Kitabı oku: «Repressiya Dönemi Azerbaycan Dönemi Hüseyin Cavid», sayfa 4
1.6. HÜSEYİN CAVİD’İN YURT DIŞI GEZİLERİ
Hüseyin Cavid’in çok fazla yurt dışı gezileri olmamıştır. Bunun birkaç sebebi vardır. Bunlardan en önemlisi yazarın yaşadığı ekonomik sıkıntılar başka ve bir o kadar da önemli olan sebep ise, o dönem diğer Sovyet müstemlekelerinde (ülkelerinde) olduğu gibi ülkeden çıkmak için bir sürü evrak ve izin almak gerekiyor olmasıdır. Hüseyin Ca-vid, gözlerinden dolayı yaşadığı rahatsızlık yüzünden ilk İran yönetiminde olan Tebriz’e gitmiş ama yalnızca tedaviyle sınırlı kalmamış, gezisi sırasında eğitim de almıştır. İkinci yurtdışına çıkışı, Azerbaycan Sovyet sınırlarını geçmesi yine de göz rahatsızlığından olmuş, ama bunun yanı sıra Osmanlı İmparatorluğu’nda yüksek eğitim de almıştı. Bir süre İstanbul’da yaşadıktan sonra memleketine geri dönmüştür. Uzun süre Sovyetler dışına çıkmayan Hüseyin Cavid, sadece eski Sovyet ülkelerine gidebilmiştir. Bunların dışında meslek hayatıyla ilgili ilk yurt dışıgezisi olarak Almanya’ya gitmiştir. Yazarın Almanya’ya devlet tarafından o zaman yönetim sistemiyle “Halk Maarif Komiserliği” tarafından yapılan toplantıda oy birliği kararı verilmiş ve resmi senette de Hüseyin Cavid’in Almanya’nın Berlin şehrine, sonra da Paris’e gönderilme sebebi olarak uygar Avrupa, Batı edebiyatını tedkik etmesi, öğrenmesi ve aynı zamanda da gözlerinin tedavisi için gönderildiğihususu belirtilmiştir.56Belgedeki kayıtlara göre Cavid, 10 Nisan 1926 tarihinden 1 Ekime kadar Berlin ve Paris’e gönderiliyor.
Bu dönemde Almanya’da “Turan” topluluğu da faaliyet göstermekteydi. Yazar ona ayrılan altı ayın sadece üç ayını Almanya’da durmuştur. Tedavisini yaptırıp araştırmalarını bitirdikten sonra Paris’e gitmeden Azerbaycan’a geri dönüyor. Bu bilgiler, Cavid tutuklandığı zaman soruşturma amirine verdiği ifade ve verdiğisoruşturma tutanaklarıyla da tutarlıdır. Maalesef, yazar Almanya’dan döndükten sonra bir daha Sovyet sınırlarını geçemiyor ve 1939 yılında haksız yere hapsedilip Sibirya’ya sürgüne gönderildiği güne kadar da Bakü’de yaşamıştır.
1.7. HÜSEYİN CAVİD’İN ÇEKTİĞİ SOSYAL, SİYASİ VE EKONOMİK SIKINTILARI
Hüseyin Cavid hayatının farklı evrelerinde farklı sıkıntılarla karşılaşmıştır. Daha İstanbul’daki yüksek öğrenimi sırasında ekonomik sıkıntılarla karşılaşmıştır. Zaman zaman ailesinden özellikle de eğitim almasında büyük emeği olan ağabeyi Şeyh Muhammed Rasizade’nin maddî ve manevîyardımları ve desteğiyle yaşadığı ekonomik sıkıntıları aşmıştır.Bu sayede de eğitimini bitirip memleketine dönebilmiştir. Fakat, memlekete döndükten sonra da iş hayatında bir süre yaşadığı sıkıntılar yüzünden ekonomik sorunlar yaşamıştır.
Eğitim hayatını anlatırken şunları belirtmektedir:– “Boyum çıktıktan sonra yarı aç yarı tok okudum. Eğitimim bittikten sonra da beni yalnız ve yalnız yaratıcılık meseleleri düşündürdü. Eğitime, bilime, edebiyata olan bu sönmez aşkım, hayatta çektiğim, karşılaştığım bütün zorluklara karşı dayanma gücü veriyordu.”57
Genellikle yazarın hayatını yaşadığı ekonomik sıkıntıları anlamında özetleyecek olursak sadece hayatının son 10 yılı maddi sıkıntılar yaşamadığını, refaha çıktığını söyleyebiliriz.
1918 yılında 36 yaşındayken Bakü’de Mart olayları yaşandığı sırada, yazarın esir alındığı ve bir hafta Ermenilerin elinde kaldıktan sonra parasız kaldığı ve cep saatini satarak Tebriz’e oradan da Nahçivan’a dönebildiğini bir gerçektir. Bir süre öğretmen olarak çalışan yazar,maddî anlamda sıkıntısını giderdikten sonra evlenir. Evliliğinin ilk yıllarında Bakü’de bir liseye öğretmen olarak atanır ve küçük bir ev daha doğrusu oda kiralayarak eşini de yanına alır. O dönemde okulları hayır kurumları veya hayırsever zengin kişiler finanse ediyordu. Durum böyle olunca da maaşlar çoğu zaman geç kalıyor, zamanında ödenmiyordu. Kimi zaman öğretmenler bir ay maaş almadan çalışmak durumunda kalıyorlardı. Genç öğretmenlerin kimi zamanda dersleri azalıyordu, bu da maaşlara yansıyordu. Bu zor zamanlarda yeni evli olan genç öğretmen ve yazar Hüseyin Cavid tabii ki ekonomik sıkıntılar yaşıyordu. Çoğu zaman ihtiyacı olduğu için çok değer verdiği kitaplarını satmak zorunda kalıyordu. Bazen kişisel eşyalarını da satıyordu. Eşi Müşkinaz Hanım’ın hatıralarında böyle zor sıkıntılı günlerin de anısı yer alıyor. 1921 yılında eşi Müşkinaz Hanım ameliyat olunca yine böyle sıkıntılı bir döneme girerler, bu dönem eşinin hatıralarında şöyle anlatılıyor:
“Bir gün kitaplarından birkaçını ayırdı. Sordum, onları ne yapacaksın diye. Bir arkadaşının istediğini ona götüreceğini söyledi bana. Her kitabı birkaç kere eline alıp evirip çevirip, sonra geri bırakıyordu. Sonra toplayıp gitti. Birkaç saat sonra elinde ilaçlarım, şeker, çay, et, ekmek,alıp geri geldi. O zaman kitapları sattığını anladım. Çünkü paramız yoktu. Çok düşünceliydi. Onun böyle efkârlı görünce ağladım. Beni ağlarken görünce:– “İnsan zor günde sabırlı olur, her zaman böyle olmayacak”, dedi.”58
Cavid’in 1921 yılında ikinci evladı yani kızı Timrus doğar. Yazar yine maddi anlamda zor günler yaşarken çocuğu hastalanır.Yazar bu durumdaeşinden satmak için beyaz yün kumaştan olan takım elbisesini ister. Ama çocuğu hastalıktan iyileşemez ve vefat eder. Bu dönemde Cavid’in çok sevdiği kardeşi Ali Rıza’da hastalanır ve ölür. Hem maddî hem de manevî anlamda zor günler yaşayan yazar, yazdığı bir eserini de sinirli anında yırtıp atmıştır. “Böyle moralle yazılan yazıların hiçbiri, işe yaramaz” diyerek göz nuru eserini çöpe atmıştır.59
1925-1926 yıllarında Hüseyin Cavid’i Darü’l-Müallim’ine öğretmen olarak atarlar. Bu dönemden sonra yazar hapsedildiği güne kadar ekonomik sıkıntılar yaşamaz. 1937 yılında Cavid, tutuklandıktan sonra 2 yıl hapiste kalır, 1939 yılında da kendisini Sibirya’ya sürgün ederler. Ama yazara yapılanlar bununla sınırlı kalmaz, çünkü rejimin hedefinde onun ailesi de vardır. Daha hakkında açılmış asılsız dava sonuçlanmadan yazarın hapsinden 4 ay sonra ailesini oturdukları evden çıkarmışlardı. Üç kişilik aileye, tek odalı, penceresi dahi olmayan üç kişilik aileye küçük alanda birkaç ailenin beraber yaşadığı bir yerde bir tanecik oda verilir. Hayatında hiç çalışmayan hep eşineve çocuklarına hizmet eden Cavid’in eşi Müşkinaz Hanım ailesini ayakta tutmak, eşinin ona emanetlerini büyütmek için bir terzi atölyesinde dikiş işi yapmaya başlar. İşleri çok olduğundan eve de iş getirmektedir. Zaman bulunca da hastanede temizlik işi de yapıyormuş. Ailenin geçim kaynağı senelerce terzilikten ve temizlikten aldığı maaş, oğlu Ertuğrul’un bursu ve asistan olarak müzik konservatuarından aldığı maaş olmuştur. 1937 yılındanHüseyin Cavid’in beraat almasına kadar (1956) ailenin bütün bireyleri ekonomik, sosyal ve siyasî anlamda “Halk Düşman”ının ailesi diye hep baskı altında kalmışlardır.
Hüseyin Cavid’in yazıp yarattığı dönem, Azerbaycan’da yeni rejimin yapılanma sürecine tesadüf ediyor. 1905 yılında büyük Rus İhtilal’indan sonra Çarlık Rusya’sı Hükümdarlığı altında olan diğer milletler arasında özgürlük hareketleri olmuş, hükümet bu türsiyasî faaliyetler gösteren kişileri hapsetmiştir. Ama bunun yanı sıra da ayaklanmış halklara sınırlı özgürlükler de getirmiştir. Bu dönemlerde Azerbaycan’da da okullar, matbaalar açılıyor, halkaydınlanmaya, millî şuur oluşmaya başlıyor. 1918’deki Bolşevik Devrimi sonrasında oluşan otorite boşluğunda, 28 Mayıs 1918 tarihinde Azerbaycan bağımsızlığını ilan etmiştir. Fakat kısa süre, yani 23 ay faaliyet gösteren Azerbaycan Cumhuriyeti, Sovyet Rusyası’nın Kızıl Ordu’su tarafından işgal edilmiş ve böylece Azerbaycan 1920 yılından 1991 yılına kadar Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’nin idaresinde kalmıştır.
Bütün bu olaylardan tabii ki, en çok kalem sahipleri, aydın kesim etkilenmiştir. Şöyle ki, Rusya yeni bir sistem kurduktan sonra ilk görünüşte adaletli bir şekilde azınlıklara sözde özgürlükler tanıyarak aydın kesimi kontrolü altında tutup, halkı zamanla kendi millî köklerinden koparma politikası uyguluyordu. Yeni komünist rejimi yazarlardan onların istediği konularda eser yazmalarını istiyordu. Yazılacak konular işçileri anlatacak, yeni yapıyı anlatıp övecek, özetle yeni sistemle ilgili olmalıydı. Devlet politikasının temelinde olan halkların dil ve din birliğini öldürmekti. Bu dönemde camiler yasaklandı.Hüseyin Cavid, “Peygamber” piyesini bu dönemde yazdı ve yönetim tarafından mercek altına alındı. Ama mercek altına alınma sebeplerinden biri ve en önemlisi Türkiye geçmişinin olmasıydı. Dil birliğine gelince iseHüseyin Cavid, çevresindeki kalem arkadaşlarından farklı olarak hep ortak edebî Türkçeyle eserlerini yazdı. İlk dönem yazdığı şiirler sayılmazsa bu şiirleri Farsça yazmıştır.Geri kalan edebîmirası hep ortak Türkçeyle ve daha çok Türkiye Türkçesine yakın bir dille yazılmıştır. Bütün bu sebepler göz önünde bulundurulursa yazar hep takip ve baskı altında tutuluyordu. Bu dönemde haksız baskılara ve eleştirilere maruz kalan yazar, bununla ilgili 3 Ekim 1936 tarihinde o dönemin Merkez Komünist Müdürü olan Mir Cafer Bağırov’a mektup yazıyor. “Muhterem Mir Cafer Bağırov yoldaş60! Son zamanlarda bana ve yazılarıma karşı ister manevî ister maddî açıdan kaba ve soğuk geçimsizlik var. Bu da yalnız tek tek şahısların kaprisinden ileri gelmektedir.Tarafımdan cesaret olsa da fikrinizi bu noktaya celb etmekle, 30 yıldan fazla emek sarf eden hasta ve yorgun bir yazarın halini düşünmenizi rica ediyorum.” 61
Yazarın yaşadığı dönemde, idarecilerin istediği türde eserler vermemesi, eserlerini Türkiye Türkçesiyle yazmasından dolayı ona karşı duyulan tepkilerin artmasına sebep olmuştur.
Yazarın bu dönemde beraber yazdığı kalem arkadaşları işledikleri konuları;millî konuları doğrudan değil dolaylı yoldan anlatarakkendilerini koruma altına alabildiler. Fakat,Hüseyin Cavid kendini koruyamadı. 1937-1941yıllarında Sovyet Dönemi’nde Stalin ile başlayan aydınlara baskı ve temizleme politikasında Hüseyin Cavid de Türkçü, Turancı, vatan haini, ajan gibi suçlamalarla tutuklanıp sürgüne gönderildi. Hiçbir siyasî partiye üye olmayan yazar sadece düşünceleri ve prensipleri yüzünden siyasî hüküm giymiş ve haklarından mahrum bırakılmıştır.
1.8. HÜSEYİN CAVİD’İN HASTALIĞI VE ÖLÜMÜ
Daha önceki bölümlerde de anlatıldığı gibi, Cavid bütün ömrü boyu gözlerinden tedavi olmuş ve zaman zaman tedavisi için Sovyet Rusyası’nın dışına da çıkmıştır. Gözlerindeki uzağı görme rahatsızlığının dışında,ayrıca 1926 yılında göz tedavisi için gittiği Almanya’da kalbini de doktorlara muayene ettirmiştir. Böyle bir kanaate; ağabeyi Şeyh Muhammed’in oğlu Tahir Rasizade’nin babasına, amcasının Almanya seferiyle ilgili yazdığı mektuptaki cümlelerden varıyoruz:
“Emim62 ve aileler eyidirler (iyidirler). Bugünler emimin gözü bir kadar (biraz) ağrıyor. Emim bu mayısta Berlin’e gidecek. Zaruren bir takım hastalıklarının tedavisi için. Emimin (amcamın) söylediğine göre bu aralar kalbi de rahatsızlık veriyor. Özü Almanya’da iken meni (beni) ailesiyle beraber yazlığa gönderecek.”63
Hüseyin Cavid’in ölüm sebebi tam olarak belli değil, çünkü sürgündeyken, sürgün hayatının zor şartlarında öldüğünden yazarın ölüm sebebi kesin olarak bilinmiyor. Genellikle Hüseyin Cavid’in hayatını araştırırken meçhuller içinde bir arama yapmak zorunda kalıyorsun. Çünkü yazarın 1973 yılına kadar ne kendisi ne de aile bireylerinin bir resmi yoktur. Kızı Turan Cavid şöyle açıklıyor bu durumu:– “Ya resim çekilmemiştir bu dönemde ya da Hüseyin Cavid hapsedildiği gece evden müsadire edilen evraklar, el yazıları, kitapları içinde resimleri de alınmıştır.” İkinci iddia daha mantıklı ve dönemin gerçeklerine yakındır. Günümüzde, elimizde bulunan bilgilere arkadaşlarının hatıralarından, ailesine, yakınlarına yazdığı mektuplardan, eserlerinden ve çok az sayıda kalan fotoğraflardan yola çıkarak ulaşmaktayız.
Hüseyin Cavid’in hapsolduğu günle ilgili bilgilere, eşinin hatıralarından yola çıkarak ulaşmaktayız. Müşkinaz Hanım, o geceyi “Uğursuz Gece” diye hatırlıyor. 1937 yılı Haziran’I nüçüncü gününüdördüncü gününe bağlayan gecede Hüseyin Cavid’in evine, Azerbaycan Gizli Servisi’nin üç elemanı gece saat birde evi aramaya gelmişler. Hüseyin Cavid’in evinde arama yapan Gizli Servis elemanlarından biri Ermeni Sarkisyan, ikisi de Rus Pavlov ve Federeuko’ydu. Evinden müsadere edilen eşyaların listesi şöyleydi:– 1 çuval Türk, Fars ve Arap dillerinde 115 nüsha kitap, 23 adet foto resim, 549349 NO’lu pasaport, notları, el yazıları olan 5 not defteri vb.64
Evde aramalarını bitirdikten sonra yazara yanına eşyaların almasını söylediler ve 4 Haziran 1937 tarihinde gece evinden NKVD elemanları tarafından alındı. O gece evinden alınan yalnız Hüseyin Cavid değildi, birkaç aydın ve yazarımız daha aile ocağından alındı. Soruşturma 2 yıl sürdü. 2 Temmuz 1939 tarihinde ailesiyle son kez görüşmüştür. 8 Temmuz’da Hüseyin Cavid sürgüne gönderilmeden önce son kez bütün aile bireyleri ile görüşür. Son sözlerini eşi Müşkinaz Hanım’ın hatıralarından okuyoruz. Hüseyin Cavid’in eşine olan son sözleri şöyledir:
–“Kederli kalbimin sönmez yıldızı olan halkımın yenilmesidir. Ağır kederim65 yenilmezhalkımın yenilmesidir. Ellerde kalkan olarak kullanılmasıdır. Neler oluyor neler yaşanıyor? Her şey olduğu gibi şu zavallı insanlara anlatılacak mı? Ne kadar rezil insanlar varmış. Mert ölmek namertçe (korkak) yaşamaktan üstündür. Zaman gelecek yazılmamış eserlerime, karanlık zindanıma halkım da ağlayacak. Azerbaycan’a vurulan yara çok derindir. Namert ellerle mert âlim, aydın oğullar yaratılıyor. Bu yaralar asırlar boyu sızlayacak.”66
Hüseyin Cavid’in ailesine mektup yazma hakkı vardı. Bundan sonraki senelerde ailesiyle haberleşme şekli hep mektuplarla olmuştur.
Hüseyin Cavid’in soruşturması iki yıl bir ay sürmüş. 9 Haziran 1939 tarihinde ellerinde hiçbir kanıt olmaksızın anti-Sovyet teşkilatlara çalışmakla, Pantürkizm ve Türkiye casusluğu yapmakla suçlandı. Cavid, İran, Dağıstan, Ermenistan ve Gürcistan arazilerindeki Azerbaycan topraklarını birleştirip, bağımsız burjuva eğilimli Azerbaycan Devleti yaratmak için faaliyet gösteren teşkilatın üyesi olmakla da suçlanıyordu. Bu suçlamalarla sekiz yıl hüküm giyen yazar 4 Temmuz 1939 tarihinde Valadivastok’a sürgün edilir. Bakü’den Valdivastok’a kadar kapalı sürgün treninde 1 ay 18 gün yol gider. Valadivastok’un Magadan eyaletinde sürgün kampına yerleştirilir.Sürgün kampında Almanya’ya tedavi için gittiği dönemde orada tanıştığı tıp okuyan Mürsel Şahsavarov ile buradaki mahkûm kampında da karşılaşıyor. 1939 yılının Ağustos’undan 17 Kasım 1941 tarihine kadar Mürsel Şahsavarov yazarın sıhhati, sağlığı ile bizzat ilgilenmiştir. 17 Kasım 1941 tarihinde Cavid’i, Magadan’dan İrkutsk’a gönderiyorlar. Sürgün döneminde burada öğretmenlik yapan Azerbaycan Türkü Hacıbala Guliyev hatıra yazılarında, yazarın 1941 yılının Mayıs’ında artık gözlerinin görme yetisini tamamen kaybettiğini söylüyor.67
17 Kasım’da Magadan’dan İrkutsk’a nakledildikten sonra sadece 18 gün hayatta kalmıştır. Tedirgin ve yaralı bir ruh, hep şiirlerinde konu olan sonsuzluğa kavuşmak için yorgun ve hasta olan cismini terk eder. Yazarın ailesi Magadan’dan gelen mektupları alamayınca; mektup almadıklarını yetkililere yazmışlar. Mektuba cevap olarak onlara; yazarın İrkutsk’a nakledildiği bildirilir ve yeni adresi tedirgin olan aileye iletilir. İrkutsk’un Bıyansk sahiline yazılan mektuplar cevapsız kalır. Nihayet 1948 yılında yetkili kurumlar Müşkinaz Hanım’ı çağırıp yazarın ölüm şahadetnamesini bildirmişlerdir. 1956 yılına kadar aile “Halk Düşmanı” damgasıyla yaşadı. 1956 yılında Yazarlar Birliği tarafından 1937 yılında “Repressiya” kurbanlarının beraatı ile ilgili senet imzalandı. 1982 yılında yazarın İrkutsk’ın Taşyet ilçesinde Şevçenko köyünün çevresinde defin olduğu 59 numaralı mezarından naaşının kalıntıları, doğduğu yer olan Nahçivan’a nakledildi. Böylece, yazarın doğumunun 100 yıllık jübilesi nedeniyle kutlamalar yapılmış ve 43 yıllık bir ayrılıktan sonra Hüseyin Cavid hasret, kaldığı doğduğu topraklara geri dönmüştür.
1.9. HÜSEYİN CAVİD’İN KİŞİLİĞİ VE PSİKOLOJİK DÜNYASI
Hüseyin Cavid’in kişiliği, psikolojik dünyası, “yazarın karakteristik özellikleri nelerdir?” sualini incelerken bize yardımcı olacaktır. Hüseyin Cavid’in kişisel özelliklerini ana hatlarıyla anlatmaya başlamadan önce bu tahlilde eşinin, çocuklarının, arkadaşlarının ve öğrencilerinin verdiği bilgilerden, anılardan yazılmış mektuplardan yararlanacağımızı belirtmek isterim. Hüseyin Cavid karakterini araştırırken kişiliğinin nasıl eserlerindeki kahramanlara yansıdığını yorumlayabiliriz. Çünkü yazar duygusal ve romantik bir ruha sahiptir. İnanmadığı, hissetmediği, hiçbir şeyi kahramanına söyletmez. Okurunu da kendisi inanmadığı veya sahip olmadığı bir duygu ve bilgiyle yüklemezdi.
Günlük yaşantısında yazarı, ev ve aile işlerinde titiz olan iyi bir eş ve babadır. Yazarın hayatı, eviyle okulu arasında geçmiştir. İşinin dışında evinde genellikle eserlerini yazmakla uğraşmış, mütalaa etmiştir. Çok yoğun bir şekilde çalışmasına rağmen yazar ailesini, eşini ve çocuklarını da ihmal etmemiştir. Çalışmadığı, dinlenmek için kendine ayırdığı zamanlarda da çocukları ve eşiyle konuşarak zaman geçirmiştir.
Yeni bir dram eseri üzerinde çalışıyorsa, çok dalgın, bazen asabî, heyecanlı, dışarıdan olaylara karşı ilgisiz, kayıtsız, soğukkanlı davranır, yalnızca kendi hayal dünyasında tutuklu kalırdı. Bazen çalışma odasında yazdığı diyalogları yüksek sesle odanın içinde yürüyerek söyler, sonra yine çalışma masasına geçip söylediklerini yazıya dökerdi. Eşi ve çocukları böyle zamanlarda onu rahatsız etmez, etrafında fazla dolaşmaz, yazarın gerektiği zaman onlarla konuşmasını beklerlerdi.68Genelde yaratıcılık dönemlerinde geceleri çalışırken, kahve içmeyi severdi. Özellikle Türk kahvesi içmeyi çok severdi. Eşi uyuyorsa eğer uyandırmaya kıyamaz, kendisi yapardı. Sabahları erken kalkıp çay yapar, kahvaltıyı hazırlayıp çocuklarını okula o yolcu ederdi, eşini uyandırmazdı.
Hüseyin Cavid kişilik olarak düzenli, titiz, prensipli bir insandı. İster çalışma şekli, ister aile düzeninde olsun titiz ve hassastı. Günlük rutin programı eşinin anlattığına göre sabahları yedide kalkar çay demler, kahvaltı dışında gün boyu çay içmezdi. Kahvaltı sofrasını özenle hazırlayıp çocuklarını uyandırıp okula gönderir, sonra gece yazdığı yazılarını yeniden gözden geçirip, düzeltmeler yapmak için çalışma odasına geçerdi. Gündüzleri, geceleri yazacak olduğu eserlerinin ham maddesini hazırlamak için okurdu, araştırma yapardı, dersi varsa işe gider, yoksa öğleyin üç dört gibi bir saatliğine âdeti üzerine yatardı. Öğle uykusundan onu uyandırmak kızı Turan’ın göreviydi.Daha sonraları hapsedildiği zaman, onunla aynı kaderi paylaşan arkadaşları geceleri hiç uyuyamadığını anlatıyorlar.69
Hüseyin Cavid ev işlerinden pek anlamazdı. Çarşı pazar işi de eşinin görevleri içindeydi. Eşi hatıralarında, bir kere Cavid’in pazara gittiğini fakat alınması gerekenleri yanlış aldığını anlatır. Bunun üzerine yazar eşine çarşı-pazar işinde ben beceriksizim demiş ve bu görevi hepten eşine bırakmıştı. Yazar, yemek konusunda çok titizdir, önüne getirilen her yemeği yemez, genelde eşinin yaptığı yemekleri yer, evde beslenmeyi, sağlıklı şeyler yemeği tercih ederdi. Yazar evlatlarına vitaminli yemekler yemeği öğretmiş ve “Sağlıklı insan basit giyinse bile güzel görünecektir.” demiştir.70En çok sevdiği yemek kiremitte pişirilen köfteydi. Bu yemeğe “Cennet yemeği” dermiş.71
Ailesiyle geçirdiği zaman; gününü geçirme şekli, çalışma alışkanlıklarına dayanarak, yazarın düzenli ve titiz bir kişiliğe sahip olduğunu söyleyebiliriz.Hüseyin Cavid’in karakteristik özelliklerinden biri de giyinme alışkanlığıdır. Yazar, hep esa72 kullanır, bu yürüme zorluğu yaşadığından değil, sadece alışkanlıktandı.Çoğu zaman ders anlatırken, konuşurken fikrini doğrulamak için bastonunu yere vuruyormuş. Kullandığı baston ve şapkası Hüseyin Cavid’in vaz geçemediği aksesuarlardan idi. Eşyalarının kullanılmasın da ve eşya seçiminde seçici, titiz idi. Kitaplarına, şahsi eşyalarına karşı oldukça dikkatli davranmıştır. Yazarın bu tavırı onun titiz karakterinin göstergesidir.Hüseyin Cavid, hayatta çok sıkıntılar yaşamış bir insandır. Yaşadığı sıkıntılar içinde, özellikle ekonomik sıkıntılar, zor geçen öğretmenlik hayatı onu toplumun yoksul insanlarına karşı duyarlı yetiştirmiştir. Şöyleki o her türlü sıkıntılı dönemlerde okumaktan, yazmaktan yılmamıştır. Bu sebeple de mesleki hayatında da öğrencilerine karşı aşırı duyguludavranmış, onlara sadece ilgi göstermekle yetinmemiş,sıkıntılı zamanlarında da sahiplenmeye çalışmıştır. Eşi Müşkinaz Cavid, hatıralarında eşi öldükten sonra yolda bir öğrencisine rastladığını ve onun okulu öğretmeninin özel ilgisi ve maddi desteği olmasa idi bırakacağını anlattığını yazmaktadır. Bu bölüm hatıratında şu şekildedir:
“Sene 1942, II. Dünya Savaşı, yaşam şartları çok zor, biri bana selam verdi ve eşimin öğrencisi olduğunu söyledi ve bana eşlik etti yol boyunca. Öğretmenim olmasaydı ben eğitim alamayacak, mezun olamayacaktım.” diyor yeni tanıştığım şahıs. Derste dalgın ve üzgün olduğumu fark eden, Cavid Efendi beni odasına çağırıp sebebini sordu. Ben de okulu bırakacağımı söyledim, önce kızdı, sonra sebebini sordu. Ben de annemin hasta olduğunu ve benden başka çalışıp ona bakacak kimsesinin olmadığını söyledim. Cavid efendi, beni dinledikten sonra, daha mülayim ama kararlı bir sesle “Senin annene bakmak ve iyi bir evlat olman için okuman şart. Sen okumalısın, dedi. Ertesi gün beni odasına çağırıp okumam için bir kitap verdi.Ve muhakkak okumam konusunda tembihledi orada. Evde kitabı okurken içinde para ve bir not buldum. Parayı annene ver ve sen de eğitimine devam et.” yazıyordu.73
Hüseyin Cavid, anlatılan anıdan da görüldüğü üzere iyi bir eğitmen olmanın yanı sıra çok duyarlı ve hassas bir kişiliğe de sahipti. Muhatabının gururunu kırmadan ona yardım etmek, dertlerine ortak olmak, yükünü hafifletmek için çok ince düşünerek hareket ederd,. Hüseyin Cavid aynı zamanda iyi bir eğitmendi, iyi bir yazar olduğu kadar. O sadece okulda değil, evinde de eşinin de ilk öğretmeniolmuştur. Okuma yazması olmayan eşine mükemmel düzeyde Arapça ve Türkçe (Azerbaycan Türkçesi) yazmayı, okumayı öğretmiş, eserlerinin hep ilk okuyucusu olmasını istemiştir. Çocuklarının eğitimine de özenle dikkat etmiş, okudukları kitapları seçmiş, dersleriyle ilgilenmiştir. Onları gerçekten güzel yetiştirmek için sosyal aktivitelerine de zaman ayırmış, sinemaya, tiyatroya götürmüştür. O zaman çocukların 16 yaşını doldurmadan böyle sinema, tiyatroya gitmesi yasaktı. Kızı Turan Cavid, anılarında her gün babasının yeni basılmış kitaplarından arkadaşları ve yakınlarına vermek için yazıyormuş, kızı sabırsızlıkla yaklaşmış, “Peki ya benim kitabım nerde? diye sormuş. Babası gülmüş önce, sonra da “Benim kitaplarım senin değil mi?diye yanıtını vermiş ve kitabından birini oğlu Ertuğrul’a birini de kızı Turan için imzalamıştır. Kitaplar günümüzde Hüseyin Cavid’in ev müzesinde sergilenmektedir.74Yazar, aile içinde sevecen, hassas, duyarlı, mülayim ve uyumlu bir kişiliğe sahipmiş.
Şairin, aslında bütün şairlerde yazarlarda olduğu gibi güzellik hayranlığı vardı. Güzel olan her şeye hayranlık duyar severdi. Fakat yazardaki bu güzellik kavramı sadece dış güzellik değil. Güzel olan vahdet halinde olacak. Dışı güzel olanın içi de güzel olacak. Yani faydası olmayan bir güzelliği güzel olarak görmezmiş yazar. Şair eşine “O ağaç ki, gölge etmiyor, onu kökünden çıkarıp atmak lazım. O, güzellik ki, insanlara hizmet etmiyor, ben ona hayran olmam.” demiştir.75Hüseyin Cavid çiçeklerden kırmızı gülü severdi. Çünkü bu gül çok güzel, ama güzel olduğu kadarda faydalı, reçeli yapılıyor, kokusu var… ve bu gibi sebeplerden gülü seviyor. Çünkü doğa gülü insanlığa hizmet için yaratmıştır.
Şair genel olarak yalnızlığı sevmezdi. Sadece çalışırken yalnızlığı, sessizliği tercih edermiş. Sadece önemli bir eser üzerinde çalışacağı zaman kendisine çalışmasına uyacak bir mekan seçer ve işini bitirinceye kadar dainzivasından çıkmazamış. Hatta Dağıstan’dayken 1916 yılında iyi motive olmak için bir köy evine gider. Ev sakinleri değerli misafiri ağırlar. Ama köyde olduğu gibi ev sakinleri sabah erkenden tarlada işini yapmaya gider. Evde sadece bir genç kalır, birkaç gün böyle devam eder. Bu sırada şair ev sakinleri dönünceye kadar eserinin üzerinde çalışır. Bir gün yazar merak eder ve sorar ev sahibine, kardeşin neden çalışmıyor sizin gibi diye. Ev sahibi de:– “Olur mu hiç Cavid Efendi. Bizde misafir yalnız bırakılmaz, yanıtını verir. Şair güler bu kadar samimi ve içten bir cevaba ve ilave eder”:– Yarından itibaren yanınıza al kardeşini de. Ben çalışırken yalnız kalmıyorum, yaratmakta olduğum nice öğretmen, doktor, sıradan insan karakterleri, kahramanlarım beni yalnız bırakmıyorlar, sıkılmam ben. Beni merak etmeyin, der.76Anlatılan hatıralardan yola çıkarak söyleyebiliriz ki, yazar yalnızlığı sevmez, çalışması için tercih ettiği yalnızlıkta bile hayali kahramanlarıyla zaman geçirir, hiç yalnız kalmaz.
Hüseyin Cavid,mütevazı bir kişiliğe sahiptir. Övünmez, yaptıklarını anlatmaz, eleştirildiği zaman eleştirileri değerlendirirken derin bir karaktere sahip olmuştur. Arkadaşı Rıza Tahmasip, onun mütevazı kişiliğini anlatırken hatırlıyor:“Yazdığı şiirleri ilk bize (Eziz Şerif kast ediliyor burada) okurdu. Biz de şiirle ilgili düşüncelerimizi söylerken not defterine not düşerdi,biz konuştuğumuz esnada77Şairin karakter özelliklerinden biri de haksızlığa, adaletsizliğe karşı tahammülsüzlüğüdür. Düşüncelerine, karakterlerine ters düşen her şeyi sakınmadan söyleyen inandığı doğru bildiği gerçekleri sonuna kadar savunan, bildiğinden dönmeyen, adaletli, prensipli bir insandı. Yarattığı kahramanlarda da böyle karakter özellikler görebiliyoruz. Yazar bu noktada işine karşı çok sorumludur. Çünkü bir kahraman yaratmak, bir insan yaratmaktır. Milyonların tanıyacağı yeni bir insan ve bu insan dış yapısı olduğu gibi iç dünyaya da sahiptir. Yazara düşen sorumluluk örnek olacak, ya da ibret olacak iç dünyası olan bir karakter yaratmaktır. Bundan dolayıdır ki, o bir eseri bitirinceye kadar üzerinde çok çalışır, çok düzeltmeler yapardı. Hayattan aldığı bu kahramanları hayatın adaletsizlikleriyle mücadele ettiriyordu. Nitekim kendisi de yaşadığı ortamın sosyal, siyasî dengesizliğiyle savaşıyordu.
Şair daha küçük yaşından onun hayatını yönlendirmeye çalışan mutaassıp ailesiyle mücadeleye girişmiş ve son anlarına kadar da çevresinde karşılaştığı adaletsizliklere karşı mücadele vermiştir. Eşi hatıralarında 1931 yılında Yesentuki’de tatil yaptıkları dönemde hasta 18 yaşlarında genç kızın olayını anlatıyor. Bu kızı babası zengin olduğu için kendinden çok büyük dul iki çocuklu biriyle evlenmeye zorluyormuşlar. Cavid, bunu eşinden duyar, kızın babasıyla konuşur.Bu dönemde artık yazar tanınmış, toplumda sevilen bir yazar aydın olduğu için adamı ikna eder ve babası kızını sevdiği fakir olan öğretmenle evlenmesine müsaade eder. Bu olaydan sonra yazar, eşine insanları birbirinden ayıran, sınıflandıran, aralarında nifak(ayırım yapan) salan tek gücün var olduğunu bununda devlet ve para- pul olduğunu söyler. “Eğer o bir canlı varlık olsaydı, ben onunla bütün gücümle mücadele eder, savaş verirdim, diye söylemiştir”.78Anlatılan anıdan görüldüğü üzerehaksızlığa, adaletsizliğe gelemez, karşılaştığı haksızlığa karşı hemen sesini yükseltirdi.
Memmed Rahim, bir yazısında sanatçının şakacı, esprili kişiliğini şöyle bir hikâyeyle anlatıyor. Bir gün komşusu ve arkadaşı olan Camo Cebrayıl Beyli’yi hasta ziyaretine gitmişler. CamoBey, dış kapısında delik açtırmışmış posta için, bunu görünce “Cavid Efendi espriyle:– Camo Bey, sen herhalde kapındaki delik yüzünden üşüttün, dedi. Biz hepimiz güldük”.79
Şairimiz, ayrıca fazla konuşmayı sevmeyen bir mizaca da sahiptir. Arkadaşı Abdullah Şaik, bu özelliğini bir yazısında şöyle anlatır: “Cavid az fakat anlamlı konuşurdu. O konuşurken herkes susar, onu hayranlıkla dinlerdi. O, yüksek sesle konuşmayı, bağırıp çağırmayı sevmezdi.”80
Hüseyin Cavid, hayatını mercek altında, dikkat merkezinde yaşamıştır. Çünkü sosyal bir kişilikti: Mesleği ve yeteneği dolaysıyla hep kalabalığın dikkati üstünde olmuştur. Fakat buna rağmen ne kadar sosyal bir kişilik olursa olsun şair, hoşuna gitmeyen insanlarla aynı ortamda bulunmayı, muhatap olmayı sevmezdi.81
Hüseyin Cavid, fotoğraf çektirmeyi sevmezmiş, çünkü onların gerçekliği yansıtmadığı kanısındaymış. Bundan dolayıdır ki, çok fazla fotoğrafı yoktur. Çektirdiği resimler 1907 yılından sonra ki döneme aittir. (İstanbul’daki öğrencilik dönemi). Ünlü dram yazarının belirgin bir başka özelliği de fiziksel yapısıydı. Buhara şapkalı, gözlüklü ve bastonlu, şık giyimli orta boylu bir yapıya sahipti.
Hüseyin Cavid’in kişiliğini, psikolojik yapısını oluşturan başlıca özellikler ayrı ayrı anlattıktan sonra kişiliğiyle ilgi anlattıklarımızı özetlersek şu yargıya varabiliriz:Hüseyin Cavid mesleğine düşkün, adaletli, haksızlığa tahammülü olmayan mütevazı, iyiliksever, duygusal, hassas bir yapıya sahiptir. Alışkanlıklarına düşkün, düzenli olmayı seven, çok konuşmayı sevmeyen, daha çok gözlemleyen, iyi bir aile reisi, sosyal bir insandır.
Ücretsiz ön izlemeyi tamamladınız.