Kitabı oku: «Cennet Bedava Cehennem Parayla», sayfa 5
En’âm Sûresi
Bismillahirrahmanirrahim.
1.Hamd, gökleri yaratan, karanlığı ve aydınlığı var eden Allah’a mahsustur. Böyle iken inkâr edenler başka şeyleri Rablerine denk tutuyorlar.
2. O öyle bir Rab’dir ki, sizi çamurdan yaratmış, sonra (her birinize) bir ecel tayin etmiştir. (kıyametin kopması için) belirlenmiş bir ecel O’nun katındadır. Siz ise hala şüphe ediyorsunuz.
3. Hâlbuki o göklerde de Allah’tır, yerde de. Sizin gizlinizi de bilir, açığa vurduğunuzu da. Sizin daha ne kazanacağınızı da bilir.
10. (Ey Muhammed!) And olsun, senden önce de birçok peygamber alaya alınmıştı da onlarla alay edenleri, alay ettikleri şey kuşatıp mahvetmişti.
11. De ki: “yeryüzünde gezin dolaşın da (peygamberleri) yalanlayanların sonu nasıl olmuş bir görün”
12. De ki, “ Şu göklerdekiler ve yerdekiler kimindir?” “Allah’ındır” de. O, merhamet etmeyi kendine gerekli kıldı. And olsun sizi mutlaka kıyamet gününe toplayacak. Bunda hiç şüphe yok. Kendilerini ziyana uğratanlar var ya, işte onlar inanmazlar.
19. De ki: “şahitlik bakımından hangi şey daha büyüktür?” De ki: “Allah, benimle sizin aranızda şahittir. İşte bu kuran bana, onunla sizi ve eşitliği herkesi uyarın diye vahyolundu. Gerçekten siz mi Allah ile beraber başka ilahlar olduğuna şahitlik ediyorsunuz?” de ki: “ ben şahitlik etmem.” Deki: “O, ancak tek bir ilahtır ve şüphesiz ben sizin Allah’a ortak koştuğunuz şeylerden uzağım.”
20. Kendilerine kitap verdiklerimiz, onu(Peygamberi) kendi öz oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar. Kendilerini ziyana sokanlar var ya, işte onlar inanmazlar.
21. Kim Allah’a karşı yalan uydurandan, ya da O’nun ayetlerini yalanlayandan daha zalimdir? Şüphesiz ki, zalimler kurtuluşa eremez.
28. Hayır, (bu yakınmaları) daha önce gizlemekte oldukları şeyler onları göründü (de ondan.) eğer çevrilselerdi, elbette kendilerine yasaklanan şeylere yine döneceklerdi. Şüphesiz onlar yalancıdırlar.
29. Derler ki: “Hayat ancak dünya hayatımızdır. Artık biz bir daha diriltilecek de değiliz.
30. Rablerinin huzurunda durdukları vakit (hallerini) bir görsen! (Allah) diyecek ki: “nasıl şu (dirilmek) gerçek değimliymiş?” onlar, “evet, Rabbimize and olsun ki, gerçekmiş” diyecekler. (Allah), “öyleyse inkâr etmekte olduğunuzdan dolayı tadın azabı” diyecek.
39. Ayetlerimizi yalanlayanlar, karanlıklar içerisindeki bir takım sağırlar ve dilsizlerdir. Allah, kimi dilerse onu dosdoğru yol üzere kılar.
40. (Ey Muhammed!) de ki: söyleyin bakalım. Acaba size Allah’ın azabı gelse veya size kıyamet saati gelip çatsa(böyle bir durumda) siz Allah’tan başkasını mı çağırırsınız? Eğer(putların size yararı dokunduğu iddianızda) doğru söyleyenlerseniz (haydi onları yardıma çağırın).
Hz. Ali’den Resulullah’ın Ebubekir’in ve Ömer’in Mecusilerden cizye aldığı rivayet edilmiştir. Hz. Ali şöyle demiştir. Onları en iyi tanıyan benim, tahsil ettikleri bir ilimleri vardı. Sonra bu onların göğüslerinden çekilip alındı. (Ebu Yusuf a.ğ.e.129)
Hz. Peygamber kadınların öldürülmesini yasaklanmıştır. Bu konuda iki hadis vardır. Bunlardan biri Rabah İbn-u Rabia’nın rivayet ettiği şu hadistir. Hz. Peygamber, gazvelerinden bir grup kimsenin bir şey etrafında toplandığını gördü. Niçin toplandıklarını sordu: öldürülmüş bir kadına bakıyorlar, dediler. Bunun üzerine Allah’ın Resulü birine: Halid’e git ve ona kadınların ve hizmetçilerin asla öldürülmemesini söyle, dedi.
(Hadis Ebu Davut! 121)
Diğer hadis ise İbn-u Abbas’ın rivayet ettiği şu hadistir. Hz. Peygamber öldürülmüş bir kadın gördü ve bunu kim öldürdü, diye sordu. Bir adam; ben öldürdüm ey Allah’ın Resulü! Onu bineğimin arkasına aldım, kılıcımı kapıp beni öldürmek istedi. Ben de onu öldürdüm, dedi bunun üzerine Resullüllah:Kadınları öldürmek de ne oluyor? Onu göm, bir daha da kadın öldürme dedi. Allah’ın Resulü Mekke fethi günü öldürülmüş bir kadın görünce: bu savaşmıyordu ki, dedi.
(Hadis Buhari ve sahih Cihat.148)
(Namaz kılmayanın öldürülmeyeceği görüşünde olanların temel dayanağı şu hadistir:)
(Muhsan başından nikâh geçmiş) zinakar, kasten adam öldüren ve (Müslüman) topluluğu terk (ve mürted olan) kimseler hariç; Allah’tan başka ilah olmadığını ve benim Allah’ın Resulü olduğuma şahadet eden hiçbir Müslüman’ın kanı helal olmaz. (Buhari ve sahih iman 17.)
İşlediğim günahların şerrinden sana sığınırım. Bana lütfettiğin nimetlerini itiraf ederim. Beni affet çünkü günahları ancak sen affedersin. (Buhari deavat 2.15)
Hiçbir baba, çocuğuna, güzel terbiyeden daha üstün bir miras veremez. (Tirmizi Birr33)
Allahım! Kalplerimizi birleştir. Aramızı düzelt ve bizi kurtuluş yollarına ilet. Bizi karanlıklardan aydınlığa çıkar ve büyük günahların açığından da gizlisinden de uzaklaştır. (Ebu Davut Salat; 182) 48. biz peygamberleri ancak müjdeleyiciler ve uyarıcılar olarak göndeririz. Kim iman eder ve kendini düzetirse onlara korku yoktur. Onlar mahzun da olacak değillerdir.
ALLAH EMRİN…
Allah emrin tutalım,
RAHMETİNE BALIM,
Bülbül gibi ötelim,
Allah Allah diyelim.
Allah adı uludur,
Emrin tutan kuludur,
Müminlerin yoludur,
Allah Allah diyelim.
Yunus seyredip gezer,
Ölüm tedbirler bozar,
Görmek istersen didar,
Allah Allah diyelim.
Allah adı dillerde,
Sevdası gönüllerde,
Şol karanlık yerlerde,
Allah Allah diyelim.
Ölüp kabre varınca,
Melek sual sorunca
Rabbin kimdir deyince,
Allah Allah diyelim.
GÜNDÜZ OLALIM SAAİM…
Gündüz olalım saaim,
Gece olalım kaim,
Yolda duralım daim,
Mevla görelim neyler,
Neylerse güzel eyler.
Adı-sanı dillerde,
Sevdası gönüllerde,
Şol karanlık yerlerde,
Mevla görelim neyler,
Neylerse güzel eyler.
Hak şerleri hayr eyler,
Zannetme ki gayr eyler,
Arif anı seyreyler,
Mevla görelim neyler,
Neylerse güzel eyler.
Nitsun bu yunus nitsin,
Bir doğru yola gitsin,
Pirler eteğin tutsun,
Mevla görelim neyler,
Neylerse güzel eyler.
DERD-İ MENDİM…
Derd-i mendim ya Resulüllah deva ol derdime,
Destigir ol ya Habiballah, bu asi mücrime.
Sen şefaatkanı varken yalvarayım ben kime?
Ben Rasül-i Kibriya’nın bülbül-ü nalânıyım,
Mücrimim gerçi cemal-i Mustafa hayranıyım.
EN’ÂM SÛRESİ…
49. Ayetlerimizi yalanlayanlara ise, yapmakta oldukları fasıklık sebebiyle azap dokunacaktır.
50. De ki: “ben size, Allah’ın hazineleri benim yanımdadır demiyorum. Ben gaybı da bilmem. Size ben bir meleğim de demiyorum. Ben sadece bana gönderilen vahye uyuyorum. De ki: Görmeyenle gören bir olur mu? Siz hiç düşünmez misiniz?”
53. Böylece insanların bazısı ile denedik ki, “Allah aranızdan şu adamları mı iman nimetine layık gördü?” desinler. Allah şükreden kullarını daha iyi bilen değil mi?
54. Ayetlerimize iman edenler sana geldikleri zaman de ki: “selam olsun size! Rabbiniz kendi üzerine rahmeti (merhameti) yazdı. Şöyle ki: sizden kim cahillikle bir kabahat işler de sonra peşinden tövbe eder, kendini düzeltirse (bilmiş olun ki) o, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.”
55. Suçların yolu da açığa çıksın diye ayetleri işte böyle ayrı ayrı açıklarız.
66. O (Kur’an) hak olduğu halde kavmin onu yalanladı. De ki: “ ben size vekil (sizden sorumlu) değilim.”
67. Her haberin gerçekleşeceği bir zamanı vardır. İleride bileceksiniz.
68. Ayetlerimiz hakkında dedikoduya dolanları gördüğün vakit başka söze dalıncaya kadar onlardan yüz çevir, uzaklaş. Şayet şeytan sana unutturursa hatırladıktan sonra (kalk), o zalimler grubu ile beraber oturma.
69. Allah’a karşı gelmekten sakınanlara onların hesabından bir şey (sorumluluk) yoktur. Fakat üzerlerine düşen bir hatırlatmadır. Belki sakınırlar.
70. Dinlerini oyun ve eğlence edinenleri ve dünya hayatı kendilerini aldatmış olanları bırak. Hiç kimsenin kazandığı yüzünden mahrumiyete sürüklenmemesi için Kur’an ile öğüt ver. Yoksa ona Allah’tan başka ne bir dost vardır, ne de bir şefaatçi. (kurtuluşu için) her türlü fidyeyi verse de bu ondan kabul edilmez. İşte onlar kazandıkları yüzünden helake sürüklenmiş kimselerdir. Küfre saplanıp kalmalarından dolayı onlara çılgınca kaynamış bir içecek ve elem dolu bir azap vardır.
79. “Ben Hakka yönelen birisi olarak yüzümü, gökleri ve yeri Yaratana döndürdüm. Ben, Allah’a ortak koşanlardan değilim.”
80. Kavmi onunla tartışmaya girişti. De ki: beni doğru yola iletmişken, Allah hakkında benimle tartışmaya mı kalkışıyorsunuz? Hem sizin O’na ortak koştuklarınızdan ben korkmam; ancak Rabbimin bir şey dilemiş olması başka. Rabbimin ilmi her şeyi kuşatmıştır. Hala düşünüp öğüt almayacak mısınız?”
81.”Allah’ın, size, hakkında hiçbir delil indirmediği şeyleri O’na ortak koşmaktan korkmuyor musun da, ben sizin ortak koştuğunuz şeylerden ne diye korkayım? Öyle ise iki taraftan hangisi güvende olmaya daha layıktır? Eğer biliyorsanız söyleyin”
82. İman edip de imanlarına zulmü (şirki) bulaştırmayanlar var ya; işte güven onların hakkıdır. Doğru yolu bulmuş olanlar da onlardır.
93. Allah’a karşı yalan uyduran veya kendine bir şey vahye-dilmemişken, “bana vahyolundu” diyen, ya da “Allah’ın indirdiğinin benzerini ben de indireceğim” diye laf eden kimseden daha zalim kimidir? Zalimlerin şiddetli ölüm sancıları içinde çırpındığı; meleklerin, ellerini uzatmış, “haydi canlarınızı kurtarın! Allah’a karşı doğru olmayanı söylediğiniz ve O’nun ayetlerinden kibirlenerek yüz çevirdiğiniz için bu gün aşağılayıcı azap ile cezalandırılacaksınız” diyecekleri zaman hallerini bir görsen!
94. And olsun, sizi ilk defa yarattığımız gibi tekrar tekrar bize geldiniz. Size verdiğimiz dünyalık nimetleri de arkanızda bıraktınız. Hani hakkınızda Allah’ın ortakları olduğunu zannettiğiniz şefaatçilerinizi de yanınızda görmüyoruz? Artık aranızdaki bağlar tamamen kopmuş ve (Allah’ın ortağı olduklarını iddia ettikleriniz, sizi yüz üstü bırakıp kaybolmuşlardır.
99. O gökten su indirendir. İşte biz onunla her türlü bitkiyi çıkarıp onlardan yeşillik meydana getirir, hurma ağacının tomurcuğundan da aşağıya sarkmış salkımlar üzüm bahçeleri, zeytin ve nar çıkarırız. (her biri) birbirine benzer ve (her bir) birbirinden farklı. Bunların meyvesine, bir meyve verdiği zaman, bir de olgunlaştığı zaman bakın. Şüphesiz bunda inanan bir topluluk için (Allah’ın varlığını gösteren) ibretler vardır.
100. Bir de onları Allah’a bir takım ortaklar yaptılar. Oysa onları o yarattı. Bilgisizce Allah’a oğullar ve kızlar da uydurdular. O, onların niteledikleri şeylerden uzaktır, yücedir.
HAMD:
Hamdi: sözlükte övme, iyilik, güzellik, üstünlük ve erdemlilikle niteleme, medih ve sena anlamındadır. Hamd kavramını Türkçede tam olarak karşılayacak bir kelime yoktur. Çünkü o yalnızca bir övme değil, methetme ile şükür arasında birdir. Canlı veya cansız varlıklarda methedilebilir. Örneğin, değerli bir at övülebilir. Ama hiçbir zaman onlara hamd edilmez.
Hamd canlılara ve cansızlara istediği şekli ve değeri veren daha güçlü bir varlığa karşı yapılır. (o da Allah (c.c)dır. Hamd ve şükürde esas amaç nimeti verendir. Her ikisi de haktır ve Müslüman’ın günlünü kavuştuğu nimetten dolayı sevinç ve arzu anlamı şükürde ise içten bağlılık ve dostluk anlamı daha fazladır. Hamd etmede ayrıca saygı ve değer verme manası da saklıdır. Hamd Yüce Rabbimiz dışında hiçbir kişi veya kuvvete yapılmayacak bir şükür türüdür. Hâlbuki insanlara yaptıkları iyilikten dolayı teşekkür ederiz.
HAŞYET:
Haşyet: korku, korku ile birlikte duyulan saygı anlamındadır. Haşyet Kur’an’ı Kerim’e birçok ayette Havf ile eş anlamlı olarak geçmektedir.
HAVF:
Havf, gelecekte vuku bulacak kötü bir olaydan korkarak kalbin titremesi, rahatsız olmasıdır. Meydana gelecek olay, sevilmeyen bir şey ise bunu beklemekten korku doğar. Bu bekleyişe havf denir.
Peygamber(s.a.v) de sizin içiniz de Allah’tan en çok haşyet eden ve ondan en çok çekinen benim. Siz benim bildiklerimi bilseydiniz az güler çok ağlardınız. Yataklarda kadınlardan lezzet almazdınız, dağlara çıkıp Allah’a iltica ederdiniz buyurmuştur.
HAYÂ:
Hayâ, sözlükte diri ve canlı olmak, hicap utanma, sıkılma, ar etmektir. Hayâ hoşa gitmeyen yahut terk edilmesi yapılmasından daha uygun olan bir şeyin yapılması esnasında yüzünde beliren ince kızarma hali olarak tanımlanır. Utanma, sıkılma, anlamlarına gelen hayâ, en geniş şekliyle İslam ahlakında yerini bulmuştur. Günahtan utanma; Hz. Âdem’in (a.s.) hayâsı gibi çünkü (a.s.) günah işledikten sonra cennetten çıkmıştı. Allah Teâlâ: ey Âdem benden mi kaçıyorsun? demişti. Hayır ya Rabbi utanıyorum demişti.
ŞAİR DİYOR Kİ:
Yüzün suyu azaldığı zaman hayâsı da azalır.
Suyu azaldığı yüzde hayır yoktur.
Sen yüzünde ki hayânı korumaya çalış.
Çünkü her kıymetli işe hayâsı işarettir.
HABİB-İ KİBRİYA:
Habib-i Kibriya recasın ya Resulullah,
Muhammed Mustafa, hayrul verasın ya Resul Allah.
Tecellay-ı cemalinden elest-in şad oldu;
Yakan uşşakı ol muhrık sadasın ya Resulullah.
İlahi bir güneşin, nuruna pervanedir âlem;
Yakan uşşakı ol muhrık sedasın ya Resulullah.
Nebiler Ruz-i mahşerde, şefaat bekliyor Senden;
Gönül şehrinde her medhe sezasın ya Resulullah.
DERDİMENDİM…
Derd-i mendim ya Resulullah deva ol derdime,
Destigir ol ya Habibullah, bu asi mücrime.
Sen şefaatkanı varken yalvarayım ben kime?
Ben resul-i Kibriya’nın bülbül-ü nalânıyım,
Mücrimin gerçi cemal-i Mustafa hayranıyım.
BUY-İ VASLIN…
Buy-i vasındır muattar eyleyen sümbülleri,
Nur cemalinden eserdir bak-ı aşkın gülleri.
Gül cemalindir habbim, mest eden bülbülleri
Ben Resul-i Kibriya’nın bülbül-ü nalânıyım,
Mücrimim gerçi cemal-i Mustafa hayranıyım.
EN’ÂM SÛRESİ…
102. İşte Rabbiniz Allah. O’ndan başka hiçbir ilah yoktur. O, her şeyin yaratıcısıdır. Öyle ise O’na kulluk edin. O, her şeye vekil (her şeyi yöneten görüp gözeten)dir.
103. Gözler O’nu idrak edemez ama O, gözleri idrak eder. O, en gizli şeyleri bilendir, (her şeyden) hakkıyla haberdar olandır.
104. Rabbinizden size gerçekleri gösteren deliller geldi. Artık kim gözünü açar hakkı idrak ederse kendi yararına, kim de (hakkın karşısında) körlük ederse kendi zararınadır. Ben başınızda bekçi değilim.
110. Biz onların kalplerini ve gözlerini ters döndürürüz de ilkin ona iman etmedikleri gibi(mucize geldikten sonra da inanmazlar) ve yine onları azgınlıkları içinde bırakırız da bocalar dururlar.
111. Biz onlara melekleri de indirseydik, kendileriyle ölüler de konuşsaydı ve her şeyi karşılarında (hakikatin şahitleri olarak) toplasaydık, Allah dilemedikçe yine de iman edecek değillerdi. Fakat onların çoğu bilmiyorlar.
112. İşte biz her peygambere insan ve cin şeytanlarını düşman kıldık. Bunlar aldatmak için birbirlerine yaldızlı laflar fısıldarlar. Rabbin dileseydi, bunu yapamazlardı. O halde, onları iftiralarıyla baş başa bırak.
113. Bir de (şeytanlar) ahirete inanmayanların gönülleri bu yaldızlı sözlere meyletsin, onlardan hoşlansınlar ve işleyecekleri günahları işlesinler diye(bu fısıldamayı yaparlar)
119. Allah, yemek zorunda kaldıklarınız dışında size neleri haram kıldığını tek tek açıklamışken üzerine adının anıldığını yememenizin sebebi nedir. Gerçekten birçokları nefislerinin arzularına uyarak bilmeden (halkı) saptırıyorlar. Şüphesiz senin Rabbin haddi aşanları çok iyi bilir.
120. Günahların açığını da bırakın, gizlisini de. Çünkü günah kazananlar yaptıkları karşılığında cezalandırılacaklardır.
121. Üzerine Allah adı anılmayan (hayvan)lardan yemeyin. Çünkü bu şekilde davranış fasıklıktır. Bir de şeytanlar kendi dostlarına sizinle mücadele etmeleri için mutlaka fısıldarlar. Onlara boyun eğerseniz şüphesiz siz de Allah’a ortak koşmuş olursunuz.
125. Allah, her kimi doğruya erdirmek isterse, onun göğsünü İslam’a açar. Kimi de saptırmak isterse, onun da göğsünü göğe çıkarmışçasına daraltır. Allah, inanmayanlara azap (ve sıkıntıyı) işte böyle verir.
126.Bu, Rabbinin dosdoğru yoludur. Şüphesiz düşünüp öğüt alacak bir toplum için ayetleri ayrı ayrı açıkladık.
127. Rableri katında selam yurdu(cennet) onlarındır. Allah, yapmakta oldukları şeylerden dolayı onların dostudur.
132. Herkesin amellerine göre dereceleri vardır. Rabbin onların yaptıklarından habersiz değildir.
133. Rabbin her bakımdan sınırsız zengindir, rahmet sahibidir. Sizi başka bir kavmin soyundan getirdiği gibi, dilerse sizi giderir (yok eder) ve sizden sonra da yerinize dilediğini getirir.
134.Şüphesiz size vaat edilen şeyler mutlaka gelecektir. Siz bunun önüne geçemezsiniz.
139. Bir de dediler ki: “şu hayvanların karınlarındaki yavrular (canlı olursa) sırf erkeklerinize aittir. Karılarımıza ise haramdır.” Eğer ölü olursa, o vakit onda hepsi ortaktır. Allah onların bu tür nitelemelerinin cezasının verecektir. Şüphesiz o, hüküm ve hikmet sahibidir, hakkıyla bilendir.
140. Beyinsizlikleri yüzenden bilgisizce çocuklarını öldürenler, Allah’ın kendilerine verdiği rızkı Allah’a iftira ederek haram sayanlar mutlaka ziyan etmişlerdir. Gerçekten onlar sapmışlardır. Doğru yolu bulmuş da değildir.
143. O, (hayvanlardan) sekiz eşi de yaratandır. (erkek ve dişi olarak) koyundan iki, keçiden iki Ey Muhammed! De ki: “Allah iki erkeği mi haram kıldı, yoksa iki dişi mi? Yoksa iki dişinin rahimlerinde bulunan (yavruları) mı? Eğer doğru söyleyenler iseniz bana bilerek haber verin.”
144. Yine (erkek ve dişi olarak) deveden iki, sığırdan da iki, de ki: “İki erkeğimi haram kıldı, iki dişiyi mi? Yoksa iki dişinin rahimlerinde bulunan (yavruları) mı? Yoksa Allah size bunları haram ettiğinde, orada Hızır mı idiniz?” insanları bilgisizce saptırmak için Allah’a karşı yalan uyduran kimseden daha zalim kimdir? Şüphesiz Allah, zalimler topluluğunu doğru yola iletmez.
147. Eğer seni yalanlarlarsa, deki: “Rabbiniz geniş rahmet sahibidir. (bununla beraber) suçlu bir toplumdan O’nun azabı geri çevrilmez.
Vatan bize kılıcımızın emeğidir.
İnsan olana öldükten sonra güzel bir ad bırakmak, belki hiç ölmemekten daha iyidir.
İnsan topluluklarının gelişmesi, her şeyden önce dil ve edebiyatlarının ilerlemesine bağlıdır.
Bu kadar adam gördüm, hiç biri dünyadan hoşnut değil, hiç biri de dünyadan gitmek istemez. İnsan ne idraksiz mahlûktur! Herkes kimsenin sağ kalmadığını bilir de, kendinin öleceğine inanmak istemez.
İnsan her adımını mezardan uzaklaşmak için atar. Yine her adımda mezara bir adım daha yaklaşır. Nitekim her nefesi hayatı uzatmak için alır. Yine her nefeste hayatından bir nefeslik zamanı azalır.
Vatan sevgisinden maksat, toprağa değil; Onun üstünde yaşayan insanlara duyulan sevgidir.
İnsan vatanı sever, çünkü hürriyeti, rahatı, Hakkı vatan sayesinde kaimdir.
Düşene gülen acıyandan çok olur.
(Namık Kemal)
Aklı olan korkmak gerek/nefs elinden hırs elinden. Nefstir seni yolda koyan/yolda kalır nefse uyan. (Yunus Emre)
Kul geceleri, gündüz yaptığı işlerin muhasebesini yapmalıdır. Zira geceleyin, insanın aklı ve fikri daha topludur. Muhasebe edince, gündüz yaptığı işi faydalı bulursa, ona devam eder. Şayet kötü bulursa, onu telafi etmeye çalışır ve ileride bundan ve bunun benzerinden sakınır.
Konuşmanın bazı şartları vardır. Konuşan bunlara riayet ettiği takdirde, konuşması iyi ve güzel olur. Bu şartlar şunlardır.
1. Konuşma, onu gerektiren bir menfaat veya bir zararın def’i için olmalıdır.
2. Yerinde konuşmalıdır.
3. Gerektiği kadar konuşup sözü uzatmamalıdır.
4. Söyleyeceği sözleri iyice seçmelidir (Maverdi)
HAYRET
Hayret Müslüman’ın Allah(c.c)’ın evrendeki yarattıkları ve koyduğu akıllara durgunluk veren sistem karşısında acizliğini anlaması ve yaratıcının gücünü anlatmada zorluk çekmesi demektir. Allah(c.c) Kur’an’ı Kerim’de buyurur. Kadınlar Yusuf’u görünce onu gözlerinde o kadar büyüttüler ki, güzelliği karşısında hayrete düşerek ellerini doğradılar ve bunun farkına varamadılar. Bu başka bir şey değil, asıl bir melektir, demişlerdi. Hâlbuki Yusuf(a.s.) bir melek değildi, o bir peygamberdi.
HAZM
Hazm: İşinin gerçekleşmesi için dikkatle düşünüp sağlam karar almak, yaptığı işi sağlam yapmak, sindirmek demektir. Zor bir işte tedbir sonucu gerekli tahammülü göstermeyen ve işin sonunu düşünmeyen kişiyi kaza ve kader zamanı bela pençesine teslim eder.
HİCAB TESETTÜR:
Hicap; sözlükte bir şeyi örtmek ve ya bir şeye engel olmak demektir ki tesettüre yakın bir anlamı vardır. Hicap isim olarak örten, gizleyen, saklayan, görülmeye engel olan şey demektir.
Tasavvufçulara göre hicap, bu akış âlemindeki suretlerin Haldun tecellisinin kabulüne engel olacak derecede kalpte yer tutmasıdır. Bunu yırtıp geçmedikçe insana Hakk’ın tecellisi kolayca olmaz. (Ey âdemoğulları biz sizin için çirkin yerlerinizi örtecek bir elbise ve size süs kazandıracak bir giysi indirdik (var ettik). Takva ile kuşanıp donanmak ise, bu daha hayırlıdır. Bu Allah’ın ayetlerindendir. Umulur ki düşünüp öğüt alırlar. Ey âdemoğulları, şeytan anne ve babanızın (Adem (a.s.)ile Havva) ayıp (çirkin) yerlerini kendilerine göstermek için, elbiselerini sıyırtarak onları cennetten çıkardığı gibi sakın sizi de belaya uğratmasın.
CANINI CANANE
Canını canane kurban eyliyor pervaneler,
Bezm-i vaslın neşesinden gaşyolur mestaneler,
Aşıkın gözyaşlarından doldu hep peymaneler,
Ben Resul-i kibriyanın bülbül-ü nalânıyım,
Mücrimim gerçi cemal-i Mustafa hayranıyım.
ÂŞIK-I YEZDAN
Âşık-ı Yezdan,
Zikreder daim.
Talibi irfan,
Zikreder daim.
Açarken güller,
Coşar bülbüller,
Sonra sümbüller,
Zikreder daim.
Hakkın gedası,
Zikreder daim.
Ağlayan gözler,
Mevla’yı özler,
Hikmetli sözler,
Zikreder daim.
Tevhit nidası,
Kuran sadası,
Ulvi edası,
Zikreder daim.
HÜDA DAVET EDER ELHAMDÜLİLLAH…
Hüda davet eder Elhamdülillah,
Bu can dosta gider Elhamdülillah,
Hakikat şehrine çün rıhlet oldu.
Gönül durmaz iver Elhamdülillah,
Biliştik burada hem ihsanlar etti,
Nasibimiz kadar Elhamdülillah,
Ne gam gider dünyadan NİYAZI,
Visaline erer Elhamdülillah.
MEVLAM SANA…
Mevlam sana ersem diye,
Aşka düşen pervaneyim.
Cemalini görsem diye,
Aşka düşen pervaneyim
Gözyaşlarım durmaz taşar,
Seller gibi çağlar coşar.
Vuslat ümidiyle yaşar,
Aşka düşen pervaneyim.
Derdinle ağlar inlerim,
Arşa çıkar eninlerim.
Bülbül şakır ben dinlerim,
Aşka düşen pervaneyim.
Kevni temaşa eylerim,
Nevay-ı aşkı söylerim,
Sensiz cihanı neylerim,
Aşka düşen pervaneyim.
İnsanın kalbini üç şey öldürür: çok yemek, çok uyumak, çok konuşmak.
İyilik yapmayı bilmiyorsan, hiç olmazsa kötülük yapma
Kibir bele bağlanmış bir taş gibidir.
Onunla ne yüzülür ne de uçulur.
Kimin düşündüğü ile söylediği bir olursa işte doğru insan odur, Mal cimride, silah korkaklarda karar da zayıflarda olursa düzen bozulur.
Deryaya düştük, susuzluktan ölüyoruz bu olacak iş mi?
Lisan zikrederken, kalbi başka yerdeyse, samimiyetinden söz edilemez.
Erkekler hanımlarına kaba muamele yapıp, onları dövmemeli bilakis onlara, İhsan ile güzel muamelede bulunmalı.
Bütün kâinat onu tesbih ederken, insanların saz çalıp, oyun,oynaşta olmaları hangi akılla anlaşılabilir.
İnsanları çekiştiren kimsenin hali, bir mancınık kurarak güzel amellerini doğuya, batıya, her yana atan kimsenin haline benzer.
İlimle birlikte Mevla’ya yönelmen de artıyorsa, bil ki o zaman gerçek âlim olmaya doğru gidiyorsun.
Bir tokat atarsan, vurduğun adamı kaybedersin, Vurmak kırmak marifet değildir. Asıl marifet düzeltmek, ıslah etmektir.
Sen nefsini Hak ile meşgul etmezsen, nefis seni batıl ile meşgul eder. (Mahmud Ustaoğlu)
EN’ÂM SÛRESİ…
148. Allah’a ortak koşanlar diyecekler ki: “Eğer Allah dileseydi, biz de ortak koşmazdık, babalarımız da. Hiçbir şeyi de haram kılmazdık.” Onlardan öncekiler de (peygamberlerini) böyle yalanlamışlardı da sonunda azabımızı tatmışlardı. De ki: “sizin (iddialarınızı ispat edecek) bir bilginiz ve siz sadece yalan söylüyorsunuz.
149. De ki: “En üstün delil yalnızca Allah’ındır. O dileseydi elbette sizin hepinizi doğru yola iletirdi.”
152. Rüşdüne erişinceye kadar yetimin malına ancak en güzel şekilde yaklaşın. Ölçüyü ve tartıyı adaletle tam yapın. Biz herkesi ancak gücünün yettiği kadarıyla sorumlu tutarız. (birisi hakkında) konuştuğunuz zamana yakınız bile olsa adil olun. Allah’a verdiğiniz sözü tutun. İşte bunları Allah size öğüt alasınız diye emretti.
153. İşte bu benim dosdoğru yolum. Artık ona uyun. Başka yollara uymayın. Yoksa o yollar sizi parça parça edip O’nun yolundan ayırır. İşte size bunları Allah sakınasınız diye emretti.
154. Sonra iyilik yapanlara nimeti tamamlamak, her şeyi açıklamak, hidayet ve rahmete erdirmek için Musa’ya kitabı (Tevrat) verdi ki, rablerinin huzuruna varacaklarına iman etsinler.
162. (Ey Muhammed!) de ki: “Şüphesiz benim namazım da, diğer ibadetlerim de, ölümüm de âlemlerin Rabbi Allah içindir.”
163. “O’nun hiçbir ortağı yoktur. İşte ben bununla emrolundum. Ben Müslümanların ilkiyim.”
164. De ki: “her şeyin Rabbi o iken ben başka bir Rab mi arayayım? Herkes günahı yalnız kendi aleyhine kazanır. Hiçbir günahkâr başka bir günahkârın günah yükünü yüklenmez. Sonra dönüşünüz Rabbinizedir. O size, ihtilaf etmekte olduğunuz şeyleri haber verecektir.
165. O, sizi yeryüzünde halifeler (oraya hâkim kimseler) yapan, size verdiği nimetler konusunda sizi sınamak için bazınızı bazınıza derece derece üstün kılandır. Şüphesiz Rabbin, cezası çabuk olandır. Şüphe yok ki o, çok bağışlayandır. Çok merhamet edendir.