Kitabı oku: «Alimcan İbrahimov'un Eserlerinde Tatar, Başkurt, ve Kazak Türklerinin Kültürel Değerleri», sayfa 5
Ama tabii kızın çeyiz hazırlığında babasının ve annesinin de desteği büyüktü. Hikâyede bu hususta şöyle denilmekte:
“Ah karıcığım, dedi. O çeyize az mı güç ve para harcandı? Çarşıya her gittiğimde ‘ip al, pamuk al, boya al, keten al’ diye başımın etini yiyen sen değil miydin?” 185 ;
“Nuri kendisi de bu durumdan rahatsız da olsa bahar ve güz mevsimlerinde çarşıya neredeyse her gidişinde en son çocuğu olan kızının dikiş, nakış ve kendirleri için gereken ipi, keteni, yumuşacık pamuğu, boyayı, pamuktan işleme ipini hep satın alıp getirirdi. O inatlaştığı, cimri davrandığı zamanlar Fethiye Nine gizlice yumurta ve ekin satıp kazandığı paralarına kızının çeyizinin eksiklerini tamamlamaya çalıştı.” 186
Gülbanu’nun yengesi, gerdek gecesi için ayrılan odayı işte kızın yıllardır hazırladığı bu çeyiz sandığındaki eşyalarla süsler:
“Pencere kenarlarına ve aralarına yine çiviler çaktırdı. Yine ipler geçirdi. Böylece evin bütün çıplak duvarlarını işlenmiş havlular ve seccadelerle süsledi. Güveyin geleceği oda beyaz, kırmızı, siyah, yeşil, sarımsı, mavi, mavimsi siyah, hafif menekşe rengi dalgalara gömüldü.” 187
Aynı ustalık ve zevkle yengesi yatağı da düzeltir ve en son olarak, yatağı ayıran ve Tatar Türkçesinde çıbıldık olarak adlandırılan cibinliği çeker:
“Yine çabucak çiviler çakıp ip geçirdiler. Cibinlik, güvey ile kızın yatağı üzerine asıldı. Burası tamamen ayrı bir yatak odası gibi oldu. Büyük, ince pamuk ipten olan kırmızı cibinliklerin bir tanesini tuğladan örülmüş ocağın önünden karşı duvara doğru çektiler ve böylece evi başköşeden kapıya doğru ikiye böldüler. Artık eve giren insanlar hemen yatağı görmeyecekti, kapıyı açınca soğuk hava da hemen güvey ile kıza vurmayacaktı.” 188
Eserden de görüldüğü gibi, güveyin kızla dört ya da altı gece geçireceği ak kélet’i, kızın çeyizinde yer alan ve kendi elleriyle dokuyup işlediği havlu, çarşaf, seccade ve cibinliklerle yengesi süslerdi.189
Gerdek gecesi için ak kélet hazır olunca, güzel giyinen ve süslenen gelin oraya getirilirdi. Eserde bu an şöyle anlatılır:
“Üzerindeki al elbisesini, bileklerine takılan bileziklerini, başına örttüğü kırmızı-yeşil renklerle oynayan mavi şalını, gözlerine sürülen sürme ile yanaklarına yakılan alı severek gözden geçirdi. Güzeldi, her şeyi çok güzeldi, üzerindeki her şeyi çok yakışıyordu kıza.” 190
Böylece düğün günü Gülbanu’ya, bütün Türk boyları tarafından benimsenen ve en güzel renk olarak sayılan al giysiler giydirilir ve değerli takılar takılır.
İşék Bavı (Kapı Mandalı).
Eski çağlardan beri kara ruhları korkutma amaçlı yapılan üç kez tüfek atma sesleri duyulur duyulmaz güvey, kiyev yégétleré191 olarak kimlik kazanan arkadaşları ile kızın bulunduğu ak kélet’e gelir. Fakat kız yanına kolay kolay giremez: Güveyi eşikte kapı mandalı tutan çocuklar karşılar. İşék bavı olarak bilinen kapı mandalı geleneği, güveyi kız yanına girerken kapıya ip gererek onu bu kapıdan ancak hediye ya da para karşılığı geçirmekten ibarettir.192
Eskiden kızı evinden götürmek hiç kolay olmazmış. Kız tarafı özellikle zorluk çıkarırmış. Çünkü kız, evlenip kayınbaba evine gidince ailede bir işçi azalırdı. Bu yüzden güveyin geleceği köprüyü sökerler, güveyi taşlarlar, bazen döverlermiş. Meselâ, Semerkant’ta yaşayan Özbekler güveye, ucuna çivi çakılmış oklava ile dürterlermiş.193 Tatar Türklerinin masallarına baktığımızda da kahraman, bir kızla evlenmek için ateş, su ve karanlık ormanlar gibi çeşitli engelleri aşıp düşmanlarını yenerek kayınbabasının çeşitli şartlarını yerine getirir (“Kamır Batır”, “Dutan Batır” vb.). Kahramanların gücünü, zekâsını sınama gibi masalsı ve epik motifler, insanlığın ilk çağlarından beri yer alan düğün sınavları, yıkılmak üzere olan egzogami çağının uzantısından başka bir şey değildir. Kız ve erkek tarafı arasında yapılan bu tür mücadeleler, Tatar halk masal ve destanlarında önde gelen motiflerdendir (“Alıp Batır”, “Alpamış”, “Tülek” vb.). Kız alırken ortaya konulan karşılık ve zorluklar, anaerkil dönemden ataerkil döneme geçişin belirtileridir. Ayrıca bu gelenek, ataerkil dönemde uygulanan, kendi kavminden olan kızı başka kavme verme geleneğine protesto olarak da anlatılabilir. Bu tür mücadeleler günümüzde de düğün esnasında dramatik oyunlar şeklinde (güveyi eve yaklaştırmama, dövme, karşılık gösterme, kapı mandalı tutma vb.) devam eder. Bu sırada uygulanan kızı başka bir yere saklama geleneği ise aynı zamanda kötü ruhları şaşırtma niyetiyle de yapılır.194
Eserde kapı mandalı geleneği şöyle anlatılır:
“Kapı arkasında çocuklar hâlâ inatlaşıyordu: ‘Enişte, kapı mandalı bir akçe, bizim abla bin akçe!’ diyerek, ellerine sıkıştırılan yirmi tiyen 195 gümüş paraya razı olmadılar, kapı mandalını bir türlü bırakmadılar. Güvey yine birer gümüş verdi, çocuklar gitgide inatlaştı, yine aynı sözü tekrarladılar: ‘Enişte! Kapı mandalı bir akçe, bizim abla bin akçe!’ Güvey üçüncü kez para verdi, bu sefer çocuklar aldıkları paraya sevinerek hemen koşup kaçtılar.” 196
Görüldüğü gibi, güvey önce çocuklara az miktarda gümüş para verip kurtulmak ister fakat çocuklar pazarlık yapmaya devam edince o, bahşişi arttırmak zorunda kalır. Ancak üçüncü kez bahşiş verdiğinde onu artık rahat bırakırlar. Burada yine bir hareketin üç kez tekrarlanması söz konusudur.
Güveyi ak kélet’te kızın yengesi kız ile görüştürür ve bunun için yengeye güvey hediye verirdi.197 Eserde güveyin kız yanına girme anı şöyle tasvir edilir:
“Güvey kapıyı itti, iç taraftan kızın yengesi kilidi açtı. Eve, yanında birkaç erkek ve delikanlı ile üzerine kocaman kürk ve başına kenarları pahalı su hayvanı kürküyle işlenmiş şapka giyen sağlam vücutlu güvey girdi. Güvey Zakir, önce kendisini karşılayan yengelerle selamlaştı, sonra seki kenarına oturup dua etti. Evdeki herkes ona katıldı. Böylece sağdıçlar ve güveyi eve getiren erkekler, kendilerini önemli görevi yerine getirmiş hissettiler ve her iki tarafa mutluluk ve sonsuz aşk dileyip evden çıktılar. Evde güvey, kız ve kızın üç yengesi kaldı. Merhaba, ustalıkla güveye üstünü çıkarmasına yardım etti. Güvey, şapkasını çıkarıp sandığın üzerine koydu, Kazan Péçen Bazarı’ndan 198 aldığı güzel kalın simli kelepüşünü düzelterek taktı. Bu anda cibinliğin iç tarafından Meftuha yengesi tir tir titreyen Gülbanu’yu çıkardı ve genç ile kızı görüştürdü.” 199
Zöfaf (Gerdek Gecesi).
Yukarıda örnek olarak verilen parçadan görüldüğü gibi, kız ile güvey genelde birbirlerini ilk kez gerdek gecesinde görürlerdi. Artık güvey, nasibine şalın altından ne çıkarsa ona razı olurdu.
Eserde düğün öncesi evleneceği kızı Zakir’e hiç de hoş anlatmayan, onu korkutanlar da olur:
“Düğün, nikâh, evlenme etrafında önceleri çok ve değişik laflar edildi. Bazıları güveyin ödünü patlattı. Karayurga köyünden olanlar hepsi zenginler, kendileri kaba, pis dediler. Gülbanu hakkında demedikleri kalmadı: Yüzü tabak gibi, ağzı elek gibi, kendisi kedigözlü, adımlarını dengesiz atar dediler.” 200
Tabii, kızı övenler de olur ama gencin kalbine bir şüphe düşünce o kendisini nereye atacağını bilemez. Gülbanu’yu uzaktan da olsa görebilmek için arkadaşıyla ata binip Karayurga’ya iki kez gelir fakat amacına eremez. Hatta az kalsın dövülecek olur. İşte bu yüzden ak kélet’e güvey eserde şüpheler içinde girer ve kız şalını indirince derin bir nefes alır, onun güzelliğine kapılır, ona âşık olur. Bütün şüpheleriyle birlikte ağaları ve yengelerinin kız yanına girince neler yapılması gerektiğini söylediklerini de unutur:
“Bu, onların hayatlarında ilk görüşmeleri idi. Genç gelin, biraz utanarak yüzünden şalını alınca, güveyin gönlündeki bütün şüpheler dağıldı. O, ilk bakışta sevdi kızı, önceden söylenen ve uygulaması gereken bütün örf âdetleri unuttu, kocaman eliyle kızı sırtından kucaklayıp bağrına bastı. Gülbanu’nun başından, şalından öpmeye başladı.” 201
Tabii, güveyin bu andan itibaren kendisini hemen ele alıp yapılması zorunlu olan örf âdetleri yerine getirmesi gerekiyordu.
İké Rekagat Namaz Uku (İki Rekât Namaz Kılma).
Gerdek gecesi iki rekât namaz kılmak müstehaptır. Yani bu, yapılması iyi olan, yapılmasa da günahı olmayan bir davranıştır. Gerdek gecesi yeni evlenen gelinle damadın ilk defa aynı evi paylaşıp baş başa kalacağı ilk gecedir. Gerdek gecesi namazının kılınma sebebi de gelinle güveyi ilk defa bir araya getiren Allah’a (c.c.) şükretmek ve mutlu, huzurlu ve sevgi dolu bir yuva olması için Allah’tan (c.c.) niyazda bulunmaktır.
Eserde büyük yengesi de Zakir’i kız yanına gitmeden bu konuda tembihler:
“Mutlu olayım dersen, kız yanına girer girmez selamlaş ve beraber iki rekât namaz kılınız. Bu, eskiden gelen âdettir.” 202
Bil Bavın Çişü (Bel Bağını Çözme).
İki rekât namaz kılma âdeti, Tatar Türklerinde İslam dininin kabulünden sonra uygulanmaya başlar. Aslında Tatar Türklerinde gerdek gecesi güvey tarafından uygulanması gereken en eski dönemlerden beri gelen âdetler de vardı. Örneğin, kız gerdeğe girmeden önce güveyin bel bağını çözmeliydi. Güvey, bu gece için bel bağını özellikle sıkı bir şekilde, uçlarını gizleyerek bağlardı. Eğer kız bu bağı çözmek için çok uğraşırsa, güvey onu “Bu işi de mi beceremiyorsun!” diye küçük düşürürdü. Bu hususta bilgi eserde de mevcuttur:
“Güvey, kız yanına gelince bel bağını sıkı bağlıyor ve uçlarını kimsenin bulamayacağı şekilde gizliyordu. Güveyi soymaya başlayınca gelin, bel bağının ucunu bulamaz, bulduğu sırada da kolay kolay çözemez, zorlanır. ‘Bunu da beceremiyorsun, beceriksiz!’ diye güvey, şiddetle gelinin yanaklarına vurmalıydı.” 203
Aslında bel bağını çözme geleneğinin kökü, çok eski zamanlara dayanırdı. Birçok halk için bel bağı kutsal sayılırdı. Bu nesnenin güveyi de, gelini de büyüden korumasına inanılırdı. Meselâ bazı Slav halkları bel bağı ile fal açardı. Ruslarda bel bağını bağlamadan sofraya oturulmazdı. Rusya’nın Kuzeyindeki Arhangelsk bölgesinde eskiden Ruslar bel bağı ile asla hamama gitmezdi. Güney Sibirya Türkleri, bugün de bel bağını insanın canının bulunduğu en önemli eşya olarak kabul ederler ve onlara göre bel bağı kimseye hediye edilmemelidir.204 Buryatlar, yeni doğan çocuklara beşik kertmesini bel bağları değişimi ile yaparlar.205 Fin-Ugor kökenli olan Mari halkında da bir kız bir erkekle evlenmeye rızasını bildirirken ona bel bağı hediye ederdi.206
Tatarlarda ise bel bağını çözme geleneği, doğum ile ilgili izlenirdi. Bel bağını kolay çözen gelin, doğumu da kolay yapar, zor çözen ise doğumda da zorlanır derlerdi. Başka bir inanca göre, kız bel bağının ucunu çabuk bulursa eşiyle birlikte yaşlanacaklarına inanılırdı.207
Ayak Kiyémén Saldıru (Ayakkabı Çıkartma).
Bel bağını çözdükten sonra gelin, saygı göstererek, ailede eşinin baş olacağını kabul edip güveyin ayakkabısını çıkartırdı. Güvey, baldır çaputunu sıkı bağlar ve kızın uğraştığını gülümseyerek izlerdi:
“Ayak bağını sıkı bağlıyor, çizmeleri de sıkıca giyer. Kız bunları çıkarmak için epey uğraşır. Yine güvey kızı azarlar, yine yanaklarına vurur…” 208
Fakat Gülbanu yanına gerdeğe giren Zakir, bütün bu âdetleri unutur, iki rekât namazını da kılmaz, bel bağını da aceleyle kendi çözer.
Güvey, kız ile görüştüğü arada yengeleri çay sofrası hazırlar. Sofraya semaver getirilir, hamur içi etli peremeçler, koymak, kaymak, tereyağı, bal konulur:
“O arada yengeler, başköşedeki sekiye çay hazırladılar, fokur fokur kaynayan semaveri getirdiler. Maydan, 209 baldan, lavaştan, vak beléşten, 210 koymaktan, dünyada kendilerinin bildiği gördüğü ne kadar lezzetli ve değerli yiyecek varsa, hepsini sofraya getirip dizdiler.” 211
Çay içildikten sonra güvey, yengelere bahşiş olarak çay tabaklarına gümüş para dizer. Yengeler de bundan sonra odayı terk eder. 212 Eserde de bütün bu âdetler yerine getirilir.
Kız Bélen Kiyevnéŋ Yalgız Kaluvı (Kız ile Güveyin Yalnız Kalması).
Güvey, geline kavuşma gecesini sabırsızlıkla bekler. Eserde A. İbrahimov bu durumu ve güvey ile kızın gerdek gecesinde yaşadıkları heyecanı çok güzel bir şekilde tasvir eder:
“Bugün (Zakir’in) kalbi çıkacak gibi vurdu. Nasıl bir gelin göreceğim diye şüpheyle girdi ve ilk bakışta sakinleşip gönlüyle kıza bağlandı. Yengelerin çıkmasını sabırsızlıkla, kızışmış kafa ve çıkarcasına vuran kalple bekledi. Yengeleri çıkar çıkmaz kapıyı kendi kilitledi de hȃlȃ heyecandan ve titremekten kurtulamayan genç gelinini kucağına aldı. Alnından, gözlerinden, elmacık kemiklerinden, dudaklarından durmadan tadını alarak öpmeye başladı. Böylesine coşkulu sevilmekten kız kendini kaybetti. ‘Takdir, Huda’nın yazdığı budur.’ diye düşünerek, avunarak gencin kucağında canı teni ile eridi. Kendini kaybedip severek Zakir’e gülümsedi. Nazlanmaya benzer bir hal içinde yüzünü güveyin göğsüne sakladı. Bununla utanmalar bitti, iki aradaki perdeler de kaybolmuş gibi oldu. Zifaf gecesi böyle geçti.” 213
Kiyev Bülekleré (Güvey Hediyeleri).
Eserde Tatarlarda güveyin nikâhtan sonra kız yanına ilk gelişinde hediyeler getirme âdetine de rastlarız.214 Gerdek gecesi sabahı Gülbanu ile Zakir birbirlerine alışınca, Zakir’in Gülbanu’nun kız arkadaşlarına ve sabahtan kapıya gelecek çoluk çocuğa dağıtmak için getirdiği hediyeleri bakarlar. Bu hediyeler genelde ustura, sabun, parfüm, pudra, ruj, çikolata ve bozuk paralar olurdu.215 Gülbanu ile Zakir, bu tür hediyeleri dağıtmadan önce onları dağıtılacak insanların yaşına ve yakınlık seviyesine göre ayarlamaya çalışırlar:
“Kız ile güveyin yeni hayata başladıkları ilk sabahlarında kapı önünde çocukların sesi duyuldu. Gün soğuk olmasına aldırmadan küçücük kızlar, üşümekten tir tir titreyen küçük erkek çocukları üşümüş sesleriyle ‘Enişte, ustura ver… Enişte al ver. Enişte sabun ver!’ diye kapı çaldılar. Gülbanu ile Zakir, sıcacık ve güzel evlerinde yumuşacık döşek, yorgan, yastık ve minderlerin arasında nazlanarak uyandılar. Kız lambayı yaktı, odayı aydınlattı. Eşinin hediyelerini koyduğu küçük sandığı yatağa getirdi. Şakalaşarak onu karıştırdılar, verilecek hediyeleri insanların yakınlık sevyelerine göre ayırdılar… Düğün sona erince Gülbanu kız arkadaşlarını bülek çeyé’ne çağıracak. Hepsine yakınlık sevyesine göre hoş kokulu sabunlar, parfümler, rujlar ve allar dağıtacak. İşte her şeyden önce bir kenara o tür hediyeleri ayırdılar. Ağabey ve kardeşlerinin çocukları için de yakınlıklarına göre hediye belirlediler. Sandıkta kalanlar artık ucuz usturalar, sabunlar, ruj ve allıklardı. Güvey, ‘Herkese vermeye başlarsan bunlar da yetmez.’ diye, sandığa bayağı bir çikolata ve bozuk para da koymuştu.” 216
Tatarlarda güveyin böyle hediyelerle dolu bir sandık getirme ȃdetini, K. Nasıyri da yazar.217
Kiyev Munçası (Güvey Hamamı).
Eserde Tatar Türklerine özgü olan gerdek gecesi sonrası hazırlanan kiyev munçası geleneğinden de söz edilir. Geleneğe göre gelin ile güvey, hamama gün ağarmadan gider. Güvey, pencere önüne hamamı hazırlayan kişiler için hediye olarak güzel kokulu sabun koyar, levke218 üzerine de gümüş paralar dizer.219 Hamam, başlı başına bir kültür olayıdır. Eskiden sıcak ülkelerde güvey ile gelin derede yıkanırmış. Onların yıkandığı su, kutsal sayılır ve o suyu kovaya alıp bereket niyetine inek, at gibi evcil hayvanların üzerine dökerlermiş. Soğuk ülkelerde ise hamama girilirdi.
Tatar Türklerinde başka Türk boylarından farklı olarak hamam geleneği, büyük öneme sahiptir. Eskiden de günümüzde de her köyde, her kasabada mutlaka her ailenin bahçede veya eve bitişik yapılan kendi hamamı vardır. Halk inancında su, büyüleyici temizleme özelliğine sahiptir. Suyun kutsal sayılması, evrensel bir inançtır. Birçok halkta (Antik Yunan, Hindistan vb.) hamam geleneği, gelinin Su Tanrısı ile “nikâh kıyma” sonucu elde edeceği doğurganlıktan bahseden mitolojik bir görüşün uzantısıdır. Çünkü insanlar, suyun doğurganlık simgesi olduğuna inanırlardı.220
Gülbanu ile Zakir da sabah erkenden onlar için özel hazırlanan hamama giderler. Güvey hamamda sabun, havlu ve nevresim üzerlerine hamamı hazırlayan yengelere bahşiş olarak gümüş paralar bırakır.
At Koyrıgı Kisü (Atın Kuyruğunu Kesme).
Hikâyede, düğün geleneği sırasında düşmanlık bildiren tarafın uyguladığı ve gene Tatar Türklerine özgü olan bir örf ȃdet daha yer almıştır: Atın kuyruğunu kesme âdeti. Bu hareket, kızın bakire olmadığını bildirmek için ya da kızı sevip de evlenemeyen bir genç tarafından kin, öfke sonucu yapılırdı. Eski Oğuzlarda, Kazaklarda ve Kırgızlarda atın kuyruğu yas alameti olarak kesilirken, Tatar Türklerinde bu hareket, rezalet simgesi olarak ortaya çıkmaktadır. Bazen atın kuyruğunu kesme yerine kızın yaşadığı evin bahçe kapısına zift sürerek de onun bakire olmadığına işaret etmeye çalışılırdı. Bu ȃdet, A. İbrahimov tarafından da tasvir edilir:
“Köyde, köylü arasında bahçe kapısına zift sürmeyi, dünürlerin ve güveyin geldiği atların kuyruğunu, yelesini kesip gönderdiklerini o çok gördü.” 221
Bu yüzden Tatar Türklerinde kızın gönül verdiği bir genç vardıysa kin ve öfkesinden dolayı kızı millete boş yere rezil etmesin diye düğün sırasında güveyin atları kız tarafınca özenle korunurdu:222
“İlk gece (Töhfet) kendisi nöbet tuttu. Bahçe kapısına zift sürmesinler, güvey ile dünürlerin atlarının kuyruklarını kesmesinler diye, göze görünmeden evin ve ahırın köşelerine gizlenerek, sokaktan ve ahırda duran atlardan gözünü almadı. Töhfet, bahçe kapısını gözden geçirdi. Yok, hiçbir zarar verilmemişti. Tahtalar, sütunlar bembeyazdı. Tek bir damla ziftin izi yoktu. Buna çok sevindi. Fakat tam da o an ahırda atların birkaçı birden gürültülü şekilde soluk verdi. Bir tanesi sevinerek bir şeyi tepmiş gibi oldu. Nöbet tutan adam çok endişelendi, elindeki kazığını kaldırıp ahıra doğru koştu.” 223
Eserde Gülbanu’nun eski sevgilisi Lütfi, sevdiği kızın başka biri ile evlendirilmesine dayanamayıp güveye ait olan atın kuyruğunun kesilmesini emreder. Gülbanu ile Lütfi arasında kızı küçük düşürecek hiç bir şey yaşanmamış olsa da onuru kırılan genç, kızı alan güveyi alçak düşürme amacıyla kendisine borcu olan bir köylüye para verip bu işi ona yaptırtır.
Atın kuyruğunu ancak hafiften hırpalamaya yetişen köylü, kızın ağabeyleri tarafından hemen yakalanır. Kışın soğuğundan korumak bahanesiyle atın üstünü örterler ve bu olayı kimseye söylemeyeceklerine dair birbirlerine söz verirler:
“Dünürler de güvey ile kız da, hiç kimse hiçbir şey öğrenmesin. Kuyruğu iyice kesememiş, sadece sağ tarafından bir avuç kadar kılı hırpalamış. İyice taradığında, yakından incelemediğin sürece hiçbir şey görünmüyor. Bir çare daha buldular: Günler soğuk, atlar üşümesin diye konuk atların üzerini örttüler. Kuyruğu hırpalanan gök rengi atın üzerini en büyük örtüyle örttüler. Onu da kesilen yeri iyice örtsün diye mümkün kadar aşağıya çektiler.” 224
Ama köyde hiçbir şey gizli kalamaz:
“Böylece, maskaradan kurtulmak istediler. Fakat olmadı.” 225
Gülbanu’nun yengeleri ile kaynanası nikâh düğününün son gününde mehr sandığında gelen hediyelerden dolayı kavgaya girişince, kaynana olan kadın bu olayı kız evine çok kötü bir şekilde hatırlatır:
“Utanmazlar… Yüzsüzler! Kendiniz delik kova satıyorsunuz, bu yetmez gibi yok mehr öyle yok mehr böyle diye bir de laf ediyorsunuz! Başkasını hor görmektense kendi kızınızı görün. Rezalet, atımızın kuyruğunu kestirdik, atın kuyruğunu kestirdik duydunuz mu! Bikyar’a ne yüzle döneceğiz şimdi?” diye bağırdı” 226
Fakat güveyin babası ihtiyar Şibay, bu durumda eşinden daha zekice davranın ve erkeklere özgü olarak işi mantıklı düşünür:
“Sen ne diye hep aynı kelimeye taktın: Yok, at kuyruğu da at kuyruğu? Üç tane kıl eksilmişse yer-gök mü yıkılmış? ‘Kara halk, kara koyundur.’ Demiş atalarımız. Bizim köylü kötüdür! Oğlum Zakir kendisi gelip deseydi ‘Babacığım, ben kandırıldım!’ Dese, işte o zaman inanırım… Bitmez burada gıybetçi karıların lafı…” 227
Böylece o gün bu konu bu şekilde kapatılır.
Kürémlék (İlk Görüşmede Geline Hediye Verme).
Geline ilk ziyarette erkek tarafı akrabalar –görümceler, kayınlar-tarafından verilen hediyeye Tatar Türkleri kürémlék, kürémnék derler. Kız da güvey tarafı akrabalarına hediye sunar.228 Hikâyede böyle bir hediyeleşme, Gülbanu ile görümcesi Hayırnisa arasında gerçekleşir ve o, görümcesinin gelini yakın görmesinin işareti olur:
“Bikyar dünürlerinden Hayırnisa, Gülbanu’yu canına çok yakın buldu. Bir bahane bulup iki de bir yanına uğradı. En son anda getirdiği siyah altından yapılan çift bileziğini genç geline hediye etti. Gülbanu’nun böyle bir dostluktan birden gönlü yumuşadı. O önce ne yapacağına, bu hediyeye nasıl karşılık vereceğine şaşırdı. Sonunda, iki eline taktığı yüzüklerin arasından en güzel olanını seçti de sevgili misafir görümcesi Hayırnisa’ya özlem işareti olarak ortanca parmağına taktı.” 229
Tatar Türklerinde eskiden karı ile koca ilişkisinin iyi olması dileğiyle evli olan kadınlar, bileziği her iki bileğe takardı.230 Bu yüzden eserde Gülbanu’ya görümcesi Hayırnisa da Tatarların kuş231 dedikleri çift bilezik hediye eder.
Yeş Koda Hem Kodaçalar (Genç Dünürler).
Düğün sırasında orta yaş ve yaşlı insanlar her hareketlerini ölçülü bir şekilde, geleneğe ve adaba uygun olarak yaparken, gençler daha çok eğlenir, düğünün tadını daha güzel çıkarır. Bu, her zaman böyle olmuş ve günümüzde de böyle devam etmektedir. Hatta günümüzde bu yüzden gençlerin ve yaşlı çiftlerin düğünü farklı günlerde yapılır. Hikâyede de bu durum A. İbrahimov tarafından çok güzel tasvir edilir:
“Aslında düğünü en dostça, en eğlenceli şekilde yaşayanlar, genç dünürler oldu. Bunlar mehr için de kavga etmedi, at kuyruğunun hırpalanmasını da fazla kafalarına takmadılar. Her fırsatta, ihtiyarlar camiye ya da başka bir yere gittiklerinde hemen oyuna başladılar, kahkahalar attılar, türkü söylediler, karşılıklı koşmalar söylediler. Kadın dünürler içmeden sarhoş olmak isterken, erkekler biraz alkol almak istedi. Fakat her iki tarafın büyükleri albastı 232 gibi onların üzerine çöktü, oyun oynamalarına ne izin verdiler, ne de zaman bıraktılar. Sevincin çoğu dalgalanıp dışarıya vuramayınca, kalplerde kaldı, nurlanan gözlerde, kendi kendisine gülümseyen dudaklarda oynadı.” 233
Tuy Artı (Düğün Sonrası).
Düğün hazırlığı ve onu gerçekleştirme meşakkati, insanları hem yorar hem mutlu eder. Bu yüzden A. İbrahimov, eserde büyüklerin, çocuklarına karşı sorumluluklarını yerine getirdiklerinden, kendi vazifelerini yaptıklarından dolayı mutlu olup nihayetinde huzur bulduklarını da tasvir etmeyi ihmal etmez:
“Büyükler, düğün gibi büyük ve zor bir meşakkati atlattıktan sonra inzivaya çekildiler. Güç toplayan insanlar gibi başköşede yorgan ve minderler üzerinde bağdaş kurup kaymakla çay içmeye başladılar. Gençler ise bir iki fincan çay içince dua edercesine elleriyle yüzlerini sıvazlayıp evden dışarıya çıktılar.” 234
Bülek Çeyé (Hediye Çayı).
Eskiden düğünün ikinci günü kız evine genç gelinin durumunu öğrenmek için kızlar ve kadınlar gelirdi. Genç gelin onlara çay sofrası hazırlar ve güveyin getirdiği hediyeleri dağıtırdı.235 Eserde bu gelenekten şöyle bahsedilir:
“Düğün geçer geçmez Gülbanu kız arkadaşlarını bülek çeyé’ne çağıracak. Herkese yakınlığına göre kokulu sabunlar, parfümler, rujlar, allar dağıtacak.” 236
Kiyevlep Yörü (Güveyin Kız Evine Ziyaretleri).
Gerdek gecesi sonrası kızın yanında dört gece kalan güvey Zakir, annesi, babası ve akrabalarıyla kendi köyüne döner. Güvey tarafı uğurlanırken Tatar Türklerinde yine yemek sofrası hazırlanır ve ona en yakın akrabalar ancak katılır. Eserde bu olay şöyle anlatılır:
“Akşama doğru güvey tarafını uğurlama amaçlı hazırlanan yemek sofrasına oturdular. Yağlı şulpa ile tukmaç 237 , kocaman parçalarla getirilen soğuk kaz eti, iç yağında yüzerek pişen büyük beléş, bugünkü yiyecekler bundan ibaretti. Fakat bunlardan sonra Fethiye Nine’nin gösterişe düşkün dünürleri için çok övülen yemiş suyu verildi de sofraya fokur fokur kaynayan kocaman gümüş semaver getirildi. Çay sofrasına tereyağı, petekli beyaz ıhlamur balı, dövülerek yağla karıştırılan şomırt 238 , vak beléş, sıcak koymak ile kaymak koyuldu. Bunlara başka bir şey de eklenmedi. Yabancı misafirler yoktu, ancak yakın kardeşlerden bazıları, öndevçé Çokır Hebip, sonra Meftuha gelinin kocası, Fethiye Nine’nin kardeşi uncu Feshi geldi.” 239
Eserden görüldüğü gibi, Tatar Türklerinde güvey, kız tarafında birkaç gün misafir olduktan sonra geri kendi evine götürülürdü. Güvey, ilk gelişinde kız evinde iki günden sekiz güne kadar kalabilirdi. Daha sonra güvey haftada bir kere, genelde perşembe günü akşam gelip cuma ya da cumartesi sabah evine dönerdi. Bu sürece, “güvey ziyaretleri” anlamına gelen kiyevlep yörü veya “gelini ziyaret etme” anlamına gelen bikeçlev ifadeleri kullanılırdı. Bu sürecin süresi, her iki tarafın maddî durumuna bağlı olurdu.240 Genelde kızı güvey evine üç-dört hafta sonra -güveyin ikinci veya üçüncü ziyaretinden sonra- götürürlerdi. Fakat kız zengin, varlıklı aileden olduğunda bu gibi güvey ziyaretleri, ilk çocukları doğuncaya kadar da sürebilirdi. Örneğin, Tatarların düğün geleneklerini alaylı bir şekilde kaleme alan A. İshaki’nin “Kiyev” (“Güvey”) adlı eserinde anlatıldığı gibi.
A. İbrahimov’un eserinde ise bu gelenekten iki kez bahsedilir. Hem Zakir’in Gülbanu yanına gelip gitmeleri hem Zakir’in ablası Minnisa’nın düğünü ile ilgili bilgi verirken:
“Önce her hafta, daha sonra on beş günde bir kez güvey, gelinini ziyarete geldi. Bu amaçla genç siyah aygırı iyi beslensin diye yulaf tarlasından neredeyse çıkarmadı. Rengi soluyor diye iyi faytonunu kimsenin koşmasına izin vermedi. Geline hediye almak için para gerektiğinde babası Şibay cimriliğinden az vermeye başlarsa, yığından çalarak ekin sattı. Karayurga’ya genç geline gideceği Perşembe günleri parmakla sayarak, kilerin ağaç tomruklarından yapılan duvarına balta ile işaretler bıraktı. Bütün kış ve bahar durmadan çalışmış olmasına ve evin bütün meşakkatini kendi omuzlarında taşımasına rağmen, gönlünden mutluluğu doya doya hep ihtiyar Nuri’nin evinde, güzel süslenmiş güvey odasında Gülbanu’nun yanında yaşadı.” 241 ;
“Düğün zamanında fazla görüşüp konuşamadı. Daha sonra her hafta Perşembe gelip Cuma günü de kalarak, iki gece gelinle geçirir oldu.” 242
İlk örnekten görüldüğü gibi güvey, her perşembe günü kızın yanına gelirken geleneğe uygun olarak hediyeler ve yiyecekler de getirirdi. Tatar Türkleri hediyeler koyulan bu bohçalara küçteneç töyénçékleré derlerdi.243
Fakat gelini işçi olarak bekleyen bir aile, onu bir an önce kendi evine getirme çaresine bakardı. Çiftçilikle uğraşan Tatar Türklerinde kızı güvey evine genelde yaz başında Sabantuy bayramında ya da ot biçme işleri başlar başlamaz, tarla işleri çoğalınca götürürlerdi:
“İşte bu gelin getirme, kız uğurlama meşakkatleri biter bitmez çayırlarda sıra sıra dizilen tırpanların sesi gelir. Birkaç gün geçince bileklerine ak ciŋseler 244 giyen kızlar, genç gelinler, türküler yakarak beyaz tırmıklarla erkeklerin biçtiği otu toplarlar. Ondan sonra çavdar biçme, o biter bitmez sert tahılları biçme işleri başlar.” 245
Zakir de yaz yaklaşınca bir an önce gelini evine getirmesi gerektiğini düşünür:
“Ot biçme işleri yaklaşınca kızı baba evinden uğurlama, gelini güvey evine getirme dönemi başlar. Genç bunu hep düşünerek, kendi bildiği gibi önceden hazırlıklara başlamak istedi.” 246
Zakir’in ablası Minnisa’yı da eşi kendi evine yazın götürmüştür:
“Yazın Minnisa baba evinden kayınbabası evine uğurlandı.” 247
Fakat bazen güvey, kız bakire olmadığı durumda, gelini götürmekten vazgeçe de bilirdi. Bu gibi durumda o, perşembe günleri genç gelini ziyaret etmeleri durdurur ve gelini artık kendi evine götürmezdi. Eserde bu olayla ilgili şöyle bir örnek verilir:
“Çok olmadı Bikyar’dan Begıya adlı bir kızı vermişlerdi. Önceden de gıybet çok oldu. Güvey düğün sonrası kızın yanında dört gece kaldı da başka gelmedi. Kız kendisi ve babası ile annesi millete rezil olup insanların yüzüne bakamaz oldular.” 248
Eserde Zakir’e, bir pazar sırasında köyün gençleri yine at kuyruğu ile ilgili olayı hatırlatarak, damadın gururuna dokunurlar ve o, sıradan üç hafta perşembe günleri gelin ziyaretine gitmez. Böyle bir olay, Gülbanu ve onun ebeveynleri için büyük rezillik olur:
“Karayurga’da ihtiyar Nuri’nin evinin üzerine kara bulutlar çöktü. Güveyin üç haftadır gelmemesi, ayrıca kararını bir türlü bildirmemesi, bu artık kimsenin kaldırabileceği bir iş değildi. Gülbanu, üzüntüden yemeden içmeden kesildi, rezillikten insan gözüne görünmekten, insanlarla görüşmekten çekiniyordu. Geceleri yüzünü gizleyip ağlayarak geçirmeye başladı.” 249
Kızın annesi işi dolaylı yollarla halletmeye çalışırken, kızın babası bu durumda doğrudan güveyin babası ihtiyar Şibay’a başkasının aracılığıyla kendi sözünü iletir:
“Bizim öyle gereksiz, fazlalık çocuğumuz yok. Eğer vazgeçerlerse dürüstçe söylesinler. Bir tanecik kızıma evimde yer yeterlidir!” 250
Şibay, bu sözleri duyunca oğlunu çağırır ve meher parasının şaka olmadığını anlatarak, gelini kendi evine getirme işine girişmesini sağlar:
“Kara halk, kara koyundur! Bizim köylünün olur olmaz sözlerini dinleyecek olursan aklını kaybedersin. Üç yüz teŋke meher’i oyun mu sandın? Babanın saçı boşuna ağarmamış!” 251
Babasının bu sözlerinden sonra Zakir faytonunu hazırlar ve Gülbanu’nun yanına gider.
Kız Ozatu (Kızı Kayınbaba Evine Uğurlama).
Bundan sonra eserde, gelini kayınbaba evine getirmek için uygulanan gelenekler anlatılır. Yaz mevsiminde genel olarak köylere gelin göçü başlardı:
“Daha sonra Zakir, faytona üç at koşup yanına arabacı alıp genç gelin Gülbanu’yu Karayurga’dan Bikyar’a getirmek için yola koyulacak. Böylece kız, baba evinden kayınbabasının evine göçecek.”;
“Bir hafta on gün sonra köyde gelin getirme zamanı başlayacak. Ondan önce güveyin annesi, yanına bir yakınını oturtup dünürlerinin evine gelin istemeye gidecek. Sonra Zakir, köyme’ye 252 üç at koşup yanına arabacı alıp genç gelin Gülbanu’yu almaya gidecek. Böylece kız, babasının evinden kayınbabası evine göçecek.” 253
Genç gelini almaya mutlaka üç tane atın yan yana koşulu olduğu faytonla gelirlerdi.254 Kızı güvey evine götürecek olan arabacının beline gelin hediyesi olan işlemeli havlu bağlarlardı. Tatar Türklerinde tek bir bayram bile kızıl iplerle işlenen havlud olmadan geçmezdi. Sabantuy’da kazanan bahadırlara da en değerli hediye, o sene gelin olan kızın kendi eliyle işlediği bu tür havlu olurdu. Kızın oturduğu atın arabacısına da büyük havlu hediye edilirdi.255 Atların yularlarına gelin ile güveyi kötü ruhlardan korumak için zil takılır, renkli kurdeleler bağlanır, oturağına da döşekler serilirdi.