Sadece LitRes`te okuyun

Kitap dosya olarak indirilemez ancak uygulamamız üzerinden veya online olarak web sitemizden okunabilir.

Kitabı oku: «Tarzan’ın Hayvanları», sayfa 2

Yazı tipi:

“Dahası size şunu söyleyebilirim ki hem karınızın ve çocuğunuzun başına nahoş hadiselerin gelmesine mâni olmak hem de kendi canınızı kurtarmak ve hürriyetinize kavuşmak için yapabileceğiniz tek şey, Bay Rokoff’un adil taleplerini yerine getirmek olacaktır.”

“Ne kadar?” diye sordu Tarzan. “Ve anlaşmada üzerinize düşeni yapacağınıza dair ne tür bir teminatım olacak? Rokoff ve senin gibi iki düzenbaza itimat etmek için pek bir sebebim yok.”

Rus kıpkırmızı oldu.

“Hakaret edebilecek bir pozisyonda değilsiniz.” dedi. “Anlaşmamızı yerine getireceğimize dair benim sözümden başka bir teminatınız yok fakat talep ettiğimiz çeki yazmazsanız, işinizi hemen bitireceğimize dair teminatınız gözünüzün önünde duruyor.”

“Zannettiğimden daha aptal değil iseniz, siz de fark etmişsinizdir ki şu dünyada hiçbir şey bizi, bu adamlara size ateş etme emri vermek kadar keyiflendiremez. Şimdiye kadar vermediysek sizi cezalandırmak için başka planlarımız olduğundandır. Ölümünüzle bu planların suya düşmesini istemeyiz.”

“Sadece bir soruya cevap ver.” dedi Tarzan. “Oğlum bu gemide mi?”

“Hayır.” diye karşılık verdi Alexis Paulvitch. “Oğlunuz başka bir yerde emniyette, bizim adil taleplerimize boyun eğmeyi kabul ettiğiniz sürece de öldürülmeyecek. Sizi öldürmemiz lazım gelirse bu durumda çocuğu öldürmenin bir âlemi kalmayacak zira siz ölünce çocuğu öldürerek cezalandıracağımız kimse kalmamış olacak. O zaman çocuk bizim için sadece mütemadi bir tehlike ve utanç kaynağı olacak. Yani sizin anlayacağınız, oğlunuzu kurtarmanızın tek yolu, sizden istediğimiz çeki yazmak suretiyle önce kendi hayatınızı kurtarmak.”

“Pekâlâ.” diye karşılık verdi Tarzan zira Paulvitch’in yaptığı tehditleri yerine getirmelerini göze alamayacağını biliyordu ve taleplerine boyun eğmesi hâlinde, ufak da olsa oğlanı kurtarma şansı olabilirdi.

Çeki imzalamasının ardından yaşamasına müsaade edeceklerine hiç ihtimal vermiyordu fakat onlara asla unutamayacakları bir mücadele yaşatmakta kararlıydı, hatta mümkünse ebediyete Paulvitch’i de beraberinde götürecekti. Üzüldüğü tek şey, Paulvitch’in yerinde Rokoff’un olmamasıydı.

Cebinden çek defterini ve dolma kalemini çıkardı.

“Ne kadar?” diye sordu.

Paulvitch epey yüklü bir miktar söyledi. Tarzan gülümsememek için kendini zor tuttu.

Açgözlülükleri yüzünden kendi kendilerini mahvedeceklerdi, en azından fidye hususunda. Kasten tereddüt eder gibi yaptı ve miktar üzerinde pazarlık etti lakin Paulvitch inatçıydı. En sonunda maymun adam, çekine bankadaki parasına karşılık gelenden daha büyük bir meblağ yazıp imzaladı.

Kıymetsiz kâğıdı Rus’a vermek için döndüğünde gözü, tesadüfen Kincaid’in sancak tarafına kaydı. Geminin karadan birkaç yüz metre mesafede olduğunu görünce şaşırdı. Sık tropik orman, neredeyse suyun kıyısına kadar iniyordu ve arkasında da ormanla kaplı daha yüksek rakımlı topraklar uzanıyordu.

Paulvitch, adamın baktığı yeri fark etmişti.

“Burada azat edileceksiniz.” dedi.

Tarzan’ın Rus’tan fiziksel olarak intikam alma planı anında uçup gitti. Gördüğü karanın, Afrika Ana Karası olduğu fikrindeydi ve onu oraya bırakırlarsa şüphesiz ki oradan nispeten kolay bir şekilde medeniyete dönebileceğini biliyordu.

Paulvitch çeki aldı.

“Kıyafetlerini çıkar.” dedi maymun adama. “Orada onlara ihtiyacın olmayacak.”

Tarzan itiraz etti.

Paulvitch silahlı denizcilere işaret etti. Bunun üzerine İngiliz, kıyafetlerini yavaş yavaş çıkardı.

Bir filika indirdiler ve maymun adamı, hâlen silahlı adamların eşliğinde kıyıya götürdüler. Yarım saat sonra denizciler Kincaid’e geri döndüler ve gemi yavaş yavaş yoluna devam etti.

Tarzan; dar sahil şeridinde durup uzaklaşan gemiyi seyrederken küpeşteye birinin yanaştığını ve dikkatini çekmek için yüksek sesle ona bağırdığını gördü.

Maymun adam; kendisini kıyıya taşıyan küçük filika, buharlı gemiye geri dönmek üzereyken denizcilerden birinin kendisine verdiği notu okumak üzereydi fakat geminin güvertesinden seslenildiğini duyunca başını kaldırıp oraya baktı.

Küçük bir çocuğu başının üzerinde yukarı kaldırarak onunla alay edercesine gülen siyah sakallı bir adam gördü. Tarzan, zaten uzaklaşmakta olan gemiye yüzmek için denize doğru koşacak oldu lakin böylesine pervasız bir hareketin bir işe yaramayacağını fark edip suyun kenarında durdu.

Kincaid kıyıdan denize uzanan burnun ardında gözden kaybolana dek, Tarzan gözlerini gemiden ayırmadan orada dikildi.

Arkasında kalan ormandan bir çift vahşi, kanlı göz, kıllı kaşların altından onu öfkeyle seyrediyordu.

Ağaç tepelerindeki küçük maymunlar cıyaklayıp bağrışıyorlardı; uzaklardan, iç kısımda kalan ormandan ise bir leoparın çığlığı duyuluyordu.

Fakat Greystoke Lordu John Clayton, ne işitiyor ne de görüyordu. Zira o sırada, ezelî düşmanının başadamının tek bir sözüne güvenecek kadar saf davranarak boşa harcadığı fırsat sebebiyle büyük bir pişmanlık içerisindeydi.

“En azından tek bir tesellim var, Jane’in Londra’da emniyette olduğunu biliyorum.” diye düşündü. “Tanrı’ya şükür, o da benimle beraber bu zalimlerin eline düşmedi.”

Arkasında, onu kedinin fareyi izlediği gibi izleyen kıllı yaratık, ona doğru sinsi sinsi yaklaşıyordu.

Vahşi maymun adamın talimli hisleri neredeydi?

Keskin kulaklarına ne olmuştu?

O müthiş koku alma duyusu nereye gitmişti?

3. BÖLÜM
PUSUDAKİ HAYVANLAR

Tarzan, denizcinin eline tutuşturduğu notu yavaşça açtı ve okudu. İlk başta, okudukları kederden uyuşan zihnine pek bir şey ifade etmedi fakat en sonunda korkunç intikam planının mahiyeti, zihninde tam manasıyla canlandı.

Notta şöyle yazıyordu:

Bu not, sana ve senin çocuğuna dair niyetlerimin mahiyetini izah edecektir.

Sen bir maymun olarak doğdun. Ormanlarda çıplak yaşadın. Seni kendi özüne geri döndürdük ama oğlun, babasından bir adım öteye gidecek. Evrimin değişmez kanunudur bu.

Babası hayvandı ama oğlu insan olacak, tekâmül merdiveninde bir sonraki basamağa çıkacak. Ormanda yaşayan çıplak bir hayvan olmayacak, avret yerini örtecek ve bakır halhallar takacak, belki bir de burnunda hızması olacak çünkü o, insanların arasında; vahşi bir yamyam kabilesinde büyüyecek.

Seni öldürebilirdim fakat o zaman bu, benim elimden çekeceğin cezanın şiddetini azaltmış olurdu.

Ölseydin, oğlunun içine düştüğü vaziyeti bilip acı çekemezdin fakat kaçamayacağın, oğlunun peşine düşüp kurtaramayacağın bir yerde hayatta kalırsan oğlunun yaşadığı hayatın dehşetini düşünerek ömrünün tüm yıllarını ölümden beter acılar çekerek geçireceksin.

İşte bu, beni karşına alma cüretinde bulunmanın cezasının sadece bir kısmı olacak.

N. R.

Not: Cezanın geri kalanı, biraz sonra karının başına geleceklerle alakalı; o kısmını da senin hayal gücüne bırakıyorum.

Okumayı bitirdiğinde arkasından gelen hafif bir sesle irkilip gerçek dünyaya döndü.

Hisleri anında uyandı ve yeniden Maymunların Tarzanı oldu.

Arkasına döndüğünde o artık bir hayvandı, kendini koruma içgüdüsüyle cana gelmişti ve koca erkek maymun, saldırıya geçiyordu.

Tarzan’ın kurtardığı eşiyle beraber vahşi ormandan ayrılmasından bu yana geçen iki yılda, onu ormanın yenilmez efendisi yapan müthiş hünerlerinde hafif bir körelme olmuştu. Uziri’deki büyük arazisi vaktinin ve dikkatinin çoğunu alıyordu ve neredeyse insanüstü seviyedeki hünerlerini fiilen kullanma ve böylelikle muhafaza etme hususunda ona bol bol fırsat sağlamıştı fakat şimdi karşısına çıkan kıllı, boğa gibi kalın boyunlu canavarla çıplak ve silahsız bir şekilde dövüşmek, maymun adamın vahşi hayatının hangi döneminde olursa olsun pek istemeyeceği bir imtihandı.

Lakin şimdi, öfkeden kuduran yaratığın karşısında, tabiatın ona bahşettiği silahlardan başka seçeneği yoktu.

Tarzan, şimdi erkek maymunun arkasında beliren baş ve omuzları fark etti. İlkel insanın bu güçlü atasından belki bir düzine dahası da arkasında dikiliyordu.

Bununla birlikte, kendisine saldırma ihtimallerinin çok düşük olduğunu biliyordu zira insansı maymunların muhakeme yetenekleri, bir düşman karşısında birlik olup saldırmanın önemini tartabilecek veya takdir edebilecek seviyede değildi; eğer olsaydı, muhteşem adaleleri ve vahşi dişlerinin devasa kuvvetiyle, çoktan ormanların en baskın mahlukatı olmuş olurlardı.

Boğazdan bir hırlamayla beraber canavar, Tarzan’ın üzerine çullandı fakat maymun adam, medeni insanın diyarında yaşadığı süre boyunca, orman halkının bilmediği bazı bilimsel harp usulleri de keşfetmişti.

Birkaç sene önce olsa hayvana, kaba kuvvetle girişirdi lakin şimdi bir adım kenara kayıp rakibinin önünden çekildi ve süratle saldırmakta olan maymun duramayıp yanından geçerken hayvanın karın boşluğuna sağ eliyle sağlam bir yumruk attı.

Öfke ve acı karışımı bir ulumayla, koca maymun iki büklüm olup yere çöktü fakat neredeyse anında da tekrar ayağa kalkmaya çabalamaya başladı.

Lakin o ayağa kalkamadan soluk derili düşmanı dönüp üzerine atladı ve işte o anda, üstünkörü medeniyetinin son kisvesi de İngiliz Lort’un omuzlarından kayıp düştü.

Bir kez daha, kendi türüyle giriştiği kanlı bir kavgadan keyif alan vahşi bir hayvan olmuştu. Bir kez daha dişi maymun Kala’nın oğlu Tarzan olmuştu.

Nabzının attığı şah damarını hedef alarak güçlü, beyaz dişlerini düşmanının kıllı boğazına geçirdi.

Kâh kuvvetli elleriyle hayvanın sivri dişlerini kendisinden uzak tutuyor kâh ellerini yumruk yapıp hırlayan rakibinin köpük köpük salya kaplı suratına şahmerdan kuvvetiyle vuruyordu.

Maymun kabilesinin geri kalanı halka şeklinde etraflarına dizilmiş, kavgayı keyifle seyrediyordu. Ne zaman rakiplerden birinin beyaz derisinden; diğerinin kıllı, kan lekeli derisinden bir parça kopsa homurdanarak memnuniyetlerini gösteriyorlardı. Fakat güçlü beyaz maymunun kendi krallarının sırtına bindiğini gördüklerinde, şaşkınlıktan ve meraktan sessizliğe büründüler. Çelik gibi adaleli kollarını, rakibin koltuk altlarından geçirip açık avuçlarını hayvanın kalın ensesinden kuvvetle bastırınca kral maymun acıyla inledi ve sık çimenlerin üzerinde çaresizce çırpındı.

Tarzan, yıllar evvel kendi türü ve renginden insanlar bulma maksadıyla yollara düşmeden önce Koca Terkoz’u yendiği dövüş sırasında tesadüfen keşfettiği güreş tutuşunu kullanarak bu kez de başka bir koca maymunu mağlup ediyordu. Vahşi insansı maymunların oluşturduğu küçük seyirci kitlesi, krallarının boynunun çatırdayışı ile beraber ızdıraplı çığlıklar ve korkunç böğürtüler duydular.

Ardından, sanki şiddetli rüzgârda kalın bir dalın kırılması gibi ani bir çatırdama daha duyuldu. Hayvanın boynu kırılmıştı; topaç kafası öne düşüp koca, kıllı göğsüne dayandı. Böğürmeleri ve çığlıkları kesildi.

Seyirciler küçük gözlerini önce, liderlerinin hareketsiz vücudundan ayırıp o sırada ölen rakibinin yanında ayağa kalkmakta olan beyaz maymuna çevirdiler. Sonra ise sanki krallarının neden ayağa kalkıp bu küstah yabancıyı öldürmediğini anlayamıyorlarmış gibi hayretle tekrar krallarına baktılar.

Yabancının bir ayağını, dibinde yatan cansız hayvanın üzerine koyup başını yukarı kaldırdığını gördüler. Ardından yabancı, dövüşte rakibini öldüren erkek maymunların attığı o vahşi, ürpertici narayı attı. İşte o zaman krallarının öldüğünü anladılar.

Zafer çığlığının ürkütücü notaları tüm ormanda yankılandı. Ağaç tepelerindeki küçük maymunlar, cıyaklamayı kestiler. Kart sesli, parlak tüylü kuşlar sustular. Uzaklardan, Tarzan’ın narasına cevap veren bir leopar ile bir aslanın kükremeleri işitildi.

Tarzan, sorgulayıcı bakışlarını önündeki küçük maymun topluluğuna çevirdiğinde ve yüzüne düşen gür yelesini geriye atmak istercesine başını salladığında o artık eski Tarzan’dı. Gür, siyah saçlarının omuzlarına kadar indiği ve çoğu zaman gözlerinin önüne düştüğü günlerden kalma eski bir alışkanlıktı bu; o zamanlar bu hareket, saçlarının görüşünü engellemesi sebebiyle hayati önem taşıyordu.

Maymun adam, geriye kalanlar içerisinden kendini kabilenin yeni kralı olmaya en münasip gören erkek maymunun derhâl saldırıya geçebileceğini biliyordu. Kendi kabilesinin maymunları arasında, tamamen yabancı birinin dışarıdan gelip kabileye girmesi, kralı saf dışı bıraktıktan sonra da hem kabilenin reisliğini üstlenmesi hem de mağlup kralın eşlerini kendine alması, görülmüş bir şey değildi.

Diğer taraftan, eğer Tarzan peşlerine düşmezse onu bırakıp oradan yavaşça uzaklaşmaları, daha sonra krallık için kendi aralarında dövüşmeleri de mümkündü. Eğer isterse kralları olabileceğinden şüphesi yoktu lakin o mevkinin bazen usandırıcı olabilen vazifelerini üstlenmek istediğinden emin değildi. Zira bunu yapmakla elde edebileceği herhangi bir fayda göremiyordu.

İri, fevkalade kaslı genç maymunlardan bir tanesi, maymun adama tehditkâr bir tavırla yavaş yavaş yaklaşıyordu. Sivri dişlerini göstererek boğazdan, boğuk bir hırlama çıkarıyordu.

Bir heykel gibi kıpırdamadan duran Tarzan, hayvanın her bir hareketini seyrediyordu. Bir adım geri çekilse hayvanın hücumunu hızlandırmış olurdu. Ona karşılık vermek için ileri atılsa yine aynı neticeyi doğurabilirdi fakat bu hareketiyle kavgacı hayvanı kaçırması da muhtemeldi; ne olacağı, tamamen genç maymunun ne kadar cesur olduğuna bağlıydı.

Hiç kıpırdamadan durup beklemek ise orta yoldu. Bu durumda erkek maymun, törelere göre; nazarı dikkatini celbeden rakibine epey yaklaşacak, korkunç bir şekilde böğürüp salyalarını akıta akıta sivri dişlerini gösterecek ve burnundan soluyarak etrafında yavaş yavaş dönecektir. Tarzan’ın da tahmin ettiği gibi, maymun aynen böyle yaptı.

Esaslı bir blöf yapıyor olabilirdi fakat diğer yandan, maymun aklı öyle dengesizdir ki bir anlık bir dürtüyle, hiçbir ikazda bulunmadan; koca, kıllı gövdesiyle adamın üstüne atlayıp saldırıya geçmesi de muhtemeldi.

Hayvan etrafında yavaş yavaş dönerken Tarzan, gözlerini rakibinden bir an bile ayırmıyordu. Genç erkeği değerlendiren Tarzan, onun, kendisinde hiçbir zaman eski krallarını devirmeye kâfi bir güç görememiş lakin yine de günün birinde bunu yapacak olan maymun olduğunu anlamıştı. Zira kısa, çarpık bacakları üzerinde dikilen muhteşem ebatlı hayvanın boyu, iki metreyi geçkindi.

Dik durduğunda koca, kıllı kolları neredeyse yere değiyordu ve şimdi Tarzan’ın suratına çok yakın duran dişleri, müstesna bir şekilde uzun ve keskindi. Kabilesindeki diğerleri gibi o da birkaç ufak husus açısından Tarzan’ın çocukluk zamanlarındaki maymunlardan farklıydı.

İnsansı maymunların kıllı vücutlarını karşısında bulan Tarzan, ilk başta kaderin tuhaf bir cilvesiyle yine kendi kabilesine kavuştuğunu zannederek umutlanıp heyecanlanmıştı. Fakat daha yakından bakınca bunların farklı bir tür olduğuna ikna olmuştu.

Meydan okuyan maymun; köpeklerin, aralarına gelen yeni bir köpeğe yaptıkları gibi maymun adamın etrafında kasıla kasıla dönmeye devam ederken Tarzan’ın aklına kendi kabilesinin dilinin bu türün diliyle benzer olup olmadığını öğrenmek geldi ve bu maksatla maymuna, Kerchak kabilesinin diliyle hitap etti.

“Sen kimsin?” diye sordu. “Maymunların Tarzanı’nı kim tehdit ediyor?”

Kıllı yaratık şaşırdı.

“Ben Akut.” diye karşılık verdi, konuşulan diller sıralamasında çok aşağılarda olan aynı basit, ilkel dilde. Bu kabilenin dilinin, hayatının ilk yirmi yılını geçirdiği kabilenin diliyle benzer olduğuna kanaat getirdi Tarzan.

“Ben Akut.” dedi maymun. “Molak öldü. Kral benim. Git buradan yoksa seni öldürürüm!”

“Molak’ı ne denli kolayca öldürdüğümü gördün.” diye karşılık verdi. “Kral olmak gibi bir derdim olsaydı, seni de öyle öldürürdüm. Ama Maymunların Tarzanı, Akut’un kabilesinin kralı olmak istemiyor. Tek istediği bu diyarda barış içinde yaşamak. Dost olalım. Maymunların Tarzanı size yardım edebilir, siz de Maymunların Tarzanı’na yardım edebilirsiniz.”

“Akut’u öldüremezsin.” diye karşılık verdi maymun. “Akut’tan daha güçlüsü yok. Sen Molak’ı öldürmeseydin, Akut zaten öldürecekti çünkü Akut kral olmaya hazır.”

Maymun adam cevap olarak, konuşma sırasında dikkati hafiften dağılmış olan koca yaratığın üzerine çullandı.

Adam, göz açıp kapayıncaya kadar koca maymunun bileğini yakalamıştı ve maymun daha kavgaya girişemeden onu arkasına çevirip geniş sırtına atladı.

Birlikte düştüler fakat Tarzan’ın planı öyle iyi işliyordu ki sırtları yere gelmeden Molak’ın boynunu kıran tutuşu Akut’un üzerinde de uygulamayı başardı.

Hayvanın boynunun üzerindeki baskıyı yavaş yavaş artırırken, geçmiş günlerde nasıl Kerchak’a pes edip yaşama şansı tanıdıysa, şimdi de aynı şansı Akut’a verecekti. Zira onda kuvvetli ve hünerli bir müttefik potansiyeli görmüştü. Böylece ya onunla beraber sulh içinde yaşama ya da vahşi ve o ana dek namağlup olan eski kralları gibi ölme tercihini ona bırakacaktı.

“Ka-Goda?” diye fısıldadı Tarzan, altındaki maymuna.

Yıllar evvel Kerchak’ın kulağına fısıldadığı aynı soruydu ve kabaca tercüme etmek gerekirse maymun dilinde, “Teslim oluyor musun?” anlamına geliyordu.

Akut, Molak’ın kalın boynu kırılmadan hemen önce duyduğu çatırtıyı hatırladı ve ürperdi.

Lakin tahtı bırakmaya gönlü razı gelmiyordu, o yüzden kurtulmak için tekrar mücadeleye başladı fakat aniden omurgasına binen baskı ile dudaklarından ızdıraplı bir “Ka-Goda!” çıkıverdi.

Tarzan tutuşunu biraz gevşetti.

“Hâlâ kral olabilirsin, Akut.” dedi. “Tarzan sana kral olmak istemediğini söylemişti. Senin kral olma hakkını sorgulayacak birileri olursa Maymunların Tarzanı sana kavgada yardım edecek.”

Maymun adama ayağa kalkınca Akut da yavaş yavaş kendisini toparlayıp ayaklandı. Topaç kafasını iki yana sallayıp öfkeyle böğürdü ve kabilesine doğru sallana sallana yürüdü. Liderliğine karşı gelmesi beklenebilecek büyükçe erkek maymunlardan önce birine, sonra diğerine baktı fakat ikisi de karşı çıkmadı; aksine, o yaklaşırken onlar geri çekildiler ve çok geçmeden tüm sürü ormanın içine girip gözden kayboldu. Tarzan kumsalda yine tek başına kalmıştı.

Molak’ın açtığı yaralar sebebiyle maymun adamın canı yanıyordu fakat fiziksel ızdıraba alışkındı ve ormanda doğup orman hayatı yaşayan herkes gibi, o da acısına, vahşi hayvanlara has sessizlik ve metanet içerisinde katlandı.

En önemli ihtiyacının saldırı ve müdafaa silahları olduğunu fark etti zira maymunlarla yaşadığı bu karşılaşma ve aslan Numa ile panter Sheeta’nın uzaklardan gelen vahşi çığlıkları, hayatının miskin ve emniyetli bir hayat olmayacağı hususunda onu ikaz ediyordu.

Mütemadiyen kan dökülen, tehlikelerle dolu eski hayatına, av ve avcı olmaya geri dönmüştü. Geçmişte yaptıkları gibi amansız canavarlar yine peşine düşecekti ve hem vahşi gündüzlerde hem de zalim gecelerde elindeki malzemelerle yapabileceği türden kaba saba silahlara aniden ihtiyaç duymadığı tek bir an dahi olmayacaktı.

Kıyıda bir kısmı yerden yüzeye çıkmış, kırılgan, volkanik bir kaya buldu. Epey çaba sarf ederek bu kayadan otuz santimetre uzunluğunda ve yarım santimetre kalınlığında dar bir şerit kesmeyi başardı. Bir tarafından, uca yaklaştıkça birkaç santimetre inceliyordu. Bıçağın ilkel bir hâliydi. Bu bıçakla beraber ormana girdi ve aşina olduğu, belli bir sert ağaç türünden, devrilmiş bir ağaç bulana kadar dolaştı. Bu ağaçtan küçük, düz bir dal kesti ve bir ucunu sivriltti. Sonra yıkılmış ağacın gövdesinin üzerinde küçük, yuvarlak bir delik açtı. Bunun içine ince ince koparılmış birkaç parça kuru ağaç kabuğu ufaladı, ardından sivri çubuğunun ucunu deliğe soktu ve ağacın gövdesine ata biner gibi oturup ince çubuğu avuçlarının arasında hızla döndürdü.

Bir süre sonra küçük kav öbeğinden ince bir duman yükseldi ve birkaç dakika sonra da tümü alev aldı. Ufak ateşin üzerine daha büyük dal ve sopaları yığan Tarzan, kısa bir süre sonra ölü ağacın gövdesindeki oyukta epey büyük bir ateş yakmayı başardı. Gürül gürül yanan ateş, yanarken de oyuğu genişletiyordu.

Bunun içine taştan bıçağının ucunu sokuyor ve ısındıkça geri çekiyor, ince kenarına yakın bir noktaya bir damla suyla dokunuyordu. Islanan kısmın altında, camlaşan malzemenin küçük bir parçası çatlayıp dökülüyordu.

Maymun adam işte böylece, çok yavaş ve zahmetli bir şekilde, ilkel av bıçağının kenarını inceltme işine koyuldu. İşi tek oturuşta tamamlama niyetinde değildi. İlk başta, birkaç santimlik kesici bir kenar elde etmekle yetindi. Bunu kullanarak uzun, esnek bir yay; bıçağı için bir sap, kalın bir sopa ve bol miktarda ok kesti. Bunları küçük bir derenin kenarındaki yüksek bir ağaca sakladı ve yine bu ağaca, üzerinde palmiye yapraklarından çatısı olan bir platform inşa etti.

Tüm bu işleri bitirdiğinde hava kararmak üzereydi ve Tarzan, dayanılmaz bir açlık hissediyordu.

Ormana yaptığı kısa keşif sırasında, ağacına kısa bir mesafede, çok kullanılan bir su içme yeri olduğunu görmüştü. Derenin iki yanındaki çamurların ezilmiş olmasına bakılırsa büyük sayılarda her türden hayvanın buraya su içmeye geldiği aşikârdı. Aç maymun adam, sessiz sessiz, işte bu noktaya doğru yola koyuldu.

Ağaç tepelerinden bir maymun zarafeti ve rahatlığıyla sallana sallana ilerledi. Yüreğindeki ağır sızı olmasa çocukluğundaki eski hür hayatına döndüğü için kendisini mutlu hissederdi. Yine de bu sızıyla bile, eski hayatının küçük alışkanlıklarına ve davranışlarına geri dönmüştü. Zira dış dünyanın beyaz adamları arasında geçirdiği son üç yılının üzerine örttüğü ince medeniyet örtüsünden ziyade; Tarzan’ın özü, işte bu alışkanlık ve davranışlardı. O medeniyet örtüsü ise şimdiye kadar sadece Maymunların Tarzanı’nın hayvani kabalıklarını gizlemişti. Lortlar Kamarası’ndaki ahbapları şu an onu görebilselerdi, asil ellerini dehşet içerisinde yukarı kaldırırlardı.

Koca bir yeşil devin, patikanın üzerine sarkan alt dalına sessizce tünedi; akşam yemeğinin çok yakında çıkıp geleceğini bildiğinden, keskin gözleri ile hassas kulaklarını ötedeki ağaçlara dikti.

Bekleyişi uzun sürmedi. Sıçramaya hazırlanan bir panterin arka bacaklarını altına çekmesi gibi; esnek, kaslı bacaklarını altına toplayıp rahat bir pozisyona henüz geçmişti ki geyik Bara, ürkek bir şekilde su içmeye geldi. Fakat gelen sadece Bara değildi. Zarif geyiğin arkasından, geyiğin ne görebildiği ne de kokusunu alabildiği başka bir hayvan geliyordu. Fakat Maymunların Tarzanı yüksekte pusu kurmuş olduğundan, hayvanın hareketlerini rahatlıkla görebiliyordu.

Geyiğin birkaç yüz metre gerisinden, otların arasından sinsi sinsi yaklaşan şeyin ne tür bir hayvan olduğunu henüz tam olarak kestiremiyordu fakat geyiğin peşine, kendisini bu ürkek hayvana pusu kurmaya iten sebeple aynı sebepten dolayı düşmüş olan yırtıcı bir hayvan olduğundan emindi. Numa olabilirdi veyahut da panter Sheeta.

Her hâlükârda, şayet Bara derenin sığ kısmına şu anki hızından daha hızlı bir şekilde gelmez ise, Tarzan akşam yemeğini başkasına kaptıracağını anlamıştı.

O bunları düşünürken arkasındaki avcının sesi geyiğe gelmiş olacaktı ki hayvan birden irkilip durdu, titriyordu. Ardından hızla dönüp doğrudan nehre ve Tarzan’a doğru fırladı. Niyeti, nehrin sığ kısmından karşıya geçip kaçmaktı.

Arkasından gelen Numa ile arasında yüz metre bile yoktu. Hayvanı şimdi gayet rahat bir şekilde görebiliyordu Tarzan. Bara, maymun adamın altından geçmek üzereydi. Başarabilir miydi? Fakat aç adam, kendisine daha bu soruyu sorarken durmayıp tünediği daldan ürkek geyiğin sırtına atladı.

Az sonra Numa, ikisinin birden üstüne atlayacaktı. O yüzden maymun adam o gece yemek yemek istiyorsa hatta bundan sonra bir daha yemek yiyebilmek istiyorsa çabuk davranmak zorundaydı.

Geyiğin pürüzsüz kürküne yapışır yapışmaz süratinin tesiriyle hayvan diz üstü düşünce maymun adam, iki eliyle hayvanın boynuzlarından tuttu ve boynunu çevik bir hareketle ters döndürüp kırdı.

Aslan çok yaklaşmıştı, hemen arkada öfkeyle kükrüyordu. Tarzan geyiği omuzuna atıp ön bacaklarından birini dişiyle tutarak başının üzerindeki dallardan en alçaktakinin üstüne sıçradı. İki eliyle dala tutundu ve tam da Numa üzerine atladığı sırada kendisini yukarı çekip hayvanın amansız pençelerinden kurtuldu.

Neye uğradığını şaşıran kedi pat diye yere düştü. O sırada yemeğini yukarıdaki bir dala çıkarıp emniyete alan Maymunların Tarzanı; aşağıdan kendisine öfkeyle bakan, kendisi gibi vahşi olan hayvanın parıldayan sarı gözlerinin içine baka baka sırıttı ve ondan kaçırarak avladığı geyiğin taze etini, ona nispet yaparcasına sergiledi.

Kaba taş bıçağıyla hayvanın sağrısından leziz bir parça kesti ve aslan aşağıda hırlayarak ileri geri yürürken Lort Greystoke, vahşi karnını doyurdu. En seçkin Londra kulüplerinde bile bundan daha lezzetli bir yemek yememişti. Avının sıcak kanı ellerine, yüzüne bulaşmış; burun deliklerini vahşi etoburların en sevdiği kokuyla doldurmuştu.

Yemeğini bitirince etin kalanını üzerinde bulunduğu ağacın yüksekteki iki dalının arasında bıraktı ve hâlâ intikam alma arzusuyla onu yerden takip eden Numa’yla beraber, ağaç tepesindeki barınağına dönüp ertesi gün güneş epey yükselene kadar uyudu.

Türler ve etiketler

Yaş sınırı:
0+
Litres'teki yayın tarihi:
09 ağustos 2023
ISBN:
978-625-6486-42-3
Yayıncı:
Telif hakkı:
Elips Kitap
Metin
Ortalama puan 0, 0 oylamaya göre
Metin
Ortalama puan 0, 0 oylamaya göre
Metin
Ortalama puan 0, 0 oylamaya göre
Metin
Ortalama puan 5, 2 oylamaya göre
Metin
Ortalama puan 5, 1 oylamaya göre
Metin
Ortalama puan 4, 1 oylamaya göre
Metin
Ortalama puan 5, 1 oylamaya göre