Sadece LitRes`te okuyun

Kitap dosya olarak indirilemez ancak uygulamamız üzerinden veya online olarak web sitemizden okunabilir.

Kitabı oku: «Ermeni Uydurmalarından Doğan Beşeri Cinayetlerin Dünü ve Bugünü»

Yazı tipi:

ÖN SÖZ

Sahte “Ermeni sorunu” o kadar derin ve geniş bir konu ki, herhangi bir kitaba “Ön Söz” veya “Giriş” başlığı altında onun hakkında kalın ve kapsamlı bir kitap yazmak mümkündür. Bunun nedeni konunun Ermeni toplumuna ait olmasından değil, bu konuyu çirkin amaçları için kullanan, siyasi gündeme getiren çok sayıda güçlü tarafların olmasıdır. Sahte “Ermeni meselesi”ni Osmanlı devletine karşı uzun yıllar kullanan partiler, nihayet 19. yüzyılın sonunda Ermeni terörizmini bir eylem şekline çevirmeyi başardılar. Geçen yüzyılın ilk yıllarından itibaren daha da büyüyen Ermeni isyanları, siyasi gündemi meşgul etmeye başladı. Ermeni kaynakları da, isyanları organize etmek için kendilerinin ilgi odağı olmayı başardıklarını açıkça kabul ediyorlar.

Şu anda sahte “Ermeni meselesi”nden yararlanan üç kutup var. Birincisi, bu toplumu siyasi amaçlarla kullanan partiler, ikincisi Ermeni lobisi ve din adamları, diğeri saldırgan Ermeni devleti. Bu süreçte her üç tarafın da elinde bir araç olan Ermeni toplumu ile mağdur olan taraf Azerbaycan ve Türkiye’dir. Ermeniler, tarih boyunca hiçbir zaman Türk toplumuyla tek başlarına ya da toplu olarak yüz yüze ve yalnız görüşemediklerini biliyor ve kabul ediyorlar. Söz konusu tarafların her birinin sahte “Ermeni meselesi”nde kendi menfaati olduğu için, bundan kaynaklanan sorunların çözümü imkansız bir süreç haline gelmiştir. Sahte “Ermeni sorunu”ndan kaynaklanan sorunların çözülebilmesi için öncelikle bu davayla ilgilenen taraflar arasında bir anlaşmaya varılması gerekiyor.

İnsanların terbiye, eğitim, bilgi, yaşam tecrübesi ve genetik faktörler sonucu geliştikleri gibi, milletlerin ve halkların da milli ideolojiler ve genetik özelliklerle biçimlendiği herkesçe malumdur. Milli ideoloji sağlıklı ve insani değerlere uygun olursa, bütün toplumların belli ölçüde zararlı özelliklerden arındırılması mümkündür. Fakat genetik faktörlerin, milli özelliklerin oluşmasındaki etkisi inkar edilmez. Sahte “Ermeni meselesi”nin devamı olarak ortaya çıkan hayali “Büyük Ermenistan” ideolojisi uydurma olduğu için Ermenilerin milli hasletlerindeki olumsuz yönleri maalesef daha da tetiklemektedir. Sıradan Ermenileri rahat yaşam tarzından, iyi imaj kazanmak imkanlarından mahrum eden “Büyük Ermenistan” ideolojisinin icracıları olan milliyetçi Ermeniler ve Ermeni din adamları kendi niyetlerine ulaşabilmek için mensup oldukları topluma karşı da ağır suçlar işlemişler. Bu suçların en vahimi ise, herkesin gözünde Ermeniler hakkında tamamen kötü bir imajın yaratılmasıdır.

Ayrıca, genetik uzmanları, belli mesleklere eğilimin halkların genetik yapısından oluşan milli özelliklerinden kaynaklandığını ispatlıyorlar. Demek ki, bilim suça eğilimin ve ondan yararlanmanın Ermenilerin kalıtımsal özelliklerinden kaynaklanan “meslek” ve “istihdam” merakından ileri geldiğini kanıtlıyor. Ermeni milliyetçileri zaman zaman “Büyük Ermenistan” ideolojisine hizmet eden fon ve kuruluşlarda toplanması gereken aidatları ödemeyi reddeden sıradan Ermenileri çeşitli yollarla cezalandırmışlardır. Görüldüğü üzere amaçlarına ulaşmak maksadıyla kendi milletlerinin temsilcilerini bile gaddarca ve acımasızca infaz etmek, Ermeniler için olağan bir davranış şekline dönüşmüştür.

Ermeniler her zaman, büyük güçlerin doldurduğu farklı büyüklükteki mermi rolünü oynadılar. Bu nedenle, zaman zaman hücum taktikleri değişir. Benzeri oldukları mermileri kendileri dolduramadıkları için her zaman müşterinin ateş etmesini bekliyorlar. Bu müşteriler son iki yüz yılda sık sık birbirlerinin yerini almış olsalar da Ermeni karakteri değişmedi. Yalnızken mutsuz olan tek toplum, bir araya geldiğinde milliyetçi, kavgacı ve hırslı doğası ile etrafta bir sorun oldu.

Kitapta sahte “Ermeni meselesi”nden doğarak günümüze kadar gelen uydurma “Ermeni soykırımı”, şu veya bu şekilde siyasi şartlara göre işleyen Ermeni terörü, Ermeni teröristlerini kahramanlaştırma ve isimlerini ebedileştirme çalışmaları ayrıntılı olarak ele alınmaktadır. Yazar, kapsamlı araştırmalar sonucunda sahte “Ermeni meselesi” nin tüm tehlikeli unsurlarını ve en önemlisi Ermeniler arasında suça yatkınlığı artıran önemli noktaları, örnek olgular ve mantıksal düşüncelerle sunmaktadır.

“Ermenicilik” kavramı uzun zamandır “amaca ulaşmak için tüm kirli yollar kullanılabilir” şeklinde bir faaliyet biçimine çevrilmiştir. Ermeni toplumuna aşılanan bu tehlikeli fikir, çok sayıda gerçek ve çok yönlü faaliyetlerle incelenmiştir.

İKİ YÜZ YILLIK ERMENİ SALDIRGANLIĞININ GÜÇ ALDIĞI KAYNAKLAR

“Ermeniler her zaman işgalci bir siyaset gütmüşlerdir!”

Haydar Aliyev 1

Her milletin yaşam tarzında ve gelişmesinde ideolojinin rolü eşsizdir. Modern dünyada ulusal ideoloji, o milletin güvenliğinin temelidir. Ancak, ideolojinin temelleri sağlam, adil, gerçeğe uygun ve barışçıl olmalıdır. Aksi takdirde sadece diğer milletlere değil ait olduğu millete de fayda getirmez. Sonunda ciddi bir direnişe yol açar. Bahsetmek istediğimiz konu, uydurma “Ermeni meselesi” kavramıyla ilgilidir. Zaman zaman bu kavram, yerli-yersiz tartışılarak dünya siyasetinde yer edinmeyi başardı ve bundan sahte bir “Büyük Ermenistan” ideolojisi doğdu.

Bu iddia, yaklaşık iki yüz yıl boyunca Anadolu’da, Kafkaslarda ve şimdiki İran arazisinde Müslüman-Türk ahaliye karşı kullanılmış, büyük cinayetler soykırım ve zorunlu göç politikası izlenmesine sebep olmuştur. XIX. asrın sonlarından başlayarak Osmanlı Devleti’ne karşı Ermenilerden daha etkin bir şekilde istifade eden büyük güçler, I. Dünya Savaşı’nda onları, yaşadıkları ve vatandaşı oldukları devlete karşı gerçek anlamda kışkırttılar.

Şimdi fikirlerimizi daha açık bir hale getirmek, sahte “Büyük Ermenistan” hayalleri ile ilgili genel bir bilgi vermek için sahte Ermeni etnoğrafisine ait gerçekleri şöyle sıralayabiliriz:

–Bazı yalanları Ermeni toplumuna gerçek gibi sunmak, –Olmayan konuları olmuş gibi göstermek, –Sahte olaylar üzerinde tartışmalar yaparak farkındalık yaratmak, –Bütün Ermenileri sahte “Büyük Ermenistan” iddiasına inandırmak ve bunun gerçekleştirilmesi için oluşturulan bütçeye ödeme yapmaya mecbur etmek, –Her tür meseleden istifade ederek dünya kamuoyunda taraftar toplamak vs.

Öncelikle belirtmeliyim ki modern dünyada Müslüman-Türk halkına karşı Ermenistan’ın ve Ermeni milliyetçilerinin saldırıları aktif bir şekilde devam etmiştir. Ancak bunlar birbirine bağlı olsalar da karıştırılmamalıdır. 1918 yılına kadar yani eski Azerbaycan topraklarında Ermenistan devleti kurulana kadar bu fonksiyonu Ermeni milliyetçi grupları idare ettiler. Bunlar, Ermeni kiliselerinin imkanlarından ustalıkla istifade ettiler. 1918 yılından bu tarafa ise Ermenistan Devleti ile Ermeni milliyetçi gruplarının faaliyetleri birleştirildi. Konunun özelliğini daha iyi kavramak için Ermeni cinayetlerini istatistik olarak değil siyasi bakımdan tahlil etmek gerekir. 1917 yılında Çar Rusya’sı Hükümeti’nin, Bolşevik İhtilali sonucunda yıkılması, uzun yıllardan beri askeri baskı altında olan halklara, tabii ki de Azerbaycan’a bağımsız devlet kurma şansı verdi. Ancak Üç deniz arasında Ermeniler için devlet kurmak hülyası ve iddiasında olan, daha sonra Anadolu’nun doğusundan, Güney Azerbaycan topraklarından ve Kafkasya’dan çekilen Çar Rusya’sının askeri birlikleri silah ve teçhizatlarını Ermenilere vererek Müslüman-Türk halkı için yeni bir tehlike yarattılar.

Şunu belirtmeliyim ki, şu anda Azerbaycan ve Türkiye için en büyük sorun, Ermeni devleti ile problemlerin çözülmesidir. Bu sorunun merkezinde hayali bir “Ermeni sorunu” ve bundan kaynaklanan üç önemli faktör vardır: Sahte “Büyük Ermenistan” ideolojisi, sözde “Ermeni soykırımı” iddiasının yanı sıra Azerbaycan ve Türkiye aleyhindeki asılsız iddialar. Teorik olarak, bunların tümü birbirini tamamlayan ve yakından ilişkili konulardır. Dünyanın dört bir yanındaki Ermenilerin beyni “Büyük Ermenistan” sahte ideolojisiyle zehirlenmiş, toplumda sahte Türk düşmanlığı oluşturulmuştur. Bu ideolojinin etkisiyle Ermenilerde “hedefe ulaşmak için her şey yapılabilir” ilkesi benimsenmiştir. Sonuç olarak, kurnazlık, yalancılık, söylenti, casusluk, sahtekarlık, cinayet ve soygun gibi suçlar Ermenistan’da normal faaliyet halini almıştır. Bunları doğrulayacak birkaç örnek anlatabiliriz (Bu gerçeklere, çalışmanın ayrı bölümlerinde daha ayrıntılı olarak yer verilmiştir.

–20. yüzyılın başlarında, şimdiki İran’ın doğu ve batı Azerbaycan vilayetlerinde mevcut olan “Cilolu” silahlı hareketinin asıl amacı, Aras Nehri etrafındaki Türk-Müslüman nüfusu öldürmek ve göçe zorlayarak Ermeni ve Süryanileri oralara yerleştirmek olmuştur. Bazı tarihi kaynaklara göre, Ermeniler soykırımın tarihi ve yasal sorumluluğundan kurtulmak için İran’daki Süryanileri kendileri ile beraber hareket etmeye yönlendirmiştir. Tarihçiler, Ermenilerin Süryanileri sarhoş edecek kadar içirdikten sonra ellerine silah vererek Müslümanları öldürttüklerini söylemektedirler. Böylece Süryanileri sarhoşlukları geçtikten sonra ne yaptıklarını, Müslümanları neden öldürdüklerini anlamamışlardır.

–Mart 1918’de, Düzensiz Ermeni silahlı birlikleri İran’ın Hoy kentine saldırdı. Yerel güçler, şehri tehlikeden kurtarmak için şehir kapılarını kapatarak halkı kalede topladılar. Bu arada, Osmanlı Ordusu üniforması giyen üç subay şehre gelerek yetkilileriyle konuşmak istediklerini söyledi. Subaylar kaleye alındı ve yetkililerle görüştüler. Onlar, Osmanlı Ordusu askerlerinin şehre yardım için geldiklerini ve şehrin dışında beklediklerini, kapıların açılarak ordunun içeri alınmasını istediler. Görüşme sırasında kentin büyükleri gelen subaylardan şüphelendiler. Halil adında cesur bir adam, şehir kapılarının açılmasına karşı çıkarak kendisinin kontrol için gidebileceğini söyler. Bir iple kale duvarlarından aşağı inerek etrafı kontrol eder. Düzensiz Ermeni silahlı birliklerinin saldırmaya hazır bir halde kale duvarlarının dışında beklediklerini görür. Düzensiz Ermeni silahlı birliklerinin Rus silahları ile donatıldıklarını hatta makineli tüfeklerinin bile olduğunu görür. Askerlerin hepsi Osmanlı üniforması giymiştir. Bu yöntemle kaleye girerek insanları öldüreceklerini ve içlerinden birkaç kişiyi sağ bırakarak bu katliamı Osmanlı ordusunun yaptığını etrafa yaymaya çalışacaklarını anlar. Böylece halkın Osmanlı’ya karşı olan güveni sarsılacaktı. Halil’in zamanında bu bilgiyi vermesi sayesinde Hoy halkı katliamdan kurtuldu.

–1905-1907’de Şamahı’da toplu katliam yapan Ermeniler, Taşnakların Sünni Müslümanlara dokunmadığına dair söylentiler yaydı. 1918’de Bakü’deki Müslüman nüfus soykırıma maruz kalınca Dağıstan’dan yardım için gelen gönüllüleri geri döndürmek için, Bakü’nün resmi olarak İngiliz birliklerine teslim edildiğine dair söylentileri Ermeniler kasıtlı olarak yaydı. Böylece Bakü’ye yardımın gereksiz olduğunu düşünen Dağıstanlılar Xırdalan’dan2 geri döndüler. Ermeniler, Sovyetler Birliği’nin çöküşü sırasında Azerbaycan’a karşı başladıkları toprak iddialarının gerçekleştirilmesi için yalan söylentiler yayma yöntemini yaygın olarak kullandılar.

– 2009’da ABD vatandaşı Sara Shroud, İran’ın batısındaki Azerbaycan vilayetinde tutuklandı. Ermeni kökenli olan Sara Shroud'un iyi eğitimli ve deneyimli bir casus olduğu anlaşılmıştır. Casus kadının İran topraklarına Ermenistan üzerinden yasadışı yollardan girdiği ve topladığı bilgileri çeşitli yöntemlerle Ermenistan’a gönderdiği tespit edilmiştir. S. Shroud, 2010 yılında 500.000 $ karşılığında serbest bırakılmıştır. 2011’de, bir başka Ermeni casus kadın İran’a girdi. 34 yaşında olan Hol Taleyan adındaki bu casus, İran’ın Culfa şehrinde yakalandı. Taleyan’ın özel görevle Ermenistan’dan yasadışı olarak İran’a geçtiği tespit edildi. İran istihbarat servisinin çalışmaları sonucunda Hol Taleyan’ın üst diş protezinde video kaydı ve ses kaydı yapabilen eşsiz bir cihaz olduğu anlaşıldı.

– ASALA’nın Erivan’da kuruluşunun 37. yıl dönümü Ocak 2012’de çok gösterişli törenlerle kutlandı. Törene, terör örgütünün yabancı devletlerde yaşayan bazı üyeleri katılmıştır. Bunlardan beş tanesi farklı ülkelerde farklı kanlı eylemlere katılan teröristlerdi ve cezalarının belli bir bölümünü çektikten sonra serbest bırakılmışlardı.

– Şubat 2016’da Ermenistan vatandaşı olan bir grup Ermeni, İstanbul’da yaşayan bir Ermeni ailesini öldürmek istedi. Resmi bilgilere göre bu olayda 85 yaşındaki Yakup Demirci öldürüldü, 79 yaşındaki karısı Ayda Demirci ise ağır yaralandı. Ayda Demirci gazetecilere verdiği demeçte, Şişli bölgesindeki evlerine giren soyguncu çete üyelerinin kocasının ellerini iple bağladığını, daha sonra şiddetli işkenceler yapılan Demirci'nin haydutlar tarafından domuz ipiyle boğulduğunu söylemiştir. Soyguncular yaklaşık 33.000 $ karşılığı Türk Lirası ve çok miktarda altın takıları çaldılar. Kurbanlar neden herhangi bir iple veya bir halatla değil de bir domuz ipi ile öldürülmüş olabilir? Kullandıkları yönteme bakıldığında bunların profesyonel katiller oldukları açıkça görülmektedir. Buna ek olarak, Ermeni vatandaşı Stella ve oğlu Varlam temizlikçi olarak çalıştıkları evin sahibi Vedat Yöngel’i İstanbul’daki evinde 18 Şubat 2019’da öldürdüler. Türk polisi katil anneyi ve oğlunu Interpol ile ararken, katillerin cinayeti gerçekleştirdikten sonra Kars’a giderek oradan Gürcistan’a ve Ermenistan’a gittikleri tespit edildi.

– Gerçek araştırıldığında, Ermeni teröristlerin sözde “Büyük Ermenistan” ideolojisine maddi yardımda bulunmayan Ermenileri bu şekilde cezalandırdıkları anlaşıldı. Yani, Ermeni terörizmi Ermenileri de hedef almaktadır. Ermeni terör örgütlerine maddi yardım sağlamayı reddeden ve bölücü Ermeni milliyetçileri gibi düşünmedikleri için 1903’te Moskova’da bankacı Camgarov, 1907’de New York’ta Tavşanciyan, 1908’de Kahire’deki Devrimci yazar Arpiar Arpiaryan, 1914’te Türkiye’de Aram Aram-yan, 1915’te Türkiye’de Mıgırdıç Arutyunyan ve Vaqe Ixsan (Esayan), Ermeni teröristler tarafından acımasızca öldürüldüler. Ermeni parlamentosunda 27 Ekim 1999’da yapılan terör eylemi de dahil olmak üzere bu listeyi daha da genişletmek mümkündür.

Çağdaş, dünyaca ünlü şarkıcı ve diplomat Charles Aznavur, araştırmacı Christopher Kann, siyasetçi Paruyr Ayrikyan, Moldova milletvekili Aureliya Grigoriu ve diğerleri Ermeni terörizminin tehditleriyle karşı karşıyadır. Bazı araştırmacılara göre, Ermeni kökenli gazeteci Hrant Dink’in öldürülmesi emrini de bizzat sözde “Büyük Ermeni” ideolojisini yürütenler vermiştir.

– ASALA, Nisan 2011’de, Türkiye’ye meydan okuyan bir bildiri ile yeniden ortaya çıktı. Bildirinin sonunda yapılan açıklama ile Ermeni milliyetçilerinin gerçek yüzü tamamen anlaşılıyordu: “Agop Agopyan yaşıyor, hepimiz Agopyan’ız!” diyerek ortaya çıktılar. Peki, Agopyan kimdir? Asıl adını yardımcısının bile bilmediği muhtemelen Lübnan asıllı bir Ermeni’dir. Gürgen Yanıkyan tarafından ABD’de iki Türk Büyükelçi öldürüldükten sonra bazı Ermeni aydınlarının desteğiyle kurulan ASALA’nın kurucusu sayılmaktadır.

–Kuveyt’in kolluk kuvvetleri 11 Temmuz 2011’de örgütlü bir suç teşkilatı olan Ermeni grubunun etkisizleştirilmesi için bir bilgi yayımladı. Bu ülkenin İçişleri Bakanlığı Ceza Soruşturma Dairesi memurları, büyük villalardan ve kuyumcu dükkanlarından altın ve mücevherat çalan altı Ermeni asıllı Rus vatandaşından oluşan profesyonel bir suçlu grubunu tutukladı. İki Ermeni kadını da içeren soyguncular ve haydutlar, son dört yılda bir milyon Kuveyt dinarı (yaklaşık 3.700.000 $) değerinde altın takılar çalmışlardı. Kuveyt'e çoğunlukla yaz aylarında ticari vize ile gelerek zengin kişilerin villalarını soymuşlardı. Ön soruşturma sonucunda, bu Ermeni çetesinin soygundan kazandığı ganimetleri Arap ülkelerinde faaliyet gösteren Ermeni diaspora örgütleriyle paylaştığı ortaya çıktı.

Yukarıda bahsettiğimiz ve gerçeklere dayalı Ermeni teröristlerin yaptıkları eylemlerin listesini uzatabiliriz. Bu hususta kitapta müstakil bir bölüm açtık. Bütün bunlar Ermeni terör örgütünün uluslararası suçlarının sadece küçük bir bölümüdür. Bu cinayetlerin analizi ve çeşitli alanlardaki eylemler toplu olarak değerlendirildiğinde, sahte “Büyük Ermenistan” ideolojisinin bölgedeki istikrarı, gelişimi, ilerlemeyi ve karşılıklı iyi ilişkileri ihlal eden bir faaliyet olduğunu görmekteyiz. Bahsettiğimiz şey, bu sahte ideolojinin açıklanması için en çarpıcı örneklerdir. Bu hastalıklı düşüncenin ifşa edilmesi için birtakım işlerin yapılması zorunludur:

Başkasının toprağını gasp etmek için en kirli işlerde uzun yıllar çalışmak, kültürel mirası kendilerine ait göstermek için farklı alanların inceliklerini öğrenmek, sahte bir tarih yaratmak için restorasyon adı altında maddi kültürel varlıkların orijinal görünümünü değiştirmek, mezarlıkları, türbeleri onarma adı altında o yerlere haç dikmek vs. basit Ermeni hileleridir.

Ancak, amaca ulaşmak için ele alınması gereken başka sorunlar da var ki bunlar doğrudan suçtur. Terör eylemlerinden sürekli yararlanmak, itaat etmeyenlere karşı cinayet işlemek, yasadışı bağış toplamak, bu paralara tüm Ermeni sorunları adı altında el koymak ve bunun bir kısmını “Türk düşmanlığı” projelerine harcamak, modern dünyadaki Ermeni lobisinin yeniden düzenlenmesi için hayata geçirilen suçlardır.

Yaklaşık son iki yüz yıldır bu suçların sistematik olarak devam etmesine yol açan faktörler, dünyadaki çifte standartlardır. Evet, terör eylemi nedeniyle tutuklanan bir Ermeninin şartlı tahliye edilmesine yardımcı olmak terörist Ermenilere bir anıt dikilmesine göz yummak, Ermeni lobisinin çağrıları ve siyasi etkisi yoluyla işgalci Ermenistan’a şu veya bu şekilde mali yardım sağlamak, bazı ülkelerde Ermeni cemaatinden zorunlu bağış toplanmasına tepki vermemek dünyadaki çifte standart olmakla beraber Ermeni saldırganlığının gelişmesini tetikleyen kaynaklardır.

Başka bir deyişle, “Suç ve Ceza” kavramı, insan toplumunda genişlemeye başladığı andan bugüne kadar suçsuz bir toplum inşa etme konusu, her zaman güncel bir mesele olmuştur. İnsan, kendi toplumunu güçlendirmek için iki önemli alana odaklanmıştır: Birincisi suça neden olan koşulları ortadan kaldırmaktır, ikincisi, suçluya adil davranmaktır. Suçu önlemek kadar, suçun kovuşturulmasında adil bir tavır sergilemek de büyük bir öneme sahiptir. İster ayrı ayrı insanlara, ister halklara isterse de ülkelere karşı işlenen suçların ortaya çıkartılmasında ana konu adaletsizliktir. Adaletsizlik suçluyu destekler, suça meyilli olanları teşvik eder. Ermeni devletinin işgal politikasını, komşu memleketlere karşı asılsız iddialarını, dostane komşuluk düşüncesinden uzak olmasını, Ermeni saldırganlığı ve Ermeni terörünü doğuran tek bir sebep vardır, dünyadaki adaletsizliği besleyen çifte standart…

1.
ERMENİLERİN ALDIĞI “ÇALIŞIN” TALİMATININ YARATTIĞI TÜRK DÜŞMANLIĞI

1.1. OSMANLI İMPARATORLUĞU’NA TUZAK: SÖZDE “ERMENİ MESELESİ”

“1876 yılında, 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’ndan hemen önce, Ermeni Patriği Nerses Varcabotyan, İngiltere Büyükelçisi Elliot’la görüşerek Balkanlar’da Osmanlı’ya karşı ayaklanan milli azınıklara tanınan hakların aynen Ermenilere de verilmesini istedi” 3

“Ermeni Meselesi” Ermenilerin değil, Osmanlı İmparatorluğu’nda çıkarları çatışan İngiltere ve Rusya’nın davası olarak ortaya çıkmıştır.” 4

“Osmanlı Ermenilerinin arkasında sadece Rusya değil, İngiltere, Fransa, Almanya, Avusturya ve İtalya da vardır.” 5


Osmanlı İmparatorluğu’nun parçalanmasında ve topraklarının pay edilmesinde menfaatleri olan büyük güçler tarihin uzun zaman diliminde çok yönlü faaliyetler gerçekleştirmişlerdir. Bu konuda büyük devletler askeri güçleri, sosyal yardımları, diplomatik misyonları ve diğer yöntemleri kullanıyorlardı. Söz konusu çalışmaların içinde en güçlü ve ürkütücü olanı ise Ermeni toplumunun Osmanlı İmparatorluğu’na karşı kullanılması programının uygulanması yöntemi idi. Ermeni milliyetçileri ve din adamları da büyük güçlerin onları Osmanlı’ya karşı kullanmak niyetlerinden faydalanarak kendilerine milli devlet kurmayı hedeflediler. Bu amaçla da XIX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren hızla organize olmaya başladılar. Tabii ki, ilk başta devlet kurmak için gerekli olan kaynaklar temin edilmeliydi. Bu doğrultuda yürütülecek faaliyet alanlarını belirlemek ve onların uygulanması konusunda Ermeni din adamları dışında ikinci bir güç yoktu. Ermeni papazları Osmanlı üzerinde özel çıkarları olan büyük devletlerin faaliyetlerini izleyerek, milli devlet oluşturma konusunda yaşadıkları ülkede, yani Osmanlı Devleti’nde başlatacakları bölücülük faaliyetlerinin kendilerini hedefe ulaştıracak önemli husus olduğu kanaatine varmışlardır.

Bizans İmparatorluğu’nun çöküşü sayesinde Ermeni Kilisesi Bizans Kilisesi’nden ayrılma fırsatını yakaladı. Böylece, Ermeniler için dini inanç özgürlüğü doğdu ve milliyetçiliğin, Ermeni milli burjuvazisinin oluşmasının temelleri atıldı. Bizans imparatorluğu döneminden farklı olarak Osmanlı Devleti Ermenilerin dini özgürlüğüne müdahale etmiyordu. Ermeniler ise bu insancıl davranıştan faydalanarak fazlasıyla milli devlet kurmak hevesine düşmüşlerdi. Osmanlı Devleti’nin hümanist tutumu doğru şekilde değerlendirilmediğinden Ermeni din adamları ve bu toplumu kullanan dış güçler, Osmanlı’ya karşı başlattıkları mücadelede daha sıkı birlik oluşturdular. Bazı tarihi kaynakların verdiği bilgiye göre, 1461 yılından itibaren Fatih Sultan Mehmed’in bizzat emri ile kurulmuş Ermeni Patrikhanesi, Osmanlı’daki bütün Ermenileri temsil etmek hukuku kazanmıştır. Bundan çok sonra ise: 1781 yılında Rum Katolik Kilisesi, 1831 yılında Ermeni Katolik Kilisesi, 1859 yılında ise Ermeni Protestan Kilisesi resmen Ermeni Kiliseleri olarak tanındı ve böylece Ermeniler Osmanlı topraklarındaki dört kiliseye sahip çıktılar ve onların faaliyetlerini birleştirmeye başladılar.6 Bu durumda, Ermeni Kilisesi merkezileşerek bölücülüğe eğilimli bir toplumu Osmanlı’ya karşı yönetmek imkanını kazandı; bu da gelecekte uydurma “Ermeni Meselesi”nin siyasi gündeme getirilmesi için temel oluşturdu. Kilise, kısa bir zamanda Ermenilerin mücadeleye hazırlanması amacıyla Ermeni din adamları için multidisipliner kuruma dönüştü. Fakat XIX. yüzyılın başlarına kadar Ermeni din adamları Osmanlı’ya karşı yürütülen bölücü faaliyetlere açıktan katılmıyorlardı. Çünkü bütün Ermenileri milli devlet oluşturma fikri etrafında toplamak için zemin mevcut değildi. Olgular Ermeni din adamlarının uzun yıllar hangi bölgede devlet kuracakları konusunda kesin karara varamadıklarını kanıtlıyor. Daha doğrusu, Ermeni devletini kurmak için uygun toprak yoktu. Bunun için kim onlara toprak verecekti ki? Ermeni din adamları, milli devlet kurmak için Balkanlarda kendilerine toprak ayrılacağını iddia ediyorlardı. Ermenilerin Karabağ’a yerleştirilmesinin tarihini, siyasi amaçlarını ve yaptıkları bölücülük hareketlerini analiz eden uzmanlar haklı olarak “‘Eski’ kelimesinin Ermenice izahının yaklaşık 200 yıl yaşı olduğu” gerçeğini kabul ederler.7

Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra savaşan taraflara toprak tahsisi tartışılırken, Paris Barış Konferansı’nın önde gelen tarafları oybirliğiyle: Ermeni devletinin kurulmasındaki en büyük sorunun, bu toplumun hiçbir yerde yoğun nüfus olarak yaşamamasını görüyordu. Genel olarak Ermeniler, yukarıda belirtilen tarihe kadar diğer güçlerin elinde bir araç olmuştur. Osmanlı İmparatorluğu’nda çıkarları olan büyük güçlerin bunları kullanmasının nedeni budur. “Ermeni tarihini incelerken, Ermenilerin sürekli çevrelerindeki güçlü devletlere bağımlı oldukları, ancak sistematik bir şekilde “Onlara ihanet ettikleri” Rus yazar Veliçko’nun anlatımıyla anlaşılmaktadır.8

Aslında normal mantıkla açıklayabiliriz ki genetikte hain bir karaktere sahip olmayan bir toplum, ekmeğini yediği, suyunu içtiği, kıyafetlerini kullandığı insanlara karşı kolayca isyan edip o halkın kanını kolay kolay dökemez. Çok sayıda arşiv belgelerinden bilinmektedir ki, Ermeni din adamları kendi ihanet hizmetlerini büyük güçlere kendileri teklif ettiler. Onları bu ihanet makinasının direksiyonuna geçmek için kimse zorlamadı.

Bu konuda geniş bilgi vermeden önce şunu tekrar olarak belirtmek gerekir ki, Ermeni din adamları ve milliyetçileri Çar Rusya’sı ile Kaçar Hanedanlığı9 arasında Gülistan ve Türkmen-çay Antlaşmaları imzalanana dek Avrupa’ya yakın arazilerde devlet kurmak arzusu ile yaşıyorlardı. Dolayısıyla, birkaç bölge gözden geçiriliyordu. Bunların içinde şimdiki Yunanistan ve Bulgaristan’ın bulunduğu araziler de vardı. Her hâlükârda Ermenilerin devlet kurmak için göz dikdikleri tüm bölgeler Osmanlı topraklarına dahil veyahut bu devlete komşu coğrafya idi. Fakat Gülistan ve Türkmençay Antlaşmaları’nın imzalanması durumu değiştirdi. Bu antlaşmaların imzalanmasından sonra ise Ermeniler Kuzey Kafkasya topraklarına, İdil ve Don10 nehirlerinin kıyılarına göz dikmeye başladılar. Ermenilerin Rus topraklarına duydukları iştah, bambaşka ve geniş kapsamlı olduğu için bu konunun üzerinden bir daha geçmemiz gerekiyor.

Görüldüğü üzere Ermeni milliyetçileri ve din görevlileri milli devlet oluşturma konusunda çok açgözlü davranıyorlardı. Fakat Rusya Çarlığı’nın Nahçivan ve Erivan toprakları üzerinde “Ermenistan Vilayeti” adlı idari birimi oluşturarak zamanla onu tanıttırma ve kabullendirme politikasını yürütmesi, Ermeni din adamlarını Çar’ın bağışladığı topraklar ile yetinmeye zorlamıştır. Ermeni din adamları ve milliyetçileri ulusal bilincin mevcut olmamasını Ermenilerin bir toplum olarak gelişmesinin sağlanamamasındaki en büyük problem olarak görüyorlardı. Milli devlet kurmak iddiasının gerçekleşmesi için öncelikle bu mesele: milli bilincin oluşturulması sorunu çözüm bulmalıydı. Bu mesele Ermeni Kilisesi için ciddi sorunlar yaratıyordu. Diğer yandan Ermenilerin hiçbir bölgede nüfusun etnik çoğunluğunu oluşturmaması, kendilerine ait toprak arazilerinin olmaması, Ermenilerin çoğunluğunun cahilliği vs. faktörler de vardı.

Ermeni devletini kurma stratejisi devrimden sonra Sovyet Rusya tarafından sürdürüldü. İşlem birkaç yönde gerçekleştirildi. Birincisi, Ermenileri bugünkü Ermenistan’a ve Kafkasya’daki diğer Azerbaycan topraklarına göç ettirmek, onları yoğun bir şekilde yeniden yerleştirmek ve bu süreçte yerel Türkleri (Azerbaycanlıları) bir şekilde topraklarından çıkarmaktı. Bu süreçle ilgili bir dizi önemli gerçek var: Çarlık Sarayı’nın Danışman Usimoviç Paskeviç’e yazdığı bir mektupta (29 Şubat 1828) Hristiyanların (Ermenilerin) göçüne ilişkin 15 makale yer alıyordu. Onlardan dört tanesi aşağıdadır:

1. Göç sürecini denetlemek üzere Hristiyan Göçmenler için bir Komite kurulsun;

2. Göçmenlerin yerleşeceği bölgelerde Hristiyanlardan oluşan ayrı mahalleler veya bölgeler oluşturulsun. Hristiyanlar Müslümanlarla karıştırılmamaya çalışılsın. Bu amaçla, Hristiyanların yanı sıra Müslümanların da kendi din kardeşlerinin daha yoğun olduğu bölgelere taşınması araştırılsın;

3. Göçmenlerin yeniden yerleşimi için yaşanabilir, sağlıklı ve suyu bol olan topraklar seçilsin;

4. Göçmenlere tavizler ve ayrıcalıklar verilsin.11

Belirttiğimiz sorunlarına rağmen, Ermeni Kilisesi kendi absürt planlarını uygulamakta ısrar ediyordu. Ermeni din adamlarının faaliyeti daha çok diplomatik misyon yürüten kişileri andırıyordu. Henüz 1790 yılında Ermeni Kilisesi’nin başpiskoposu Argutinski-Dolgorukov Rusların Ermenileri Müslüman esaretinden kurtaracaklarını açıkça beyan etmişti. Bu fikrin dile getirilmesinin sebepleri vardı. Çünkü Rusya-Osmanlı Savaşı (1768-1774) sonucunda Çar devleti Osmanlı topraklarında yaşayan Hristiyan nüfusun hukuklarının korunmasına müdahale etme hakkı kazanmıştı. Ermeni Patriği İngiliz Büyükelçisi ile görüşmesinde şöyle demişti: “Ermeniler artık uyanmışlar ve eğer Avrupa devletlerinin rağbetini ve desteğini kazanmak için isyan etmeleri gerekiyorsa, bu ayaklanmanın başlatılması hiç de zor olmayacaktır.”12

Uyanma dediğimizde, Ermenilerin okumayı ve yazmayı öğrenmesi, kiliseye ibadet için yönlendirilmeleri amaçlanmıştır. Elbette ki o zamanlar, dünya nüfusunun çoğu okuma yazma bilmiyordu. Ancak Müslüman-Türk dünyasındaki halk, İslam bayrağı altında birleşiyordu. İnsanlar Namaz’ı ve diğer duaları ezbere biliyorlardı. Camilerde birlikte Cuma namazını kılıyorlardı. Ancak İslam hukuku, Müslüman hükümetlerinin reformlar yapması konusunda oldukça kayıtsızdı. Özellikle matbaaların kurulması ve kitlesel cehaletin ortadan kaldırılmasına karşı özel bir tutuculuk vardı.

Bu fırsatı değerlendiren Avrupalı güçler, Osmanlı topraklarındaki Ermenilerin din, dil ve alfabe etrafında birleşmesi için stratejiler uygulamaya başladılar. Bununla ilgili çok önemli gerçekler var:

Avrupalılar, Osmanlı topraklarında Ermenice harflerle basılan ilk Türk romanlarının yayımlanmasına çok ilgi gösteriyorlardı.

“1) Osmanlı/Türk ve Ermeni edebiyat tarihlerinde pek de yer alamayan, yer aldığında ise önemsenmeyen bu metinlerden yola çıkarak her iki edebiyat tarih yazımı geleneğinin bir değerlendirmesini ve eleştirisini sunmak;

2) Osmanlı Müslüman/Türkleri ile Ermenileri arasındaki kültürel alışveriş meselesini bir yandan teorik bir çerçeveden ve kavramlar ışığında değerlendirirken bir yandan da yeni ampirik malzeme sunarak tartışmayı genişletmek;

3) Ermeni harfleriyle ilk Türkçe romanları Arap harfli romanın ilk örnekleriyle, yani literatürde “Tanzimat romanı” olarak adlandırılagelen metinlerle karşılaştırarak hem bu ikinci gruptaki metinlere mevcut yaklaşımları sorgulamak hem de Osmanlı İmparatorluğu’nda üretilen edebiyatların ne ölçüde ortaklık taşıdığı/taşıyabileceği tartışmasına bir katkıda bulunmak.”13

Sovyet Rusya'nın ısrarı ve organizasyonu ile Azerbaycan’ın Zengezur bölgesinin batı kısmının Ermenistan’a verilmesi ile Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti coğrafi bakımdan Azerbaycan’dan ayrıldı. Ermenistan topraklarındaki Müslüman-Türk halka karşı zorunlu göç politikası izlendi. Üstelik Dağlık Karabağ Otonom Vilayeti’nin (DKOV) oluşturulması sırasında Azerbaycan’ın 1923 yılına kadarki mülki yönetim yapısı kaba bir şekilde ihlal edilmiş, Cevanşir, Gubatlı, Şuşa kazalarının toprakları bölünerek DKOV tesis edilmiştir. İlgili karar doğrultusunda Şuşa Kazası’na bağlı Şuşa, Hankendi ve 115 köy, Cevanşir Kazası’na bağlı 52 köy, Garyagin Kazası’na bağlı 30 köy ve Gubatlı Kazası’na bağlı Kaladeresi DKOV’ye verilmiştir. Bolşevik maskesi ile iyice güçlenen Ermeni milliyetçileri bütün imkanlardan istifade ederek Kremlin’e yerleşmeye ve Sovyet kanunlarından faydalanarak Azerbaycan halkına karşı çeşitli baskı kanunlarını hayata geçirmeye başladılar. Böylelikle 23 Aralık 1947 yılında SSCB Bakanlar Kurulu, Kolhozcuların14 ve diğer Azerbaycan halkının Ermenistan SSC’den Azerbaycan SSC’nin Kür-Aras ovasına göç ettirilmesi hakkındaki kararı kabul etti. Aynı kararda 1948-1950 yıllarında güya gönüllülük esasına göre Ermenistan’da yaşayan yüz bin Kolhozcu Azerbaycan’ın Kür-Aras ovasına zorunlu göç edecekti.15 Belgelerde gönüllülük esasına göre olduğu söylense de bu; Sovyet kanunları ile hayata geçirilen resmi bir sınırdışı sayılırdı.

1.Haydar Aliyev’in Azerbaycan Cumhuriyeti Yüksek Sovyeti’nin ilk oturumunda yaptığı konuşma. “Vatan Sesi” Gazetesi, No:9, 27 Şubat 1991.
2.Bakü yakınlarında bir kasaba.
3.Samuel A.Weems. Ermənistan-Terörist “Christian” Ülkenin Sırları., I c., Bakü, 2004, s.385 (61.s).
4.GÜRBÜZ C., Milli Mücadelede Develi ve Ermeniler, Ankara, Başvuru kitapları dizisi, 1996, s.13.
5.ŞİMŞİR B.N., Ermeni Meselesi: 1774-2005, Ankara, Bilgi Kitabevi, 2006, s.15.
6.SÜSLÜ A., Ermeniler ve 1915 Tehcir Olayı, Van, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Rektörlüğü, 1990, s.33; HALAÇOĞLU Y, Ermeni Tehciri, İstanbul, Babıâli Kültür Yayıncılığı, 2008, s.15-17.
7.SAMUEL A.Weems, Ermenistan: Terörist Hristiyan Ülkenin Sırları,. 2 cilt, I. Cilt, Bakü, 2004, s.35.
8.Prof. Dr. SEYİT SERTÇELİK, Rus ve Ermeni Kaynakları Işığında Ermeni Sorunu, 1678-1914, ortaya çıkış süresi, Ankara 2016. SRT yayınları. (5. baskı) 416 s.
9.Şu anki İran.
10.Eski Türkçede nehrin ismi Tın’dır.
11.http://www.koksav.org.tr/arsiv/201012206.pdf
12.SAMUEL A.Weems, Yine orada, s.39.
13.MURAT CANKARA. İMPARATORLUK VE ROMAN: ERMENİ HARFLİ TÜRKÇE ROMANLARI OSMANLI/TÜRK EDEBİYAT TARİHYAZIMINDA KONUMLANDIRMAK. 429 s. http://www.thesis.bilkent.edu.tr/0006455.pdf
14.Kolhozcular – Sovyet devletinin kurduğu tarımda ve hayvancılıkta ortak çalışma kooperatifi.
15.http://www.iravan.info/1948-1953_deportasiyasi.html

Türler ve etiketler

Yaş sınırı:
0+
Litres'teki yayın tarihi:
01 ağustos 2023
Hacim:
78 s. 130 illüstrasyon
ISBN:
978-625-6852-15-0
Yayıncı:
Telif hakkı:
Elips Kitap

Bu kitabı okuyanlar şunları da okudu