Kitabı oku: «Avonlea Günlükleri», sayfa 3
Yaşlı Hanım eve gittiğinde kitaplarının olduğu çekmeceyi açıp sandal ağacından yapılma bir kutu çıkardı. Pelür kâğıdına sarılı ufak, ince bir kitap vardı kutunun içinde. Yaşlı Hanım’ın sahip olduğu en değerli varlığıydı. Kitabın ön sayfasında şöyle yazıyordu: “Margaret’a, yazardan sevgilerle.”
Sarı sayfaları titreyen parmaklarıyla çevirdi. Gözleri dolmuştu. Yıllar boyunca yürekten ezberlediği o şiirleri okudu. Bu kitabı Sylvia’ya doğum günü hediyesi olarak vermek istiyordu. Eğer ki hediyelerin değeri onları vererek yapılan fedakârlıkla ölçülüyor olsaydı bu verilebilecek en değerli hediyelerden biri olurdu. Bu küçük kitabın içinde ölümsüz bir aşk vardı. Eski kahkahalar, eski gözyaşları, bir gül gibi yıllar önce açan eski güzellik vardı. Sırrını açık edecek ön sayfayı yırttı ve Sylvia’nın doğum gününden bir gece önce, karanlığın korumasında, ara yollardan ve arazilerden âdeta alçak bir iş yaparmışçasına geçip postanenin de olduğu ufak Spencervale dükkânına gitti. Kapıdaki aralıktan ufak paketi attı ve sonra evine döndü. Tuhaf bir kayıp ve yalnızlık hissi yaşıyordu. Âdeta kendisi ve gençliği arasındaki son bağı vermiş gibiydi. Ancak bundan pişmanlık duymuyordu. Sylvia mutlu olacaktı ve bu Yaşlı Hanım’ın kalbine hükmeden bir tutkuydu.
Ertesi gece Sylvia’nın odasındaki ışık geç saatlere kadar yandı ve Yaşlı Hanım bunu zafer kazanmışçasına izledi. Çünkü bunun anlamını biliyordu. Sylvia babasının şiirlerini okuyordu. O da kendi karanlığında, mısraları mırıldanarak okudu şiirleri. Kitabın ruhuna, Leslie’nin el yazısıyla kendisi için yazdığı o sayfaya hâlâ sahip olduğu için kitabı vermenin pek de anlamı yoktu ne de olsa. Artık kimsenin kendisine seslenmek için kullanmadığı o isme hitaben yazılmıştı o sayfa.
Ertesi hafta, Dikiş Topluluğu’nda, Yaşlı Hanım büyük koltukta otururken Sylvia Gray de yanına oturdu. Yaşlı Hanım’ın elleri az bir miktar titredi. Trinidad’daki yanık tenli işçiye Noel hediyesi olarak verilen o mendilin bir tarafı, diğer üç taraftaki kadar düzgün işlenmemiş oldu böylece.
Sylvia topluluktan, Bayan Marshall’ın yıldız çiçeklerinden bahsetti. Yaşlı Hanım âdeta cennette gibiydi. Yine de keyfini belli etmemeye çalıştı. Hatta her zamankinden daha ciddi ve resmîydi. Sylvia’ya Spencervale’i sevip sevmediğini sordu. Sylvia:
“Çok seviyorum. Buradaki herkes bana çok iyi davranıyor. Ayrıca…” Sylvia burada Yaşlı Hanım dışında kimsenin duymayacağı şekilde sesini alçalttı. “Benim için en güzel, en muhteşem şeyleri yapan bir iyilik perisi annem var.”
İçgüdüleri gelişmiş bir kız olan Sylvia, bunları söylerken Yaşlı Lloyd Hanım’a bakmadı. Ancak baksaydı da bir şey göremezdi. Bir Lloyd olmak kolay değildi öyle.
“Ne kadar da ilginç.” dedi umursamaz bir şekilde.
“Değil mi? Ben ona çok minnettarım ve beni ne kadar mutlu ettiğini bilsin isterdim. Bütün yaz boyu güzel çiçekler ve yemişler buldum yolumun üzerinde. Bana parti elbisemi onun yolladığından eminim. Ancak bana en güzel hediyeyi geçen hafta doğum günümde verdi. Babamın şiir kitabını yani. Kitap elime geçtiğinde nasıl mutlu olduğumu anlatamam. İyilik perisi annemle tanışıp ona teşekkür etmek isterdim.”
“Nasıl da ilginç bir gizem değil mi? Peki kim olduğunu biliyor musunuz?”
Yaşlı Hanım bu tehlikeli soruyu başarıyla sordu. Eğer ki Sylvia’nın, Leslie Gray ile aralarındaki eski aşkı bilmediğinden emin olmasaydı bu kadar başarılı olamazdı. Mevcut durumda Sylvia’nın şüpheleneceği son insan olduğundan fazlasıyla emindi.
Sylvia kısa bir an için tereddüt etti ve şöyle dedi: “Kim olduğunu öğrenmek için uğraşmadım. Çünkü bilmemi istediğini zannetmiyorum. Öncelikle çiçekler ve elbise gizemini çözmeye çalıştım. Ama kitap elime geçtiğinden beri bütün bunları yapan kişinin iyilik perisi annem olduğuna emin oldum. Onun gizli olma isteğine saygı duyuyorum. Her zaman da saygı duyacağım. Belki bir gün kendisi açıklar. En azından bunu ümit ediyorum.”
“Ben bunu ümit etmezdim.” dedi Yaşlı Hanım cesaretini kırarcasına. “İyilik perileri, en azından benim okuduğum masallardaki iyilik perileri, tuhaf ve aksi insanlar. Gizemli kaldıklarında yüz yüze görüldüklerinden daha hoş olurlar.”
“Benim perimin tam tersi olduğuna eminim ve onu ne kadar çok tanırsam kişiliği o kadar etkileyici olacaktır.” dedi Sylvia neşeyle.
Bayan Marshall tam o sırada geldi ve Bayan Gray’den şarkı söylemesini istedi. O da severek kabul etti bu ricayı. Yaşlı Hanım yalnız kaldığına memnun oldu. Sylvia ile arasındaki konuşmayı eve gittiğinde düşününce konuştuğu sırada keyiflendiğinden daha fazla keyiflendi. Yaşlı bir hanım kafasına bir şeyler taktığında gerilir ve düşünceleri o anki keyiflerden uzaklaşır. Bir miktar endişeyle Sylvia’nın kendisinden gerçekten şüphelenip şüphelenmediğini merak etti. Sonra bunun mümkün olmadığı sonucuna vardı. Kötü, içine kapanık, arkadaşsız, herkes on ya da on beş sent verirken dikiş topluluğuna sadece beş sent veren Yaşlı Hanım’ın güzel parti elbiseleri bağışlayan ve romantik, ümit vadeden genç şairlerden hediye alan iyilik perisi olduğuna kim ihtimal verebilir?
5. Eylül Zamanı
Eylül ayı geldiğinde yaza bakan Yaşlı Hanım, tuhaf bir şekilde mutlu bir yaz geçirdiğine kanaat getirdi. Pazarlar ve Dikiş Topluluğu hayat şiirinin altın anları gibiydi. Bambaşka bir kadındı âdeta. İnsanlar da onun farklı olduğunu düşünmeye başlamışlardı. Dikiş Topluluğu’ndaki kadınlar, onun hoş hatta dost canlısı olduğuna hükmedip hakkında yanlış kanaat edindikleri sonucuna vardılar. Tuhaf yaşamının sebebini kötülüğüne değil de sıra dışılığına yordular. Sylvia Gray dikiş günleri yanına gelir onunla konuşurdu ve Yaşlı Hanım söylediği her bir söze fazlasıyla değer verirdi. Bu sözleri yalnız gecelerinde defalarca tekrar ederdi.
Sylvia sorulmadığı müddetçe kendinden ya da planlarından bahsetmezdi. Yaşlı Hanım’ın utangaçlığı da şahsi sorular sormasını engellerdi. Bu sebepten konuşmaları yüzeysel kaldı ve Yaşlı Hanım, çok sevdiği Sylvia’nın en büyük arzusunun ne olduğunu kendisinden değil de rahibin karısından öğrendi.
Eylülün sonlarına doğru bir akşam rahibin karısı eski Lloyd Hanesi’ne uğradı. Kuzeydoğu taraflarından soğuk bir rüzgâr evin saçaklarına doğru kükreyerek esiyordu. Âdeta, “Ekin bitti yaz sona erdi.” diyordu ve Yaşlı Hanım, Sylvia için bir sepet örerken onu dinliyordu. Bir önceki gün Avonlea’nin kumlu tepelerine kadar yürüdüğünden çok yorgundu. Kalbi de hüzünlüydü. Hayatına renk katan bu yaz neredeyse bitmek üzereydi ve Sylvia Gray ekim sonunda Spencervale’den ayrılacağını söylüyordu. Bu düşünce Yaşlı Hanım’ın kalbini kurşun gibi ağırlaştırmıştı. Bu sebepten rahibin karısının gelişini kendisini oyalayacak bir şey olarak karşıladı. Her ne kadar kadının yeni kilise halısı için bağış istemesi ihtimalinden deli gibi korksa da. Yaşlı Hanım tek bir sent veremezdi çünkü.
Ancak rahibin karısı Spencerların evine giderken öylesine uğramıştı ve utanç verici bir ricada bulunmadı. Bunun yerine Sylvia Gray’den bahsetti. Kadının sözleri Yaşlı Hanım’ın kulağına tarif edilmez güzellikte bir müziğin inciden notaları gibi döküldü. Rahibin karısı Sylvia’dan övgüyle bahsetti. Çok tatlı ve güzel olduğunu söyledi.“Böylesi bir güzel ses…” dedi rahibin karısı coşkuyla. Sonra da iç çekerek ekledi: “Bu güzel sesi hakkıyla eğitemeyecek olması ne talihsizlik. Muhteşem bir şarkıcı olabilirdi. İşinin ehli müzik eleştirmenleri böyle demiş ona. Ama o kadar fakir ki buna imkânı yok. Tabii Cameron burslarından alamazsa. Bu burslardan da pek ümidi yok. Hâlbuki ona eğitim veren profesör adını yollamış.”
“Cameron bursları nedir?” diye sordu Yaşlı Hanım.
“Sanırım milyoner Andrew Cameron’ı duymuşsunuzdur.” dedi rahibin karısı. Yaşlı Hanım’ın ailesindeki kirli çamaşırlardan bahsettiğinin fazlasıyla farkında değildi.
Yaşlı Hanım’ın beyaz suratı aniden renklendi. Âdeta sert bir el yanağına tokat atmış gibiydi.
“Evet, duydum.” dedi.
“Çok güzel taptığı bir kızı varmış ve bu kızın sesi çok güzelmiş. Eğitim alması için onu yurt dışına yollayacakmış ancak kız ölmüş. Adam üzüntüden perişan olmuş anladığım kadarıyla. O zamandan beri her sene genç bir kızı bir yıllığına en iyi hocalardan müzik eğitimi alması için Avrupa’ya yollarmış kızının hatırına. Şimdiye kadar dokuz on kızı yollamış. Ancak korkarım Sylvia Gray’in pek şansı yok. Kendisi de şansı olmadığını düşünüyor.”
“Neden?” diye sordu Yaşlı Hanım canlanarak. “Bayan Gray’in sesine denk çok az ses olduğuna eminim.”
“Doğru. Ama bu burslar şahsi işler ve Andrew Cameron’ın keyfine kalmış. Onu tanıyan arkadaşlara sahip bir kız olursa onların tavsiyesiyle o kızı yolluyor. Geçen sene sesi pek güzel olmayan ama babası Cameron’ın eski bir iş arkadaşı olan bir kızı yollamış. Ama Sylvia, kaba tabirle, kendisine torpil getirecek kimseyi tanımıyor. Andrew Cameron ile de tanışıklıkları yok. Neyse ben gideyim. Cumartesi Manselerde görüşürüz Bayan Lloyd. Bu hafta orada toplanıyoruz.”
“Evet, biliyorum.” dedi Yaşlı Hanım âdeta orada değilmişçesine. Rahibin karısı gittiğinde sepeti bırakıp uzun süre oturdu. Elleri kucağında öylece durdu ve iri siyah gözleri hiçbir şey görmeden karşısındaki duvara baktı.
Yaşlı Hanım o kadar acınası bir fakirlik çekiyordu ki Dikiş Topluluğu’na para vermek için haftada altı peksimetten az yemek zorunda kalıyordu. Ancak Leslie Gray’in kızını Avrupa’ya müzik eğitimi için yollama gücüne sahipti. Eğer ki Andrew Cameron’a torpil yaptırtmayı seçerse. Yanına gidip gelecek sene Sylvia Gray’i yurt dışına yollamasını isterse bunun gerçekleşeceğine şüphe yoktu. Her şey ona bağlıydı. Ama, ama gururunu çiğneyip kendisine büyük yanlış yapan o adamdan bir ricada bulunması gerekecekti.
Babası Abraham Lloyd, yıllar yıllar önce Andrew Cameron’ın tavsiyesi ve baskısıyla küçük servetini başarısız olmuş bir işe yatırınca bütün aile acı bir fakirliğe mahkûm olmuştu. Cameron’ın bu yanlışı affedilebilirdi belki. Ancak dayısının yatırımıyla ilgili bir hatadan daha büyük bir yanlış yaptığından kuvvetle şüpheleniliyordu; hatta bu neredeyse kesindi. Hukuki olarak hiçbir şey kanıtlanamazdı tabii. Fakat ince işleriyle tanınan Andrew Cameron, kendisinden çok daha iyi durumdaki adamları mahveden bu karışıklıktan çok daha zengin bir şekilde sıyrılmıştı ve Yaşlı Doktor Lloyd, yeğeninin kendisini kasten mahvettiğini düşünerek kalbi parçalanmış bir vaziyette vefat etti.
Andrew Cameron’ın yaptığı şey tam olarak bu değildi. Amcasına ilk başta iyi niyetle yaklaştı. Ancak sonunda “herkes kendi çıkarına bakar” düsturuyla kendisini haklı çıkardı.
Margaret Lloyd onu haklı bulmadı. Sadece servetini kaybetmiş olmaktan dolayı değil, babasının ölümünden de onu sorumlu tuttu ve asla affetmedi. Abraham Lloyd öldüğünde Andrew Cameron belki de vicdanı sızladığından gösterişli bir şekilde hiç rahatsız olmadan Bayan Lloyd’un yanına geldi ve ona maddi yardımda bulunmayı teklif etti. Hiçbir eksiklik çekmeyeceğini söyledi ona.
Margaret Lloyd bu teklifi âdeta yüzüne çarptı. Ona büyük bir tutkuyla kendisinden tek bir kuruş ya da iyilik kabul etmektense ölmeyi tercih edeceğini söyledi. Cameron ise sakinliğini muhafaza eder gibi görünerek Bayan Lloyd’un kendisiyle ilgili böylesine haksız fikirleri olmasından dolayı üzüldüğünü ifade etti. Her zaman onun arkadaşı olacağını ve ne zaman isterse elinden geldiğince ona yardım edeceğini yağcı bir tavırla söyledi.
Yaşlı Hanım yirmi yıl boyunca bu fakir evinde Andrew Cameron’dan hiçbir iyilik istemeden öleceğini düşündü. Eğer ki kendisi için iyilik isteyecek olsaydı bunu yapmazdı. Ama Sylvia için! Sylvia için gururunu ayaklar altına alabilir miydi?
Bu sorunun cevabını vermek, üzüm sürahisi ve şiir kitabında olduğu kadar kolay değildi. Tam bir hafta boyunca Yaşlı Hanım gururunu ve öfkesini düşündü. Bazen uykusuz gecelerinde saatlerce dargınlıkların ve kinin önemsiz olduğunu, bunları aştığını düşündü. Ancak gündüz vakti babasının resmi duvardan bakarken ya da Andrew Cameron’ın dolandırıcılığı yüzünden giymek zorunda olduğu demode elbisesinin hışırtısını duyarken dargınlığı ve kini onu yeniden ele geçirdi.
Ne var ki Sylvia’ya olan sevgisi öylesine güçlü, derin ve hassastı ki en nihayetinde hiçbir duygu buna karşı koyamazdı. Sevgi, mucizeler yaratıyordu ve bu gücünü soğuk, yavan bir sonbahar sabahında Yaşlı Hanım Charlottetown’a gitmek üzere Bright River tren istasyonuna yürüdüğü sırada gösterdiği gibi göstermemişti hiç. Ona biletini satan biletçi Yaşlı Lloyd Hanım’ın alışılmışın dışında solgun ve zayıf olduğunu düşünmüştü. Akşam yemeğinde karısına, “Sanki bir hafta boyunca bir damla uyku uyumamış ya da tek lokma yemek yememiş gibiydi.” dedi. “Sanırım işlerinde bir sıkıntı var. Bu yaz ikinci kez şehre iniyor.”
Yaşlı Hanım şehre ulaştığında yetersiz yemeğini yedi ve Cameron fabrikaları ile depolarının olduğu bölgeye yürüdü. Bu onun için uzun bir yolculuktu; ancak arabaya güç yetiremezdi. Andrew Cameron’ın parlak ve lüks çalışma odasına yönlendirildiğinde çok yorgun hissediyordu.
İlk baştaki şaşkın bakışlarının ardından ışıldayarak öne çıktı ve elini uzattı Cameron.
“Kuzen Margaret! Ne kadar da hoş bir sürpriz. Lütfen oturun, buyurun, bu daha rahat bir koltuktur. Bu sabah mı geldiniz? Spencer-vale ahalisi nasıl?” Yaşlı Hanım, onun ilk sözleriyle kızardı. Annesinin, babasının ve sevgilisinin onu çağırdığı ismin Andrew Cameron’ın dudaklarından döküldüğünü duymak kutsal bir şeye saygısızlık gibiydi. Eğer ki Andrew Cameron’dan iyilik istemeye dayanabiliyorsa daha az acı olan şeylere de dayanabilirdi ama. Sylvia’nın hatırına elini sıktı ve gösterdiği koltuğa oturdu. Ancak hiçbir insan evladının hatırı için tavırlarına ya da sözlerine zorlama bir samimiyet katamazdı. Lloyd sadeliğiyle derhâl konuya girdi.
“Senden bir ricada bulunmaya geldim.” dedi gözlerinin içine bakarak. Ancak bu bakışlarda yalvaran birinin tevazusu ya da uysallığından ziyade meydan okuyan cüretkâr bir tavır vardı. Reddedeceği bir teklif için onu düelloya davet ediyordu âdeta.
“Bunu duyduğuma sevindim Kuzen Margaret.” sesinde yumuşaklık ve nezaket vardı. “Sizin için yapabileceğim herhangi bir şeyi yapmaktan mutluluk duyarım. Korkarım beni bir düşmanınız olarak gördünüz Margaret ama sizi temin ederim ki bu haksız tavrınızı şiddetle hissettim. Bazı şeylerin aleyhime göründüğünün farkındayım ama…”
Yaşlı Hanım elini kaldırmak suretiyle kibar sözlerine son verdi.
“Buraya bu konuyu konuşmak için gelmedim.” dedi. “Geçmişten bahsetmeyelim sizin için de uygunsa. Size kendim için değil de benim için çok değerli genç bir arkadaşım için iyilik istemeye geldim. Bayan Gray’in dikkate değer güzel bir sesi var ve eğitim almak istiyor. Kendisi çok fakir. Ben de size ona bir müzik bursu vermenizi rica etmeye geldim. Anladığım kadarıyla öğretmeninden gelen bir mektupta ismi zaten tavsiye edilmiş. Sesi hakkında ne söylediğini bilemesem de abartılması mümkün değil. Eğer ki onu yurt dışına eğitim için yollarsanız yanlış yapmazsınız.”
Yaşlı Hanım konuşmayı sürdürmedi. Andrew Cameron’ın ricasını yerine getireceğinden emindi ama bunu kaba ve isteksiz bir şekilde yapmasını ümit ederdi. Bu iyiliği ancak bir köpeğe kemik atılır gibi önüne atılırsa kabul ederdi. Ancak böyle olmadı. Andrew Cameron hiç olmadığı kadar nazikti. Çok değerli Kuzen Margaret’ın isteğini yerine getirmek kadar kendisini mutlu edecek başka bir şey olmadığını, daha zor bir şey istemiş olmasını dilediğini söyledi. Genç arkadaşını müzik eğitimi için gelecek yıl kesinlikle yurt dışına yollayacağını ve çok mutlu olduğunu da ekledi.
“Teşekkürler.” dedi Yaşlı Hanım bir kez daha sözünü keserek. “Size minnettarım. Sizden ricam Bayan Gray’in konuya dâhil olduğumu bilmemesi. Değerli zamanınızı daha fazla almayacağım. İyi günler.”
“Ah, bu kadar erken gitmeyin.” dedi gerçek bir nezaket ya da akrabasına değer veren bir tavırla. Bu da sesindeki nefret edilesi samimiyeti ortaya çıkarıyordu. Çünkü Andrew Cameron sıradan bir adamın sahip olduğu basit erdemlerden tamamen yoksun değildi. İyi bir koca ve babaydı. Kuzeni Margerat’a bir zamanlar düşkündü. Babasının yatırımıyla ilgili olarak kendisini o şekilde davranmaya mecbur bırakan durumlardan dolayı da gerçekten üzgündü. “Bu gece misafirim olmalısınız.”
“Teşekkürler ama eve dönmek zorundayım.” dedi Yaşlı Hanım ciddiyetle. Sesindeki ton, Andrew Cameron’a ısrar etmenin işe yaramayacağını söylüyordu. Ancak Cameron, Margerat’ı istasyona götürmesi için arabacısına telefon etmekte ısrarcıydı. Yaşlı Hanım bu teklifi kabul etti; çünkü ayaklarının kendisini oraya kadar taşıyabileceğinden şüpheliydi. Yanından ayrılırken elini bile sıktı ve ricasını gerçekleştireceği için ikinci kez teşekkür etti.
“Bir şey değil.” dedi. “Lütfen benle ilgili daha olumlu şeyler düşünmeye çalışın Kuzen Margaret.”
Yaşlı Hanım istasyona ulaştığında kendisini götürecek trenin henüz gittiğini ve akşam treninin iki saat sonra geleceğini üzülerek öğrendi. Bekleme odasına gitti ve oturdu. Çok yorgundu. Kendisini ayakta tutan o heyecan kaybolmuştu. Yaşlı ve zayıf hissetti kendisini. Yiyecek hiçbir şeyi yoktu. Eve gidince çay içmeyi ümit ediyordu. Bekleme odası soğuktu ve incecik ipek şalının altında titredi. Başı da kalbi gibi ağrıyordu. Sylvia’nın istediği şeyi elde etmişti ama o hayatından çıkacaktı. Yaşlı Hanım’sa ondan sonra yaşamaya nasıl devam edeceğini bilemiyordu. Yine de orada iki saat boyunca kıpırdamadan, dimdik, inatçı bir şekilde durdu. Fiziksel ve zihinsel acılarla verdiği savaşı sessizce kaybediyordu. O sırada mutlu insanlar yanından gelip geçiyor, önünde kahkahalar atıp konuşuyorlardı.
Yaşlı Hanım saat sekizde Bright River istasyonunda trenden indi ve ıslak gecenin karanlığında kimse fark etmeden kayboldu. Üç kilometre yol yürüyecekti ve soğuk bir yağmur yağmaya başladı. Kısa süre sonra Yaşlı Hanım derisine kadar ıslandı ve iliklerine kadar üşüdü. Âdeta kötü bir rüyada yürüyor gibiydi. Son bir buçuk kilometrelik mesafe ile kendi evine çıkan yol boyunca kör bir içgüdü ile yürüdü. El yordamıyla kapısını buldu ve üşümenin yerini kavurucu bir ateşin aldığını fark etti. Kapı eşiğini sendeleyerek geçip kapıyı kapattı.
6. Ekim Zamanı
Yaşlı Lloyd Hanım’ın şehir yolculuğundan sonraki ikinci sabah Sylvia Gray, orman yolunda neşeli bir şekilde yürüyordu. Güzel bir sonbahar sabahıydı. Hava açık, ayazlı ve güneşliydi. Bir önceki gün yağan yağmurdan dolayı sırılsıklam olmuş ve hırpalanmış eğrelti otları tatlı bir koku yayıyordu. Ormanın muhtelif yerlerinde akçaağaçlar mutlu bir kırmızı bayrak misali sallanıyorlardı. Huş ağaçlarının dalları, koyu rengini değiştirmeyen çam ağaçlarının aksine altın misali parlıyorlardı.
Kayın ağacının kovuğunda bir an için beklentiyle durdu. Ancak yaşlı ve gri kökler üzerinde onu bekleyen bir şey yoktu. Rahip evinin hemen yanında yaşayan Küçük Teddy Kimball yokuş aşağı koşarak geldiğinde dönmek üzereydi. Teddy’nin çilli yüzü solmuştu.
“Ah, Bayan Gray!” dedi nefes nefese. “Sanırım Yaşlı Lloyd Hanım nihayet delirdi. Rahibin karısı Yaşlı Hanım’a gidip Dikiş Topluluğu ile ilgili mektup vermemi istedi. Kapıyı çaldım da çaldım. Ama kimse cevap vermedi. Ben de içeri girip mektubu masaya bırakmayı düşündüm. Ancak kapıyı açtığımda oturma odasından gelen korkunç, tuhaf bir kahkaha duydum. Sonra Yaşlı Hanım oturma odasına geldi. Ah Bayan Gray, korkunç görünüyordu. Yüzü kıpkırmızıydı ve gözleri vahşiydi. Kendi kendine konuşuyor ve deli gibi gülüyordu. O kadar korktum ki derhâl dönüp kaçtım.”
Sylvia bir an dahi düşünmeden Teddy’nin elinden tutup yokuş yukarı koştu. Korkmak aklına bile gelmemişti. Her ne kadar zavallı, yalnız, sıra dışı Yaşlı Hanım’ın nihayet aklını kaçırdığı konusunda Teddy ile hemfikir olsa da.
Sylvia içeri girdiğinde Yaşlı Hanım mutfak koltuğunda oturuyordu. İçeri girmeye korkan Teddy eşikte gizlendi. Yaşlı Hanım, istasyondan gelirken giydiği ıslak siyah ipek elbisenin içindeydi hâlâ. Yüzü kızarmıştı, gözleri vahşiydi ve sesi kısıktı. Ancak Sylvia’yı tanıdı ve korktu.
“Bana bakma.” diye inledi. “Lütfen git. Ne kadar fakir olduğumu görmene dayanamam. Sen Avrupa’ya gideceksin. Andrew Cameron seni yollayacak. Ona rica ettim. Beni reddedemedi. Ama lütfen git buradan!”
Sylvia gitmedi. Bunun delilik değil, hastalık ve hezeyan olduğunu ilk bakışta anladı. Teddy’i, Bay ve Bayan Spencer’ı derhâl çağırması için yolladı. Yaşlı Hanım’ı yatmaya ikna edip doktor çağırdılar. O gece Spencervale’deki herkes Yaşlı Hanım’ın zatürre olduğunu öğrendi.
Bayan Spencer, Yaşlı Hanım’ın yanında kalıp ona bakacağını söyledi. Birkaç kadın daha yardım teklif etti. Herkes nazik ve düşünceliydi. Ancak Yaşlı Hanım bunu bilmiyordu. Vakit bulduğu her an yanına gelen Sylvia Gray’i bile tanımıyordu. Sylvia Gray bütün şüphelerinden emindi artık: Yaşlı Hanım onun iyilik perisiydi. Durmadan Sylvia’yı sayıkladı. Onu ne kadar sevdiğini ve onun için yaptığı fedakârlıkları anlatıp sırrına ihanet etti. Sylvia’nın sevgi ve şefkatten kalbi acıdı. İyileşmesi için yürekten dua etti.
“Onun sevgisine sevgiyle karşılık verdiğimi bilmesini istiyorum.” diye söylendi.
Herkes Yaşlı Hanım’ın ne kadar fakir olduğunu öğrendi. Kendisine dair özenle sakladığı bütün sırları açık etti. Leslie Gray’e olan aşkı dışında bütün sırlarını… Hezeyan anında dahi bir şey dudaklarını mühürlüyordu. Ancak diğer her şey açığa çıktı. Demode kıyafetlerine olan rahatsızlığı, acınası bir şekilde onları nasıl düzeltmeye çalıştığı, eski kıyafetler giyerken ne kadar utandığı, herkes on sent öderken dikiş topluluğuna sadece beş sent ödemekten duyduğu utanç ortaya çıktı. Onu dinleyen nazik kadınların gözleri yaşlarla doldu ve geçmişte onu zalimce yargıladıkları için utandılar.
“Ancak kim bilebilirdi ki?” dedi Bayan Spencer, rahibin karısına. “Babasının bütün parasını kaybettiği kimsenin aklından bile geçmezdi. Gerçi bazıları batıdaki gümüş madeni işinde bir miktar para kaybettiğinden şüpheleniyordu. Yıllarca bu şekilde yaşadığını düşünmek şaşırtıcı. Sık sık yeterince yemeği olmaması ya da yakıttan tasarruf etmek için kışları yatağa girmesi… Ama bir şeyler bilsek de ona yardım edemezdik; çünkü kendisi çok gururlu. Ama hayatta kalırsa artık ona yardım edelim. Artık hiçbir şey böyle olmasın. Kambur Jack onun için yaptığı basit işlerden dolayı para aldığından kendisini asla affetmeyeceğini söylüyor. Eğer izin verirse bundan sonra istediği her şeyi ücretsiz yapacakmış. Bayan Gray’i böylesine sevmesi tuhaf değil mi? Onun için yaz boyu yaptıkları, üzüm sürahisini satması… Yaşlı Hanım kesinlikle kötü değil ama insanlar onun tuhaf olduğunu söylerken yanlış yapmıyorlar. Bütün bunlar çok feci… Bayan Gray çok üzüldü. Yaşlı Hanım’ı, onun kendisini düşündüğü gibi düşünüyor. O kadar telaşlandı ki gelecek sene Avrupa’ya gidecek olmayı umursamıyor bile. Gerçekten de gidiyor. Andrew Cameron’dan burs kazandı. Buna memnun oldum; çünkü ondan daha tatlı bir kız yok şu dünyada. Ama eğer ki Yaşlı Hanım’ın hayatına mal olacaksa bunun çok ağır bir bedel olacağını düşünüyor.”
Yaşlı Hanım’ın hastalığını duyan Andrew Cameron, Spencervale’e bizzat geldi. Yaşlı Hanım’ı görmesine izin verilmese de onun için endişelenen herkese hiçbir masraftan kaçınılmayacağını söyledi. Spencervale doktoru, faturayı Andrew Cameron’a yollayacak ve bu konuda ağzını açmayacaktı. Dahası, Andrew Cameron eve döndüğünde eğitimli bir hemşireyi Yaşlı Hanım’ın başında beklemesi için yolladı. Bu becerikli ve nazik kadın Yaşlı Hanım’ı gücendirmeden bu görevi kabul etti. Bu inceliği için söyleyecek söz yok!
Yaşlı Hanım ölmedi. Lloyd bünyesi hastalığı atlatmasını sağladı. Günlerden bir gün Sylvia geldiğinde Yaşlı Hanım zayıf, belirsiz, duygulu bir tebessüm ile gülümseyip adını mırıldandı. Sonra da hemşire gelip krizin geçtiğini söyledi.
Yaşlı Hanım muhteşem bir hasta ve uysal bir yatalaktı. Kendisine söylenen her şeyi yapmıştı ve hemşirenin varlığını kabullenmişti.
Ama az biraz konuşabilecek kadar güçlü olduğu bir gün Sylvia’ya şöyle dedi:
“Bayan Hayes’i buraya Andrew Cameron yolladı zannedersem değil mi?”
“Evet.” dedi Sylvia ürkek bir şekilde.
Yaşlı Hanım bu ürkekliği fark edip gülümsedi. Eski huylarından ve ruhundan bir parça gözlerine geri gelmişti.
“Eskiden olsa Andrew Cameron’ın buraya yolladığı herkesi kaba bir şekilde geri yollardım.” dedi. “Ama ölüm gölgesinin vadisinden geçtim Sylvia ve gurur ile dargınlığı sonsuza kadar geride bıraktığımı ümit ediyorum. Artık Andrew’a karşı eskiden hissettiklerimi hissedemiyorum. Artık ondan şahsi bir iyilik kabul edebilirim. Nihayet onu, bana karşı yaptığı yanlıştan dolayı affedebilirim. Sylvia, hastalığım süresince gizli hiçbir şey bırakmadığımı öğrenmiş bulundum. Herkes ne kadar fakir olduğumu biliyor ama bunu azıcık da olsa umursamıyorum. Aptalca gururum yüzünden komşularımı kendimden uzaklaştırdığıma üzülüyorum. Herkes bana karşı çok kibardı Sylvia. Eğer ki hayatım bana bağışlanırsa gelecekteki hayatım çok farklı olacak. Yaşlı genç kim olursa olsun insanların göstereceği nezaket ve dostluğa açık olacağım. Bana yardım etmelerine müsaade edeceğim. Ben insanlara yardım edebilirim. İnsanlara yardım etmenin tek yolunun paradan geçmediğimi öğrendim. Şefkat ve anlayış gösterebilecek herkes paranın getiremeyeceği bir hazineyi dağıtmış olur. Ah Sylvia, asla bilmeni istemeyeceğim şeyi öğrendin ama bunu da umursamıyorum.”
Sylvia, Yaşlı Hanım’ın zayıf, beyaz elini öptü.
“Bana yaptığınız şeyler için size teşekkür etmem mümkün değil Bayan Lloyd.” dedi içtenlikle. “Aramızdaki bütün gizemin sona erdiğine memnunum. Sizi hasret kaldığım şekilde çok ve açıkça sevebilirim. Beni sevdiğiniz için çok memnun ve minnettarım, sevgili iyilik perisi annem.”
“Peki, seni neden sevdiğimi biliyor musun?” diye sordu Yaşlı Hanım hevesle. “Onu da sayıklarken açık ettim mi yoksa?”
“Hayır, ama sanırım biliyorum. Beni Leslie Gray’in kızı olduğum için seviyorsunuz değil mi? Babamın sizi sevdiğini biliyorum. Willis amcam anlattı bana.”
“Aptalca gururum yüzünden kendi hayatımı ziyan ettim.” dedi Yaşlı Hanım üzülerek. “Ama beni her şeye rağmen seveceksin değil mi Sylvia? Zaman zaman beni ziyaret eder, gittiğinde yazar mısın?”
“Sizi her gün görmeye geleceğim.” dedi Sylvia. “Size yakın olmak için bir yıl daha Spencervale’de kalacağım. Gelecek sene de Avrupa’ya gideceğim sayenizde iyilik perisi. Size her gün yazacağım. En yakın arkadaşlar olacağız ve bir yıl boyunca çok güzel bir dostluğumuz olacak.”
Yaşlı Hanım mutlu bir şekilde gülümsedi. Bir tabak jöle tatlısı getiren rahibin karısı mutfakta Bayan Spencer ile Dikiş Topluluğu hakkında konuşuyordu. Asma yapraklarının asıldığı açık pencereden keskin kokulu ve güneşin ısıttığı bir ekim havası girdi içeri. Güneş ışığı Sylvia’nın kestane saçlarına ihtişamdan yapılma bir taç misali düştü.
“Çok mutlu hissediyorum.” dedi Yaşlı Hanım uzun, coşkulu bir nefesle.
Ücretsiz ön izlemeyi tamamladınız.