Kitabı oku: «Ertuğrul Bey’den Sultan Vahdettin’e Tarihin En Kudretli Hanedanı Üç Kıtanın Efendileri Osmanlılar», sayfa 7
Yeniden Batıya Yöneldi
Kadı Burhanettin dışında Anadolu’da sorunlu beylik bırakmayan Yıldırım Bayezid, 1392’den sonra dikkatini yeniden batıya yöneltti. Uç beyleri Paşa Yiğit, Evrenos Bey, Firuz Bey ve Şahin Bey, Balkanlar’da akınlarını devam ettirseler de Eflak Prensi Mirçea, Bayezid’in Anadolu’da olmasını fırsata çevirerek Silistre’yi geri almayı başarmış ve Karinabad’daki akıncılara karşı başarılı hücumlar yapmıştı. Venedikliler bir yandan Bizans üzerinde baskı kurmaya çalışırken aynı zamanda Mora ve Arnavutluk’ta da faaliyet gösteriyorlar, Macarlar ise Eflak ve Tuna Bulgaristan’ında nüfuzlarını genişletmek için uğraşıyorlardı. Bu durum karşısında Bayezid bütün gücünü Balkan işlerine vermeye mecbur oldu.
Yıldırım Bayezid, 17 Haziran 1393’te Tırnova’yı geri aldıktan sonra, 1394 yılının başında, bütün Balkan prenslerini ve Bizans İmparatoru Palaiologos’u Serez’de toplantıya davet etti. Amacı, prenslerin ve imparatorun bağlılığını teyit etmekti. I. Bayezid, bu toplantıda Bizans imparatorundan Mora’daki belli başlı şehirleri istedi. Bu talebi kabul etmeyen imparator, Venediklilerden yardım istedi. Bunun üzerine Bayezid, Yunanistan seferine çıktı ve daha önce alınmasına rağmen kaybedilen Selanik’i 1394 yılında yeniden ele geçirdi. Ayrıca Tesalya Bölgesi’ni topraklarına kattı. Evrenos Bey’i kuvvetleriyle Mora’ya gönderdi. Aynı seferde Güney Arnavutluk da tümüyle Osmanlı egemenliğine girdi.
İstanbul’u Kuşattı
Yıldırım Bayezid, haraca bağladığı ve sefer zamanında yardımcı kuvvet aldığı Bizans İmparatorluğu’nun kalbi olan İstanbul’un yedi yıldır sürdürdüğü kuşatmasını 1394 yılının bahar aylarında sıkılaştırdı. Bu amaçla Boğaz kıyısında Anadolu Hisarı’nı yaptırdı. Bizans, bu işgalden kurtulmak için Avrupa’dan müttefikler aradı. Venedik gemileri, Mareşal Boucicaut komutasında Gelibolu’daki Türk gemilerini bombalayarak 1399 yılının yaz aylarında İstanbul’a ulaştı. Ancak getirdiği yardım Bizans’ı rahatlatmaya yetmedi. Haçlı kuvvetlerinin Niğbolu’ya saldırması nedeniyle 1396’da gevşetilen kuşatma, 1399 yılına kadar devam etse de İstanbul surlarının sağlamlığı nedeniyle amacına ulaşamadı. Başarısızlığın bir nedeni de doğuda beliren Timur tehdidi oldu.
Haçlılar Niğbolu’da Karşısına Çıktı
Yıldırım, 1395’te Macaristan’a sefer düzenledi. Bu sefer sırasında güzergâhtaki Slankamen, Titel, Beçkerek, Temeşvar, Kraşova ve Mehadiye gibi kalelere saldırdı. Eflak Kralı Mirçea’yı 17 Mayıs 1395’te yenerek yerine Vlad’ı tahta geçirdi. Ardından Niğbolu’da bulunan Bulgar Kralı Şişman’ı yakalatıp 3 Haziran 1395’te idam ettirdi.
Yıldırım’ın lakabına uygun şekilde sürekli fetihlerle devletin sınırlarını genişletmesi, Osmanlı’ya karşı ittifak arayışlarını hızlandırdı. Macarlar ve Venedikliler, ortak savunma gücü oluşturmak için harekete geçen haçlılar, Macar Kralı Sigismund komutasında, 1396 yılında Niğbolu Kalesi’ni kuşattılar. Yapılan bu saldırı, İstanbul’a rahat bir nefes aldırdı. Yıldırım, kuvvetlerini Niğbolu’ya kaydırarak Haçlı kuvvetleriyle büyük bir savaşa tutuştu ve 25 Eylül 1396’da haçlılara ağır bir yenilgi yaşattı.
Yıldırım, Niğbolu’da kazandığı zaferin ardından, son bağımsız Bulgar prensi Stratsimir’den Vidin’i alarak, Türklerin Balkanlar’daki varlığını perçinledi.
Türkler, Fetihten Önce İstanbul’a Yerleşti
Yıldırım Bayezid, İstanbul’u ele geçiremese de Bizans İmparatoru Manuel ile yaptığı anlaşma ile İstanbul’da bir Türk mahallesi kurulmasını, cami yapılmasını ve bir kadı yerleştirilmesini kabul ettirdi. Böylece, İstanbul fethedilmeden önce Türkler İstanbul’a yerleşmeye başladı. Aynı dönemde Evrenos Bey de 1397’de Argos ve Atina’yı alarak Balkan topraklarının Türkleşmesini hızlandırdı.
Karamanoğlu Alâeddin Bey, Niğbolu Savaşı sırasında Osmanlı Devleti’nin Anadolu’daki topraklarını ele geçirmek için saldırılar düzenlemişti. Bu durumu Osmanlı Devleti’nin Anadolu’daki topraklarının güvenliği için tehdit olarak değerlendiren Yıldırım Bayezid, kalıcı bir sonuç almak için 1397 yılının sonbahar aylarında Konya üzerine yürüdü. Karamanoğlu Beyliği ile 1397 yılının sonbahar aylarında Akçay’da yapılan savaştan sonra Alâeddin Bey Konya Kalesi’ne çekildi. Ancak Yıldırım, onu yakalayarak öldürttü. Böylece Karamanoğlu Beyliği toprakları da Osmanlı Devleti’nin egemenliğine girdi.
1398 yılında ise Sivas Kadısı Burhanettin’in hâkim olduğu topraklar ve Canik Bölgesi Osmanlı topraklarına katıldı. Böylece Yıldırım, Anadolu’nun büyük bölümünü egemenliği altına alarak Memlûkler’in egemenliği altındaki Elbistan, Malatya, Behisni, Kâhta ve Divriği gibi şehirleri ele geçirdi. Bu durum Osmanlı-Memlûk ittifakını bozduğu gibi, daha sonra Yıldırım’ın Timur karşısında yalnız bırakılmasına da neden oldu.
1402 Yılında Büyük Yıkım Yaşandı
Fakat İstanbul kuşatmasına iyice hız verildiği ve şehrin düşmesinin an meselesi olduğu bir sırada doğuda Timur tehlikesi baş gösterdi. Moğollardan sonra Anadolu Türkleri için ikinci büyük tehdide dönüşen Timur, Büyük Selçuklular’ın ve İlhanlılar’ın vârisi olmak iddiasıyla Anadolu üzerinde hâkimiyet kurmak istiyordu.
Timur, 1394 yılında Anadolu topraklarına girdikten sonra, seferlerini batıya yönelten Bayezid’e saldırmak konusunda tereddüt geçirdi. Ancak iki hükümdarın arasını açan, Anadolu beyleri oldu. Timur’dan kaçıp Bayezid’e sığınan beyler ile Bayezid’den kaçıp Timur’a sığınan beyler, iki hükümdar arasındaki düşmanlığı körükledi. Timur, kendisinden kaçıp Bayezid’e sığınan Sultan Ahmet Celayir ve Kara Yusuf’un iadesini istedi. Ancak Bayezid, bu istediği sert bir dille reddetti. Bunun üzerine Timur, orduları ile önce küçük bir emirlik olan Erzincan’a, ardından 1400 yılı Ağustos ayında Osmanlı’ya ait Sivas’a geldi. Şehir teslim olsa da Timur, kanlı bir şekilde yağmalattı.
Timur ile Bayezid kuvvetleri, 28 Temmuz 1402’de Çubuk Ovası’nda karşı karşıya geldi. Yapılan savaş Timur’un zaferiyle sonuçlandı. Savaşta esir düşen Yıldırım Bayezid, 8 Mart 1403’te Akşehir’de vefat etti.
Ankara Savaşı, Osmanlı Devleti’nin çöküşüne neden oldu. Anadolu’da beylikler dönemini yeniden başlatan bu savaştan sonra, 100 yıllık mücadeleyle kurulan birlik ortadan kalktı ve Osmanlı tarihinde Fetret Devri denilen dönem başladı. Böylece, Bayezid’in doğuda ve batıda Türklerin ve Müslümanların en büyük devleti olma ideali ortadan kalkarken, Osmanlı Devleti, yeniden I. Murat dönemindeki sınırlarına çekilmek zorunda kaldı. Anadolu’daki topraklarını kaybeden devlet, ancak Rumeli’de tutunabildi.
Fetret Devri, Yıldırım’ın oğulları Süleyman, İsa, Musa ve Mehmet Çelebi arasında hükümdarlık mücadelesine sahne oldu. Yıldırım’ın en küçük oğlu Kasım, Süleyman Çelebi tarafından Bizans’a rehin bırakıldı. En büyük oğlu Mustafa da savaştan sonra Bizans’ın eline düştü. Bizans, onu özellikle II. Murat döneminde Osmanlı sarayını ele geçirmek için kullandı. Bir dönem Edirne’yi de ele geçiren Mustafa Çelebi’yi, II. Murat uzun mücadelelerden sonra yakalatarak idam ettirdi. Mustafa Çelebi’nin Osmanlı taht mücadelesindeki lakabı Düzmece olarak kaldı.
I. MEHMET (1413-1421)
Osmanlı Devleti’nin ikinci kurucusu kabul edilen Çelebi Mehmet, 1386 yılında dünyaya geldi. Yıldırım Bayezid’in Devlet Hatun adlı bir cariyesinden doğan dördüncü oğlu olan Çelebi Mehmet, Türk tarihindeki en önemli görevini, Osmanlı Devleti’nin ikinci kurucusu olarak yerine getirdi.
Çelebi Mehmet, 13 yaşındayken Tokat, Sivas ve Ankara’nın bağlı olduğu Amasya merkezli Rum vilayetine vali olarak gönderildi. Kardeşi Ertuğrul, Ankara Savaşı’ndan önce 1400 yılında, diğer kardeşi Mustafa da 1402 yılında Timur tarafından yakalanarak Semerkant’a götürüldü. Ankara Savaşı’nda babasının yanında Timur’un ordusuna karşı savaşan Mehmet, savaş sonunda yaşanan hezimetin ardından daha önce valilik yaptığı Amasya-Tokat bölgesine kaçarak devleti yeniden birleştirmek için yeni bir mücadeleye girişti.
Devlet, Babadan Oğullarına Mirastı
Hâkim Türk geleneğine göre bir hükümdarın çocuklarından her birinin babasının yerine geçme hakkı vardı ve veraseti düzenleyen bir kanun olmadığı için onun meşruiyeti tartışılamazdı. Hükümdarlık için mücadele eden şehzadelerin, giriştikleri mücadeleyi kazanmaları için halk dua ederdi. Her ne kadar ilk başlarda Mehmet kendinden büyük kardeşi Süleyman’ın otoriteyi temsil ettiğini kabul etse de yaşta büyüklük prensibi bağlayıcı değildi.
Ankara Savaşı, Türk tarihinde belirleyici bir dönüm noktası oldu. Bu savaştan sonra devletin yeniden toparlanması için çeyrek yüzyıllık bir mücadele verilmesi gerekti.
Osmanlı Devleti’nde, 1402-1413 yılları arası, “çelebi” unvanıyla anılan şehzadeler arasında mücadeleye sahne oldu. Ankara Savaşı’ndan sonra ilk valilik yaptığı Amasya-Tokat bölgesine çekilen Mehmet Çelebi, Batı Anadolu beyleri ve Kastamonulu İsfendiyar Bey’in ittifakını temin eden abisi İsa ile girdiği savaşı kazanarak Bursa’yı ele geçirdi. Daha sonra abisi İsa’yı yakalayarak 1403 yılında Eskişehir’de öldürttü.
Mehmet Çelebi, abisi İsa’dan kazandığı Bursa’yı, diğer abisi Süleyman ile yaptığı savaşta kaybetti. Bunun üzerine yeniden Tokat-Amasya üssüne çekilerek kardeşi Musa’yı Rumeli’ye gitmeye teşvik etti. Musa, Eflak Voyvodası Mircea’nin davetini kabul ederek 1406 yılında deniz yoluyla Eflak’a ulaştığında abisi Süleyman, Rumeli topraklarının hâkimi idi. Musa, Rumeli topraklarına gidince Süleyman da arkasından Rumeli’ye gitti. 1410 yılının Şubat ayında abisi Süleyman ile yaptığı savaşı kazanan Musa, daha sonra yaptıkları iki savaşı kaybederek geri çekilmek zorunda kaldı. Bunun üzerine, ani bir saldırı ile Edirne’yi ele geçirdi ve abisi Süleyman’ı 17 Şubat 1411’de öldürdü.
Bursa’yı Yeniden Ele Geçirdi
Abisi Süleyman’ın, kardeşi Musa’nın peşinden Rumeli’ye geçmesini fırsata çeviren Mehmet Çelebi, Bursa’yı yeniden ele geçirdi. Ancak Musa abisi Mehmet Çelebi ile yaptığı anlaşmaya uymayarak bağımsız hareket etmeye başladı. Bu arada uç beylerine karşı yaptığı hırçınlıklar nedeniyle, Bulgar, Sırp, Bizans gibi bağlı devletleri kendinden soğutarak abisi Çelebi Mehmet’in yanına geçmelerine neden oldu. Mehmet Çelebi, Musa’ya karşı 1411 yılında giriştiği iki saldırıdan da sonuç alamadı. Bunun üzerine 5 Temmuz 1413’te uç beyleri ve bağlı devletlerin de desteğiyle yeni bir saldırı düzenleyerek onu saf dışı bıraktı. Böylece Osmanlı Devleti, 11 yıl sonra yeniden tek otorite altında birleşti.
Timur’un Ayrılışı Birleşmeyi Hızlandırdı
Ankara Savaşı’ndan sonra Anadolu’nun yeniden beyliklere bölünmesiyle birlikte, Bursa da beyliklerin ele geçirmek istedikleri şehir olarak öne çıktı. Candaroğulları, Karamanlılar, Germiyan, Saruhan ve Aydın beyleri, Osmanlı şehzadelerinin başşehir kabul ettiği Bursa’yı elde etme mücadelesine giriştiler. Beylikler, Moğol istilası sonrasındaki statüye dönmek istiyorlardı. Ancak Timur’un ayrılışıyla beyliklerin planları suya düştü. Çin seferine çıkmak üzere Timur’un Anadolu’dan ayrılmasıyla birlikte beylikler de Osmanlı karşısında güçsüzlüklerini fark ettiler. Hatta bazıları varlığını devam ettirmek için Bursa’yı hangi şehzade ele geçirdiyse onun egemenliğine girmeyi kabul etti.
Ankara Savaşı’ndan sonra, Balkanlar’da haraç ödeyen bağlı devletler de bağımsızlıklarını elde etmişlerdi. Bu devletler, şehzadeler arasındaki iktidar mücadelesini kendi lehlerine kullanmaya çalışarak bir şehzadeyi diğerine karşı destekliyorlardı. Osmanlı şehzadeleri arasındaki iktidar mücadelesini de Eflak Voyvodası Mircea ve Bizans İmparatoru II. Manuel’in politik manevraları uzatıyordu.
1413 Yeniden Birleşme Yılı Oldu
Şehzade Musa, kaybedilen toprakları geri almak için uç beyleriyle mücadeleyi sürdürürken diğer şehzadeler Süleyman ve Mehmet, Hristiyan hükümdarlarla ilişkilerini bazen uzlaşarak, bazen taviz vererek devam ettirmeyi tercih ettiler. Bu süreçte merkezî rol oynayan devlet Bizans Devleti oldu. Bizans Devleti, 1403 yılında Süleyman Çelebi ile yaptığı antlaşma doğrultusunda, Bursa’daki Mehmet üzerine yürümeye karar verdiğinde küçük kardeşi Kasım ve kız kardeşi Fatma’yı imparatora rehine olarak bırakmıştı. Daha sonra yatıştırma politikasının bir parçası olarak Süleyman, oğlu Orhan’ı imparator II. Manuel’e rehin olarak gönderdi. İmparator da önce Musa’ya karşı ve o 1413 yılında bertaraf edildiğinde Mehmet’e karşı, Süleyman’ın meşru halefi olarak Osmanlı tahtını talep eden Orhan’ı kullanmayı denedi. Musa’nın sert mizacına karşılık, Mehmet, uzlaştırıcı ve yatıştırıcı tavrıyla, Bizans imparatoruna karşı başarı kazanmayı bildi.
Osmanlı Devleti, 1413 yılında Edirne’de yeniden doğdu. Kardeşleriyle mücadeleyi kazanan Mehmet, Edirne’de tahtın tek sahibi olarak hükümdarlık hırkasını yeniden giydi. Bunun üzerine Bizans, Sırbistan, Eflak, Mora Despotluğu, Atina Prensliği dâhil, I. Mehmet’in tahta çıkış törenine elçilerini gönderdiler.
I. Mehmet, Balkanlar’da devletin bütünlüğünü tesis ettikten sonra, 1415 yılına kadar Anadolu hâkimiyetini yeniden tesis etmeye çalıştı. Musa’yı bırakarak İzmir’e dönen ve orada beyliğini yeniden canlandıran Cüneyd’i 1414 yılında yenen I. Mehmet, sonunda bütün Batı Anadolu’yu ele geçirdi. Aydın’ı işgal etti ve bir Osmanlı sancağı hâline getirdi. Aydınoğulları’na karşı, Germiyanoğulları, Menteşe-oğulları, Sakız Adası’ndaki Cenevizliler, Midilli Adası hâkimi, Foça, Rodos Şövalyeleri Osmanlı Devleti’ni desteklediler. Bu mücadele sırasında Mehmet, şövalyelerin İzmir’de tekrar inşa ettiği kaleyi yıktı. Menteşeoğulları da Osmanlı Devleti’nin egemenliğini kabul etti.
Karamanoğlu Beyliği Yeniden Fethedildi
I Mehmet, Edirne’de hüküm süren kardeşi Musa’ya karşı sefere çıktığında kendi boşluğundan yararlanan Karamanoğlu Beyliği’nin bir ay süreyle Bursa’yı işgal etmesi nedeniyle, Anadolu’ya döndükten sonra, Karamanlılar’ın koruyucusu kabul edilen Memlûk sultanına, Şubat 1415’te pahalı hediyelerle bir elçi gönderdi. Ardından Karaman’a sefer düzenledi ve Mart 1415’te Karamanoğulları’nı yendikten sonra Konya’yı işgal etti. Karamanoğlu barış istedi. Bunun üzerine, Isparta ve çevresi yeniden Osmanlı toprağı oldu.
Bizans Haçlı Seferi Çağrısı Yaptı
Osmanlı Devleti’nin yeniden Rumeli ve Anadolu’nun birliğini tesis etmesi, Bizans Devleti’nin telaşlandırdı. Bizans imparatoru, papa ve Venedik ile birlikte Osmanlılar’a karşı haçlı seferi çağrısında bulunmak için diplomatik faaliyete başladı. I. Mehmet’in Aydınoğulları Beyliği’ni egemenliği altına aldığı 1414 yılında, Nakşa Adası’nın Venedikli dükü, bağlılıklarını yenileyen Ege’deki diğer Latin emirlere katılmamıştı. Bunun üzerine I. Mehmet, Çalı Bey komutasında 112 gemilik Gelibolu donanmasını 1415 yılında Kiklat Adalarına yolladı. Venedik bu saldırıya saldırı ile karşılık vermeye karar verdi. Pietro Loredano kumandasındaki Venedik donanması beklenmedik bir saldırı yaparak, 28 Mayıs 1416’da Gelibolu’daki Osmanlı donanmasını tahrip etti.
Mustafa Yeni Cephe Açtı
1402 yılında Timur’un eline esir düşen I. Mehmet’in kardeşi Mustafa, Ocak 1415’te Timurlu Şahruh tarafından serbest bırakıldı. Şehzade Mustafa, önce Trabzon’a ulaştı. Orada, abilerine karşı iktidar mücadelesinde desteklerini istemek için elçilerini Venedikliler ve Bizans imparatoruna gönderdi. Mustafa, aynı dönemde önce Konya’ya, oradan Kastamonu’ya, daha sonra da deniz yoluyla Eflak’a geçti. I. Mehmet tarafından Niğbolu beyliğiyle uzaklaştırılan Cüneyt Bey de Mustafa’yı destekledi.
Mustafa’nın iktidardan pay istemesi, Anadolu ve Rumeli’deki dengeleri altüst etti. Mustafa, askerî olarak Mircea tarafından desteklenmesine rağmen, uç beylerini yanına çekmeyi başaramadı. Bunun üzerine, İstanbul’a dönmeye mecbur kaldı. Bizans imparatoru da 1416 yılında onu, Cüneyt ile birlikte Makedonya’ya gönderdi.
Mustafa, Niğbolu Kalesi’nin eski beyi Cüneyt ile birlikte Makedonya’da Serez’i ele geçirdi ve elde ettiği başarıyla Osmanlı uç beylerinin desteğini kazanmayı ümit etti. Ancak bunda başarısız oldular. I. Mehmet de onları yine Selanik’e ilticaya zorladı. Bu arada, Bizans’ın kardeşini kendisine karşı desteklemesini düşmanca tutum kabul ederek Bizans’a savaş ilan etti. Sonunda imparator, I. Mehmet yaşadığı sürece Mustafa ve Cüneyt’i hapiste tutma konusunda anlaştı. Karşılığında da Osmanlı Devleti’ni yıllık 10 bin duka altın haraca bağladı.
Şeyh Bedrettin Ayaklanması da Aynı Dönemde Oldu
I. Mehmet’in devletin birliğini tesis etmeye çalıştığı dönemde, toplumsal birliği tehdit eden büyük ayaklanma Bulgaristan’ın Deliorman bölgesinde çıktı. Önemli bir din bilgini olan Şeyh Bedrettin tarafından 1416 yılının yaz aylarında başlatılan ayaklanmadan yararlanan Eflak Voyvodası Mircea, Deliorman’ı işgal ettikten sonra Silistre’ye saldırdı. I. Mehmet, Şeyh Bedrettin’i Zağra’da yakaladı ve Serez’de idam ettirdi.
Şeyh Bedrettin’in Rumeli’de ayaklandığı aylarda, Anadolu beyleri de ayaklanma girişiminde bulundu. Bunun üzerine I. Mehmet önce Şeyh Bedrettin’in Eflak’e geçmesine yardımcı olan İsfendiyar Bey’e karşı 1417 yılının başında bir sefer düzenledi. İsfendiyar Bey aynı yıl I. Mehmet’e bağlılığını bildirerek savaştan kurtuldu.
Macar Kralı Balkanlar’ı İşgal Etmek İstiyordu
Macar Kralı Sigismund, Eflak Voyvodası Mircea’nın da desteğini alarak, Osmanlı Devleti’ndeki yönetim boşluğundan ve istikrarsızlıktan yararlanmak istiyordu. I. Mehmet, Timurlu Şahruh’un da desteğini alan Sigismund’un planını boşa çıkarmak için 1419 yılında Eflak’e bir sefer düzenledi. Sigismund’un planlarını, Timurlu Şahruh da destekliyordu. I. Mehmet’in Anadolu’daki vasalları Karamanlı ve Candaroğulları beyleri de bu sefere oğullarının komutasında destek birlikleri gönderdiler. Seferden önce, üs olarak kullanmak üzere Rusçuk Kalesi’ni inşa ettiren I. Mehmet, ardından “Macaristan vilayetine varıp Severin Kalesi’ni” aldı. Bu sefer sırasında Eflak Voyvodası Mircea teslim oldu ve üç oğlunu sultana rehin olarak gönderip haraç ödemeyi kabul etti.
Timurlular Yine Büyük Tehdide Dönüştü
Osmanlı Devleti’nin Anadolu ve Rumeli’de yeniden toparlandığı dönemde, Azerbaycan ve İran’ın batı bölgesinde Karakoyunlu Devleti’nin doğuşuna tanık olundu. Timur’un Anadolu’yu terk ettikten sonra Osmanlı Devleti’nin birliğini yeniden tesis etmesini kendisi için tehdit olarak yorumlayan Timurlular Devleti’nin hükümdarı Şahruh, doğudaki hâkimiyetini tesis ettikten sonra yeniden batıya yöneldi. 1402 yılında esir alınan I. Mehmet’in kardeşi şehzade Mustafa’yı serbest bırakmalarının nedeni de Osmanlı içinde iktidar kavgası başlatmaktı. I. Mehmet’in kardeşlerini iktidar denkleminden düşürmesinden en fazla rahatsız olan da Şahruh oldu. I. Mehmet de Şahruh’a yazdığı mektupta, Osmanlı Devleti’nin bölünmesinin İslam düşmanlarına yarayacağını bildirdi. Zira Şahruh’un 1419 yılında batıya dönük büyük bir sefer hazırlığı vardı. Osmanlı Devleti’ni tedirgin eden bu hazırlık nedeniyle, Osmanlı Devleti ile Karakoyunlu Devleti arasında elçi trafiği yoğunlaştı. Bu süreçte, Timurlular Hükümdarı Şahruh, Azerbaycan’ı işgal ettikten sonra, I. Mehmet’e Aralık 1420’de elçi göndererek Karakoyunlu Hükümdarı Kara Yusuf’un oğlu İskender’in Osmanlı topraklarına sığınmasına izin vermemesini istedi. Babası Yıldırım Bayezid ile Timur arasındaki yazışmalardan ders çıkartan I. Mehmet, Şahruh’un bu uyarısına diplomatik bir tevazu ile teslimiyet gösterdi. Zira Karakoyunlu Hükümdarı İskender, Akkoyunlu Hükümdarı Kara Osman’ı 1421 yılının Nisan ayında yenmesi üzerine Şahruh Doğu Anadolu’ya girmiş ve İskender’e karşı aynı yılın Temmuz ayında ezici bir zafer kazanmıştı. I. Mehmet de Timurlular’ın tehdidine karşı Memlûkler’in ittifakını tesis etmeye çalıştı.
Son Yıllarında Oğlu Murat’ı Tahta Hazırladı
I. Mehmet, Timurlular tehdidinin arttığı yıl rahatsızlandı. Bu nedenle bütün dikkatini oğlu Murat’ı yerine hazırlamaya verdi. Bu süreçte hükümdarlık için en büyük tehdit, kardeşi Mustafa idi. Mustafa, saatli bomba gibiydi. Bizans İmparatorluğu onu her an serbest bırakabilir ve iç ayaklanma başlayabilirdi. Bu nedenle Şehzade Murat’ı destekleyenler, Mustafa’nın öldüğünü ve taht iddiasında bulunan kişinin “Düzmece” olduğu haberini yaydılar.
Bu arada I. Mehmet, Şehzade Murat’ı tahta çıkartırken sorun yaşamamak için uç beyleriyle de anlaşma yaptı. Buna göre oğlu Murat’ı kendisinin halefi olarak Edirne’ye gönderdi. Oğlu Mustafa’nın da Anadolu’da kalacağını duyurdu. Buna karşılık iki küçük oğlu sekiz yaşındaki Yusuf ve yedi yaşındaki Mahmut’u da Bizans İmparatoru II. Manuel’in yanına rehine olarak göndermeyi kabul etti. Karşılığında imparatordan Mustafa’yı serbest bırakmamasını istedi. Osmanlı Devleti, Bizans’ın iki şehzadeyi koruması karşılığında yıllık haraç alacaktı.
Murat, Mustafa, Kasım, Ahmet, Yusuf, Mahmut olmak üzere altı oğlan ve yedi kız babası olan I. Mehmet, oğlu Murat’ın tahta çıkışı için şartları hazırladıktan sonra 25 Haziran 1421’de Edirne’de vefat etti. Babasının vefat ettiğini haber alan Murat, Bursa’da tahta çıktıktan sonra, kardeşlerini imparatora göndermeyi reddetti.