Kitabı oku: «Yüreğime Aşk Düşsün», sayfa 2

Bâb – 2: Hidayet Kapısı
HASAN BASRÎ HAZRETLERİ: Rabb’imin selamı, rahmeti, bereketi her daim üzerinize olsun. Rabb’im Ya Hafız Ya Muhafız esmâları ile ilimleri, hikmetleri, azaları muhafaza eylesin. Âmin…
İlim öyle güzel bir nesnedir ki, Hakk’tan ötürü ilim de müntehasızdır. Yüce Allah ilmi-ledünü katından aşkla dolu yüreklere sürekli akıtır. Allah aşk erenlerinin kıyamete kadar gelecek olan salih zürriyetlerine de akıtmaya devam eder. Çünkü Evvel, Ahir, Zahîr, Batın, Baki, Ezeli Âlim yalnızca O’dur. Rabb’ini marifet ile bilme arzusu yürekleri kuşatır. Az uyur, az yer ve az konuşursun. İnsanı insan-ı kâmil yapar. Hz. Ali (r.a.) der ki: “Öyle bir ilme gönül verin ki, size dünyaki varlığınızı unuttursun. Sizde, dünya adına ne varsa da yok olsun. Sadece marifet kalsın. O zaman orada muhabbetullah ilmi başlar. İlerledikçe aşka dönüşür ve kulun kendisinden eser kalmaz.” Bu ilmin Rabb’inin katında öyle yüksek değeri vardır ki, dünyadaki kelimeler bunu anlatamaz. Sözün bittiği, tükendiği yerde yüreklerin ilmi ile başlanır. Bir gün Efendimiz (s.a.s.) ile Hz. Ali (r.a.) yalnız görüşmelerinde, Efendimiz (s.a.s.) ledün ilminin derinliklerinden Hz. Ali’nin (r.a.) güzel yüreğine akıtmıştı. Bu seferki aşk farklıydı. Çünkü hiç söz yoktu. Sadece yürekler Hak aşkı ile yanıyor ve zikrediyordu. Hz. Ali (r.a.) bilmediği ilimler ile ilimlendiriliyordu. Efendimiz (s.a.s.) ile Hz. Ali’nin (r.a.) ilmi sohbetleri düzenli vakitlerde devam ederdi.
Efendimiz’den (s.a.s) Hz. Ali’ye (r.a.) O’ndan da aşama aşama nesillere ledün ilmi aktarılır. Hz. Ali (r.a.), Efendimiz (s.a.s.) ifade buyurmadan soru sormaz, ne buyruluyorsa sorgusuz teslim olurmuş. “Hak ile olan perde kalksa, imanımda zerre artış olmaz.” ifadesi bunun delilidir. Efendimiz’in (s.a.s.) Rabb’ine kavuşmaya yakın zamanlarda Hz. Ali (r.a.) ile olan dersleri kelamsız, yalnızca sadırdan olmuştur ki bu ağır bir durumdur. Hakiki kalp bu hakikatlere dayanabilir. Efendimiz (s.a.s.) kalbindeki nübüvvet hakikatlerini, hikmet cevherlerini Hz. Ali’ye (r.a.) aktarıyordu. Kalbden kalbe yalnızca aşk ile geçiş olmuştur. Hz. Ali’nin (r.a.) yüreği Hak, Resul (s.a.s.) aşkı ile dolar taşardı. Hz. Ali (r.a.) bu yolda Efendimiz’in (s.a.s.) sırrı oldu. O’nun (s.a.s.) aşk makamını evliyalara öğretti. Böylece ledün ilminin en zor ve ileri seviyelerinden birisi olan aşkullah makamı yerleşmeye başladı. Hz. Ali (r.a.) bu hâlleri önceleri yetiştirdiği Ashab-ı Suffa’daki erlere uygun lisan ile aktardı. Sonra aşk ehline aynı şekilde yürekten yüreğe devam etti. Sözler durdu, yürekler vahdet oldu. Rabb’in istediği de buydu. Dünyanın giremediği yüreğin tek sahibi: Hak aşkı. Bu aşk nicelerinin gönüllerindeki varlık tahtlarını tarûmar etti. Orada yalnızca Hak kaldı ki, bu asıl olanda hep böyleydi.
Ah, Rabiatü’l Adeviyye ah! Sende misk ü anber kokan aşktan bir tutam Hak bana da versin. Hak, beni de istifade ettirsin, aşk olsun, aşk olsun, aşk olsun…
Rabb’im bu yüce hakikatleri ileriki nesillere de nasib ü müyesser eylesin. Bunlar için çok çileler gerek ey sâlik! Yüreğini dünya ve içindeki her telaştan arındırmak gerek. Gerek ki, kalbin Allah aşkı ile atsın, dursun ve yeniden dirilsin. Âşıkların kalbi hiçbir zaman durmaz. Ne mutlu bu hikmetleri anlayana ve anlamak için çaba harcayan dertlilere…
BAYEZID-I BİSTAMÎ HAZRETLERİ: Rabb’imin selamı, bereketi her daim aşk ehlinin üzerine ola. Âmin, velhamdülillahirabbilalemin.
O aşk ehli, toprak gibidir. Üzerine basarlar, çiğnerler sesi çıkmaz. Sabırla kuşatılmıştır. Teslim bir şekilde Hakk’tan gelene razı olurlar. Raziyet, marziyet makamına ermeye doğru yol alırlar. Bu vesile ile Rabb’inden onların yüreklerine sırlar indirilir. Çünkü onlar dünya ve içindekilere rağbet etmeyi bırakmışlardır. Rabb’in kendilerinden razı olmayacağı korku ve aşk ile ile nefes alıp vermektedirler. Buradaki aşk ümittir. Bu ümitle yüreklerde hikmet dilinin ilhamları bahar çiçekleri gibi açılır. Hikmet dilinin örneklerinden biri olan Selman Bin Farisî Hazretleri’nden bahsedelim.
O (r.a.) şiddetli aşkı, muhabbetullâhı yaşayanlardandı. Bu sebeple Allah Resülü (s.a.s.) O’nu (r.a.) halktan uzak tutardı. O’nunla (r.a.) ayrı görüşür, dertleşirdi. Hz. Ali Efendimiz’e ve Selman Bin Farisî Hazretleri’ne ayrı hikmet sırları verilirdi. Her insanın kabı farklıdır. Selman Bin Farisî Hazretleri Rabb’ine teslim bir kuldu. Sabahları hayatta kalabilecek kadar yedikten sonrasını hiç düşünmez, ‘Rabb’im elbet doyurur.’ teslimiyeti ile yoluna devam ederdi. Hiç şüphesi olmazdı. İtikadı çok sağlamdı ve Efendimiz’in (s.a.s.) anlattıklarına uyması için kalbine direk emrederdi. Rabb’ine ve Efendimiz’e (s.a.s.) aşkı, muhabbeti fazla idi. Makamı bu sebeple yükseklerde idi. Efendimiz (s.a.s.), O’nun (r.a.) cezbeli, iştiyaklı hâlini bildiği için bazı zamanlar O’na (r.a.) özellikle: “Bugün ashab ile olan sohbete katılma. Senin ile ayrı sohbet yaparız.” dermiş. Zikirleri yalnız olduğu zamanlar sesli yapar ve kâinattaki varlıkların Allah aşkından dolayı yaptıkları zikre katılırmış. Zâkir ehlinden olduğu için tarikat silsilelerinde mübarek ismi geçmektedir. Rabb’ini zikrederken kalbine gelen ilhamları da bülbül gibi şakırmış. Hikmet dili O’nda (r.a.) farklı tezahür etmiştir. O (r.a.) sahabe idi, menbaın yanındaydı. Menbaından hakkıyla faydalananlara ne mutlu…
MUHYİDDİN İBN-İ ARABÎ HAZRETLERİ: Rabb’imin selamı, üns esintileri, şanlı Fetih Suresi’nin hikmetleri, fetihleri, Efendimiz (s.a.s.), diğer bütün peygamberler (a.s.), Âl-i Beyt, Ashab-ı Güzin (r.a.ecmain), tabiın, tebe-i tâbiın(rahimehullah) yüzü suyu hürmetine bütün insanlığın, hususan da kendisini Hakk’a adayanların üzerine daim-baki olsun. Âmin, illa hû…
Rabb’inin sırları bitmez tükenmez bir hazinedir. Bu hazinenin sırlarından dilediği kadarını dünyaya sırları hafif açma, gösterme kabilinden indirir. Asıl olan hakikatler Zat’ının yanındadır. Hak hazinelerinin başında gelenlerden birisi hikmet dilidir. Bu sırlar dünya ciheti ile anlaşılamaz. Yüce Allah ciheti ile anlaşılır.
Derviş, Rabb’inden ikram edilen sırları çözmek için nefsi ile mücadele hâlindedir. Kâinattaki her olayın bir zahîr bir de batın ciheti vardır. Bu iki kısmın da kendi içerisinde türlü türlü perdeleri vardır. Derviş iki kısımla da ilgilenir. İnsanoğlu hayatı boyunca zahîr ile ilgilenmekten, zahîre takılmaktan batınına vakit bulamaz ve Rabb’inin kendisinde bulmasını istediği hakikatlerden uzak kalmış olur. Yaşadığın her olayın hakikatine yönelirsen zamanla zahîrden çıkar, batına yönelirsin. Derviş seyr-i sülükünde ilerler ise batınında var olanların zamanla kabuk tuttuğunu görür. Rabb’i ona batınındaki inci tanelerini döktürür. Burada sabır ve nefis ile mücadele önemlidir. Hikmet dilinin sırları öyle inci hazineleri ile doludur ki, bunu anlayabilmek için kendi varlığından sıyrılmak gerektir. Sen olmaz isen, Rabb’in sana tecelli eder ve sırlar yerlerine yerleşmeye başlar. Yüce Allah ihlâs ile yapılan işleri sever. Nefsi ve şeytan ise ihlâsı zelil etmek için çalışır. İhlas için ızdırap Rabb’in katında çok değerli bir hazine ve sırdır.
İmam-ı Rabbanî Hazretleri’nin bahsettiği gibi vücudun üst tarafı (bunun içerisinde kalp ve yarenleri yer alır) Hakk’a yakînlik için temel varlıklardır. Kalbin bulunduğu sol kısım ile kalb hizasında bulunan orta, sağ kısımlar dervişin Rabb’e yaklaşmasını sağlayan sırların yer aldığı ruh, ahfa, hafî ve nefis makamlarıdır. Hepsi varlıklarının doğrultusunda yüksek sırlara, perdelere sahiptirler. Mürşidler, dervişlerinin bu kısımlarının açılması için onlara zikirler ve vazifeler verirler. Rabb’in esmâları ile kalp ve yarenleri hakikatleri ile buluşur, ayn’ları ile açılmaya başlar. Hepsi birbirine özellikle de kalbe bağlıdır. Hikmet dili bunlara hükmeder, nüfuz eder. Bu varlıkların açılması ile hikmet dili dilden akmaya başlar.
Rabb’in izni doğrultusunda mürşidler dervişlerinin bu perdelerin açılmasında yaşadıkları hâlleri makama döndürmek için uğraşırlar. Hâl gelir geçer, makam kalıcıdır. Makamlar yerleştikçe hikmet dili akacağı yatağı bilir ve her derviş kendi dilinden dökülenler ile makamını bildirir. Rabb’in rahmani nefesi hikmet dilidir. Yüce Allah Hz. Peygamber (s.a.s.) ile vahyi sonlandırmıştır. Ancak ilhami bilgileri kıyamete kadar bu vesileler ile devam ettirecektir. Hak var ettiği kuluna Kendisinden nefes üflemiştir. Her kul kendini marifet ile bilmeye başladıkça bu nefesi fark edecektir. Bu nefes Hakk’tan olduğu için kutsaldır. Kalbinde Rabb’in ile araya koyduğun perdeleri yavaş yavaş yok edecektir ve dilinden Kendi katından soluklanan ilhami nefesleri hikmet dili ile yansıtacaktır.
Derviş kalb kalesinde bu şehadetle gezinir. Bunlarla birlikte kalbin içine, özüne yolculuklar da vardır. Bu makamlarda nefis ise ölmeden evvel ölme fenası ile devamındaki aşk bütünlüğü ile baki makamlarına gelir ki, zirvelerin zirvesi Miraç ile taçlanır. Yüce Rabb’im her daim bu makamlara hakkıyla erişenlerden, muhabbetulah ile yananlardan eylesin.

Bâb – 3: Rahmet Kapısı
HASAN BASRÎ HAZRETLERİ: Rabb’imin selamı, rahmeti, bereketi, aşkı, marifeti; Efendimiz (s.a.s.), Al-i Beyti, Ashab-ı Güzin (r.a. ecmain), tabiın, tebe-i tâbiın(rahimehullah), yüzü suyu hürmetine insanlığın, hususan âşıkların üzerine daim-baki olsun. Âmin, bi seyyyidinel-mürselin.
Yüce Allah Kendi’sini hakkıyla tanıyabilmemiz için Kur’ânı ve Efendimiz’i (s.a.s.) müjdeleyici olarak kullarına göndermiştir. Marifet ile bilmek, bulmak ve hamlıktan pişmeye doğru yol almak için Hak sürekli Kendisi ile meşgul olmamızı ister. Bu her dünya adına işimizde Rabb’inin rızası niyetinde olmaktır. Sendeki varlığın Rabb’ine ait olduğu bilincini marifete, hakikate erdirebilmek için hiçliğini daimleştirmen gerekir. Rabb’ini marifet ile bilme ve kendini O’na adama; hiç olduğunun şuuru ile iradeni Rabb’ine teslim etme bir basamaktır. Rabb’inin senin için isteklerine hoş gönül ile teslim olman, O’nun istekleri dışında senin isteklerinin olmaması bu yolun önemli amacıdır. Bu dervişin zahîrden batına, maddeden manaya, bedenden ruha hicretidir. Öncesinde Rabb’ine yönelik fark edemediği aşk hakikatlerini zamanla fark etmeye başlaması ve ‘Rabbi zıdni ilmen’ ile marifet ve aşkını arttırması Rabb’inin ipine sımsıkı sarılmasıdır. Sabır ve aşk ile yoğrulan niyetler ve davranışlar zamanla Hakk’ta fenâ bulur.
Yaratılan varlık olarak sürekli muhtaç hâldeyiz ve illa ki bir limana sığınmak acizliğindeyiz. Bu da her olayı O’na –ki asıl olan- ‘O’nun yarattığını yine O’na bırakma’ dönüşünü kavrayabilmektir. Efendimiz’in (s.a.s.) emir ve yasaklarını marifet ve aşk ile tatbik etmek ve bunun üzerinde sabit olmak bütün maddi-manevi ihtiyaçları O’na (s.a.s.) ve Allah’a bırakmadır. Varlıklar Hakk’ın yarattıklarıdır, insanoğlu acizdir, fakirdir. Nefsinin arzu ve isteklerine uymayan, zamanla nefsine haddini bildiren insanın Rabb’ine olan arzusu, iştiyakı artar, daimleşir. Rabb’inin emirlerini daha iyi tefekkür etmeye başlar ki, sen senlikten çıkarsın, varlığını Rabb’ine bırakırsın. ‘Acizim Rabbi’m! Sen doğruyu göster, doğruyu yaşat.’ dedikçe Rabb’in de Kendi katındaki güzellikleri sana göstermeye, yaşatmaya başlar. Rabb’inin Sevgili Resulü (s.a.s.) ile bu yakînlik böyledir. O’nun (s.a.s.) ile baki birlikteliği başlatırsan, her hâlinde O’na (s.a.s.) benzemek için nefsinle mücadeleye girersin. Çünkü artık âşık olduğun Rabb’in ve Resul’ündür (s.a.s.). Hz. Ali (r.a.) ve diğer üç halife (Allah’ın selamı onların üzerine olsun) bu konuda ileride idiler. Yüce Allah’ın katından yeryüzüne indirilmiş meleklerden de öteydiler. Hakk’a ve Resul’üne (s.a.s.) derin bir aşkla, teslimiyet ile bağlılardı ki gözleri, kalpleri ve diğer bütün uzuvları Allah ve Resul’den (s.a.s.) başka bir şey bilmezdi. Sahabe Efendilerimiz (r.anhüm ecmain) şüphesiz mütevekkillerdi. Hz. Ali (r.a.) ilmin babası ve Efendimiz’e (s.a.s.) her konuda Hz. Ebubekir (r.a.) gibi yoldaş idi. Allah Resulü (s.a.s.), Hz. Ali’ye (r.a.) ilmin hakikat kapılarını fethettirmişti. Bu vesileyle Yüce Allah Hz. Ali Efendimiz’e (r.a.), ümmetin kıyamete kadar devam edecek ilim halkasını bahşetmiştir. Bu ilim halkalarının aşk ile onlara bağlı olan bir parçası da Rabia’tül Adeviyye’nin halkasıydı.
Rabb’imizin katındaki ilimler öyle yüce, öyle şereflidir ki ancak hakkıyla taşıyabilenlere bu güzellikler müjdelenir. Yüce Allah, her kulunun o şereflere nail olmasını ister. Ancak bu kulun da tercih meselesidir. Allah bizleri her vakit tercih ederken bizim tercihlerimiz bu şerefliliği arttırır ya da hafîzanallah azaltır. Bu sebeple Efendimiz (s.a.s.) Hz. Ali’ye (r.a.): “Ya Ali! İlmin ilerisi olan marifetullah makamı noktasında her insana ısrarcı olma. O ilimleri Rabbi’n kulları arasından seçtiklerine bahşeder. O seçilenler Sana gönderilir.” buyurmuştur. Kul, kendisini Rabb’ine adamayı her hâlinde niyetine alırsa, kendisinde tek Hâkim’in Rabb’i olduğuna tevekkül ederse, Rabb’i de yolunu marifet ile taçlandırmak için onu seçer, alır ve Kendisine yönlendirir. Her gönderilen yol, rüya, şahıs, olay, mekân boşuna değildir. Yeter ki nefis ile değil kalb ile öpülsün, kabul edilsin. Rabb’im her zamanı, mekânı ayarlayan ve kulunu istedi hakikatlerle buluşturandır. Hakikatlerinden ayırmasın. Kendi katındaki ledün ilimlerine bizleri layık görsün ve O’nun istediği şekilde bizleri muhafaza eylesin. Âmin.
BAYEZID-I BİSTAMÎ HAZRETLERİ: Rabb’imin selamı, rahmeti, katındaki ilim deryaları, ilim yolunda hakkıyla nefsi ile mücadele eden aşk erenlerinin ve bütün insanlığın üzerine daim olsun. Âmin.
Hikmet dilinin Hz. Süleyman (a.s.) üzerindeki özellikleri bambaşkaydı. Peygamberlerde aşkın dili vahiy ile gerçekleştiği için bu temel farklılıklardan biridir. Yüce Allah, peygamberlerinden sonra evliyaullâhına bunu ilham ile bahşetmiştir. Hz. Süleyman’a (a.s.) bahşedilen zenginliğin içerisinde O (a.s.) Rabb’ini anmaktan hiçbir zaman ayrı kalmamış zenginliğin içerisinde sürekli tefekkür etmiştir. Hz. Süleyman (a.s.) kendisinden çok uzakta olan karıncaların konuşmalarını; atomdan, havadaki moleküllere, var olan her canlıya kadar onların Rabb’ine olan zikirlerini duyarmış. Bu sebeple sürekli Yüce Allah ile aşk sarhoşluğu yaşarmış. Onun terbiye edicisi, mürşidi Rabb’i imiş. Hz. Süleyman’ın (a.s.) bilinmeyen çok fazla kitabı vardır. Bu kitaplar bulunursa ledün ilmi ile ilgili özel sırlar ortaya çıkacaktır. Hakk’ın izniyle gerçek mürşidler, Hz. Süleyman’dan (a.s.) bu sırların derslerini düzenli şekilde almaktadırlar. Kâinatta bu düzen olmasa, hikmet dili nasıl çözülür? Hz. Süleyman’dan (a.s.) da önce hikmet dili için devam eden seyr-i sülûkler, ruhani yol ile Hz. İsa (a.s.– ruhullâh) ve Hz. Musa (a.s.-kelîmullâh) ile olmaktaymış. Üveysî olan dervişleri bu seyr-i sülûkler ile yetiştirip, Hz. Süleyman’a (a.s.) teslim ederlermiş. Sonrasında, Hz. İbrahim (a.s.-hâlîlullâh) ve Efendimiz (s.a.s.-Makam-ı Mahmud) ile sülûkte, Rabb’ini hakkıyla bilme dersleri devam ettirilirmiş. Yüce Allah, Efendimiz’e (s.a.s.) ve ümmetine, hiçbir ümmete nasip etmediği hayır ve hikmetleri nasip etmiştir. Hz. Süleyman’daki (a.s.) hikmet dilinin sırlarının kaynağı da her varlığın hakikatine vesile olan Allah Resül’üdür (s.a.s.).
Hz. Süleyman (a.s.) ile yapılan hikmet dilinin dersleri ağırdır. O derslere sülûk etmek dervişin yıllarını alır. Bu hikmetler dervişe ileriki-tekâmül yaşlarında daha iyi yerleşir. Hikmet dilinin çözülmesi her dervişte farklı; mürşid, zaman, mekân ve olaylarda yaşanır. Özellikle üveysî olanlarda çok daha farklıdır. Derviş Rabb’i ile olan; nefis tezkiyesi, kalb tasfiyesi, ruh tecliyesi makamlarındaki sülûklerini aşk ve iştiyak ile arttırırsa daha kısa zamanda bahsedilen menzillere varır. Dünyada manevi yolda olan, Rabb’ine kavuştuktan sonra da yoluna devam eder. Sülûk, manevi âleme taşınır. Bu dersler aksamadan devam eder. Yol uzundur, ama Yüce Allah ile kolaydır ki, hepimize bu yolları hakkıyla, hayırlarla nasip eylesin. Âmin.
Hz. Süleyman (a.s.), kâinattaki varlıklara hikmet dilinin derslerini öğretirmiş. Zikirlerinin artmasına vesile olurmuş. Çünkü öğretilen bu sırlar insanı kul makamından çıkarır, aşk makamında manevi yükselişe geçirir. Hz. Süleyman (a.s.) sarayında bir var olur bir yok olurmuş. Rabb’i ile yaşadığı makamlar O’nu (a.s.) bedenen yok eder, O’na (a.s.) Miraç yaşatırmış. Sonra dünyadaki vazifesinden dolayı Rabb’i O’nu (a.s.), saraya geri gönderirmiş. Bazen beden yerinde durur, ruh gider. Bazen ikisi de, Rabb ile buluşma meclisine gider. Yüce Allah hakkıyla bilenlerden, erenlerden eylesin. Bunlar sırlardır evlat. İyi tutasın, sahip olasın inşallah. Vesselam…
MUHYİDDİN İBN-İ ARABÎ HAZRETLERİ: Rabb’imin selamı, bu hikmetleri okuyanların üzerine daim olsun. Âmin, âmin, âmin.
Zaman zordur evladım. Her zamanın kendisine has zorlukları ve bu zorluklar karşısında Rabb’inin daim gönderdiği kolaylıkları vardır. Kul bu kolaylıklar için Rabb’inden sürekli yardım dilemelidir. Kul kendi çerçevesinde kalmamalı ve Rabb’inin hikmet güzelliklerine karşı kendisini kapatmamalıdır. Âlem içre âlemlerde ne hakikatler vardır. O hakikatlere erişmek için sürekli acziyetle iştiyak duymak gerekir. Bu da farkında olarak yaşamadan kaynaklanır. Bu güzelliklerin menbalarından birisi de, hikmet dilidir. Konuşulan gündelik dil dışında, bilinmeyen, sırlı gönül dili. Hikmet dili; Hakk’ın rızasının olmadığı kavramların yer almadığı, Hakk’ın peygamberlerden sonra evliyaullâha bahşettiği en güzel ikramlarındandır. Fark ettirene çok şükür. Derviş, Rabb’inin fark ettirdiği bu güzel hikmetler için hayatı boyunca sürekli çabalar. Aşk zordur ve aşk makamında durabilmek için sürekli yanmak gerekir. Ne kadar çok yanarsan o kadar çok aşk yolunun menzilleri istikamet ile aşılır. Bu güzellikleri nasip eden Rabb’imizdir. Kul kendi acziyeti ile dahi olsa bunlara nail olamaz. Derviş, hikmet dilinin sırlarında ilerledikçe Rabb’e olan aşkını ve hayranlığını arttırır.
“Rabb’im Sana olan hayranlığımı arttır. Âmin.”
Derviş için yolculuğunda dokuz sayısına kadar bu anlatılanları bulma, keşfetme mücadelesi, bulduktan sonra teslim olma mücadelesi, sonrasında bu güzelliklere karşı dervişin istidadı ölçülür. Teslimiyet ve aşka göre hikmet dilinin zemini oluşturulur ve dokuz sayısına kadar manevi yetiştirme başlanır. Bedeni, ruhu dokuz sayısı ile buluşur. Rüyalarında gördüğü semboller dokuz sayısı ile pekiştirilerek dervişin sırları fehmetme kabiliyeti arttırılır. Sonraki aşamalarda on bir sayısı, iki de bir olma anlamı ile ledün dili ortaya çıkar. Bu dilin kaynağı da muhabbetullahtır. İki basamaklı sayıya geçiş ile manevi tezahürler çok yönlü açılmaya başlamış olur. Tezahürlerden simgeler, kavramlar sayılar ortaya çıkar, derviş bunları görür. Tezahürlerin anlaşılması için hikmet dilinin yerleşmesi ve ilerlemesi gerekir. Rabb’inin ilhamları çok geniştir. Derviş okyanustaki damladır. Zamanla Hak ile okyanus hâline gelir. Derviş acziyetinin bilinci ile sürekli hayranlık hâlinde daha da ilerisi için Rabb’inden her hâlini Kendisi ile hâllendirmesi için himmet istemelidir. Hikmet dilinin yerleşmesi bu aktarılan hâllerin vuku bulması için derviş, mürşidinin izni ile belirli sürede hâlvet hâlinde fetihe, dirilişe hazırlanır. Güzelliklerle donatılmış her âlemin farkına varabîlmek için nefsini tezkiye, ruhunu tecliye ile meşgul eder. Rabb’im her daim farkında olanlardan eylesin.
Yüce Allah sonrasında, katındaki güzelliklerle yetiştirdiği dervişini insanların içerisine göndererek yeryüzünün ondan istifadesini sağlar. Derviş hikmet dilinin güzelliklerini halkın anlayacağı şekilde anlatır. Aşk ehlini, hikmet dilinin sahiplerini az insan anlar. Derviş konuşması gereken yere kadar konuşur. Fazla kelama gerek yoktur. Hikmet dili çok hassas terazide tartıldığı için Hakk’tan, mürşidinden izinsiz anlatmak dervişi sıkıntıya sokar. Bu yüzden derviş uyarılır, susması gerekir.
Yüce Allah kulunu kolay olana yönlendirendir. Rabb’imiz hakkıyla bu hikmetleri yerleştirdiği kullarından eylesin ki, geriye dönenlerden olmayasın, hafîzanallâh. Bu hikmetlerin bedene, özellikle kalbe yerleşmesi çok önemlidir. Hikmet dilinin aslı, kalbde tecelli bulmasıdır. Bu tecelli için Yüce Allah dervişin kalbini sürekli kendisi dışındaki her varlıktan temizler. Ancak kul utanmadan kalbini sürekli dünyalıklarla doldurmaya devam eder. Hak yine temizler, yine temizler. Hassas terazi şimdi anlaşılıyor mu? Bu yolda bazen bir yanlış bakma, bazen bir öfke, bir sabırsızlık dervişi geriletir. Mürşidi onu hemen uyarır. Çünkü hikmet diline zarar gelmemelidir. Derviş vazifelidir. Nefsinin arzu ve isteklerine göre haraket edemez. Nefsinden dolayı bu güzellik hikmetlerinin kendisi ve nesli adına devamlılığına da engel olmamalıdır. Rabb’im hiçbir zaman engel olanlardan eylemesin. Vesselam…
