Sadece LitRes`te okuyun

Kitap dosya olarak indirilemez ancak uygulamamız üzerinden veya online olarak web sitemizden okunabilir.

Kitabı oku: «Entelektüelin kutsal kitabı – modern kültür», sayfa 8

Yazı tipi:

Betty Boop

Bir animasyon karakteri olarak kısa ömürlü olmasına rağmen cilveli ve balık etli Betty Boop, animasyonun çocuk eğlencesinden öteye geçebileceğini ispat etmişti. Seksi bir vodvil şarkıcısının animasyonu olan Betty Boop, 1930–1939 yılları arasında Paramount Pictures tarafından yetişkinler için çekilen bir dizi animasyonda boy gösterdi.


Betty Boop 1920’lerin şarkıcısı Helen Kane’den (1910–1966) esinlenilerek yaratılmıştı. Boop’un, Kane’le pek çok ortak özelliği vardı. Kısa saçları, tiz sesi ve kick-line dansları (Ayrıca meşhur bir nidası vardı: Boop-Oop-A-Doop!).

Kane’i model alan film yapımcısı Max Fleischer (1883–1972), kısa animasyonlar için başlarda Kane’e kısmen benzeyen bir Betty Boop karakteri yaratmıştı. Betty, 1930’larda ilk kez ortaya çıktığında bir Fransız kanişiydi. 2 Ocak 1932 tarihinden itibaren Any Rags filmiyle birlikte, bilinen insan tiplemesiyle resmedilmişti. Bir yıl kadar önce ses sanatçısı Mae Questel (1908–1998) Betty’i seslendirmeye başlamıştı. 1939 yılında yapılan son Boop çizgi filmi olan Yip Yip Yippy’e kadar bu görevi sürdürecekti.

1930’ların büyük animasyon projeleri genellikle Fleischer Studios ve Walt Disney tarafından yapılıyordu. İki stüdyo arasında önemli farklar vardı. Disney’in genellikle çocuklara hitap eden yaklaşımına karşılık Fleischer animasyonlarında yetişkinlere uygun içeriklere de yer verilebiliyordu. Betty Boop sıkça açık giysiler giyiyordu. Şarkıları ve dansı, belirgin bir erotizmi barındırıyordu.

Stüdyo, sonunda Boop’u yumuşatmak zorunda kaldı. Zira 1934 yılında Sinema Üreticiler ve Dağıtıcıları Derneği, Hays Code adı ile bilinen bir dizi sektör kuralını uygulamaya koymuştu. Bunların arasında animasyonlarda dahi olsa kadınlar için uyulması gereken bir dizi kıyafet kuralı bulunuyordu. Yasanın çıkmasının ardından Betty Boop daha uzun bir elbise ve yüksek yaka giymeye başlamıştı.

Ek Bilgiler

1- 1934 tarihli “Betty Boop’s Rise to Fame”de elbiselerini değiştirirken Betty’nin göğüsleri kısa bir süre için görülebiliyordu.

2- Günümüzdeki film sınıflandırma sistemi 1968 yılında Hays Code’a alternatif olarak geliştirilmiştir.

3- 1934 yılında Kane, Paramount Pictures ve Fleischer Stüdyoları’na karşı başarısız dava girişimlerinde bulunmuştur. Betty Boop’un popülerliğinde kendi payı olduğunu iddia ederek tazminat talep etmiştir.

Charles de Gaulle

Fransa 20. yüzyılda büyük sorunlarla karşılaştığı bir sırada, ülkenin düzenini sağlamak ve bağımsızlığını korumak için birçok kez tek bir adama yöneldi. General Charles de Gaulle (1890–1970). Eleştirmenlerine göre o baskıcı bir otokrat, kendisi ve ülkesi için büyük hırslara sahip olan bir adamdı. Öte yandan bu hırslar, Fransa’nın II. Dünya Savaşı’nda yaşadığı acıların telafisi noktasında önemli bir rol oynadı. 1950’lerin sonuna doğru iç savaşın eşiğine gelen ülkesini kurtarmayı başarmıştı.

1940 yılında Fransa’nın Almanya’ya teslim olmasını kabul etmedi ve Londra’ya gitti. Sürgünde, Özgür Fransa adında bir Fransız hükümeti kurdu. Fransız askerlerini ve vatandaşlarını direnişe katılmaya ve Almanya’ya karşı mücadele etmeye davet etti.

1944 yılında Paris’in özgürleşmesi ile birlikte, Charles de Gaulle ülkesine bir kahraman gibi döndü. Yeni kurulan geçici hükümetin başkanı oldu. Ne var ki Charles de Gaulle’e göre Dördüncü Cumhuriyet’i kuran yeni anayasa, başkana gerekli yetkileri vermiyordu. Bu nedenle 1946 yılında görevden ayrıldı.

De Gaulle sonraki on yıl içerisinde de Fransız politikasının önemli bir figürü olmaya devam etti. 1958 yılına kadar ön plana çıkmamıştı. O yıl Kuzey Afrika’daki Fransız sömürgesi Cezayir’de bir isyan patlak verdi. Fransa’daki politik çalkantılar hükümetin düşmesine neden oldu.

Endişeli Fransız liderler Charles de Gaulle’un yardımını istediler. Altı aylığına Fransa’yı yönetmesi için kendisine mutlak bir otorite verildi. Gaulle bu otoriteyi kulandı. İsyan bastırıldı (Sonunda 1962 yılında Cezayir’in bağımsızlığı kabul edildi). Fransa daha bağımsız hareket eden güçlü bir ülke haline geliyordu.

De Gaulle, başkana daha fazla otorite veren yeni bir anayasanın yazımı sürecine liderlik etti. Nükleer silahların geliştirilmesine onay verdi. Fransa’nın NATO’nun askeri kanadından ayrılmasını sağladı.

De Gaulle 1968 yılına kadar başarılı bir biçimde yola devam etmişti. O sene öğrenci protestoları başladı. Sokak gösterileri ve grevlere rağmen otoritesinden hiçbir şey yitirmemişti. Sonraki yıl kendi otoritesi ile ilgili küçük bir yasal düzenlemeyi referanduma götürdü. Öneri reddedilince istifa etti. On dokuz ay sonra hayata veda etti.

Ek Bilgiler

1- I. Dünya Savaşı’nda Fransız ordusunda görev yaptıktan sonra Charles de Gaulle, Fransız ordusunu ve askeri sistemini eleştiren bir dizi makale ve kitap yayınladı. Onun önerilerine Fransa’da dudak bükülmüştü. 1940’ta onun önerilerine benzer taktikleri kullanan Naziler, Fransa’yı işgal ettiler.

2- De Gaulle ilk çocuğuna, askeri alanda akıl hocası olan Marshal Philippe Pétain’in (1856–1951) adını verdi. Pétain daha sonra Vichy hükümeti safında yer alarak Nazilerle işbirliği yaptı ve Charles de Gaulle’ün baş düşmanı oldu.

3- “Time” dergisi 1958 yılında Fransa’yı kaostan kurtardığı için Charles de Gaulle’ü yılın adamı seçti.

James Joyce

James Joyce (1882–1941), Batı edebiyatının çehresini neredeyse başka hiçbir modern dönem yazarının yapmadığı bir biçimde değiştirmiştir. Onun romanları ve öyküleri kendi çağına göre son derece yenilikçi olmuş ve bugün dahi yazarlar üzerinde etkisi olan edebi yenilikler getirmiştir. Çocukluğunu Dublin’de geçiren Joyce Avrupa’da baştan başa dolaştı. Bu süreçte sürekli yazılar yazmıştı. İrlanda’ya dönerken yazılarını yayınlatabileceği umudunu taşıyordu. İlk büyük eseri olan Dubliners 1914 yılında ortaya çıktı. Eseri halen 20. yüzyılın en önemli kısa öykü derlemelerinden biri olarak görülmektedir. Kitaptaki son öykü olan “The Dead”de, kendisiyle özdeşleşen bir yazım tekniği kullanılmaktadır: epifani. Bu teknikte karakter, kendisiyle ve dünyayla ilgili olarak yaşamını değiştiren bir farkındalık anı yaşar.



Dubliners adlı çalışmayı A Portrait of the Artist as a Young Man (1916) izler. Büyük ölçüde otobiyografik nitelik taşıyan bu çalışma, yazarın bir Katolik olarak yetiştirilmesini, eğitimini ve sanata yönelişini ele alır. Kitap çok beğeni toplasa da hiç şüphesiz asıl önemli eseri bir sonrakidir: Ulysses (1922). Homeros’un Odysseia’sının günümüz Dublin’inde geçen bir yeniden anlatımı olan eser, sıklıkla İngilizce yazılmış en iyi roman olarak değerlendirilmektedir. Kitapta Joyce dil, biçem ve anlatımla ilgili radikal denemeler yapar. Özellikle kullandığı bilinç akışı yöntemi son derece yenilikçidir. Herhangi bir düzenleme ya da yorum olmaksızın karakterlerin iç dünyalarını yansıtmaya çalışır. Joyce’un denemeleri son romanında zirveye çıkar: Finnegans Wake (1939). Son derece zor olduğundan yalnızca uzmanlar tarafından okunabilen bir metindir.

Joyce’un çalışmaları film ya da oyunlara kolayca adapte edilemese de Batı’nın kültürel imgelemi içinde tartışılmaz bir yer edinmiştir. Eserleri, sadece edebi yenilikçiliği ile değil, Katolikliğe, cinselliğe, sanata ve İrlanda politikasına ilişkin ortaya koydukları yaklaşımlar ile de önemlidir.

Ek Bilgiler

1- Joyce yaşamı boyunca glokom, katarakt ve diğer göz problemlerinden çok çekmiştir. Dönem dönem bu hastalıklar nedeniyle görme yeteneği neredeyse tamamen kaybolmuştur.

2- Her yıl 16 Haziran’da dünya genelinde Joyce hayranları, 1904 yılında Ulysses’te anlatılan tüm olayların geçtiği o tek günün onuruna Bloomsday’i kutlarlar.

3- Joyce, Marcel Proust (1871–1922), Virginia Woolf (1882–1941) ve William Faulkner (1897–1962) gibi isimlerle birlikte edebiyat alanında modernizmin temel figürlerinden biri olarak görülmektedir.

Fats Waller

Piyanist Thomas Wright “Fats” Waller (1904–1943), 20. yüzyılın etkili Amerikan sanatçılarından ve caz müziğin yenilikçilerinden biriydi. Gösterişli ve komik tarzı ile Waller, Amerikan müzik repertuvarına, aralarında “Ain’t Misbehavin” (1929) ve “Honeysuckle Rose” (1934) gibi şarkıların da olduğu çok sayıda eser kazandırmıştır. Johann Sebastian Bach (1685–1750) eserlerini temel alan bir klasik müzik eğitimi almış olsa da Waller, son derece zor bir caz tarzı olan “stride” icracısı olarak ünlenmiştir.



Stride piyanonun ustaları arasında Waller’ın yanı sıra Willie “Aslan” Smith (1897–1973) ve New York City’de büyürken Waller’ın kendisinden piyano dersleri aldığı James P. Johnson (1894–1955) da bulunmaktadır. Stride çalan piyanistler parçanın hem ritmine hem de melodisine katkıda bulunurlar. Genellikle kontrbas ya da bateri gibi bir başka enstrüman yardımıyla tutturulan ritim, bu müzik tarzında piyanistin sol eliyle sağlanır. Stride zor bir tarzdır çünkü piyanisttin sol elinin diğerinden bağımsız bir biçimde ritim tutması hiç de kolay değildir. Piyanist piyanonun sol tarafı ile ritim tutarken ortadaki tonlardan harmoniye katkıda bulunmalıdır (Sol elin aşağı yukarı hareketleri bu tarza stride adının verilmesine neden olmuştur). Tüm bunlar olurken piyanist sağ eli ile hızlı ve ayrıntılı melodiler çalmalıdır.

Stride ustası olabilmek olağanüstü bir yetenek ve uzun yıllar çalışmayı gerektirir. Bu noktada Waller doğal bir avantaja sahiptir. Piyanist George Shearing (1919–2011), Waller ile el sıkışmayı bir grup muzu avuçlamaya benzetmektedir. Bu benzetme hiç de abartılı sayılmaz. Waller’ın elleri o kadar büyüktür ki, on iki piyano tuşunu birden kaplayabilmektedir. 1920’lerin ve 1930’ların ortamında son derece popüler bir sanatçı olmuş ve kayıtları hit listelerinde yer almıştır. Caz, ülke çapında popülerleşirken onun da popülerliği artmıştır. Fakat 1943 yılında zatürreden ölmüştür. Sonraki dönem caz müzisyenleri üzerine büyük bir etkisi olmuş ve 1993 yılında yaşam boyu başarılarından ötürü kendisine ölümünden yıllar sonra Grammy Ödülü verilmiştir.

Ek Bilgiler

1- Waller kariyerine New York City’deki “kira partileri”nde çalarak başlamıştır. Canlı müziğin olduğu bu partilerde, ev sahipleri misafirlerinden katılım ücreti alarak kira paralarını toplamaktadırlar.

2- Performanslarına ait ses kayıtlarını satmadan önce Waller, Okeh için piyano rolları yazmıştır.

3- 1926 yılında ününün zirvesindeyken Chicago’daki bir bara arkasına dayalı bir silahla sokulmuştur. Kaçırıldığını sansa da aslında “Yaralı Yüz” Al Capone’nin (1899–1947) doğum günü dolayısıyla bir konser vermesi için bara götürülmüştür.

James Cagney

Jimmy Cagney (1899–1986), 1930’ların yeni yeni popülerleşen bir sinema akımının önde gelen yıldızlarındandı: gangster filmleri. New York Times’taki ölüm ilanında söylendiği üzere, ukala ve hırçın bir yıldızdı. Efsanevi bir şovmendi. Will Rogers onun için, “Ne zaman çalışırken ona rastlasam aklıma patlayan maytaplar gelir” demiştir.

Cagney, Broadway ve vodvilde dansçı ve şarkıcı olarak kariyerine başladı. Ne büyük bir dansçı ne de müthiş bir şarkıcıydı. Öte yandan sahnedeki enerjik performansları çok geçmeden beyazperdeye de taşınmasını sağlayacaktı.

Cagney, Sinners’ Holiday (1930) filmi sahnelendikten bir yıl sonra kendisini bir yıldız haline getirecek olan The Public Enemy (1931) isimli filmde başrol oynadı. İlk gangster filmlerinden olan yapım, şiddeti ve kadın düşmanlığını oldukça gerçekçi bir biçimde betimliyordu. Filmin çok bilinen bir sahnesinde Cagney’in canlandırdığı Tom Povers karakteri, yarım bir greyfurtu kadın başrol oyuncusu Mae Clarke’ın yüzüne bastırmaktadır.

1930’ların geri kalanında da Cagney, Hollywood’un önde gelen gangsteri olarak sahip olduğu ünü devam ettirdi. Başrolünü Humprey Bogart ile paylaştığı Angels with Dirty Faces (1938) filmindeki rolü için En İyi Oyuncu Oscar’ını kazandı. Bir yıl sonra The Roaring Twenties (1939) isimli filmde yine Bogart ile birlikte oynadı. Bu film Cagney’in 1930’lardaki son gangster filmiydi.

Yankee Doodle Dandy (1942) isimli filmde, ünlü şarkıcı, şarkı yazarı ve dansçı George M. Cohan ile birlikte oynayarak müzik ve dans köklerine geri dönmüştü. Yurtseverlik temalı bir müzikal olan film o yılın en büyük gişe başarısını elde etti ve Cagney’e En İyi Oyuncu Oscar’ını kazandırdı.

Raoul Walsh’un Freudyen temalı White Heat (1949) filmiyle yeniden gangster filmlerine dönüş yaptı. Psikopat bir haydudu canlandırdığı filmde kullandığı Made it, Ma! Top of the world! repliği çok meşhur olmuştu. 1955 yılında Cagney iki önemli filmde rol aldı: Love Me or Leave Me, ona üçüncü ve sonuncu Oscar adaylığını kazandıracaktı. Diğer filmi ise Henry Fonda ve Jack Lemmon ile oynadığı Mister Roberts’tır.

Cagney 1961 yılında emekliye ayrıldı. Doktorunun daha aktif olması yönündeki önerileri üzerine yirmi yıl sonra Milos Forman’ın Ragtime (1981) filminde küçük bir rol aldı. Bu Cagney’in son filmi olacaktı. Seksen altı yaşında kalp krizinden öldü. Cenaze töreninde Hollywood’dan eski bir arkadaşı olan Ronald Reegan konuşma yaptı.

Ek Bilgiler

1- Michael Curtiz 1942 tarihli çok kârlı “Yankee Doodle Dandy”nin yanı sıra, 1942 yılının çok sevilen filmi “Casablanca”yı da çekmiştir.

2- Genellikle ünlendiği düşük bütçeli filmlerdeki rollerinin yanı sıra Cagney, Shakespeare’in “A Midsummer Night’s Dream” (1935) uyarlamasında da rol aldı. Film iki Oscar Ödülü kazanmıştı.

3- 1984 yılında Cagney, Amerika’nın en yüksek sivil madalyası olan Özgürlük Nişanı’nı aldı.

Flapperlar

1920’lerde bir grup kadın, saçlarını “bob” denilen egzotik bir saç stilinde düzenlemeye, sigara içmeye, caz dinlemeye ve genç kadınlara dönük yaygın beklentilere meydan okumaya başladılar. Fahişeler için kullanılan İngilizce argo bir terimden türediği düşünülen “flapperlar” adı, I. Dünya Savaşı sonrası yıllarda Avrupa ve ABD’de de geleneksel cinsiyet normlarına karşı güçlü bir karşı çıkışı temsil ediyordu.



Ünlü flapperlar arasında Joan Crawford (1905–1977) ve yazar F. Scott Fitzgerald’ın (1896–1940) eşi Zelda Fitzgerald (1900–1948) da bulunuyordu.

Flapperların erkeksi saçları ve giyimlerine ek olarak cinselliğe yaklaşımları da oldukça liberaldi. Kimi flapperların çok sayıda erkek arkadaşı vardı. Bu o günün koşullarında skandal sayılan bir davranıştı.

Flapperlar, Amerikan Anayasası’nın kadınlara oy hakkı tanıyan 19. maddesinin kabulünün yarattığı zeminde ortaya çıkmış ve cinsel rollerin yeniden tartışılması noktasında önemli bir etki yaratmışlardı.

Flapperların belki de en başarılı portreleri Fitzgerald’ın roman ve öykülerinde bulunmaktadır. Başyapıtı olan The Great Gatsby’de (1925) bir flapper karakter bulunmaktadır: bağımsız, içkici ve profesyonel golfçü Jordan Baker. “Bernice Bobs Her Hair” isimli öyküsü ise büyük kuzeni Merjarie’den nasıl gerçek bir flapper olabileceğini öğrenen genç bir kızın hikayesini anlatmaktadır.

1920’lerin altın çağı 1929 yılında Büyük Buhran ile son bulunca, flapperların pahalı ve hedonist yaşamının da modası geçmiş oldu.

Ek Bilgiler

1- Flapper dönemde makyaj yapmak, özellikle de dudak boyamak popüler hale geldi. I. Dünya Savaşı yıllarında bu alışkanlığa ABD’de hemen hiç rastlanmazdı.

2- Fitzgerald, 1920 yılında “Flappers and Philosophers” isimli kısa öykülerden oluşan bir derleme yayınladı.

3- “Bernice Bobs Her Hair”, Fitzgerald’ın kız kardeşine yazdığı ve erkeklere daha çekici bir kadın olarak görünmek için neler yapması gerektiğini ayrıntılarıyla anlatan bir mektup üzerine temellendirilmiştir.

Joe Louis

En önemli ağır sıklet boks şampiyonlarından olan Joe Louis (1914–1981), yaklaşık on iki yıl boyunca unvanını korumuştur. Tacını elde tutarak, 25 müsabakadan zaferle çıkmıştır. Bununla birlikte daha ziyade Adolf Hitler tarafından Nazi üstünlüğünün bir simgesi olarak sunulan Max Schmeling (1905–2005) karşısında 1938 yılındaki zaferi ile anımsanmaktadır. Bir Afro-Amerikalının bir Alman karşısındaki galibiyeti onu 20. yüzyılın en büyük siyahi halk kahramanlarından biri haline getirmiştir.

Louis, bir kölenin torunu olarak Alabama’da doğmuştu. 1934 yılında profesyonel olduktan sonra ağır sıklet ringlerinde terör estirdi. Çıktığı ilk 27 müsabakayı kazanmış ve bunların 23’ünde rakibini nakavt etmişti. Pek çokları onu yenilmez olarak görüyordu. Buna rağmen 19 Haziran 1936 tarihinde Yankee Stadyumu’ndaki Schmeling’le olan ilk karşılaşmasında hayal kırıklığı yaşadı.

Louis hızla toparlandı ve 22 Temmuz 1937’de şampiyon James J. Braddock’ı (1905–1974) nakavt ederek unvanını geri kazandı.

Ne var ki Louis tatmin olmamıştı. Schmeling’i yenene dek kendisini gerçek şampiyon kabul etmeyecekti. Bu şansı 22 Haziran 1938 tarihinde bir defa daha Yankee Stadyumu’nda yakaladı. Bu kez 124 saniye içerisinde Schmeling’i nakavt etmişti. Louis’in zaferi Amerikan kültüründe silinmez bir iz bıraktı. Siyahlar ve beyazlar için bir kahraman haline gelmişti.

Louis, 1949 yılında boksu bırakana kadar şampiyonluğunu korudu. Ne var ki ekonomik problemler nedeniyle 1950 yılında yeniden ringlere dönmek zorunda kaldı. Ezzard Charles’la (1921–1975) olan maçını kaybetti. 1951 yılında Rocky Marciano (1923–1969) karşısında yenilene dek dokuz müsabaka daha yaptı. Profesyonel kariyeri boyunca “Brown Bomber” (Esmer Bombacı) lakaplı Joe Louis; 54’ü nakavt olmak üzere 68 galibiyet, 3 mağlubiyetlik bir rekora sahip olmuştu.

Hayatının geri kalan kısmında Louis kokain alışkanlığı ve paranoya ile mücadele etti. Nihayetinde Las Vegas’ta gazinoda çalışmak zorunda kaldı. Ömrünün sonlarına doğru II. Dünya Savaşı’nda sağ olarak kurtulan Schmeling’le dost oldu. Altmış altı yaşında kalp krizinden öldü.

Ek Bilgiler

1- Louis’in ağır sıklet şampiyonluğu dönemindeki rakipleri, “Ayın Alığı” olarak adlandırılıyorlardı. Zira onun karşısında hiçbir şansları yoktu.

2- 1942 yılından 1945’e kadar Louis, ABD Ordusu için çalıştı. Para kazanmak ve askerlere moral vermek için doksan altı gösteri maçı yaptı.

3- Asıl adı Joseph Louis Barrow’du. Joe Louis adıyla maçlara katılmasının nedeni boksa başladığını annesinden gizlemek istemesiydi.

Looney Tunes

1929 yılında Walt Disney Stüdyoları, Mickey Mouse’a eşlik etmeleri için bir dizi kısa animasyon hazırlamaya başladı. Silly Symphonies olarak adlandırılan seri çok sevilmişti. Bu serinin en iyi kısa animasyon dalında verilen ilk altı Oscar Ödülü’nü kazandı. Ayrıca bu seri, rakip bir stüdyoya ilham verdi: Warner Bros. Onlarda müzikli iki animasyon serisi hazırladılar: Merrie Melodies ve Looney Tunes.



Warner pek çok popüler şarkının yayın hakkına sahip olduğundan çok geniş bir müzik arşivini kullanma imkanı vardı. Merrie Melodies’ten farklı olarak Looney Tunes kısa sürede Walt Disney’in daha önce yarattıkları gibi popüler animasyon karakterleri üretmeyi başardı. Bunların arasında Bugs Bunny, Daffy Duck, Porky Pig, Sylvester, Tweety ve Foghorn Leghorn tiplemeleri bulunuyordu.

Looney Tunes uzun metrajlı film olarak gösterilmeden önce ve daha sonrasında 1969’a kadar sinemalarda gösterildi. Kimi bölümler ırkçı önyargılar içerdiğinden günümüzde nadiren yayınlanmaktadır. Özellikle II. Dünya Savaşı dönemindeki Japonlarla ilgili animasyonlar ciddi tartışmalara konu olmaktadır. Ancak Looney Tunes arşivinin büyük bir kısmı geniş bir biçimde dağıtılmıştır. 1960’lardan itibaren Warner Bros programı televizyona uyarlamıştır. 1948’den önce çekilen serilerin hepsi siyah beyaz olduğundan, The Bugs Bunny/Road Runner Hour ve The Bugs Bunny & Tweety Show gibi TV programlarında yayınlanan bölümlerin hepsi Warner Bros’un 1948 yılında serileri renkli hale getirmesinden sonra çizilmişlerdir.

Ek Bilgiler

1- Mel Blanc, çeşitli Looney Tunes karakterlerinin yanında Taş Devri’ndeki Barney’i de seslendirmiştir.

2- Looney Tunes karakterleri sıklıkla uzun metrajlı filmlerde de yer almışlardır. Bunların arasında 2003 tarihli “Looney Tunes: Back in Action” isimli yarı animasyon film de vardır.

3- Disney’in Donald Duck karakteri ilk olarak 1934’te “Silly Syphonies”in “The Wise Little Hen” isimli bölümünde yer almıştır.

Anne Frank

Holokost’un içinden yükselen hiçbir ses Anne Frank’ın sesi kadar dünyada yankılanmamıştır. O, Nazilerin Hollanda’yı işgali sırasında ailesi ve dört arkadaşı ile birlikte saklanmak zorunda kalan bir Yahudi kızıydı. Babasının şirketine ait bir binanın gizli bölmelerinde sekiz kişi birlikte hayatta kalmaya çalıştılar. Temmuz 1942 yılından bir ihanet sonucu yakalandıkları 1944 Ağustos’una kadar burada saklanacaklardı.



Saklandıkları iki yıl içerisinde Anne (1929–1945) ölümünden iki yıl sonra yayınlanacak olan bir günlük tutmuştu. Bu günlük, günümüzde altmış yedi dile çevrilmiştir. Günlüğün Amerikan versiyonu Anne Frank: The Diary of a Young Girl olarak isimlendirilmiştir.

Bergen-Bersen toplama kampında ölümünden yaklaşık bir yıl kadar önce şöyle yazmıştır: “Çevremdeki henüz beni tanımayan insanlara faydalı olmak, onları mutlu etmek istiyorum. Öldükten sonra bile yaşamaya devam etmek istiyorum.”

Frank ailesi, 1933 yılında Almanya’dan kaçarak Hollanda’ya gelmişlerdi. 1940 yılına kadar Amsterdam’da güven içerisinde yaşadılar. Daha sonra Nazi işgali ile birlikte Yahudi karşıtı yasalar uygulanmaya başladı.

Sürgünden korkan Frank ailesi; baba Otto (1889–1980), anne Edith (1900–1945) ve kızları Margot (1926–1945) ile Anne, saklanmaya başladılar. Otto’nun dört çalışanından giysi, gıda ve erzak alıyorlardı. Bu arada onlar da binanın alt katlarında çalışmayı sürdürüyorlardı.

Gizli bölmede saklanan grup keşfedilince toplu halde Almanya’daki toplama kamplarına gönderildiler. Edith, Margot ve Anne kamplarda öldü.

Frank ailesinden geriye sadece Otto kalmıştı. Otto’nun iki eski çalışanı Miep Gies (1909–2010) ve Bep Voskuijl (1919–1983), mucizevi bir biçimde Anne’nin günlüğünü buldular. Otto Amsterdam’a dönünce günlüğü ona verdiler.

Otto kimi çekincelerine rağmen günlüğü yayınlamaya karar verdi. Günlük ilk olarak 1947 yılında Felemenkçe basıldı. Roger Rosenblatt 1999 yılında Time’a şöyle yazmıştı: “Kitabın alevlendirdiği tutkular herkesin Anne Frank’i sahiplendiğini ortaya koyuyor. O Holokost’un, Judaizmin, genç kızlığın ve iyiliğin içinden yükseldi ve modern dünyanın totemik bir sembolü oldu. Bireyin ahlaki benliği yıkım makinesi tarafından kuşatılmışken yaşamak, insan türünün geleceği için umutlanmak ve sorular sormakta ısrar etmişti.”

Ek Bilgiler

1- Günlük, Frances Goodrich (1890–1984) ve Albert Hackett (1900–1995) tarafından çok başarılı bir biçimde sahnelendi. İlk gösterim 1955 yılında Broadway’de yapıldı ve drama dalında Pulitzer Ödülü kazandı. 1959 yılında bir Hollywood filmi haline getirildi.

2- Mayıs 1960’ta Amsterdam’daki 263 Prinsengracht adresinde saklandıkları yer müze haline getirilerek Anne Frank Evi açıldı.

3- Anne ve Margot, Mart 1945 tarihinde Bergen-Bersen’de tifüs geçirerek öldüler. Üç hafta sonra kamp İngilizler tarafından kurtarıldı.

Türler ve etiketler
Yaş sınırı:
0+
Litres'teki yayın tarihi:
03 temmuz 2023
Hacim:
157 s. 263 illüstrasyon
ISBN:
978-625-8068-56-6
Telif hakkı:
Maya Kitap

Bu kitabı okuyanlar şunları da okudu