Kitabı oku: «Hİkayeler. Bi̇lgeli̇k işiği»
Составитель Яхья Мустафаоглу
Перевод с русского на турецкий язык Яхья Мустафаоглу
© Şri Ramakrişna, 2023
ISBN 978-5-4493-3614-9
Created with Ridero smart publishing system
DÜNYA
İŞTE DÜNYA BUDUR!
Bir keresinde Hriday buraya bir inek getirmişti. Bir gün ineği otlaması için bahçede iple bağladığını gördüm ve ona; «Hriday, neden ineği her gün buraya bağlıyorsun?» diye sordum. O ise; «Amca» dedi, «Ben ineği köyümüze göndereceğim. O iyice güçlendiğinde ise onu sabana bağlayacağım.» Ben bu sözleri duyar duymaz düşünmeye başladım; «İlahi Maya’nın* oyunları ne kadar da anlaşılmaz! Kamarpukur ve Sihore Kalküta’dan o kadar uzak ki! Bu zavallı inek tüm o yolu gitmek zorunda. Sonra o büyüyecek ve en sonunda ise sabana vurulacak. İşte dünya budur! İşte maya budur!» Ve sonra Samadhi’ye girdim. Ancak uzunca bir süre sonra dönebildim.
* (Maya – sanskr. – illüzyon)
DÜNYA ORMANINDA
Bir keresinde bir adam ormandan geçerken üç hırsız onun üzerine atlamış ve her şeyini çalmış. Hırsızlardan biri; «Bu adamı canlı bırakmanın ne anlamı var?» demiş ve böyle diyerek kılıcıyla tam onu öldürecekken, ikinci hırsız onu durdurmuş ve; «Hayır, yapma! Onu öldürmenin ne anlamı var? Onun ellerini ve ayaklarını bağlayıp burada bırakalım.» demiş. Hırsızlar adamın ellerini ve ayaklarını bağlamış ve oradan uzaklaşmışlar. Bir süre sonra üçüncü hırsız geri dönmüş ve adama; «Çok üzgünüm. Canın yandı mı? Ben şimdi senin kurtaracağım.» demiş. Adamı özgür bıraktıktan sonra hırsız; «Benimle gel. Seni otobana götüreceğim.» demiş. Uzunca bir süre sonra yola ulaşmışlar ve orada adam hırsıza; «Bayım, siz bana çok iyi davrandınız. Sizi evime davet ediyorum.» demiş. Hırsız ise; «Hayır, olmaz!» diye cevap vermiş; «Ben senin evine gelemem. Polis beni orada bulacaktır.»
Bu dünya ormandır. Buradaki üç hırsız ise sattva, rajas ve tamas’tır. Onlar Gerçek Bilgi adamını soymuşlardı. Tamas onu yok etmek ister. Rajas onu dünyaya bağlar. Fakat sattva onu rajas ve tamas’ın bağlarından kurtarır. Sattva’nın koruması altında insan, öfkeden, tutkudan ve tamasın diğer kötü etkilerinden korunur. Ancak sattva da bir hırsızdır. O, insana Gerçek Bilgiyi veremezse de onu Yüce Tanrı’ya giden yola götürür. Ve onu o yolda bırakırken; «Öteye bak. İşte senin evin orada.» der. Ancak sattva bile Brahman bilgisinden çok uzaktır.
DÜNYA İNSANLARI NE HALE GETİRİR
Kamarpukur’da bir çocuk iken Ram Mallick’i çok seviyordum. Fakat sonra o buraya geldiğinde ona dokunamadım bile. Ram Mallick ve ben çocukluğumuzda çok iyi arkadaştık. Gece gündüz beraberdik; birlikte uyurduk. Ben on altı veya on yedi yaşına geldiğimde insanlar; «Eğer birisi kadın olsaydı birbirleriyle evlenirlerdi.» derlerdi. Her ikimiz de bu evde oynardık. Ben o günleri çok iyi hatırlıyorum. Onun akrabaları tahtırevanlarla gelirlerdi. Şimdi onun Chanak’da bir dükkanı var. Ben onu uzun zamandır görmemiştim. O geçen gün geldi ve burada iki gün geçirdi. Ram çocuklarının olmadığını söyledi, kendi yeğenini büyütmüş fakat çocuk ölmüş. O bana bunu iç geçirerek anlattı, gözleri yaşlarla doldu, o yeğeni için yas tutuyordu. Sonra bana, çocukları olmadığı için karısının tüm şefkatinin yeğene adadığını söyledi. Ve karısı şimdi çok büyük üzüntü içindeymiş. Ram ona; «Sen delisin. Yas tutmakla eline ne geçecek? Benares’e mi gitmek istiyorsun?» demiş. Gördüğünüz gibi o karısına deli diyebiliyor. Çocuğun üzüntüsü onu iyice bozmuş. Ben artık onun içinde değer bir şey kalmadığını gördüm.
DÜNYANIN İNSANLARI
SİNİRLENDİKLERİNDE
«Görüyorsun», diyor Jadu’nun annesi bana; «Biz kendi yerimizdeki gösteride para toplamıyoruz. Diğer sadhular her zaman para istiyor fakat sen istemiyorsun.» Dünyevi insanlar para harcamaları gerektiğinde sinirlenirler.
Bir yerde teatral bir gösteri sergileniyormuş. Bir adam onu görmeyi çok istiyormuş. Oraya gittiğinde seyircilerden para toplandığını görmüş ve sessizce oradan ayrılmış. Başka bir yerde başka bir gösteri sergileniyormuş. Adam oraya gitmiş, araştırmış ve para toplanmadığını görmüş. Orada büyük bir kalabalık varmış. Kalabalığın içine dalmış ve salonun merkezine ulaşmış. Kendine çok güzel bir koltuk bulmuş ve gösteriyi zevkle izlemiş.
TÜM DİŞLER DÜŞTÜĞÜNDE
Size bir hikaye anlatayım. Bir adam Durga Puja’yı kendi evinde büyük bir tantana ile kutlarmış. Güneşin doğuşundan batışına kadar keçiler kurban edilirmiş. Fakat birkaç yıl sonra kurban verilmemeye başlanmış. Sonra oradaki adamlardan biri; «Efendim, nasıl oluyor da sizin evinizdeki kurban verme töreni bu kadar sönük geçiyor?» diye sormuş. Adam ise; «Görmüyor musun? Artık benim dişlerim kalmadı.» diye cevap vermiş.
GERÇEKTEN DE BÖYLE İNSANLAR VAR!
Onların «Bilim’ inde Tanrı’nın insan şeklini alabileceğinden bahsedilmiyor, o halde onlar buna nasıl inanabilirler? Gerçekten de böyle insanlar var!
Şu hikayeyi dinleyin. Bir adam arkadaşına; «Korkunç bir patlama ile bir evin yıkıldığını gördüm.» diyor. Bunu söylediği arkadaşı ise İngiliz eğitimi almış ve ona; «Bir dakika, gazeteye bakayım.» diyor. Gazeteyi okuyor fakat bir patlama ile yıkılan evle ilgili haberi bulamıyor. Sonra arkadaşına dönüp; «Ben sana inanmıyorum. Bu haber gazetede yok, öyleyse söylediklerinin hepsi yanlıştır.» diyor.
ÖKÜZÜN PEŞİNDEN AYRILMAYAN ÇAKAL
Bir zamanlar bir çakal, bir öküz görmüş ve onun peşini bırakmamış. Öküz dolaşıp duruyor ve çakal onu takip ediyormuş. Çakal şöyle düşünüyormuş; «Orada öküzün testisleri sallanıp duruyor. Elbet bir zaman onlar yere düşecek ve ben onları yiyeceğim.» Öküz yere yatıp uyuduğunda çakal da yatıyormuş ve öküz hareket ettiğinde çakal onu izliyormuş. Bu şekilde pek çok gün geçmiş fakat öküzün testisleri bedenine bağlı kalmaya devam etmiş. Ve sonra çakal hayal kırıklığı içinde oradan uzaklaşmış.
Bu dalkavukların da başına gelir. Zengin adamın kendileri için kesenin ağzını açacağını sanırlar. Fakat ondan herhangi bir şey almak çok zordur.
DİNDAR GİBİ GÖRÜNEN YAĞMACILAR
Bir mücevher dükkanı olan bir kuyumcu varmış. O boynundaki boncuklarla, elindeki tespihle ve alnındaki kutsal işaretlerle gerçek bir dindar, bir Vaişnava gibi görünüyormuş. Doğal olarak insanlar ona güveniyor ve iş için onun dükkanına geliyorlarmış. Onlar böylesine dindar bir insanın kendilerini asla kandırmayacaklarını düşünüyorlarmış. Ne zaman dükkana bir grup müşteri girse onun yanında çalışanlardan birinin; «Keşava! Keşava!» dediğini, bir süre sonra diğerinin; «Gopal! Gopal!» dediğini, bir üçüncünün; «Hari! Hari!» diye mırıldandığını duyarlarmış. Son olarak birileri; «Hara! Hara!» dermiş. Şimdi biliyorsunuz ki bunlar Tanrı’nın çeşitli adlarıdır.
Tanrı’nın adlarının bu kadar çok söylendiğini duyan müşteriler doğal olarak kuyumcunun çok üstün bir insan olduğunu düşünürlermiş. Fakat siz kuyumcunun gerçek niyetini tahmin edebiliyor musunuz? «Keşava! Keşava!» diyen adam aslında; «Bunlar kim? Kim bu müşteriler?» diye sormak ister. «Gopal! Gopal!» diyen adam müşterilerin bir inek sürüsünden ibaret olduğunu söylemek ister. «Hari! Hari!» diyen adam ise; «Onlar bir inek sürüsünden başka bir şey olmadıklarına göre neden onları soymuyoruz?» demek ister. «Hara! Hara!» diyen ise «Onları her anlamda soyalım çünkü onlar sadece ineklerdir.» diyerek bunu onaylar.
Ücretsiz ön izlemeyi tamamladınız.