Kitabı oku: «Repressiya», sayfa 3
1.2. KIRGIZ TOPLUMUNDA GELENEKSEL AYDINLAR
Hokand Hanlığı ve Rus Çarlığı siyasi dönemlerinin etkisi ile birlikte, Kırgız toplumunun kültürel ve ruh dünyalarının şekillenmesinde aydınlar, önemli bir yere sahip olmuşlar mıdır? XVIII – XIX. yüzyıl ve XX. yüzyılın ilk çeyreğini kapsayan bu dönem içerisinde, çağdaş Kırgız aydınları yetişmiş midir? Dolayısıyla Bolşevik iktidarı kurulduğu sırada toplumu ayakta tutan ve dünyadaki gelişmeleri takip eden bir güç mevcut mudur? Kırgızlar arasında siyasi birliğin olmayışı yerel aydın zümresinin etki alanını daraltmış mıdır? Siyasi belirsizliklerin ortaya çıkardığı, hayatın zor şartları ve İslam dininin Türkistan’daki pozisyonu bu sürece nasıl bir etkide bulunmuştur? Gibi sorulara verilecek cevaplar, Ekim ihtilali öncesinin, sonrasına bıraktığı mirasın anlaşılmasını sağlayacaktır. XVI. Yüzyılda Türkistan’ın siyasi birliğinin parçalanması, Kırgızları da önemli derecede etkilemiştir. Bu parçalanma, bilindiği üzere siyasetin yanı sıra kendisini kültürel, ekonomik ve toplumsal olarak da göstermiştir. Siyasi parçalanmanın getirdiği küçük idareler içinde barındırdıkları halkın ihtiyaçlarını karşılayamadıkları gibi, kurdukları küçük idarenin temel gereksinimlerini de karşılamakta zorluk çekmişler, dış tehditlere açık hale gelmişlerdir. Bu durumda ekonomik zorluklar halkın gelişim gücü, aydınları derinden etkilemiştir. Ayrıca dış ve Gayr-ı Müslim bir otorite olarak Rus işgalinin ortaya çıkması, gelişme bir tarafa, milli açıdan bulundukları durumu korumada zorluk çekmelerine sebep olmuştur. Ancak bu durum modern aydınların gelişme ve şekillenmesinde çeşitlilik ve imkanlar açısında itici güç olarak da değerlendirilebilir.
Sovyet yönetiminin, Kırgız siyasi ve toplumsal geçmişini yok saymasındaki temel hedefin, Sovyet toplumu ortaya çıkarmak olduğu bilinmektedir. Yeni düzenin kurulması için eskinin tamamen ortadan kaldırılması, Sovyetlerin temel yöntemlerinden birisi olarak kullanılmıştır. Dolayısıyla Bolşeviklerin bu amacının karşısına, Kırgızistan’daki 1917’den önce kurulu düzen çıkmıştır. Bu düzeni ayakta tutan iki önemli güç, Bolşeviklerin karşısında engel teşkil etmiştir. Birincisi siyasi güç olarak beyler, ikincisi Kırgız kültürünün, pratik yaşama uygulanmasında rehberlik görevinin yanı sıra, nesilden nesile aktaran aydınlardır. Bolşevikler siyasi gücü, komünizm söylemi ile şekillendirdikleri baskı ve sürgünler uygulayarak, bertaraf etme yolunu tercih etmişlerdir. Beylerin ortadan kaldırılmasıyla Kırgız halkının temsilcisi olarak, milli aydınlar ön plana çıkmışlardır. Böylece milli aydınlar, Sovyetlerin kuruluş aşaması olan 1917 – 1930 yıllarında, Kırgız siyasi ve kültürel hayatını şekillendirmişlerdir. Milli aydınların aldıkları eğitim, politik yaşamdaki yöntem, eğitim ve kültürel açıdan çağdaş düşünceye sahip şahsiyetler olduklarını göstermektedir. Ancak Sovyet yönetimi, Kırgız modern milli aydınlarını 1930 – 1938 yılları arasında hayata geçirililen kızıl terör ile ortadan kaldırmıştır. Buna göre, toparlamak gerekirse, Bolşevik baskısına maruz kalanlar, önce feodal – kapital sistem söylemiyle Kırgız beyler ve zenginler (Manaplar), sonra milliyetçi ve burjuva suçlamasıyla da siyasal ve toplumsal önderler (Aydınlar) olmuşlardır. Sovyet iktidarının ilk olarak Kırgız siyasal düzenin başında bulunan beyleri hedef almasının temel sebebi, bölgede kendi siyasal idaresini kurma ihtiyacıdır. Dolayısıyla ilk düşman ilan edilenler yerel güç sahipleri olmuşlardır. Toplumsal organizasyonu, milletin kültürel destekçisi ve omurgası olan aydınlar ise ikinci tehlike olarak görülmüş, onlar da çok geçmeden düşman ilan edilmişlerdir. Kırgız toplumunun dayanağını oluşturan bu gruplar kimlerdir? Nasıl bir ortamda yetişmişlerdir? Kırgız toplumunun düzenindeki yerleri ve önemlerinin kaynağı nedir?
Kırgızistan’da Bolşevik yönetiminin temellerinin atıldığı 1917 yılına kadar, Kırgız aydınları iki grupta incelenebilir. Bunlardan birincisi bölgedeki Kırgızların geleneksel yaşam tarzlarının, İslam’ın ve Hokand Hanlığı etkisi ile şekillenen Geleneksel aydınlardır. Hokand hanlığı ve Çarlık Rusya’sının Türkistan’ı işgal ettiği ve bölgeye tam olarak yerleştiği 1890 yılına kadarki dönem, Türkistan’da modern aydın sınıfının şekillenmesinde fikirleri, çalışmaları ve eserleriyle büyük etkisi olan XIX. yüzyıl geleneksel aydınları ve şairleridir. Diğer grup ise XIX. yüzyılın sonlarından itibaren Kırgızlar arasında oluşmaya başlayan, 1905 Ekim ihtilalinden sonra, Rusya genelindeki milli aydınlarla yakın ilişkiler kurmuş, reformcu, milli ve liberal Kırgız aydınlarıdır.
1.2.1. Geleneksel Kırgız Aydınlarının Yetişmesini Etkileyen Faktörler
Sovyet döneminde Kırgız aydın ve siyasileri baskıya uğradıkları gibi, Sovyet iktidarından önceki Kırgız aydınlar da yok sayılmışlardır. Ancak sözlü kültüre sahip Kırgız toplumsal gelenek öğeleri, Sovyet eğitim kurumları ile yok edilememiştir. Bu sebeple, sözlü kültür sayesinde Kırgız toplum düzenini ayakta tutan ve halkın pratik yaşamdaki problemlerini çözen geleneklere karşı mücadele başarıya ulaşmamıştır. Sovyet baskıları sebebiyle XVIII – XIX. yüzyıl Kırgız toplum önderleri, Türk Dünyasında yeterince tanınmamışlardır. Oysa, XIX. yüzyıl boyunca Kırgız toplumuna rehberlik etmiş, aydın katogorisine giren rehber kişilikler mevcuttur. Kırgız halkının başına gelen kötü veya iyi olayları, örnek ve çözüm yollarını sözleri ile göstermiş, değerlendirmişlerdir.
Bu aydınlar, Sovyet unutturma siyasetine kurban edilmiş, Kırgız milli kimliğinden silinmeye çalışılmışlardır. Bu sebeple onlar hakkında bilgiler, 1991 yılından sonra ortaya çıkmaya başlamıştır. Dolayısıyla onlar hakkında bilgi kaynakları, 1991 yılından sonra sözlü edebiyat derleme çalışmalarıdır. Haklarında, halk ağzında söylenenlerin telif eserlere kaydedilenleri, çalışmanın kaynaklarını şekillendirmiştir. Yaşadığı dönemde, Ceditçiliğin etkisi ile bir eseri yayınlanmış olan Molla Kılıç dışında, yazılı kaynağı günümüze ulaşan maalesef yoktur. El yazması şeklinde ulaşanlar ise oldukça kısıtlıdır. Dolayısıyla bu aydınların genel özellikleri, aldıkları eğitim kurumlarından ziyade, topluma rehberlik etme yöntemleridir. Ne kadar İslami mektep, medrese, sufi veya manasçı eğitim ekollarına sahip olsalar da ortak özellikleri, söz ustası olmalarıdır. Söz ustalığı, Kırgız kültürel geleneğinin önde gelen öğelerinden birisi olduğu için bu aydınları, geleneksel aydınlar şeklinde adlandırmak mümkündür. Çünkü bilindiği üzere Türkistan’da XIX. yüzyılın sonlarıyla birlikte etkili olan Ceditçilik hareketinin yetiştirdiği aydınlar, yukarıda bahsi geçtiği üzere, çağdaş özelliklere sahiplerdir. Fakat modern aydınların yetişmesinde, geleneksel aydınların rolünün olduğunu da hatırlatmak faydalı olacaktır.
Toplumun gelişmesi, kendi iç adli, siyasi, kültürel ve mülkiyet mevzularında düzenini sağlaması, değişen şartlara göre, gerekli adımları atması gibi konularda aydınların belirleyici oldukları bilinmektedir. Bu bağlamda aydın zümrenin toplumda yerini almasıyla, akıl işi toplumun eğitimli kısmının en önemli görevi haline gelmiştir. Ancak toplumdaki aydınların rolünü, yerini ve niteliği ayrıca önem kazanmaktadır. Değişen şartlar ve dengeler çerçevesinde düşünce – yargı üreten aydınlar, bu üretimleri ile toplumu siyasi, kültürel ve ekonomik olarak yönlendirmektedirler. Toplumlarda meydana gelen her olayın bir fikirsel dayanağı olduğunu kabul edersek, toplumun varlığının ve devamlılığının temeli aydınlardır. Onlar sadece kültürel alanda değil, siyaset ve ekonominin de içerisinde yer alırlar. Dolayısıyla toplumun yaşamını meydana getiren bütün şart ve katmanlarda edilgen olmayıp, etken özellik taşımalarıyla belirleyicidirler. Bu durum Kırgız aydınları için de geçerlidir. Böylelikle Kırgız aydınlarının, toplumdan ayrı aydın zümre özelliği taşıyan bir toplum tabakası, bir sınıf gibi değil, onların Kırgız toplumunun bizzat kendileri olduğunu açık bir şekilde görülmektedir. Kırgız geleneksel aydınlarının yetiştikleri kurumlar öncelikle Kırgız manasçılık geleneği, dinî – İslamî mektep-medreselerdir. Modern aydınların yetiştikleri eğitim kurumları ise mektep – medrese, Usul-ü Cedit, Rus – Yerli ve üniversitelerdir.
Kırgızistan’da fikir hayatının ve aydın çevrenin gelişmesinde dönemin eğitim kurumları büyük öneme sahiptir. Çünkü Geleneksel aydınlar, geleneksel eğitim kurumlarından yetişmişlerdir. Bir toplumun gelişmesi, çağa ayak uydurabilmesi toplumun geleceğini oluşturan çocuklara verdiği ilk eğitime ve bunun uzantısı olan yüksek eğitim kurumlarındaki çalışmalara bağlıdır. Türkistan’da ele aldığımız dönem, topluma etki eden eğitim kurumları; X. yüzyıldan başlayarak Türkistan’da kurulan mektep ve medreseler, Rus Çarlığı’nın Türkistan’ı işgalinden sonra bu bölgede Rus yönetimini, Rus dilini yerleştirmek ve halkı Hıristiyanlaştırmak amacıyla açtığı Rus-yerli (Rus-Tuzem) okulları ve üçüncüsü, sadece dini eğitim veren, gelenekçi mektep ve medreselerde yenilikler yaparak, Türkistan’da eğitime Avrupai bir tarz vermeyi amaç edinmiş, Usul-u Cedit okullarıdır. Sovyet dönemindeki aydınların şekillenmesinde bu üç eğitim kurumunun etkisi görülmektedir. Ancak geleneksel Kırgız aydınlarının tamamı geleneksel İslam okulları olan mektep ve medreselerde eğitim almamışlardır. Dolayısıyla Geleneksel aydınların ortak yönleri eğitim değil, sözlü gelenekleridir. Fakat Kırgızistan’da geleneksel eğitim kurumlarının durumu aydınların düşünce dünyalarının anlaşılmasında önemli bir yere sahiptir.
1.2.2. Kırgızistan’da Mektep – Medreseler
Müslüman dünyasında mektep; mana itibariyle “yazı yazma öğrenilen yer” olup, Müslümanlarca bir çocuğun en önce Kur’an öğrenmesi lazım geldiğinden, hakikatte Kur’an öğrenilen yerdir.60 Türkistan’da bu kurum çocuklara Kur’an öğrenme ağırlıklı olmak üzere, okuma ve yazmanın da öğretildiği yer görevini yapmıştır.61 Medrese ise, İslam’ın dinî hukuk kurallarını, Müslüman’ın yapması gereken görevlerini, şeriat ve İslam dini hakkındaki meselelerin öğretildiği yer olarak bilinmektedir. Bu bağlamda Türkistan’daki İslami eğitim kurumları, köklü bir tarihe sahiptirler. Bu kurumlardan medreseler hakkında ilk bilgiler, X. yüzyıla kadar gitmektedir. Bugüne kadar varlığını sürdüren medreselere örnek olarak; 1028 yılında Şerdor, 1051 yılında Tilla-Kari, 1420 yılında Semerkant’taki Uluğbek62, XV-XVI. yüzyıllarda Buhara’daki Mir-Abad, 1590 yılında yapılan Taşkent’teki Kukeldeş medreseleri sayılabilir.63 Muhakkak ki ilk Müslüman Türk devleti olan Karahanlılar döneminde Türkistan’da cami ve medreseler daha çok yapılmıştır. Fergana Vadisinde ilk medrese ve camiler ise daha çok XIV. yüzyılda Emir Timur döneminde kurulmuştur.64 Böylelikle Buhara ve Semerkant, bölgenin kültürel merkezi haline gelmiştir. Türkistan’da medreselerin yaygınlaşması, özellikle bugünkü Kırgızistan bölgesinde, XIX. yüzyılın ortasından XX. yüzyılın başlarına kadar ayrı bir hız kazanmıştır.65 Bu duruma etki eden en önemli faktör, Hokand Hanlığının bölgeyi merkezi olarak birleştirmesi sonucu Özbek, Tacik ve Tatar din adamlarının Kırgızlar arasına daha yoğun olarak gelmeye başlamalarıdır.
Kırgızlarda eğitim konusunda Sovyet döneminde yapılan araştırmalar bilindiği üzere Komünist partinin ideolojik yönlendirmeleri ile şekillenmiştir. Bu çalışmalara göre 1917 Ekim ihtilalına kadar Kırgızlarda okuryazar bulunmamakla birlikte, sadece sözlü edebiyat türlerinin varlığının kabulü ön plana çıkarılmıştır. Bu bağlamda Sovyet yazarlarının açıklamalarından: “İhtilala kadar Kırgızların yazma eserleri, kitapları ve dergileri yoktur. Sovyet yönetimi ile beraber bu tür işler gerçekleştirilmiştir”66 düşüncesi, resmi görüşe örnek teşkil etmektedir. Ayrıca yine Sovyet dönemi çalışmalarda: “yerli mektep ve medreselerde üstünkörü eğitim veriliyordu, belirlenmiş usulleri yoktu, hiçbir şekilde insanlara eğitim verilmemekteydi”67 düşüncesi işlenerek, Kırgızlar arasında Sovyet iktidarının medeniyet getirdiği düşüncesi yayılmaya çalışılmıştır. Bu sebepledir ki Bolşevik kitlesel baskıları sadece 1917 sonrası toplumsal düzen ile açıklanmaya çalışılmıştır. Ancak bu tür görüşler yönetimin politikalarına uygun tek yönlü, Kırgızların ruhi yaşamındaki İslam’ın yeri görmezden gelinip, hatta bölgedeki İslam’ın varlığını yok etmeye hizmet eden değerlendirmelerdir.
Gerçekte ise İslam’ın mektep ve medreseleri Türkistan Türklerinin bir boyu olan Kırgızların kültürel ve dini anlayışlarının şekillenmesinde yüzyıllardan beri önemli rol oynamış var olan kurumlardır. Ekim ihtilalinden önce birçok Kırgız şair, tarihçi, gazeteci, devlet adamı, Kırgızistan’ın sosyal, ekonomik, ilmi hayatını şekillendiren milli aydınları yetiştiren, bu kurumlardır. Kırgızlar arasında dini mektep ve medreselerin yaygınlaşması Hokand hanlığının burada gücünü artırması ile doğru orantılıdır. Çünkü tarihi kaynaklara göre Kırgızların büyük çoğunluğu XVIII. yüzyıla kadar ne kafirdir ne de Müslüman.68 Hokand hanlığının bölgede güçlenmesi ile İslam, Kırgızlar arasında Özbek ve Tacik mollaları aracılığı ile güçlenmiş, cami ve mektepler de XIX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren çoğalmaya başlamıştır.69 Açılan mekteplerde diğer Müslüman Türklerde olduğu gibi Kırgızlar da çocuklarını dah yoğun okutmuşlardır. Genellikle camilerde bulunan mekteplerde çocuklara çoğunlukla Arapça, Farsça, Türkçe yazma ve okuma, Kur’an’dan bazı sureler öğretilip, ağırlıklı olarak dini eğitim verilmiştir.70 Bu açıdan dini mektep ve medreselerin genel niteliği İslami kaideler üzerine şekillenmiştir.
XIX. yüzyılın sonu ve XX. yüzyılın başlarında Kırgızlarda eğitim durumuna genel olarak bakıldığında, Çarlık ve Sovyet Rusya dönemi yapılan propagandaların asılsız olduğu ortaya çıkmaktadır. Zira Ruslara göre bütün Türkistan’da okuryazarlık oranı % 1-2’yi geçmemiştir.71 Kırgızların Özbeklerden sonra ikinci çoğunlukta yaşadıkları Fergana bölgesinde 1890 yılında 1232 mektepte 17609 erkek, 2411 Kız, 1891’de 1246 mektepte 16311 erkek, 2409 kız, 1892’de 941 mektepte 12451 erkek, 1960 kız karışık eğitim alıyordu. 1899 yılında ise 1814 mektepte 18793 erkek, 3099 kız eğitim alıyordu. 1904 yılında da Andican’da 514 mektepte 6816, Hokand’da 517 mektepte 7819, Margalan’da 534 mektepte 7828, Namangan’da 389 mektepte 5970, Oş’ta 524 mektepte 4202 toplam 2478 mektepte 32645 öğrenci eğitim alıyordu. 1897 nüfus sayımına göre okul çağındaki (9 – 19 yaşları) çocukları aldığımızda, bunların %18,3’ünü erkekler, 17,6’sını kızlar oluşturmaktadır. 1904 yılı bütün erkeklerin sayısı 994940, kadınların sayısı 842478, bunlardan 9 – 19 yaş arası olanlar 187049 erkek, 148276 kız olup, okuyanların sayısı 335325’tir. 1904 yılı nüfus sayımına ve eğitim alanların sayısına göre halkın okuryazarlık durumu %10.1’dir.72 Ayrıca Kırgızlar arasında genellikle bozkırlı olarak yaşadıkları için çocuklarını bu tür mekteplere göndermeyip, Bozüylerde açılan yaz okullarında eğitim alan çocuklar mevcuttur.73 Sayıları bilinmemekle birlikte halkın okuryazar oranını az da olsa yükselteceği açıktır.
Kırgızların yoğun olarak yaşadıkları günümüz Kırgızistan’ın kuzey bölgesinde mektepler, genellikle belirli binalarda olmayıp, Bozüylerde açılmıştır. Bu bölgedeki Kırgızların eğitim durumlarına bakıldığında ise; 1913 yılında çoğunlukla bozkırlı Kırgızların yaşadığı Pişpek ve Prjevalsk (Karakol) bölgesinde 109200 kişi yaşamaktadır. Bölgede 59 mektep olup, bu mekteplerde 1182 erkek 131 kız çocuk eğitim aldığı görülmektedir. Her bir 5200 kişilik nüfus için en az üç mektep olup, her birinde ortalama 21 öğrenci hesaplanmıştır. 104000 nüfuslu Prjevalsk ilçesinde, 28 mektepte 2276 erkek 42 kız çocuk eğitim almıştır.74 Kuzey ve Güney Kırgızistan’ın verilerini karşılaştırdığımızda, Kuzey Kırgızistan’da eğitim durumunun güneye göre daha düşük olduğu görülmektedir.75 Bunun en temel sebebi, kuzeyde yaşayan Kırgızların bozkırlı olarak yaşamaları ve İslam kültürünün pek fazla yaygınlaşmamasıdır. Ancak bozüylerdeki mektepler kayıtlara geçirilmemiştir.
Aslında bu durumun, Ceditçiliğin Kuzey Kırgızistan’da Ceditçilik fikirlerinin yaygınlaştırdığını söylemek yanlış olmayacaktır. Çünkü İslamiyet bozkırlı Kırgızların hayatı içerisinde, tam anlamıyla daha şekillendirici bir özellik taşımamıştır. Dolayısıyla yenilikler konusunda Buhara ve Hive Hanlıklarındaki Ceditçilerin karşısına çıkan güçlü dini bağnazlık (Kadimciler), bozkırlı Kırgızlarda yok denecek kadar azdır. Bu bölgede Ceditçilere karşı Kırgızlar arsında bir direnç olmamıştır. Bölge halkı ve beyleri Ceditçileri el üstünde tutmuşlardır. Buhara’da alimler cedit okullarına karşı çıkarken, Kırgız uruğ beyleri yeni usulde mektep ve medreseler açmışlardır.76 Ayrıca Bozüylerde açılan göçmen okullarının kayıtlara girmemiş olması da önemli bir etkendir. Kırgız çocuklarına okuma yazma öğreten Cami hocaları çoğunlukla Tacik ve Özbektiler.77 XX. yüzyılın başlarından itibaren kuzey bölgelerinde Tatar mektepleri de açılmaya başlamıştır. Kırgızlar arasında bir diğer eğitim kurumu ise Ayal Bübülerin evlerinde veya Bozüylerde kızlar için açtıkları okullardır. Kızlar için okullar az olduğu için Kırgızlar arsında okuma yazma bilen molla eşleri veya müderris kızları küçük kız çocukları için evlerinde okullar açmışlardır. Burada eğitim erkek çocukları için okullardaki gibi olmakla birlikte, Arap dilindeki kitaplar çok okunmayıp, daha çok Türkçe (Kırgızca) şiirler ve hikayeler öğretilmiştir.78 Dolayısıyla bu sayede, Kırgız kültürel öğelerinin sözlü gelenek yardımıyla yeni nesillere aktarımı sağlanmıştır. Bu durumu, Sovyet propagandalarının, Kırgız aile yaşamı içerisine girememesinde önemli bir yere sahip olduğunu hatırlatmnakta fayda vardır.
Camiler ve Bozüylerde açılan mektep çocuklarına ilk olarak Arap alfabesi ezberlettirilip, birleştirip okuma öğretildikten sonra Aptiek’i79 okumaya geçilmiştir. Arap alfabesini öğretme işi 3-6 ay arasında değişmiştir. Aptiek bittikten sonra Kur’an okunmaya başlanmıştır. Kur’an’ı okuma bittikten sonra Çar Kitap80, Ustazı Avval,81 Mugalim Sani,82 Hodca Hafiz,83 Sufi Allayar84 gibi kitaplar okutulmuştur.85 Bu mekteplerde eğitim 2 – 7 yıl arasında değişmiş, 6 -15 yaş arası çocuklar eğitim almışlardır. Eğitim Cuma günü hariç tüm haftaya yayılarak, ailelerin onayı ile yazın 2 ay tatil yapılmıştır.86 Görüldüğü üzere Kırgızlar arasındaki ilk eğitim kurumu olan mekteplerde okutulan kitaplar tamamen dini içeriklidir. Kırgız geleneksel aydınlarının, okuryazar olanları ilk eğitimini bu kitapların okutulduğu geleneksel mektepte almışlardır. Dolayısıyla aydınların temel düşünce yapıları, dini kaideler çerçevesinde şekillenmiştir. Okuldan aldıkları ve İslam’ın evrensel değerlerini, sözlü Kırgız kültür öğeleri ile birleştirerek, yine sözlü bir şekilde halka yansıtmışlardır. Geleneksel aydınların, Sovyet dönemini şekillendiren Kırgız halkı ve modern aydınlarını etkiledikleri düşünüldüğünde, Kırgız milli kültürü ve İslamiyet’in etkileri aktarılmıştır.
Mekteplerin temel amacı bir sonraki eğitim kurumu olan medreselere öğrencileri hazırlama olduğu gibi, İslam’ın kural ve kaidelerini halka öğretmek ve Kur’an okumayı halk arasında yaygınlaştırma üzerine şekillenmiştir. Mekteplerde eğitim vermesi için özel öğretmen yetiştirme kurumları olmayıp, Cami imamı tarafından verilmiştir. İmamın görevi caminin bulunduğu yerdeki çocuklara okuma – yazma ve dinin kurallarını öğretmek şeklindedir.87 İmamlar ücretlerini devletten değil öğrencilerden toplamışlardır.88 Bu işte belirli kural ve kaideler çerçevesinde gerçekleştirilmiştir. Öğrenciler her Perşembe günü para veya çeşitli yiyecekler getirdikleri gibi, yaşı büyük olup çalışabilecek durumda olanlar imamın tarla ve ev işlerinde çalışmışlardır.89 Mekteplerde sınıf sistemi yoktur. Ancak Ustad-ı Evvel kitabını bitirene molla, yarım bırakanlara Çala Molla90 denilmiştir. Mektebi tam olarak bitirenler ve eğitimini devam ettirmek isteyenler, Medreseye veya Rus – Yerli mekteplerine devam etmişlerdir.91 Geleneksel aydınların yetiştikleri dönemde Rus-Yerli okulları bulunmadığı için medreselere devam edilmiştir. Ancak medreseler, Buhara ve Semerkant bölgesinde yayın olduğu için Kırgız geleneksel aydınları arasında medrese eğitimi alan çok azdır. Molla Kılıç, yaşı büyük olmasına rağmen Rus – yerli mektebinde eğitim almıştır. Geleneksel aydınlardan ziyade, daha çok modern aydınlar Rus – yerli veya Usul-u Cedit okullarında öğrenim görmüşlerdir.
Kırgızlarda bir diğer dini eğitim kurumu, Karı92handar mektebidir. Bu tür mektepler tam bir mektep özelliği taşımamaktadırlar. Çünkü belirli bir yerleri programları yoktur. Çocuk mektepleri gibi cami ve mescitlerde hafızlar tarafından, yeni hafızlar yetiştirmek amacıyla açılan bireysel kurslar aracılığı ile yaygınlaşmıştır. Bu tür kurslara her yaştan insan katılabilmiştir.93 Buhara hanlığında bu tür eğitim kurumlarında, engelli talebelerin okutulduğu da bilinmektedir.94 Dolayısıyla Kırgız toplumunda, insanların ihtiyaç ve durumlarına göre eğitim kurumları şekillenmiş, çeşitlenmiştir.
Türkistan’da Özbek ve Taciklere göre Kırgızlar arsında medreselerin sayısı daha azdır. Bunun temel sebebi, diğer Türk boylarına göre Kırgızların hem coğrafi ve hem de yaşayış tarzları gereği İslam’ın tesirinin az olmasıdır. Örneğin 1892 yılı bütün Kırgızistan’da yedi medrese bulunmaktadır. Bunlarında beşi Özbeklerin yoğun olarak yaşadıkları Oş’tadır. Kırgızlar arasında medreselerin sayısı mekteplerde olduğu gibi, XIX. yüzyılın sonu XX. yüzyılın başlarında artmıştır. 1914 yılında Oş şehrinde 88 medresede 1178 öğrenci eğitim almıştır. Bu medreseler arasında, Kırgızistan’da ünlü medreseler, Oş ve Kokan’da Alımbek, Kemin’deki Şabdan ve Kasımalı medreseleridir.95
Rus yönetiminin yerli mektep ve medreselere bakışı dikkat çekicidir. Yönetime göre, bu tür okullar otokrasi ve egemen sınıflar için herhangi bir tehlike arz etmemiştir. Dini okullara ilişkin devlet politikası, Türkistan Genel Valiliği İçişleri Bakanının; “Müslüman okullarına karşı pasif bir politika takip ediyoruz. Yönetime karşı bir hareketleri olmadığı sürece bu şekilde kalabilirler.”96 ifadelerinde görüldüğü üzere, kayıtsızlık üzerine şekillenmiştir. Ayrıca yönetim, yerel halkın tepkisinden belli oranda çekinmiştir. Çünkü halkın İslam dinine bağlılığı güçlüdür.97 Kimlik olarak İslam dininni esas almışlardır. Bu durum yönetimi, Müslüman dini okulları için hoşgörülü olmaya zorunlu kılmıştır. 1887 yılında Milli Eğitim Bakanı bir mektupta: “yerli çocukların okudukları ilk mekteplere dokunulmamalıdır. Bu konuda onlar bizim okullarımıza gelmedikçe biz onları zorla kendi okullarımıza getiremeyiz.”98 Şeklindeki ifadelerle beyan etmiştir. Bütün bunlar tabii ki, mekteb ile ilgili olarak Çarlık hükümetinin tam bir kayıtsızlık gösterdiği anlamına gelmemektedir. Bu okullarda bir ölçüde okul işlerine Ruslaştırma politikalarına engel teşkil ettiği için Çarlık hükümeti, bazı kısıtlayıcı önlemler almaktan geri durmamıştır. Türkistan Genel Valisinin isteği üzerine, Müslüman okullarının denetimini güçlendirmek için özel personel görevlendirilmiştir. Bu müfettişlerin görevi, dini mektepleri ve okutulan dersleri denetlemek olmuştur. Bu tür denetimlere ve devlet yardımı olmamasına rağmen okullar, Müslüman din adamlarının gayreti, onların yönetiminde hızla yayılmaya devam etmiştir.
Türkistan’da medreselerin eğitim metotları, XI-XII. yüzyıllarda kalıplaşmıştır. Türkistan’ın bütün medreselerinde eğitim metodu, okutulan kitaplar ve program çok küçük farklılıklar dışında birbirleri ile benzerlik taşımıştır. Medreselerde okutulan dersler, din ile iç içe ve din merkezlidir.99 XVI. yüzyıldan sonra medreselerdeki dünya ilimlerinden uzaklaşılması, dinî ve ezberci eğitimin daha ağırlık kazanmasına neden olmuştur. Medreselerde anlatılan derslerin hepsine öğrenciler, ezberlenecek metin gözüyle bakmışlardır. Mekteplerle medreseleri birbirinden ayıran en temel özellik, mekteplerde Kur’an, Fars ve Türk dillerindeki kitaplar okutulurken, medreselerde sadece Fars ve Arap dilindeki kitaplar okutulmuştur. Ancak, mekteplerde öğrenme metodu yerine ezberleme metodu uygulandığı için öğrenciler bu dilleri öğrenmemişler, okuduklarını anlamamışlardır. Eğitimin yerel halk dilinde yapılmaması eğitimin baştan, sağlıksız olmasına ve öğrencileri ezbere yönlendirmesine sebep olmuştur.100 Ezbere dayalı sistem, eğitim süresinin artmasında önemli bir etken olmuştur.
Medrese eğitiminin süresi, öğretilen içeriğe göre çok uzun süreye yayılmıştır. Bu durum öğrencilerin medreseye olan rağbetlerine engel teşkil etmiştir. Medreselerde eğitim başlangıç, orta ve yüksek olmak üzere üç bölüme ayrılmıştır. Medrese eğitimi, her bir sınıf için 5–6 yıldan toplam yaklaşık 12- 16 yılı bulmuştur. Medrese, eğitim dili ağırlıklı olarak Arapça olduğu için öğrencilere birinci sınıfta, Kur’an-ı Kerim’i ve diğer Arap dilinde yazılmış kitapları anlayacak kadar Arapça, şerî hukuk, örfi hukuk, İslam tarihi, Yunan ve İslam felsefesi öğretilmesi amaçlanmıştır. Bu bölümü tamamlayanlar İslam’ın namaz kılma ve kıldırma, ölenler için Kur’an okuma, oruç, zekât, hac gibi temel konuları hakkında bilgi sahibi olmuş olarak kabul edilmiştir.101 Ancak gerçek, okunan yerlerin anlaşılmasından ziyade, ezberlenmesi şeklindedir.
Medrese eğitiminin ikinci bölümünde, önceden işlenen dersler tekrar edilir ve dünyevi ilimler öğretilirdi. Dünyevi ilimlerden, matematik, geometri, coğrafya ve şeriat hukuku temel dersleri oluşturmuştur.102 Bu derslerde öğrencilere, miras hukuku, arazi ölçme, çocuklar arasında babadan kalan miras ve toprakları bölüştürme, toprak alıp- satma, medrese gelir-giderlerini hesaplama konularında bilgiler verilmiştir.103 Derslerde okutulan kaynaklar ve pedagojik kitaplar, Batıdan ziyade, doğu ülkelerinden sağlanmıştır. Rus hükümeti tarafından 1882 yılında Fergana’da bulunan medrese ve kitap satılan yerlerdeki kitaplar hakkındaki yapılan sayımda, Hindistan, Mısır, İstanbul, Kabil ve Kazan baskılı eserler çoğunluğu teşkil etmiştir. Ayrıca bu sayımda eserlerin Kaşgar’dan, Hive’ye kadar bütün Türkistan’da ucuza satıldığı için bu kadar çok yaygın olduğu vurgulanmıştır.104 Dolayısıyla Kırgız aydınları, doğu medeniyeti çerçevesinde eğitim almışlar, doğu düşünce ürünlerini halka yansıtmışlardır.
Eğitim kurumlarının yetersizliğinin bilinmesine rağmen alimler, eğitim metodunu geliştirmek yerine, eski usulde eğitim vermeye devam etmişlerdir. Hâlbuki, bu eğitim sistemi artık zamanın ihtiyaçlarını karşılamamakta ve bu kurumda eğitim işi, gitgide geriye çağdaş dünyanın daha da gerisine düşmüştür. Medreselerde düzenli bir müfredat, plan ve ders zamanı yoktur. Medreselerde eğitim metodu olarak, müderris gözetiminde birinci sınıftan başlayıp ezberlenen konuların tekrar edilmesi ve müderrisin öğrencinin eksik ve yanlışlarını düzeltmesi şeklindedir. Öğrencilerin önceki aldığı bilgiler tekrarlandıktan sonra, öğrencilerden birisi kitabı (kaynak kitap) okur, müderris öğrencinin okumadaki eksiklerini tamamlayıp yanlışlarını düzeltme şeklindedir.105 Medreselerde öğrencinin sınıf geçmesinde sınav yapılmayıp, öğrencinin okuduğu sınıftaki durumuna göre müderris tarafından karar verilmiştir. Bundan sonra ders veren stajyer müderris, müderrisin öğrettiklerini öğrencilere tekrar ettirmiştir. Eğer stajyer müderristen öğrenciler şikâyetçi olursa değiştirme hakkı verilmiştir. Dersler, saatlere ayrılmayıp, müderrisin belirlediği şekilde namaz veya yemek vaktine göre ayarlanmıştır.106 Bu şekliyle istismarlı uygulamalara açık olan eğitim metodu, müderrislerin keyfi uygulamalarına imkan vermiştir. Medreselerde müderrisleri denetleyecek bir devlet kurumu olmadığı için müderrisler, istedikleri gibi hareket edebilmişlerdir. Müderrisleri denetleyip onların kendilerini geliştirmesinde itici bir gücün olmaması, medrese eğitiminin gelişmesini engelleyen öenmli faktörlerden birisi olmuştur. Dolayısıyla bu durum, Müslümanların dünyanın gelişiminde geri kalmalarına sebep teşkil etmiştir.107 Eski usul medreselerin bu halinin, halkın yenilikçi aydınlara ve fikirlere güveni ve desteğini artırdığı ayrıca bir gerçektir. Bu durum, ilk olarak halkın kültürel, daha sonra siyasi manada, yenilikçi ve birlikçi aydınların yanında yer almasında etkili olmuştur.
Medreselerde dünya ilimlerine az olsa da yer verilmiştir. Aancak bu ilimlerde ilerleme düşünülmeyip, sadece dönemin zaruri ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde öğretilmiştir. Derslerde kullanılan kitapların çoğunluğunu, XVI. yüzyıldan önce yazılmış kitaplar teşkil etmiştir. Aradan bu kadar zaman geçmiş olmasına rağmen bu kitaplar, yerli Türk diline çevrilmemiş, kitapları anlayabilmek için medreselerde kitapların yazıldığı dil olan Arapça ve Farsça öğretilerek, bu dillerde eğitim verilmiştir. Durum böyle olunca eğitim ve bilginin yaygınlaşması yavaşlamıştır. Medrese eğitimi alanlar da ezber yöntemini kullandıkları için sadece kitapları ezberleyip tekrarlamışlardır. Eğitimde, Arapça ve Farsçanın kullanılması, yerli Türk dilinin gelişmesinde ve boyların kullandığı Türk lehçelerinin birbirleri arasındaki benzerliklerin ortadan kalkmasına ve farklılaşmasına neden olmuştur. Yani şiveler gücünü artırarak, devam ettirmişlerdir. Arapça ve Farsçanın Türkistan’da, Türk boyları arasında eğitim ve anlaşma dili olması108 yerli Türk lehçelerinin birbirinden ayrılmasında önemli bir rol oynamıştır. Bu da Rusların, Türkistan’ı işgal edip kendi kurumlarını ve Rusçayı bölgede etkin dil yapma politikalarına uygun ortam oluşturmuştur.