Sadece LitRes`te okuyun

Kitap dosya olarak indirilemez ancak uygulamamız üzerinden veya online olarak web sitemizden okunabilir.

Kitabı oku: «Repressiya Dönemi Azerbaycan Dönemi Hüseyin Cavid», sayfa 3

Yazı tipi:

1.4. HÜSEYİN CAVİD’İN ÇALIŞMA HAYATI

1.4.1. İstanbul’dan Sonraki Dönemde Öğretmenlik Faaliyeti

Darü’l- Fünun’u başarıyla bitiren Hüseyin Cavid, 1909 yılının sonunda doğduğu şehirden Nahçıvan’a döner. Memleketine büyük umutlarla dönen, yeni yetişen gençlere faydalı olmak, büyük işler yapmak arzusuyla gelen Hüseyin Cavid, çok kısa zaman sonra bedbinleşiyor.

Yazarın bedbinleşmesine sebep olarak o dönemde Nahçivan’a dönünce Azerbaycan’ın milliyetçi aydınlarına özellikle Türkiye’de eğitim almış açık fikirli gençlere iş kapılarının kapalı olduğunun anlamasıdır.Diğer taraftan yaklaşmakta olan Balkan Savaşları’nın gergin havası yüzünden, ister Azerbaycan’da olsun isterse Türkiye’de aydınların çalışabilme imkânları kısıtlı hale gelmiş, vatanperver öğretmenler çeşitli sebeplerle okullardan uzaklaştırılmışlardır.38Bedbinliğ ine bir diğer sebebi ise yine arkadaşı Kurbanali Şerifzade’ye yazdığı “yalnız kendiniz okuyacaksınız” başlıklı yazısından anlayabiliriz:– “Terbiyey-i medeniyeye gelince esas odur- elhamdülillah, o külliyen mefkuddur. Bu sebeple bendeniz İranlıların ve Kafkas’ın henüz medeniyete yaklaşmamış taraflarının âtisiniyirmi, otuz seneye kadar pek zahmetli ve karanlık görüyordum. Niçin? – diye soracaksınız… Çünkü esas yoktur. Efendim esas! Esas kökü berkitmek39için yalnız “evolusyon” kanuni tekâmüle ihtiyaç vardır.

Cüzi ve sathi bir mumarise işleri yoksa işte esas olmaz ise inkılâp hiç bir fayda vermez. Fakat men Kafkasya’nın istikbalini İran’a nispeten daha ziyade görüyorum.40

Buradan da anlaşıldığı kadarıyla yazar Türkiye dönüşünde karşılaştıkları karşısında biraz umutsuzdu. Daha sonraları eleştirmenler tarafından bir inkılâp yapamadığı için inkılâp şairi olamadığı için eleştirilen yazarın, aslında Türkiye’den dönerken düzeyi belliymiş. Onun amacı evrim yapmak değil, tekâmül yapmaktan yanaydı. Aynı zamanda mektuplarından yazarın dönmeden önce bile çalışmak istediği yerler çok belliymiş. O dönemde Kafkasya’da Bakü ve Gence’de öğretmenlik yaptığı gibi Erivan’da ve Tiflis’te de çalışmak istiyordu. Öyle de yapmıştır. Şöyle ki, 1909 yılının sonunda memleketine dönen yazar, üç ay gibi kısa bir süre Nahçivan’da kaldıktan sonra Erivan kazasının Millî köyünde öğretmen olarak çalışma hayatına atılıyor. Önce Azerbaycan’ın aydınlarından ünlü yazar, satirik ve dram yazarı Celil Memmedguluzade’nin öğretmenlik yaptığı bu mektep, iki sınıflı ilk okuldu.

Cavid gibi yüksek eğitimli, derin bilgiye sahip Arapça, Farsça, Rusça ve Türkçe dillerini iyi düzeyde bilen bir aydının ilkokulda öğretmen olması ilk bakışta tuhaf görünse de bu sebepsiz değildi.

Azerbaycan halkının yüz seneye yakın bir müddette müstemleke boyunduruğunda ezen Rus Çarlığı, bütün vasıtalardan istifade ederek, yerli halkı, Türkleri cehalette tutmak istiyordu.

Azerbaycanlıların gözleri açılmasın, elleri silah tutmasın diye orduya alınmıyor. Azerbaycan’da maarifin, ilmin yayılmasına çeşitli yollarla engel oluyorlardı. Fakat Azerbaycan’ın milliyetçi aydınlarının devamlı ve etkili mücadeleleri sonucunda, Çar makamları Azerbaycan’ın bazı yerlerinde ilk okullar açmak zorunda kaldı. Bu okullarda eğitim Rus dilinde olmakla beraber çocuklara Türk dili ve Türk dilinde şeriat da öğretiliyordu. Hiç olmazsa bu fırsatı kar olarak değerlendiren Azerbaycanlı aydınlar bir takım maddi zorluklara ve mahrumiyetlere katlanarak seveseve bu okullarda öğretmenlik yapıyorlardı. İşte bu sebeple Cavid de Erivan’a geliyor. İlk öğretmenlik faaliyeti için Azerbaycan maarifi tarihinin şerefli ve fedakâr askerlerinden biri de Cavid’dir.XIX. yüzyılın sonlarında ve XX. yüzyılda yaşamış Azerbaycan şair ve ediplerinin aşağıyukarı hepsi aynı zamanda hem edip, şair hem de öğretmenlik yapmışlardır.

Cavid, Erivan’dan sonra 1912 senesinde Gence’de öğretmenliğe başlar. Birkaç ay sonra işinden uzaklaştırılıyor. O dönemde aydınlara karşı böyle muameleler çok yaşanmaktadır. Mirze Cafer’in Hüseyin Cavid isimli kitabında bu durumu şöyle açıklıyor: “Mektepten meni, Mirza Mehemmed ve Mirza Hebib kenar edibler. Anlaşılan Türkiye-Rusya savaşı münasebeti ile bizden şüphelenirler.”41

Medrese-i Ruhaniye’den sonra Cavid, Gence’de demir yolu idaresinde bir süre ihtiyaçlarını karşılamak için muhasebecilik yapmıştır. 1912 yılının Ağustos ayında yazar, Tiflis’e gidiyor ve 1912 yılına kadar burada öğretmenlik yapıyor. Okulun maddi harcamalarını kimse üstlenmediğinden okulun kapatılma tehlikesi vardı. Okulun harcamalarını üstlenmiş. “Simurg” ve Kimya” Hayır Vakıfları arasındaki anlaşmazlık okulun kapatılma tehlikesini hızlandırıyordu. Bu okulda çalıştığı dönemlerde Hüseyin Cavid, Çar Gizli Polisi’nce çağrılmış ve “ÇGP” onun İstanbul’daki eğitimiyle ilgili sorular sormuş ve Sosyal-Demokrat Partisi ile bir bağlantısının olup olmadığını sorgulamıştır.Hüseyin Cavid’in hiçbir zaman ne saklı ne de açık bir siyasî partiye üyeliği olmamıştır. Kendi hatıralarından ÇGP’ne çağrılıncaya kadar, onun yaşadığı eve ve çalıştığı okula bazı kişiler gelmiş hakkında bilgi toplamışlardı.

Tiflis’te yaşadığı ve çalıştığı dönemde şehrin tiyatro hayatıyla da ilgileniyordu. “Tiflis Türk Dram Destesi” isimli tiyatro grubunun tiyatrolarını takip ediyor ve bununla ilgili olarak da(oyunlarla ilgili) “İkbal” gazetesinde yazılar yazıyordu. 1914-1915 yıllarında tiyatro grubu Namık Kemal’in “Zavallı çocuk”, “Vatan yahut Silistre” ve “Akif Bey” piyeslerini sahneliyordu.

Hüseyin Cavid, Tiflis’te çalıştığı dönemde “Şeyh Senan” dramının bazı perdelerini burada yazmıştır. İlk kitapları olan “Ana” piyesi ve “Keçmiş Günler”şiir kitabı 1913 yılında Tiflis’te basılmıştır. 1914 yılında Hüseyin Cavid, sıhhatiyle ilgili sorunları nedeniyle Tiflis’ten Kahetiya’ya gider ve burada olduğu dönemde de geçici olarak bir demir yolu idaresinde geçimini sağlamak için memurluk yapar. Buradan da yine tedavi olmak niyetiyle Yessentuki’ye gider. (bazı kaynaklarda Kıslavodsk yazar.) Fakat 1937 yılında tutuklandığı zaman sorgulandığı sırada kendi ifadelerinde yargıca Yessentuki’ye gittiğini söylemiştir.42

Bir süre sonrayazar 1915 yılında Bakü’ye döner. Bu bilgi, yazarın arkadaşlarına yazdığı mektuplar ve o dönem “Yeni İkbal”, “Basiret”, “Sedayı Kafkas” gazetelerindeki yazılarının tarihiyle de tutarlıdır. 1915 yılında Bakü’de ünlü iş adamı, hayırsever Tağı Nağıyev’in “Sefa” isimli okulunda öğretmenlik yapmıştır.Hüseyin Cavid, Bakü’de İran Büyükelçiliği’nin Bakü’de yaşayan İranlılar için açtığı “İtti-had” isimli okulda Azerbaycan Türkçesi öğretmeni olarak da çalışmıştır.Yazar, bu okulda onunla beraber İstanbul Üniversitesi’nde eğitim almışAbdullah Memedzade’nin ve Abdullah Sar’un referansıyla çalışmaya başlamış ve bir buçuk yıl burada öğretmenlik yapmıştır.

1917 yılında Bakü’de kurulan “Muharrirler ve Edipler Cemiyeti”nin edebiyat komisyonuna üye seçilir. Buradaki dostları arasında Abdullah Sadık, Cafer Bünyadzade, Seyid Hüseyin, Üzeyir Hacıbeyov, Neriman Nerimanov ve Salman Mumtaz gibi dönemin önemli edebiyat adamları ve sanatçıları vardı. Bunların bir kısmı ve başka dostlarının da katılımıyla, Tebriz Oteli’nde bir araya gelerek sıcak ve samimi edebiyat sohbetlerine dalarlardı. Bu dönemde de Hüseyin Cavid Tebriz Oteli’nde yerleşmiş orada yaşamaktaydı. Bu şekilde sohbetler de bu otelde onun odasında düzenleniyordu. Bir araya geldikleri toplantılarda Fars, Arap, Osmanlı ve Azerbaycan şairlerinin eserlerinden buldukları güzel örnekleri okur, onların tahlilini yaparlardı.43

1918 yılının Mart ayında Ermenilerin Müslüman Türklere karşı yaptıkları kanlı eylemlerde “Kaspi” matbaası, “Açık Söz” gazetesinin binası ve İsmailiyye Hayır Vakfının binası da Ermeniler tarafından yakıldı. Tarihte “Mart Hadiseleri” olarak bilinen Ermenilerin Kafkasya’da yaptıkları (Bakü’de) Türk katliamı üç gün geceli gündüzlü sürmüştür. Mart Hadiseleri’nde Ermeniler, Tebriz Oteli’nde kalan diğer insanlarla beraber Hüseyin Cavidde esir alır, gözü önünde altmış Türk kurşunlanır. Kendisi ve arkadaşı Hüseyin Sadık tesadüf eseri ölümden kurtulur. Bu olaydan sonra arkadaşıyla Enzeli’ye kaçarlar. Cavid oradan önce Tebriz’e sonra da Nahçivan’a gider. Nahçivan’da bir yıl “Rüşdiyye” mektebinde öğretmenlik yapar.

1918 yılında evlenir, 1919 yılında yeniden Bakü’ye taşınır ve bu tarihten sonra hapsedilip sürgüne gönderilinceye kadar Bakü’de çalışır ve buradan hiç ayrılmaz. 1921-1922 yıllarında yeni bir eğitim programı başlatan Bakü’deki “Darü’l-Müellim Mektebi”nde Türk Dili ve Edebiyatı dersleri okutmaya başlar. Cavid, burada 1933 yılına kadar çalışmıştır. Burada öğretmenlik sırasında okulda Cavid’in rehberliği altında “Dram Derneği” kurulur. Çeşitli tiyatro eserleri dernek tarafından başarıyla burada sahnelenir.

1923 yılında Azerbaycan Yazıcılar İttifakı’nın44 çeşitli komisyonlarında görevlendirilir. 1926 yılında Bakü Türkoloji Kongresine katıldı. 1926 yılında Halk Maarif Komiserliği tarafından Batı Edebiyatını öğrenmek ve gözlerini tedavi ettirmek için Berlin’e ve Paris’e gönderilir.45

1932 yılında Azerbaycan Yazarlar Birliğine kabul edildi. Azerbaycan’daki yeni rejimin yapılanma sürecinde idarecilerin yazarlardan istediği türden eserler vermemesi Cavid’e duyulan tepkilerin artmasına sebep olur. Sovyet yönetiminin Stalin döneminde Hüseyin Cavid’e karşı tenkitler; haksız ve acımasız şekil almaya başlar. Yazara karşı üstlerin tutumu ve yazara karşı yapılan baskılar sert bir şekil almıştır. 1937 yılında yazarın hapsedilmesiyle sonuçlanır.

1.5. HÜSEYİN CAVİD’İN EVLİLİĞİ VE AİLE BİREYLERİ

1918 Mart hadiselerinden sonra Hüseyin Cavid bir hafta Ermenilerin elinde rehin kaldıktan sonra arkadaşı Hüseyin Sadık’la Enzeliye kaçarlar. Mart olaylarında matbaanın yakılması ile yazarın sekiz bin kitabı yakılır. Dolayısıyla elinde hiç parası kalmaz, gidecek ve kalacak yeri bile artık yoktur. Tebriz Oteli’de yakılınca çaresiz kalıp saatini birine satar. Tebriz’e gider burada iki ay kaldıktan sonra oradan da Nahçivan’a geçer. Nahçivan’da bir yıl kalır ve “Rüşdiye Mektebi’nde” öğretmenlik yapar. Bu dönemde Hüseyin Ca-vid 36 yaşındadır ve ailesi tarafından sürekli evlendirilmek istenmektedir. Ama yazar ısrarla ben evleneceğim kadını görmeden evlenmem demektedir.Yazar, görmeden sadece görücü usulü ile evlenmek istemiyordu. O dönemde Azerbaycan’da ve özellikle Nahçivan’da evlilikler hep görücü usulü ile yapılırdı. Hatta damat ve gelin sadece düğünde ya da evlendikten sonra birbirlerini görüyorlardı. Hüseyin Cavid’de ısrarla böyle bir evlilik yapmak istemiyordu. Çünkü kendisi aşk ve özgürlük şairiydi. Böyle evlilik düşüncesi de onun yapısına ve doğasına tersti. Hüseyin Cavid’inablası Ummu Selime, kızları Rübabe ve Saltanatın arkadaşı olan; onların evinin karşısında Yeni Bazar Nehri’nin karşı kıyısında oturan Müşkinaz isimli bir kızı kardeşine, yani Hüseyin Cavid’e yakıştırıyormuşlar. Kardeşi bu düşüncesiniCavid’e açar ama Cavid ona- “Hangi dönemde yaşıyoruz abla” der. “Sen beni evlendiriyorsun”. Ben şiirlerimde hür ve özgür aşktan, sevgiden yazıyorum ve sen beni tanımadığım, görmediğim biri ile evlendiriyorsun. Önce bana söyle kim bu kız kimlerdendir? Belki hiç benimle evlenmek istemez, ben beğenip âşık olsam bile, o zaman sen ne yaparsın? 46

En sonunda, Cavid’i evleneceği kızı görme koşuluyla ikna ediyorlar. Yine eşi Müşkinaz Cavid kendi hatıralarından bu olayı şöyle anlatıyor; “Beni evlerineyemeğe davet ediyorlar, birkaç gün sonra o zaman evlerinde iki tane sandık vardı ve üstünde de bir yığın yorgan döşek koyulmuştu. Meğer o sandıkların arkasındaymış. Beni de o sandıkların karşısına oturttular. Bu zaman benim arkamdan gelen ışık Cavid’in beni görmesini engellemiş, bir kere daha görmem lazım demiş. Bu defa beni onların evindeki dikiş makinesine bakma bahanesi ile eve davet ettiler. Gittim önceden belirlenmiş yere beni oturttular. Cavid beni görmüş ve olur demiş ama benimde görüşümü sormalarını söylemiş. Ben onu zaten nehrin kıyısında evlerine geldiği zaman gördüğümden hemen olur dedim. 47

Hüseyin Cavid ve Müşkinaz Hanım 1918 yılının Ağustos ayında mütevazı bir düğünle evlenirler. Müşkinaz Cavid, döneminin diğer kızları gibi eğitim almamıştı. Düğünden birkaç gün sonra Cavid, onun yazdığı yazıların ilk okurunun olmasını istediğini söyler ve bunun üstüne ona her gün ders anlatmaya başlar. Müşkinaz Cavid bu olayı şöyle anlatır: “Bana alfabeyi öğretti, giderek derslerimiz yoğunlaşıyor, zorlaşıyordu. En büyük arzularımdan birisi eğitimli olmaktı. Benim bu hayalimi, arzumu Cavid gerçek etti”.48

Hüseyin Cavid evlendikleri dönemde Nahçıvan’da öğretmenlik yapıyordu. Birkaç ay sonra çalışmak için onu Maarif idaresinden Bakü’ye davet ediyorlar. Cavid, gidip Bakü’ye yerleştikten sonra ağabeyine mektup yazıp eşini münasip biriyle Bakü’ye göndermesini rica eder. Böylelikle Müşkinaz Hanım Cavid’in küçük kardeşi Ali Rıza ve onun ailesiyle Bakü’ye gelir. Yolculuğu zor geçer, çünkü o zaman Tiflis üzerinden bir haftaya Bakü’ye geçiyorlardı. Bakü’de Cavid ile Müşkinaz Hanım eski Krupskaya sokağındaki ilk evlerine daha doğrusu ilk kiraladıkları odaya yerleşiyorlar.

Evliliklerinin ilk yılları sıkıntılarlageçmiştir. Çünkü Cavid’in derslerinin saati giderek azalıyordu. Krupskaya sokağında yerleşen bu küçük odada ne kadar sıkıntı yaşasalar-da güzel anıları da oluyor. Şöyleki ilk evlatları Ertuğrul, 22 Ekim 1919 tarihinde bu evde doğuyor. Cavid’le Müşkinaz Hanım’ın ikinci evlatları Tümrüs 23 Ağustos 1921 tarihinde doğuyor. Fakat daha doğar doğmaz hastalanıyor ve bir yaşını doldurmadan ölüyor. 23 Ekim 1923 tarihinde kızı Turan doğar.

Şair için 20’li yıllar yeni doğmuş bebeğinin ölümü, sonra çok sevdiği kardeşi Ali Rıza’nın hastalığı ve ölümü sebebiyle buhranlı, inişli çıkışlı geçmiştir. Gerçi çok sevdiği Turan’da bu dönemde doğar. Ama 40 yaşındaki yazar, zor günler geçmiştir ve bu dönem yazı hayatına da yansımıştır. Eleştirmenler yazarın yaratıcılığının bu dönemini “Mefkürevi tereddüt, buhran yılları” diye nitelendiriyorlar.49

Hüseyin Cavid, iyi bir aydın ve münevver olduğu gibi, aynı zamanda da çok iyi bir aile reisi ve şefkatli bir babaydı, çocuklarının kahvaltısını o hazırlar ve okula da o götürürmüş. Eşini sabahları, uyandırmaya kıyamazmış. Hayattan erken ayrılmasıyla Azerbaycan halkı emsali olmayan aydınını, münevver bilim adamını, örnek bir aile reisini kaybetmiştir.

1937 yılında Hüseyin Cavid’in tutuklanmasıile eşi Müşkinaz Hanım zor bir döneme girer, hem metin olmalı eşine destek olmalı,hem de çocuklarına sahip çıkmalıydı. Çünkü eşini “Halk düşmanı” ilan etmişlerdi. Yaşadıkları ev dâhil her şeylerineicragelmişti. Hayatında hiç çalışmayan Müşkinaz Hanım çocuklarını geçindirmek için çalışmaya başlar. Temizlik, dikiş işleri yapar. Eşinin hapiste olduğu dönemlerde onun ziyaretine gidebilmek için en güzel eşyalarını satar, bir tek nişan50yüzüğünü satmaz. Onu da oğlu Ertuğrul hastalanınca eşinin yüzük emanetini evlat emanetini kurtarmak için satar. Müşkinaz Hanım, gerçekten metaneti ve iradesi ile örnek bir eş ve anne olmuştur.

Cavid ailesinin bir başka bireyi, yazarın ilk göz ağrısı, çok sevdiği oğlu Ertuğrul, XX. yüzyılda Azerbaycan’ın fikir tarihinin yetenekli simalarından biriydi.1926-1927 yılında Azerbaycan Darü’l-Müallimatı yanındaki Numune Okulu’na kayıt yaptırmış, daha sonra iki yıl orada eğitim aldıktan sonra 8. Şura okuluna geçiş yapmış ve 1935-1936 yıllarında başarılı bir şekilde okul ikincisi olarak bitirmiştir. 1936-1937 eğitim yılında Azerbaycan Pedagoji Üniversitesi’nin (Öğretmenlik Enstitüsü) dil ve edebiyat bölümünü kazanmıştır. Babasını örnek alarak o da öğretmenlik mesleğini seçmiştir ve yine babası gibi o da şiir yazmış ve hikâye derlemiştir. Bunun yanı sıra müziğe olan ilgisi nedeniyle müzik eğitimi almış ve yeteneği sayesinde Azerbaycan Devlet Konservatuarı’na Müzik İlmi Araştırma Odası’na asistan olarak alınmıştır. Ailenin tek geçim kaynağı bu genç delikanlının bursu ve maaşı idi. Bu kadar genç yaşta kaderin sert yüzüyle tanışmış, ağır sorumluluklar üstlenmiş olan Ertuğrul; yılmadan, içine kapanmadan, kendini geliştirmeye, tarihte ve bilimde bir iz bırakmaya çabalıyordu. Üstün yetenekli bir genç olan Ertuğrul Cavid, sanatın değişik dallarında denemeler yapmıştır. Şiir yazmış, resim çizmiş, beste yazmış, dram eserleri yazmış, folklorla uğraşmış ve bu alanda ciddi araştırmalara imza atmıştır. Ertuğrul daha 20’lı yaşındayken Azerbaycan Türkçesinin dilinin millî iflas döneminde, dilimizin siyasî tuzağa uğradığı bir dönemde folklorumuzu araştırmış, araştırmalarında her kesin ilgisini öz Türkçedeki dil sorununa çekmeye çalışmıştır. Ertuğrul Cavid’in dil konusundaki bu çabaları boşuna değildi. O, babası Hüseyin Cavid’in kullandığı ortak Türk dilini kullanmak istiyordu. Bu dönemde pek sık rastlanmayan bir üslup ve dilde şiirler yazıyordu.

 
Bizim yerin iyitleri51
Girermeydana merd olu52
Ölünce meydandan dönmez
Ağzı kanlı bozgurt olu
 

Şiir parçasından da görüldüğü gibi babasının yazı dilini şiirlerinde takip ediyordu. Hep geçmişimizi, millî köklerimizi araştıran Ertuğrul bir senfoni de bestelemiştir.1940-1942 yıllarında Azerbaycan Devlet Konservatuarı’nda en ünlü müzisyenlerinden, duayenlerinden eğitim almış ve pek iyi bir dereceyle buradan mezun olmuştur. Ertuğrul, klasik eserlerini de Azerbaycan Türkçesine çevirmiştir. Yani o kısacık ömründe kalemini çevirmen olarak da denemiştir. Çevirileri içinde F. Şubert’in “Öğrenci”; Rimski-Korsokov’un “Hindi Konuğun Nağmesi”; T. Cordani’nin “Ey Sevgilim”; S. Rahmaninov’un “Jasmin”i; Motsart’ın “Beşik Nağmesi; İohan Şrtaus’un “Bahar Nağmesi” gibi klasik parçalar vardı.

Ertuğrul Cavid yazılarında TOEC imzasını kullanıyordu.Bu İmzanın açıklaması da, Türk Oğlu Ertuğrul Cavid idi.

Ertuğrul Cavid, zorluklarla dolu bir hayatın içerisinde, geçim sıkıntısının yükünü çekti ve genç yaşta omuzlarına yüklediği sorumluluklar karşısında pes etmedi. Tam tersi sabah akşam millî medeniyetin gelişmesine bir katkıda bulunmak için çabaladıdurdu. “Halk Düşmanı’nın” oğlu halkı için çabalıyordu.

1941 yılında II. Dünya Savaşı’nda Ertuğrul Cavid’i desavaşa aldılar. Aslında Ertuğrul’un savaşa alınması çok tuhaftı. Çünkü “Halk Düşmanı’nın” oğlu olduğu için ona silah verip ön cepheye almak, Sovyet Rusyası’nın prensiplerine aykırı idi. Böyle siyasî anlamda damgalanmış ailelerin çocukları sadece arka cephede çalıştırılıyordu. Ama tuhaf olanı yalnızca bu değildi. Ertuğrul’un fiziksel yapısı onun savaşa alınmasına müsaade etmiyordu. Ertuğrul, 1.68 cm. boyunda 51 kg ağırlığındaydı. Fakat bunlara rağmen savaşa alınıyor ve 1943 yılında cephede verem hastalığına yakalanarak, ağır bir durumda Tiflis hastanesine gönderiliyor. Ertuğrul’un durumu çok kötü olduğundan yapılacak bir şey kalmadığını söyleyerek onu evine gönderiyorlar.

Babasının sadık arkadaşlarından olan Eziz Şerif, Ertuğrul’u alarak Nahçivan’a götürüyor. Fakat rahat etmesi ve son günlerini huzurlu geçirmesi için getirildiği burada da huzur bulamıyor. Çünkü kimse onunla konuşmuyor, ziyaretine gelmiyor. En yakın akrabaları bile onu ziyaret etmeye korkuyorlar. Onunla konuşmaktan başlarına geleceklerden korkuyorlardı. Çünkü Ertuğrul “Halk Düşmanı” adı almıştı. 14 Ekim 1943 tarihinde dünyasını değiştirdi. Herkese küskün gittihayattan veannesine yazdığı son mektubunda;“Kimseye selam söylemiyorum” yazıyordu.53

Akrabalarından sadece halası ve kuzeni Süleyman vardı son günlerde yanında. Annesi ve kardeşi bile defnine gidemediler. Çünkü o zaman Bakü dışına çıkmaları için yönetimden özel izin almaları gerekiyordu.

Böyle zor şartlarda ağır baskılarla hayat mücadelesi veren bir ailenin bir diğer üyesi Hüseyin Cavid’in kızı Turan Cavid idi. Turan Cavid, bütün ömrünü hayırlı evlat olarak babasının elyazmalarını, kitaplarını toplayarak,tarihten izinin silinmesini önlemek adına her şeyi yaptı. Çünkü o dönem Sovyet Hâkimiyeti “Repressiya”54 sırasında Ruslar, temizledikleri milliyetçi aydın kesimin toplumun hafızasından ve tarihten izini silmek adına her şeyi yaptılar.

Hüseyin Cavid ailesinden arda kalan tek birey olan Turan Cavid ise zaman zaman sessiz kalıp susmasını öğrendi. Sessizliği ile konuşması gelecek zamanı, beraat zamanını bekledi. Çünkü bugünün geleceğini biliyordu. Adaletin yerini bulacağını, babasınınhakketmediğidamga “Halk Düşmanı” isminin üstünden kalkacağını biliyordu.Turan Cavid, okulu bitirdikten sonra babasının isteği üzerine Tıp Fakültesi Pediatri bölümünü kazanmak için sınava girdi ama kazanamadı.

Ağabeyi Ertuğrul, askere gitmeden önce babasının arkadaşı ve kendisinin öğretmeni, o dönemin ve çağımızın ünlü besteci ve müzisyenlerinden olan Üzeyir Hacıbeyov’a mektup yazarak, kız kardeşine iş konusunda yardımcı olmasını istemişti.

1940 yılında savaş zamanı Turan Cavid’i işe almaya babasının iyi arkadaşları bile rejim baskısı yüzünden cesaret edemiyordu. Fakat Ertuğrul’un Üzeyir Hacıbeyov’a yazdığı mektupla “halk düşmanının kızını” Radyo Komitesi’nde işe aldılar. Üzeyir Hacıbeyov sayesinde Turan Cavid, bu komitede farklı farklı şubelerde çalışmış, sık sık şube değiştirmişti. Yazar beraat ettikten sonra Turan Cavid, öğrenmiş ki, o dönem Çaparıdze ilçesinin valisi ermeniymiş ve komitenin müdürünü her gördüğünde o kızı işten çıkar diyormuş, müdür de şube değiştirerek zaman kazanıyormuş.55

1944 yılında Turan Cavid, Tıp Üniversitesi’ni kazanmak için sınava girmiş, bu sefer sınavı kazanmıştı. Ama derslere devam etmek istememiş. 1945 yılında yeniden sınava girmiş, Tiyatro Üniversitesi’ni kazanmıştı. Turan Cavid, 1950 yılında buradan mezun olmuştur. Turan Cavid, hatıralarında, ilk kez bu tiyatro ortamında rahat ve dışlanmamış olduğunu hissettiğini anlatıyor. Buradan mezun olunca Üzeyir Hacıbeyov’un adına Sanat Üniversitesi’ne atanmıştır.

Bu üniversitede, tiyatro tarihi dersini anlatıyordu. 1953 yılından 1991 yılına kadar tiyatro müzesinde çalışmış. 1968 yılından sonra da bu müzenin müdürlüğü görevini üstlenmiştir. Bütün ömrü boyunca, babasının kitaplarını derlemiş, toplamış, ev müzesinin açılması için çabalamıştır. Babasının naşını sürgünde olduğu topraklardan doğduğu Nahçivan’a getirmiş, makberini yaptırmış ve 12 Eylül 2004 tarihinde 81 yaşındayken dünyasını değiştirmiştir. Bütün ömrünü Hüseyin Cavid’in tebliğine adayan, Cavid ailesinin yaşadığı facianın son kahramanı Turan Cavidde ailesi karşısında üstlendiği bu görevi başarıyla yerine getirerek gözlerini ebediyen bu dünyaya kapattı.

38.H. Aslan, Türk Kültürü, Hüseyin Cavid, s. 232, 1982.
39.Esasları sağlama almak.
40.H. Aslan, a. g. e., 271.
41.M. Cafer, Hüseyin Cavid, Bakü, 1960, s. 34.
42.M. Cafer, a. g. e., s. 40.
43.R. Tehmasib, “Dostluğum Cavid’i Hatıralarken”, Bakü, 1982, s. 267.
44.Yazarlar birliği.
45.T. Ahmedov, Azerbaycan Sovyet Yazıcıları, Bakü, 1987, s. 622, 623.
46.M. Cavid, Hüseyin Cavid’i Hatırlarken, Bakü, 1982, s. 241.
47.M. Cavid, a. g. e., s. 242.
48.M. Cavid, a. g. e., s. 242.
49.A. Turan, Cavidname, Bakü, 2010, s. 65.
50.Nişan yüzüyü, alyans.
51.Yiğit.
52.Oğlu.
53.A. Turan, Cavidname, Bakü, 2010, s. 315.
54.Zabtetme, zorla önlemek, bastırma eylemi.
55.A. Turan, a. g. e., s. 477.

Türler ve etiketler

Yaş sınırı:
0+
Litres'teki yayın tarihi:
01 ağustos 2023
Hacim:
12 s. 20 illüstrasyon
ISBN:
978-625-6853-59-1
Yayıncı:
Telif hakkı:
Elips Kitap
Metin
Ortalama puan 2,8, 4 oylamaya göre
Metin
Ortalama puan 0, 0 oylamaya göre
Metin
Ortalama puan 0, 0 oylamaya göre
Metin PDF
Ortalama puan 5, 1 oylamaya göre
Metin
Ortalama puan 0, 0 oylamaya göre
Metin PDF
Ortalama puan 0, 0 oylamaya göre
Ses
Ortalama puan 0, 0 oylamaya göre
Metin
Ortalama puan 1, 1 oylamaya göre
Metin PDF
Ortalama puan 0, 0 oylamaya göre