Читайте только на Литрес

Kitap dosya olarak indirilemez ancak uygulamamız üzerinden veya online olarak web sitemizden okunabilir.

Kitabı oku: «Acı ve Tatlı Hayat», sayfa 3

Yazı tipi:

Yüz Yüze

1

Şerkala muhtemelen hiç değişmeyecek. Bu kasaba, bir gün tamamen yeni, parlak bir görünüme kavuşmayı hayal bile etmiyor. Yirmi yıl geçmesine rağmen Şerkala, Aspan’ı aynı kasvetli, sanki kızgın bir biçimde karşılıyordu.

İnsanın içinde en azından bir tür neşeye neden olabilecek yeni hiçbir şey hissedilmiyordu burada. Sadece eski boşluluk hali hüküm sürüyordu. Ah Allahım, yöre halkı ne zaman ruhen silkinip medeniyete ve refaha kavuşacak?

– Kasabamız neden yürümeye yeni başlamış ve pantolonunu ıslatan bir çocuk gibi sevimsiz görünüyor? – Aspan sorgularcasına kardeşine baktı.

Küçük kardeşinin oğlu cevap vermekte gecikmemişti:

– Gerçek şu ki, anavatanlarını terk eden zenginleşmiş hemşehrileri onu çok kısa bir sürede unutuyorlar, burada kalanlar ise ancak sefil bir yaşam sürüyorlar.

Onun bu imasını görmezden geldi. Zihinsel olarak gözlerden uzak, kendini yine kasvetli düşüncelerin esareti altında bulmuştu.

“Her şey adil! Burada büyüyüp güçlenen biri olarak vatanımı tamamen unuttuğum doğru değil mi? Bu yüzden kabaca hesapladım ve Şerkala’dan uzmanlar, bilim adamları, yazarlar ve hatta oligarklar çıktılar. Sonuçta ne oldu ki?”

Genel olarak, Aspan kendisi için hayal kırıklığı yaratan sonuçlar çıkarmıştı: Bu Şerkala’da ne arıyordu? Peki, gelmesine gelmişti… Peki bundan ne elde edecekti? Taşra yazarını köşeye sıkıştırıp tatmin mi olacaktı?

Çok küçük bir yerleşim yeri. Buradaki insanlar kapalı, inatçı bir karakterleri var, bakışları soğuk. Az konuşuyorlar, sadece dinlemeyi tercih ediyorlar, bu da onlarda ilgi çekici bir şey olmadığı anlamına geliyor. Hiç ilginç olmadığı gibi hatta kasvetli bile denilebilir. Sadece… Tabii ki, zaman zaman hafızayı heyecanlandıran, anılar birikintilerini deşmenize neden olan memleket aurası insanı etkiliyor. O anlar bile çok nadir zaten.

Evet, uzun zamandır burada değildi. Belki de bu yüzden Şerkala’nın şu anki görünümünü kendi gözleriyle görmek istemişti, bu nedenle olacak ki, ayakları ona ana cadde boyunca yürümesini emretti. Az önce bu düşüncesini yeğeni Dospan ile paylaşmıştı:

– Baştan sona ana cadde boyunca yürüyelim!

Yeğeni şaşırmıştı:

– Peki, insanlar bize gülmez mi?

– Neden gülsünler?

– Biraz uygunsuz olur: sen ünlü bir iş adamısın ve sonuçta ben, hemşerilerimin tanıdığı bir öğretmenim.

– Önemli değil, yürüyerek gezelim, hava almış oluruz. Hem tanıdık yerleri yeniden görürüm…

Sabahın erken vaktiydi. Bu arada kendilerine nefes nefese kalarak yetişen Hanmurat’ın kardeşini fark etti.

Yürümeyi sürdürdüler. Düzgün giyimli bir öğrenci onlara doğru koştu ve nazikçe eğildi ve herkesi selamladı.

– Ağam, mektubumu aldın mı?

– Sen kimsin, evlat?

– Adım Janmurat.

– Hangi sınıftasın?

– Yediye geçtim.

Dikkatlice öğrenciye baktı, bir şey söylemek üzereydi, ama aniden içi burkuldu:

– Hanmurat’ı tanıyor musun?

Janmurat aniden başını ona doğru çevirdi ve kendini hemen onun kollarına attı.

– Ağabeyim Elmurat uzun zamandır sizden haber bekliyordu. Neden ona yazmadın? Neden susuyorsunuz?

Hanmurat heyecanla yanıtladı:

– Çok uzun bir süredir köyün yetişkinlerine – hemşerilere yönelik kızgınlığımdan kurtulamadım, bu yüzden yazma arzum yoktu…

– Ne tür bir kırgınlık?”Kırgın” kelimesi nedir?

– Bunu şimdi anlamıyorsun, sonra açıklamaya çalışacağım…

Aspan onların yanına geldi:

– Bilgisayar ihtiyacını yazdın mı? – Janmurat’a döndü. – Problem değil. Bu birkaç gün içinde alacağım…

* * *

Hanmurat, arkadaşı Elmurat’ı aramaya gidip çocukluğunun anılarıyla bütün günü onunla geçirmeyi hayal ediyordu.

Ancak niyeti gerçekleşecek bir şey değildi. Janmurat’ın ağzından çıkan acı sözler sanki kalbine keskin bir hançer gibi saplanmıştı.

– Elmurat yok!

– Nasıl?”Yok” kelimesi de ne demek?

– O vefat etti! Öldü! Göğe yükseldi… – Janmurat hüngür hüngür ağlamaya başladı.

Kendini dizginleyemeyen Hanmurat da gözyaşlarını tutamadı.

…Memleketine vardığında duyulan ilk üzücü haber, Hanmurat’ın vücudunu ürpertmişti, onu şokların soğuk kucağına itmişti.

2

Şerkala’da şafak yavaş ama güzel bir şekilde doğuyordu. Yeni bir günün bu uyanışı her taşralı insanı canlandırır ve mutlu ederdi. Pencereden doğuya doğru bakarsanız, orada önce gökyüzünü gri ve soluk görürsünüz, sonra gittikçe daha parlak hale gelir ve tüm ihtişamıyla şafak belirir. Ufka bakmadan bile doğanın uyanışını ruh halinizle hissedersiniz.

Ancak doğu ufku gökdelenler tarafından sıkıca çevrilmiş megalopolislerde, ister istemez bir çok kayıp hayallerinizin ve umutlu düşüncelerinizin kaybolup gittiğine üzülüyorsun, kanatların medeniyetin kaprisleri tarafından kesiliyor. Ve bu beklenmedik keşif Aspan’ın aklına birden bire gelmişti! Evet, Amerika’da bazen kendini ezilmiş hissetmesi tesadüf değildi – tüm bunlar kasvetli gökdelenlerin ağır baskısı, doğanın günlük uyanışının tüm cazibesini kalın bir perdeyle ruhsuzca örtüyordu. Bununla birlikte, insan kentsel konforu medeniyet ve ilerlemenin bir başarısı olarak görmeye devam etmekteydi. Ya da belki bu, insanın bozulmamış tabiatın koynunda doğal varoluştan uzaklaşmasının dramatik yoludur?

Ve Şerkala’da ilk sabah, Aspan nedense yüzünde bir gülümsemeyle uyanmıştı ve inanılmaz derecede kendini iyi hissediyordu. Neşeyle gerildi, tatlı bir şekilde esnedi, sonra Dospan’ın neşeli sesi duyuldu:

– Jashan’ı şehirde görmüşler!

– Pekala, – Aspan kendine gelmeye başlamıştı. – Yani o yazarı mı kastediyorsun?

– Başka kim olabilir ki? .Diyorum ki Şerkala’ya bu sabah gelmiş…

– Gelmişse ne olmuş!

– Gelişini acilen bilgilendirme emrini vermediniz mi? Aksi takdirde, sabahın köründe kafamı bununla meşgül etmezdim! Bana kalsa, o hiç umurumda bile değil…

– Tamam, tamam alınma. Gelmiş olması iyi diyelim. Bu, şimdi onunla görüşmeniz gerektiği anlamına mı geliyor.

– Bugün değil!

– Neden?

– Sabah erkenden gelmiş, henüz tam olarak kendine gelmemiş gibi görünüyor.

– Bu ne demek oluyor?

– Votka içmiş anlaşılan. Şimdi rastgele her yerde saçma sapan konuşuyor, henüz tam olarak ayılmadığı belli. Öyle ana avrat küfürler ediyor ki, duysan ağzın açık kalır.

– Alkolik mi? Sürekli içen birisi mi?

– Hayır, onlardan değil.

– O halde neden çok sarhoş olduğunu söylüyorsun?

– Jashan, memleketinden ayrılıp başka bir yere gittiğinde, dönüş yolunda arkadaşlarına veda ederken çok içer ve sarhoş olur. Sonra da birkaç gün boyunca yatar, acı çeker.

– Pekala, ayılıncaya kadar bekleyeceğiz o halde…

– Evet, yazar-hayalperestle, dün adlandırdığın gibi “düşünce deposu” ile tanışmak için daha zamanınız olacak. Bu arada, köyümüzün büyüğü, ihtiyar Kabış, memleketimize gelişini duymuş…

“İhtiyar Kabış!” Aspan hürmetle haykırdı. – Yaşıyor mu – iyi mi?

– Tabii ki yaşıyor, ama pek iyi değil. Yaşlılık ne de olsa, yıllar etkisini gösteriyor.

– Neden şimdiye kadar sessiz kaldın, bununla başlaman gerekiyordu! Onu nasıl ziyaret etmem!

– Her zaman hatırlatmak istedim…

– Boşuna konuşmayalım! Saygıdeğer büyüğümüzün evine giden yolu göstersen iyi olur, hadi aksakal’a gidelim.

Hızla toparlanıp ihtiyar Kabış’ın evine gittiler.

İhtiyar adamın evine girdiklerinde, yaşlı adamın öksürdüğünü duydular. Misafirleri görünce zorlukla ayağa kalktı. İlk selamlayan Dospan’ı hemen tanımıştı, iki elini de uzatarak kısık bir sesle sordu:

– Sen bizden birisin, seni tanıdım. Ama yanında kim var? Hatırlayamıyorum…

– Aksakal, o Ospan… Amerika’dan geldi.

– Sen, Ospan mısın? Sonunda o günleri de görmek kısmet oldu. Seni tekrar göreceğimi düşünmedim. Oğlum … nerelere kayboldun?

Belki sevinçten, belki üzüntüden, yaşlı adam arkasını döndü ve gözlerinden acı gözyaşları aktı. Cebinden bir mendil çıkardı ve nemli gözlerini ovuşturdu.

– Olatay? Neden gözyaşları içindesiniz?

– Öylesine… önemseme canım. Seni sağ ve iyi gördüğüm için, duygularımı engel olamadım … şimdi biz ihtiyarlar böyleyiz!

Sofranın başında kısaca konuştular. Kısa süre içinde büyükbaba Kabış, Aspan’a çok şey söyleyebilmişti. Bir kez daha, bir insan için memleketinden daha değerli bir şey olmadığını ve yaşlandıkça daha çok özlem duyduğunu ve köklerini aradığını hatırlattı. Anlaşılan yaşlı adam Kabış, Aspan ile Jashan arasındaki gergin ilişkiler hakkında çok şey duymuştu ve bu konudaki fikrini şöyle ifade etti: “Uzun süre tartışabilirsin, ancak hemşehriler arasında uzlaşmaktan daha iyisi yoktur.”

Aspan, bilge yaşlı adamla konuştuktan sonra şaşkındı, yerel yazarla aralarındaki anlaşmazlığı nereden bildiğine de bir anlam veremiyordu ve istemeden kendi kendine şu soruyu sordu: “Anlaşmazlıklarımızı nasıl bilebilir?”

4

Ertesi sabah, Jashan iş adamının dinlenme odasına kendisi geldi. Sanki bir tanıdık edasıyla içeri girdi. Kıvırcık, biraz Puşkin gibi, ancak saçları tamamen kızıl renkteydi, bir sırık kadar uzun, çok zayıf, sanki tüm hayatı boyunca aç kalmış gibi.

Aspan, o zamandan beri onu ilk kez görüyordu. Jashan’ın görünüşünün bile hafızasında kalmadığı, onunla başka bir yerde karşılaşmış olsaydı onu tanımayacağı ortaya çıkmıştı. Onu gerçekten bu şekilde tanımak mümkün mü?

– Merhaba! Dedi kayıtsızca.

– Moskova nasıl, yerinde mi? – Aspan alaycı bir şekilde sordu.

– Moskova’da olduğumu sana kim söyledi?

– İnsanlar bunun hakkında konuşuyor.

– Benim Moskova’m, Şerkala’dan çok uzak olmayan, zümrüt yeşili kaplı bir nehir kıyısı. Ve insanlar Moskova’ya gittiğimi düşünüyor, bu yüzden beni rahatsız etmiyorlar. Bu arada dinlenmekten zevk alıyorum, hiçbir şeyden rahatsız olmuyorum. İlham aldığım sırada elbette kağıda bir şey döktürmeyi de unutmuyorum. Yalnız olduğumda her zaman yeni bir düşünce gelir, kristal netliğinde kelimeler satırlara düşer. Ah, ne yazık ki! Her şey kısıtlı! Zaman yetmiyor…

Aspan ona oturmayı teklif etti, yazar bir sandalyeye oturdu. İkisi de bir süre sessiz kaldılar. Yazar sessizliği böldü ve sıcak bir şekilde konuştu:

– Darıldınız mı yoksa?

– Onun gibi bir şey var.

– Haydi, dert etmeyin.

– Neden etmemeliyim?

– Ben kendim de pek memnun değilim bu durumdan, mümkün olsa, kimseye zarar vermek istemem.

– Beni ne için eleştirdin?

– Sen kendin…

– Ben ne yaptım?

– Memleketini unuttun.

– Hayır, unutmadım.

– Öyleyse neden atalarınızın ülkesini daha sık ziyaret etmeye tenezzül etmiyorsunuz? Üzerinden ne kadar zaman geçti: aylar, yıllar…

– Haddinden fazla işlerim var! Çok fazla işle meşgülüm. Eh, ticaretin ne olduğunu anlayabilirsen!

Jashan hemen itiraz etti:

– Bir ticarette ne tür sır olabilir? Onu anlamak ve değerlendirmek için gerçekten büyük bir zihne ve yüksek takdir yetkisine mi sahip olmak gerekir?

Aspan’ın gözleri ışılldamıştı:

– Ya nasıl! Ticareti hafife almayı bir görün – hemen batarsınız! Burada kesinlikle hatırı sayılır bir akıla ihtiyacınız olacak…

Jashan titreyerek ve öfkeyle söylendi:

– Tıpkı sizin gibiler… nereden geldiniz? Gökten mi düştünüz? Bir de “onunla şaka yapma” diyor…

– Hayır, bizler de senin gibi insanız.

“İnsan” diyorsunuz. Her şeyden önce insan olarak adlandırılabilmek için insani işlerin yapılması gerekir. Ya siz…

– Bizim hatamız ne?

– Gözleriniz perdeyle örtülmüş, öyle bir duruma ulaşmışsınızdır ki, bir düğme kadar küçük sorunlardan bahsetmeye gerek yok, yakın mesafeden deve büyüklüğündeki olumsuz olayları bile göremezsiniz. Gece ve gündüz tüm hayalleriniz sadece birikim, zenginlik içindir!

– Görünüşe göre, o yüzden bizim hakkımızda, bitlerin ayaklarını bile saydığımızı yazmışsın.

– Bu mecazi bir ifadedir! Hayatta kim en az bir kez bir bitin ayaklarını saymıştır? Ve ayrıca… servet uğruna hayatınızı feda etmeye hazır olduğunuz doğru değil mi?

– Bu ticaretin en önemli koşuludur! Sadece çıplak dizlerine sarılmış olarak oturan bir insanın, ticaretin amacını idrak etmesi zordur…

– İş dünyasında çok fazla iki ayaklı var, ama orada insan göremezsiniz…

– Bu sözler çok onur kırıcı! Konuşmadan önce düşünün!

– Belki de iş konusunda iyi değiliz. Ancak koyun kadar çekingen bir halkın suçu nedir? Yerel nüfus, sefil bir varoluş için zar zor geçiniyor, herhangi bir kamışa tutunarak ayakta kalmaya çalışıyor. Ve siz yabancı bir ülkede mutlu bir şekilde hayatınızı sürdürüyorsunuz.

Aspan, rakibinin sonuna kadar konuşmasına izin vererek; konuşsun, içini döksün, biriken tüm öfkesini boşaltsın, diye düşündü.

– Sen ve senin gibiler… – Jashan öfkeyle devam etti. – Siz Kazak değilsiniz! Kazak zihniyetinizi tamamen yitirseniz bile üzülmeyiz. Aklı başında bir insan, uzak diyarların ötesine, bilinmeyen bir ülkeye koşar ve orada sakin bir şekilde yaşayıp sadece kişisel refahını mı düşünür?

Bunlarla yetinmeyip düşüncelerini daha da ileriye taşıdı:

– Siz zavallı insanlarımızın gerçek kan emicilerisiniz! Genelde girişimcilik kavramından nefret ediyorum zaten. Benim anlayışıma göre, onlar paraya bağımlı kölelerdir…

Girişimci, iç sesini dinleyerek kendini güçlükle tutuyordu. Öfkeyi serbest bırakmak, zayıflığın bir işaretiydi:

“Hiç de değil!” Dedi içten kaynıyor olmasına rağmen sakin bir havayla.

– Peki nasıl?

– Biz de zorluk çekiyoruz, sık sık kendimizi çıkmazda buluyoruz, bazen canımız tak edecek hale geliyor. Ve ne kadar ter döküyoruz – haddi hesabı yoktur!

– Sizin sorunlarınız sıradan insanların çektiği acılarla karşılaştırılamaz!

– Nereden biliyorsun, belki ıstıraplarımız çok daha kötüdür…

– Ne yani – Zenginler de ağlar mı? Bunlar fakirler için peri masallarıdır…

Aspan, “Yapıcı bir sohbete girelim,” dedi. – Yoksa, boş konuşmayla ne kadar uğraşsak ta, mantıklı hiçbir yere gelemeyeceğiz.

Yazar, miyop gözlerini kısarak ona baktı:

– Yurttaşlarımızın acı ve kanlı hayatının resimlerini özetledim – Şerkala’nın sorunları bir ölçüm aleti ile ölçülemez… Bunlar sadece boş sözler mi?

– Bugün çok yorgunum. Görüşmenin geri kalanına yarın devam etsek nasıl olur?

– Nasıl isterseniz! Bu konuşma, eğer bilmek istiyorsan, benim için değil, senin için daha çok gerekli. Bu sorunları bilmeniz lazım.

– Yarın! Yarın devam edelim…

– Öyle arzu ediyorsanız, yarın olsun!

Gazeteci – yazar birden ayağa fırladı ve vedalaşmadan odadan hızla çıktı.

5

Ve ertesi sabah, oligarh ile yazar arasında, soru-cevap formatındaki bir diyaloğu anımsatan hararetli bir konuşma gerçekleşti.

Aspan: Tüm dünyaya yayılmış bir kuruluşu temsil ediyorum.

Jashan: Ben bir yazarım. Adımın tüm insanlar tarafından bilinip bilinmediğini söyleyemem. Sadece yazdığım kitapların yüz, bin yıl içinde ölmeyeceğinden eminim. Okur olduğu sürece ölmeyeceklerine inanıyorum.

Aspan: Zamanımızda gerçekten kitap okuyan insanlar kaldı mı?

Jashan: En az bir okuyucunun olması yeterli.

Aspan: Beni güldürmeyin.

Jashan: Bugünün okur yazarları, sizin için böyle bir şey… Siz, arkanıza dahi bakmadan, para ve malın kölelerine dönüştünüz, bu yüzden kitaplara ayıracak vaktiniz yok!

Aspan: Kitap okuyup okumadığımı nereden biliyorsunuz?

Jashan: Eğer okuyucuysan – ispat et! Elinizde en son hangi kitabı tuttunuz?

Aspan: Pekala… Hemingway “Yaşlı Adam ve Deniz”

Jashan: Peki bizimkilerden? Ülkemizden?

Aspan: Şey… Lev Tolstoy “Anna Karenina”

Jashan: O bir Rus yazar. Kazak’lardan kastettim.

Aspan: “Abay’ın Yolu”.

Jashan: Şimdi Abay’ın epik romanı yayınlanalı 70 yıl olacak! Çağdaş yazarlarımızla ilgilenmiyor musunuz? Onları tanımak bile istemiyor musun?

Aspan: Okunacak ilginç yazarlar var mı? Onlar hakkında bir şey duymadım da…

Jashan: Neden Kekilbayev’i okumuyorsunuz? Ve ne harika bir yazardır Kalihan İshakov! Ve Aziz Muratbekov? Tınımbay Nurmaganbetov…

Aspan: Onları duymadım bile.

Jashan: Şairler – Makatayev, Mırzaliev, Aybergenov, Medetbekov…

Aspan: Ben onları da duymadım…

Jashan: Sonunda maneviyat ve ahlak dünyasıyla bağlantınızı kesmişsiniz.

Girişimci şöyle düşündü: “Bende gerçekten sadece dar görüşlü bir adamı mı görüyor? Zaman zaman kitap okurum. Modern Kazak yazar ve şairlerini tanımıyor olmam büyük bir dezavantaj olarak değerlendirilebilir mi?

Kendisini neredeyse Kazak edebiyatının bir dehası olarak gören küstah Jashan’a kendi yerini göstermek istemişti.

Aspan: Maneviyat ve ahlak dünyasından bahsediyorsunuz… Peki en azından dünya edebiyatının klasiklerini kendiniz okuyor musunuz? Örneğin, Melville veya James gibi ünlü çağdaş yazarların sansasyonel kitaplarını hiç duydunuz mu? Romanları “Moby Dick” veya “Portrait of a Woman” ?

Jashan: Hayır!

Aspan: O zaman belki İngiliz kadın Charlotte Brontë’nin “Jane Eyre” romanını veya Güney Afrikalı yazar John Maxwell Cootzei’nin “Mutluluktan Yoksun” romanını duymuşsunuzdur?

Jashan: Evet, duydum ama okumadım. Nedeni ise bu eserlerin Kazakçaya çevrilmemiş olması ve ben sadece anadilimde okumayı tercih ediyorum.

Aspan yüksek sesle güldü.

Jashan: Neden gülüyorsun?

Aspan: Sözlerin beni güldürüyor!

Jashan: Ne dedim ki?

Aspan: O kadar komik bir şekilde söyledin ki, sadece Kazakça okuyormuşsun… Ve şunu söyleyeyim: Kazak yazarlar gerçek yazarlar düzeyinde gelişmek istiyorlarsa, dünya çapında sanat eserlerini bilmek zorundadırlar. Değil mi?

Jashan: Amacımız her şeyden önce halkımıza hizmet etmek! Bir evladı gibi milletine davranır ve onu seversen sözlerimin manasını anlarsın…

Aspan: Eminim sadece millete gönülden hizmet eden sadece bizlerizdir. Söyleyin bana, karalamalarınız kime yardımcı oldu bugüne kadar? Herhangi bir önemi var mı?

Jashan: Pekala. Hayatınızda çok şey gördünüz, umut vaat eden yollar açıldı, iş dünyasında başarılı oldunuz, bir şöhretin mutluluğunda yüzüyorsunuz, ancak kime önemli yardım sağladınız? Yani memleketinizin insanlarına örneğin ne faydanız oldu?

Aspan: Daha dün yerel bir lise için yirmi beş bilgisayar satın aldım, sınıfın ihtiyacını tam olarak temin ettim…

Jashan: Hepsi bu mu?

Aspan: Memleketime geldiğim ilk birkaç günde yapabildiklerim bu. Pekala, niyetlerimi listelemeye başlarsam, daha çok şeyler var… Ama senin niyetlerinden hiçbir şey olmaz! Hiçbir şey yapamazsınız, ancak başkalarını eleştirmeyi becerebilirsin! Eleştirin umurumda bile değil!

Jashan: Onurumu zedeledin! Sözlerini geri al! Aksi takdirde…

Aspan: “Aksi takdirde” ne olacak?

Jashan: Tekrar bir makale yazacağım, ama bu sefer merhamet beklemeyin, açıkça yazacağım…

Aspan: Ben de boş durmayacağım. Herhangi bir yazara sizi paramparça etmesini emrederim. Peki buna ne dersin?

Jashan: Ve sen böyle bir numara mı bile düşündün öyle mi? Halbuki ben düşündüm de…

Aspan: Ne düşünmüştün?

Jashan: Kurnaz olmana rağmen hala iyi bir iş adamı olduğunu düşünüyorum…

Aspan: Aynen öyle!

Jashan: Buna ikna olmadım… Haysiyetimi derinden incittin, bu yüzden kendimi tutamadım, aksi takdirde böyle bir dikkatsizlik yapmama izin vermezdim. İkimiz de Şerkala’lıyız, birbirimizi genç yaşlardan beri tanıyoruz.

Aspan: Doğru sözler söylüyorsunuz! Şimdi ciddi bir diyaloğa geçebiliriz.

Jashan: Ben de buraya büyük bir umutla geldim: bir insan gibi konuşmak, biriken sorunları derinlemesine düşünmek…

Aspan: Söyle bana, ne tür yardıma ihtiyacın var? Şimdi konuşun, çekinmeyin!

Jashan: Hiçbir şeye ihtiyacım yok.

Aspan: Diyorum ya: çekinme! Bu konuşma aramızda kalacak.

Jashan: Ben kimseye el açmadım.

Bu sözlerden sonra Jashan arkasına bile bakmadan oradan uzaklaştı…

* * *

Kendi kendine birşeyler mırıldanarak yürüyen, muhtemelen dünyanın neye benzediğine dair Aspan’a küfürler yağdıran ve ona karşı derin bir kızgınlık tutan yazar Jashan’ı gören Hanmurat, hızlı adımlarla onu takip etti. Bir süre sonra Jashan onu fark etti:

– Ey, bu takip de ne! Nereden çıktın? Benden ne istiyorsun?

Seninle yalnız konuşmak istedim.

– Seni dinliyorum.

– Söylesene, neden hep Aspan ağamı üzmeye çalışıyorsun? Etik olmayan şekilde davranıyorsun. Hareketleriniz yanlış…

– Neyin doğru neyin yanlış olduğunu ben kendim biliyorum evlat! Bana bilgeliği öğretme!

Size akıl öğretmeye çalışmıyorum, ama sadece düşünmenizi istiyorum. Aspan ağa, Amerikalı işadamları tarafından çok saygı görüyor. Bu bir başarı değil mi?

– Peki bunun bizim insanlarımız için faydası ne? Amerika nerede ve biz neredeyiz?

– Bu öyle, ama bir düşünün. Önyargılı yazınız Aspan’ın gururuna zarar verdi…

– Gerçekten mi? – Jashan çok sevinmişti. Hedefim buydu. Bu yüzden onikiyi tutturmuşum demek!

6

Amerika’da yapacak büyük işleri olduğu için Aspan yavaş yavaş gitmeye hazırlanıyordu. Küçük yeğeni ile yalnız kaldıklarında, sanki bilmiyormuş gibi Dospan’a sordu:

– Eskiden burada güzel Balzia yaşardı. Onun şimdi nerede olduğunu biliyor musun?

– Balzia annesiyle birlikte ya Türkistan’a yada Çimkent’e taşındı. Annesini görmüştüm, geçen yaz Şerkala’ya merhumlarına Kuran okumak için gelmişti. Ona kızını sordum, o da çalıştığını ve her zaman meşgul olduğunu söyledi.

– Şimdi… – Aspan sözlerine başladı ama hemen sustu. Onun adresini sormak istemişti ve eğer bilmiyorsa, öğrenmesini isteyecekti. Ama sonra fikrini değiştirdi ve Dospan’ın omzunu okşadı:

– Gidebilirsin, yalnız kalmak ve dinlenmek istiyorum.

Dospan başını salladı ve sessizce odadan çıktı…

Aspan, yazarın zehir dolu sözlerini bir kez daha hatırladı: “Zenginlik çamurunda boğulan bir adam!” “Bitlerin bacaklarını sayan bir işadamı…”

“Fikirler Deposuyla” tekrar buluşma fırsatını aramaya başladı. Onu çağırmadı ama Jashan’a kendisi geldi.

– Vedalaşmak için neler söylemek istersiniz, yazar bayım?

– Yanlış yönde gidiyorsun, yoldaş oligarh…

– Neden böyle düşünüyorsun?

– En başarılı iş adamı bile, her şeyden önce halkına, milletine hizmet ederse değerli olur…

– Sonuçta, elde edilen zenginlik bir iş adamının kişisel başarılarıdır.

– Yanılıyorsun! Selefleriniz böyle düşünmüyorlardı…

– Hangi önceki zenginler? Daha önce büyük Kazak işadamları var mıydı? Elbette, birkaç inek sürüsü ve bir koyun sürüsü olan kötü şöhretli beyleri saymazsanız…

– Gerçek Kazak beyleri hakkında çok yüzeysel fikirleriniz var. Geçtiğimiz yüzyıllarda Kazakların sınırlı bir halk olduğunu ve hiçbir şey bilmediğini, anlamadığını düşünüyorsanız, derinden yanılıyorsunuz.

– Öyleyse açıkla bana, lütfen, Kazak ne tür bir iş yaptı?

Jashan ona eski bilge atalardan, Emir Timur gibi tarihi şahsiyetlerden, Abılay ve Kenesarı hanlarından bahsetmeye başladı. Muhatabına o kişiliklerin halkı ve milleti birleştirmeye yönelik her adımını coşkuyla ve kolayca anlatmaya çalıştı. Aspan, rakibinin sözlerine pek inanmıyordu, bunu bir peri masalı olarak görüyordu.

Anlatılanları sonunu kadar dinlemeyi zorlukla bekledi.

– İlginç bir hikaye. – dedi Aspan. – Doğrusu, daha önce atalarımız hakkında hiçbir fikrim yoktu! Sadece isimlerini duydum diyebilirim…

– Gerçek şu ki, içinde doğup insan olduğunuz ve uzun süredir acı çeken milletinizi sevmiyorsunuz. Gerçek bir kişi olarak adlandırılma hakkına sahip insan – halkını sonsuza dek seven, geçmişleriyle ilgilenen, atalarının tarihini inceleyendir… – Jashan düşünceye dalarak susmuştu.

– Teşekkürler, atalarımız – hanlar ve sultanlar, baylar ve batırlar hakkında ilginç bilgiler aldım. Ve şimdi de… Senden bana bir bilgeden bahsetmeni rica ediyorum – Ahmet Yesevi, geçen defasında kısaca bahsetmiştin…

Jashan birden canlanmıştı. Sorgulayıcı bir bakış atmıştı: “Sahiden Yesevi’den bahsetmemi mi istiyor?”

– Neden bu konuya değindin?

– Bilmek isterdim.

– En son anlattığımda sen dalgın dalgın dinliyordun ve arada bir gülümsüyordun, o yüzden kesmek zorunda kalmıştım…

– O zamanlar acelem vardı ve şimdi dinlemek için zamanım var.

Jashan onun doğru söylediğine kanaat getirerek, Aspan’a Sufi filozof ve şairden bahsetmeye karar verdi.

– Sadece sıradan insanlar değil, aynı zamanda günümüzün aydınlarından çok azı büyük filozof Sufi Ahmet Yesevi’nin görüşlerini anlayabilir. –Diyerek sözlerine başladı Jashan. – Ahmet Yesevi sadece Kazak topraklarında İslam’ı yayan bir dini figür ve bir akıl hocası – mürit yetiştiren bir eğitimci değil, aynı zamanda büyük bir düşünür, Sufi filozof ve şairdi.

– Evet, onun hakkında da bir şeyler duydum ama insanlar onun Sufi felsefesini pek hoş karşılamıyorlar…

– Onlar cahildir! – Diye hararetlendi Jashan . “Sufi akımını çarpıtarak anlayanların söylediği budur.

– Aynı zamanda – şair Ahmet Yesevi’nin Kuran-ı Kerim’i eski Türkçeye çevirdiği için din fanatikleri ve çağdaşları tarafından şiddetli bir şekilde dövüldüğünü duydum…Dedi işadamı.

Bu varsayım, zaten öfkeli olan Jashan’ı hepten çileden çıkarmıştı:

– Kuran-Kerim’i çarpıtmadı, eski Türk diline tercüme etti, büyük hayalini gerçekleştirdi- kutsal kitabı halkı için anlaşılır kılmak için!

Ancak bu çıkışı girişimciyi etkilememişti. Tembel bir şekilde esnedi ve şöyle dedi:

– Ama şahsen dine karşı özel bir çekim hissetmiyorum. Bu yola çıkarsanız kesinlikle kaybolursunuz. Üstelik hayalperest olabilirsin, din yolu çok kaygandır… Taşlı yoldur…

Bu sözlerden buz gibi bir ürperti hisseden Jashan, yüzünde endişeli bir bakışla donup kalmıştı…

Sonra bilge aksakal Kabış’ın bir süre önce söylediği sözlerini tekrar hatırladı.

O zaman ihtiyar, “Sevgili Jashan,” demişti. – Sen keskin kaleminle ekmeğini kazanan bir adamsın. Bu dürüst bir gelir. Ancak çağdaşın yiğit Aspan, gece gündüz elinde bir fenerle paranın izinde geziniyor. Ama zenginleşme yolunda başını önce bir taşa, sonra bir duvara vuruyor. Bunda fedakarlığa hazır olduğunu görüyorum. Şanslı olup olmayacağını – kendisi de önceden bilmiyor. Ama yine de, kör bir kelebek gibi ileri doğru koşuyor, uzaktaki ışık ona umut veriyor…

Yaşlı adamın uzun konuşmalarını dinleme arzusu yoktu, bu yüzden sabırsızca düşünce zincirini yarıda kesti:

– Bununla ne demek istiyorsun?

Aksakal Kabış kaşlarını çatmadı, sadece ona delici bir bakışla bakıp, kesintiye uğrayan konuşmasına devam etti:

– İşte bu Aspan, bana uçurumun kenarında büyüyen bir deve dikenini hedef alan çaresiz Naru-yu hatırlatıyor…

Jashan, bilge aksakal’ın dudaklarından söylenen sözlerin temel anlamının kendisine ulaştığını ancak şimdi hissetmişti. Bu, istemeden kendisinde işadamına karşı belli bir saygı uyandırdı. Ancak yine de, fikrini açıkça ifade etmek ve belki de böylelikle muhatabını küresel hatalara karşı uyarmak istemişti:

– Aspan! İş, gerçekçi bir şekilde bakarsanız, bir tür serap gibidir. Bu duruma çok güvenmemelisin. Bir zenginlik serapının peşinde koşarken, mazallah hayatınız boşa geçmiş olmasın. Sonuçta, servet aslında bir aldatmacadır – bugün vardır ve yarın yoktur…

İş adamı ona kızgın gözlerle baktı.

– Neden bahsediyorsun? Bana ne söylediğini anlıyor musun?

– Biliyorum! Hem de çok iyi biliyorum! Senin gibi binlerce kişi bu parlak dünyaya geldi ve yine onu binlercesi terkedip gitti. Şüphesiz onlardan pişmanlık duymadan göç eden yoktur…

– Pişmanlık mı dedin? Şimdi de bunun hakkında mı konuşuyorsun? Pişmanlık konusuna değinirsek, lütfen söyle bana, bu parlak dünyada hayalperest olmayan en azından bir kişi var mıdır? Ve sen kendin bir hayalperest olmadığını söyleyebilir misin?

Jashan inkar etmeye kalkışmadı, sakin bir tonda cevabına geçti:

– Hayal etmeyi sonsuz ve uzun bir yol olarak görüyorum. Ancak, ruhumda güvendiğim bir şey var. Bu, benim kendi memleketimde yaşadığım şehirdir, şehrimi temsil ediyorum. Memleketime her zaman kesinlikle güvenebilirim! Ve tüm hayatımı kendi halkımın yararına adadım…

– Ha ha ha! – Aspan haykırdı. “Evinde sıska bir keçin bile yok, ama aynı zamanda gururla” Kendimi halkımın yararına adıyorum… diyorsun. “Buna sadece demagoji derler…

Bunu söyledikten sonra, derin bir nefes alıp yavaşça son cümlelerini ifade etmeye koyuldu:

– İşte atalarımız hakkındaki düşüncelerin, belli ki, tarihi derinlemesine araştırmışsın – etkileyici! Bu bilgiler benim de ruhuma ve kalbime dokundular… Bunu içtenlikle kabul ediyorum. Ama aynı zamanda insanların kendi hayatlarını sadece geçmişin hayaletleri ile yakmalarını istemiyorum. Sonuçta, bu geçmiş bir çağ ve şimdi… tamamen farklı zamanlardayız.

* * *

Ayrılış gününün erken sabahında Aspan, Hanmurat’a sordu:

– Yolculuk için hazırlandın mı?

Genç adam kabahatliymiş gibi yanıtladı:

– Bir süre burada kalsam ne dersin?

Aspan çok şaşırmıştı:

– Yani… Amerika’ya geri dönmek istemiyor musun?

– Tabii ki değil! Kesinlikle geri döneceğim. Ancak şimdi… Atalarımızın tarihini daha da derinlemesine araştırmak istiyorum.

Aspan yiğitin yüzüne sorgularcasına baktı:

– Yani, çocukluk yılların izin vermiyor değil mi?

– Öyle de diyebilirsin, ağam!

– Peki, kendin bilirsin…

* * *

Yazar da, ayrılışının arifesinde Aspan’ın yanına gelmişti. Sohbete uzaktan başladıktan sonra, bu buluşmanın önemini ima eder gibi koltuğuna daha rahatça yerleşti. Laf arasında kendi el yazılarını onun eline iliştirdi. İki kalın klasöre bakınca Aspan şaşırmıştı:

– Bu yükü nereye koyacağım?

– Sen kendin değil miydin, atalarımız hakkında çok yetersiz fikirlerin olduğunu itiraf eden?

– Elektronik versiyonları nerede?

– Neden bahsediyorsun?

– Yazının bilgisayara aktarılan versiyonunu kastediyorum ve bir diske veya flash sürücüye kaydedilmiştir. – Böyle bir seçenek var. – O zaman e-postama gönder. – Ona kartvizitini verdi. Ancak, Jashan’ın dosyaları ona inatla verdiğini görünce, asistanına hoşnutsuzca mırıldandı: – Onlara seyahat çantanızda bir yer bulun! Koruması – yardımcısı hemen talimatını yerine getirdi.

Jashan endişeyle düşündü: “Belki de onu bu kadar rahatsız edercesine zorlamamalı mıyım? Ah, el yazmamın üstesinden gelebilecek mi? Belki beni gücendirmemek için almıştır?”

Endişeleri Aspan’a geçmişti. Yazarı sakinleştirmeyi düşünerek şunları söyledi:

– Sadece atalarının tarihi hakkında mı yazıyorsun? Şimdiki zamanın tüm zorlukları ve zevkleriyle ilgilenmiyor musun? Sonuçta, Şerkala’da pek çok sorun var: ekoloji, onkolojik hastalıklar, bozulma!

– Eh, – dedi Jashan üzgün bir şekilde. – Şimdi bundan bahsetmeyelim, yoksa ağlarım…

Vedalaşma vakti gelmişti. İçinde hiçbir şüphe ve soru kalmaması için Aspan sordu:

– Neden benim hakkımda eleştirel bir makale yazdığını hala açıkça itiraf etmedin?

– Bu eleştiri değil, seni objektifliğe alıştırmak…

Aspan kıkırdayarak gülmeye başladı, bu yüzden uzun süre kahkahalar atmaya başladı.

– Yeter! Burada komik bir şey yok… – Jashan derinden içerlemişti.

– Harika bir akortçu olduğun ortaya çıktı, – sakin bir sohbete geçmişti Aspan.

– Başka nasıl olunmalı? Eleştirel bir makale yazmamış olsaydım, anavatanına gelir miydin?

– Ziyaretimi daha önce planlamıştım.

– Yanlış! Bir gerçeği kesinlikle hatırlıyorum: iş dünyasında olan insanlar bir şey söyler ancak başka şey yaparlar.

– Seninle tartışmanın faydası yok! Şimdi ne diyebilirim Önemli olan hayatta ve iyi olman, arkadaşım hayalperest…

– Bana hayalperest deme!

O halde sana yakıştırdığım lakabı diyeyim?

– Bana ne lakabı taktın?

– Sana “Fikirler Deposu” dedim.

– Ha ha ha! – Jashan yürekten gülmüştü. – Sevdim! Bu istikrarsız hayatta bir düşünürün payından daha yüksek olan bir mutluluk var mıdır?

– Elbette! Elbette!

– Ama kasabamızda seni nasıl adlandırdıklarını duydun mu?

– Hayır, duymadım!

– Öyleyse bunu sana ben bildireyim: İhtiyar Kabış’ın önerisi üzerine, gururumuz saygıdeğer aksakallar sana Deve Naru diyorlar!

Türler ve etiketler

Yaş sınırı:
0+
Litres'teki yayın tarihi:
01 ağustos 2023
Hacim:
340 s. 1 illüstrasyon
ISBN:
978-625-6853-61-4
Yayıncı:
Telif hakkı:
Elips Kitap
Metin
Ortalama puan 0, 0 oylamaya göre
Metin
Ortalama puan 0, 0 oylamaya göre
Metin
Ortalama puan 0, 0 oylamaya göre
Metin PDF
Ortalama puan 4,3, 3 oylamaya göre
Metin
Ortalama puan 0, 0 oylamaya göre
Metin PDF
Ortalama puan 0, 0 oylamaya göre
Metin
Ortalama puan 0, 0 oylamaya göre
Metin
Ortalama puan 0, 0 oylamaya göre
Metin
Ortalama puan 0, 0 oylamaya göre