışmada çözümleyici görev üstlenen egemen sınıf temsilcisi, köy yöneticisi İtbay’ın karakterini alalım. Yazar, kahramanın portre tasvirini yapmıyor. O, diyalog yöntemini kullanarak kahramanı değerlendirmeyi okuyucusuna bırakıyor.
…
“Konuş!” diyor İtbay, Amantay’a… Beğenmediği kımızı ağzına sürmeyerek, çabuk gitsin dercesine.
“Valinin ne zaman geleceğini öğrenmek için gelmiştim.”
“Ne yapacaksın onu?”
“Şikâyet ileteceğim.”
“Ne şikâyeti?”
“Şu karlar eriyince topraklarımıza şehir kurulacak. Gidecek hiçbir yerimiz kalmadı. Derdimizi ilet diye beni halk yolladı.”
“Bu topraklar memleketin değil mi? Alacağım derse alır.” dedi İtbay.
“Halk da memleketin değil mi?”
“Eyalet valisi bu topraklar hakkında seninle konuşacak mı diyorsun yani?”
“Evet, niye konuşmasın? Yönetenimiz değil mi, bakıp beslediği halkı değil miyiz? Derdimizi ona söylemeyeceksek kime söyleyeceğiz?”
“Madem bu kadar şikâyetçisin, Omsk şehrine gider iletirsin şikâyetini. Ben evime gelen misafiri rahatsız ettirmem. Sakın, yanına yaklaşayım demeyin…” [60, 68 s]
…
Bu diyalogdan sıradan köylü halkı değil, sadece kendini düşünen bencil yönetici tipini görmek mümkündür. O, sadece eyalet valisinin geldiğine gururlanmaktadır. Göğsünü gere gere, halkını düşünerek önüne gelen Amantay’ı istemez. Düzgün bir konuşmayı bile çok görür. “Ne yapacaksın onu?”, “Ne şikayeti?” gibi kısa sorularla onu geçiştirir. Bu, elbette İtbay’ın çekememezliğinin gerçek belirtisidir. Bununla birlikte, yazarın yönetici repliklerinde ‘konuş’, ‘gider iletirsin’, ‘ettirmem’, ‘yanına yaklaşayım demeyin’ gibi emir kipli eylemlerin kullanması da boşuna değildir. O, İtbay karakteriyle egemen sınıf temsilcilerinin kendi elinin altındaki yoksul köylü halka olan bakış açısını ve münasebetini ortaya koymak istemiştir. İtbay ile Amantay diyaloğundaki dikkat edilmesi gereken bir husus da, konuşan iki kişinin birbirlerine karşı besledikleri düşmanlığın açık olarak görünmesidir. Bu, yönetici ile Amantay arasında eskiden beri sürüp gelen kırgınlığın sonucudur. Fakat yine de Amantay, cesur ve namuslu fakirdir. O, İtbay’ın dediklerini dinlemez. Bu yüzden de İtbay’ın ters ve kısa cevapları ikisinin ilişkisini ortaya koyar. Oysa diyaloğun ana fikri, hangi zamanda olursa olsun eline biraz güç geçince kendisini çok mühim biri sanan, halkın kaderine umursamaz yaklaşan İtbay gibi kurnaz yöneticilerin portresini açık olarak göstermesinde gizlidir.
…
“Hey, nereye gidiyorsun? Deminki söze ne diyorsun?” dedi İtbay ona şaşırmış bir biçimde.
Amantay sessizce, ağır ağır yürümeye devam etti.
“Hey, dur bakalım! Sen de ben de çocuk değiliz! Ben seni adam yerine koyup konuşurken senin bu yaptığına ve hemen uzaklaşmana ne demeli?”
“Ben bu işe karışamam!” dedi Amantay, İtbay peşinden gelince durarak. [60, 130 s]
…
Bu diyalogda İtbay’ın Amantay ile konuşması, daha da aksileşeceğe benzer. Yukarıda verilen örnekte yönetici belli sebeplerle Amantay’a doğru düzgün ilgi göstermemişken, burada ise anlaşamadığı adamdan kendisi gelip yardım istemeye mecbur olmuş durumdadır. Değişen dünya gibi durum değişmiş. Fakat değişen ses tonuyla birlikte, oldukça sakin davranarak güzel sözlerle Amantay’a dediğini yaptırmaya ve onu kandırmaya çalışsa da Amantay bu oyuna gelmez… İtbay, kanına sinmiş olan kötü niyetle, amacına ulaşmak için bütün imkânlarını kullanmaktadır. Bu uğurda, çıkarları doğrultusunda, karşısındakini kullanmaya çalışmaktan geri kalmaz. Amantay, yöneticinin kurnazlığını hemen anlar. Zaten hâlihazırda onun gencecik Botagöz adlı yeğenini iki karısının üzerine almasına içten içe karşıdır. Yöneticinin amacının gerçekleşmemesi için, ne olursa olsun elinden geldiğince karşı çıkmaya ve bir şeyler yapmaya karar verir. Anlaşmadan, konuşmadan aniden dönüp gitmesinin sebebi de bundandır. Bu diyalog, iki zıt karakterin yeni bir şekle bürünmesine sebep olur. Biri, ikiyüzlü, oldukça zalim, zulmedici İtbay portresi; ikincisi, sıradan, insanlık sahibi, devamlı adalet taraftarı olan Amantay portresidir. Yazar, Amantay ile İtbay diyaloğuyla dünyaya bakış açıları farklı olan insanların ve çeşitli sınıf temsilcilerinin dünyasındaki karakteristik ayrımı göstermeyi amaçlıyor. Yukarıda incelenen İtbay ile Amantay’ın konuşmaları, amaçları zıt kahramanların karakter tanıtma işlevini üstlenen diyalog örnekleridir.
Fakat biz, İtbay’ın babası Baysakal ile olan konuşmasının diyaloğun başka bir türüne ait olduğunu söyleyebiliriz.
…
“Sandığın kapağını açmaya başla, baba!” demişti İtbay, Baysakal’a, Kotırgöl’e gitmeden önce.
“Neden, yavrum?”.
“Para gelecek”…
“Nereden, yavrum”.
“Milletten”.
“Ne parası?”.
“Evladını bırakacağımı söylersem parasını değil, canını bile verir…” [60, 243 s]
…
Bu, Rus Çar’ının 16 Haziran fermanından sonraki köy durumunun zor dönemlerini tanıtan diyalogdur. Halkın sıkıntılı dönemlerinde Kazak delikanlılara yardımcı olmak yerine, İtbay’ın ‘insan ticaretini’ açıkça sürdürmesi, zenginlik uğruna, çar hükümetine yaranmak için gaddarca, arsızca hareketler yapması, onun gerçekten zalim olduğunu ortaya koyuyor. Babası Baysakal, çocuğunun yaptıklarına karşı çıkmak yerine, ‘para gelecek’ denildiğinde seviniyor. İtbay’ın pis işlerine destek olup, onu kolluyor. Birileri mal, birileri can derdindeyken halkın zor durumuna ve gözyaşlarına bakmadan, kurnazlıkla, hileyle para kazanma çabaları Baysakal’ın paragöz, fayda güden biri olduğunu açıkça göstermektedir. En ilginci de, İtbay ile Elikbay, babalarına çok benzemektedirler. İtbay ile Baysakal arasındaki diyalogda tartışma, çatışma unsurları yoktur. Aksine kalbini mal mülk bürümüş olan baba ile oğlun arasında anlaşma ve uzlaşma olduğu ortadadır. Aynı amacı güden iki kişinin, bakış açılarının yakınlığı sezilen diyaloglarını, uyum diyaloğu (harmoni diyaloğu) olarak adlandırmak mümkün gibidir (şartlı şekilde).
Halkın durumunu düşünmeyen, halkın kaderini hiçe sayan, şerefsiz ve alçak yönetici, zavallı Botagöz’ün kaderini düşünür mü? Dünyaya düşkün İtbay’ın aklında sadece para pul, mal mülk vardır. Botagöz’ün genç olduğuna bakmaz. ‘İnsanların hepsi para söz konusu olunca namusunu bile satar’, diye düşünen arsız ve hayırsız yöneticinin yaradılışı, onun Kojantay ile sohbetinde de açıkça görünmektedir.
…
“Vay be! Bu evde altınlara gömülerek yaşamaya hakkı vardı.”
“İşte, şimdi, eğer bu kapıya gelmek nasip olursa, ağaç kaptan su içirtirim o zavallılara.”
“O kız hep hak hukuk peşinde koşuyor diyorlar. Epey Rusça okumuşluğu olsa gerek…”
“Ya, bırak bu sözleri!” dedi, İtbay sinirlenip sonra devam etti, “Hak hukukmuş! Ne hakkı ya? Bu zamanda hak dediğin işte burada!” (İtbay cebini işaret etti)” [60,201-s.]
…
“Kahramanın başka kimseye benzemeyen karakter özelliklerini tasvir etmenin çeşitli yolları vardır. Tasvir araçları yerinde kullanılıp her bir söz, hareket, sadece tasvir gerektiren yerlerde verildiği zaman, insanın gerçek görünüşü hayat bulur.”[61, 208 s] diyen Profesör R. Berdibayev’ın fikirleri, İtbay portresini ortaya koyan yukarıdaki diyaloğa uygun bir değerlendirme gibidir.
Z. Kabdolov’un “İnsan konuşursa kim olduğunu anlamak zor değildir.” diye dile getirdiği düşüncesi, tam da bu parçaya ve karakter tanıtma özelliğine sahip diyaloğa uygun söylenmiş fikirdir. Yazar, kahramanın egemen, kendini beğenmiş, bencilce konuşmalarıyla hak hukuk tanımayan, millete dediklerini yaptırtıp, yapmazlarsa nice zorlu işleri boyunlarına artan, adaletsiz, elinde yönetimi bulunduran, cebinde parası olan zalim yöneticilerin gerçek yüzünü göstermiştir. İtbay için hak yok, hukuk yoktur. Onun düşüncesine göre hukuk, cebi kalınlardadır!
Günahsız insanları sömürmek, zorla istediklerini yaptırmak, eziyet etmek İtbay’ın geçmiş sülalelerinden beri süre gelen ve kanına sinmiş olan alışılmış âdetidir. Botagöz’ün kolaylıkla eline geçmeyeceğini anlayan İtbay, onu ele geçirmek için bin bir çeşit hileye başvurur ve hatta suç bile işler. İlk başta Amantay’ı araya katmak ister. Fakat bu düşüncesini gerçekleştiremez. Ağabeyleri Baltabek, Kenjetaylar da yola gelmez. Daha sonra verirse verir, vermezse günlerini görürler diyerek, açıkça zorluk ve zalimlik göstermeye başlar. Ağabeylerine iftira atarak sürgüne gönderir. Bunun üzerine tutunacak dalı kalmayan Botagöz’ü kaçırmak için adamlarını göndermek üzereyken Askar, sürgünden sağ salim dönüverir. Sonrasında Askar kendilerine engel olmasın diye hileli yollarla ondan kurtulmanın yollarını ararlar. Bu esnada Askar ile konuşmalarında yöneticinin ikiyüzlülüğü ve kurnazlığı açıkça görülmektedir. Okuyalım:
…
“Öyle deme ya! Bizim eve gelmişken bir koyun başını (kelleyi) yemeden gitmek olur mu, ne diyorsun? Ya, ben de bir koyun diyorum… Sen burada birkaç gün kalacaksındır herhalde?”
“Hayır, gideceğim.”
“Ya, bu nasıl olur? Bir lokmayı paylaşan dostlar değil miyiz? Rahat rahat kal, dinlen.”
“Acelem vardı, teşekkür ederim!”
“Niçin geldin, diyen biri gibi sebebini sorup rahatsız etmeyeyim dedim. Yolun açık olsun!” [60, 202 s]
…
İlk bakışta diyaloğa katılan iki kahraman birbirlerine yakın, aynı niyette olan, gerçekten birbirine saygı duyan insanlar gibi gözükmektedir. Özellikle, İtbay, Askar’ı gerçekten seven sayan, destekçi ağabey ve misafirperver bir insana benzer. Fakat konunun özüne dikkat edersek, öyle değildir. Hatta İtbay’ın sevecenlikle sorduğu sorularından bile onun kim olduğunu anlamak zor değildir. İtbay, öncelikle Askar’ın niçin geldiğini öğrenmek isteyerek ‘bu nasıl?’, ‘niçin geldin?’ gibi sorular yöneltir. İç huzursuzluğunu ortaya koysa da, diğer taraftan asıl sebebin Botagöz olduğunu hissetmiş gibidir. Ama bunu bilmiyormuş gibi yaparak içindeki sırrı gizlemeye çalışır. Alt üst olan sırlarıyla ortaya çıkan korku, nefret gibi duygularını belli etmek istemeyerek, zoraki misafirperverlik yapar ve yalandan dalkavukluk eder. Gereksiz konuşmalarla Askar’ın kafasını karıştırmak istemektedir.
Yazar, kahramanın simasını açıp göstermek, onun yaradılışını her yönden, gerçekçi bir biçimde tanıtmak amacıyla sürekli diyaloğa başvurmuştur. Çünkü kahraman portresini ortaya çıkarmak için diyalog, paha biçilmez bir araçtır. Bu basit, günlük hayattaki diyalog örneğinden yola çıkarak, İtbay’ın yalancılık, dalkavukluk, ikiyüzlülük, korkaklık, kötü niyet gibi olumsuz karakter yapılarını fazlasıyla fark edebiliyoruz.
Bu arada, İtbay’ın kibarlığı, güzel sözleri ile sıcak karşılaması, elbette ki Askar’ı şaşırtmıyor. İtbay’ın kendisini istemediğini ve hoşnut olmadığını bilmesine rağmen, yöneticinin bu niyetini açıkça bildirmemesini Askar anlayamıyor. Fakat bunlar da İt-bay tarafından boşuna yapılmış hareketler değil. Bu hareketler, yöneticinin çıkarcılığının belirtisi olarak ortaya çıkıyor. Şu aşağıdaki satırları okuyalım:
“Baysakal, bir İtbay’a, bir Askar’a yalvaran gözlerle baktı. Daha önce İtbay ile Askar’ın birbirlerine böyle kötü baktıklarını fark etmemişti.
Baysakal, Askar’dan korkardı. Daha doğrusu, genel olarak Rusça bilen insanlardan korkardı. Ona göre, Rusça bilenlerin hepsi hakkını arayabilen kimselerdi ve hukuktan anlayan insanlar da tehlikeliydiler. Askar gücenirse bir yolunu bulup İtbay’ın çaresine bakar diye düşündüğü için, Askar’a yalakalık yapardı ve başkalarının da ona saygı duymalarını sağlamaya çalışırdı.” [60, 41 s].
Romanın bu parçasını boşuna örnek göstermiş değiliz. Bazen kahramanın karakterini ortaya çıkarmak için diyalogdan sonra aktarılan yazar fikirlerinin de önemli yere sahip olduğunu belirtmek isteriz. Baysakal ile İtbay baba oğul olduklarından, onların Askar ile ilgili bakış açıları buradan çıkmaktadır.
Sabit Mukanov, kahramanlarının birbirlerine olan çeşitli niyetlerini ve düşüncelerini açığa çıkarma konusunda boş yorumlar yapmaktansa, bunu diyaloglar içerisinde veya düşünce aktarımı aracılığıyla ulaştırma yöntemini de sık kullanır. Sebebi, ‘Dil, insana ait karakterin bir yanıdır. İnsan karakteri ise psikolojik ve sosyal gerçeklik olarak sayılmaktadır.’ [49, 17-58 ss] değil mi!
…
Askar ‘eşyalar bulundu’ diye, müjde istemeden önce, Şerbanidze böyle sual sorarsa, İtbay hemen kötülemeye başlamıştı bile; müjdeyi sevinerek istemiş gibi olan Askar’ı kötülemeye kıyamayarak:
“Fena delikanlı değildir.” dedi.
“Ya, öyle mi? Fakat onun hakkında zenginleri sevmiyor, yoksulları sever diyorlar ya.”
“Öyle yanları vardır.” dedi İtbay, Şerbanidze’nin o sözlerine önem vermeyerek. [60, 182 s]
…
Romanda böyle ek bilgiler veren kahramanların kısa konuşmalarını Ğ. Müsrepov eserlerinde karşılaşılan diyaloglara benzetip İtbay ile Şerbanidze’nin bu küçük diyaloğunu ayrıntı diyaloğu diye adlandırdık.
Askar ile İtbay hiçbir zaman açıkça tartışmadılar. İtbay’ın Askar ile ilgili çıkarları olduğundan inatlaşmadılar. Farklı sınıf beklentilerine sahip olmalarına rağmen, İtbay ona için için saygı duyardı. Fakat onların düşünceleri ve bakış açıları birbirine çok uzak olduğundan, Askar ile İtbay hakkında, hiç anlaşamayan iki zıt fikirli insan demek mümkündür. Askar’ın güvendiği devlet hukukuyla adalet sistemi iken, İtbay’ın güvendiği şey, hukuku elinde bulunduranların harama yönelen nefisleri, aile ismi ve kalın cebidir.
Sabit Mukanov, kahraman portresini tasvir etme sırasında karakterin konuşmasına büyük önem verir. B. Maytanov: “Kahramanın hareketleriyle konuşmalarında belli bir bağ olmalıdır. Erkek, kadın gibi, kadın da erkek gibi konuşmamalıdır. Ya da bilim adamı çoban gibi, çoban da bir bilim adamı gibi konuşmamalıdır.” [62, 262 s] demiştir. Yazar, böyle bir talebi sıkı sıkıya uygulamıştır. Mesela, İtbay portresini tasvir ederken, kahramanın kısacık bir konuşmasından onun dünyaya olan bakış açısını hemen fark ettirir. İtbay gibi İtbay’dan başka kimse konuşamaz. M. Hasenov ‘S. Mukanov ve Folklor’ adlı çalışmasında İtbay’ın şu düşüncelerini örnek olarak göstermiştir: “Çar’ın bakanının önünde Askar Rusça pohpohlayarak, güzel güzel konuşursa, sadece benim değil, bütün Kazak halkının şerefi ve morali yükselmez mi?” [60, 147 s] der. Gerçekten de konuşanı belirtmesek de bunun İt-bay olduğunu hemen anlamak mümkündür. Bu sözlerde İtbay, kendi kibrini, yalan gururuyla ‘ben buradayım’ dercesine aşikâr eder. Bununla birlikte, yerinde kullanılan sözler de az değildir. İtbay’ı överek destekleyen aksakal, kara sakallıların önünde ‘ben değil’ diye konuşması mümkün olmayabilir. Çünkü İtbay, bütün Kazaklardan kendini her zaman üstün tutan, atalarının elinden asla yönetim düşmemiş, gerçek kibir sahibi yöneticidir. Oysa ‘konuşurken ağzından bal damlıyor’ diye söylenecek deyimin yerine yazarın ‘pohpohlayarak, güzel güzel’ kelimelerini kullanması, İtbay tarafından söylendiği için, burada hem yerinde hem de uygun olmuştur.” [63, 118-119 ss] der. Ayrıca yazar, İtbay’ın yaradılışını, konuşmaları ve hareketleri aracılığıyla açıkça gösterebilmiştir. İtbay, kendisinin zayıf tarafını iyi bildiği için, ‘ağırlığının kaybolduğu yerlerden uzak duruyor.’ O, Askar’dan aslında nefret etse bile, ne çarın ne de bakanlarının önünde kendi değerini düşürmemek için Askar’ın “Ruslar değil, sıradan memur gibi küçük yöneticilerden de Rus dilini daha iyi bildiğine” inanarak, onu kendisiyle birlikte Petersburg’a götürür. İtbay’ın Askar ile ilişkisinde hiç gerçeklik payı yoktur. Yöneticinin ikiyüzlü sureti, onun tüm hareketlerinden belli olmaktadır. Fakat Askar, onun yalana dayalı ilişkisini ilk etapta fark etmez.
Askar, aralarında dostluk ilişkisi bulunmayan İtbay’ı aslında sevmemektedir. Yine de durum ne olursa olsun, diplomatik yollara baş burarak rakibine oldukça adil davranır. Mesela, aşağıdaki diyaloğa dikkat edelim:
…
Askar biraz oturduktan sonra, bulunan eşya için sevinmese de, İtbay ile düşmanlık duygularını azaltmak niyetiyle, sessizce İtbay’ın yanına gider. İtbay da evindedir.
“İteke, müjde!” dedi Askar, kapıdan girerken sevinmiş gibi yaparak.
İtbay, düşmanlık göstermeden Askar’a soğuk bir bakış attı.
“Kaybolan eşyanız bulundu.” diye ekledi Askar.
“Nereden?” dedi İtbay, şaşırmışçasına yerinden fırladı.
“Kayıp bürosundan haber verdiler demin!”
“Eyvah, gidelim o zaman hemen!”
“Müjdemi söyleyin!”
“İstediğin olsun! Eyvah, gidelim!” [60, 181 s]
…
Askar ile İtbay’ın bu kısa konuşması, duygusal ve etkileyici türdeki haber niteliğinde günlük diyalogdur. Aradığı sandığın bulunması, İtbay için sevinçli bir haberdir. Sevincinden İtbay, Askar ile kırgın olduklarını da unutur. Askar’ın da istediği şey budur. Petersburg şehrine gittiklerinde İtbay’ın çar için götüreceği değerli sandığı çaldırdıktan sonra gösterdiği zulüm yüzünden Askar, kaybolan eşyanın kayıp bürosundan bulunduğunu söylemeyerek onu cezalandırabilirdi. Fakat o insanlık gösterdi. Kendisine ve yakınlarına zulmeden insana affedici şekilde davranmak gerektiğini gösteren hareketi, herkeste bulunmayan insani özelliğin Askar’ın karakterinde bulunması, esas kahramanın âlicenap insan olduğunu göstermektedir.
Yukarıda verilen diyalog örnekleri, Ğ.Müsrepov eserlerinde karşımıza çıkan kısa diyaloglarla aynı özelliklere sahiptir. Kahramanların ani durumlardaki portresini göstermede yazar, kısa şekilli diyaloglara çok ağırlık vermiştir. Mesela, İtbay ile Şerbanidze, Askar ile İtbay arasındaki sohbet, ayrıntılı diyalog gibi kısa bir şekilde kesip atılmadan, Müsrepov eserlerinde karşımıza çıkan diyaloglara benzer şekilde istemeden güldürebilmektedir. Sürekli yönetimi altındaki insanları elindeki gücüyle korkutup boyun eğdiren yönetici İtbay’ın Askar’ın kendisine düşman olduğuna dikkat etmeyerek, bir anlık sevincini paylaştığını gösteren bu diyalog örneği, İtbay’ın mal mülk söz konusu olduğunda her şeyi unutabilen ve aniden değişebilen ikinci bir yanını ortaya koymaktadır. Kahramanın bir andaki karakterini tanıtmakla yazar, eserdeki asıl kahramanların tipleriyle portrelerini ortaya koymaya çalışmaktadır. Şimdi de kahramanlar arasındaki olayı imalı bir şekilde tasvir ederek veren diyalogları Ğ. Müsrepov’un kendi eserlerinden örneklerle göstermeye çalışalım:
Ücretsiz ön izlemeyi tamamladınız.