Kitabı oku: «Türkistan'da Ceditçilik ve Mahmud Hoca Behbudî», sayfa 2
Ceditçilik Hareketinin İlk Ortaya Çıkışı
Ceditçilik, XIX. yüzyılın son çeyreğinde Rusya’daki Müslüman Türkler arasında eğitim ve kültür alanında meydana gelen bir yenileşme hareketidir.22 Şüphesiz, bu hareketin gelişmesinde İsmail Gaspıralı’nin “Usûl-i Cedit” okulları başrolü oynamıştır. Başta Kırım’da olmak üzere Semerkant, Taşkent, Buhara, Hokand, Kazan gibi birçok Türk ilinde yeni usûl okulları açılmıştır.
Ceditçilik Hareketi, geleneksel İslâmî eğitim sisteminde bir reform çalışması olarak meydana çıkmış ve daha sonra bu hareketin taraftarlarına Panislamistler ve Pantürkistler denilmeye başlanmıştı. Çünkü bu hareketin hedeflerinde Müslüman Türklerin Rusya siyasetinde daha aktif rol oynaması için bir çalışma vardı. İlk olarak okuma-yazma yönteminden başlayarak eğitimde yeni dersler, yeni metot ve tekniklerin kullanılmasını istiyorlardı. Geleneksel medreseden ayrı okullar açarak klasik okuma öğretme yöntemini değiştirdiler. Bununla birlikte Türkçe yazmayı da öğretmeye başladılar. Bu arada medrese derslerinin yanına fen bilimleri, matematik, tarih, coğrafya gibi derslerle Türkçe ve Rusça dil dersleri koydular. Usûl-i Cedit Hareketinin öğrenci sayısı, okulun açılma ve kapanma zamanları, programdaki derslere göre öğretmen yetiştirilmesi, öğretmenlerin aylık maaş alması gibi işlerde kendi yöntemleri vardı. Okullara haritalar, birçok yeni ders kitapları ve gerekli malzemeleri temin ettiler. Gerek yayınevleri gerekse kitapçıları vasıtasıyla okurlara aydın bir dünya sundular. Cedit Hareketine en büyük katkıyı sağlayan basın-yayın sektörüydü. Yerli halkın dilinde okuma yazma öğretme, Avrupa dillerinden ve Arapçadan tercümeler yapıp onları makale ve kitap şekline getirmek âdeta bu bölgelerde bir Türk-İslâm rönesansını ortaya çıkardı.
Ceditçilik Hareketi, Rus sömürgeciliğine karşı millî ve modern bir uyanış sağlamaya çalıştı. İlk olarak Kazan’da 1880’li yıllarda ortaya çıkan Ceditçilik Hareketi, 1890’da diğer bölgelere yayıldı. Ceditçilik Hareketi’nin tarihini ikiye ayırabiliriz: 1880’den 1905’e ve 1905’ten 1917’ye. İlk dönemde bu akımı destekleyenlerin sayısı azdı ancak ikinci dönemde bu sayı gün geçtikçe artış gösterdi ve böylece, hareketin sosyal ve siyasî yönlerini de geliştirdiler. Ceditçilik Hareketi, Volga bölgesinde gelişmesine rağmen Kırım, Dağıstan, Azerbaycan ve Orta Asya coğrafyasında yani Türkistan’da da önemli etkiler gösterdi23.
İlköğretimi ıslah etmek ve yeni eğitim sistemini uygulamak düşüncesinin baş temsilcisi İsmail Gaspıralı Bey’di (1851–1914). Kırımlı olan İsmail Bey eğitim ve öğretim amacıyla bulunduğu İstanbul’da Jön Türklerden, Paris’te iken sosyalist ve liberallerden etkilenmiştir. İsmail Gaspıralı Kırım’da ve Rusya’daki diğer Türk halkının gerilikten kurtulması için öncelikle eğitim ve kültüre önem verilmesini istiyordu.
Gaspıralı, 1884’te Bahçesaray’da Usûl-i Cedit Mektebini açtı. Bu mektep örnek alınarak açılan okullara “Usûl-i Cedit Mektepleri” denmiştir. Gaspıralı, eğitim dili Türkçe olan okullarda kısa zamanda okuma yazmayı öğreten Usûl-i Cedit'i Rusya Müslümanlarına anlatmak ve yaygınlaştırmak için Türk merkezlerine seyahatler yaptı. Neticede Kafkasya, Kazan ve Türkistan’ın uzak bölgelerinden Usûl-i Cedit’i tanımak ve öğrenmek üzere öğretmenler ve mollalar Bahçesaray’a gelmeye başladılar.24
Ceditçilik Hareketinin Yararlandığı Kaynaklar
XVIII. ve XIX. yüzyılın ilim ve teknolojisinde İslam dünyasının geri kaldığı açıktır. Dolayısıyla Ceditçilik Hareketi birçok yenileşme ve ıslahat arayışlarıyla geri kalmışlığın çıkış yollarını araştırmıştır. Ceditçilik Hareketi’nin etkilendiği dış kaynakları özet olarak üçe ayırabiliriz: Birincisi, Avrupa ve Rusya’da din ve eğitim alanlarındaki gelişmelerdir.25 İkincisi Osmanlı Devleti’ndeki gelişmelerdir. Tanzimat ve Islahat Fermanları, Avrupa’da eğitim alan öğrencilerin Türkçeye çevirdikleri eserler, Ahmet Cevdet Paşa’nın Mecelle’si, Ahmet Mihat Efendi ve Şemseddin Sami’nin eserleri gibi eserler Ceditçileri etkilemiştir. Üçüncü olarak da, XIX. yüzyılda Mısır’da gelişen ıslahatlardır. Cemalleddin Afgani, Muhammed Abduh, Reşit Rıza’nın eser ve makaleleri İdil-Ural bölgesinde etkisini göstermiştir.26 Andünnasır b. İbrahim el-Kursavi, Abdurrahim b. Osman Otuzimeni, Ahmet Can b. Emir Han, Şehabeddin Mercani, Musa Carullah, Hüseyin Feyizhanı gibi Tatar Ceditçilerin eserleri ise iç kaynak rolünü oynamıştır.
Ceditçilik Hareketinin Rusya’daki Liderleri
Rusya’daki Türk Müslümanların ilk aydınlanma hareketi olarak meydana gelen Ceditçilik, genelde Rusya’daki Türk halklarında meydana gelen iktisadî değişikliklerin sonucunda canlanan bir uyanış ve yenilik hareketidir. Daha sonra Usûl-i Cedit Hareketi Türk dünyasının tümüne yayılma yolları aramıştır.27
Ceditçilik Hareketi’nin Rusya’daki liderleri, sayıları az olmasına rağmen önemli katkı sağlayan şahıslardan oluşmuştur. Bu hareketin önde gelenleri şunlardır:
Abdurrahim b. Osman Otuzimeni (1754–1834): Abdurrahim b. Osman Otuzimeni, 1754 yılında Bügülme bölgesinde bulunan Otuz İmen köyünde doğdu. Önce bu köyde Molla Vildan Medresesinde, daha sonra ise Orenburg’un yakınlarında olan Kargalı Velid b. Muhammed el-Emin Medresesin’de okumuştur. 1788 yılında Türkistan’a gitmiş, Buhara başta olmak üzere Semerkant ve Afganistan’da ilmî araştırmalarda bulunmuştur.28
Abdünnasîr b. İbrahim el-Kursâvî (1776–1812): Abdünnasîr b. İbrahim el-Kursâvî 1776 yılında Kazan şehrinin Kursa köyünde doğdu. İlk eğitimini Viyatka bölgesine bağlı Mamij kasabasındaki âlim Âşıtî el-Meçkerevî’den aldı. Daha sonra eğitimini geliştirmek üzere Buhara’ya gitti. Buhara’da Nakşibendî şeyhi Niyaz Kulu Han Türkmâni’den ilmini tamamlayarak köyü Kursa’ya dönüp müderrislik yapmaya başladı. Bir müddet sonra Buhara’ya dönen Kursavî farklı fikirlerinden dolayı fitne çıkarmak suçuyla iftiraya uğradı. Hocası Niyaz Kulu Han Türkmânî’nin tavsiyesi üzerine Buhara’yı terk etti. 1812 yıllında hacca gitmek üzere yola çıktı. Ancak hacca varamadan İstanbul’da vefat etti, Üsküdar Sultan Camii’nde defnedildi.29
Ahmet Can b. Emir Han (1813-Ö?): Ahmet Can b. Emir Han, 1813 yılında Mamic bölgesinin Uşma köyünde doğmuş, eğitimini babası Emir Han Hazret’ten almıştır. Hadis ve sünnette ihtisasıyla bilinen Ahmet Can’ın Seniyyetü’l Beşâre fi Sünniyeti’l İşâre adlı bir eser yazdığı, daha çok Aliyyü’l-Kârî’nin eserlerini okuduğu ve bu eserlerden çokça faydalandığı bilinmektedir. Onun basılmamış Fethu’l-Celîl fî Tevsîmi’l-Avâsim fî Cemîi’l-Ahvâl, Risâle fî Enne Kıraati’l- Kur’ân bi’l-Ücre Bid’atün, Risâle fî’l -Cülûs bi’l-Hikka gibi eserleri de bulunmaktadır.30
Şehâbeddin Mercânî (1818-1989): Ceditçiliğin öncüsü ve dinî ilimlerdeki temsilcilerinden olan Şehâbeddin Mercânî 1818 yılında Kazan şehrinin civarında bulunan Yapucu köyünde doğmuştur. 1849 yılında Kazan’da imamlık, müderrislik görevleri yapmış, Orenburg Müftülüğün’den icazet almıştır. 1880 yılında Mekke ve Medine’ye gitmiş, burada birçok âlimle görüşmüştür. O, 1881 yılında kendi adına medrese açmış, hayatının sonuna kadar ders vermiştir. 45 yıllık ilmi faaliyeti süresince birçok öğrenci yetiştirmiş, el-Fevâidü’l-Mühimme, et-Tarîkatül-Müslâ ve’l – Akaîdatü’l Hüsna, Müstefâdü’l-Ahbâr fî Ahvâl-i Kazan ve Bulgâr başta olmak üzere pek çok ilmi ve fikri eser yazmıştır.31
Musa Cârullah (1875-1949): Dinî düşüncede yenileşme düşünceleriyle bilinen, Ceditçiliğin dinî ilimlerdeki öncülerinden Tatar ceditçisi Musa Cârullah 1875 yılında Rusya’nın Rostovna Donu ilinde doğmuştur. İlk eğitimini annesi Fatma Hanım’dan alan Musa Cârullah, daha sonra Gölboyu Medresesine gitmiş, oradan da Buhara’ya gitmiştir. Buhara’da umduğu medreseleri bulamayan Musa Cârullah sırasıyla İstanbul, Kahire, Mekke, Hindistan, Beyrut ve Şam gibi dönemin ilim merkezleri konumunda olan illere seyahatte bulunmuştur. Seyahati esnasında başta Muhammed Abduh olmak üzere birçok âlimle görüşmüş, fikir alışverişinde bulunmuştur.32
1903 yılında tekrar memleketine dönen Musa Cârullah, Petersburg’da Ülfet ve Tilmiz dergilerinde fikirlerini yazmaya başlamıştır. Orenburg’a gitmiş, 1909-1910 yılları arasında Hüseyniye Medresesi'nde ders vermeye başlamıştır. Musa Cârullah, 1930’da Rusya hükümetinden kaçarak Kahire’ye gitmiş ve burada vefat etmiştir.33
Hüseyin Feyizhânî (1813-Ö?): Ceditçiliğin eğitimdeki temsilci ve öncülerinden olan Hüseyin Feyizhânî, Tatar Usûl-i Cedit Hareketinin önemli şahıslarındandır. O, 1821 yılında Simbir bölgesinde Cebel’e bağlı Sabaçay köyünde doğmuştur. Şehâbeddin Mercânî’nin öğrencilerinden olan Hüseyin Feyizhânî, ilk eğitimini kendi köyünde aldıktan sonra Kazan’a okumaya gitmiş, Arapça, Farsça ve Rusçayı iyi derecede öğrenmiş, daha çok tarihçi ve eğitimci yönüyle bilinmiştir. 1858 yılında Moskova’da Rus Dışişleri Bakanlığı arşivinde çalışmış, Kırım Hanlığı’nın siyasî ilişkileriyle ilgilenmiş, Kırım hakkında hatıra babından bir eser yazmıştır. Onun Islahı Medâris, Kratkaya Uçebnaya Grammatika Tatarskogo Yazıka, Tri Nadgrobnih Bulgarskih Nadpisi gibi Arapça, Rusça eserleri bulunmaktadır.34
Cedit Hareketinin Lideri İsmail Gaspıralı’nın Biyografisi İsmail Gaspıralı’nın Hayatı ve Faaliyetleri
“Ceditçilik Hareketinin kurucusu ve Türk düşünce tarihinin parlak siması İsmail Gaspıralı Bey, 21 Mart 1851 tarihinde Kırım’ın Gaspıra denilen bölgesinin Avcı köyünde dünyaya geldi. Babası Mustafa Bey, Kafkas ve Kırım Genel Valisi Kenyaz Vorontsov’un yanında Tercüman olarak çalıştı. Sadakatli hizmetlerinden dolayı mülazım, asilzade mertebelerine yükseldi. Annesi Fatma Hanım ve bakıcısı Habibe Hanım, İsmail Bey’in iyi yetişmesi için önemli rol oynadılar.” 35
İsmail Gaspıralı Bey 8 yaşındayken Bahçesaray’da Hacı İsmail’in eski okuluna verildi. 10 yaşında annesinin itiraz etmesine rağmen babası onu Akmescit Uberniye Askeri Okuluna yazdırdı. 12 yaşındayken Voronej Subaylar Okuluna geçti. 13 yaşına geldiğinde Moskova Milyutin Lisesine girdi. Özellikle lise öğretmenlerinin mutaassıp davranışları İsmail Bey’in millî duygusunu güçlendirdi.36
İsmail Bey 1868 yılında okulu bitirdikten sonra yurdu Bahçesaray’a döndü ve Zincirli Medresesin’de Rusça dersi vermeye başladı. Daha sonra yüksek eğitimini tamamlarken 1872 yılında Fransa’ya gitti. Orada bir süre kaldıktan sonra 1876 yılında Bahçesaray’a döndü. 1878-1884 yıllarında belediye başkanlığı görevi yaptı. Bahçesaray’ı güzelleştirmeye, ışıklandırmaya çalıştı. Bu faaliyetleri yapan İsmail Gaspıralı Bey, “yersiz masraflar” iddiasıyla suçlanmış ve istifa etmek zorunda kalmıştır.37
“1879 yılında Tercüman gazetesini çıkararak mücadelesinde ilk adımını atmış olur. Bununla yetinmez, davasını daha iyi tanıtmak için 1881 yılında Türkistan Müslümanlığı eserini kaleme alır ve Rusya’daki Müslüman Türk halkının hak ettiği hakkını aramaya çalışır.” 38 Gaspıralı bu kitabında, Rusya’da bir Türk Müslüman topluluğunun varlığından ve bunun bir gerçek olduğundan, bunların Rus tebası olduğundan, Rusya tarafından medenice yetiştirilmesinden, bunu yaparken Rusya’nın bu durumdan korkmamasından, bilakis kendi yararına olduğunu bilmesinden, farklı halkların din, dil, kültürlerinin korunmasından bahseder.39
1884 yılında Bahçesaray’da açtığı Usûl-i Cedit veya “Usûl-i Savtiye” adını verdiği okulla ikinci hamlesini yapar.40 Bu, bir hareketin ve bir özgürlükçü ideolojinin temellerinin atıldığı bir hamledir. Bu olay Ceditçilik tarihine ilk Cedit okulu olarak geçmiştir. O, bu hareketle halkının uyanması, tüm Müslüman Türk halkının birliği, bütünlüğü ve özgürlüğü için mücadele etmekteydi. Ona göre milletin varlığını gösteren dil ve kültüre sahip olmayan millet bağımsız olamazdı. O, Türk toplumları için dil birliğini savunan en bariz kişilerden olmuş, çıkardığı gazete Tercüman da millî bir gazete olmuştur. Gazetede ortak bir dil kullanılmış, dilin önemi konusuna son derece dikkat gösterilmiştir. Ona göre dil canlı tarihtir. Dili olmayanın kendisi de yoktur demektedir. Kısacası o, şuna inanmaktadır: “Milletin iki özelliği vardır: dil birliği, din birliği. Milletin millîliğini yok etmek için bunlardan bir tanesini bozmak yeterli.”41
Eğitim faaliyetleri çerçevesinde Türkistan seyahatleri düzenlemiş, başta Buhara, Semerkant, Taşkent olmak üzere Usûl-i Cedit okulları açmıştır. Onun Türkistan üzerindeki hizmetleri Buhara Emirinin Tercüman gazetesine abone olmasıyla başlamıştır. 1893 yılında Gaspıralı Müslümanların yoğun olarak yaşadığı Orenburg, Semerkant ve Taşkent olmak üzere birçok Türk ilini gezmiştir. İsmail Gaspıralı Bey hakkında sonuç olarak şunu söyleyebiliriz: O, gerçekten bir eylem adamı ve bir fikir adamı olmuş, yazdığı eserleriyle varlığı inkâr edilen Müslüman Türkistan halkının varlığını savunmuş, çıkardığı gazete ve dergileriyle, açtığı okullarıyla, başlattığı Ceditçilik ideolojisiyle bu uğurda mücadele vermiş ve özgürlük çığrını açmıştır.
Gaspıralı’nın dahil olduğu Kırım Tatar Türkleri, diğer Türk halklarına göre eğitim yönünden daha gelişmiş bir düzeye sahiptiler. İslamî eğitime yönelik medreselerde çocukların gelişmesi için dersler yetersizdi. 5 yıl boyunca dinî eğitim ve biraz da okuma öğretilirdi. Gaspıralı bu beş yıllık eğitimi iki yılda tamamlayıp kalan üç yılda daha fazla bilgi vermenin mümkün olacağını belirtti ve buna göre bir program hazırladı. Bütün dersleri matematik, coğrafya, tıp, kimya, astronomi, Rusça ve Farsça gibi 17 başlık altında topladı.
Gaspıralı eğitime yönelik Rehber-i Muallimin veya Muallimlere Yoldaş kitabını yazdı. Kitapta Cedit mekteplerinin kuruluşu, ders programı, sınıfların özellikleri, tatil günlerine dair birçok şeyden bahsetti. Kız çocukları için ayrı okul açılmasından öğretmenlere aylık bağlanmasına, öğretim şeklinden ilköğretim ve ortaöğretimin ayrılması meselesine kadar bir çok konu programda yer almıştı.
Rusların Tercüman gazetenin yayınına izin vermesi, Müslümanların Rusya’ya karşı sempati duymalarını sağlamaya yöneliktir. Gaspıralı’nın ilk sayıda Ruslardan övgüyle söz etmesini ise gazete iznini sağlamaya yönelik bir hareket olarak nitelendirebiliriz.42
İsmail Gaspıralı’nın Düşünceleri
İsmail Gaspıralı’nın görüşleri genel olarak şu şekilde karşımıza çıkmaktadır: İlk olarak Gaspıralı eski Türk-Tatar eğitimini Avrupa’daki eğitim sistemine uygun hale getirerek medreselerde bir ıslahatın gerekliliğini savunmaktadır. Ayrıca dünyada Türkçe konuşan halklar için ortak bir edebî Türk dilinin oluşturulmasını istemektedir. Ruslaştırma siyaseti ve imparatorluk idaresinde Rus olmayanlara karşı zulüm uygulandığı bu dönemde, Rusya’daki Müslümanlarının etnik ve ortak bir edebî dil etrafında birleşmesi ve dağınık cemaatlerden modern bir millet haline gelmesini amaçlıyordu.43
İsmail Bey Gaspıralı, Tercüman gazetesinin tüm Türk illerinde okunduğunu ve gazetenin ortak dilinden herkesin memnun olduğunu söyleyerek: “İleride meydana gelecek şu dile, biz ortak dil demek istiyoruz ve 25 seneden beri şu ortak dil ile yazmaya alışıyoruz. Kaşgar’dan Han Kirman’a kadar, Sibirya’dan Merv’e ve Konya’ya kadar kullanılan Türk lügati birdir,”44 demiştir.
Onun genel görüşleri, Türk halklarının lehçe farklarını gidermek, ortak bir dil ve alfabe altında birleşmek, Türkçenin Arapça ve Farsçanın egemenliğinden kurtarılması, Türklerin modernleşerek bağımsız yaşaması, kadınların esaretten kurtarılması, Rusya’daki Müslüman Türklerin de iktisadî hayata katılmaları, dinî idarelerin düzeltilmesi, yardımlaşma cemiyetlerinin kurulması ve genel olarak geri kalmış Türk-Tatar halkının eğitim seviyesini yükseltmekti. Bu görüşleri yayan Tercüman gazetesi giderek yaygınlık kazanmış, hatta İstanbul gazetelerinden daha fazla okunacak hala gelmiştir.45
Dilde, Fikirde, İşte Birlik Düşüncesi
İsmail Gaspıralı Bey’in üzerinde en çok durduğu ve bir an evvel önlem alınması gerektiğini düşündüğü ve çabaladığı konu ise millî bir Türk dili meselesidir.46 Gaspıralı’ya göre, Türk lehçelerinin farklı yazılarla yazılması çok yanlıştır. Tüm Türk halklarının okuyup anlayabileceği, millî bir dil olarak uygun gördüğü dil eski Çağatay Türkçesidir. Bu konuda Osmanlı Türkçesinin yeterli bir dil olamadığına işaret eder.
Gaspıralı, “dinimiz bir” derken İslam dinini, “dilimiz bir” derken Türk dilini, “fikrimiz bir” derken Türk–İslam düşüncesini kastetmektedir. Nitekim bu düşüncelerini bir sonraki cümleleriyle şöyle açıklar: “Kazan dili, Bahçesaray dili, Bakü dili, Kızılyar dili yoktur. Hepimizin dili bir dildir.”47
“Dilde, Fikirde, İşte Birlik!” sloganıyla çıkardığı Tercüman gazetesiyle dünyadaki bütün Türklerin anlayabileceği ortak bir Türkçe geliştirilmiştir. Gaspıralı Tercüman gazetesinde yayınlanan ünlü “Dilde, Fikirde, İşte Birlik” makalesinde şöyle yazar:
“1897 yılında yapılan nüfus sayımına göre, Rusya’da yaşayan Türklerin sayısı 13.889.241’di. 1912 başlarında bu sayı, 16.226.073’e varmıştır. Bu sayının en büyük kısmını Tatarlar (5.124.397) ve Kırgızlar (5.165.542) oluşturuyordu. Başkurtların sayısı ise 1.769.962 idi. Yer bakımından Türklerin dağılımı ise şöyledir: 3.335.000 Orta Asya’da yaşayanlar, Türkistan ve steptekiler 7.995.000, Sibiryadakiler 120.000.”48
İsmail Gaspıralı’nın Şahsiyeti
İsmail Gaspıralı, Türk millîyetçiliği düşüncesinin gelişmesinde büyük rol oynayan ve Türkçülüğün bir ideoloji olarak ortaya çıkarılmasında önemli katkıları olan bir aydındır. Rusya Müslüman Türklerinin aydınlanma hareketi olan Ceditçilik Hareketi’nin kurucusudur. Hem dinî hem de dünyevi alanlarda derin bir bilgiye sahiptir. Dünyanın gelişimi ile yakından ilgilenmiş, birkaç yabancı dil öğreniş ve farklı halkların kültürlerini incelemiştir. Gaspıralı kendi bilgisine dayanarak Doğu ve Batı dünyalarını karşılaştırıp Türk halklarının gelişmesi için yollar aramıştır. İsmail Gaspıralı (1851-1914), Müslüman ve Türk dünyalarının, özellikle de Rus hâkimiyeti altında olanların, dünya gelişiminden koptuğunu ilk fark eden kişi olarak Türk halklarının cehaletini ortadan kaldırmak ve onları gelişmiş ülkeler seviyesine yükseltmek için bir hareket başlattı. Okullarda dünya bilimleri öğretmek ile eğitim reformu konusunu gündeme getirdi. İsmail Gaspıralı, 1884 yılında Kırım’daki Bahçesaray’da ilk Cedit okulunu kurdu ve bir ders kitabı geliştirdi. Bu program kapsamında 12 öğrenci 40 günlük eğitim göriyordü. Bu yöntem, “Usûl-i Cedit” olarak yaygın hale geldi. 1888’de Gaspıralı’nin Rehberi Muallim veya Öğretmenlere Refakatçi adlı kitabı yayınlandı. Eserde yeni yöntem okullarının eğitim sistemi, derslerin öğretimi ve organizasyonu, dersliklerin dönemi, programı, tatilleri ve sınavları açıklanıyordu.49
İsmail Gaspıralı, XIX. yüzyıl sonlarından bu yana Türkistan’daki Çeditçiliğin sadece özünü anlamada değil, aynı zamanda yönünü belirlemede de son derece önemlidir. İsmail Bey, Doğu halklarının okul eğitiminde gerçek bir devrim yapmış ve tarihte “Usûl-i Cedit” adı altında yeni bir yöntem başlatmıştır. Doğuda Cedidizm adıyla en ünlü, en ilerici hareketinin temelini atmıştır. Bütün Türk halklarını dünyanın gelişmiş uluslarına eşit görmek isteyen İsmail Gaspıralı, tüm hayatını buna adamıştır.
XIX. Yüzyılın Sonu ve XX. Başlarında Türkistan’da Eğitim
Türkistan’da XIX. Yüzyıl itibarıyla eğitim tamamen dinî nitelikliydi. İslam dünyasının diğer yerlerinde olduğu gibi okullar mektep ve medrese şeklindeydi. Mektepler genellikle camilerde olup halkın maddi destekleriyle faaliyet gösterirdi. İmam veya müezzinin ders verdiği bu okullarda eğitim görenlerin çok az kısmı medreselere giderdi. Dersler genel olarak Arapça, mantık, kelam ve hikmet gibi konulardan ibaretti. XIX. yüzyılın sonuna kadar Orta Asya’nın cazibe merkezi olan Buhara Medreseleri İslam dünyasının tanınmış eğitim merkezlerinden biri olmasıylameşhurdu. Rus Çarlığı altında yaşayan Tatar ve Başkurt gençleri ilim tahsil etmek için buralara geliyorlardı. Tatar reform hareketinin öncülerinden olan müceddit ulemanın birçoğu bu medreselerde yetişmişlerdi. Modern eğitim sistemine sahip olmamasına rağmen bu medreseler hâlâ önemli şahsiyetler yetiştirmekteydiler.
1893’te Buhara ve Semerkant’taki medreseleri ziyaret eden Rusya Müslümanlarından M. Zahir Bigi, buradaki medrese eğitimini birazda hayranlıkla anlatır. Buhara’daki medrese eğitimini Kazan’dakine göre daha ciddî ve üstün bulur. Onun gözlemlerine göre, Buhara’da en gözde sınıf talebelerdi. Onlara herkes hürmet göstermeye mecburdu. Talabeler yolda karşıdan gelirse, talebeye yol verilirdi. Kimse onlara söz söyleyemezdi. Talebeler hapis cezasından da muaftılar.50 Buhara medreselerinin bir tür özerkliği vardı. İdarî ve siyasî kayıtlarla bağlanmazlardı. Mollalar imtiyazlı kimselerdi. Emirin adamları bunlara kolay kolay el uzatamazdı.
Geleneksel eğitimin en önemli özelliği, talebelerinin münazara yeteneğine önem vermesiydi. Münazarada müderris ortaya bir mesele atarak bunun açıklamasını yapar, talebeler ise bu açıklamayı kabul etmeyip kendileri başka bir izah ortaya koyarlardı. Neticede değişik açıklamalar getiren talebeler arasında münazara ortaya çıkardı. Talebenin münazarada ustalıkla itiraz edebilmesine bakılırdı. Bilimde yetkinliğin ölçüsü buydu.
Münazaranın aynı zamanda Buhara talebeleri için bir tür eğlence olduğunu söylemek mümkündür. Medrese talebeleri veya ileri gelenler Emir huzurunda fikir tartışmaları yaparsa kazananlara mükâfat verilirdi. Münazaraları ziyafet ve eğlenceler takip ederdi. Halk, talebelere karşı muhabbet ve saygı hissi beslerdi.
Ücretsiz ön izlemeyi tamamladınız.