Sadece LitRes`te okuyun

Kitap dosya olarak indirilemez ancak uygulamamız üzerinden veya online olarak web sitemizden okunabilir.

Kitabı oku: «Acı ve Tatlı Hayat», sayfa 4

Yazı tipi:

– Deve mi? Neden bir deveyle eşleştirildim?

– Bu sıradan bir deve değil! Diyorum ki: sen Naru devesin!

– Fakat, onları nasıl tarif ederseniz edin – deve devedir…

– Aspan şaşkınlıkla ensesini kaşıdı.

Erkekçe kucaklaştıktan sonra birbirlerine veda ettiler.

ŞERKALA’NIN ÜZÜNTÜSÜ
(İkinci hikaye)

Elmurat neden öldü?

1

Hanmurat, Aspan ağbisini Amerika’ya yolcu ettikten sonra aceleyle şehire gitti. Döndüğünde hemen Janmurat’ı aramaya başladı. Yaz günüydü. Bütün öğrenciler tatildeydi. Bir an düşününce şunu fark etti: Bu sıcakta çocuklar nerede olabilirlerdi, tabii ki şehirin kenarındaki nehirde. Çocukluk arkadaşı Elmurat’ın küçük kardeşinden onun zamansız ölümü hakkında daha fazla bilgi edinmek istiyordu.

Nehire ulaştığında, aniden kurbağa dudaklı çevik bir çocuk karşısında belirdi ve ona meraklı bir bakışla bakmaya başladı.

– Birini mi arıyorsunuz ağbi?

– Evet, Janmurat’a ihtiyacım var.

– Evet, işte orada! Görüyor musunuz, nehrin tam ortasında yüzüyor!

Gözlerini güneş ışığından koruyarak yüzen çocuklara bakmaya başladı. Görünüşe göre Janmurat ta onu fark etmişti ve hızla kıyıya yüzdü.

– Ağbi, neden Amerika’ya gitmedin? – Hemen soruyu sordu, sudan çıkar çıkmaz.

Burada biraz daha kalacağım.

– Yüzmek ister misin?

– Hayır ben istemiyorum.

– Neden?

– Doğruyu söylersem gülmez misin?

– Tabii ki gülmem! Neden güleyim ki?

– Ben yüzmeyi havuzda öğrendim ve sadece havuzda yüzerim. Dibini görebiliyorsunuz, bu yüzden korkutucu değil, ama açık sudan korkuyorum. Bir kramp girse ne olur?

– Korkmayın. Sizin yanınızda olacağım.

– Hayır ben istemiyorum!

– Siz bilirsiniz.

– Seninle konuşmak istemiştim.

– Biraz bekleyin! Çabukak giyineceğim…

– Pekala, seni orada bekleyeceğim…

2

Çocukla yalnız kalan Hanmurat, onu soru bombardımanına tuttu:

– Ne oldu? Elmurat nasıl öldü? Buna ne sebep oldu?

Çocuğun alnı bir hüzün dalgasıyla buruştu, gözlerine yaşlar doldu. Yüzü anında ağlamaklı bir hal aldı.

– Geçen yıl bir kene tarafından ısırıldı. Görünüşe göre böcek çok zehirliydi. Sadece birkaç gün acı çekti. Sonra…

“Doktorlar onu kurtaramaz mıydılar?”

– Hayır, ellerinden gelmedi.

– Ah, bu doktorlar! Bu ne tür bir keneydi? Hayat kurtaran bir serum bulmak mümkün değil miydi?

– Kim bilir…

Ortalığı ağır bir sesslik kaplamıştı, onu bozan yine Hanmurat olmuştu:

Ağbin ve ben ayrılmaz arkadaşlarlar olarak büyüdük. Amerika’ya gittiğimde benim için çok endişelendiğini hatırlıyorum.

– Ama kasabanı sonsuza dek üzüntü ve pişmanlık duymadan nasıl bıraktın?

– Gerçek şu ki, sonradan uzak akrabamız olduğunu öğrendiğim üvey babam Tomas’a bir söz vermiştim. Öte yandan, çocukluğumdan beri en az bir kez uzak ve gizemli Amerika’yı kendi gözlerimle görmek beni cezbetmişti…

– Peki izlenimlerin neler? Orayı beğendin mi?

– Elbette! Amerika’ya ne yönden bakarsan bak- içinde her şey yolunda! Herkes tarafından tanınan, ilerici ve medeni bir ülke!

Janmurat inançla konuştu:

– Sen de buna şahit olacaksın ki! Önümüzdeki yıllarda aynı şekilde gelişmiş ülke olacağız! Biz kayıtsız şartsız önde olacağız!

– Nasıl? Ve neden Kazakistan birdenbire birçok ülkenin önüne geçecekmiş ki? – Diye sordu Hanmurat.

– Çünkü Kazakistan özgür, bağımsız bir ülke! Halkımız uzun yıllardır özgür bir yaşamın tadını çıkarıyor. Şimdi kimseye bakmıyoruz, kendi yasalarımıza göre yaşıyoruz.

Hanmurat, genç muhatabına gülümseyerek baktı ve şöyle düşündü: “Okulda vatanseverlik eğitimi çok iyi organize edilmiş gibi görünüyor. Ya da belki bu, zamansız ölen ağabeyinin etkisidir? Sonuçta Elmurat bana da memleketimiz hakkında gururla ve sevgiyle konuşurdu. Hayatının çok kısa olması üzücü. Böyle bir kaderi kim düşünebilirdi?”

Sabah erkenden hafif bir gülümsemeyle uyandı. Zarif güneş uçsuz bucaksız maviye doğru yükselmek için acele ediyordu.

Gece karanlığının vahşi doğasında kaybolmuş, aydınlığa aşık, ilk ürkek ışınları hisseden sabah yıldızı, görünüşünü gökyüzünün enginliğiyle cömertçe paylaşıyordu…

O, bu günün en şanslı bir gün mü olduğunu, yoksa Hanmurat’ın iç dünyasında iyi düşüncelerin uyanmaya mı başladığını hala net olarak belirleyememişti. Her halükarda, çocukluk arkadaşı Elmurat’ın beklenmedik kaybına rağmen, onun küçük kardeşini enerjik ve hedefine ulaşmaya niyetli bir takipçisi olarak görüyordu.

Ertesi sabahı iyi bir ruh haliyle selamladı.

Yazar, yemekten sonra Hanmurat’ın gençliğine rağmen onu özel olarak yerine davet etti. Jashan çay içerken onaylayarak ona şunları söyledi:

– Tebrikler, Kazakça nasıl konuşulacağını unutmamışsın!

– Onu nasıl unutabilirim? Bu annemin dili…

– Sen bir Azamatsın! Aferin sana! Eh, eğer bu gururlu sözlerin, hiç vicdan azabı duymadan ana dilimizi çarpıtan haydutlar tarafından duyulsaydı…

Hanmurat muhatabına şaşkınlıkla baktı:

– Kendi topraklarında bu insanların, ana dilleri Kazakçayı konuşmaya utandıklarını mı gerçekten düşünüyorsunuz? Neden ama?

– Sadece utanmıyorlar, özel bir zevkle kendi dilleriyle alay edip çarpıtanların sayısı gün geçtikçe artıyor. Çok kötü bir zaman dilimine yaklaştığımız için çok endişeleniyorum…

Hanmurat, yazardan duydukları konusunda temkinliydi.

Yazar elmacık kemiğinine eliyle dayayarak bir süre sessizce oturduktan sonra devam etti:

– Bugünlerde yarısı keder içeren kitaplar yazıp yayınlıyoruz, bir süre sonra gereksiz bir zanaat haline gelebilir mesleğimiz. Böyle bir olasılığın farkına varmak çok üzücü…

Hanmurat dayanamadı, muhatabının sözünü kesti:

– İşler böyle giderse nesiller arasındaki bağlantı kesilmez mi? İdarecilerimiz nereye bakıyor?

Yazar, küçük kardeşinin öfkesini heyecanla dinledi:

– İyi iş çıkardın! Gerçek bir azamat oldun genç dostum!

Sonra tatmin edici bir ses tonuyla devam etti:

– Yazarken çok ter döktüğüm kitaplarımı sana veriyorum. Lütfen tam olarak oku, tamam mı?

– Elbette! – Diye haykırdı çocuk. – Okurum. Tüm eserlerinizi okumayı kendime görev kabül ediyorum! ‘’ Biraz tereddüt etti, sonra konuşmasına devam etti:

– Bir zamanlar Elmurat ve ben sonsuza kadar arkadaş kalmaya yemin etmiştik. Üzgünüm, kısmet değilmiş…

Muhatabın üzgün yüzüne bakarak Jashan bir sonraki soruya geçti:

– Neden öldüğünü biliyor musun?

– Biliyorum, küçük kardeşi bana söylemişti. Mavi bir kene tarafından ısırılmış…

– Sadece bu değil!

– Nasıl? Başka bir sebep var mıydı?

– Evet! – Jashan, zayıf yüzünü güneş ışığından koruyarak başladı. – Gerçek şu ki, Şerkala’mızda uzun süredir, zararlı parmakları olan vicdansız türler hüküm sürüyor…

– Sözlerinizi hiçbir şekilde anlayamıyorum…

– Hatırlıyor musun, bir keresinde bana şu soruyu sormuştun: “Yetimhane neden kapatıldı?”

– Tabiki hatırlıyorum. Hemen içeri bakmak için oraya koştum ama binanın kapısında siyah bir kilitle karşılaştım. Şaşırdım. Bir yandan pişmanlık duygusuna kapıldım, diğer yandan, saklamayacağım, sevindim… Neden mi? Çünkü yetimlerin ortadan kaybolduğunu düşününce bu umuttan bir sıcaklık hissettim…

– Elbette, doğru düşünmüşsün! – Jashan onu destekledi. – Ve sevinmen yerinde bir davranıştı. Ancak…

– Jashan ağbi, hiçbir şey saklama! Burada neler oluyor?

Derin bir nefes alan kıdemli muhatap sohbete devam etti:

– Sen Amerika’ya gittikten çok kısa bir süre sonra yetimhane de kapatıldı. Şimdi bu binada bir hastane yer almaktadır. Bu hastanenin ne olduğunu bilmek ister misin? Kanser hastaları şimdi burada tedavi ediliyor…

– Şerkala’da bu hastalıktan etkilenen çok kişi var mı?

– Çok, – Jashan teyid etti. – Ve sayıları yıldan yıla artıyor.

– Sebebi nedir? Bu tür hastalıkların nereden geldiğini araştırmıyorlar mı?

– Ah, canım! Şerkala’nın felaketlerinden bahsetmeye başlarsam, kendimi istemeden dayanılmaz bir hüzün esareti içinde bulacağım. Şerkala umutsuz, savunmasız bir şehirdir. Bir yandan – uranyum madenlerinin faaliyetleri, diğer yandan – uzay test sahası… Kirli atmosfer. Doğa boğuluyor. Su zehirli. İnsanların ruhu yok ediliyor… Tüm dertleri listelemeye başlarsam, itiraf ediyorum, dilim dönmez…

Burada genç daha fazla dayanamdı:

– İnsan sağlığı dünyadaki en önemli zenginlik değil mi? Bundan daha değerli ne olabilir?

– Biz de böyle sesimizi çıkarıyoruz, böyle yazıyoruz. Ancak, her şey arzuladığımız gibi mi olur?

– Neden? Peki, neden böyle?

“Bunun sonsuz sebebi var, küçük kardeşim. Görünüşe göre devletin de baş edemeyeceği durumlar var…

* * *

Amerika’dan gelen yiğitle ile konuşurken Jashan, bir zamanlar ruhunun derinliklerine göndermiş olduğu gizli bir düşünceyi istemeden hatırladı. Tabii Hanmurat’ın bundan haberi bile yoktu.

Ve bu konuşma yakın zamanda Aspan ile yalnız oldukları bir anda gerçekleşmişti. Açıkçası o ana kadar, bazen bazı sözlerinde kusur bulup, kişilik onurunu kıran girişimciye hiç sempati duymuyordu. Ancak, bu son bire bir görüşme, olumlu temasın kapısını açıyor gibiydi.

Konuşmanın en başından itibaren Jashan, onkolojik hastalıklardaki belirgin artışın, ekolojide ani bir bozulmanın, kozmodromun atmosferinin ve diğer zararlı olayların olumsuz etkisinin doğrudan bir sonucu olduğunu ateşli bir şekilde tartışmaya başlamıştı. Bununla birlikte, Aspan onun agresif çıkışını nazikçe sakinleştirmeyi başarmış, sonra sakin bir tonda cevap vermişti:

– Mantıklı düşünelim! Söylesene, dünyada uzay gemisi yaratma ve onları uzaya fırlatma ile uğraşan çok mu ülke var? Amerika’daki durum da budur. Sovyetler Birliği, olup bitenlere kayıtsız bir şekilde kalıp, uzay rekabetindeki birinciliği avuçunun içinden kaçırsaydı bu durum neyle sonuçlanırdı? Devletler arası rekabetin gidişatında sorunların ortaya çıktığı herkesçe malumdur.

Bu noktada, kollarını sıvayan Jashan’ın, işadamı ile kararlı bir şekilde polemiklere girdiğini hatırlıyorum:

– Devlet kimin için bir devlettir? Ülkenin ve bireyin menfaatleri hayasızca ayaklar altına alındığında bunun kime faydası olacaktır? Bu anlamsız rekabet gerçekten gerekli mi?

Girişimci tutarlı ve sakindi. İnandırıcı sözler seçiyor ve konunun hedefine ulaşıyordu.

– İlerleme anı, kişinin ve devletin çıkarlarının birleştiği zamanda gelir. Bu yazılı olmayan bir kanundur…

Ancak bu sözler muhatabı tarafından algılanamamıştı. Söylenenleri düşünmeye bile çalışmamış olabilirdi, ruhu buna karşıydı.

– Sovyetler ülkesi neresi ve biz neredeyiz? Uzun süredir acı çeken ülkemiz artık kendi halkıyla ilgilenmemeli mi?

“Oho-ho-ho,” diye itiraz etti Aspan. “Bağımsızlık, bir gün onu ilan edip yorganı kendi üzerine çekmek ve en yüksek sesle şunu bildirmek anlamına gelmez: “Ben seni tanımıyorum ve sen de beni tanımıyorsun, “Kazaklar daha uzun bir süre Rusya ile yakın çalışacaklardır, ülkeler arasındaki kesin kopukluk mümkün değildir.

– Bu durumda… – yazar biraz tereddüt etti – Ne söylemek istiyorsun? Ellerimizin ve ayaklarımızın hala bağlı olduğunu mu söylemek istiyorsun?

– İddia etmiyorum, ama öyle sanıyorum: bunu düşünmek için bir sebep var…

Ve sonra… yüksek sesle söylemek istemediği fikrini, ruhunun derinliklerinde ifade etti: “Devlet sosyal bir düzen, yani bir var bir yok. Bu yüzden insan her zaman kendisi için, mutluluğu için çaresiz bir mücadele yürütür, bunu her zaman öncelikli bir görev olarak görür…”

3

Batan bir kıymık gibi can sıkıcı düşünceler Hanmurat’ı rahatsız ediyorlardı. Bunun nedeni, yazar Jashan ile dünkü hoş olmayan konuşmalardı. Başlangıçta ona soğuk davranıyor, sözlerini ciddiye almıyordu, ancak geçmiş konuşma her şeyi alt üst etmişti… onunla ilgili görüşü 180 derece değişmişti. Jashan Amca, havada kaleler inşa eden ve boş bir hayalin peşinde koşan bir adama benzemiyordu. Öyle görünüyor ki kalbi hayatın dertlerinden kırılmış ve ruhu günlük sorunlardan kurtulup huzur arıyordu. Belli ki, ebedi ve manevi olan konularla daha çok ilgileniyordu. Şerkala’nın kaderinden bahsettiğinde, hüzün yaşları gözlerine doluyordu. Bu durum muhatabının dikkatinden kaçmamıştı.

Bütün gece yatağında dönüp durdu ve okul yıllarının hatıraları onu tekrar tekrar düşünceler okyanusunun dibine çekerek uykuya dalmasını engellemişti.

Öğleden sonra yetimhanesine tekrar döndü ve uzun süre içeriye girmeye cesaret edemeden gri binaya baktı. İşte orada, köşede çocuk odasının penceresi görünüyordu. Demir bir yatakta tatlı tatlı uyuduğunu hatırlamıştı. Ve o zamanlar kendine özel bir hayali bulunmuyordu. Yaz günlerinde küçük pencere her zaman ardına kadar açıktı. Ve her sabah onu tanıdık bir ıslık uyandırırdı – en yakın arkadaşı Elmurat’ın ıslığı. Hemen pencereye koşar ve neşeyle bağırırdı:

– Elmurat, sen misin?

Ve arkadaşı ev bahçesinden olgun kırmızı elmaları elinde tutup cevap vermişti:

– Seç, biri senin!

– Biraz bekle, şimdi geliyorum.

Sonra kasabadan çok uzak olmayan Sambi Tal bahçesine gitmişlerdi. Burası, yol kenarlarının güneşli tarafında meyve ağaçlarının bile yetiştiği kavak ağaçlarıyla dolu eski bir parktı. Yolda durmadan konuşuyorlardı ve aynı zamanda kocaman elmaları yiyiyorlardı. Elmurat’ın cömertliğinin sonu yoktu, cebinden güzel ambalaja sarılmış çikolatalı konfetini çıkardı. İnsan böyle güzel bir şeyi yemeğe bile kıyamazdı.

– Al, bu da senin çikolatan…

Bir arkadaşının sahip olduğu her şeyi paylaştığını bilerek sessizce sevinirdi. Gerçek bir arkadaşlığın anlamı budur, her zaman seni düşünür, unutmaz. Ebeveyn sevgisini görmemiş olan küçük bir çocuk başka ne diyebilir, hoş duygular onu sadece böyle anlarda sarıyordu. Saf bir çocuğun ruhunun küçük sevinçleri ve ardından zararsız çocuk konuşmaları başlardı…

– Elmurat, benim için sen bir kardeş gibi oldun ve seni bir yakınım gibi seviyorum ve arkadaşlığımıza gerçekten değer veriyorum.

– Ben de seni ailemden birisi olarak görüyorum! Öyle değil mi?

– Yine de benim sana olan yakınlık duygularımı sana aktarmam mümkün değil, beni gerçek bir kardeş ve arkadaş olarak kabül ediyor musun, benim seni kabül ettiğim gibi?

– Tabii ki benim için sen küçük bir erkek kardeşim gibi oldun ve bir ağabeyin yakınlık duyguları her zaman daha güçlüdür. Sonuçta, büyük olan her zaman herkesten sorumludur, – Elmurat tüm ciddiyetle ve çocuksu içtenlikle cevap verdi.

O zamanlar onlara göre sonsuza dek en iyi arkadaş ve kardeş olmuşlardı.

Arkadaşlar bu konuda uzun süre konuştular ve her biri kendi sadakatini kanıtlamıştı.

– Burada daha iyi dostluğumuza ve ebedi kardeşliğimize kutsal bağlılık yemini edelim. Sambi Tal, erkek yeminimizin şahiti olsun!

Böylece Elmurat bu kararı vermişti ve Hanmurat ta küçük bir erkek kardeş ve arkadaş olarak onu destekledi. Önce el sıkıştılar, sonra birbirlerine sımsıkı sarıldılar, sonra filmlerde gördüklerinden ve kitaplarda okuduklarından bir şeyler yapmaya çalıştılar, kahramanların yaptıkları gibi farklı yemin ritüelleri gerçekleştirdiler…

…Daha dün gibiydi… Bir film şeriti gibi çocukluk anları gözlerinin önünden geçmişti… O zamandan bu yana köprünün altından çok su akmıştı. Böylece kendisi de bir yetişkin oldu, kendi yolunu arıyor gibiydi ve evlat edinen babası Tomas’ın rehberliğinde ticaret yolunda yürüyordu. Tomas Amca öğretmekten asla yorulmamıştı ve kendisi de sürekli öğrenmeyi bırakmamıştı.

Şu anki rehber hocası, memleketinin yerlisi olan Aspan’dı.

Bu arada yeri gelmişken, Aspan hakkında bahsetmek gerekirse…

Amerika Birleşik Devletlerinin N eyaletine gittiğinden beri bir Whatsapp veya bir messenger aracılığıyla bir mesaj iletebilecek olmasına rağmen, her nedense bir kez bile kendisini arayıp sormaya tenezzül etmemişti… Neden sessizdi? Veya bir şeye mi kızgındı? Yoksa Hanmurat’ın Amerika’dan kendisiyle gelip bir süre daha Şerkala’da kalmasından memnun değil miydi? Onun kendi kararının aralarında bir anlaşmazlığa neden olabilir miydi? Tanıdığı kadarıyla, o geniş bir ruha sahip makul bir insandı. Şimdi hatırladığı gibi, üvey babası Tomas, ölümünden hemen önce ikisini de yanına çağırmış ve kendi vasiyetini bırakmıştı – o Aspan’a emanetti. Bunu unutabilir misin?

– Aspan, sen oğlum Hanmurat’ın ağbisi ol! Ömrün boyunca ona vasilik edeceğine dair yemin et! Söz ver. Ve sen Hanmurat, şimdi onun öz küçük kardeşisin, ona sadık ol! Ancak bu şekilde ruhum öteki dünyada huzurlu olabilir…

Babanın ölüm öncesi talebinin göz ardı edildiğini söyleyemem. Aspan o zamandan beri gerçekten de bir ağbi gibi Hanmurat’la yakından ilgilenmişti ve her zaman ona yardım elini uzatmaya hazırdı. Açıkçası, bir ağbi ve aynı zamanda bir arkadaşı olarak iyilikten yapmaktan onu mahrum etmiyordu.

Hanmurat, evlat edinen babası Tomas Trams’ın ölümünden sonra iş hayatında ilk adımlarını atmaya başlamıştı. Genel olarak, bu konuda adı geçen ağbisi Aspan ile yakın çalışıyordu.

Bir gün Amerika’da Aspan’nın onunla şöyle bir sohbeti olmuştu:

Ağbisi yavaşça ve düşünceli bir şekilde, işe daha yeni başlıyorsun, diye başladı sözlerine. – Şunu aklından çıkarma: iş hayatında arkadaşlık ikincil ve koşullu, geçici bir olgudur. Bazen öyle olur ki, her iki kişiden birisi, en uygun bir fırsatta diğerini hiçbir şeysiz bırakmaya hazırdır.

– Abi, öyleyse neden böyle girişimcilerle işbirliği yapalım ki? – Hanmurat sert bir şekilde yanıtladı.

– İşin başarısı için gerekirse şeytanla da arkadaş olmalısın. Öyle çaresiz durumlar var ki, en büyük düşmanın bile anlaşma yaparken en iyi dostun olur…

– Üzgünüm ağbi, ben böyle yapamam…

Bunun için ağbi bir ağbidir, onun gençlik maksimalizmine anlayışla karşılamış ve yanıtı cevapsız bırakmıştı, ancak sonunda şöyle devam etti:

– Ronnie adında bir Amerikalı ile yakın temasta olduğum bir dönem vardı. Çok hırslı ve gururluydu. Ne oldu… başarıya ulaştığımızda, işin kaymağını kendisine aldı ve ortadan kayboldu.

Onu hatırlayınca Aspan yüksek sesle güldü.

Yetişkin oyunlarını anlamayan bir genç olarak biraz kafası karışmıştı. Ağbisinin kahkahasının anlamını hemen anlamamıştı, ama içinde ağır bir duygu ve zihninde birçok cevaplanmamış soru duruyordu.

4

Birkaç saat sonra Aspan kendisini onu aramıştı:

– Merhaba Hanmurat aradın mı? Bir şey mi istedin?

– Özel bir durum yok. Sadece ağbimi özledim.

– Öyle mi? Amerika’dayken, akrabalık duygularını pek ifade etmezdin…

– Haklısın. Ama doğrusunu söylemek gerekirse, birlikte olmak için özlem duymaya başlıyorum…

– Tamam, sözlerime aldırış etme! Sana inanıyorum. Başka ne söylemek isterdin? Şerkala’da olmak hoşuna gidiyor mu?

– Evet, gidiyor! Hatta bayağı fazla. Sadece…

– Sadece ne? Sorun nedir?

– Ağbi, Şerkala … keder içinde…

– Ne tür bir keder?

– Bir bilseniz! Büyüdüğüm yetimhane kapatılmış. Ve orada kanser hastaları için bir hastane açacaklarmış. Kanserden muzdarip insanların sayısındaki artıştan endişe duyuyorum. Neden çok kanser hastası oluyor? Sorunun özünü anlayamıyorum…

Aspan sözünü kesti:

– Haberim var. Yolda ben de senin gibi yurttaşlarım için endişelendim… Bu sanki bir çeşit istila, sanki bir enfeksiyon!

– Arkadaşımı duydun mu? – Diye sordu Hanmurat. – Çocukluk arkadaşım? Elmurat’ı hatırlıyor musun?

– Arkadaşlığınız hakkında çok şey duydum.

– Yani kardeşim… geçen yıl vefat etti. Ve ölüm sebebinin ne olduğunu biliyor musunuz?

– Neymiş?

– Hastalığının adını söylemeye dilim bile varmıyor, o da onkolojiden muzdaripti. Son aşamada hastalığı keşfedilmiş. Ve artık kimse bir şey yapamazdı. Sonra bana çok kilo verdiğini söylediler ve ailesinin anısında onun sadece hüzünlü bir bakışı kalmış…

– Bak şu işe, o çok gençti, senden biraz daha büyüktü. Ne-den bu kadar erken yaşta böyle bir hastalığa yakalandı? Aspan bir süre durakladı ve nefesinde bile acıma hissediliyordu.

Bilmiyorum ağbi, bana hastalığını çok geç anlattılar.

– Evet! Ah, ne yazık, toprağı bol olsun, huzur içinde yatsın.

Ve sonra Hanmurat daha fazla dayanamadı ve gözyaşlarına boğuldu. Bu durumdan telaşlanan Aspan, onu sakinleştirmeye çalıştı:

– Kardeşim, güçlü ol! Kendine hakim ol! Arkadaşını geri döndüremezsin…

Hanmurat kendini toparladı.

– Elmurat ölmeden önce başka bir şey daha söylemiş: “Ah, eğer arkadaşım Hanmurat burada olsaydı ve hastalığımı bilseydi, beni kesinlikle hastalığın pençesinden kurtarırdı…”

Yine kederle ağladı. Aspan, onun ıstırabını düşüncesel olarak anlamasına rağmen, onu sakinleştirmek ve anlamsız ağlamasını durdurmak için sesini yükseltmek zorunda kalmıştı:

– Sen erkek değil misin? Hemen kes ağlamayı…

Hanmurat kendini toparladı ve tekrar ağbisine döndü:

– Ağbi, bu yüzden sana danışmak için arıyorum…

– Peki söyle bana.

– İşte, kanser hastaları için aynı hastane de maddi sorunlar nedeniyle kapanmanın eşiğinde. Onlara yardım edebilir miyiz ağbicim?

Aspan hemen cevap vermedi.

– Düşünmeye ihtiyacım var! Dedi, kısa bir duraksamadan sonra. – Muhtemelen bu sorunu aceleye getirmeden konuşmamız gerekir kardeşim… Bu tür sorunlar telefonla çözülür mü?

Ücretsiz ön izlemeyi tamamladınız.

Türler ve etiketler

Yaş sınırı:
0+
Litres'teki yayın tarihi:
01 ağustos 2023
ISBN:
978-625-6853-61-4
Yayıncı:
Telif hakkı:
Elips Kitap
Metin
Ortalama puan 4,7, 20 oylamaya göre
Metin
Ortalama puan 0, 0 oylamaya göre
Ses
Ortalama puan 0, 0 oylamaya göre
Metin
Ortalama puan 0, 0 oylamaya göre
Metin PDF
Ortalama puan 0, 0 oylamaya göre
Metin
Ortalama puan 0, 0 oylamaya göre
Metin, ses formatı mevcut
Ortalama puan 0, 0 oylamaya göre
Metin
Ortalama puan 0, 0 oylamaya göre
Metin
Ortalama puan 0, 0 oylamaya göre