Sadece Litres'te okuyun

Kitap dosya olarak indirilemez ancak uygulamamız üzerinden veya online olarak web sitemizden okunabilir.

Kitabı oku: «Truva», sayfa 3

Yazı tipi:

“Kendine gel ve ölümü aklından çıkar da neden buraya geldiğini söyle bize,” dedi Ulysses. Dolon Yunanları gizlice dinlemesi karşılığında Hektor’un ona Akhilleus’un atlarını vaat ettiğini söyledi. Ulysses “Ne büyük beklentilerin varmış,” dedi. “Akhilleus’un atları dünyadan değil, daha kutsal bir yerden geliyor. Onlar tanrının hediyesidir. Sadece Akhilleus onlara binebilir. Şimdi söyle bana, Truvalı askerler bizi gözetliyor mu ve Hektor atlarına binip nereye gitti?” Ulysses’e göre Hektor’un atlarıyla uzaklaşması büyük bir tehlikenin habercisiydi.

“Hektor komutanlarla birlikte; Ilus’un mezarında meclis toplandı,” dedi Dolon, “Ancak düzgün bir güvenlik önlemi alınmadı. Truvalı halk ise işaret ateşi etrafında bekliyor, çünkü eşlerinin ve çocuklarının güvenliğini düşünmek zorundalar.” Sonra da Priam için savaşan farklı halkların nerede olduklarını söyledi ve “At çalacaksanız en iyileri Trakların Kralı Rhesus’undur. Bu gecelik bize katıldılar. O ve adamları en arka sırada uyur, atları şimdiye kadar gördüklerim arasında en iyisidir. Uzun, kar gibi beyaz ve rüzgâr gibi hızlı. At arabaları altın ve gümüşle işlenmiştir, atın zırhı altındandır. Şimdi beni tutsağınız olarak geminize götürün ya da bağlayıp arkanızda bırakın. Yalan söyleyip söylemediğimi göreceksiniz.”

“Olmaz,” dedi Diomede, “canını bağışlarsam gelip yine casusluk yapabilirsin.” Kılıcını çekti ve Dolon’un başını uçurdu. Kasketini, okunu ve mızrağını sonradan kolayca bulabilecekleri bir yere sakladılar ve gece boyu hiç ateş yanmayan ve hiçbir korumanın bulunmadığı Kral Rhesus’un karanlık ordugâhına doğru ilerlediler. Ardından Diomede sırayla uyumakta olan erkekleri kalbinden bıçaklıyor, Ulysses ise ölüleri ayaklarından tutup atlar korkmasın diye bir tarafa fırlatıyordu ki atların ölü askerlerden korkup kaçtığı bir durum hiçbir savaşta yaşanmamıştı. Son olarak Diomede, Kral Rhesus’u öldürdü ve Ulysses kralın atlarını serbest bırakıp at arabasından kırbacı almayı unuttuğundan onları elindeki yayla kamçıladı. Sonra Ulysses ve Diomede atların sırtına atladılar çünkü at arabasını yanlarında taşıyacak zamanları kalmamıştı. Gemilere doğru dörtnala koşturdular, Dolon’un mızrağını, okunu ve kasketini almak için durdular. Prenslere doğru ilerlediler, prensler onları içtenlikle karşıladı. Beyaz atları görünce ve Kral Rhesus’un öldüğünü duyunca hep birlikte keyif içinde güldüler. Artık Rhesus’un ordusunun dağılıp eve, Thrace’e geri döneceğini tahmin ediyorlardı. Devam eden savaşta onlardan haber alamadığımız için eve dönmüş olmalılar. Yani Ulysses ve Diomede Truvalıların binlerce askerden mahrum kalmasına neden olmuştu. Diğer prensler kafalarında güzel düşüncelerle uyumaya gittiler. Ulysses ve Diomede ise denizde yüzüp kaplıcaya gittiler, gül rengindeki şafak gökyüzünü kaplarken kahvaltı ettiler.

VI
Gemi Savaşları

Şafak sökünce Agamemnon uyandı, kalbindeki korku gitmişti. Zırhını giydi ve at arabalarının önünden yürüyecek komutanları sıraya dizdi. Komutanları ordunun mızrakçıları, okçuları ve sapancıları izleyecekti. Büyük kara bir bulut kapladı gökyüzünü ve buluttan kırmızı bir yağmur döküldü. Truvalılar bir tepede toplanmıştı. Zırhı parıldayan Hektor sağa sola, ileri geri dolanıyordu, tıpkı bulutun arkasına bir gizlenip bir ortaya çıkan yıldız gibi.

Ordular karşı karşıya geldi ve bir orağın uzun mısır tarlasını kesip geçmesi gibi askerler de birbirlerini devirdiler. En cesur Truvalı askerlerin miğferleri Yunan ordusundaki rütbelilerin ellerine geçmişti. En cesur Yunan askerlerin kılıçları da Truvalıların ellerindeydi ve aynı zamanda oklar yağmur gibi yağıyordu üzerlerine ama iki taraf da pes etmiyordu. Ancak ağaçları kesmekten yorulan oduncuların sessiz tepelerde yemek molası vermesi gibi öğle vakti Yunan askerlerin ilk sırası taarruza geçti, önlerinde Agamemnon ilerliyordu. Agamemnon iki kişiyi mızrakla vurdu, onların göğüs zırhlarını alıp at arabasına yükledi. Sonrasında Hektor’un bir kardeşini mızrakla vurup diğerini kılıcıyla yere serdi. Boşu boşuna savaş tutsağı olmayı talep eden iki kişiyi daha öldürdü. Piyade erleri başka piyade erlerini öldürdü; at arabası süren askerler de diğerlerini. Yunanlar rüzgârlı bir günde ormana düşen yangının ağaçlara sıçraması, uğuldaması ve hızla ilerlemesi misali Truvalı askerlerin arasına daldılar. Sahipsiz at arabalarını çeken atlar arazide deli gibi koşuşturuyordu. At arabalarını süren askerler ölmüştü. Devasa kanatlarını çırpan açgözlü akbabalar askerlerin üzerini sarmıştı. Agamemnon devam etti ve en gerideki Truvalıları da vahşice katletti ancak geri kalanlar geçitlere ve geçitlerin dışındaki meşe ağacına kadar çekildiler, sonra da durdular.

Hektor savaşmıyordu ama emri altındaki askerlerin düşmana karşı gelip bir sıra oluşturması ve rahatlaması için onları cesaretlendiriyordu çünkü ovanın ta karşısından Yunan duvarından geri çekilmişlerdi. Eski kral Ilus’un mezarının bulunduğu tepeyi ve incir ağacının olduğu yeri arkalarında bırakmışlardı. Truvalı askerleri yeniden harekete geçirmek için Hektor’un pek çok şeyle uğraşması gerekiyordu ve biliyordu ki askerler yeniden toparlanırsa onları hiçbir kuvvet yenemezdi. Bunun doğru olduğunu da kanıtladı. Truvalılar yeniden bir araya gelip sıraya girdi. Agamemnon Kral Rhesus’tan önce savaşmak için Truva’ya gelen Trak komutanını öldürdü. Fakat komutanın abisi mızrakla Agamemnon’u kolundan vurdu ve Agamemnon da ona karşılık verdi. Komutanın yarası çok fazla kanıyordu, dayanılmaz acılar içindeydi. Sonunda at arabasına atladı ve araba onu gemilere taşıdı.

Hektor askerlere taarruz emrini verdi. Truvalı askerlerin hattına doğru koşturdu ve ilerlerken öldürmeye de devam etti. Öldürdüğü dokuz Yunan komutanı gezinen dalgaların etkisiyle dağılan dalgalar gibi mızrakçıların üzerine düştü ve onları etrafa dağıttı.

Yunan askerler dağılmıştı artık. Ulysses ve Diomede dört Truva liderini öldürmek için merkezde durmasaydı askerler gemilere doğru sürülür ve acımadan öldürülürdü. Truvalıların tarafında savaşan Hektor onlara saldırsa da Yunanlar geri dönüp düşmanlarıyla yüz yüze gelmeyi düşündü yeniden. Fakat Diomede mızrağıyla Hektor’un miğferine doğrudan nişan aldı ve miğfere sertçe çarptı. Mızrağın ucu miğferi delip geçmese de Hektor sersemledi ve yere yığıldı. Kendine geldiğinde at arabasına bindi ve yaveri onu at arabasıyla Yunan ordusunun sol kanadında bulunan Nestor ve Idomeneus’un yanına götürdü. Sonra Diomede eski kral Ilus’un mezarının olduğu tepeciğin üstündeki sütunun yanında duran Paris’le dövüşmeyi sürdürdü ve Paris onun ayağına okunu sapladı. Ulysses yere oturan Diomede’nin yanına gelip ayağına saplanan oku çıkardı. Diomede at arabasına atladı ve onu gemilere taşıdılar.

Merkezde dövüşen Yunan komutanlardan bir tek Ulysses kalmıştı geriye. Yunanlar kaçışınca Ulysses Truvalıların oluşturduğu kalabalık içinde yalnız kalmıştı. Truvalı askerler ona doğru koşturuyordu. “Bu savaştan kaçanlar korkaktır,” dedi Ulysses kendi kendine. “Ama ben kaçmayacağım. Hepsine karşı tek dövüşeceğim.” Vücudunun ön kısmını boynunun etrafından bir kemerle tutturduğu devasa kalkanıyla kapladı. Dört Truvalıyı öldürdü, beşincisini yaraladı ama yaralanan askerin kardeşi Ulysses’in göğüs zırhına mızrağıyla hedef aldı, mızrak zırhın tam yanını sıyırarak geçti. Sonrasında Ulysses ona mızrak fırlatan Truvalıya dönüp saldırdı. Asker kaçınca Ulysses mızrağını omzunun üstünden fırlatıp askerin göğsüne sapladı ve asker oracıkta öldü. Ulysses kendisini yaralayan okun düştüğü yere doğru sürüklendi ve tam üç kez diğer Yunanlara seslendi. Menelaus ve Aias onu kurtarmaya koştu. Etrafını saran Truvalılar bir adamın vurduğu yaralı geyiğin etrafında toplaşan çakallara benziyordu. Aias koşup kendi büyük zırhıyla yaralı Ulysses’in üstünü örttü. Menelaus’un at arabasına binip gemiye doğru ilerlediler.

Bu süre zarfında savaşın sol kanadında Hektor Yunan askerlerini öldürüyordu. Paris Yunan hekim Machaon’u okuyla yere serdi ve Idomeneus, Nestor’a Machaon’u at arabasına koymasını ve kendi kulübesine götürmesini emretti. Hekimin yarası orada iyileştirilebilirdi. Tam bu sırada Hektor Aias’ın Truva askerlerini öldürdüğü hattın merkezine hızla girdi ancak Yunan komutan Eurypylus, Paris’in yayından çıkan bir okla yaralandı. Komutanın yoldaşları onu kalkanları ve mızraklarıyla korudu.

Böylece Aias’ı korumaya çalışırken en iyi Yunan askerler yaralanmış, savaş dışı bırakılmıştı. Mızrakçılar kaçışıyordu. Bu sırada Akhilleus gemisinin kıçında durmuş Yunanların yenilgisini izliyordu fakat çok kötü bir biçimde yaralanmış Machaon’un Nestor’un arabasında taşındığını görünce herkesten çok sevdiği arkadaşı Patroklus’a oraya gitmesi ve Machaon’un durumunu öğrenmesi emrini verdi. Patroklus geri döndüğünde Nestor’la şarap içiyordu. Nestor, Patroklus’a kaç komutanın yaralandığını söyledi. Patroklus acele ediyordu ama Nestor gençliğinde savaşırken kazandığı başarılar hakkında uzun bir hikâye anlatmaya başladı. En sonunda Patroklus, Akhilleus’a emretti. Eğer Akhilleus savaşta kendisi yer almayacaksa en azından adamlarını Patroklus’un askerlerinin yanına gönderecekti. Patroklus ise Akhilleus’un görkemli zırhını giyecekti. Bu yüzden Akhilleus ile karşılaşmayı bile göze alamayan Truvalılar onun savaşa geri döndüğünü sanıp korkacaktı.

Bunun üzerine Patroklus Akhilleus’un yanına koştu ama yolda yaralanan Eurypylus’la karşılaştı. Eurypylus onu kulübesine götürüp bir bıçak yardımıyla kalçasına saplanan oku kesti, yarayı sıcak suyla yıkadı ve acısını dindirsin diye sert bir ağaç köküyle ovaladı. Böylece Patroklus onunla bir süre kaldı. Nestor’un verdiği tavsiye en sonunda ölümüne neden olacaktı. Savaş artık daha çetin geçiyordu. Agamemnon, Diomede ve Ulysses mızraklarının üzerine dayanıp topallayarak yürüyordu. Agamemnon gemileri deniz kıyısına demirlemek, geceleyin yola çıkıp kaçmak istiyordu yeniden. Ancak Ulysses ona çok kızdı ve “Bizim yerimize onursuz başka bir ordunun başına geçmeliydin sen. Korkaklar gibi kaçmaktansa biz ruhumuzu teslim edene dek savaşırız! Askerlerin kaçma planını duymasından korkuyorsan sessiz ol. Bir adamın ağzından bu sözler dökülmemeli. Verdiğin tavsiyeyi resmen küçümsüyorum çünkü savaşın orta yerinde onlara gemilere binmeleri emrini verirsen Yunan askerler ümitsizliğe düşecektir.”

Agamemnon utanmıştı ve yaralanan krallar savaşamayacak durumda bile olsalar diğer askerleri yüreklendirmek için Diomede’nin tavsiyesiyle savaşın içine daldı. Yunan askerleri kendilerine getirdiler, Aias askerlerin Hektor’un göğsüne koca bir taş fırlatmasına izin verdi. Bu yüzden Hektor’un arkadaşları onu savaş alanından çıkarıp nehir tarafına taşıdılar. Yüzüne su serptiler ama Hektor yerde öylece yatıyor, ağzından siyah kanlar fışkırıyordu. Herkes onun öleceğini düşünüyordu. Aias ve Idomeneus Truvalı askerlerin üzerine doğru ilerlerken Akhilleus ile askerleri olmadan da Truvalılara karşı dayanabileceklerini anlamışlardı. Fakat Hektor hayatta ise savaşı hiçbir şekilde kaybedemezlerdi. O zamanlar insanlar kehanetlere inanırdı. Bir kehanete göre kuşların sağdan veya soldan gelmesi iyi ya da kötü şansın habercisiydi. Savaş esnasında bir defa Truvalı asker Hektor’a kötü şans getirdiğine inanılan kuşu gösterdi ve şehre geri dönmeleri gerektiğini söyledi. Ancak Hektor “Ülkemiz için savaşmak en iyi kehanettir,” dedi. Hektor ölüm kalım savaşı verirken Truvalıların yöneteceği başka bir büyük şehir bulunmadığından Yunanlar kazanıyordu ama Hektor uyandı, iki ayağının üzerinde dikildi. Truvalı erkekleri cesaretlendirmek için bir o yana bir bu yana koşuşturuyordu. Sonrasında Yunanların çoğu onu görünce kaçıştılar. Aias ve Idomeneus’la birlikte geri kalan cesur askerler Truvalılarla gemilerin arasında kalıp kare şeklini aldılar. Hektor, Aenas ve Paris üzerlerine doğru geliyor, mızraklarını fırlatıyordu. Her birini öldürdüler. Yunanlar arkalarını dönüp kaçıştı. Truvalılar ölen askerlerin zırhını almak için durduysa da Hektor haykırdı: “Çabuk gemiye binin ve savaş ganimetlerini bırakın. Arkada kalan herkesi öldürürüm!”

Bunu duyan Truvalıların hepsi denizde büyük bir dalganın tekneyi sürüklemesi gibi at arabalarını Yunan gemilerini koruyan çukura doğru sürdüler. Yunanlar gemi güvertelerindeydi, deniz savaşlarında kullanılan uzun mızraklarla saldırıyorlardı. Truvalılar da gemilere binip kılıç ve baltayla onlara saldırdı. Hektor’un elinde bir meşale yanıyordu ve bununla Aias’ın gemilerini yakmaya çalıştı ancak Aias uzun mızrağıyla onu uzak tutmayı başardı ve bir Truvalıyı öldürdü. Hektor’un meşalesi elinden kayıp gitti. Aias ona bağırdı: “Acele edin, Hektor’u mahvettim. Adamlarını dansa çağırmıyorsun, savaşmaya çağırıyorsun.”

Ölüler yere yığıldı, yaşayanlarsa ölü yığınlarının üzerinde durmak ve gemilerin tepesine çıkmak için onların üzerine basıyordu. Hektor bir deniz dalgasının dik bir kayaya çarpması gibi öne atıldı ancak Yunanlar kayaya dönüştü sanki. Yine de komutanlarının emriyle Truvalılar en önemli gemilerin ağızlarını geçmişti. Bu sırada Aias yaklaşık altı metre uzunluğundaki mızrakla saldırıya hazırlanıyor, güverteden güverteye atlıyordu. Yunanların karaya ayak bastığı gün Paris’in vurduğu prensin gemisinin kıçını Hektor yakaladı ve bağırdı: “Ateşi getirin!” Aias bile bu tuhaf deniz savaşında güverteden ayrılıp karaya indi, elindeki mızrakla geminin pencerelerine hücum etti. Aias koruduğu gemiye ateş taşıyan iki adamı öldürdü.

VII
Patroklus’un Ölümü ve İntikamının Alınması

Osırada gemilerin etrafını saran meşaleler alev alev yanıyordu. Her şey yitip gitmişti. Patroklus yarasıyla uğraşan Eurypylus’un kulübesinden çıkageldi, Yunanların büyük bir tehlike içerisinde olduğunu görünce gözyaşları içinde hemen Akhilleus’un yanına gitti. “Niye ağlıyorsun?” diye sordu Akhilleus, “Annesi onu kollarına alana kadar kadının eteklerine tutunup gözyaşlarını tutamayan bir kız çocuğu gibisin. Evinden kötü bir haber mi aldın? Babanın başına mı bir şey mi geldi ya da benimkine? Ya da ahmak Yunanların başına gelenlere mi üzülüyorsun?” Patroklus, Ulysses ve diğer birçok prensin yaralanıp savaşamayacak durumda olduğunu açıkladı ve sonra Akhilleus’un zırhını giyip savaşa katılmamış zinde askerlerini savaşa sokmasına izin versin diye ona yalvardı. Ona göre iki bin güçlü savaşçının görevlendirilmesi savaşın kaderini değiştirebilirdi.

Akhilleus üzgün olduğunu dile getirip Hektor gemilerini yakmaya çalıştığından artık savaşa katılmayacağını söyledi. Patroklus’a zırhını, atlarını ve emrindeki adamları verecekti, ancak Patroklus Truvalı askerleri gemilerden yönetecek, onların peşinden gitmeyecekti. O sırada zırhı mızraklarla kaplanmış Aias bitap düşmüştü, devasa zırhını bile güçlükle taşıyordu. Hektor kılıcıyla onun mızrağını parçaladı, mızrağın bronz ucu yere düşünce ses çıkardı. Aais ucu bile olmayan mızrağı sağa sola savuruyordu. Geri çekildi ve ateş tüm gemisini sardı. Bunu gören Akhilleus, Patroklus acele etsin diye onun kalçasına vurdu. Patroklus tüm Truvalıların korkup kaçtığı Akhilleus’un parlak zırhını üstüne geçirdi, kavalyesi Automedon’un çocukları gibi gördüğü Xanthus ve Balius adlı iki atın çektiği at arabasına atladı ve yan tarafta başka bir at daha onları takip etti. Tüm bunlar olurken Akhilleus’un Myrmidonlar diye adlandırılan iki bin askeri zırhlarını giymişti ve ordu, her birinde tam dört yüz askerin ve bu askerleri yöneten soylu bir komutanın bulunduğu beş bölüğe ayrılmıştı. Bir alageyiği yedikten sonra susuzluklarını tepedeki bir su kuyusundan gidermek için istekle koşturan kurt sürüsü gibi öne atıldı askerler.

Sonra da Akhilleus’un görevlendirdiği askerlerin hepsi, miğferleri ve zırhları birbirine değecek kadar yakın konumlandılar. Karşıdan bakıldığında parlak bir bronz duvar hareket ediyor gibiydi. Patroklus öndeki at arabasından onları yönlendiriyordu. Truvalıların yanına doğru hızla indiler ve Yunan askerinin başındaki lideri gören Truvalı askerler Akhilleus’un parlak zırhıyla korkunç atlarını tanımıştı. Bu yüzden onun savaşa geri döndüğünü sandılar. Ardından Truvalı askerlerin her biri hangi yöne kaçabileceklerini görmek için etraflarına bakındı ve bir asker savaş meydanında kaçmanın yollarını arıyorsa mutlaka kafasına koyduğu şeyi yapardı. Patroklus aceleyle Protesilaus’un gemisine doğru gitti ve oradaki Truvalı askerlerin liderini öldürdü, hepsini uzaklaştırıp ateşi söndürdü. O sırada Truvalılar gemileri terk ederken Aias ve savaşta yaralanmamış diğer Yunan prensleri de onların arasına karışmıştı, kılıç ve mızraklarıyla düşmana sertçe vuruyorlardı. Hektor yeniden savaştaki o kırılma noktasına gelindiğinin farkındaydı, yine de orada öylece duruyordu. Truva ordusu karışmıştı ve ordu paramparça edilen at arabalarının atıldığı hendeğin üzerine doğru itiliyordu, atlar ovada başıboş dolaşıyordu.

Akhilleus’un atları hendeği boşalttı; Patroklus hendekten çıkarılanları, Truvalılar ile kendi şehirlerine inşa ettikleri duvarın arasına sürüklerken birçok askeri öldürdü, bunların arasında Likyalıların kralı Sarpedon da bulunuyordu. Sarpedon’un vücudunun etrafında Truvalılar toplandı ve savaş bir süre böyle sürüp gitti. Kalkanlara ve miğferlere çarpan mızraklarla kılıçların sesi sanki tepedeki küçük bir vadide oduncuların kestiği ağaçların düşerken çıkarttığı sese benziyor, büyük bir gürültüye neden oluyordu. Sonunda Truvalılar kırılma noktasına gelince Yunanlar cesur Sarpedon’un zırhını çıkardı. Bunu gören askerlerin dediğine göre iki kanatlı melekler gibi Uyku ile Ölüm onun vücudunu alıp ülkesine taşımıştı. Patroklus Akhilleus’un kendisine söylediklerini unutmuştu. Truvalıları ovanın karşısına dek takip etmeli, onları surların arkasına girmeye mecbur edene kadar da geri dönmemeliydi. Truva duvarının dibine ulaşana dek hızlandı ve yolu üzerindeki askerleri öldürmeye devam etti. Duvara üç kez tırmanmayı denedi ama üçünde de başarısız oldu.

Geçitte at arabası üzerinde ilerleyen Hektor kavalyesine atları kamçılayıp savaşa sokmasını emretti. Kısa ya da uzun boylu olması fark etmeksizin atları diğer herkesten kaçırıp kendisine ağır bir taş fırlatan Patroklus’un üzerine sürmesini istedi ondan. Hektor’un attığı taş isabet etmemişti ama at arabasını süren arabacının ölmesine neden olmuştu. Sonrasında Patroklus arabacının zırhını çıkarmak için aşağı inmişti. Hektor tam tepesine dikilmişti ve ölen arabacayı kafasından tutup havaya kaldırmıştı. Yerde sürüklenen Patroklus’un üzerine mızraklar ve oklar yağmıştı. En sonunda, güneşin batmasına yakın Yunanlar Patroklus’u savaşın içinden çekip çıkardı. Patroklus üç defa Truvalı askerlerin arasına daldı. O karmaşada Akhilleus’un başlığı gevşedi, Patroklus’unki ise başından kayıp gitti. Patroklus sırtından yaralandı, önüne geçen Hektor mızrağını ona sapladı. Patroklus son nefesini verirken gelecekten haber de veriyordu: “Ölüm tam yanı başında duruyor Hektor, soylu Akhilleus’un elinden gelecek.” Automedon hızlı atının üzerinde ilerledi ve Akhilleus’a sevgili arkadaşının ölüm haberini verdi.

Akhilleus büyük savaşın ilk safhasında yaralandığından birkaç gün savaşamayacak haldeydi ve bu hikâye onun hakkında olduğu için kısa süre içerisinde Patroklus’un intikamını almak için savaşa geri dönüp Hektor’u nasıl öldürdüğünden söz etmeliyiz. Patroklus yere düşünce Hektor tanrıların Peleus’a, Peleus’un da oğlu Akhilleus’a verdiği zırhı zorla almaya çalışıyordu. Akhilleus Truvalı askerleri korkutacağını düşünerek zırhı Patroklus’a vermişti. Havada uçuşan mızraklar artık kendisine ulaşamadığında Hektor kendi zırhını çıkarıp Akhilleus’unkini giydi. Yunanlar ve Truvalılar Patroklus’un vücudunu ele geçirmek için savaşıyordu artık. Ardından tanrıların lideri Zeus, olup bitenleri görmek için aşağı baktı ve Hektor’a hiçbir zaman eve dönemeyeceğini ve eşi Andromakhe’nin yanına gidemeyeceğini söyledi. Buna rağmen, Hektor Patroklus’un ölü bedeni etrafındaki dövüşe yeniden katıldı, burada Patroklus’un at arabasını süren Automedon gibi en iyi askerler dövüşüyordu. Tam o anda Truvalılar savaşı iyi bir şekilde sürdürürken Yunanlar, Akhilleus’a arkadaşının ellerinde olduğunu bildirmesi için yaşlı Nestor’un oğlu Antilokus’u yolladı ve Antilokus haberi yetiştirmek için koştu. Aidas ile kardeşleri de Patroklus’un bedenini gemiye taşımaya çalışan Yunan askeri koruyordu o sırada.

Antilokus koşarak Akhilleus’un yanına ulaştı ve “Ölen Patroklus’tu. Hektor onun zırhını ele geçirdiğinden onun ölü vücudu etrafında dövüşüyorlar,” dedi. Akhilleus tek kelime etmedi ama kulübesinde yere çöktü ve Antilokus onu ellerinden yakalayıp durdurana dek elindeki hançerle saçlarını kesti. Antilokus, yaşadığı üzüntüden dolayı Akhilleus’un hançerle boğazını kesip intihar edeceğinden korkmuştu. Annesi Thetis onu sakinleştirmek için denizden çıkageldi. Arkadaşını katleden Hektor’u öldürüp intikamını alamazsa ölmeyi diliyordu Akhilleus. Bunu duyan Thetis zırhı olmadığından şu anda savaşamayacak durumda olduğunu söylüyordu ona. Biraz sonra zırh tanrısının yanına gidip şimdiye dek kimsenin var olduğunu bile düşünmediği bir zırh, miğfer ve göğüs zırhı ile çıkagelecekti.

Tüm bunlar olurken vücudu gemilerin yanında kan ve tozla kaplanan Patroklus’un etrafındaki savaş giderek şiddetlendi, vücudu paramparça olmuştu ve oradan oraya sürükleniyordu. Akhilleus bunu görmeye dayanamıyordu ama annesi taşların, okların ve mızrakların yağmur misali havada uçuştuğu savaşa zırhı olmadan girmemesi konusunda onu uyarmıştı. Ayrıca uzun boyluydu ve bu nedenle başka birinin zırhı da üzerine olmuyordu. Bu yüzden silahsız vaziyette bulunduğu hendekten aşağı doğru indi ve kızıl günbatımı altında hendeğin tepesinde dururken ateş sarısı saçları parlıyordu. Akhilleus görkemli ateşin yanı başında durmuş, kuşatma altındaki şehrin duvarına çıkıp hücuma geçtiğinde çalan boru sesi gibi avazı çıktığı kadar bağırıyordu. Tam üç kez gücü yettiğince bağırdı. Her seferinde Truva’nın atları korkudan titredi ve saldırmayı bırakıp o tarafa baktılar. Truvalı üç asker şaşkına döndü ve korkudan titredi. Ardından Yunan askerleri Patroklus’un bedenini tozun ve ok saldırısının içinden çekip çıkardı ve onu bir tabutun üzerine koydular. Onları Akhilleus takip etti. Ağlıyordu, çünkü onu at arabasına bindirip atlarla savaşa gönderen kendisiydi ve artık geri dönen Patroklus memnuniyetle karşılanacak halde değildi. Sonra güneş battı, her yer kapkaranlıktı.

Truvalı askerin biri Hektor’un savaşmayı bırakıp Truva duvarına gelmesini diledi çünkü şurası kesindi ki Akhilleus ertesi gün savaşta en ön safta olacaktı. Fakat Hektor “Kendi benliğimizi duvarların ardına neden kapatalım? Akhilleus’un saldırmasına izin verin, onunla bizzat karşı karşıya geleceğim,” dedi. Truvalılar neşelendi, onlar ovada kamplarını kurarken Akhilleus’un kulübesindeki kadınlar Patroklus’un ölü bedenini yıkıyordu. Akhilleus Hektor’u öldüreceğine dair yemin etti.

Şafak söktüğünde Thetis geldi ve Tanrı’nın Akhilleus için yaptığı yepyeni, muhteşem zırhı ona verdi. Akhilleus zırhını giydi, adamlarını uyandırdı. Ulysses onurlu birinin önemseyeceği tüm kuralları biliyordu; kurban etme ve diğer törenlerle Akhilleus ve Agamemnon arasında barış köprüsü kurulana, Akhilleus’un önceden almak istemediği hediyelerin hepsini Agamemnon ona verene dek savaşa izin vermeyecekti. Akhilleus hediyelerin peşinde değildi, sadece savaşmak istiyordu ama Ulysses’in sözünü dinleyip yapılması gerekene uydu. Ardından hediyeler gönderildi, Agamemnon ayağa kalktı ve yaptığı saygısızlıktan ötürü üzgün olduğunu söyledi. Askerler kahvaltı ederken Akhilleus ne yemek yiyor ne de bir şey içiyordu. At arabasına bindi ve atı Xanthus uzun yelesi yere değene kadar kafasını eğdi. Batı rüzgârının çocuğuydu ve büyülü bir at olduğundan konuştu: “Seni çabucak istediğin yere taşıyacağım ama savaşta öleceksin ve öleceğin gün pek yakındır.” “Bunun farkındayım,” dedi Akhilleus, “ancak bu savaşta Truvalılara gereken karşılığı verene kadar savaşmaya devam edeceğim.”

Böylece bütün bir gün Truvalıların peşinden gidip onları öldürdü. Onları nehre sürdü, nehir bir sel gibi akmasına rağmen karşıya geçti ve ovadaki diğer askerleri de öldürdü. Ova ateş aldı, yanan çalılar ve kurumuş uzun otlar etrafını sarmıştı ama ateş içinden geçerek yolunu açtı ve Truvalı askerleri duvara kadar kovaladı. Geçitler ağzına kadar açılmıştı, Truvalılar korkmuş geyikler gibi içeri hücum ediyordu. Ellerinde kalkanlarını taşıyan tüm Yunan ordusu sıraya girerken onlar da kalenin mazgallı siperlerine tırmanıyor, artık güvende olduklarını düşünüp aşağıdakileri izliyordu.

Hektor geçidin önünde tek başına öylece dikiliyordu, yeni zırhı içinde bir yıldız gibi parlayan Akhilleus’un o tarafa gittiğini gören yaşlı Priam gözyaşları içinde Hektor’a seslendi: “İçeri gir! Oğullarımı bu adam öldürdü ve seni de öldürürse ben bu yaşta kimden yardım isteyeceğim?” Hektor’un annesi de ona seslendi ama o yerinden kımıldamıyor, Akhilleus’u bekliyordu. Hikâyeyi anlatanların söylediğine göre korkusuna yenik düşen Hektor, üzerindeki zırhla Truva’nın etrafında tam üç tur atmış, Akhilleus ise onu kovalamıştı. Bu doğru olamaz; çünkü ayak bileklerine kadar uzanan kalkanları ve devasa bir zırhı bulunan ölümlü bir adamın Truva şehri etrafında üç tur atması mümkün değildir. Üstelik Hektor en cesur askerlerdendi ve tüm Truvalı kadınlar duvarın tepesine çıkmış onu izliyordu.

Hektor’un kaçmış olduğuna inanmıyoruz. Bu hikâye Hektor’un Akhilleus’u bir anlaşma yapmaya davet etmesiyle devam ediyor. Bu dövüşün galibi ölen rakibinin zırhını alacak ama rakibinin gömülmesi için onu arkadaşlarına teslim edecekti. Ancak Akhilleus hiçbir koşulda Hektor’la bir anlaşmaya varamayacağını söyledi, mızrağını Hektor’a doğru savurdu ve mızrak omzunun üzerinden uçup gitti. Buna karşılık Hektor mızrağını ona fırlatsa da mızrak Tanrı’nın Akhilleus için yaptığı zırhı delemedi. Hektor’un başka mızrağı kalmamıştı. Akhilleus’un elinde bir tane daha vardı. Bu yüzden Hektor haykırdı: “Onurlu bir şekilde ölmeme izin ver!” deyip kılıcını çekti ve Akhilleus’a saldırdı. Hektor kılıcını ona savuramadan önce Akhilleus mızrağını çoktan fırlatmış ve Hektor’un boynuna saplamıştı. Hektor toz bulutunun içine düştü, Akhilleus “Köpekler ve kuşlar seni yiyip bitirecek,” dedi ona. Hektor son nefesini verirken Priam’dan alınacak altın karşılığında cesedinin Truva’ya teslim edilmesi ve yakılması için Akhilleus’a yalvardı. Fakat Akhilleus, “Tazı getireceğim! Çiğ etini parçalayıp yesinler diye getireceğim onları. Ama köpekler de tadına bakmalı. Baban senin ağırlığında altın teklif etse bile yapacağım bunu,” dedi. Hektor’un son sözleri geleceği müjdeliyordu: “Paris seni Scaean geçidinde öldürdüğü zaman beni hatırla.” Sonra da cesur ruhu Ölüler Diyarı’na gitti. Ulysses hâlâ hayattayken bu diyara gitmişti, bunu hikâyenin devamında göreceğiz.

Çok geçmeden Akhilleus kötü bir davranış sergileyip ölen Hektor’un ayağında topuktan bileğe kadar bir yarık açtı, yarıklardan kayış geçirip bunları at arabasına bağladı ve ölü bedeni yerde sürükledi. Duvarda olanları izleyen Truvalı kadınların hepsi acı acı bağırdı, Hektor’un eşi kadınların feryatlarını duydu. Andromakhe evinde, içerideki odalardan birinde oturmuş örgü örüyor, üzerine çiçekler işliyordu. Hizmetçilerine seslenip savaştan yorgun dönecek Hektor için banyoyu hazır etmelerini söylemişti. Ancak duvardan gelen feryatları duyunca ürperdi ve minik dokuma tezgâhı elinden kayıp yere düştü. “Hektor’un annesi ağlıyor, onun ağlaması bu,” dedi ve insanların neden bu kadar ağlayıp sızladığını görmek için yanına iki hizmetkârını alıp dışarı çıktı.

Koşarak ilerledi ve mazgallı sipere ulaştı. Sevgili eşinin vücudunun Akhilleus’un arabasının arkasında, toz toprak içinde gemilere sürüklendiğini gördü oradan. Gözlerine karanlık çöktü ve bayıldı. Kendine geldiğinde artık küçük oğlumu koruyacak kimse kalmadı diyerek feryat etti. Diğer çocuklar oğlunu ziyafetlerden iterek uzaklaştıracak ve ona “Ne oldu; baban sizi terk mi etti?” diyerek sataşacaklardı. Hektor’un cansız bedeni ise çırılçıplak halde geminin tepesinde sergilenecekti. Bedeni yakılmayacaktı ve kimse dua etmek için başında toplanamayacaktı. Yakılmayan ve gömülmeyen bedenlerin en büyük talihsizliklere uğrayacağı düşünülürdü, çünkü yakılmayan beden ölüler tanrısı Hades’in evine ulaşamaz, ölülerle yaşayanlar arasındaki karanlık sınırda huzura kavuşmadan, başıboş halde sonsuza dek dolaşır dururdu.

Ücretsiz ön izlemeyi tamamladınız.

₺137,48

Türler ve etiketler

Yaş sınırı:
0+
Litres'teki yayın tarihi:
03 temmuz 2023
Hacim:
187 s. 12 illüstrasyon
ISBN:
978-605-7605-79-5
Telif hakkı:
Maya Kitap
Metin
Средний рейтинг 0 на основе 0 оценок
Metin
Средний рейтинг 5 на основе 1 оценок
Metin
Средний рейтинг 0 на основе 0 оценок
Metin
Средний рейтинг 0 на основе 0 оценок
Metin
Средний рейтинг 0 на основе 0 оценок
Metin
Средний рейтинг 0 на основе 0 оценок
Metin
Средний рейтинг 0 на основе 0 оценок
Metin
Средний рейтинг 0 на основе 0 оценок
Metin
Средний рейтинг 0 на основе 0 оценок
Metin
Средний рейтинг 0 на основе 0 оценок