Sadece LitRes`te okuyun

Kitap dosya olarak indirilemez ancak uygulamamız üzerinden veya online olarak web sitemizden okunabilir.

Kitabı oku: «Sherlock Holmes Son Selam Bütün Maceraları 8», sayfa 2

Yazı tipi:

Wisteria Konağı

1
Bay John Scott Eccles’ın Başından Geçen Tuhaf Olay

Defterimdeki kayıtlara baktığımda her şeyin, 1895 yılının Mart ayı sonlarında çok kasvetli ve rüzgârlı bir günde başlamış olduğunu görüyorum. Öğle yemeğimizi yerken Holmes, aldığı bir telgrafa vereceği cevabı karalıyordu. Bu konuda hiç yorum yapmamıştı ama meseleyi aklından çıkaramadığı kesindi; çünkü daha sonra ateşin başına geçip piposunu tüttürürken düşünceli bir ifadeye bürünmüştü. Gelen telgrafa zaman zaman göz atıyordu. Birdenbire gözlerinde muzip bir pırıltıyla bana döndü.

“Sanıyorum Watson, seni edebiyatçı sayabiliriz değil mi?” dedi, “ ‘Tuhaf’ kelimesinin karşılığı nedir sence?”

“Acayip, olağan dışı.” gibi önerilerde bulundum.

Holmes tatmin olmamıştı.

“Bundan daha fazlası olmalı.” dedi, “Bana trajik ve korkunç bir şeyleri çağrıştırıyor. Dertli okurlara uzun süre acı çektirdiğin o hikâyelerin bazılarını hatırlayacak olursan ‘tuhaf’ kelimesinin suçluyla nasıl bütünleştiğini sen de kabul edeceksin. ‘Kızıl Saçlılar Kulübü’ vakasını hatırlasana. Başından beri tuhaftı ama altından sadece umutsuz bir soygun girişimi çıktı. Bunun dışında ‘Beş Portakal Çekirdeği’ vakasındaki o tuhaf olayı hatırla. O da bir komploydu. İşte bu nedenle bu kelime her zaman beni tedirgin ediyor.”

“Elindeki telgrafta da bu kelime mi geçiyor?” diye sordum.

Telgrafı yüksek sesle okumaya başladı:

“İnanılmaz ve tuhaf bir deneyim yaşadım. Size danışabilir miyim?

Scott Eccles,
Charing Cross Postanesi.”

“Kadın mı yoksa erkek mi yazmış?” diye sordum.

“Ah! Erkek tabii. Hiçbir kadın ödemeli telgraf göndermez. Kendisi bizzat gelir.”

“Onunla görüşecek misin?”

“Sevgili Watson, Albay Carruthers’ı hapse attırdığımızdan beri canımın ne kadar sıkıldığını biliyorsun. Zihnim yarış motoru gibi, imal edildiği amaç için kullanılmadığı zaman paslanır ve ondan hayır gelmez. Hayat çok sıradan, gazeteler ise verimsiz… Suç dünyasındaki cesaret ve macera, sonsuza kadar yok olmuş gibi âdeta. İşte bütün bunlara rağmen -her ne kadar önemsiz de olsa- yeni bir problemle uğraşıp uğraşamayacağımı mı soruyorsun?.. Ah, bu arada yanılmıyorsam müşterimiz de geldi.”

Merdivende ölçülü adımlar duyuldu ve bir dakika sonra iri yarı, uzun boylu, sakalları kırlaşmış, oldukça saygıdeğer görünen bir adam odamıza buyur edildi. Hayat hikâyesi, ciddi yüz hatlarından ve gösterişli tavırlarından okunuyordu sanki. Tozluklarından altın çerçeveli gözlüklerine kadar her şeyi, onun bir muhafazakâr, kilise ziyaretlerini aksatmayan iyi bir vatandaş olduğunu söylüyordu. Bir Ortodoks olduğu belli oluyordu. Ancak her zamanki dinginliğini bozacak çok olağanüstü bir olay başına gelmiş olmalıydı. Bu, dağınık saçlarından, öfkeden kızarmış yanaklarından ve telaşlı tavırlarından belli oluyordu. İçeri girer girmez konuyu açıklamaya koyuldu:

“Çok tuhaf ve nahoş bir deneyim yaşadım, Bay Holmes.” dedi, “Hayatım boyunca böyle bir duruma düşmemiştim. Çok ahlaksız, çok rezil bir olay. Buna bir açıklama getirmeniz konusunda size ısrar edeceğim.” Öfkeden kudurmuş ve soluksuz kalmıştı.

“Lütfen oturun Bay Scott Eccles.” dedi Holmes sakinleştirici bir ses tonuyla, “İlk olarak, neden bana gelme gereğini duyduğunuzu sorabilir miyim?”

“Aslında efendim, polisi ilgilendiren bir mesele gibi gelmemişti bana; ama yine de olayları duyduktan sonra her şeyi öylece bırakıp kenara çekilemeyeceğimi siz de kabul edeceksiniz. Özel dedektifler kesinlikle hazzetmediğim sınıftan insanlardır ama her şeye rağmen ve sizin adınızı duyduktan sonra…”

“Anlıyorum. Size ikinci sorum şu olacak: Neden bir an önce gelmediniz?”

Holmes saatine göz attı.

“Saat ikiyi çeyrek geçiyor.” dedi, “Sizin telgrafınız saat bir gibi yollandı; ama giyim kuşamınıza bakacak olursak bu sabah uyanır uyanmaz telaşa kapıldığınızı gözlemleyebiliyorum.”

Müşterimiz darmadağın olmuş saçlarını düzelterek tıraşsız çenesini sıvazladı.

“Haklısınız, Bay Holmes. Dış görünüşümü düşünecek hâl mi kaldı? Sadece öyle bir evden kendimi zor da olsa dışarı attığım için memnundum; fakat size gelmeden önce bazı soruşturmalarda bulunmak amacıyla koşturup durdum. Emlak komisyoncusuna gittim ve Bay Garcia’nın kirasının düzenli ödendiğini, ayrıca Wisteria Konağı’nda her şeyin yolunda olduğunu söylediler.”

“Ah efendim, ah!” dedi Holmes gülerek, “Siz bu yönden, arkadaşım Dr. Watson’a benziyorsunuz. O da hep olayları sonundan anlatmaya başlar da… Şimdi lütfen aklınızdakileri bir sıraya koyun ve sizi, darmadağın saçlar ve perişan bir üst başla buraya gelip tavsiyelerimizi almaya iten şeyin ne olduğunu anlatın. Yelek düğmelerinizi bile yanlış iliklemişsiniz.”

Müşterimiz hüzünlü bir ifadeyle, alışılmadık dış görünüşüne baktı.

“Çok kötü göründüğüme eminim, Bay Holmes. Hayatım boyunca böyle bir şey başıma gelmemişti. Ama size bu tuhaf olayı anlatacağım ve bitirdiğimde iyi bir mazeretim olduğuna siz de ikna olacaksınız, buna eminim.”

Fakat daha hikâyesini anlatamadan sözü yarıda kesildi. Kapımızın önünde bir telaş vardı. Bayan Hudson kapıyı açarak gürbüz ve resmî görünüşlü iki adamı içeri aldı. Bir tanesi Scottland Yard’dan çok iyi tanıdığımız enerji dolu, cesur ve kendi çapında yetenekli bir memur olan Dedektif Gregson idi. Holmes ile tokalaştıktan sonra yanındaki arkadaşını Surrey Polis Teşkilatından Dedektif Baynes olarak bize tanıttı.

“Birlikte ava çıktık Bay Holmes ve bu yöne doğru iz sürdük.” Bir buldoğunkine benzer gözlerini ziyaretçimize çevirdi. “Popham Konağı, Lee’den Bay John Scott Eccles siz misiniz?”

“Evet.”

“Bütün sabah sizin peşinizdeydik.”

“Herhâlde telgraf sayesinde onun izini buldunuz.” dedi Holmes.

“Aynen öyle, Bay Holmes. Charing Cross Postanesinden izini sürerek buraya kadar geldik.”

“Ama beni niye takip ediyorsunuz? Ne istiyorsunuz benden?”

“Esher yakınlarındaki Wisteria Konağı’nda yaşayan Bay Aloysius Garcia’nın dün geceki ölümüyle ilgili bildiklerinizi anlatmanızı istiyoruz, Bay Scott Eccles.”

Şaşkınlıktan yüzü kireç gibi olan müşterimiz, donuk gözlerle aniden doğruldu.

“Öldü mü? Öldü mü diyorsunuz?”

“Evet, efendim. Öldü.”

“Ama nasıl? Kaza mı oldu?”

“Cinayet.”

“Aman Tanrı’m! Bu korkunç bir şey! Yoksa, yoksa bu durumda ben bir şüpheli miyim?”

“Ölü adamın cebinden sizin bir mektubunuz çıktı; dün geceyi onun evinde geçirmeyi planladığınız yazıyordu.”

“Öyle de oldu.”

“Ah öyle mi? Geceyi orada mı geçirdiniz?”

Komiser not defterini çıkardı.

“Bekle biraz Gregson.” dedi Sherlock Holmes, “Sizin tek istediğiniz bir açıklama değil mi?”

“Ve görevim gereği, anlattığı her şeyin onun aleyhinde delil olarak kullanılabileceğini Bay Scott Eccles’a söylemek zorundayım.”

“Siz buraya gelmeden önce Bay Eccles bize her şeyi anlatmak üzereydi zaten. Sanıyorum Watson, ona brendi ve soda ikram edersek iyi gelir. Şimdi efendim, yeni katılan dinleyicilerimizi dikkate almadan sözünüz kesilmemiş gibi hikâyenize devam etmenizi önereceğim.”

Ziyaretçimiz brendiyi bir dikişte içtikten sonra yüzüne yavaş yavaş renk gelmeye başlamıştı. Dedektifin not defterine şüpheyle göz attıktan sonra ilginç hikâyesini anlatmaya koyuldu.

“Ben bekârım.” dedi, “Ve sosyal biri olduğum için birçok arkadaşım var. Bunların arasında Melville adında emekli bir bira imalatçısı ve onun ailesi bulunuyor. Kensington’da Abermarle Konağı’nda oturuyorlar. Birkaç hafta önce onun evinde Garcia adında bir adamla tanıştım. Anladığım kadarıyla İspanyol kökenliydi ve bir şekilde elçilikle bağlantıları vardı. Mükemmel İngilizce konuşuyordu, aynı zamanda çok da sevimli tavırları vardı. Hayatımda hiç onun kadar yakışıklı birine rastlamamıştım.

Derken bir de baktım arkadaşlığımız epey ilerlemiş. En başından beri benden hoşlanmıştı. Tanıştıktan iki gün sonra beni Lee’de ziyarete geldi. Laf lafı açtı ve nihayet beni birkaç günlüğüne Esher ve Oxshott arasında bulunan Wisteria Konağı’na davet etti. Verdiğim sözü yerine getirmek üzere dün akşam Esher’a gittim.

Oraya gitmeden önce bana ev halkından söz etmişti. Her türlü ihtiyacına koşturan ve kendisiyle aynı kasabadan gelen çok sadık bir uşağı vardı. Bu adam İngilizce konuşuyordu ve bütün ev işleriyle ilgileniyordu. Sonra dediğine göre, harika bir aşçısı vardı. Bir melezmiş ve gezileri sırasında onu tesadüfen bulmuş. Müthiş yemekler yapıyormuş. Hatırlıyorum da Surrey gibi bir yerde daha tuhaf bir ev halkı olamayacağını söylemişti bana ve ben de ona hak vermiştim. Gerçekten de düşündüğümden daha tuhafmış.

Oraya arabayla gittim, burası, Esher’ın güneyine yaklaşık iki mil uzaklıkta. Yolun biraz gerisinde duran orta büyüklükte bir evdi bu ev. Virajlı bir araba yolu vardı ve etrafına uzun çam ağaçları kümelenmişti. Tadilata ihtiyacı olan köhne bir binaydı. Hava şartlarının etkisiyle aşınmış kapının önündeki uzamış çimlerle kaplı girişe geldiğimde, doğru dürüst tanımadığım bir adamı ziyarete gelerek aklımı kaçırmış olduğumu düşündüm; ancak kapıyı kendisi açmıştı ve beni büyük bir samimiyetle karşılamıştı. Melankolik görünümlü, esmer tenli uşak, çantamı alarak beni odama götürdü. Her yer çok kasvetli görünüyordu. Akşam yemeğimizi baş başa yedik, ev sahibim beni eğlendirmek için elinden geleni yaptığı hâlde ara sıra dalıp gidiyordu. Bazen o kadar anlaşılmaz ve tuhaf konuşuyordu ki onu anlamakta güçlük çekiyordum. Sürekli parmaklarını masaya vuruyor, tırnaklarını kemiriyordu. Asabi ve sabırsız oluşunu gösteren başka belirtiler de vardı. Yemek iyi servis edilmemişti, hatta iyi pişmemişti bile. Sessiz sakin uşağın hüzün verici varlığı ise bizi canlandıracak gibi görünmüyordu. Sizi temin ederim ki gece boyunca bir bahane bulup Lee’ye dönmek için sabırsızlandım.

Siz iki beyefendinin araştırmalarına ışık tutabilecek bir olay geliyor aklıma aslında. O sırada üzerinde pek durmamıştım. Yemeğimiz bitmek üzereyken uşak bir not getirmişti. Ev sahibim notu okuduktan sonra eskisinden daha da dalgın ve tuhaf davranmaya başlamıştı. Artık benimle sohbet etmeyi bırakmıştı. Peş peşe sigara içiyor, düşüncelere dalıyordu. Notun içeriğinden hiç bahsetmedi bana. Saat on bir gibi yatmaya gittiğim için çok memnun olmuştum. Aradan biraz zaman geçince Garcia gelip içeri bakmıştı, o sırada oda karanlıktı ve zile basıp basmadığımı sormuştu. Basmadığımı söyledim. Saatin bire yaklaştığını söylemiş ve böylesine geç bir saatte beni rahatsız ettiği için özür dilemişti. Bundan sonra hemen uykuya dalıp rahat bir gece geçirmiştim.

Şimdi olayların en ilginç kısmına geliyorum. Uyandığımda gündüz vaktiydi. Saate baktığımda dokuza yaklaştığını gördüm. Özellikle saat sekizde uyandırılmak istediğimi belirtmiştim, böyle bir unutkanlık karşısında çok şaşırmıştım. Hemen yataktan fırlayarak uşağı çağırmak için zile bastım; ancak cevap gelmemişti. Tekrar tekrar basmama rağmen netice aynıydı. Zilin bozuk olduğunu düşündüm. Aceleyle giyinerek biraz sıcak su almak için öfkeyle aşağı koştum. Kimseyi bulamayınca ne kadar şaşırdığımı tahmin edebilirsiniz. Koridorda bağırdım. Cevap gelmedi. Sonra odadan odaya koşturmaya başladım. Ortalıkta hiç kimse yoktu. Bir önceki gece ev sahibi, kendi yatak odasını göstermişti bana. Ben de onun kapısını çaldım. Ses yoktu. Bunun üzerine tokmağı çevirerek dosdoğru içeri girdim. Oda boştu, hatta yatakta yatılmamıştı bile. Diğerleri gibi o da yok olmuştu. Yabancı ev sahibi, yabancı uşak, yabancı aşçı… Hepsi o gece âdeta uçup gitmişti. Böylelikle, Wisteria Konağı’na olan ziyaretim son bulmuştu.”

Sherlock Holmes ellerini ovuşturuyor, bir taraftan da kıkırdıyordu. İlginç hikâyeler koleksiyonuna bir tanesi daha eklenecekti.

“Gördüğüm kadarıyla oldukça ilginç bir deneyim yaşamışsınız.” dedi, “Bundan sonra ne yaptığınızı sorabilir miyim?”

“Çok öfkelenmiştim. İlk aklıma gelen şey, bir eşek şakasının kurbanı olduğumdu. Eşyalarımı topladım, arkamdan kapıyı hızla çarptım ve elimde çantamla Esher’a doğru yola koyuldum. O kasabanın en önde gelen emlakçısı olan Allan Kardeşler’e uğradım ve o köşkün kiralanmış olduğunu öğrendim. O zaman asıl amaçlarının beni enayi yerine koymak değil kira ödemekten kurtulmak olduğunu anladım. Mart ayında olduğumuza göre üç aylık ödeme günleri gelip çatmıştı. Ancak bu varsayımım da suya düştü. Uyarım karşısında emlakçı çok minnettar olduğunu söyledi; ancak kiralarını peşin ödediklerini de ilave etti. Bunun üzerine şehre inerek İspanyol Elçiliğine gittim. Adamı orada tanımıyorlardı. Ben de Garcia ile tanıştığım eve, yani Melville’i ziyarete gittim. Görünüşe göre o, bu adam hakkında benden daha az bilgi sahibiydi. Son çarem, siz benim telgrafıma cevap verince hemen atlayıp buraya gelmek oldu. Öğrendiğim kadarıyla, böyle karmaşık vakalarda insanlara yardımcı oluyormuşsunuz. Ama şimdi Sayın Dedektif, odaya girip anlattıklarınızdan çıkardığım kadarıyla, bu olayın başka bir boyutu olmalı; yani korkunç bir trajedi vuku bulmuş. Sizi temin ederim ki söylediğim her kelime doğrudur ve size anlattıklarım dışında bu adamın başına gelenler hakkında hiçbir şey bilmiyorum. Tek dileğim, elimden geldiğince kanunlara yardımcı olmaktır.”

“Bundan eminim Bay Scott Eccles, bundan eminim.” dedi Müfettiş Gregson çok samimi bir ses tonuyla, “Sizin anlattıklarınız bizim elde ettiğimiz bilgilerle örtüşüyor. Yemek sırasında masaya bir not gelmişti öyle değil mi? O nota ne oldu biliyor musunuz?”

“Evet. Garcia buruşturup ateşe attı.”

“Buna ne diyorsun Baynes?”

Taşra dedektifi iri yarı, görkemli, kırmızı tenli bir adamdı ve kırış kırış olmuş yanakları ile kaşlarının arasında pırıl pırıl parlayan muhteşem gözleri olmasaydı, yüzüne iğrenç ötesi bile denebilirdi. Hafifçe gülümseyerek katlanmış ve rengi solmuş bir kâğıt parçası çıkardı cebinden.

“Şömine ızgaralıydı Bay Holmes. Iskalamış. Ben de arka tarafında bunu buldum. Yanmamıştı.”

Holmes takdirini göstermek için gülümsedi.

“Ufak bir kâğıt parçasını bulmak için evi didik didik aramışa benziyorsunuz.”

“Öyle yaptım Bay Holmes. Tam benim tarzım. Okuyayım mı Bay Gregson?”

Londralı kafasını salladı.

“Not alelade, saman rengi bir kâğıdın üzerine yazılmış. Filigranı yoktu. Bir kâğıdın dörtte biri kullanılmış. Ağzı kısa olan bir makas ile kâğıt iki kere kırpılmış. Üç kere katlandıktan sonra mor renkli bir bal mumu ile mühürlenmiş. Bu da aceleye getirilmiş ve düz, oval bir objeyle üstü bastırılmış. Bay Garcia adına, Wisteria Konağı’na gönderilmiş. Şöyle yazıyor: Kendi renklerimiz yeşil ve beyaz. Yeşil açık, beyaz kapalı. Ana merdivenler, ilk koridor, sağdan yedinci, yeşil çuha. İyi şanslar. D.”

“Bu, bir kadının el yazısı, sivri uçlu bir kalem ile yazılmış. Ama adrese gelince; ya başka biri tarafından yazılmış ya da kalem değiştirilmiş. Sizin de gördüğünüz gibi daha kalın ve koyu renkte.”

“Çok iyi tespitler.” dedi Holmes nota göz atarken, “Araştırmalarınızda ayrıntılara dikkat ettiğiniz için sizi tebrik ediyorum Bay Baynes. Belki ufak tefek birkaç noktayı daha ilave edebiliriz. Oval mühür şüphesiz bir kol düğmesiyle yapılmış; yoksa o şekle sahip başka ne olabilir ki? Makas kıvrımlı bir tırnak makasıydı. İki kırpmanın da çok kısa oluşuna rağmen her iki tarafındaki kavisi fark edebilirsiniz.”

Taşra dedektifi kıkırdadı.

“Bütün meyveyi sıktığımı sanıyordum ama görüyorum ki posasında biraz kalmış.” dedi, “Bazı dolapların döndüğü dışında nottan pek bir şey anlamadığımı da itiraf etmek zorundayım. Bir de her zamanki gibi bir kadın parmağı var işin içinde.”

Bu konuşma sırasında Bay Scott Eccles yerinde duramıyordu.

“Notu bulmanıza sevindim, ne de olsa anlattıklarımı teyit ediyor.” dedi, “Ama Bay Garcia’ya veya ev halkına neler olduğunu öğrenmek için sabırsızlanıyorum.”

“Garcia’ya neler olduğunu size anlatabilirim.” dedi Gregson, “Bu sabah, evinden yaklaşık bir mil uzakta, Oxshott Common’da ölü bulundu. Bir kum torbasıyla veya ona benzer bir şeyle kafasına ağır darbeler almış. Başı aldığı darbelerden çok ezilmişti. Bulunduğu yer çok ıssız bir bölge ve o noktaya en yakın ev, yaklaşık çeyrek mil uzaklıkta. Muhtemelen önce arkadan saldırılmış ve saldırgan, adam öldükten sonra bile darbe indirmeye devam etmiş. Korkunçtu. Suçlulara dair ne bir ayak izi ne de bir ipucuna rastlayabildik.”

“Bir şeyi çalınmış mı?”

“Hayır, öyle bir girişimde bulunulmamış.”

“Bu çok acı verici, çok korkunç!” dedi Bay Scott Eccles sesi titreyerek, “Beni çok zor duruma düşürüyor. Arkadaşımın böyle bir gece gezintisine çıkıp da eceliyle karşılaşmasının benimle kesinlikle bir ilgisi yok. Bu davaya nasıl bulaştım anlayamıyorum.”

“Çok basit, efendim.” diye cevap verdi Dedektif Baynes, “Merhumun cebinde bulduğumuz tek şey, sizin o gece evinde kalmayı kabul ettiğinizi yazan bir mektuptu. Maalesef o gece de öldü. Bu mektubun zarfının üzerinde yazan isim ve adres sayesinde onun adını ve adresini öğrendik. Bu sabah o eve gidip de sizi ya da ev halkını bulamadığımızda saat dokuzu geçiyordu. Ben Wisteria Konağı’nı incelerken Bay Gregson’a telgraf çekip sizin izinizi Londra’da sürmesini rica ettim. Sonra şehre gelerek Bay Gregson’a katıldım. İşte şimdi de buradayız.”

“Sanıyorum bu meseleye artık resmî bir şekil kazandırmalıyız.” dedi Gregson ayağa kalkarak, “Bizimle merkeze gelip olanları beyan etmenizi isteyeceğiz, Bay Scott Eccles.”

“Hemen geleceğime emin olabilirsiniz. Ama sizin hizmetlerinizden faydalanmaya devam etmek istiyorum Bay Holmes. Gerçekleri ortaya çıkarmak için hiçbir masraftan ve zahmetten kaçınmayın lütfen.”

Arkadaşım taşra dedektifine dönüp baktı.

“Herhâlde sizinle iş birliği hâlinde olmama itirazınız yoktur Bay Baynes.”

“Aksine, onur duyarım efendim. İnanın bana.”

“Gördüğüm kadarıyla hemen harekete geçip sistemli bir şekilde çalışmalarınıza başlamışsınız. Adamın hangi saatte öldüğüne dair bir ipucu bulabildiniz mi sorabilir miyim?”

“Saat birden beri oradaymış. O sırada yağmur yağıyormuş ve bu olay kesinlikle yağmurdan önce olmuş.”

“Ama bu mümkün değil Bay Baynes!” diye haykırdı müşterimiz, “Kolay tanınan bir ses tonu vardı. O saatte odama gelip de benimle konuşanın o olduğuna yemin edebilirim!”

“İlginç ama hiç de imkânsız değil.” dedi Holmes gülümseyerek.

“Bunlardan bir sonuç çıkarabildiniz mi?” diye sordu Gregson.

“Genel olarak çok karmaşık bir davaya benzemiyor ama yine de çok orijinal ve ilginç özelliklere sahip. Size kesin ve kati fikrimi söylemeden önce birtakım araştırmalarda bulunmalıyım. Bu arada Bay Baynes, evi incelerken o nottan başka bir ipucu elde edebildiniz mi?”

Dedektif tuhaf bir şekilde arkadaşıma bakmıştı.

“Aslında…” dedi, “Bir iki ilginç şeye rastladım. Belki polis merkezinde işimiz bitince benimle eve kadar gelirsiniz, ben de size öğrendiklerimi gösteririm.”

“Hizmetinizdeyim.” dedi Sherlock Holmes zile basarak, “Bu beyefendileri geçirin, Bayan Hudson ve lütfen oğlana bu telgrafı göndermesini söyleyin. Beş şilin ödeyecek.”

Ziyaretçilerimiz gittikten sonra bir süre sessizlik içinde oturmuştuk. Holmes her zamanki karakteristik özelliğini sergileyerek bol bol puro içmiş; keskin gözlerinin üzerindeki kaşlarını çatmış, kafasını öne doğru eğmişti.

“Eh, Watson…” dedi aniden bana dönerek. “Olanlara ne diyorsun?”

“Scott Eccles’ın gizemli havası hakkında bir şey diyemeyeceğim.”

“Ya işlenen suç?”

“Aslında adamın arkadaşlarının da ortadan kaybolmasını ele alırsak cinayetle bağlantıları olduğunu ve adaletten kaçtıklarını düşünüyorum.”

“Bu bakış açısı da mümkündür tabii; ancak şöyle bir düşününce bile iki hizmetkârın ona karşı bir komplo kurmalarının ve özellikle ziyaretçisinin olduğu bir gecede onu öldürmeye kalkışmalarının uzak bir ihtimal olduğunu görebilirsin. Haftanın diğer geceleri bu iş için daha uygun olurdu.”

“O zaman niye kaçtılar ki?”

“Evet, sorun da burada zaten. Niye kaçtılar? Bu çok önemli bir nokta. Diğer önemli nokta da müşterimiz Scott Eccles’ın yaşadığı tuhaf macera. Şimdi, sevgili Watson, her iki noktaya da netlik getirecek bir açıklama herhâlde insanın pratik zekâsının sınırlarının ötesinde olacaktır. Bu esrarengiz notu açıklayabilecek bir bakış açısı olsa bile bunu geçici bir varsayım olarak kabul etmek gerekir. Eğer elde edeceğimiz yeni ipuçlarını yerine oturtabilirsek, o zaman varsayımımızın yavaş yavaş bir çözüme doğru gittiğini görebiliriz.”

“Peki varsayımımız nedir?”

Holmes yarı kapalı gözlerle sandalyesine yaslanmıştı.

“Kabul etmelisin ki sevgili Watson, bu kesinlikle bir eşek şakası değil. Sonuçtan da anlaşıldığı gibi çok ciddi olaylar olup bitiyordu ve ölen adamın, Scott Eccles’ı, Wisteria Konağı’na gelmeye ikna etmesi de onun bu olaylarla bir bağlantısı olduğunu gösteriyordu.”

“Ama ne gibi bir bağlantısı olabilir ki?”

“Her şeyi birer birer ele alalım. İlk olarak, bu İspanyol ile Scott Eccles arasındaki ani ve tuhaf arkadaşlık pek normal sayılmaz. Bu arkadaşlığı hızlandırmak isteyen de İspanyol’du. Onunla tanıştığının ertesi günü, Londra’nın ta öbür ucunda oturan Scott Eccles’ı arıyor ve onu Esher’a getirecek kadar yakın ilişkiler kurmaya çalışıyor. Şimdi asıl soru, Eccles’tan ne istediği. Ecless onun için ne sağlayabilirdi? Bu adamın hiçbir cazibesi yok. Olağanüstü bir zekâya sahip de değil; kıvrak zekâlı Latin ile kafa dengi olması mümkün değil. O hâlde, onca insan arasından Garcia neden özellikle onu seçti? Amacı ne olabilirdi? Olağanüstü bir özelliği mi vardı bu adamın? Bence vardı. Geleneksel İngiliz saygınlığına sahip bir tipti ve bu özelliği ile başka bir İngiliz’i kolaylıkla kendisine hayran bırakabilirdi. Ne kadar ilginç olsa bile onun beyanını iki müfettişin de sorgulamayı düşünmediğini sen de gördün.”

“Neye şahitlik edecekti ki?”

“Artık hiçbir şeye… Çünkü olaylar istenildiği gibi gitmedi. Ben durumun böyle olduğuna inanıyorum.”

“Anlıyorum. Belki suç anında başka bir yerde olduğunu kanıtlayacaktı.”

“Aynen öyle, sevgili Watson. Şimdi sırf tartışmak amacıyla diyelim ki; Wisteria Konağı sakinlerinin her biri birer suç ortağı. Hedefledikleri her ne ise diyelim ki saat birden önce gerçekleşmek zorunda. Saatlerle biraz oynayarak Scott Eccles’ı düşündüğünden daha erken bir saatte yatağa göndermiş olabilirler. Garcia ise saatin biri geçtiğini belirtmek için elinden gelen her şeyi yaptı; ama aslında saat on ikiyi bile geçmiyordu. Eğer Garcia yapmak istediğini yapıp, söylenen saatte geri dönebilirse o zaman herhangi bir itham karşısında çok güçlü bir savunması olacaktı. Çatısı altındaki bu kusursuz İngiliz, o saatte evde olduğuna dair herhangi bir mahkemede yemin etmeye hazır bulunacaktı. En kötü ihtimale karşı güvendiği şey buydu.”

“Evet, evet, anlıyorum ama diğerlerinin ortadan kayboluşuna ne diyorsun?”

“Henüz bütün delilleri toparlayamadım ama çözemeyeceğimiz bir durum olduğunu sanmıyorum. Yine de deliller olmadan tartışmak bir hatadır. Yoksa onları teorilerine uydurmaya başlayabilirsin.”

“Nota ne diyorsun?”

“Nasıldı? ‘Kendi renklerimiz, yeşil ve beyaz.’ Sanki yarışlardan söz ediyor gibi. ‘Yeşil açık, beyaz kapalı.’ Bu belli ki bir işaret. ‘Ana merdivenler, ilk koridor, sağdan yedinci, yeşil çuha.’ Bu bir randevu yeri olabilir. Bunun altından kıskanç bir koca çıkabilir. Ama ne olursa olsun kesinlikle tehlikeli bir macera. Yoksa kadın iyi şanslar dilemezdi. ‘D’ -bu bize kılavuzluk edebilir.”

“Adam İspanyol’du. ‘D’ Dolores olabilir, ne de olsa İspanya’da çok yaygın bir kadın adı.”

“İyi, Watson, çok iyi ama bunu kabul edemeyeceğim. Bir İspanyol, başka bir İspanyol’a herhâlde İspanyolca yazardı. Bu mesajı yazan kişinin bir İngiliz olduğu şüphe götürmez. Her neyse, işin ehli olan dedektif bizi almaya gelene kadar sabırla beklemekten başka çaremiz yok. Yine de boş durmanın vereceği tahammül edilemez yorgunluktan bizi kurtardığı için şanslı kaderimize şükredebiliriz.”

Surrey dedektifi dönmeden Holmes’un telgrafına cevap gelmişti. Okuyup defterinin arasına sıkıştırmak üzereydi ki beklenti içindeki yüz ifademi gördü. Kahkahalar atarak bana doğru fırlattı.

“Gurur verici daireler çiziyoruz!” dedi.

Telgrafta isim ve adreslerin listesi vardı:

Lord Harringby, Küçük Vadi; Sör George Folliott, Oxshott Kuleleri; Bay Hynes J. P., Purdley Binası; Bay James Baker Williams, Forton Konağı; Bay Henderson, Büyük Kubbe; Rahip Joshua Stone, Aşağı Walsling.

“Bu liste sayesinde araştırmalarımızı sınırlandırmış olacağız.” dedi Holmes, “Şüphesiz sistemli zekâsı ile Baynes, buna benzer bir plan hazırlamıştır bile.

“Tam olarak anlayamadım.”

“Bak, sevgili arkadaşım, Garcia’nın akşam yemeğinde aldığı mesaja göre bir randevusu olduğu ya da gizli âşığıyla buluşacağı sonucuna birlikte vardık. Şimdi, eğer yazılanlar doğruysa buluşma sözünü tutabilmek için birinin ana merdivenlerden girip bir koridorun yedinci kapısını bulması gerekiyor. Bu da bize çok büyük bir evin söz konusu olduğunu gösteriyor. Ayrıca Garcia o yöne doğru yürüdüğüne göre, evin Oxshott’tan bir iki milden daha uzak olmadığını biliyoruz. Bunun dışında gece saat bire kadar geçerli olacak bir mazereti vardı. O yüzden Wisteria Konağı’na o saate kadar dönmeyi düşünmüyordu. Oxshott yakınlarındaki büyük konakların sınırlı sayıda olduklarını düşündüğümden Scott Eccles’ın bahsettiği emlakçıya telgraf çekerek onların listesini istedim. Hepsi bu telgrafta yazıyor. Karmaşık yumağımızın çözümü herhâlde bu evlerin birinde yatıyor olmalı.”

Dedektif Baynes eşliğinde Esher’ın şirin kasabası Surrey’ye vardığımızda saat altıya yaklaşıyordu.

Holmes ile birlikte gece için yanımıza bir şeyler almıştık, Bull’da çok konforlu odalar bulduk. En nihayet, dedektif arkadaşımız ile birlikte Wisteria Konağı’na gittik. Çok soğuk ve kasvetli bir mart akşamıydı. Çok keskin bir rüzgâr ve ince ince yüzümüze doğru çiseleyen yağmur, yolumuzun üzerinde işlenen vahşi cinayet ile birlikte bizi bekleyen trajik sona uygun bir ortam oluşturuyordu.

Türler ve etiketler

Yaş sınırı:
0+
Litres'teki yayın tarihi:
11 temmuz 2023
ISBN:
978-625-6485-23-5
Yayıncı:
Telif hakkı:
Elips Kitap
Metin
Ortalama puan 0, 0 oylamaya göre
Metin
Ortalama puan 0, 0 oylamaya göre
Metin, ses formatı mevcut
Ortalama puan 0, 0 oylamaya göre
Metin
Ortalama puan 0, 0 oylamaya göre
Metin
Ortalama puan 0, 0 oylamaya göre
Metin PDF
Ortalama puan 0, 0 oylamaya göre
Ses
Ortalama puan 0, 0 oylamaya göre