Kitabı oku: «Şafak Sökmeden », sayfa 8

Yazı tipi:

ON YEDİNCİ BÖLÜM

Kate Elijah’ın öpücüğünü hala teninde hissediyordu, cildi tatlı tatlı ürperiyordu ve bu, kana duyduğundan bile çok daha şiddetli bir şekilde onu arzulamasına neden oluyordu. Kate hayal kırıklığı ile yatağından fırladı. Onu buraya onu korumak, ölümüne tanık olmamasını sağlamak için göndermişti. Elijah Kate’in bundan çok daha güçlü olduğunu ve acı sona kadar onunla birlikte olmak istediğini anlamamış gibiydi.

Geceydi – penceresinden ayı görebiliyordu – ama hangi gece olduğunu bilmiyordu. Dağda koca bir hafta boyunca Elijah ile birlikte olmuş olabilirdi. Elijah ve onun türü için zaman kavramının çok daha farklı olduğunu fark etti. Zaman ve mekân. Bu düşünce kafasını daha da karıştırdı. Eğer bir akşam birkaç akşam gibi geçiyorsa, o zaman onu neden kendisinden uzağa göndermişti? Zamanı daha da uzatabilir ve böylece birlikte değerli birçok anı yaşayabilirlerdi.

Tam o anda aşağı katta bir tıkırdama duydu. Yatak odasının kapısına koştu ve açtı. Evden bir sürü ses duyuluyordu. Alt kattan bağırmalar ve çığlıklar geliyordu.

Korkudan Kate’in midesine bir ağrı girdi. Koridora çıktı ve daha sonra merdivenleri indi.

Oturma odasına geldiğinde zilzurna sarhoş babasının Max’i duvara sıkıştırdığını gördü. Max kızgın bir şekilde ağlıyordu. Madison babasına bağırıyor, onu bırakmasını söylüyordu. Yanağında kırmızı bir el izi vardı. Annesi kapıda durmuş, ne yapacağını bilemeden bakınıyor, çıkan sesin komşuları uyandırabileceğinden endişeleniyordu.

Kate buna daha fazla dayanamayacaktı. Son birkaç günkü karmaşık duyguları onu harekete geçirdi. Taze geyik etinin onu iyice canlandırıp güçlendirdiğini bilmek Kate’e odaya girip babasını tutup geriye ittirmek için gerekli güveni vermişti.

Madison kız kardeşini görünce şaşkınlıktan bakakaldı. Birbirlerini son gördüklerinde ablası ona bağırmış, onu tehdit etmiş, Kate’in onu herhangi bir şeyde hayatında bir kez olsun geçebileceği düşüncesine bile dayanamayarak Tony’i onun elinden almıştı. Şimdi Kate, kahraman rolünde, onları babalarının gazabından kurtarmak için buraya gelmişti.

İki eliyle de Robert’in omuzlarından tutan Kate onu odanın diğer ucuna fırlattı. Babaları yere düştü.

Madison’a, “Max’i güvenli bir yere götür,” dedi.

Madison tereddüt etti, şaşkınlıktan donakalmıştı. Bir şeyler demek üzereymiş gibi duruyordu.

Kate, “Dediğimi yap!” diye bağırdı.

Max’in bu şiddet gösterisini izlemesini istemiyordu. Özellikle de bu şiddete maruz kalan o olduğunda.

Madison her ne diyecekse bundan vazgeçmiş gibiydi. Bunun yerine arabasının anahtarlarını aldı ve Maxi ile birlikte evden hızla çıkıp arabasına gitti. Kate yolda arabanın sesini duydu ve rahat bir nefes aldı. Max güvendeydi. En önemli şey buydu.

Babası kalkmaya çalışıyordu. Yüzü alkolden, öfkeden ve odanın diğer tarafında fırlatılmış olmanın acısından dolayı kıpkırmızıydı. Kate’e doğru atıldı. Ama Kate bu sefer bunları onun yanına koymayacaktı. Kate’in gözlerinin önüne kırmızı sis perdesi inmişti ve babasının bir daha kimseye böyle zarar vermemesini sağlayacaktı.

Kate dişlerini gösterdi ve saldırıya geçti; onu alaşağı etmek için gerekli mesafeyi, hızı ve gücü hesaplamak için yeni edindiği yetenekleri kullanıyordu. Babası hemen yeri boyladı, bu bowling lobutunu yere yıkmak kadar kolay olmuştu.

Annesi bulunduğu köşeden bir çığlık attı.

Kate babasının kollarıyla boğuşuyordu, sonunda kollarını tuttu ve onu yere sıkıştırdı. Hızlı ve tek bir hareketle onu karnının üzerine yatacak şekilde çevirdi ve kollarını arkada bağladı.

“Beni bırak!” diye bağırdı.

Kate, “Bana vurabilesin diye mi?” diye karşı çıktı. “Bunu yapacağımı pek sanmıyorum.”

Polisi çağırmak ve onu hapse attırmak veya her şiddet uyguladığında kalorifere bağlamak dışında Kate’in babasının onlara vurmamasını sağlamanın sadece tek bir yolu olduğunu anladı. Her ikisinden de bir kırılma sesi gelene kadar kollarını büktü.

Babası acı içinde inledi.

Kate babasının kulağına, “Bu geçici bir çözüm,” dedi. “Ama bu sözlerimi unutma, bizden birisine elini her kaldırdığında kemiklerini kıracağım. Dersini alana kadar bunu tekrar tekrar yapacağım.”

Kalktı, nefes nefese kalmıştı. Babası yerdeydi, hiçbir işe yaramayan kırık kolları garip bir şekilde iki yanına sarkmıştı.

Annesi babasına doğru koşarak, “Ona ne yaptın?” dedi. “Seni canavar!”

Ama Kate onu durdurdu. Annesini omuzlarından tutup geriye döndürdü ve sırtı duvara yaslanana kadar itekledi.  Holly ile lunaparkta yaşadıklarını hatırlayınca Kate aynı şeyi annesine de yapması gerektiğine karar vermişti.

“İşte olacaklar bunlar,” dedi. “Bana hak ettiğim saygıyı göstereceksin. Kahvaltıda ne yiyeceğime karışmayacaksın. Kıyafetim, saçlarım veya kilom hakkında bir daha yorum yapmayacaksın. Çünkü eğer yaparsan dilini koparırım. Anladın mı?”

Annesi ancak, “Evet,” diyebildi.

Kate, “Güzel,” dedi ondan uzaklaşarak. “Ve bir şey daha, anne. Ben üniversiteye gideceğim.”

Annesini duvara doğru bir kez daha ittirdi ve daha sonra anne ve babasını yarattıkları acayip hayatın yarattığı pisliği temizlemeleri için yalnız bıraktı.

Ancak dışarı çıktığında ağzında tuhaf bir şey olduğunu hissetti. Elini uzatıp dudaklarına dokundu. Dişleri uzamıştı.

Elijah ile birlikte tam olarak ne olduğuna karar verememişlerdi. Ama düşündüklerinden daha çok vampire benziyor gibiydi.

Elijah’ın yanında olmasını her zamankinden daha çok istiyordu.

Kate, onu benim bulmam gerekecek, diye düşündü.

*

Onu ne dağlarda ne de evinde bulamadı. Ama daha önce onu bulamadığından farklı olarak, çok uzaklarda olmadığını hissediyordu. Hala Kaliforniya’da bir yerlerde olmalıydı, buna emindi. Ölmek için bir yer aramaya gitmiş olmalıydı, klanının onu bulamayacağı bir yer.

Onu hiç eve göndermemiş olmasını, son anlarında yanında kalabilecek kadar ona güvenmesini isterdi. Birlikte geçirecekleri zaman bir hafta ya da bir gün bile olsa onunla birlikte olmak istiyordu. En azından onda veda edebilmek istiyordu.

Ama güneş Santa Barbata üzerinde yükseldiğinde ve Kate hala onu bulamadığında, Elijah’ı sonsuza kadar kaybetmiş olabileceğini anlamaya başladı.

ON SEKİZİNCİ BÖLÜM

Sonraki haftalarda Kate Elijah’ın yokluğunu kalbinde bir boşluk gibi hissetti. Ona sırılsıklam, umutsuz bir şekilde aşık olmuştu. Tek güzel şey, derinlerde bir yerde hala yakınlarında olduğunu hissetmesiydi. Kaliforniya’yı hala terk etmemişti ki bu da hala klanı tarafından bulunmamış olduğunu gösteriyordu. Ve henüz ölmemişti ki en önemli şey de buydu.

Hangisinin daha iyi olduğuna karar veremiyordu – Elijah’ın bulunarak istemediği bir yaşamı yaşamak zorunda kalması mı, yoksa bağımsızlığını koruyup özgür bir adam olarak ölmesi mi. İkisi de adil değildi.

Ama en adaletsiz olan şey onu terk etmiş olmasıydı. Tam olarak anlamadığı bir şeye dönüşmüştü ve yanında ona destek olacak kimse yoktu. Başına gelenleri anlayabilecek tek kişi oydu. Arkadaşlarıyla başına gelenler hakkında ne kadar konuşmak isterse istesin, bunu vampir yasalarına ve kurallarına aykırı olacağından korkuyordu. Sırrını açıklamak istediği her an ebedi ceza tehdidini üzerinde hissediyordu. Bundan dolayı Amy, Dinah ve Nicole ile aralarındaki soğukluk her geçen dün daha da büyüyordu.

Bu korkunç haftalar boyunca Kate’in huzur bulduğu tek an avlanmak için dağlara gittiği zamanlardı. Orada bulunduğunda kendisini Kate’e yakın hissediyordu ve Elijah’ın öğretmiş olduğu teknikler zihnini ve ruhunu dinlendiriyordu. Beslenmek – doğru ve tam olarak – her zaman daha iyi hissetmesine yardımcı oluyordu. Sanki geyik eti ve kanı yaşam gücünü içinde barındırıyordu ve bunları tükettiğinde bu enerji ona geçiyordu. Ondan sonra aklını kaçırmasına sebep olan sesler ve parlak ışıklar yatışıyor, zihni rahatlıyor ve hayat gözüne eskisi kadar kötü görünmüyordu. İşte ancak bu sakin zamanlarında Kate kendisinde ev hayatının yoluna çıkardığı engellerle, okuldan ve ona yabancılaşan arkadaşlarından kaynaklanan zorluklarla ve vücudundaki her geçen gün insana daha az ve vampire daha çok benzediğini düşündüren hisler ile mücadele etme gücünü bulabiliyordu.

Balo günün sabahı Kate uyandığında havada bir gariplik olduğunu hissetti. Aklında ilk olarak Elijah’ın gittiği, ruhunun yeryüzünü sonunda terk ettiği gelince kalbi sıkıştı. Ama biraz sakinleşince hala onu hissedebildiğini fark etti. Hala oradaydı, ama bunu daha zayıf hissediyordu. Bunun ne anlama geldiğini biliyordu. Bu son gündü. Ölüme yaklaşıyordu. İçgüdüleri ona bu gece sona erdiğinde Elijah’ın gideceğini söylüyordu.

Bu hissin verdiği acıyla üstünü giydi. Artık aynada yansımasını göremediğinden daha hızlı giyinebiliyordu. Sadece en yakınında temiz olan şeyi üzerine geçiriyordu.

Kahvaltı için aşağı indi. Babasının kolları hala askıdaydı, bu ilk olarak annesinin onu bir bebek gibi yemek yedirmesine, ikinci olarak da içki içememesine ve diğerlerine vuramamasına yol açmıştı ve son birkaç haftadır babası Kate’in hatırlarındaki babaya dönüşmüştü.

Anneleri artık tamamen babalarıyla ilgilendiğinden, Madison kendi başının çaresine bakmak zorunda kalmıştı. Annesinin müdahalesi ve karışması olmadan az da olsa daha iyiydi, ama Kate bunu büyük ölçüde baloya Tony ile birlikte katılacak olmaktan duyduğu suçluluktan kaynaklandığını biliyordu.

Kate’in bir erkek arkadaşı yoktu. Kimse ona teklifte bulunmamıştı. Onun da umurunda değildi. Birlikte olmak istediği tek bir kişi vardı ve bu da Elijah idi. Ama yine de baloya gidecekti, içinde az da olsa baloya başkasıyla gideceğinden dolayı Elijah’ın onu kıskanarak baloya geleceği umudu vardı. Elijah’ın böyle davranacağını düşünmek aptalcaydı – onun uğraşacak çok daha önemli şeyleri vardı ve kıskançlıklarla uğraşacak zamanı yoktu – ama yine de on sekiz yaşındaymış gibi hissettiğini üstüne basa basa söylemişti ve Kate de onun da diğer on sekiz yaşındaki çocuklar gibi aşırı korumacı duygulara sahip olabileceğini umuyordu.

Okul ne olduğunu anlamadan geçiverdi. Elijah’ın Kate’e verdiği kolye, her şeyin yanıtının kafasında oluşmasına neden oluyordu. Her ne kadar kırk dakika boyunca pencereden dışarıyı izleyip sınavlarda nasıl bu kadar başarılı olabildiğini anlamasalar da, bu öğretmenlerin onunla uğraşmasını engellemişti.

Saatler geçtikçe Kate’in Elijah’ın yanında olduğu hissi daha da zayıflıyor ve kalbi daha da sıkışıyordu. Onu sonsuza kadar kaybetmek üzereydi.

Sonunda akşam geldi çattı ve balo zamanı geldi. Uzun siyah elbisesini giyerken Kate’in morali oldukça bozuktu. Ona Elijah’ı hatırlattığından dışarı çıkıp Nicole’ün elbisesinin aynısından satın almıştı.

Kapının çaldığını duyduğunda elbisesinin kalçasının üzerine gelen kısmını düzeltiyordu. Kapı tıkırdadığında irkilerek arkasını döndü. Omzunu kapının pervazına dayayarak orada duran Madison bir tanrıça gibi görünüyordu.

“Makyaj yapmana yardımcı olmamı ister misin?” dedi.

Kate temkinli bir şekilde, “Olur,” dedi. Tony konusunda onu arkasından bıçakladığından beri Madison’a tam olarak güvenmiyordu. Burada bırakmayıp makyajını da bile bile mahvedebilirdi.

Kate masasının önündeki tabureye oturdu ve Madison gözlerine makyaj yapmaya başladı. Ablası öne doğru eğildiğinde Kate güzel parfümünü kokladı ve çıplak kollarına, omuzlarına ve köprücük kemiklerine parlak bir şeyler sürmüş olduğunu gördü. Çok göz alıcıydı.

Madison Kate’in göz kapağını nazik bir şekilde boyarken, “Çok güzel gözlerin var,” dedi.

Kate zaman içerisinde gerilere gitti – Madison’ın ona en son ne zaman dokunduğunu hatırlayamıyordu – ve Madison’ın ne dediğini fark edince şaşakaldı.

Kate, “Gerçekten… böyle mi düşünüyorsun?” diye kekeledi.

Madison, “Evet, aptal,” dedi, sanki bu kadar net bir şeyin tartışılması bile garipmiş gibi konuşuyordu. “Hiç aynaya bakmıyor musun?”

Ablası bunları söyleyince bir daha hiç aynaya bakamayacağı düşündü ve Kate’in midesine kramplar girdi. O an sırrını Madison’a söyleyebilmeyi çok istedi, ama ebedi cezadan dolayı ağzını kapalı tuttu.

Madison doğruldu. “İşte bitti. Ah, bir dakika, bu giysiyle harika görüneceğini düşündüğüm bir şey var.”

Uzaklaştı ve çok kısa bir süre sonra beyaz ipek eldivenlerle geldi. Kate bunları görünce şaşkınlığa uğradı. Bunlar Elijah ile ilgili ilk rüyasında giydiği eldivenlerin aynısıydı.

Madison, “Bir selfie çeksek mi?” diye sordu.

Kate, “Benimle mi?” dedi. “Yani, sosyal medyada benimle olan bir fotoğrafını mı paylaşacaksın?”

Madison gözlerini ardına kadar açtı. “Evet. Şimdi acele et de fikrimi değiştirmeden çekelim.” Telefonunu aldı ve kafasını Kate’inkine yaklaştırdı. “Bir, iki, üç!”

Ablası ondan uzaklaştı ve fotoğrafı Kate’e gösterdi. Kate gördüklerine inanamıyordu. İlk defa gerçekten iki kız kardeşe benziyorlardı. Madison kesinlikle çok güzeldi, baştan çıkartıcıydı, ama Kate de çok güzeldi ama klasik, komşu kızı türünde bir güzellik değildi bu. Bunun yanında, tıpkı rüyasında Elijah ile birlikteykenki gibi giyinmiş olduğunu görünce, bir süre sonra onunla buluşacağını düşünerek heyecanlandı.

Kate dışarıda bir arabanın kornasını duydu.

Madison, “Bu Tony olmalı,” dedi. “Gitmem gerek. Seni de birisi getirecek, değil mi?”

Kate, “Evet,” diye yalan söyledi. Madison’dan onu da götürmesini rica etmek istemiyordu, bu ricasını eninde sonunda reddedecekti. Aralarındaki ilişkiyi mümkün olduğunca pozitif tutmaya çalışıyordu.

Madison, “Güzel,” dedi. “Orada görüşürüz.”

Odadan çıktı. Kate pencereye doğru gitti ve ablasının Tony’nin arabasına binişini içi sıkılarak izledi.

Tony’nin arabası uzaklaşınca evin önüne başka bir arabanın geldiğini gördü. Bu Nicole’ün babasının arabasıydı. Daha sonra arka koltuktan Nicole’ün, ardından da Dinah ile Amy’nin indiğini gördü.

Kate içinin mutlulukla dolduğunu hissetti. Onun için mi gelmişlerdi? Aralarında olup biten her şeye rağmen?

Merdivenleri hızla aşağı indi ve Dinah’ın çalmasına fırsat vermeden kapıyı açtı.

Dinah onu baştan aşağı süzerek, “Kızım,” dedi. “Harika görünüyorsun.”

O, vücudunun tüm hatlarını ortaya çıkartan koyu kızıl saten bir elbise giyiyordu.

Kate gülümsedi. “Sen de öyle.” Üzerine bir rahatlama hissi hakim olurken, uzanıp arkadaşını kucakladı. “Beni almaya geldiğinize inanamıyorum.”

Dinah, “Herhalde gelecektik,” dedi. “Böyle anlaşmamış mıydık? Ve hiçbirinizin kavalyesi yok gibi.”

Kate çok duygulanmıştı.

Daha sonra Nicole ona doğru geldi. Saçlarının ucu elbiselerine ve ayakkabılarına uygun olacak şekilde maviye boyanmıştı.

Kate’in kulaklarındaki kafatası ve çapraz kemik şeklindeki küpelere bakarak, “Hey, benim verdiğim küpeleri takıyorsun,” dedi ve gülümsedi.

O da Kate’e sarıldı. Daha sonra Amy geldi. Tüm arkadaşları arasından Kate’in davranışlarından en çok alınan o olmuştu. Onunla arasını düzeltmeye pek istekli değildi.

Amy, “Hala bizimle gelmek isteyip istemeyeceğinden emin değilim,” dedi.

Kate, “İstiyorum,” dedi, elinden geldiğince içten olmaya çalışıyordu. “Gerçekten istiyorum. Sizi özledim.”

İkisi satıldı. Bir an kendisini ormanda avlanırken olduğu kadar mutlu ve huzurlu hissetti.

Tam o sırada arkalarında Max belirdi. Amy’e utangaç utangaç bakıyordu.

Max Amy’nin annesinin onu giymeye zorladığı her halinden belli olan ağırbaşlı, dize kadar uzayan eteğine bakarak, “Giysilerini çok sevdim,” dedi.

Amy gülerek, “Gerçekten mi?” dedi. “Teşekkürler. Kendimi aksi bir ihtiyar gibi hissediyorum. Sanırım Max yine günümüzü kurtardı.”

O sırada Nicole’ün babası kornaya bastı ve onları acele ettirdi. Kızlar Max’e güle güle deyip arabaya bindiler.

Balo için okulun spor salonu çok güzel bir şekilde dekore edilmişti, dört bir yanda helyumla doldurulmuş parıl parıl balonlar, beyaz ışıklar vardı ve pencereler ve kapılar gösterişli, dantelli beyaz kumaşlarla ile kaplanmıştı.

Nicole cebinden bir şişe votka çıkartırken, “Kim bir şeyler içmek ister?” dedi. “Baba Taksi yine iş başında.”

Dinah, “Evet, kızım!” diye bağırdı.

Amy omuz silkerek, “Neden olmasın?” dedi.

Ama Kate kafasını olumsuz anlamda salladı. Bugün kutlama yapacak veya ipin ucunu kaçıracak durumda değildi. Ayrıca, alkolün insan olmayan tarafına nasıl bir etki yapacağını da bilmiyordu. Belki de içindeki vampiri çıkartırdı. Risk almaya değmezdi.

Arkadaşları punç kâsesini bulmaya giderlerken, Kate aşağılarda bir yerlerde kendisine yer aradı. Dantelli beyaz kumaşla kaplı büyük pencerelerden birisinin yanına gitti. Pencereye yaklaşırken, camda kendi yansımasını gördü. Ama camda sadece bir tane gri bulut değil, iki tane vardı.

Nefesi kesildi. Kate olduğu yerde durdu. İşte oradaydı. Elijah.

Çok solgun ve zayıf görünüyordu. Gözlerinin etrafında siyah halkalar vardı ve bu da üzgün ve dertli görünmesine neden oluyordu.

Elijah elini uzatarak, “Bu dansı bana lütfeder misin?” dedi.

Kate gözyaşlarına boğulmak üzereydi. Elijah’ın uzattığı eli tutar ve onun kendisini vücuduna yaklaştırmasına izin verirken, “Geri döndün,” diye fısıldadı.

Orada birlikte, birbirlerine yakın durdular, birlikte nefes alıyor, anın ve birlikte olmanın tadını çıkartıyorlardı. Kate neden geri döndüğünü sormaya ihtiyaç duymadı. Açıkça belliydi. Ölüyordu.

Kate kafasını onun omzuna koyup gözlerini kapattı. Daha sonra Elijah bulundukları yerde yavaş yavaş dönmeye başladı ve böylece döne döne dans etmeye başladılar.

Kate gözlerini açtığında baloda olmadığını gördü. New York manzarasına bakan büyük bir pencerenin önünde duruyordu.

Onun kollarından çıkıp, “Neredeyiz?” diye sordu.

“Klanıma ait bir evdeyiz. Seni Doğu Yakasına götürmek istedim,” dedi. “Buraya ne kadar gelmek istediğini biliyorum.”

Ellerini Kate’in karnının olduğu yerde birleştirdi.

Kate, “Teşekkürler,” diye fısıldadı.

Uzun bir zaman o şekilde durup manzarayı ve simsiyah karanlık gökyüzünü izlediler.

Elijah onun elini eline alarak, “Sana göstermek istediğim bir şey daha var,” dedi.

Onu odanın köşesindeki büyük bir aynaya götürdü. Kate kazadan sonra ilk defa aynada kendi yansımasını görebiliyordu.

Nefes nefese, “Ama nasıl olabilir?” diye sordu.

“Bu özel bir ayna,” dedi. “Bir vampirin yansımasını görebileceği tek ayna türü bu.”

Aynadaki görüntüye baktı ve gülümsedi. Birlikte çok güzel görünüyorlardı, birlikte oldukları süre boyunca her zaman böyle görünüyor olmalıydılar.

Kate yüzünü ona çevirerek, “Bir dakika,” dedi. “Az önce ‘vampir’ dedin. Bu insanlara söylenmesi yasak olan bir sözcük değil mi?”

Elijah onun elini eline aldı. “Ama sen insan değilsin, değil mi, Kate? Sen tamamen farklı bir şeysin. Özel bir şey.”

Kate’in yüzü kızardı. “Bunu bilemiyorum.”

Elijah, “Ama ben biliyorum,” dedi.

Kate kaşlarını çattı. Yine gizemli davranıyor, ondan bir şeyler saklıyordu.

Acı dolu gözlerine bakarak, “Elijah,” diye fısıldadı. “Lütfen bana bildiğin her şeyi anlat. Bana en azından bu kadarını borçlusun.”

Ona üzgün bir şekilde baktı, daha sonra kafasını evet anlamında salladı. Birlikte büyük koltuğa gidip oturdular.

Elijah, “Klanımdakilerin anlattığı bir kehanet var,” diye başladı. “Dönüştürülen bir insan hakkında. İnsanları dönüştürmek yüzyıllardır yasak, ama kehanete göre kazara bir insan vampire dönüştürülüyor ve o çok özel biri oluyor; daha önce görülmeyen güçlere sahip oluyor ve o ne tam olarak bir insana, ne de bir vampire benziyor. Tam yaşam ile ölüm arasında dönüştürülmüş bir yaratık bu. Bu sensin, Kate. Tam ölmek üzereyken dönüştürüldün. Bu insanların ve vampirlerin tarihinde daha önce hiç olmadı. Sen çok özel bir vampirsin – ve çok özel bir insan.”

Kate geriye yaslandı, şaşırmıştı, ağır ağır nefes alıyordu. “Kehanet benim hakkımda ne diyor?”

“Bir seçim yapmak gerektiğini.”

“Ne seçimi?”

“Sevdiğin insanın hayatını kurtarıp kurtarmamayı.” Bunları söylerken sesi giderek kısılmıştı.

Kate Elijah’ın elini tuttu. “Bu sensin, Elijah! Yani seni kurtarabilmemin bir yolu var mı?”

Acı bir şekilde kafasını evet anlamında salladı.

“Kate, eğer beni kurtarmayı seçersen – her şeyi kaybedebilirsin; güçlerini, geleceğini, hayatını…”

“Umurumda değil,” diye bağırdı. “Senin için hepsini riske atarım, Elijah. Sadece bana ne yapmam gerektiğini söyle!” Aklını kaçırmak üzereydi, eli sanki Elijah’ın etine yapışmış bir pençe gibiydi.

“Dönüşümünü tamamlamalısın,” dedi. “Tam olarak. Güçlerinden feragat etmeli ve tam bir vampir olmalısın. Daha sonra öpüştüğümüzde hayatım kurtulacak.”

Kate, “Bu çok kolay,” dedi ve elbisesinin kolunu çekerek boynunu açığa çıkardı. “Yap bunu, Elijah. Senin için bir vampir olacağım. Isır beni. Kaza günü başladığın şeyi bitir.”

Ama Elijah tereddüt ediyordu. Kate dişlerinin uzadığını görebiliyordu, ama gözlerinde bir kararsızlık vardı.

Kate, “Lütfen,” diye fısıldadı.

Ama bunu yapmaya fırsat bulamadan altlarından çok güçlü bir çarpma ve parçalanma sesi geldi. Elijah nefesini tuttu ve Kate’i bıraktı. Kate dönüp kapıya baktı.

Kate, “Burada birisi var,” diye bağırdı.

Elijah, “Klanım,” dedi. “Bizi buldular.”

Yaş sınırı:
16+
Litres'teki yayın tarihi:
10 eylül 2019
Hacim:
164 s. 8 illüstrasyon
ISBN:
9781632917010
İndirme biçimi:
Serideki Birinci kitap "Günahkâr Vampir"
Serinin tüm kitapları
Metin
Ortalama puan 5, 1 oylamaya göre
Metin
Ortalama puan 0, 0 oylamaya göre
Ses
Ortalama puan 4, 1 oylamaya göre
Metin
Ortalama puan 5, 2 oylamaya göre
Metin PDF
Ortalama puan 5, 6 oylamaya göre
Metin, ses formatı mevcut
Ortalama puan 5, 1 oylamaya göre
Metin
Ortalama puan 4, 2 oylamaya göre
Metin
Ortalama puan 0, 0 oylamaya göre
Metin
Ortalama puan 0, 0 oylamaya göre
Metin
Ortalama puan 5, 3 oylamaya göre
Metin
Ortalama puan 4,8, 6 oylamaya göre
Metin
Ortalama puan 4,8, 6 oylamaya göre
Metin
Ortalama puan 5, 1 oylamaya göre
Metin
Ortalama puan 5, 2 oylamaya göre
Metin
Ortalama puan 0, 0 oylamaya göre
Metin
Ortalama puan 0, 0 oylamaya göre
Metin
Ortalama puan 0, 0 oylamaya göre