Kitabı oku: «Büyük evin küçük hanımefendisi», sayfa 5
6. Bölüm
Dick Forrest üniversitede dâhi olmadığını kanıtladı ama birinci sınıfta diğer tüm öğrencilerden daha çok ders astı. Bunun nedeni, astığı derslere ihtiyacı olmamasıydı ve bunu biliyordu. Hocaları onu giriş sınavına hazırlarken neredeyse üniversitenin birinci sınıfının tüm derslerini öğretmişlerdi. Bu arada, karşısına çıkan her liseye ve akademiye yenilen çok madara bir takım olan Birinci Sınıf takımına girdi.
Ancak Dick hiç kimsenin o güne kadar görmediği kadar uğraştı. Paralel olarak sürdürdüğü okuma işlemleri çok kapsamlı ve derindi. Yapmayı başardığı benzinli okyanus yatıyla ilk yaz gezisine çıktığında yanında neşeli gençlerden hiç kimse yoktu. Onun yerine konukları, aileleriyle birlikte edebiyat, tarih, hukuk ve felsefe hocalarıydı. Üniversitede uzun süre “entelektüel” yat gezisi olarak hatırlandı. Hocalar döndükten sonra çok eğlendiklerini anlattılar. Dick ise hocalarının bilim dalları hakkında sınıflarında yıllarca derse girse öğreneceğinden çok daha fazlasını anlayarak döndü. Bu şekilde kazandığı zaman, dersleri kırmaya devam etmesini ve laboratuvar çalışmalarına daha fazla zaman ayırmasını sağladı.
Ayrıca üniversitede eğlenmeyi de ihmal etmedi. Üniversiteli dullar onunla sevişti ve kızlar onu sevdi. Dans ederken asla yorulmuyordu. Sigara, bira partilerini ve toplantıları hiç kaçırmadığı gibi, Banço ve Mandolin Kulübü’yle Pasifik Kıyısı’nda tura çıktı.
Buna rağmen dâhi değildi. Hiçbir şeyde mükemmel değildi. Yarım düzine arkadaşı bançoda ve mandolinde ondan çok daha başarılıydı. Bir düzine arkadaşının ondan daha iyi dans ettiği söyleniyordu. Futbolda, hem de ikinci senesinde en iyi takıma seçilmesine rağmen, sadece sağlam ve güvenilir bir oyuncu olarak görülüyordu, o kadar. Mavi ve altın renkli ev sahibi, kendini ve tribünleri paralarken topu alıp saha boyunca ilerleme şansını bir türlü yakalayamamıştı. Ancak yağmur altında ve çamur içinde oynanan yürekler acısı, zorlu bir maçın sonunda, skor berabereyken ve ikinci yarı bitmek üzereyken, Stanford beş yarda çizgisinde, Berkeley’nin topu, top süren iki kişi yere indirilmiş ve üç yarda gerideyken, işte o anda mavi ve altın renkler ayağa kalktı ve tezahürat yaparak Forrest’ın topu ortalamasını, hem de çok sert vurmasını istedi.
Dick hiçbir şeyde mükemmeli yakalayamadı. Bira partilerinde Büyük Charley Everson ondan daha çok bira deviriyordu. Çekiç atmada Harrison Jackson, Dick’in en iyi atışını hep altı metre geçiyordu. Carruthers onu boksta yeniyordu. Anson Burge her zaman, üç denemenin ikisinde omuzlarını mindere değdiriyordu ama hep çok uğraşarak. İngilizce kompozisyon dersinde sınıfının beşte biri Dick’ten başarılıydı. Rus Yahudisi Edlin mülkiyetin hırsızlık olduğu konusunu tartıştıkları münazarada onu yenmişti. Schultz’la Debret yüksek matematikte sınıfla birlikte onu da geride bırakmıştı. Son olarak Japon Otsuki, kimya dersinde onunla karşılaştırılmanın çok ötesindeydi.
Ancak Dick Forrest hiçbir şeyde mükemmel olmasa da, hiçbir konuda başarısız olmuyordu. Üstün bir güç sergilemiyor ancak zayıflık veya eksiklik de göstermiyordu. Düşüş göstermeyen başarılı durumu sonucunda Dick için mükemmel bir meslek düşleyen vasilerine, ne olmak istediğini sorduklarında belirttiği gibi:
“Hiçbir şey. Yalnızca her şeyi. Bakın, uzman olmam gerekmiyor. Babam parasını bana bıraktığı zaman bunu ayarladı. Ayrıca, istesem de uzman olamam. Bana göre değil.”
Yani Dick o kadar uyumluydu ki, tespitlerini açıkça ifade etmişti. Hiçbir şeye hevesi yoktu. Normal, sıradan, dengeli, her şeyi kabullenen o ender rastlanan bireydi.
Bay Davidson, diğer vasilerin yanında, Dick’in evine yerleştikten sonra hiçbir çılgınlık yapmadığına çok memnun olduğunu belirtince Dick şu cevabı verdi:
“Ah, istediğim zaman kendime hâkim olabiliyorum.”
“Evet,” dedi Bay Slocum yavaşça. “Yabani yanını erken terk ederek kendini kontrol etmeyi öğrenmen, dünyanın en iyi şeyi oldu.”
Dick merakla ona baktı.
“Tabii, o çocukça macera sayılmıyor,” dedi. “O çılgınlık değildi. Daha henüz çılgınlıklara başlamadım. Ama başladığım zaman beni seyredin. Kipling’in ‘Song of Diego Valdez’ şiirini biliyor musunuz? Size birazını okuyayım. Bakın, Diego Valdez, benim gibi çok şanslıydı. O kadar hızlı yükselip İspanya’nın Deniz Kuvvetleri Komutanı olmuştu ki, tadına daha yeni bakabildiği zevkleri sindirme fırsatı bulamamıştı. Kuvvetli ve dinçti ama yükselmekten başka şeye zamanı yoktu. Ama hep kuvvetinin ve dinçliğinin devam edeceğini sanmış, Deniz Kuvvetleri Komutanı olduktan sonra eğlenebileceğini düşünmüş, bu düşünceyle kendini kandırmıştı. Hep şunu hatırlamıştı:
“—Yoldaşlar— Yeni denizlerdeki eski oyun arkadaşları— Vahşiler arasında zırnık dağıttığımız zaman— güneye doğru bin fersah ve otuz yıl uzaklaşıldı.– Onlar asil Valdez’i değil, beni tanıdılar ve sevdiler.
Sonra kaliteli içki buldular. Yalnız içmediler ve güzelce yağmalamayı keşfettiler. Hepimize, seçkin adalarımızın arkasında veya aradaki gizli resiflerde, uzun yolculuklardan bayıldığımız zaman, karinalamak için toplanırız dediler.
Orada ince karina demetlerimiz yanıyordu. Bütün sahil soluktu. Bizim yıpranmış çadırlarımız yükseliyordu; küreğin üstünde yelken; her özlem dolu çapa parıldarken, sakin denizlerde alev alev, dikkatsiz kaptanlarımız arzularına hızla kürek çekti!
Gençlik özlemini yeni öğrenmişti, dul kadın öfkesine gem vurmuştu ve bezgindi; iyi eşler sezonda gururluydu ve hizmetçiler erkeğin farkındaydı. Ben o yoksunluk günlerini ne kadar arıyorsam, yatıştırılmamış, tükenmiş, gecikmelerle dolandırılmış tüm insanlar, aklanmayı o kadar arzu ediyor!
Ah, anlayın onu, anlayın onu siz üç yaşlılar, benim anladığım gibi! Sonra gördüklerini anlayın:
Eğlenmeyi beklemeyi hayal ettim, değişmeyen baharımı sabırla bekleyecek, böylece eğlencemi bekleyecektim. Baharımı kenara koydum, önce şansım karşısında, sonra şaşkın küçümsemeyle, Diego Valdez’i İspanya’nın genelkurmay başkanı yaptım!”
“Beni dinleyin vasiler!” diye haykıran Dick’in yüzü tutkuyla alev alev yanıyordu. “Benim yatıştırılmamış, tükenmiş olmadığımı bir an bile unutmayın. Değilim. Yanıyorum. Ama kendimi tutuyorum. Öldüğümü sanmayın; çünkü ben üniversitede okuyan son derece kibar, saygın bir gencim. Gencim. Yaşıyorum. Şimdi ilk adımda her şeyi mahvetmeyeceğim. Yalnızca hazırlanıyorum. Benim de zamanım gelecek. Aceleyle sakarlık yapmayacağım, elimdeki bardağı devirmeyeceğim ve sonunda Diego Valdez’in yaptığı gibi dövünmeyeceğim:
“Cennetin altında eski karinalama isyanını ve gürültülü, kalabalık sahili geri getirecek rüzgâr veya dalga yok; çöldeki çeşme, çöplükteki su deposu, gizlice yediğimiz ekmek, aceleyle döktüğümüz bardaklar.”
“Dinleyin, vasiler! Çabuk parlayan, ateşli adamınıza –çenesinin ortasından– vurup buz gibi bırakmak ne demek biliyor musunuz? Ben bunu istiyorum. Ayrıca sevmek, öpüşmek, risk almak ve kanlı canlı budalayı oynamak istiyorum. Şansımı denemek istiyorum. Ben de karina etme ayaklanmamı istiyorum ve gençken istiyorum ama çok gençken değil. Bunu başaracağım. Bu arada üniversitedeki rolümü oynuyorum, kendimi tutuyorum, donatıyorum böylece serbest kaldığım zaman en iyi fırsatlar arasında en iyisini seçeceğim. Ah, bana inanın, geceleri her zaman düzgün uyuyamıyorum.”
“Ne demek istiyorsun?” diye sordu Bay Crockett.
“Evet. Tam da bunu demek istiyorum. Henüz çıldırmadım ama çıldırmaya başladığım zaman beni görün.”
“Peki, mezun olunca mı başlayacaksın?”
Olağanüstü genç başını iki yana salladı.
“Mezun olduktan sonra ziraat fakültesinde en az bir yıl lisansüstü dersler alacağım. Bakın, bir hobi geliştiriyorum: çiftçilik. Bir şey yapmak istiyorum… Yapıcı bir şey. Babam önemli bir şey çıkaracak kadar yaratıcı değildi. Sizler de öyle. Öncülük günlerinizde yeni bir arazi buldunuz ve bakire bir maden yatağının kaynağında çalkalayarak altın parçaları bulan denizciler gibi paraları topladınız…”
“Oğlum, Kaliforniya çiftçiliğinde biraz tecrübem vardır,” diye araya girdi Bay Crockett alınmış bir ifadeyle.
“Eminim vardır ama yaratıcı değildiniz. Siz -doğruları söylemek gerekirse- yıkıcıydınız. Sizler bolluk içinde zengin çiftçilerdiniz. Ne yaptınız? Sacramento Vadisi’nde en bereketli topraklarından yüz altmış bin dönüm aldınız ve her yıl buğday ektiniz. Dönüşüm yapmayı hiç düşünmediniz. Samanlarınızı yaktınız. Kara toprağı tükettiniz. Toprağı on santim sürdünüz ve yüzeyin yalnızca on santim altına beton gibi sıkıştırılmış toprak koydunuz. O on santimlik tabakayı tükettiniz ve şimdi tohumunuzu geri alamıyorsunuz.
Sizler her şeyi yıktınız. Babam da yıktı. Hepsi yaptı. Şimdi ben babamın parasını alacağım ve inşa edeceğim. Haraç mezat satılan yıpranmış bir buğday tarlası alıp, sıkıştırılmış toprak tabakasını söküp atacağım ve sonunda, sizlerin ilk ektiğiniz zaman aldığınızdan çok daha fazla ürün vermesini sağlayacağım.”
Bay Crockett, Dick’in çıldırma dönemi tehdidini bir de üçüncü sınıfın sonunda dile getirdi.
“Ziraat fakültesini bitirir bitirmez,” diye cevap verdi Dick. “Sonra gerçek bir çiftlik haline gelecek bir çiftlik alacağım, stok yapacağım ve çiftlik kuracağım. Sonra da karina ayaklanmama başlayacağım.”
“Ne kadar büyüklükte bir çiftlikle başlamayı düşünüyorsun?” diye sordu Bay Davidson.
“Belki elli bin dönüm, belki beş yüz bin dönüm. Duruma bağlı. Masraf yapmadan oluşan değer artışını sonuna kadar oynayacağım. İnsanlar henüz Kaliforniya’ya gelmeye başlamadılar. Parmağımı oynatmadan ya da üstünde düşünmeden, on beş yıl sonra dönümünü on dolardan alacağım arazinin değeri elli dolar olacak, elli dolardan alabildiğim arazi de beş yüz dolar olacak.”
“On dolardan yarım milyon dönüm, beş milyon dolar demek,” diye uyardı Bay Crockett ciddi bir şekilde.
Dick, “Elli dolardan olursa, yirmi beş milyon demek,” diyerek güldü.
Ancak vasileri onun yaban yulafı macerası tehdidine asla inanmadı. Servetini yeni çıkmış çiftçilik yöntemlerine harcayabilirdi ama bu kadar yıldır kendine hâkim olduktan sonra fiilen çıldırmak akıl alır gibi değildi.
Dick diplomasını alırken pek de onurlu değildi. Sınıfında yirmi sekizinci olmuştu ve üniversite dünyasını ateşe vermemişti. En önemli başarısı, çok sayıda güzel kıza ve çok sayıda güzel kızın annesine dayanması ve şaşırtmasıydı. Bundan sonra, son sınıfa, birinci takıma kaptanlık yapıp Stanford’ı beş yıldır ilk kez yenmesini sağlayarak damgasını vurmuştu. Bunlar, bireysel oyunun çok önemli olduğu yüksek maaşlı futbol koçlarından önceki dönemdeydi ama Dick takım çalışmasını ve bireyin takımı için özveride bulunmasını işlemiş, böylece Şükran Günü’nde, mavi ve altın renkliler, çok daha zeki bir on bire karşı zaferini San Francisco’nun Market Sokağı’ndan aşağı kıvrılarak ilerletmeyi başardı.
Ziraat fakültesindeki lisansüstü yılında Dick kendini laboratuvar çalışmalarına adadı ve diğer tüm dersleri astı. Aslında kendi eğitmenlerini tuttu ve bunlara, yalnızca Kaliforniya’daki yolculuk giderleri için büyük bir servet harcadı. Jacques Ribot, tarımsal kimya konusunda dünyanın en büyük otoritelerinden biri sayılıyordu. Dick Forrest, Fransa’da aldığı yıllık iki bin dolarlık maaşı, Kaliforniya Üniversitesi’nin ayartarak önerdiği altı bin dolar için terk eden, sonra da şeker üreticilerinin on bin dolar teklifi üzerine Hawaii’ye giden Jacques Ribot’yu, on beş bin dolarla ve Kaliforniya’nın daha hoş iklimiyle ayartarak beş yıllık sözleşme imzaladı.
Bay Crockett, Bay Slocum ve Bay Davidson dehşet içinde ellerini havaya kaldırdılar ve bunun, Dick Forrest’ın öngördüğü çılgın meslek hayatı olduğunu anladılar.
Ancak bu, Dick Forrest’ın benzer israflarından yalnızca biriydi. Savurgan bir maaş artışıyla Federal Hükümet’ten büyükbaş hayvan üretimi konusundaki yıldız uzmanı çaldı. Aynı uygunsuz davranışla Nebraska Üniversitesi’ni en önemli sağmal inek profesöründen yoksun bıraktı. Ayrıca çiftlik yönetimi sihirbazı Profesör Nirdenhammer’a el koyarak Kaliforniya Üniversitesi’nin Ziraat Fakültesi dekanının kalbini kırdı.
Dick vasilerine “Bu fiyata ucuz, bu fiyata ucuz,” diye açıkladı. “Paramı yarış atları ve aktrisler satın almak yerine profesörler alarak harcadığımı görmüyor musunuz? Ayrıca sizin sorununuz, beyin satın alma oyununu bilmiyorsunuz. Ben biliyorum. Bu benim uzmanlık alanım. Onlardan para kazanacağım ve daha da iyisi, sizin tahrip ettiğiniz toprakta yarım yaprak için bile yer bırakmadığınız yerde bir düzine ot yetişmesini sağlayacağım.”
Bu nedenle vasilerinin, onun çılgın meslek hayatı, eğlenme ve risk alma ve insanı çenesinden yumruklama vaatlerine inanmakta zorlanması anlaşılabilirdi. Dick onları, tarımsal kimya, toprak analizi, çiftlik yönetimiyle uğraşıp yüksek maaşlı uzmanlar ordusuyla Kaliforniya’yı gezerken, “bir yıl daha,” devam edeceği konusunda uyardı. Vasileri de sadece endişeyle, Dick reşit olup servetinin tamamının kontrolünü eline alınca ve gerçekten tarımsal çılgınlığına girişince Forrest milyonlarının hızla ve tamamen dağıtılacağını bekleyeceklerdi.
Dick yirmi bir yaşını doldurduğu gün, batıda Sacramento Nehri’nden dağların tepelerine kadar uzanan prensliğinin alım işlemleri tamamlandı.
“İnanılmaz bir fiyat,” dedi Bay Crockett.
Dick, “İnanılmaz derecede ucuz,” dedi. “Toprak raporlarımı görmelisiniz. Su raporlarımı görmelisiniz. Ayrıca beni şarkı söylerken dinlemelisiniz. Gerçek bir şarkı olan bir şarkıyı dinleyin, vasiler. Şarkıcı da benim, şarkı da.”
Bunun üzerine Dick, Kuzey Amerika Kızılderililerinin, Eskimoların ve Moğolların şarkı duyusunu oluşturan çatlak, titrek falsetto sesle şarkısını söyledi.
“Hu’-tim yo’-kim koi-o-di’! Wi’-hi yan’-ning koi-o-di’! Lo’-whi yan’-ning koi-o-di’! Yo-ho’ Nai-ni’, hal-u’-dom yo nai, yo-ho’ nainim’!”
“Müzik bana ait,” diye mırıldandı özür dilercesine, “Bence böyle olması gerekiyordu. Bakın, bu şarkıyı dinleyenlerden hiç kimse hayatta değil. Nishinamlar Maidulardan almış, onlar da şarkıyı yapan Konkaulardan. Ama Nishinamlar da, Maidular da, Konkaular da yok oldu. Ama son çiftlikleri duruyor. Siz, Bay Crockett, bereketli topraklarınızı topluca sürerken, pullukla sürerken, pulluğun tabanıyla sürerken havalandırdınız. Ben de şarkıyı, Birleşik Devletler Pasifik Kıyısı Coğrafi ve Jeolojik İnceleme Grubu’nun belirli bir etnolojik raporunun üçüncü bölümünden aldım. Bu şarkıyı ilk olarak gökyüzünde oluşan Kızıl Bulut dünyanın ilk sabahında yıldızlara ve dağ çiçeklerine söylemiş. Şimdi size bunu İngilizce olarak söyleyeceğim.”
Dick, yine Kızılderili falsettosuyla, zafer içinde çınlayarak, avaz avaz ve elleriyle bacaklarına vururken, ayaklarıyla ritim tutarak şarkısını söyledi:
“Meşe palamutları gökyüzünden iniyor! Kısa palamutları vadiye dikiyorum! Uzun palamutları vadiye dikiyorum! Filizleniyorum, ben, kara meşe palamudu filizleniyorum, filizleniyorum!”
Dick Forrest’ın adı şaşırtıcı sıklıkla gazetelerde çıkmaya başladı. Kaliforniya’da tek bir boğaya on bin dolar ödeyen ilk adam olarak hemen ün kazandı. Federal yönetimden çaldığı büyükbaş hayvan uzmanı İngiltere’de Hillcrest Chieftain atını Rothchilds’ların idari bölge çiftliğinden daha fazla fiyat vererek aldı. At kısa sürede Forrest’ın Çılgınlığı olarak tanınmaya başladı, zira bu görkemli hayvana beş bin gine4 ödemişti.
“Bırakın gülsünler,” dedi Dick eski vasilerine. “Ben kırk tane idari bölge tayı ithal ediyorum. İlk on iki ayda fiyatının yarısını çıkaracağım. Bu atın, benden her tıkırtıyı üç beş bin dolara satın almak için Kaliforniyalıların yırtınacakları birçok kızı, oğlu ve torunu olacak.”
Dick Forrest reşit olduktan sonraki ilk aylarda benzer birçok çılgınlık yapma hatasında bulundu. Ama hepsinin arasında en akla gelmeyecek ve sonuçta kendisinin belirlediği genel çizgiler doğrultusunda geliştirmeleri amacıyla bizzat uzmanlarına devrettiği, feci bir hata yapmamaları için kontrol ettiği çılgınlık, ilk çılgınlığına milyonlarca dolar yatırdıktan sonra, kudurmak için Tahiti’ye giden iki yelkenli bir yolcu gemisine bilet almasıydı.
Vasileri ondan arada sırada haber alıyordu. Bir keresinde İngiliz bayrağı ve Newcastle’dan kömür taşıyan bir dört direkli çelik yelkenli geminin sahibi ve kaptanıydı. Bu kadarını biliyorlardı; çünkü alış fiyatını ödemeleri istenmişti, çünkü Dick’in gemisi, talihsiz Orion gemisinin yolcularını kurtardığında kaptan olarak adı gazetelere çıkmıştı ve çünkü Dick’in gemisi büyük Fiji kasırgasında tüm mürettebatıyla kaybolduğu zaman sigorta parasını almışlardı. Dick 1896 yılında Klondike’daydı; 1897’de Kamçatka’daydı ve C vitamini eksikliğinden iskorbüt hastalığına yakalanmıştı; sonra, Amerikan bayrağıyla Filipinler’de ortaya çıktı. Bir keresinde, nasıl ve neden olduğunu hiçbir zaman öğrenemedilerse de, Llyod’s tarafından uzun zaman önce reddedilen ve Siyam himayesinde seyreden dengesiz bir yük gemisinin sahibi ve kaptanıydı.
Zaman zaman iş yazışmaları, çeşitli mor denizlerin mor limanlarından ondan haber almalarını zorunlu kılıyordu. Bir keresinde, onu Rusya’da zor durumdan kurtarmak için Pasifik Kıyısı’nın tüm politik baskısını Washington’da hissettirmek durumunda kalmışlardı. Bu olay hakkında günlük gazetelerde bir satır bile çıkmamıştı ama gizlice Avrupa’nın tüm elçilik ve konsolosluklarındaki yöneticilerde hassas bir keyif ve neşe yaratmıştı.
Dick’in Mafeking’de yaralı olarak yattığını, Guayaquil’de sarıhumma hastalığından zor kurtulduğunu ve New York kentinde açık denizlerde zorbalık yüzünden mahkemeye çıktığını tesadüfen öğrenmişlerdi. Basında üç kere öldüğüne ilişkin haberler okudular: Birinde Meksika’da savaşta ölmüştü ve iki kere Venezuela’da idam edilmişti. Bu tür yalan haberler sonrasında Dick’in vasileri, küçük tekneyle Sarı Deniz’i karşıdan karşıya geçtiğinde, beriberi hastalığından öldüğü “söylentileri” çıktığında, Mukden’de Japonlar tarafından Ruslar’dan kaçırıldığında ve Japonya’da askeri hapishanede kaldığında heyecanlanmayı bıraktılar.
Hâlâ yaşayabildikleri tek heyecan, Dick otuz yaşındayken, söz verdiği gibi kurtlarını döktükten sonra Kaliforniya’ya döndüğü zamandı. Yanında eşi vardı ve yıllardır onunla evli olduğunu açıkladı. Üç vasi de karısını tanıdıklarını fark ettiler. Birleşik Devletler gümüşü tedavülden kaldırdığı zaman, Chihuahua’da bulunan Los Cocos madenindeki son felakette Bay Slocum, kadının babasının servetiyle birlikte sekiz yüz bin kaybetmişti. Bay Davidson Amador County’deki çökmüş, insan eliyle canlandırılmış nehir yatağından sekiz milyon çıkardığı zaman, kadının babasıyla birlikte Last Stake’ten bir milyon kaçırmıştı. O dönemde genç olan Bay Crockett, ellili yılların sonunda kadının babasıyla Merced’in altını “kepçelemiş,” annesiyle evlenirken sağdıcı olmuş ve Grant’s Pass’ta onunla ve o dönem teğmen olan U. S. Grant’la poker oynamıştı. O yıllarda bütün küçük batı dünyasının genç teğmen hakkında bildiği tek şey, iyi bir Kızılderili savaşçı ama kötü bir poker oyuncusu olduğuydu.
Dick Forrest, Philip Desten’ın kızıyla evlenmişti! Bu, Dick’e iyi şanslar dileme olayı değildi. Ne kadar şanslı olduğunun farkında olmaması konusundaki boşboğaz ısrarı meselesiydi. Vasileri Dick’in tüm çılgınlıklarını affettiler. Bunları telafi edip başarılı olmuştu. Sonunda gayet mantıklı bir hareket gerçekleştirmişti. Daha da iyisi; bu çok dâhiyane bir hareketti. Paula Desten! Philip Desten’in kızı! Desten kanı! Destenlar ve Forrestlar! Bu yeterdi. Eski güzel günlerin Forrest’ı ile Desten’ının üç yaşlı yoldaşı, hatta çalıp hayatlarına devam eden ikisi, Dick’e epeyce sert davrandı. Hazinesinin son derece değerli olduğu, böyle bir evliliğin ona yüklediği kutsal görev, Desten ve Forrest kanının tüm gelenekleri ve erdemleri konusunda onu uyardılar. Öyle ki, sonunda Dick kahkahalarla güldü ve bir grup meraklı veya soy sop meraklısı, takıntılı yaşlılar gibi konuştuklarını belirten bir cümleyle araya girdi. Zira aynen böyle konuşuyorlardı ama bu kadar densiz bir şekilde söylenmesinden pek hoşlanmadılar.
Her durumda, Dick’in bir Desten’la evlenmiş olması, onlara Büyük Ev’in planlarını ve inşaat tahminlerini gösterdiği zaman, başlarıyla koşulsuz onaylamalarına yol açtı. Paula Desten sayesinde ilk kez Dick’in, akıllı ve iyi bir şekilde harcama yaptığı konusunda fikir birliğine vardılar. Çiftçiliğine gelince, Harvest Grubu’nun hiç durmadan ürettiği tartışılmazdı ve hobilerine izin verilebilirdi. Buna rağmen, Bay Slocum’un belirttiği gibi:
“Yalnızca koşum atı olarak kullanacağın bir ata yirmi beş bin dolar ödemek delilik. Koşum atları koşum atlarıdır; sürü yönlendiren bir at olsaydı…”
Ücretsiz ön izlemeyi tamamladınız.