Kitabı oku: «Kahramanların Görevi », sayfa 14
22
Krohn’u kıyafetinin içinde taşıyan Thor, meyhanenin gürültüsü karşısında rahatsız olmuştu. Lejyon üyeleri ve askerlerden oluşan büyük bir grup, içeriye giren ekibi bağırışlarla karşıladı. İçerisi tıklım tıklım ve sıcaktı. Thor kısa sürede diğer yoldaşlarıyla omuz omuza duruyordu. Uzun bir av günü geçirmişlerdi ve ardından hep beraber ormanın derinliklerindeki bu meyhanede kutlama yapmak için toplanmışlardı. Gümüşlerden birkaçı onlara yolu gösterdi.
Thor’un arkasından gelen Conval ve Conven, diğer gruplarınkinden çok daha büyük olan avlarını demir bir çubuğun üstünde taşıyorlardı. Dev yaratığa son bir kez bakan Thor, onu öldürmeyi başardıklarına halen inanamıyordu.
Kıyafetinin içinde bir kıpırdanma hisseden Thor, yeni yoldaşı Krohn’a baktı. Gerçekten beyaz bir leopar yavrusuna sahip olduğuna inanamıyordu. Kristal mavisi gözleriyle ona bakan hayvan bir takım sesler çıkarıyordu. Thor onun acıkmış olabileceğini düşündü.
Thor meyhanenin kalabalığında etrafından gelip geçen onlarca adam arasında sıkışmıştı. Bu küçük mekanın içlerine doğru iyice girdikçe sıcaklık artıyor ve haliyle nem de yükseliyordu. O’Connor’ın kanaması sonunda durmuştu. Yaralanmaktan çok sersemlemiş gibiydi.
İçerinin kalabalığında adım atacak yer yoktu. Uzun sıralarında üzerinde adamlar içkilerini içip, şarkılar söylüyor ve kimi kadehlerini tokuştururken, kimi de var güçleriyle masalarına indiriyorlardı. Thor daha önce hiç böyle gürültücü bir kalabalık görmemişti.
Elden sesini duyurmak için bağırarak, “İlk defa mı bir meyhaneye geliyorsun?” dedi.
Köylülüğünden utanan Thor, evet anlamında kafa salladı.
“Pekala o zaman!” diye bağırdı Conval. “Barmen, bize en sert içkinden birer tane ver. Buradaki Thor dostumuz eski ayyaşlardan da.”
İkizlerden biri çıkardığı altın sikkeyi bar tezgahının üzerine koyunca Thor epey şaşırdı; kim bilir ne kadar varlıklı aileleri vardır, diye düşündü. Bu kadar parayla kendi ailesi bir ay geçinebilirdi.
Barın üzerinde bir düzine kadar kadeh belirdi. Oğlanlar onlara ulaşmak için kalabalığı aşmak zorunda kaldılar. Thor içlerinden birini kaptı. Üzerinden akan köpüklerin görüntüsü onu heyecanlandırmıştı.
“Avımıza!” diye bağırdı Reece.
“AVIMIZA!” diye hep beraber bağırdılar.
Thor tadı biraz garipsemişti ama bozuntuya vermedi. Korkak gibi görünmek istemediği için kadeh deki sıvıyı içmeye başladı. Ancak yarısına geldiğinde artık dayanamadı ve öksürdü. Bunu gören diğerleri kahkahalara boğuldular. Elden sırtına vurdu.
Thor utanç içinde dudaklarının etrafındaki köpüğü sildi. O henüz cevap veremeden herkes kafasını odanın içine giren müzisyenlere çevirdi. Flütler ve çalgılar başlayınca kalabalık çoştu.
“Kardeşim!” dedi bir ses.
Arkasına dönen Thor kendinden birkaç yaş daha büyük birini gördü. İnce belli, geniş omuzlu bu kişinin suratı tıraşsızdı ve biraz pasaklı görünüyordu. Reece’ yaklaşıp, onu garip bir hareketle kucakladı. Yanında en az onun kadar derbeder görünümlü üç arkadaşı daha vardı.
“Seni burada göreceğimi hiç tahmin etmezdim!” dedi.
“Arada bir ağabeylerimin izinden gitmenin bir sakınca olmaz herhâlde.” dedi sırıtan Reece. “Thor, ağabeyim Godfrey’i tanıyor musun?”
Godfrey ile el sıkışan Thor, adamın ellerinin ne kadar narin ve yumuşak olduğunu düşündü. Bunlar kesinlikle bir savaşçının elleri değildi.
Alkolden konuşması bozulmuş olan Godfrey, “Aramıza yeni katılan bu genç hakkında bir şeyler duydum.” dedi. “Tüm krallığın ondan başka bir şey konuştuğu yok. Anladığım kadarıyla iyi bir savaşçıymış.” dedi Thor’a doğru. “Çok yazık. Meyhanede harcanıp gidiyor!”
Kafasını arkaya atan Godfrey ve üç arkadaşı kahkahalar attılar. İçlerinden koca göbekli, kırmızı yanaklı ve ağzı içki kokan bir tanesi Thor’un üzerine eğilerek, elini çocuğun omzuna koydu.
“Cesaret güzel bir özelliktir. Fakat seni savaş meydanlarına yollar ve tek başına bırakır. Fakat sarhoş olmak ise bir kişinin sahip olabileceği en iyi niteliktir: seni güvende tutar ve koynuna bir bayan sokar.”
Tekrar kahkahalara boğuldular. Barmen hepsinin önüne birer kadeh daha koydu. Thor ondan içmesini beklemeyeceklerini umuyordu; önceki kadehin etkilerini çoktan hissetmeye başlamıştı çünkü.
Ağabeyine seslenen Reece, “Bugün onun ilk avıydı!” dedi.
“Öyle mi?” dedi Godfrey. “İşte buna içilir!”
“Epey bir içilir!” dedi Godfrey’in uzun boylu arkadaşı.
Thor avucuna sokuşturulan kadehe baktı.
“İlklere!” diye bağırdı Godfrey.
“İLKLERE!” diye hep beraber bağırdılar.
“Umarım hayatın ilklerle dolu olur!” dedi uzun boylu adam. “Tabii bu ilkler arasında ayık kalmak asla olmasın!” diye de ekledi.
Hepsi kahkahalar attı ve kadehlerini ağızlarına götürdüler.
Kendininkinden bir yudum alan Thor, kadehi çaktırmadan ağzından çekmeye niyetlendiyse de, Godfrey onu yakaladı.
“İçki öyle içilmez evlat!” diye bağırdı. Kadehi tuttuğu gibi Thor’un dudaklarına yasladı ve ağzından içeriye döktü. Diğerleri Thor’un görüntüsü karşısında kahkahalar attılar. Thor kadehteki tüm içkiyi bitirince ise hepsi onu alkışladı.
Thor başının hafifçe döndüğünü hissediyordu. Dengesini güçlükle sağlıyor, etrafında olup biteni anlamakta zorlanıyordu. Bu his hoşuna gitmemişti. Kıyafetinin içindeki Krohn kafasını dışarı çıkardı.
“Neler varmış burada böyle!” diye neşeyle bağırdı Godfrey.
“Leopar yavrusu.” dedi Thor.
“Av sırasında bulduk.” dedi Reece.
“Acıkmış.” dedi Thor. “Onu neyle beslemem gerektiğini bilmiyorum.”
“Tabii ki içkiyle!” diye bağırdı uzun boylu adam.
“Gerçekten mi?” diye sordu Thor. “Bu sağlıklı olur mu?”
“Tabii ki!” diye bağırdı Godfrey.
Godfrey parmağını kadehin içine soktuktan sonra, onu Krohn’a doğru uzattı. Hayvan son damlasına kadar hepsini yaladı.
“Gördünüz mü? Bayıldı!”
Birden bağırmaya başlayan Godfrey parmağını hızla çekti. Kanlar içindeki parmağını diğerlerine gösterdi. “Amma keskin dişleri varmış!” diye bağırınca, diğerleri kahkahalara boğuldular.
Krohn’un başını okşayan Thor, kadehin geri kalanını kafasına dikti. Ardından Krohn’u kucağına aldı ve ona gerçekten yiyebileceği bir şeyler bulmaya karar verdi. Kışlada kalmasına Kolk veya herhangi bir Lejyon üyesinin karşı çıkmayacağını umuyordu.
Müzisyenler şarkılarını değiştirirken, Godfrey’in birkaç arkadaşı daha belirdi. Yeni içkilerini sipariş ettikten sonra yanlarına Godfrey’i alarak uzaklaşmaya başladılar.
“Daha sonra görüşürüz genç adam.” diye Reece’e seslendi. Ardından Thor’a dönerek, “Umarım meyhanelerde daha fazla vakit geçirmeye başlarsın!” dedi.
“Ve sen de savaş meydanlarında.” diye takıldı Kendrick.
“İşte orası şüpheli!” dedi Godfrey kahkahayla. Ardından kalabalıkta kayboldu.
“Hep böyle mi kutlarlar?” diye sordu Thor.
“Godfrey mi?” dedi Reece. “Yürümeyi öğrendiğinden beri meyhanelerdedir o. Babamın en büyük hayal kırıklıklarından biri. Ancak Godfrey halinden her zaman memnundur.”
“Hayır, Kral’ın adamlarını kast etmiştim. Lejyon. Yolları hep meyhaneye düşer mi?”
Reece kafa salladı. “Bugün özel bir gün. Yaz gündönümünün ilk avı. Bu gördüklerin her zaman yaşanan şeyler değildir. O yüzden keyfine varmaya çalış.”
Odanın etrafına bakan Thor’un başı iyiden iyiye dönüyordu. Olmak istediği yer burası değildi. Kışlaya dönmek ve antrenmanlarına devam etmek istiyordu. Ve düşünceleri, bir kez daha, Gwendolyn’e kaydı.
“Onu iyice görebildin mi?” diye sordu yanına yaklaşan Kendrick.
Thor anlayamadı.
“Şu ormandaki adam. Bana ok atan?”
Ciddi bir şeyler konuşulduğu anlayan grup iyice birbirine sokuldu.
Thor tekrar hatırlamaya çalıştı ama başaramadı. Her şey çok bulanıktı. “Keşke hatırlayabilsem. Fakat her şey o kadar hızlı gelişti ki.” dedi.
“Belki Kral’ın adamlarından biri yanlışlıkla bizim yönümüze doğru atış yapmıştır.” dedi O’Connor.
Thor hayır anlamında kafasını salladı.
“Diğerleri gibi giyinmemişti. Kıyafeti baştan aşağı siyah renkliydi ve cübbesi vardı. Kendrick’e doğru okunu fırlattıktan sonra ortadan kayboldu. Üzgünüm, bu kadar görebildim.”
Kendrick anlamak için uğraşıyordu.
“Kim senin ölmeni isteyebilir?” diye sordu Reece.
“Suikastçı olabilir mi?” dedi O’Connor.
Omuzlarını silken Kendrick, “Bildiğim kadarıyla hiçbir düşmanım yok.” dedi.
“Fakat babamın bir sürü var.” dedi Reece. “Belki onu öfkelendirmek için seni öldürmek istemişlerdir.”
“Ya da birisi tahttan uzak kalacağından emin olmak istiyordur.” diye varsayımda bulundu Elden.
“Bu çok saçma olurdu! Meşru çocuk değilim ki! Tahta oturmak gibi bir şansım yok!”
İçkilerini yudumlayıp, bunu kimin yapmış olabileceğini anlamaya çalışırlarken, meyhanenin içindeki herkes merdivenlerin üstünden gelen sese döndü. Kafasını yukarı kaldıran Thor, üst katta dolaşan kadınları fark etti. Hepsi tırabzanlara dayanmış, aşağıyı izliyordu. Yarı çıplak ve aşırı makyajlıydılar.
Thor’u ateş bastı.
“Selamlar beyler!” dedi en önlerindeki kadın. Koca göğüslerinin kırmızı dantelli bir kıyafet örtüyordu.
Adamların hepsi neşeyle bağırmaya başladı.
“Kim bu gece para harcamak ister?” diye sordu iri göğüslü kadın.
Adamlar tekrar bağırdılar.
Thor şaşırmıştı. “Burası aynı zamanda bir genelev mi?” diye sordu.
Şaşıran diğerleri bir süre ona baktıktan sonra kahkahalar atmaya başladılar.
“Tanrım, amma safsın!” dedi Conval.
“Lütfen bunun bir geneleve ilk gelişin olduğunu söyleme.” dedi Conven.
“Eminim daha önce hiçbir kadınla beraber olmamıştır.”
Hepsinin ona baktığını gören Thor utançtan yerin dibine girmişti. Haklıydılar; daha önce bir kadınla hiç beraber olmamıştı. Ancak bunu onlara asla söylemeyecekti. Suratımdan anlaşılıyor mudur acaba, diye düşündü.
O henüz ağzını açamadan ikizlerden biri onu yakaladı ve yukardaki kadına bir altın sikke fırlattı. “Sanırım bu geceki ilk müşteriniz belli oldu!” diye bağırdı.
Odadan neşeli bir haykırışı yükseldi. Thor direnmesine rağmen, onlarca adam tarafından zorla merdivenlerden yukarı itildi. Üst kata yaklaştıkça aklına Gwen geliyordu. Onu ne kadar çok sevdiğini ve başka biriyle beraber olmak istemediğini hatırlıyordu.
Arkasına dönüp oradan uzaklaşmak istiyordu. Ancak bunu yapması imkansız gibiydi. İri yarı bir sürü adam merdivenin başında duruyor, geri dönmesini engelliyorlardı. Daha ne olduğunu anlayamadan merdivenleri çıkmış, kendini, ondan daha uzun ve aşırı parfüm sıkmış bir kadının yanında buluverdi. Kadın ona gülümsüyordu. Sarhoşluğu yüzünden oda etrafında dönüyor ve her an yere devrilecekmiş gibi hissediyordu.
Kadın Thor’u kıyafetinden çekerek, nazikçe bir odadan içeri soktu ve kapıyı kapadı. Thor bu kadınla beraber olmama konusunda kararlıydı. Aklına Gwen’i getirmeye çalışıyordu. İlk deneyimini burada yaşamak istemiyordu.
Ancak kafası onu dinlemiyordu. O kadar sarhoştu ki önünü bile göremeyecek vaziyetteydi. Kendinden geçmeden önce hatırladığı son şey bu uzun boylu kadına ait yataktı. Ve bir de oraya ulaşamadan yere yığılma isteği.
23
Yatak odasının kapısına inen yumruklara uyanan MacGil gözlerini araladı. Ancak uyanmamış olmayı dilerdi. Çünkü başı çatlayacak gibi ağrıyordu. Güneşin güçlü ışıkları odasını aydınlatıyordu. Suratını gömdüğü yastıktan kaldırdı. Dün geceyi hatırlamaya çalıştı. Evinde, kalesindeydi. Ardından ormandaki meyhaneye gitmiş ve haddinden fazla içki içmişti. Gene de bir şekilde buraya dönmeyi başarmıştı. Yanında yatan Kraliçe de yavaş yavaş uyanıyordu.
Kapı tokmağının sesi tekrar duyuldu. “Bu saatte kim olabilir ki?” diye sordu Kraliçe. Rahatsız olduğu belliydi.
MacGil de aynısını düşünüyordu. Özellikle avlardan sonra uyandırılmaması için hizmetçilerini uyarmıştı. Birileri bunun hesabını verecekti.
Büyük ihtimalle kahyamdır. Gene altınlarla ilgili önemsiz bir şey söylemek için gelmiştir kesin.
Gürültüye dayanamayan MacGil en sonunda, “Vurmayı kes!” diye bağırdı. Yataktan çıkmış, dirsekleri dizlerinin üzerinde oturuyordu. Kirli saç ve sakallarının arasında elini dolaştırdı. Kendine gelmek için uğraşıyordu. Eskiden olduğu kadar dayanıklı değildi. Yıllar etkisini göstermeye başlamıştı. Hatta aklından bir daha içki içmemeyi bile geçiriyordu.
Zor da olsa ayaklarının üzerine doğrulmayı başardı. Üzerine cübbesini geçirip, kapıya doğru ilerledi ve açtı. Karşısında en sevdiği komutanı Brom, yanında iki yardımcısıyla beraber karşısındaydı. Kral’ı böyle rahatsız ettikleri için kendilerini mahcup hisseden yardımcılar başlarını öne eğmişlerdi. Fakat komutan doğrudan Kral’ın gözlerinin içine bakıyordu ve suratında MacGil’in nefret ettiği o kötümser ifade yerleşmişti. Dünkü gibi güzel bir günün ve iyi bir avın ardından aldığı bu tür kötü haberler, kral olmakla ilgili en çok nefret ettiği şeylerden biriydi. Dünkü av, ona, umursamaz ve genç olduğu günleri hatırlatmıştı halbuki. Hele ki meyhanede yaptıkları o gece eğlencesi. Fakat şimdi bu şekilde uyandırılmak, kafasına yakaladığı tüm huzuru yerle bir etmişti.
“Sizi uyandırdığım için üzgünüm efendim.” dedi Brom.
“Öyle olmalısın zaten.” diye homurdandı MacGil. “Önemli olsa iyi olur.”
“Önemli.”
Adamın suratındaki ciddi ifadeyi görebiliyordu. Arkasına dönüp halen uyuyan kraliçeye baktı. Onlara içeri gelmelerini söyleyip, yatak odasının içinden başka bir odaya götürdü ve Kraliçe’nin rahatsız olmaması için kapıyı kapadı. Taht odasına kadar gitmek istemediği zamanlarda bu küçük odayı kullanırdı. Odanın camları vitraydı ve etrafa birkaç tane epey rahat koltuk serpiştirilmişti.
“Lordum, casuslarımız bildirdiğine göre bir grup McCloud askeri doğuya, Fabian Denizi’ne doğru atlarını sürüyorlar. Güneydeki keşif birliklerimiz ise kuzeye doğru ilerleyen imparatorluk savaş gemileri tespit ettiklerini söylüyorlar. Şüphesiz ki McCloud askerleriyle birleşmek niyetindeler.”
Halen sarhoşluğu üzerinden atamamış olan MacGil, ona anlatılanları anlamaya çalışıyordu. “Ve?” dedi yorgun ve sabırsız bir halde. Kendi sarayında dönen bitmez tükenmez entrikalardan, söylentilerden ve dolaplardan bıkmıştı.
“Eğer McCloud’lar gerçekten İmparator ile buluşmak niyetindeyseler, bunun tek bir açıklaması olabilir.” dedi Brom. “Kanyon’u aşmak ve Halka Krallığı’nı yıkmak.”
MacGil yıllardır tanıdığı komutanına baktı. Otuz yıldır beraber savaştığı adamın gözlerindeki ciddiyeti okuyabiliyordu. Aynı zamanda korkuyu da. Bu onu rahatsız etti: ilk defa onu böyle korkmuş görüyordu.
Yavaşça ayağa kalkan MacGil, camın önüne doğru yürüdü. Sabah saatlerinde boş olan saray avlusuna baktı ve düşündü. Bugünün geleceğini en başından beri biliyordu. Fakat bu kadar çabuk olacağını düşünmemişti.
“Hızlı davrandılar.” dedi. “Prensleriyle kızımı evlendireli daha bir gün bile olmadı ve sen şimdi beni devirmek için birlik olduklarını mı söylüyorsun?”
Brom içtenlikle, “Evet lordum.” dedi. “Başka bir sebep göremiyorum. Tüm belirtiler, bir çatışmanın değil, bir görüşmenin yapılacağı yönünde.”
MacGil buna inanmak istemiyordu. “Fakat bu hiç mantıklı değil. İmparator’a Kanyon’u geçiremezler. Niye yapsınlar ki bunu? Bir şekilde bizim tarafımızdaki kalkanı etkisiz hale getirmeyi başarsalar bile sonra ne olur? İmparator onları da ezip geçecektir. Asla güvende olmayacaklardır. Bunu bilmiyor olmalarına imkan yok.
“Belki bir anlaşma yapacaklardır.” dedi sertçe Brom. “Belki İmparator’u sadece bize saldırması için ikna etmişlerdir. Böylece Halka’nın kontrolünü kendilerine geçecek.”
“McCloud’lar bu hataya düşmeyecek kadar zeki ve sinsidirler. İmparator’un güvenilmeyecek biri olduğunun farkındalar.”
“Belki Halka’yı kontrol etmeyi o kadar çok istiyorlardır ki, bu riski göze almaya hazırdırlar. Artık kızınız da onların kraliçesi olacağına göre.”
MacGil bunu düşünmeye başladı. Kafası zonkluyordu. Şu an uğraşmak istediği en son şey buydu. Hele bu kadar erken bir saatte.
“O zaman senin önerin nedir?” diye sordu Brom’a. Muhabbeti kısa kesmek istiyordu.
“Bunu önleyebiliriz. McCloud’lara ilk saldıran biz olabiliriz. Derhal harekete geçmemiz lazım.”
MacGil adamın söylediklerine inanamamıştı. “Tam da kızımı onlarla evlendirdikten sonra mı? Hiç sanmıyorum.”
“Eğer saldırmazsak,” diye karşı çıktı Brom, “mezarlarımızı kazmalarına izin vermiş olacağız. Bize saldıracaklarından şüphem yok. Şimdi olmasa bile, daha sonra. İmparatorluk ile güçlerini birleştirirlerse, yapabileceğimiz hiçbir şey kalmaz.”
“Yüksek Topraklar’ı aşmak o kadar kolay değildir. Tüm geçitleri biz tutuyoruz. Bu onlar için bir katliam olur. İmparator’un yedek güçleri bile bu durumu değiştiremez.”
“İmparator’un harcayabileceği milyonlarca adamı var.” dedi Kolk. “Katledilmelerini umursayacaklarını sanmıyorum.”
“Kalkan düşse bile,” dedi MacGil, “Milyonlarca askeri Kanyon’dan veya Yüksek Topraklar’dan geçirmek ya da gemiye bindirmek öyle kolay bir iş değil. Böylesi bir hareketliliği çok uzaklardan bile tespit edebiliriz. Avantaj bize geçer.” MacGil biraz düşündü ve devam etti, “Hayır, saldırmayacağız. Fakat biraz daha ihtiyatlı olabiliriz; Yüksek Topraklar’da ki devriye sayısını iki katına çıkarın ve mevzileri güçlendirin. Ayrıca casuslarda iki katına çıkarılsın. Şimdilik diyeceklerim bu kadar.”
“Emredersiniz lordum.” diyen Brom, iki teğmeniyle beraber hızla odadan çıktı.
Başını ağrısı halen geçmeyen Brom camdan dışarı baktı. Kaçması imkansız olan bir kar fırtınası gibi ufukta yaklaşan savaşı görebiliyordu. Bunu hissedebiliyordu, ancak yapabileceği hiçbir şey yoktu. Etrafına, sarayına, altında uzanan avluya baktı ve bunların daha ne kadar ayakta kalacaklarını düşündü.
Şu an bir kadeh içki için yapmayacağı şey yoktu.
24
Kaburgalarını dürten bir ayak Thor’u uyandırdı. Bir saman yığınının üstündeydi. Sanki kafası yüzlerce kiloymuş gibi geliyordu. Boğazı kupkuruydu ve gözleri yanıyordu. Attan düşmüş gibi hissediyordu.
Tekrar dürtülünce yattığı yerde doğruldu. Oda etrafında çılgınca dönüyordu. Birden öğürmeye ve ardından kusmaya başladı.
Etrafından gülme sesleri yükselince başını kaldırdı ve karşısında Reece, O’Connor, Elden ve ikizleri gördü.
“Uyuyan güzel nihayet uyanabildi!” dedi Reece gülümseyerek.
“Hiç kalkmayacaksın sanmıştık.” dedi O’Connor.
“İyi misin?” diye sordu Elden.
Elinin tersiyle ağzını silerken, dün gece neler olduğunu hatırlamaya çalışıyordu. Birkaç adım ötesindeki Krohn koşarak kollarının arasına atladı ve kafasını kıyafetinin içine soktu. Onu görmek Thor’u rahatlattı ve mutlu etti.
“Neredeyim?” diye sordu. “Dün gece neler oldu?”
Odadakiler güldü.
“Sanırım içkiyi fazla kaçırdın, arkadaşım. İçmeyi öğren artık. Hatırlamıyor musun? Meyhane?”
Gözlerini ovuşturan Thor hatırlamaya çalışıyordu. Hayal meyal bir şeyler hatırlamaya başladı. Önce avı, ardından meyhaneye girişi ve tabii içkileri. Üst kata çıkışı…Fakat ondan sonrası belirsizdi.
Aklına Gwendolyn gelince birden heyecanlanıverdi. O kadınla beraber olmuş muydu? Gwen ile olma ihtimalini eline yüzüne mi bulaştırmıştı.
“Ne oldu?” diye sordu Reece’e. Sesi epey ısrarcı, suratı ise oldukça ciddiydi. “Lütfen, anlat bana. O kadınla yanlış bir şey yapmadığımı söyle.”
Diğerleri güldü, fakat Reece arkadaşına içtenlikle bakıyor ve onun içinde bulunduğu duruma anlayışla yaklaşıyordu. “Merak etme dostum.” dedi. “Yanlış hiçbir şey yapmadın. Kusup, yere yıkılmak dışında!”
Herkes tekrar güldü.
“İlk seferini heba ettin.” dedi Elden.
Bunu duyunca rahatlayan Thor, Gwen ile arasını açacak bir şey yapmadığı için sevinmişti.
“Sana bir daha kadın falan ısmarlamam!” dedi Colven.
“Paraya yazık.” dedi Conven. “Üstüne üstlük parayı geri de vermedi.”
Hepsi birden güldü. Thor utanmıştı ama rahatlamıştı da. Reece’i kolundan tutup çekti. “Kız kardeşin,” diye fısıldadı, “Yaşananlardan haberi yok, değil mi?”
Reece gülümsedi ve elini Thor’un omzuna koydu, “Her ne kadar yanlış bir şey yapmamış olsan bile, sırrın benimle güvende. Hiçbir şeyden haberi yok. Onu bu kadar düşünüyor olmanı takdir ediyorum.” dedi. “Hayat kadınlarıyla beraber olan bir enişte istemezdim. Ayrıca sana şunu iletmem istendi.”
Reece, Thor’un avucuna küçük bir parşömen bıraktı. Kafası karışan Thor üzerindeki kraliyet damgasını ve pembe kağıdı görünce heyecanlandı.
“Kız kardeşimden.” diyen ekledi Reece.
“Ooo!” diye hep beraber bağırdı diğerleri.
“Demek bir aşk mektubu!” dedi O’Connor.
“Sesli oku!” diye bağırdı Elden.
Tek başına kalmak isteyen Thor, kışlanın bir ucuna giderek diğerlerinden uzaklaştı. Başının ağrısını veya dönmesini artık umursamıyordu. Parşömeni nazikçe açtı ve titreyen elleriyle okumaya başladı.
“Benimle öğlen vakti Tepe Ormanı’nda buluş. Geç kalma. Ve dikkatleri üzerine çekme.”
Thor kağıdı cebine sıkıştırdı.
“Neler yazıyordu aşık çocuk?” dedi Calven.
Reece’e güvenebileceğini bilen Thor ona yaklaştı ve “Bugün Lejyon çalışması yok, değil mi?” diye sordu.
“Tabii ki yok. Bugün tatil.”
“Tepe Ormanı nerede?”
Reece güldü. “Gwen’in favovi mekanı.” dedi. “Saraydan çıkan doğu yolunu kullan ve sağ tarafında kaldı. Bayırı tırmandıktan sonra karşına çıkan ikinci tepe orası.”
Thor Reece’e baktı. “Lütfen, kimsenin bunu bilmesini istemiyorum.”
“Eminim o da istemiyordur. Annem öğrenecek olursa ikinizi de öldürür. Kız kardeşimi odasını kilitler ve seni de güneye sürgün eder.”
Thor yutkundu. “Ciddi misin?”
Reece onayladı. “Seni sevmiyor. Nedenini bilmiyorum ama kararını vermiş. Hemen oraya git ve buna kimseden bahsetme. Ve endişelenme.” dedi. Thor’un elini sıkarak, “Ben de kimseye bahsetmeyeceğim.”
*
Thor görünmemek için elinden geleni yapıp, hızlı adımlarla yürüyor, Krohn’da hemen yanında koşuyordu. Reece’in yaptığı yol tarifini izliyordu. Sarayın yamaçlarından hızlıca geçip, küçük bir tepeyi aşmış ve sık ağaçlı bir ormana ulaşmıştı. Sol tarafında arazi eğim kazanıyor, bu da onu dar bir yolun üzerinde ilerlemeye zorluyordu. Solundaki uçuruma, sağındaki ormana bakınca kızın onunla dalga geçtiğini düşünmeye başladı.
Şu ukala asil Alton haklı mıydı acaba? Kız onunla sadece eğleniyor muydu? Belki kız ondan sıkılacaktı yakında. Böyle bir şey olmamasını umut ediyordu. Kızın ona olan duygularının içten olmasını diliyor olsa bile, buna bir türlü inanamıyordu. Kız kendisini doğru düzgün tanımıyordu bile. Ayrıca kraliyet ailesindendi. Ondan ne istiyor olabilirdi? Hem kız ondan birkaç yaş daha büyüktü. Şimdiye kadar büyük kızların ilgisi bir yana, hiçbir kızın ilgisini çekmeyi başaramamıştı. Zaten köyünde kendi yaşlarında fazla kız da yoktu.
Thor kızlar hakkında fazla kafa yormamıştı. Ne kız kardeşi olmuştu ne de karşı cinsten biriyle samimi. Onun yaşındaki çocuklar bu tür şeyleri kafaya pek takmazlardı zaten. Çoğu on sekizinci yaşlarına geldiklerinde ailelerinin ayarladıkları evlilikler yapardı. Bunlar evlilikten çok, iş anlaşmalarına benzerlerdi. Yüksek mevkiden olup da, yirmi yaşına kadar evlenmeyenlerin önüne ise iki seçenek konurdu: ya kendilerine bir gelin seçecek ya da o gelini kendileri bulacaklardı. Fakat bu kural Thor için geçerli değildi tabii. Çünkü o varlıksız bir aileden geliyordu ve onun durumunda olanlar, genelde iki ailenin de çıkar sağlayabileceği evlilikler yapmak zorunda kalırlardı. Koyun ticaretinden bir farkı yoku.
Ancak Thor, Gwendolyn’i ilk gördüğünde tüm bunlar değişti. Hayatında ilk defa bu kadar güçlü bir duygu tarafından ele geçirilmişti. Onu her görüşünde, bu hisleri derinleşiyor ve kızdan başka bir şey düşünemez oluyordu. Kızdan ayrı olmak ona acı veriyordu.
Thor hızını arttırdı ve her yerde kızı aramaya başladı. Onunla tam olarak nerede buluşacaklarını ya da sahiden buluşamayacaklarını merak ediyordu. Güneş tepede yükselmiş ve Thor’un alnından terler dökülmeye başlamıştı. Halen akşamdan kalmış hissediyordu. Güneş yükselip, Thor’un kızı bulma çabaları boşa çıktıkça kendini kötü hissetmeye başladı. Ayrıca bu buluşmalarının başlarına çok büyük belalar açabileceğini düşünüyordu; eğer Kraliçe onları yakalayacak olsa, kendisini hakikaten sürgüne yollar mıydı? Lejyon’dan atılıp, sevdiği her şeyden uzaklaştırılır mıydı? O zaman hali nasıl olurdu?
Her şeye rağmen buna değer, diye düşündü. Onunla olma ihtimali bile güzeldi ve risk almaya değerdi. Tek istediği kızın aslında onunla eğleniyor olmaması ve hislerinden samimiyetiydi.
“Yanımdan geçip gitmeyi mi düşünüyorsun?” dedi bir ses ve ardından kıkırdadı.
Ürken Thor yerinden sıçradıktan sonra sesin geldiği yöne baktı. Buna inanamadı; kız dev bir çam ağacının gölgesinde oturuyor ve ona gülümsüyordu. Kalbi bu gülümseme karşısında adeta eridi. Kızın gözlerindeki sevgisi görebilen Thor’un tüm kaygıları kaybolmuştu. Kızdan şüphelenmekle aptallık ettiğini düşünüyordu.
Kızı gören Krohn iniltiler çıkardı.
“Bu da nesi böyle?” dedi kız neşeyle.
Kız eğilince Khron koşarak onun kollarına atladı. Kız da yerden kaldırıp, sevmeye başladı.
“Çok şirin!” dedi hayvana sarılarak. Khron kızın suratını yalamaya başlayınca Gwen güldü ve hayvanı öptü. “Adın ne senin küçük dostum?”
“Khron.” dedi Thor. Kızın karşısında ilk defa dili tutulmamıştı.
“Her gün böyle leopar arkadaşlarınla mı dolaşırsın?” diye gülerek Thor’a sordu.
“Onu buldum.” dedi Thor. Her zaman olduğu gibi kızın yanında utangaç hissediyordu. “Av sırasında ormanda. Kendrick onu bulduğum için bakmam gerektiğini de söyledi. Bunun kaderimde olduğundan bahsetti.”
Kız ciddi bir ifadeyle ona baktı. “Doğru söylemiş. Hayvanlar çok kutsal varlıklardır. Sen onları değil, onlar seni bulur.”
“Bugünlük bize katılmasından rahatsız olmazsın umarım.” dedi Thor.
Gülen kız, “Bilakis, katılmazsa üzülürüm.” dedi ve onları izleyen kimse olmadığından emin olmak için şöyle bir etrafına baktıktan sonra Thor’u elinden tutarak, ormanın içine çekti.
“Çabuk olalım.” diye fısıldadı. “Kimsenin bizi görmesini istemiyorum.”
Kızın dokunuşu Thor’u heyecanlandırmıştı. Hızla ormanın içine girdiler ve çam ağaçlarının arasındaki kıvrımlı yollardan ilerlediler. Kız elini bıraktı, ama Thor yaşadığı hissi unutmadı.
Kızın ondan gerçekten hoşlandığını anladıkça Thor’un güveni yerine geliyordu. Hem kız da en az onun kadar yakalanmaktan korkuyordu. Çünkü kaybedeceği bir şeyi olduğu için, risk almak istemiyordu.
Belki de, diye düşündü Thor, Alton veya beraber olabileceği diğer çocuklar tarafından görülmek istemiyordur. Belki Alton haklıydı. Kız, Thor ile görülmekten utanıyor olabilirdi. Kafası böyle karışık olan Thor, ne yapacağını bilemiyordu.
“Dilini kedi mi kaptı?” diye sordu Gwen.
Thor iki arada bir derede kalmıştı: hem kıza kaygılarından bahsedip işi eline yüzüne bulaştırmaktan korkuyor, hem de bunları bir kere söyleyip, kızın gerçek düşüncelerini öğrenerek rahatlamayı istiyordu. Düşündüklerini artık söylemek zorundaydı.
“En son görüşmemizden sonra Alton ile karşılaştım. Biraz konuştuk.”
Gwen’in surat ifadesi karardı ve morali yerle bir oldu. Thor bu konuyu açtığına derhal pişman oldu. Kızın sevdiği yanlarından biri olan güler yüzü ve neşesini yerine getirmek için her şeyi yapardı. Ancak artık biraz geçti.
“Ne dedi?” diye sordu üzüntülü bir sesle.
“Senden uzak durmamı söyledi. Ve beni aslında umursamadığını. Senin için bir eğlenceden ibaretmişim. Benden nasıl olsa birkaç gün içinde sıkılırmışsın. Ayrıca onunla evlenecekmişsiniz ve bu çoktan ayarlanmış bile.”
Öfkelenen Gwendolyn alaycı bir kahkaha attı.
“Böyle mi dedi? O benim tanıdığım en küstah ve tahammül edilemez insanlardan biridir.” dedi öfkeyle. Doğduğum günden beri yakamdan düşmedi. Sırf babalarımız kuzen diye kendini kraliyet ailesinden sanıyor. Bu unvanı onun kadar az hak eden başka bir insanla tanışmadım. Kafasına da bir şekilde evleneceğimizi sokmuş. Ailem zorlasa bile böyle bir şeyi hayatta yapmam. Hayatta. Özellikle onun gibi biriyle asla. Onu görmeye bile dayanamıyorum.”
Thor bu kelimeler karşısında rahatlamıştı. Üzerinden yüzlerce kiloluk bir ağırlık kalkmıştı sanki; çatılara çıkıp şarkı söylemek istiyordu. Duymak istediği tam olarak buydu. Bu konuyu boşuna açtığını düşünüp, üzüldü. Ancak henüz tam tatmin olmamıştı, çünkü Thor’dan gerçekten hoşlanıp, hoşlanmadığı hakkında bir şey söylememişti.
“Senin endişelerine gelirsek.” dedi kız, Thor’u gözünün ucuyla keserek. “Seni daha yeni tanıdım sayılır. Sana herhangi bir konuda söz veremem. Ancak senden Alton kadar nefret ediyor olsam, zaten yanında bir an bile durmazdım. Tabii ki istediğim zaman fikrimi değiştirebilirim. Bazen kararsız olabilirim, ancak söz konusu olan aşk ise, asla olmam.”
Thor istediği cevabı sonunda alabilmişti. Kızın ciddiliği ve seçtiği kelimeler onu etkilemişti; aşk. Kafası bundan sonra daha rahat olacaktı.
“Madem konusu açıldı, o zaman ben de sana aynısını soracağım.” dedi kız. Sorgulama sırası ondaydı. “Aslına bakarsan, benim, senden daha çok kaybedecek şeyim var. Ne de olsa ben kraliyet ailesine mensupken, sen halktan birisin. Ayrıca senden daha büyüğüm. Sence de bu tür kaygıları asıl yaşaması gereken kişi ben değil miyim? Sarayda insanlar senin gizli bir gündeminin olduğunu söylüyorlar. Sosyal statünü yükseltmek için beni kullandığından bahsedenleri bile duydum. Ayrıca babamla aranın iyi olması da dikkatleri çekiyor. Bu söylenenlere inanmalı mıyım sence?”
Thor dehşete düşmüştü.
“Hayır leydim, asla. Bir an olsun bile aklıma bu tür düşünceler gelmedi. Yanınızda olmaktan başka bir şeyi düşünemediğim için buradayım. Tüm kalbimle istediğim için. Çünkü sizinle değilken tek düşünebildiğim şey sizsiniz.”
Thor kızın dudağının ucunda beliren gülümsemeyi görmüştü.
“Sen buralarda yenisin.” dedi kız. “Kraliyet Sarayı’na ve asillerin yaşamına yenisin. İşlerin nasıl yürüdüğünü görmen için biraz vakit geçmesi lazım. Burada herkesin gizli bir gündemi vardır. Herkes güç, statü, unvanlar ve zenginlik peşindedir. Herkesin kendi casusları vardır ya da ortak bir planları. Burada insanların sözlerine güvenmemelisin. Mesela Alton sana evliliğimizin çoktan ayarlanmış olduğunu söylediği zaman, aslında aramızdaki ilişkinin boyutunu öğrenmek için senin ağzını arıyordu. Çünkü ona meydan okuduğunu düşünüyor. Ve büyük ihtimalle başka birilerine durum raporu veriyordur. Onun için evlilik ve aşk aynı şey değil. O bu durumu daha çok bir işbirliği gibi ele alıyor. Rütbe ve altına ulaşmak için bir yol sadece. Kraliyet Sarayı’nda hiçbir şey göründüğü gibi değildir.”
Khron koşarak birden önlerinden geçip, ormana inen yoldan aşağı ilerlemeye başladı.
Thor’a bakıp gülen Gwen oğlanın elinden tutup, koşmaya başladı.
“Gel hadi!” dedi heyecanla.
Kahkahalar içinde Khron’un peşinden koşarak, açık bir alan vardılar. Thor görüntü karşısında epey etkilenmişti; burası hayatında gördüğü en güzel yerdi. Çayırın içinde her renkten çiçek gönlüne göre yükseliyor, dizlerine kadar ulaşıyordu. Her çeşitten kelebek, bu çiçeklerin üzerinde uçuşuyor ve kuş cıvıltıları havayı dolduruyordu. Harika bir şekilde parıldayan güneş, uzun ağaçların arasındaki bu açık bölgeye sanki kutsal bir görünüm veriyordu.
“Daha önce hiç körebe oynadın mı?” diye sordu kız gülerek.