Sadece LitRes`te okuyun

Kitap dosya olarak indirilemez ancak uygulamamız üzerinden veya online olarak web sitemizden okunabilir.

Kitabı oku: «Mozart», sayfa 4

Yazı tipi:

1767-1769

İtalya öncesi olgunlaşma

Salzburg’da yaşam Mozart ailesi için eski temposuna dönmüştü. Ancak bu olağan tempoya alışmak o kadar kolay değildi. Leopold Mozart saray orkestrasındaki işine devam ediyor, büyük olasılıkla arkadaşlarına Avrupa’nın değişik kentlerinde yaşadığı ilginç olayları aktarmaktan, Londra ve Paris saraylarındaki hükümdarların kendilerine gösterdiği ilgiyi anlatmaktan geri kalmıyordu. Yolculuk boyunca hemen her gün çocukları için konser bağlantıları araştırmak ve onların yaşamlarını düzene sokmak en önemli işi konumundaydı. Artık dostu Hagenauer’e mektup yazmasına da gerek yoktu, akşamları sohbet edecek zamanları oluyordu. Nannerl, çocukluğunun son yıllarında ayrıldığı Salzburg’a genç bir kız olarak dönmüştü. Kardeşiyle verdikleri konserler, gezip gördükleri yerler, yaşıtlarından çok daha çabuk olgunlaşmasını sağlamıştı. Wolfgang ise üç buçuk yıl boyunca, etrafındaki herkesin ilgi odağı olmuştu. Avrupa’nın en güçlü hükümdarları onu huzurlarına kabul etmiş, yeteneğini övmüş, zaman zaman önünde eğilmişlerdi. Piyanonun başına geçtiğinde, org ya da keman çaldığında dinleyenleri etkilediğinin farkındaydı. Dönemin en ünlü müzisyenleriyle tanışma fırsatı bulmuş, pek çoğuyla –Johann Christian Bach örneğinde olduğu gibi– yakın dost olmuştu. Müzik söz konusu olduğunda, özellikle gezinin sonuna doğru, artık ona çocuk muamelesi yapılmamaya başlanmıştı. On bir yaşına yaklaştığı bir dönemde, pek çok kişinin tüm yaşamı boyunca hayal bile edemeyeceği olaylara tanık olmuştu. Aile içinde, eve döndüklerine en çok sevinen, Anna Maria Mozart olmalıydı. Yabancısı olduğu kentlerde, çocuklarının bakımını aksatmamaya çalışmak, tüm ailenin sağlığıyla ilgilenmek kolay değildi. Salzburg’a ve Getreidegasse’deki alıştığı düzene kavuşmaktan mutluydu.

Leopold Mozart, oğlunun eğitiminin bu geziyle son bulmadığının, aslında daha yeni başladığının farkındaydı. “Harika çocuk” olarak ayrıldığı Salzburg’a küçük bir besteci olarak dönen Wolfgang’ın bu konuda eksiklerini tamamlaması, yeni yerler görüp yeni başarılar tatması gerekiyordu. Ancak bu denli uzun bir yolculuğun ardından, bir süre mekân değiştirmeden eğitime devam etmek faydalı olacaktı. Bu nedenle Salzburg’a döndükten sonra Leopold Mozart, oğlunun kompozisyon çalışmalarına ağırlık vermesini, değişik bestecilerin eserlerini inceleyerek dönemin stilini kavramasını istiyordu. Zaten yolculukları boyunca tanıştıkları Johann Christian Bach ve Johann Schobert gibi bestecilerin eserlerini beraberlerinde getirmiş, Wolfgang’ın eğitimi için kullanmaya başlamışlardı. Aslında oğlu, daha yolculukları sırasında, bu eserleri ne denli iyi incelediğini, yapıtlarıyla ortaya koymuştu. Leopold Mozart, dönemin tanınmış isimleri yanında, kontrpuan tekniğinin de öğrenilmesi gerektiğinin bilincindeydi. Yaşadıkları çağda, bu tip yapıtlar eski moda olarak adlandırılıp sevilmese de, müziğin temelini onlar oluşturuyordu. Pek çok kaynak, babasının Wolfgang’a, Johann Sebastian Bach’tan çok, Handel’in eserlerini tanıttığını yazıyor.

12 Mart 1767 günü, Wolfgang’ın ilk sahne yapıtı olarak adlandırılabilecek KV 35, Die Schuldigkeit des ersten Gebots (İlk Emrin Günahı) adlı oratoryo seslendirildi. Metni, Leopold Mozart’ın yakın dostu, kentin ileri gelenlerinden ve bir süre belediye başkanlığı da yapmış olan Ignaz Anton Weiser kaleme almıştı. Üç bölümlü esere, Wolfgang’dan başka Michael Haydn ve Anton Kajetan Adlgasser de besteci olarak katkıda bulunmuştu. Barok Dönem’den beri yaygın olan bu âdet, farklı günlerde seslendirilecek çok bölümlü eserlerin, değişik kişiler tarafından bestelenmesini öngörüyordu. Joseph Haydn’ın kardeşi olan Michael Haydn, Salzburg müzik yaşamının tanınmış simaları arasındaydı ve doğal olarak Mozart ailesiyle çok iyi dosttu.

Wolfgang, Die Schuldigkeit des ersten Gebots için yedi arya ve bir üçlü bestelemişti. Eser, Başpiskopos Siegmund Schrattenbach tarafından sipariş edilmişti ve bir anlamda Wolfgang için sınav niteliğini taşıyordu. Başpiskopos, yıllar boyunca üstün yetenekleri hakkında övgüler işittiği, babasını sık sık Salzburg’daki görevinden ayıran bu çocuğun gerçek kapasitesini kendi kulaklarıyla duymak istemişti. Bestelediği yapıtların ne kadarının gerçekten Wolfgang’a ait olduğunu öğrenmek isteyen Schrattenbach, çocuğun oratoryoyu tamamlayıncaya dek saraydaki bir odada çalışmasını istemiş, sonuç her zamanki gibi kusursuz olmuştu. Aslında, özellikle resitatiflerdeki59 müzik ve metin uyumunu Leopold Mozart kontrol etmiş, bu konudaki bilgisi yeterli olmayan oğluna yardım elini uzatmıştı. Yapıtın konusu, Markos İncili’nde yer alan, “Tanrın Rabb’i bütün yüreğinle, bütün canınla, bütün aklınla ve bütün gücünle seveceksin,” (“Markos”, 12:30) cümlesinden yola çıkar ve bunun, inananlar için bir külfet olup olmadığını irdeler. Yapıtta alegorik karakterlere yer verilmiş, adalet, merhamet, şehvet, menfaat gibi kavramlar sahnede canlandırılmıştır.

Bu eserin ardından Wolfgang, 1767 Mayısı’nda sahnelenmek üzere yeni bir eser siparişi aldı. Söz konusu yapıt, Salzburg Üniversitesi’ne bağlı lisenin yıl sonu töreni sırasında sahnelenecek Clementia Croesi adlı oyunun perde aralarını dolduracak bir intermezzo idi. Barok Dönem’de çok yaygın olan bu uygulamaya göre, uzun trajedilerin perde aralarını doldurmak için, konuyla hiçbir bağlantısı olmayan intermezzo’lar sahnelenirdi. Wolfgang’ın bestelemesi istenilen metin, KV 38, Apollo et Hyacinthus (Apollon ve Hyakinthos) adını taşıyordu ve yazarı, Salzburglu Benedikten rahip Rufinus Widl idi. 13 Mayıs 1767’de sahnelenen yapıtta mitolojik bir konu işleniyordu. Henüz gerçek anlamda bir sahne yapıtı bestelememiş on bir yaşındaki bir çocuğun kaleminden çıktığı göz önünde bulundurulduğunda kusursuz kabul edilebilecek bir eserdi. Wolfgang, bu temsil sırasında piyanist olarak da sahneye çıkmış ve “harika çocuk” günlerini anımsatmak istercesine yeteneğini sergilemişti. Büyük olasılıkla Leopold Mozart, oğlunun piyano çalmasındaki farkı ve olgunlaşmayı vurgulamak istiyordu. Her geçen gün büyüyüp delikanlılığa doğru yol almakta olan Wolfgang’ın becerileri de sanki kendisiyle birlikte gelişiyordu.

Bir kez daha Viyana

Salzburg’daki bu başarıların ardından, yeniden geniş ufuklara yelken açma vakti gelmişti. Leopold Mozart, oğlunun gerçek bir besteci olarak kabul görmesi için opera yazması gerektiğinin farkındaydı. Aslında bunun için henüz görmediği İtalya’ya gitmeli, hemen herkes tarafından müziğin ama özellikle de operanın anavatanı kabul edilen bu ülkede başarı kazanmalıydı. Ancak o sıralarda Viyana’daki bazı olaylar, Leopold Mozart’ın bu kenti gezi programının içine almasına neden oldu. İmparatoriçe Maria Therisia’nın kızı Maria Josepha Gabriela’nın, İki Sicilya Kralı I. Ferdinando’yla evlenecek olması, imparatorluk başkentinde kutlamalar olacağı, bunlar için sahne eserlerine gereksinim duyulacağı anlamına geliyordu. Bu sırada Viyana’da bulunmak Wolfgang için faydalı olabilirdi. Üstelik beş yıl önceki gezi çok başarılı geçmiş, başta Maria Theresia olmak üzere, tüm saray halkı, Wolfgang’ın yeteneğine hayran kalmıştı. Aradan geçen sürede İmparator I. Franz ölmüş, oğlu II. Joseph, annesiyle birlikte tahtta söz sahibi olmuştu.

11 Eylül 1767’de, Mozart ailesi, Viyana’ya doğru yola çıktığında, son yolculuklarının üzerinden on ay bile geçmemişti. Bir kez daha bilinmezlerle dolu bir yolda ilerliyorlardı. Beş yıl öncekine benzer bir güzergâh izleyerek 15 Eylül’de Viyana’ya ulaştılar. Leopold Mozart, tüm detayları yine dostu Hagenauer’e bildirmeye başlamıştı. 29 Eylül tarihli mektupta, dönemin ünlü bestecisi Johann Adolph Hasse’nin bir operasını seyrettiğini yazıyor; ancak şarkıcıları yeterli bulmadığını belirtiyordu. Ayrıca sağlıkları yerinde olduğu için Tanrı’ya şükrediyordu. Ancak bir sonraki mektupta, yalnızca onların sağlığını değil tüm kenti tehdit eden çiçek salgınını büyük bir endişeyle dostuna haber veriyordu. Bu olay planlarını altüst etmiş, her şeyin akışı bir anda değişmişti. Leopold Mozart, düğün hazırlıkları içindeki Maria Josepha Gabriela’nın ölümünü, “Gelin prenses, gökteki damada gelin gitti,”60 cümlesiyle Salzburg’a bildirmişti. Tüm Viyana, hızla yayılmakta olan çiçek hastalığıyla savaşıyor, önceki yüzyıllardaki veba salgının yerini almış olan yeni illetle baş etmeye uğraşıyordu.

Mozart’lar için de kentte kalmak çok tehlikeliydi. Özellikle çocukların hastalığa yakalanma riski, Leopold Mozart’ın uykularını kaçırıyor ancak saraydan gelebilecek bir davet olasılığına karşı Viyana’dan ayrılmak istemiyordu. Ekim sonlarında kaldıkları hanın sahibinin çocuklarının da hastalığa yakalandığını anlayınca daha fazla beklemeden Brünn’e61 doğru yola çıktılar. Kentte çocukların konser vermeleri önerisini dikkate almayan Leopold Mozart’ın tek dileği, olabildiğince Viyana’dan uzaklaşmak ve ailesini sağlıklı tutabilmekti. Olmütz’e62 ulaştıklarında korktuğu başına geldi: Wolfgang çiçeğe yakalanmıştı. Ancak tüm bu aksiliklerin içinde bazı olumlu gelişmeler de yaşanıyordu. Kont Anton Podstatzky, ailenin şatosunda konaklamasına izin vermekle kalmayıp aynı zamanda özel doktorunu göndererek Wolfgang’ın bir an önce iyileşmesini sağlamıştı. Bir süre sonra Nannerl da hastalığa yakalandı ancak her ikisi de kalıcı izler edinmeden iyileşmeyi başardı. Nekahet dönemi boyunca şatodaki görevliler, çocukların canının sıkılmaması için seferber olmuşlar, Wolfgang bu günlerde kâğıt oynamayı ve eskrim yapmayı öğrenmişti.

Hastalık korkusu tamamen ortadan kalkınca Viyana’ya doğru yola çıktılar ve 1767 Noeli’nde Brünn’e ulaştılar. Önceden kararlaştırıldığı üzere, yıl sonunda çocukların konseri gerçekleşti. O dinletiyi izleyenlerden bir din adamı, Aurelius Augustinus, günlüğüne şu notu düşecekti: “İzlediğim konserde, on bir yaşında Salzburglu bir çocuk ve on beş yaşındaki ablası, Brünn’lü müzisyenler eşliğinde piyanoda yeteneklerini sergilediler. Çocuk, tek bir notayı bile doğru çalamayan trompetçilerin çıkardığı seslere tahammül edemiyordu.”63

10 Ocak 1768 tarihinde Viyana’ya dönmüşlerdi. Leopold Mozart kaldığı yerden planlarını uygulamaya koyabilirdi. Aslında onun beklediği önce saraya kabul edilmek, ardından da Wolfgang’ın kendini gösterebileceği siparişlerin gelmesiydi. Her iki dileği de gerçekleşmekle birlikte hesaba katmadığı bir başka şey vardı: Viyana’da işler, Salzburg’daki gibi gitmiyordu. Bazen imparatorun emirleri bile, görünmez güçler tarafından engelleniyor, olmasına kesin gözüyle bakılanlar aylarca sürüncemede kaldıktan sonra unutulup gidiyordu. Leopold Mozart, ilk kez oğlunun yeteneğinin kıskanıldığına ve bunun ortaya çıkmaması için çaba sarf edildiğine şahit olacaktı.

Viyana’ya döndüklerinin hemen ertesinde saraydan davet aldılar. Üstelik bu kez, yeni İmparator II. Joseph onları kapıda karşılamış, annesinin yanına götürmüştü. Maria Theresia’nın tavrı da ondan aşağı kalmıyordu. Çocukların sağlıkları hakkında ayrıntılı bilgi almış, anneleriyle uzun uzun sohbet etmişti. Anna Maria Mozart, karşısında koskoca bir imparatoriçe olduğunu unutmuş kendini adeta Salzburg’da dostlarıyla sohbet eder gibi hissetmişti. Leopold Mozart, gösterilen bu ilgiden çok hoşnuttu. Bunun yansımalarını, kentteki soylulardan ve müzik çevresinden de göreceğini umuyor ancak bu konuda yanılıyordu.

30 Ocak 1768 tarihli mektubunda yaşadığı hayal kırıklıklarını ve olayların giderek çıkmaza sürüklendiğini dostu Hagenauer’e bildiriyordu. Her şeyden önce Viyana’da gerçek anlamda müzik dinlemek isteyen kalmamış gibiydi. “Genel olarak konuşursak Viyanalıların ciddi ve ağırbaşlı şeyler seyretmeye pek meraklı olmadıkları, ayrıca bu konulardan pek az anladıkları ya da hiç anlamadıkları, saçma sapan şeylerden, danstan, şeytanlardan, cinlerden, sihirbazlıktan, soytarılıktan, cadılardan ve hayaletlerden başka bir şey seyretmek istemedikleri bilinen bir gerçek, zaten tiyatroları da bunu her gün kanıtlıyor. (…) Beylerden bazısı, göğsünde nişan taşıyan biri bile olsa, açık saçık, şaklabanca bir sözü ya da basit bir şakayı alkışlıyor, gülmekten katılıyor, buna karşılık ciddi bir sahnede, en dokunaklı ve güzel bir olay sırasında, en anlamlı sözler söylenirken yanındaki bayanla öyle yüksek sesle gevezelik ediyor ki, öteki saygılı seyirciler, konuşmaların tek sözcüğünü bile duyamıyorlar.”64

Leopold Mozart, oldukça uzun yazdığı bu mektubun sonraki satırlarında, Viyana’daki müzisyenlerin hemen hepsinin Wolfgang’a karşı bir tavır içinde olduklarını, yalnızca artık fazla etkisi kalmayan Wagenseil’ın kendi taraflarını tuttuğunu belirtiyor; oğlunun Viyana’da sahnelenmek üzere bir opera yazması gerektiğini kime söylese aynı cevapla karşılaşıyordu: “Nasıl yani, bugün Gluck’un bir eseri izlenecek, ertesi gün de on iki yaşında bir çocuk piyanonun başına geçip operayı yönetecek öyle mi?” Bu kişilerle daha kolay savaşabilmek için Leopold Mozart, devrin tanınmış bestecisi Gluck’u kendi yanlarına çekmeye çalışmış, büyük usta fazla gönüllü olmasa da karşı çıkmamıştı. Aslında Wolfgang’ın opera bestelemesi için hiçbir engel yoktu. İmparator iki kez çocuğa bu konuda istekli olup olmadığını sormuş, olumlu yanıt alınca da konuyu o tarihlerde Viyana’da tiyatroların yöneticisi konumundaki Giuseppe Afflisio’ya havale etmişti. Leopold Mozart, 30 Ocak tarihli mektubunu noktalarken, söz konusu yapıtın bir opera buffa65 olacağından yakınıyor; o tarihte Viyana’da başka bir şey seyretmenin pek mümkün olmadığını bir kez daha vurguluyordu. Her şeyden önce kentteki sanatçıların büyük bölümü, opera buffa söylemeye alışıktı ve birkaç gün önce Gluck’un Alceste adlı trajedisi bile bu şarkıcılar tarafından seslendirilmişti. Leopold Mozart, tüm olumsuzluklara karşın, yine de umudunu korumak istiyordu; ne de olsa Viyana’da elde dilecek bir başarı, tüm Alman topraklarında hatta İtalya’da bile kabul görürdü.66

Asıl sinir harbi bundan sonra başlamıştı. Napolili bir İtalyan olan ve kentteki iki opera binasını da kiralamış olan Afflisio, Wolfgang’ın yapıtının sahnelenmemesi için elinden geleni yapıyordu. Üstelik fikrini önceleri açığa vurmuyor, Leopold Mozart’ı çeşitli bahanelerle oyalıyordu. Çeşitli kereler adı yolsuzluklara karışmış biri olan Afflisio, belki bilerek, belki de içgüdüsel olarak opera çevresinde İtalyanlardan ya da onlarla ilişki içinde olanlardan başkasının başarılı olmaması için çabalıyordu. Bu, operayı kendi sanatları olarak görmek, pek çok İtalyan’ın ortak özelliğiydi. Ayrıca Avrupa’nın farklı kentlerinde İtalyan operası sahnelemek üzere görevli olan Güneyli sanatçılar, ülkelerinden uzakta olmanın verdiği bir duyguyla birbirlerine daha sıkı sarılıyorlardı. Aslında Venedik’te ya da Milano’da da durum farklı değildi. Bu kentlerde de yönetimde söz sahibi olanlar, kendilerinden olmayanların başarı kazanmaması için her yolu denerdi. Ancak Leopold Mozart, bu kez durumu daha ciddiye alıyor, Wolfgang’a kendi ülkesinde yapılan bu değer bilmezliğe bir anlam veremiyordu. Üstelik önceleri onlardan yana olanlar, bir süre sonra söylediklerinin tam tersini iddia etmeye başlıyorlardı. Yöneticiler suçu orkestraya, onlar şarkıcılara atıyor, kimse gerçek niyetini açığa vurmadan olayı sürüncemede bırakıyordu.

Aslında Leopold Mozart, yüzyıllar sonra da benzer olayların yaşanacağını belki kendi de biliyor ama oğlunun yeteneğini takdir etmeyenlere karşı elinden bir şey gelmediği için öfkeye kapılıyordu. Günümüzde hemen her sanat kurumunda hâlâ benzer tartışmaların yapılıyor olması, insanların kendini kabul ettirebilmek için önce yabancı ülkelerde başarı kazanması gerektiği, sanatçıların yaptıkları işlere göre değil de, kimden yana olduğuyla değerlendirilmesi bugün olağan karşılanıyorsa XVIII. yüzyıl Viyanası’ nın müzik yaşamında söz sahibi olanların, on iki yaşında bir çocuğa ilk operasını sahneletmek istememelerini yadırgamamak gerek. Aylar birbirini kovalıyor, Wolfgang’ın hızla bestelediği opera bir türlü sahnelenmiyordu. Yapıt KV 51, La finta semplice (Sözde Saf Yürekli Kız) adını taşıyordu. Metin, dönemin ünlü libretto yazarlarından Carlo Goldoni’nin aynı adlı eserinden Marco Coltellini tarafından kaleme alınmıştı ve komik olaylarla örülü tipik bir opera buffa idi. Temsil tarihi olarak önce Paskalya arifesi düşünülmüş daha sonra bundan vazgeçilmişti. Şarkıcıların istedikleri bazı düzeltmelerin yapılması için metnin yeniden yazılması gerekiyor, ancak librettist bir türlü buna başlamıyordu. Leopold Mozart işin aslını araştırdıkça her engelin ardından Giuseppe Afflisio çıkıyordu. Şarkıcılar, piyanoyla prova yapmadan orkestrayla söyledikleri için provalar tam bir fiyaskoyla sonuçlanıyor, herkes suçu başkasına atıyordu. Leopold Mozart, Salzburg’a yazdığı mektuplarda hırsından delirecek gibi oluyordu: “Tek bir nota bile bilmeyen, sadece duyduğu ezgileri öğrenebilen şarkıcılar, aryalarını söyleyemeyeceklerini belirtiyorlar, orkestra bir çocuk tarafından idare edilmek istenmediğini söylüyor, bazıları da müziğin sözlere uymadığını, çocuğun yeteri kadar İtalyanca bilmediğini iddia ediyor. (…) Bir başka söylenti de operayı çocuğun değil babasının bestelediği şeklinde.”67

Leopold Mozart, söz konusu eser bir opera buffa olmasa, hemen Salzburg’a dönerek yapıtı orada sahnelemeyi bile düşünmeye başlamıştı. Bahar aylarını yaz kovalamış, olaylarda hiçbir değişme olmamıştı. Tüm ailenin Viyana’da kalması oldukça masraflıydı. Wolfgang’a opera bestelemesi için önerilen ücret, yapıt sahnelenmediği için bir türlü ödenmiyordu. Başından geçenleri en ince ayrıntısına dek yazmaktan sıkılmayan Leopold Mozart, bu kez aynı konuyu aylarca tekrarlamaktan sıkılmıştı. 13 Eylül 1768 tarihli mektupta Hagenauer’e, hepsinin sağlığının yerinde olduğunu belirttikten sonra, opera konusunun detaylarını görüştüklerinde anlatmasının daha iyi olacağını bildiriyordu. Artık tek bir dileği vardı: Oğlunun şerefini kurtarmak ve ona reva görülen bu davranışı imparatora şikâyet etmek. 21 Eylül günü huzura kabul edildi ve şikâyet mektubunu elden iletti. Mozart kaynaklarının pek çoğunda Species facti68 başlığıyla söz edilen bu belge, müzik tarihçisi Heinrich Eduard Jacob’a göre, Almanca kaleme alınmış en başarılı yazışmalardan biridir ve benzerlerini ancak Goethe ya da Lessing yazabilmiştir. Gerçekten Leopold Mozart, olayı en ince ayrıntısına dek anlatmış, her iki tarafın görüşlerini açıkça belirtmiş ve Wolfgang’a yapılan haksızlıkların altını çizmişti:

Şikâyet Mektubu

21 Eylül 1768, Viyana

Buradaki birçok soylu hem dışarıdan gelen haberler hem de kendi araştırmaları ve yaptıkları denemeler sonucunda oğlumun olağanüstü yeteneğine kanaat getirdikten sonra, on iki yaşında bir çocuğun opera yazıp bunu bir de kendisinin yönetmesini, gelmiş geçmiş en mucizevi olay olarak değerlendirdiler. Konuya vakıf birinden gelen bir mektup, bu görüşü daha da kuvvetlendirdi. Paris’ten gelen bu mektupta oğlumun dehası ayrıntılı bir biçimde anlatılıyor ve şöyle deniyordu: “On iki yaşındaki bu çocuğun, İtalyan tiyatrolarına opera yazacağına hiç şüphe yok.” Ayrıca herkes bir Alman’ın böylesi bir ünü ancak kendi ülkesinde sürdürmesi gerektiğini söylüyordu. Herkesin birleştiği bu ortak görüş, beni de yüreklendirdi. Buna kulak verdim ve Hollanda temsilcisi olan Sayın Degenfeld Kontu Frederik Christoph, opera yöneticisi Affligio’ya69 teklif götüren ilk kişi oldu, zira oğlanın yeteneğinden söz edildiğini Hollanda’da defalarca duymuş. Onu Affiligio’ya tavsiye eden ikinci kişi ise, opera şarkıcısı Carattoli’ydi. Bu konu Doktor Laugier’nin70 yanında konuşuldu; genç Baron van Swieten71 ile opera şarkıcıları Carlotti ve Caribaldi de buna şahit oldular ve hepsi, özellikle de bu iki şarkıcı, böyle küçücük bir oğlanın çalacağı ortalama düzeyde bir müziğin bile, olağandışı bir muhteşemliğe sahip olacağını özellikle belirtip, bu çocuğu piyanoda bir orkestrayı yönetirken görmek için tüm şehrin operaya geleceğini söylediler. Bunun üzerine ben de oğluma eserini yazdırdım.

İlk perde tamamlandığında, bizzat Carattoli’den dinlemesini ve değerlendirmesini rica ettim, kendimi garantiye almak istiyordum. Carattoli geldi ve o kadar hayran kaldı ki, hemen ertesi gün, bu kez Caribaldi’yle birlikte tekrar bana geldi. En az Carattoli kadar hayran kalan Caribaldi de bundan birkaç gün sonra Poggi’yi bana getirdi. Hepsi de o kadar çok beğendiler ki, ben tekrar tekrar, “İyi mi, gerçekten iyi olduğunu düşünüyor musunuz? Gerçekten devam etmeli mi?” gibi sorular yöneltince, güvensizliğime sinirlendiler ve kim bilir kaç kez hararetle çıkıştılar: “Ne demek? Bu bir mucize! Bu eser güneş gibi parlayacak! Şüpheye gerek yok, yazmaya devam!” Ve buna benzer daha bir sürü şey söylediler. Daha sonra Carattoli de kendi odasında bana aynısını söyledi.

Şarkıcıların da hoşuna gitmesi üzerine oğlumun beklenen başarıyı elde edeceğinden emin olunca, onu çalışmalarına devam etmeye yönlendirdim; ama Doktor Logier’den72 de opera yöneticisiyle ödeme konusunu benim adıma netleştirmesini istedim. Bu netleşti ve Affligio 100 duka73 sözü verdi. Fazla masraflı olduğundan Viyana’da kalış süremi kısaltmak için, Majestelerinin Macaristan yolculuğundan önce operanın sahnelenmesi talebinde bulunmuştum. Ancak metin yazarının yaptığı bazı düzeltmeler besteye ket vurmuş oldu. Bunun üzerine Affligio da Majesteleri döndükten sonra sahnelemek istediğini söyledi.

Şu anda opera birkaç haftadır bitmiş durumda. Çoğaltmaya başladılar; ilk perde, hemen ardından da ikinci perde şarkıcılara dağıtıldı. Bu arada oğlumun da aryaları, hatta ilk perdenin finalini çeşitli vesilelerle bazı soylulara piyanoda çalması gerekti, hepsi hayran kaldılar; Kauniz Prensi’nin huzurunda opera yöneticisi Affligio da buna bizzat şahit oldu. Artık provaların başlaması gerekiyordu. Ama… Nasıl tahmin edebilirdim ki bunu! Oğlumun önüne bazı engeller çıkarılmaya başlandı.

Bir operanın daha ilk provada kusursuz hale gelmesi ve sürekli düzeltmeler yapma külfetini katlanmak zorunda kalınmaması, çok nadir yaşanabilecek bir durumdur. Zaten başlarda o yüzden piyanoda tek başına çalışır insan ve şarkıcılar kendi parçalarını, özellikle de final kısmını hep beraber çalışıncaya kadar da bütün çalgıların katıldığı bir prova asla yapılmaz. Ama burada tam tersi oldu. Roller yeterince çalışılmamış, şarkıcılar piyanoda prova yapmamış ve final toplu halde çalışılmamıştı; buna rağmen ilk perdenin provası bütün orkestrayla birlikte yapıldı, sırf daha baştan beğenilmesin, insanların gözünde kötü bir izlenim oluşsun diye… Orada bulunan kimse, yüzü kızarmadan bunun gerçek bir prova olduğunu söyleyemez. Bu sevimsiz davranışlarda bulunanları kendi vicdanlarıyla baş başa bırakıyor ve onlardan burada söz etmek istemiyorum. Tanrı onları affetsin.

Provadan sonra Affligio bana, “İyi aslında ama şurası burası fazla tiz olmuş, o yüzden burada ve şurada bazı değişiklikler yapmak gerek,” gibi şeyler söyledi; “Sadece şarkıcılarla konuşmak istiyorum,” dedi. Majesteleri artık iki hafta içinde burada olacağından, Affligio da operayı dört ya da en geç altı hafta içinde sahnelemek niyetindeydi. Böylece her şeyi yoluna koymak için zamanının olacağını ve benim artık buna kafa yormam gerekmediğini söyledi. O verdiği sözü tutarmış ve her konuda da verdiği her sözü tutacakmış. “Yeni bir şey değil ki bu, başka operalarda da değişiklikler yapılıyor,” dedi bana.

Bunun üzerine sadece, şarkıcıların istediği şeyler değiştirildi ve birinci perdeye iki yeni arya eklendi; ama bu sırada da La Caschina74 sahnelendi. Bu arada söz konusu süre doldu ama ben Affligio’nun başka bir opera için rol dağılımı yaptırdığını duydum. Hatta etrafta Affligio’nun operayı sahnelemeye hiç niyeti olmadığı söylentileri de dolaşıyordu; zaten Affligio da, şarkıcıların operayı söyleyemeyecekleri söylentisini yayıyormuş. Oysa şarkıcılar daha önce operayı güzel bulmakla kalmamış, bir de göklere çıkarmışlardı.

Bu türden saçmalıklara karşı kendimi garantiye almak için, oğlumun Baron van Swieten’ın evinde, Spork Kontu’nun, Bragança Dükü’nün ve başka müzikseverlerin de bulunduğu bir toplantıda, piyanoyla operanın tamamını çalması gerekti. Affligio ve şarkıcıların mazeretlerine herkes çok şaşırdı. Hepsi çok etkilenmişti ve böylesine Hıristiyanlığa yakışmayan, böylesine uydurma ve böylesine haince bahaneleri anlamanın mümkün olmadığı konusunda hepsi hemfikirdi. Bu operanın bazı İtalyan operalarına tercih edilebileceğini ve böylesine kutsal bir yeteneği teşvik etmek yerine entrikalar yapıldığını ve bununla da, hak ettiği saygınlık ve şansı elde etme yolunda ilerleyen oğlanın açıkça önünün kesilmek istendiğini düşünüyorlardı.

İşin aslını öğrenmek için opera yöneticisine gittim. O da bana, operayı sahnelemeye kesinlikle karşı olmadığını söyledi. Kendi çıkarını düşündüğü için onu ayıplayamayacağımı; bazılarının onu, operanın beğenilmeyebileceği konusunda şüpheye düşürdüğünü belirtti. Bunun üzerine Caschina ve bir de Buona figliuola75 ile bir deneme yapmaya karar verdiğini; ama hemen ardından çocuğun operasını sahneleyeceğini söyledi. Eğer opera beklediği gibi beğeni toplamazsa en azından elinde diğer iki yapıt olacaktı. Ben de Viyana’da çok uzun süre kaldığımı öne sürdüm. “Ee ne olmuş yani! Sekiz gün az ya da çok olmuş ne fark eder?” diye karşılık verdi. “Tarihi hemen öne alacağım”. Carattoli’nin aryaları değiştirilmişti, Caribaldi’yle her şey düzeltildi, aynı şekilde Poggi ve Laschi’yle de öyle. Herkes özellikle Affligio’nun itiraz etmek için hiçbir nedeni olmadığı konusunda benim hep içimi rahatlatıyor, sonuçta her şeyin sadece Affligio’ya bağlı olduğunu söylüyordu. Bu sırada aradan bir aydan daha uzun bir zaman geçti. Kopist bana, değiştirilmiş aryaları kopyalama talimatının henüz gelmediğini söyledi. Buona figliuola’nın provasında Affligio’nun yine başka bir operayı öne almak istediğini de duyunca, gidip ona sordum. Bunun üzerine Affligio, benim ve şair Coltellini’nin gözleri önünde kopiste her şeyin iki gün içinde dağıtılması ve orkestranın operayı en geç on dört gün içinde prova etmesi talimatını verdi.

Ama benim zavallı yavrumun düşmanları (Artık kimse onlar!) planların suya düşmesine neden oldu. Aynı gün kopist, yazmayı kesme talimatı aldı. Birkaç gün sonra da Affligio’nun, çocuğun operasını hiç sahnelememe kararı aldığını öğrendim. Ama bundan kesin emin olmak istediğim için kendisine gittim ve yanıtımı aldım: Affligio şarkıcıları toplamış, şarkıcılar operanın benzersiz bir bestesi olmakla birlikte, teatral olmadığını, dolayısıyla kendilerinin sahneleyemeyeceğini belirtmişler. Bu sözler benim için anlaşılır gibi değildi. Zira şarkıcılar daha önce yere göğe sığdıramadıkları bir eseri, şimdi hiç yüzleri kızarmadan küçümsemeye cesaret edebilir miydi gerçekten? Oğlanı yüreklendiren onlardı, Affligio’ya eserden övgüyle söz eden de bizzat onlardı zaten. Ona, oğlanın operayı yazmak için gösterdiği böylesine büyük bir çabanın boşa gitmesini nasıl bekleyebileceğini sordum. Ona, oğlumun yaptığı işleri anımsattım. Kendisinin bizi dört ay boyunca oyaladığını ve bunun bize 160 duka’dan fazla masrafa sebep olduğunu söyledim. Boşa harcadığım zamanı da anımsattım ve Doktor Laugier’nin aracılığıyla söz verdiği 100 duka ile diğer masrafları da kendisinden tahsil edeceğimi belirttim.

Benim bu haklı talebime karşılık, Affligio bana anlaşılması mümkün olmayan bir yanıt verdi. Utanmazlığının kanıtı olan bu tavrıyla, her nasılsa tüm bunlardan paçayı kurtarmanın yolunu arıyordu; sonunda, gittikçe sevimsizleşen çirkin laflar sarf etmeye kadar vardırdı işi. Eğer ben oğlanı ortalık malına çevirip rezil etmek istiyorsam, o da herkesin operayla alay edip onu yuhalamasına izin verebilirmiş. Coltellini de bunların hepsini duydu.

Sonuçta oğlumun, orijinal metni 558 sayfa olan, operayı yazmak için sarf ettiği çabanın, harcadığı zamanın ve yapılan masrafların karşılığı bu mu olmalıydı? Peki ya yüreğimde yatan asıl büyük arzum olan, oğluma saygınlık ve ün kazandırma arzum ne oldu? Böylesine rezalet bir eseri adam edebilmek için ne kadar büyük çabalar sarf edilmesi gerektiği bu kadar çok tekrarlandıktan sonra, operanın sahnelenmesi için diretmeye devam edemem ki! Sonra, güya bestenin seslendirmeye uygun olmadığı, yok efendim teatral olmadığı, metninde sorunlar olduğu, oğlumun böyle bir opera yazma yeteneğinin bulunmadığı gibi saçma sapan ve birbiriyle çelişen bahaneler karşısında ne yapabilirim! Üstelik eminim ki, çocuğumun müzik konusunda yeteneği dikkatlice incelense, aslında benim naçizane fikrim, onun onuru için bunun mutlaka yapılması gerektiğidir, insanın onurunu zedelemeyi kendine iş edinmiş bu kıskanç iftiracılar utanç içinde kalacak; bahaneleri buhar olup uçacak ve tüm bunların altında yatan niyetin, Tanrı’nın olağanüstü bir yetenek bahşettiği, diğer ulusların hayran kalıp yüreklendirdiği masum bir varlığı kendi anavatanının başkentinde ezmek ve mutsuz etmek olduğunu sonuçta herkes anlayacaktır.76

La finta semplice, Mozart’lar için bir yenilgiydi ama Wolfgang yaz sonunda bir başka opera siparişi daha almıştı. Viyana’da hastaları özel gücü sayesinde iyileştirdiğini iddia eden Doktor Franz Anton Mesmer, yeteneğine hayran olduğu bu “harika çocuk”tan, kendi bahçesindeki küçük tiyatroda sahnelenmek üzere kısa bir yapıt bestelemesini istemişti. Çağının renkli simalarından biri olan Mesmer, müzik ve tıp konularına ilgi duymuş, hukuk eğitimi de almıştı. Bazı insanlarda var olduğuna inanılan iyileştirme gücünü ortaya çıkarma adına deneyler yapmıştı. Mozart’ın Mesmer’in evinde sahnelenmek üzere bestelediği varsayılan eser KV 50, Bastien und Bastienne (Bastien ve Bastienne) adlı tek perdelik müzikli oyundur. Jean-Jacques Rousseau’nun aynı konu üzerine bestelediği Le Devin du Village (Köyün Kâhini) adlı yapıtın Almanca çevirisi Friedrich Wilhelm Weiskern tarafından yapılmıştır. Operanın ilk seslendirmesi hakkında kesin bilginin bulunmayışı, Leopold Mozart’ın bu döneme ait bazı mektuplarının kayıp olmasından kaynaklanmaktadır. Nissen’in yaşamöyküsünde eserin Viyana’da Dr. Mesmer’in evinin bahçesinde sahnelendiği bilgisi yer almakla birlikte, aynı döneme ait mektuplarda bu konuya değinilmez. Son yıllarda orijinal elyazması üzerinde yapılan incelemeler, kullanılan nota kâğıtlarının en az yarısının Viyana menşeili olduğunu ortaya koymuştur. Wolfgang büyük olasılıkla Viyana’da Anton Mesmer’in evinin bahçesindeki küçük tiyatroda ilk kez seslendirilen yapıtını, Salzburg’a döndükten sonra tekrar ele almış, diyalogların yerine resitatifler bestelemiştir. Bu bölümlerin metni, babasının yakın dostu trompetçi Johann Andreas Schachtner tarafından kaleme alınmış ancak bu versiyon günümüze ulaşamamıştır. Pek çok müzik tarihçisi, Bastien ve Bastienne’in, La finta semplice’den daha başarılı olduğu konusunda hemfikirdir. Bunun nedeni olarak da, on iki yaşında bir çocuğun, basit bir çoban masalını, içinde türlü entrikaların yer aldığı komik operadan daha kolay anlayacağı gösterilir.

₺47,25
₺72,70
−35%