Sadece LitRes`te okuyun

Kitap dosya olarak indirilemez ancak uygulamamız üzerinden veya online olarak web sitemizden okunabilir.

Kitabı oku: «Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Bir Aydın Şeyh Safvet (Yetkin) Efendi», sayfa 3

Yazı tipi:

27 Ekim 1950 tarihinde, Ankara’da oğlu Suut Kemal Yetkin’in evinde vefat etmiştir.81 Cenazesi Urfa’ya götürülmek istense de ailesinin isteği üzerine Ankara’da Cebeci Asrî Mezarlığı’na defnedilmiştir.82 Kendisinin vefatına ilişkin çeşitli kaynaklarda farklı bilgiler bulunsa da şu belge vasıtasıyla net bir şekilde ölüm tarihi bilinmektedir:

Urfa Valiliğine

İliniz ahalisinden Şeyhzade Abdülkadir oğlu 1282 doğumlu mülga Dâru’l-Hikmeti’l-İslâmiye azası, iliniz eski mebusu Mustafa Safvet Kemaleddin Yetkin 27.10.1950 tarihinde vefat etmiştir.

Dul ve yetimlere maaş tahsis edilmek üzere aile nüfus kaydı, kayıtlı bulundukları Beyoğlu Kazası’ndan getirilmiş ise de alınan kayıt suretinde Hafize’nin bulunamadığı görülmüştür. Merhumun karısı Hafize’nin lakapları Bed’î Zaman Şeyhi olup babası Salih anası Fatma’dır.

İlinizde doğup 19 Kasım 1932 tarihinde vefat ettiği biraderi Emin de iliniz eski nüfus memurlarından bulunduğu, merhumun yetimlerinden olduğu, Hafize’ye ait kayıtlar bulunmadıkça merhumun yetimlerine maaş tahsisi yönüne gidilemeyeceğinden adı geçene ait nüfus kaydının gönderilmesinin temini saygı ile rica olunur. 83

Dinî ilimler ve tasavvuf konularında, yaptığı görevlerden dolayı bir otorite olarak kabul edilen Yetkin, yaşadığı dönemdeki şeyhlerin ve tekkelerin kendisine yeterince iltifat etmemesine kırılmıştır. Safvet Yetkin bu durumu, şeyhlerin ve tekkelerin kendisini Cumhuriyet Dönemi’nde tekke ve zaviyelerin kapatılmasının müsebbibi olarak görmesine bağlamıştır.84

Safvet Yetkin’in Hafize Hanım ile olan evliliğinden Suut Kemal, Zehra, Kemalettin ve Sıdıka isimlerinde dört çocuğu vardır. Çocuklarından Suut Kemal Yetkin, Ordinaryüs Profesör Doktor unvanını kazanmış ve Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde Sanat Tarihi dersleri vermiştir.85

II. BÖLÜM
SAFVET YETKİN’İN GÖREV ALDIĞI KURUMLAR VE BURALARDA YAPMIŞ OLDUĞU ÇALIŞMALAR

Safvet Yetkin’in görev yapmış olduğu kurumlar, kronolojik olarak şu şekildedir: Urfa İdadi Mektebinde Farsça ve Ahlak öğretmenliği, Urfa Bidayet Mahkemesi Azalığı, I., II. ve III. Dönem Osmanlı Mebusan Meclisi Mebusluğu, Meclis-i Meşâyih Başkanlığı, Tetkik-i Mesâhif-i Şerife ve Müellefat-ı Şer’iyye Meclisi Başkanlığı, Dâru’l-Hikmeti’l-İslâmiye Azalığı ve II. Dönem TBMM Mebusluğu şeklinde sıralanmaktadır.86 Kitabın bu bölümünde sırasıyla Meclis-i Meşâyih, Tetkik-i Mesâhif-i Şerife ve Müellefat-ı Şer’iyye Meclisi, Dâru’l-Hikmeti’l-İslâmiye, Osmanlı Mebusan Meclisi ve TBMM hakkında kısaca genel bilgiler verilerek Yetkin’in bu kurumlarda görev aldığı süre boyunca yaptığı faaliyetler tanıtılacaktır.

Osmanlı Mebusan Meclisi

Kanun-i Esasi’nin kabul edilmesinin ardından açılan “Meclis-i Umumi”, Mebusan ve Âyan heyetlerinden oluşmaktaydı. Meclis-i Mebusan için yapılan seçimlerin ardından, milletvekili sayısı beklenenin altında kalmasına rağmen meclis açılmıştır. I. Mebusan Meclisindeki milletvekilleri, çoğunlukla vilayet meclisleri üyeleri arasından seçilmişti. Bu sebeple ülkenin eşrafını temsil etmekle birlikte varlıklı ve kültürlü kişilerden oluşmaktaydı. Müzakere usullerine vâkıf bulunuyorlardı. Konuşmalarında ılımlı olmakla beraber hepsi Kanun-i Esasi’ye bağlı idiler. Bu meclis ilk defa üç kıta üzerinde yaşayan, çeşitli ırklara, dinlere ve mezheplere bağlı toplulukları bir araya getirmişti. Üyelerin çoğu kendi bölgelerinde düzeltilmesi gereken ciddi bozukluklardan bahsetmekle beraber, sadece kendi seçim bölgelerinin kötü idare alanı olarak yalnız olmadığını, öğrenmeleri neticesinde hayrete düşmüşlerdi. Üyeler, şikâyet etmiş oldukları konuların sebebini ve bunlara çare bulmak için sistemdeki gerekli değişiklik tekliflerini açık kalplilikle ortaya koymuşlardır.87

19 Mart 1877 tarihinde Sultan II. Abdülhamit tarafından düzenlenen bir törenle açılan I. Dönem Osmanlı Mebusan Meclisi, padişah tarafından Rusya’nın açtığı savaş karşısında meclisin savaş koşullarının gerekliliklerini yerine getiremediği gerekçe gösterilerek, 28 Haziran 1877 tarihinde kapatılmıştır. 13 Aralık 1877 tarihinde açılan II. Dönem Osmanlı Mebusan Meclisi ise Rusların Ayastefanos’a kadar ilerlemesi gerekçe gösterilerek, 13 Şubat 1878 tarihinde Sultan II. Abdülhamit tarafından süresiz tatil edilmiştir.

III. Dönem Osmanlı Mebusan Meclisi ise bundan 20 sene sonra 17 Aralık 1908 tarihinde açılmış ve bir seçim dönemi boyunca görev yaparak, Sultan II. Abdülhamit’i tahttan indirmiş, padişahın ve Meclis-i Âyanın yetkilerini kısıtlamış ve 18 Ocak 1912 tarihinde padişah tarafından kapatılmıştır. Bunun ardından yapılan seçimlerde 18 Nisan 1912 tarihinde IV. Dönem Osmanlı Mebusan Meclisi toplanmış ve 5 Ağustos 1912’de Gazi Muhtar Paşa’nın önerisi ile feshedilmiştir. İttihatçıların neredeyse meclisin tamamını ele geçirdiği V. Dönem Osmanlı Mebusan Meclisi ise İtilaf Devletlerinin baskısı dolayısıyla 11 Nisan 1920’de Sultan Vahdettin tarafından kapatılmıştır.88

Safvet Yetkin’in Osmanlı Mebusan Meclisi’ndeki Çalışmaları

İlk olarak 5 Aralık 1908 tarihinde Urfa milletvekili olarak Osmanlı Mebusan Meclisine seçilen Yetkin; Urfa ile ilgili neredeyse her konuda söz alıp takrirler vermiş, bunun yanında Yıldız Sarayı’ndaki belgelere erişim yetkisi, Matbuat Kanunu, Cemiyetler Kanunu ve Kanun-i Esasi’nin yorumlanması ile ilgili konular da dâhil pek çok konuda görüş bildirmiştir. Safvet Yetkin’in ilk milletvekilliği dönemi 8 Aralık 1911 tarihinde meclisin kapanmasıyla sona ermiştir.89 12 Nisan 1912 tarihinde ikinci kez Urfa Milletvekili seçilen Yetkin’in vekilliği, iki ay sonra meclisin tekrar kapatılmasıyla sona ermiştir. Mebusan Meclisinin üçüncü kez açılmasıyla 6 Mart 1913 tarihinde üçüncü defa Urfa Mebusu seçilen Yetkin; bu mecliste de Urfa ile ilgili konularda önemli refleksler göstermiş, özellikle Halep – Urfa sınırının ve vilayet teşkilatının değiştirilmesi ve Rakka Sancağı’nın bir bölümünün Urfa’dan alınarak Zor’a bağlanması gibi konuları içeren kanun tekliflerinde ciddi tartışmalara girmiştir. Bununla birlikte; sivil ve askerî mahkemelerin yetki ihtilafı, Dâru’l-Hikmeti’l-İslâmiye’nin Kurulması ve Bütçe Kanunu gibi mecliste gündeme getirilen birçok önemli konuda söz söylemiş ve takrirler vermiştir.90 Çalışmamızın bu bölümünde, Safvet Yetkin’in Mebusan Meclisi’nde yaptığı konuşmalardan ve verdiği takrirlerden bahsedeceğiz.

Safvet Yetkin’in Mecliste Yaptığı Konuşmalar ve Verdiği Takrirler

Safvet Yetkin’in Osmanlı Mebusan Meclisindeki ilk faaliyeti, milletvekilliği düşürülen Jurnalci Niyazi Efendi ile ilgili takrir vermesidir. Yetkin, verdiği takrirde şu ifadeleri kullanmıştır:

“Heyet-i Muhteremce bilittifak verilen karar-ı musib üzerine mebusluktan bihakkın ıskat edilen Jurnalci Niyazi nam şahsın kavl-i mücerredi hainesinden ibaret bulunan müftereyat-ı terviç ile birçok zevatı hamiyet sımatın perişanisini mucip olan ve evvelki gün heyette kıraat edilen mazbata suretinde yazılı imza Ömer Rüştü ve Etem Paşalar hazeratının elyevm Âyan azalığında bulunduklarında Kanun-i Esasi’nin 61. Maddesine nazaran mazbata-i mezkurenin tanzim-i hidematı memduhadan ise, Âyan azasının lâyen’azil olmak hakkından bilistifade ipka ve aksi hâlinde icabının tayin ve icrası hususunda Heyet-i Muhteremce bilmüzakere karar itasını teklif ederim.91

Safvet Yetkin’in Osmanlı Mebusan Meclisindeki kayıtlara geçen ilk konuşması ise Dagavaryan Efendi’nin verdiği bir istizah takriri ile ilgilidir. Yetkin, söz konusu takririn kabulü veya reddi yönünde müzakere yapılmasının gerektiğini ancak amaçtan şaşarak bir sürü alakasız söz söylendiğini belirtmiştir. İlaveten, konuşmacılar sadece amaç dâhilinde konuşsaydı birinci celsede konunun çözülebileceğini ancak gereksiz konuşmalar yüzünden ikinci celsede de aynı konunun tartışılacağını ifade etmiştir. Yetkin ayrıca, Dagavaryan Efendi’nin takririnin bir istizah takriri olduğunu, bu istizahın şimdi sırası mı yoksa değil mi konusunun gereğinden çok tartışıldığını, Lütfi Bey’in kabinesinin kendini feshettiği için istizahın yapılamayacağını ifade ettiğini ancak eğer kabine kendini feshettiyse bile vekâleten işleri yürüttüğünü ve istizahı da yapması gerektiğini, bu yüzden takririn kabulü için oylama yapılmasını teklif ettiğini söylemiştir.92

Safvet Yetkin’in, Mebusan Meclisinin 23.12.1325 tarihli oturumunda yaptığı bir konuşma, Ali Muta Efendi’nin milletvekilliğinin düşürülmesi hakkındadır. Yemen Milletvekili Ali Muta Efendi’nin hastalığından dolayı uzun süre meclise katılmamasının ardından meclise verdiği bir tahsisat teklifine binaen mecliste tartışma yaşanmış, bazı vekiller, üç aydan uzun süre meclise katılmayan vekillerin, vekilliklerinin düşürülmesi gerektiğini söyleyerek Ali Muta Efendi aleyhine konuşmalar yapmıştır. Bunun üzerine Safvet Yetkin:

“Yemen Mebusu Ali Muta Efendi’nin Meclisi Âliye vuku bulan teklifine dair verilecek kararımızda kanuna mutabık olmak icap eder. Bu zat hakkında Halit Efendi tarafından vuku bulan mütalaa, sırf bu zatın şahsına ait olmakla, bendeniz bunu kanunun haricinde görüyorum. Evvelce bu zat hacca gitmek için mezuniyet istemiştir. Şimdi bu zatın hastalığından bahsolunuyor. Hasta olduğunu doktor raporu ile ispatlıyor. Eğer bu adam hasta olmasaydı Hicaz’a gidecekti, yine mezun olacaktı. Hasta oldu, Hicaz’a gidemediği ile de sabit olunuyor. Biz de hüsnü zan ile memuruz. Hususiyle bu, doktorun raporuyla da müeyyettir ve bir mebusun da yalan söylemesine ihtimal vermeyiz. Tahsisat meselesi bu meselenin haricindedir. Mademki evvelce mezun idi ve şimdi hastalığı da sabit oluyor, o hâlde emsali misillü bu adama mezuniyet verilmesi reyindeyim.” 93

Şemsettin Efendi isminde bir memurun haksız yere görevinden alındığı iddiasıyla meclis encümenine başvurmasının ardından, 02.01.1325 tarihinde mecliste bir yetki tartışması vuku bulmuştur. Bunun üzerine Safvet Yetkin, okunan dosyanın içeriğine bakıldığında başvuruda bulunan kişinin haklı, Evkaf Nezaretinin ise haksız olduğunun anlaşıldığını, konunun kanunlara uygun bir şekilde halledilmesinin gerektiğini, her bir Osmanlı vatandaşının Mebusan Meclisine müracaat etme hakkının bulunduğunu ancak bu hakkın öncelikle yetkili olan müracaat mercine yapılıp oradan sonuç alınamadığında yapılabileceğini ancak söz konusu dosyaya göre yetkili merciye müracaat edilmediğini belirtmiştir. Yetkin ilaveten, yetkili merciye müracaat edilseydi oradan sonuç çıkmayınca kanuna uygun bir şekilde konunun meclise intikal edeceğini ve istizah yoluyla meselenin araştırılacağını söyleyerek dosyanın hıfzını teklif etmiştir.94

Safvet Yetkin’in bir başka konuşması ise, 26.01.1325 tarihli meclis oturumunda tartışılan, Âyan Meclisinden Yorgiyadis Efendi’nin söylediği sözler yüzünden Mebusan Meclisinden özür dilemesine yönelik talebin Âyan Meclisine iletilmesi meselesiyle ilgilidir. Yetkin, konu hakkında şu sözleri söylemiştir:

“Gerek Mebusan Heyeti ve gerek Âyan Heyeti olmak üzere bu iki heyet-i muhteremenin mevkileri gayet âlidir. Kuvve-i Teşriiyeyi teşkil eden bu iki heyeti muhteremedir. Bunların mevkileri şu suretle âli olduğuna nazaran bunlardan bir kusur sudur ederse her ne kadar küçük olsa da mevkilerinin ehemmiyetine nazaran o kadar büyüktür. Binaenaleyh, Yorgiyadis Efendi’nin tefevvühâtı hakikaten millete karşı büyük bir tecavüzdür. Fakat mensup olduğu heyet, sözünün geri alınmasına bir karar vermiştir. Bu, kendi mensup olduğu Heyeti Âyana karşı muhalefet etmiş. Bizim yapacağımız bir şey varsa Heyeti Âyan Riyasetinin verdikleri kararın şerefini muhafaza etmek üzere bir temennide bulunmaktan ibarettir. Binaenaleyh, Heyet-i Muhteremeye teklif ederim ki Heyet-i Âyanın Yorgiyadis Efendi’ye karşı vermiş olduğu kararın şerefini muhafaza etsin. Eğer bu şeref, muhafaza edilmezse o vakit Vasfi Efendi biraderimizin mütalaatına tamamıyla iştirak edelim.” 95

Safvet Yetkin’in söz söylediği başka bir konu ise Mebusan Meclisinin yetkileri ile alakalı 30.04.1325 tarihli bir meclis tartışmasıdır. Dâhiliye Nezaretinin, Sadrazam’a yazdığı mektupta bir hususun araştırılması için Adana’da incelemede bulunacak İcra Heyetinin yanına meclisi temsilen iki vekilin verilmesi istenmiştir. Bunun üzerine bazı milletvekilleri, Mebusan Meclisinin görevlerinin Kanun-i Esasi’ye dayandığını, meclisin görev tanımında olmasa dahi teftiş amacıyla meclisi temsilen bazı vekillerin çeşitli yerlere gönderilebileceğini iddia ederken, bazı vekiller bu durumun kanuna aykırı olduğunu savunmuştur. Safvet Yetkin ise İcra Kuvvetinin mesuliyet almasının gerekliliği hakkında konuşulduğunu ancak meclisten seçilecek olan vekillerin duruma müdahale etmeyerek tarafsız bir şekilde sadece gözlem yapacağını, herhangi bir fiilî müdahalenin söz konusu olmayacağını söylemiştir. Yetkin ayrıca, vekillik sıfatının yalnız tarafsızlıktan ibaret olduğunu, gidecek olan vekillerin ise vekillik isminin hakkını vermek amacıyla gitmesi gerektiğini ve oradaki heyete nezaret etmeleri gerektiğini ifade etmiştir. Vekilliğin bu demek olmadığını iddia eden vekillere ise cevap olarak, önceki günlerde Yıldız’daki araştırmada paranın hesabını kontrol etmek ancak fiilen müdahale etmemek üzere gönderilen vekilleri hatırlatan Yetkin, durumun bundan farksız olduğunu ve Adana’ya gidecek olan vekillerin de sadece nezaret edeceğini belirtmiştir.96

Yetkin, 06.05.1325 tarihli meclis oturumunda tartışılan Matbuat Kanunu’na bir ilave yapılmasını talep etmiştir. Söz konusu kanunun 19. maddesinde97 yer alan bazı ifadeler, mecliste önemli tartışmalara sebep olmuş; maddedeki birçok ibareye itiraz edilmiştir. Söz konusu madde ise şu şekildedir:

Bu maddeye Safvet Yetkin’in şu şekilde bir ilave talebi olmuştur:

“Bu maddede tezyif kelimesinin manası gayet şümullü olmak itibarıyla, maddenin heyeti mecmuası fikrime kalırsa burada mahzur var. Kanun-i Esasi mucibince Devlet-i Aliyye’nin dini resmen Din-i İslam’dır. Hâlbuki Din-i İslam yetmiş üç mezhebe münkasemdir. Mezahip arasında binlerce kütüb-ü diniye ve akaidiye yazılmıştır. Ve bu da memalik-i mütemeddinenin her yerinde kabul edilmiş olan serbest-i edyan ve mezahibin muktezeyatındandır. Biz, bu meselede mübahesat ve münazerat-ı diniyeyi müstesna tutmalıyız. Fenni münazaranın usul ve adabına riayet şartıyla mütaleat ve münazarat-ı diniye müstesna demeliyiz. Bu cümlenin ilavesini teklif ediyorum.98

Safvet Yetkin’in bu önerisine, kendisinden sonra söz alan birçok vekilden de destek gelse de kendisinin teklifi kabul edilmemiştir.

Tarihe 31 Mart Vakası olarak geçen hadisenin ardından Mustafa Kemal Paşa, Hareket Ordusu’yla birlikte İstanbul’a gelerek durumu kontrol altına almıştır. Bu hadiselerin yaşandığı dönemde Yıldız’daki evrak deposundaki belgelerin sınıflandırılması ve düzenlenmesi için meclisin yetkili kılınmasına dair Hareket Ordusu Kumandanlığına yazı gönderilmesine yönelik bir takrir verilmiştir. Söz konusu takrir hakkında yapılan tartışmada ise Safvet Yetkin, bahsi geçen işin Kuvve-i İcraiyeye ait olduğunu bu yüzden meselenin yetkili makama yazılması gerektiğini ifade etmiştir.99

Safvet Yetkin’in 27.05.1325 tarihli meclis oturumunda yaptığı konuşma ise diğer kurumlardan izahat istendiğinde en az hangi dereceden memurların izahat için meclise gelmesi gerektiği hakkındadır. Menteşe Vekili Halil Bey’in, meclis bir izahat istediğinde Şeyhülislam’ın üçüncü veya dördüncü dereceden ve konuya yeteri kadar vâkıf olmayan memurları gönderdiğini, meclis olarak daha yetkili kişilerden kapsayıcı bir izahat almanın hakları olduğunu ifade etmiştir. Meclisteki birçok vekil Halil Bey’in bu teklifine katıldığını belirten ifadeler kullanmıştır. Bunun üzerine, tartışmaya dâhil olan Safvet Yetkin:

“Vükeladan biri istizaha davet olunduğu zaman üç türlü salahiyet verilebilir. Ya bizzat bulunacak, cevap verecek, ya rüesa-yı memurinden birini gönderecek veyahut mesuliyeti üzerine alarak tehir edecek. Bu üçüncü kısım en ziyade tadile muhtaç kısımdır. Biz bunu böyle bila kayd-ü şart kabul etmemeliyiz. Kâmil Paşa meselesinde bunun tecrübesi geçmiş idi. Olur ki vükeladan birisi yahut Kabine Reisi vatana gayet muzır bir teşebbüste bulunur, bir meseleye teşebbüs eder. Biz istizaha talip olduğumuz vakitte bu üçüncü salahiyetten istifade ederek mesuliyet bana aittir der, tehir eder. Biz o vakit ne yapabiliriz?”

Bu soruyu Tokat Vekili İsmail Paşa’nın “Azlederiz.” diyerek cevaplamasının ardından Yetkin: “Bunun için, bu üçüncü kısımda mesuliyeti üstüne alıp da cevabı, tehir etmek salahiyetini Mebusan Meclisinin muvafakati şartıyla olmak üzere demeliyiz. Tadil edilmeli.”100 şeklinde düşüncelerini ifade etmiştir.

Meclisin 06.06.1325 tarihli oturumunda, cemiyetler ile ilgili nizamname görüşülürken, Safvet Yetkin söz alarak mevcut kanun teklifi ile ilgili görüşlerini ifade etmiştir. Yetkin, eğer kanun teklifi kabul edilecek olursa Allah’ın insanlara ihsan ettiği bazı kutsal hakların ihlal edileceğini çünkü cemiyetlerin insan hukukundan doğduğunu belirtmiştir. Belli bir sayıdaki kişinin bir araya gelerek bir cemiyet oluşturup, bir işle meşgul olmalarının oldukça doğal bir hâl olduğunu ancak bu cemiyetlerden üretim ruhsatı istenirse cemiyetin oluşumunun güç bir hâle geleceğini ifade etmiştir. Yetkin ayrıca, üretim ruhsatının sadece üretim yapan cemiyetlerden istenmesi gerektiğini, ruhsat alabilmek için zaten cemiyetin önceden oluşmuş olması gerektiğini ve bu yüzden de kanun teklifinin kabul edilmemesi gerektiğini vurgulamıştır. Lütfi Bey’in Fransızlar ile Osmanlıları kıyaslayarak Osmanlı’nın henüz yeterince gelişmediğini söylemesine de tepki gösteren Yetkin, Osmanlıların da insan gibi yaşamak adına yeterince geliştiklerinin göstergesinin, içinde bulundukları meclis olduğunu ifade etmiştir.101

Kapsayıcı bir kanun olan Cemiyetler Kanunu’nun diğer maddeleri ile ilgili görüşmelerde ise Yetkin, cemiyetler oluşur oluşmaz cemiyetlerden bir beyanname istenmesine karşı çıkmış, bir cemiyet oluşturulduğunda öncelikle kendisinin amacı ve programını belirlemek gibi işlerinin halledildiğini, bunu yapmadan bir beyanname veremeyeceğini söylemiştir. Yetkin ayrıca, bir cemiyetin beyannamesinde yazması gereken, cemiyetin programı, amacı ve merkezî yönetimi gibi bilgileri daha kurulmadan veremeyeceği gibi bunları vermesinin de öyle bir iki gün süren bir iş değil, daha çok vakit gerektiren bir iş olduğunu vurgulamıştır. Yetkin bununla birlikte, bir cemiyetten beyanname talep etmeden önce en az on beş gün kadar bir vaktin cemiyete verilmesi gerektiğini ifade etmiştir.102

Mebusan Meclisinin 09.07.1325 tarihli oturumunda, padişaha hitaben yazılacak olan bir teşekkür mektubunun içeriğindeki bazı kelimelere ilişkin, Safvet Yetkin söz alarak şunları söylemiştir:

“Heyet-i Muhteremenin malumudur ki bu bir ariza-i teşekküriyedir. Bu ariza-i teşekküriye ise zat-ı şahanenin buraya teşrif buyurup da nutk-u hümayuna karşı Heyeti Umumiyemiz tarafından yazılan teşekkürnamedir. Hâlbuki bunun serapa meali 10 Temmuz ve 14 Nisan inkılaplarının gayet beligane yazılmış bir tarihidir. Hâlbuki burada, zat-ı şahane tarafından millete karşı en büyük iltifat, vücud-u hümayunu ile Makam-ı Riyaset’e gayet büyük ve gayet âli bir şeref bahşetmiş olmasıdır. Geçen de takdim ettiğim takririmde ondan bahsederek gerek Meclis-i Mebusanın ve gerek dolayısıyla bu iltifata nail olduğundan dolayı bütün Osmanlı milletinin hissiyat-ı şükraniyesinin ilave edilmesini teklif etmiştim. Heyet-i Muhteremenin bunu nazar-ı dikkate almasını rica ederim.” 103

Safvet Yetkin’in dâhil olduğu bir tartışma da 1327 yılının Evkaf Nezareti Bütçe Kanunu görüşülürken cereyan etmiştir. Bursa Vekili Ömer Fevzi Efendi ile Konya Vekili Zeynel Abidin Efendi oldukça uzun süren bir tartışmaya girişmişlerdir. Tartışma genel olarak bütçe kanununun birçok maddesini ilgilendirse de önemli görüş ayrılıkları, vakıflara harcanacak olan parayı harcayacak kişilerin yetkisi ile ilgilidir. Safvet Yetkin ise Zeynel Abidin Efendi’nin fikirlerine karşı çıkmış ve tartışmaya dâhil olmuştur. Yetkin, öncelikle Konya Vekili’nin dediklerini özetleyerek, Zeynel Abidin Efendi’nin, Evkaf Bütçesi’nin İslam’ın şeri kurallarına muhalif olduğunu, bunu kabul eden meclisin de İslami kurallara muhalif olduğunu ima ettiğini belirtmiştir. Yetkin, tam aksine Zeynel Abidin Efendi’nin itirazının İslam’a muhalif olduğunu ve bunu ispat edeceğini söylemiştir. Ortalıkta sadece yardım ve hayır amacıyla kurulmuş olan birçok vakıf olduğunu ve bunların masraflarının hükûmetin ve meclisin kararlarıyla karşılanmasının gerektiğini ifade etmiştir. Yetkin ayrıca, Zeynel Abidin Efendi’nin, vakıflardan alınan paralarla birtakım memurların maaşlarının ödenmesinin yanlış olduğunu belirtmesinin üzerine, bu sözlerin doğrudan Kur’an-ı Kerim’e muhalefet etmek olduğunu söylemiştir. Yetkin’in bu sözünden sonra mecliste büyük bir gürültü kopmuş ve tartışmalar sertleşmiştir. Sözlerine devam eden Yetkin, sadaka ile ilgili bir ayeti okumuştur:

“Sadakatın mahali mesarifatı yegân yegân tadat edildiği hâlde, sadakatın üzerine memur olanların da sarfiyatta hakları salahiyetleri vardır.” 104

Diğer vekillerin itirazlarına aldırmadan sözlerine devam eden Yetkin, söz konusu kanunun hangi maddesinde vakıflar ile ilgili şeri hükümlere muhalefet olduğunu anlayamadığını ifade etmiştir.

28.04.1326 tarihli meclis oturumunda konu yeni vilayet olacak bazı yerleşimlere gelmiştir. Birçok milletvekili kendi bölgeleri ile ilgili görüşlerini dile getirince Safvet Yetkin de Antep’in vilayet olmasının Urfa’ya ne gibi etkilerinin olacağını ayrıntılı bir şekilde açıklamak için söz almıştır. Yetkin, açıklamasında şu sözlere yer vermiştir:

“Teşkilat hakkında rüfeka-yı kiramın bazısı tarafından vuku bulan itirazattan ve Dâhiliye Nazırı ile Sadrazam Paşa hazretlerinin beyanatından bütçeye tesiri olacak teşkilatın bütçesi behemehâl Meclis-i Mebusandan geçirilmesi lazım olduğu anlaşıldı. Şu münasebetle mevzu-u müzakere, teşkilata müteallik olduğu için, sadet dâhilinde, Urfa’ya müteallik bazı maruzatta bulunmak istiyorum.

Urfa Sancağı’nın birçok kabail ve aşair ile meskûn olduğu ecilden Devr-i Sabık’ta bile müstakillen bir liva hâline ifrağına Hükûmet-i Mahalliye tarafından çok defalar müracaat olunmuş idi. Her nasılsa, o zamanlar nazar-ı ehemmiyete alınmadı. Meşrutiyet’in ilanından sonra Hükûmet-i Mahalliye tarafından vuku bulan müracaat ve Urfa Mebusları tarafından verilen takrirler üzerine Hükûmet-i Meşrutaca nazar-ı dikkate alınarak, tahsisat-ı hazırası ile yani 1325 senesindeki tahsisatıyla müstakillen bir liva hâline ifrağına İrade-i Seniyye şeref – sadır oldu. Zannederim ki, bunun bütçe üzerinde hiçbir tesiri olmadığından dolayı, Heyet-i Umumiyeden geçmesine lüzum yoktur. Çünkü müstakil bir liva olması hasebiyle, tahsisat-ı hazırası ile olmuştur. Fazla bir masarif istemiyor. Ancak, Antep kazasının livaya tahvili münasebetiyle Urfa’nın irade-i mülkiyyesi nokta-i nazarından pek büyük tesir hasıl olmuştur. Urfa’nın dört kazası vardır; Birecik, Rumkale, Harran ve Suruç’tur. Bu dört kazanın en memuru Rumkale ve Birecik’tir. Harran ve Suruç kabail ile meskundur. Hatta Harran kazasında şimdiye kadar bir hükûmet konağı bile yapılmamıştır. Memurin-i Hükûmet seyyar bir hâldedir. Antep’in livaya tahviliyle Birecik ve Rumkale’nin Antep’e ilhakı tasavvur olunuyor. Teşkilatta müteallik ve binaenaleyh sadet dâhilinde söylüyorum. Hâlbuki bu, Urfa’nın dâhilinde bulunan Birecik ve Rumkale kazaları, eğer Antep kazası liva olup da ona ilhak edilecekse maruzatımı nazar-ı dikkate almanızı temenni ederim. Çünkü o hâlde, Urfa’nın idare-i mülkiyesinin bir hercümerce düçar olması mucip olur.

Mesela, Urfa Liva Merkezi’nde birtakım müessesat-ı nafia vardır ki bunun karşılığı, Birecik kazasıyla temin edilmiştir. Mesela, bir Guraba Hastanesi vardır ki dört bin lira ile vücuda gelmiştir. Beş yüz lira, Birecik varidatından karşılığı vardır. Eğer Antep’in livaya tahvilinde sarfı-i nazar edilecek olursa hudud-u kadimesi muhafaza edilecektir. Bir şey demeye hakkım yoktur. Fakat bu iki kazanın Antep’e verilmesi icap ederse, bu cihetler nazar-ı dikkate alınaraktan Teşkilat Kanunu yapılıncaya kadar Urfa’nın halihazırda mevcut olan hudut ve kazalarının kemakan ipkasını temenni ederim. Yani, Kuvve-i İcraiyye’nin bu cihetleri nazar-ı dikkate almasına dair Heyet-i Muhteremenizce karar verilmek üzere bir takrir yazdım. Heyet-i Muhteremeden bunu temenni ederim.” 105

Safvet Yetkin’in, 11.05.1326 tarihli bir meclis oturumunda, Kanun-i Esasi’nin tefsir edilmesi ile ilgili bir tartışmada söz aldığı görülmektedir. Kanun-i Esasi’de yer alan, milletvekillerinin seçildiği bölgenin yerlisi olması hususu ile ilgili çıkan tartışmada milletvekilleri, bir yerde ne kadar süre ikamet edince oranın yerlisi olunacağı konusunda görüş ayrılığına düşmüşlerdir. Bazı vekiller beş sene geçmesi gerektiğini savunurken, bazı vekiller çok daha kısa sürelerin yeterli olacağını savunmuştur. Safvet Yetkin ise bu tartışmaya farklı bir açıdan yaklaşmıştır. Yetkin, tartışma ile ilgili belirli bir süre söylemek yerine Kanun-i Esasi’de yerli olarak kabul edilme şartı net olarak verilmediği için, bir kişinin bir yere nakil yaptırmasından kaç sene sonra yerli sayılacağını veya bir sürenin geçmesinin gerekip gerekmediğini söylemenin zor olduğunu ve bunun yetkili mercilerce tefsir edilmesi gerektiğini söylemiştir. Yetkin ayrıca, Mebusan Meclisi’nin, kanun tefsir etmeye yetkisinin olmadığını, bu yetkinin Âyan Meclisinde olduğunu söyleyerek, kanunun Âyan Meclisinde tefsir edildikten sonra Mebusan Meclisine gelmesinin, burada o tefsir uyarınca bir karar verilmesinin daha doğru olacağını belirtmiştir.106

Safvet Yetkin’in, Mebusan Meclisinin yetki ihtilafıyla ilgili konuşmalarına bir başka örnek ise Âyan Meclisinin bütçe düzenleme yetkisi ile ilgilidir. Muvazene-i Maliye Encümeni’nin,107 Âyan Meclisinin bütçesinin düzenlenmesi ile ilgili birtakım çalışmalar yapması üzerine ortaya çıkan yetki ve ihtilaflarla ilgili tartışmalara katılan Yetkin, şu sözlerle herhangi bir ihtilaf olmadığını anlatmaya çalışmıştır:

“Hallaçyan Efendi’nin mütalaatı hakikaten Kanun-i Esasi dairesindedir. Kanun-i Esasi’nin sarahati iktizasınca müfredat cetvellerinin de bütçede merbut olması lazımdır, bizim bu devre-i içtimaiyede bütçeler hakkında icra ettiğimiz müzakeratta bu şartlara tamamıyla riayet edilmiştir. Çünkü Hallaçyan Efendi’nin buyurduğu gibi müfredat encümenimizde mevcuttur. Muvazene Encümeni ile bizim ve Heyet-i İdaremiz arasındaki ihtilafa gelince: Bendeniz esas itibarıyla bir ihtilaf görmüyorum. Çünkü, malum-u âliniz olduğu veçhile, Meclis-i Mebusan, kendi Nizamname-i Dâhiliyesine hâkimdir. Muvazane-i Maliye Encümeni, nasıl bizim müntahabımız ve tarafımızdan bütçenin tetkikatını icraya memur bir heyet ise Heyet-i İdaremiz de evvelemirde kendi tarafımızdan müntahap bir heyettir. Eğer biz tarafımızdan müntahap olan bir Heyet-i İdarenin, Meclis-i Mebusanın bütçesini tetkik eylemesini kabul eder ve onunla iktifa edersek, Kanun-i Esasi’nin ve Nizamname-i Dâhilinin ahkâmı yerini bulmuş olur. Eğer bu salahiyeti verirsek ki bu salahiyeti vermek bizim kararımıza mütevakkıftır fakat bu salahiyeti Heyet-i İdareye vermekle hiçbir zaman Heyet-i Âyan bütçesinin müfredatıyla beraber Meclis-i Mebusandan geçmemesini istilzam etmez. Çünkü bu salahiyeti biz Heyet-i İdaremize verebiliriz. Fakat hiçbir zaman Meclis-i Âyanın Heyet-i İdaresine veremeyiz. Binaenaleyh, bendeniz Muvazene-i Maliye ile Heyet-i İdaremiz arasında bir ihtilaf görmüyorum. Heyet-i İdare’nin teklifini kabul ettiğimiz hâlde, Heyet-i Âyan hakkında eski fikrimizde ısrar ederiz.

Meclis-i Âyanın kendi bütçelerinin müfredatın, müfredat cetveli merbut olarak Meclis-i Mebusana vermekten imtina etmelerini bendeniz gayet garip görüyorum. Çünkü Meclis-i Âyanın bu muamelesini Kanun-i Esasi’ye mugayir buluyorum. Hâlbuki Meclis-i Âyanın esasen Kanun-i Esasi mucibince teşekkülü Kanun-i Esasi’nin muhafazası esasına müstenittir. Böyle olduğu hâlde, bu suretle muhalefetleri pek garip bir hâl teşkil ediyor. Kanun-i Esasi’nin doksan sekizinci maddesinde bütçe, yani Muvazene-i Umumiye Kanunu, Meclis-i Umumide madde madde tetkik ve kabul olunur ilahiri deniliyor. Bu sarahate karşı Meclis-i Âyanın müfredatı vermekten imtina etmesine bendeniz hiçbir mana veremiyorum. Eğer Meclis-i Âyanın muhassasatı devletin masarafat-ı umumiyesine dâhil değilse doğrudur, haklar vardır. Kanun-i Esasi’nin bu maddesi ona şamil olamaz. Fakat devletin masraf-ı umumiyesine dâhil olduğu hâlde Meclis-i Âyan herhâlde kendi bütçelerinin müfredatını, şamil bir cetveli Meclis-i Mebusan’a takdim etmelidir. Bu zaruri ve mecburidir.108

Urfa Vekilleri Safvet Yetkin ve Mahmut Nedim, 18.04.1327 tarihli meclis oturumunda, Urfa’daki orman memurları için ayrılan ödenek ile bir ziraat deposu yapılması için bir önerge vermişlerdir. Söz konusu takriri izah etmek için söz alan Safvet Yetkin; Heyet-i Hükûmetin, orman memurları için ayrılan bütçe dâhilinde 48 bin kuruş tahsisat yapılmasını teklif ettiğini ve bunun encümen tarafından da kabul edildiğini hatırlatarak, Urfa’da içinde orman bulunduran birtakım dağların olduğunu ve bunlardan da yararlanılabileceğini ifade etmiştir. Yetkin ayrıca, söz konusu dağların, aşiretlerin dolaştığı yerler olduğunu, aşiretlerin bir yere iskân edilmediği müddetçe bu ormanlardan yararlanmanın çok zor olacağını belirtmiştir. Safvet Yetkin, bu duruma çözüm olarak Urfa için ayrılan 48 bin kuruş ödeneğin çok da yararı olmayan işlere sarf edilmesi yerine, Urfa’nın oldukça ihtiyaç duyduğu bir ziraat deposu için harcanmasını bakanlığa önceden teklif ettiğini ve bu teklifin encümen tarafından kabul edildiğini ifade etmiştir. Urfa’nın toplam nüfusunun iki yüz bin olduğunu ve bu nüfusun neredeyse tamamının geçimini tarımdan kazandığını belirten Yetkin, arazinin oldukça verimli olduğunu, eğer bir ziraat deposu yapılırsa hem yöre halkının hem de devletin bu durumdan istifade edebileceğini, söz konusu talebin encümen tarafından kabul edildiğini ve heyet tarafından da kabul edilmesini istediğini söylemiştir.109

23.04.1327 tarihinde, mecliste yapılan bütçe görüşmeleri esnasında, Konya Vekili Mustafa Asım Efendi’nin beraberindeki arkadaşları ile verdiği bir takrirde, Meclis Başkanı’nın da diğer milletvekilleri gibi bir vekil olduğu ve maaşına şimdiye kadar yapılan fazladan tüm zamların Kanun-i Esasi’ye aykırı olduğu iddia edilmiştir. Söz konusu takrirle ilgili çıkan tartışmada Safvet Yetkin söz alarak, müzakerenin yöntemi ile ilgili bir itirazda bulunmuştur. Meclis ilk açıldığında Sadrazam’ın; meclisin süresine yönelik beyan etmiş olduğu vakte 5-10 gün kala, bu bütçenin görüşmelerinin bir sonuca varması gerektiğini, padişahın meclisten beklentisinin yazılı olarak meclise iletildiğini hatırlatmış ve tartışmanın yöntemi bu şekilde devam ederse, bütçe görüşmelerinin söz konusu süreye kadar sonuçlanamayacağı konusunda vekilleri uyarmıştır. Yetkin ayrıca, Konya Vekili Mustafa Asım Efendi ve arkadaşlarının verdikleri takrir ile ilgili yapılan tartışmaları vakit kaybı olarak gördüğünü, hem Âyan hem de Mebusan Meclislerinin verdikleri kesin kararlar ile iki meclisin de başkanlarının maaşlarının belirlendiğini ve burada Kanun-i Esasi’ye aykırı bir durum olmadığını ifade etmiştir. Verilen takririn Kanun-i Esasi’ye aykırılık olarak verilmek yerine, başkanın maaşının azaltılması talebi olarak verilmesi hâlinde, bir müzakere yapılıp karar verilebileceğini söyleyen Yetkin, içinde bulundukları durumun bir vakit kaybı olduğunu yinelemiştir. Diğer vekiller de Yetkin’in söylediklerini onaylayıcı şeyler söyleyince, Yetkin kalan süreyi iyi değerlendirerek padişahın talebini yerine getirmeleri gerektiği konusunda meclisi tekrar uyarmıştır.110

81.Mustafa Birol Ülker, A.g.m., s. 506.; Bazı çalışmalarda, Safvet Yetkin’in ölüm tarihine dair farklı bilgilere yer verilmiştir. Bkz. Türk Parlamento Tarihi, Ed. Kazım Öztürk, c. 3, s. 777. Fakat, Safvet Yetkin ile ilgili resmî kayıtlara baktığımızda bu tarihin doğru olmadığını, kendisinin ölüm tarihinin 1957 değil 1950 olduğunu görmekteyiz.
82.Torunlarından Gülmen Öztırak ile yapmış olduğum söyleşide kendisi, dedesinin vefatının ardından Cebeci Asrî Mezarlığı’na defnedildiğini ifade etmiştir.
83.T.C. Emekli Sandığı Arşivi, Mülki Tescil, 17064.
84.Mustafa Birol Ülker, A.g.m., s. 506.
85.Zekiye Berrin Hacıismailoğlu, A.g.tz., s.7.
86.Meşihat-ı İslâmiye Sicill-i Ahval Arşivi, Dosya No: 1373.; TBMM Sicil Dosyası: Dosya No: 640.; T.C. Diyanet İşleri Başkanlığı Sicil Arşivi, Dosya No: 1923/1091.
87.Yılmaz Kızıltan, I. Meşrutiyetin İlanı ve İlk Osmanlı Meclis-i Mebusan-ı, Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Dergisi, 2006, s. 268.
88.Ali Akyıldız, Meclis-i Mebusan, TDV İslam Ansiklopedisi, Ankara, 2003, s. 245-247.; Yılmaz Kızıltan, A.g.m., s. 269-271.; Recep Karacakaya, Meclis-i Mebusan Seçimleri ve Ermeniler (1908-1914), Yakın Dönem Türkiye Araştırmaları, S. 3, 2004, s. 128-136.
89.Meclis-i Mebusan Zabıt Ceridesi, Devre 1, Cilt 3, 14.05.1325, s. 748.; Meclis-i Mebusan Zabıt Ceridesi, Devre 1, Cilt 3, 06.05.1325, s. 563-564.; Meclis-i Mebusan Zabıt Ceridesi, Devre 1, Cilt 4, 06.06.1325, s. 495-496.; Meclis-i Mebusan Zabıt Ceridesi, Devre 1, Cilt 5, 13.06.1325, s. 29.
90.Meclis-i Mebusan Zabıt Ceridesi, Devre 3, Cilt 1, 14.01.1334, s. 590.; Meclis-i Mebusan Zabıt Ceridesi, Devre 3, Cilt 1, 08.12.1333, s. 223-225.; Meclis-i Mebusan Zabıt Ceridesi, Devre 3, Cilt 1, 20.12.1333, s. 336-338.; Meclis-i Mebusan Zabıt Ceridesi, Devre 3, Cilt 2, 21.01.1334, s. 43.
91.Meclis-i Mebusan Zabıt Ceridesi, Devre 1, Cilt 1, 18.12.1324, s. 580.
92.Meclis-i Mebusan Zabıt Ceridesi, Devre 1, Cilt 1, 21.01.1325, s. 428.
93.Meclis-i Mebusan Zabıt Ceridesi, Devre 1, Cilt 1, 23.12.1325, s. 464.
94.Meclis-i Mebusan Zabıt Ceridesi, Devre 1, Cilt 1, 02.01.1325, s. 538.
95.Meclis-i Mebusan Zabıt Ceridesi, Devre 1, Cilt 2, 26.01.1325, s.199.
96.Meclis-i Mebusan Zabıt Ceridesi, Devre 1, Cilt 3, 30.04.1325, s.399.
97.Madde 19 –Memalik-i Osmaniye’de tanınmış olan edyan ve mezahipten birini tezyif yahut tahkir yolunda neşriyat vaki olursa müdir-i mesul ve sahibi makale bir aydan bir seneye hapis ve her birinden yirmi Osmanlı altınından yüz altına kadar cazay-ı nakdi ahzolunur.
98.Meclis-i Mebusan Zabıt Ceridesi, Devre 1, Cilt 3, 06.05.1325, s. 563-564.
99.Meclis-i Mebusan Zabıt Ceridesi, Devre 1, Cilt 3, 14.05.1325, s. 748.
100.Meclis-i Mebusan Zabıt Ceridesi, Devre 1, Cilt 4, 27.05.1325, s. 242.
101.Meclis-i Mebusan Zabıt Ceridesi, Devre 1, Cilt 4, 06.06.1325, s. 495-496.
102.Meclis-i Mebusan Zabıt Ceridesi, Devre 1, Cilt 5, 13.06.1325, s. 29.
103.Meclis-i Mebusan Zabıt Ceridesi, Devre 1, Cilt 5, 09.07.1325, s. 489.
104.Meclis-i Mebusan Zabıt Ceridesi, Devre 1, Cilt 2, 24.01.1326, s. 572-573.
105.Meclis-i Mebusan Zabıt Ceridesi, Devre 1, Cilt 5, 28.04.1326, s. 115-116.
106.Meclis-i Mebusan Zabıt Ceridesi, Devre 1, Cilt 5, 11.05.1326, s. 438.
107.Mali Denge Encümeni
108.Meclis-i Mebusan Zabıt Ceridesi, Devre 3, Cilt 2, 07.07.1330, s. 481-483.
109.Orman ve Zirai Bütçesi’nin üçüncü faslının birinci maddesinde Urfa Livası namına encümen tarafından 48 bin 600 kuruş kabul edilmiş ise de elyevm Urfa’da orman namına yalnız Tektek Dağı denilmekle maruf bir dağ var ise de haymenişin aşair ile muhat olduğundan ve esasen ağaçları keresteye gayrisalih bulunduğundan, tahsisat-ı mezkûreden bir gûna istifade edilemeyeceği ve Urfa arazisinin kuve-i inbatiyesi adim-ül-imkan olduğu halde alet ve edevat-ı ziraiyeden külliyen mahrum bulunmakta; merkezi livada bir ziraat deposunun tesisi, gerek ahali ve gerek hazinece menafi-i mühimmeyi temin edeceği cihetle mezkûr 48 bin kuruştan Urfa ve Birecik merkezlerinde biri 400 ve diğeri 300 kuruş maaşla birer orman memuru tahsisatı olarak 7.800 kuruşun ipkasıyla mütebaki 40.200 kuruşun beşinci faslın dördüncü maddesine nakliye ziraat deposu ve alet-i ziraiyyeye sermaye ittihaz olunmasına Heyet-i Muhteremenin kararını temenni eyleriz. Meclis-i Mebusan Zabıt Ceridesi, Devre 1, Cilt 6, 18.04.1327, s. 74-81.
110.Meclis-i Mebusan Zabıt Ceridesi, Devre 1, Cilt 6, 23.04.1327, s. 235.

Ücretsiz ön izlemeyi tamamladınız.