Sadece LitRes`te okuyun

Kitap dosya olarak indirilemez ancak uygulamamız üzerinden veya online olarak web sitemizden okunabilir.

Kitabı oku: «Nutuk», sayfa 2

Yazı tipi:

Uygulamayı Safhalara Ayırmak ve Kademe Kademe Yürüyerek Hedefe Varmak

Türk ata yurduna ve Türk’ün istiklaline saldıranlar kimler olursa olsun, onlara bütün milletçe silahla karşı koymak ve onlarla mücadele etmek lazım geliyordu. Bu önemli kararın bütün icaplarını ve zaruretlerini ilk gününde belirtmek ve ifade etmek, elbette isabetli olamazdı. Uygulamayı birtakım safhalara ayırmak ve olaylar ve hadiselerden faydalanarak milletin duygu ve düşüncelerini hazırlamak ve kademe kademe yürüyerek hedefe varmaya çalışmak gerekiyordu. Nitekim öyle olmuştur. Ancak dokuz yıllık faaliyetimiz ve yaptıklarımız mantıki bir silsileyle gözden geçirilirse ilk günden bugüne kadar takip ettiğimiz umumi istikametin, ilk kararın çizdiği yoldan ve yöneldiği hedeften asla sapmamış olduğu kendiliğinden ortaya çıkar.

Burada, zihinlerde yer etmiş olması ihtimali bulunan bazı tereddüt düğümlerinin çözülmesini kolaylaştırmak için bir hakikati beraberce gözden geçirmeliyiz. Yapılan millî mücadele, dış istilaya karşı vatanımızın kurtuluşunu yegâne hedef saydığına göre, bu millî mücadelenin, başarıya yaklaştıkça, safha safha, bugünkü devre kadar, millî irade rejiminin bütün prensip ve müesseselerini gerçekleştirmesi tabii ve kaçınılmaz bir tarihî akıştı. Bu mukadder tarihî akışı gelenekten gelen itiyadıyla derhâl sezen Saray, ilk andan itibaren Millî Mücadele’nin amansız düşmanı oldu. Bu mukadder tarihî akışı ilk andan ben gördüm ve sezdim. Fakat sonuna kadar devam eden bu sezgimizi, başlangıçta bütün açıklığıyla ifade edemedik. İlerideki ihtimaller üzerinde fazla konuşmak, giriştiğimiz hakiki ve maddi mücadeleye hayalî bir macera gözüyle baktırabilirdi. Dış tehlikenin yakın tesirleri karşısında bu tehlikeyi derinden hissedenler arasında, geleneklerine ve fikrî kabiliyetlerine ve ruhi yapılarına aykırı olan muhtemel değişmelerden ürkeceklerin ilk anda mukavemetlerini uyandırabilirdi. Başarı için pratik ve emin yol, her safhayı vakti geldikçe uygulamaktı. Milletin ilerlemesi ve yükselmesi için selamet yolu buydu. Ben de böyle hareket ettim. Ancak bu pratik ve emin başarı yolu, yakın çalışma arkadaşlarım olarak tanınmış kimselerden bazılarıyla aramızda zaman zaman, görüşlerde, çalışmalarda, yapılan işlerde esaslı ve ufak tefek birtakım anlaşmazlıklar, kırgınlıklar ve hatta ayrılmaların da sebebi ve izahı olmuştur. Millî Mücadele’ye beraber başlayan yolculardan bazıları, millî hayatın bugünkü Cumhuriyet’e ve Cumhuriyet kanunlarına kadar gelen gelişmelerinde, kendi fikrî ve ruhi kabiliyetleri âciz kaldıkça bana mukavemet ve muhalefete geçmişlerdir. Bu noktaları, aydınlanmanız için, umumi efkârın aydınlanmasına yardımcı olmak için sırası geldikçe, birer birer işaret etmeye çalışacağım.

Millî Sır

Bu son sözlerimi özetlemek gerekirse, diyebilirim ki ben milletin vicdanında ve istikbalinde hissettiğim büyük gelişme kabiliyetini, bir millî sır gibi vicdanımda taşıyarak, yavaş yavaş bütün cemiyetimize tatbik ettirmek mecburiyetindeydim.

Ordu ile Temas

Şimdi efendiler, ilk iş olmak üzere bütün ordu ile temasa geçmek lazımdı. Erzurum’da 15’inci Kolordu Komutanı’na 21 Mayıs 1919’da yazdığım bir şifrede: Umumi durumumuzun almakta olduğu tehlikeli şekilden pek üzgün ve mustarip bulunduğumu, millet ve memlekete borçlu olduğumuz en son vicdani vazifeyi yakından, birlikte çalışarak en iyi yapmak mümkün olacağı kanaatiyle bu son memuriyeti kabul ettiğimi, bir an önce Erzurum’a gitmek arzusunda bulunduğumu fakat Samsun ve dolaylarının durumu, asayişsizlik yüzünden fena bir akıbete uğramak mahiyetinde bulunduğundan, buralarda birkaç gün kalmak zarureti olduğunu bildirdikten sonra, beni şimdiden aydınlatmaya yarayacak hususlar varsa bildirilmesini rica ettim (Ves. 10).

Gerçekten Samsun ve dolaylarında Rum çetelerinin Müslüman halka tecavüzü ve zaten vasıtasız bırakılmış olan mahallî hükûmetin yabancıların müdahaleleri yüzünden hiçbir tedbir alamaması, durumu güçleştirmişti.

Tanıdığımız ve kendisinden büyük enerji ümit ettiğimiz bir zatın, Samsun’a mutasarrıf tayinini sağlamak için teşebbüse geçmekle beraber, 3’üncü Kolordu Komutanı’nı geçici olarak Canik mutasarrıfı tayin ettim. Mümkün olan mahallî tedbirlerin alınmasına ve bilhassa halkın hakiki durum hakkında aydınlatılmasına ve orada bulunan yabancı asker, müfreze ve subaylarından çekinmeye ve korkmaya yer olmadığının anlatılmasına önem verildi ve hemen o bölgede Millî Teşkilat kurulmasına girişildi.

23 Mayıs 1919’da Ankara’da bulunan 20’nci Kolordu Komutanı’na: “Samsun’a geldiğimi ve kendisiyle daha sıkı temasta bulunmak istediğimi ve İzmir dolaylarına dair daha kolaylıkla alabileceği bilgilerden haberdar olmak istediğimi” bildirdim.

Bu kolordunun durumu ile daha İstanbul’da iken ilgilenmiştim. Güneyden Ankara bölgesine demir yoluyla nakli söz konusuydu. Bu nakliyata engel olunmak istendiğini anlamış bulunduğumdan, İstanbul’dan hareketim günlerinde Erkânıharbiyeiumumiye Reisi (Genel Kurmay Başkanı) olan Cemal Paşa’dan, kolordunun demir yoluyla nakli gecikirse karadan yürüyerek Ankara’ya sevkini rica etmiştim. Bundan dolayı bahsettiğim şifre telgrafında “20’nci Kolordu birliklerinin bütün mevcuduyla Ankara’ya gelmeye muvaffak olup olmayacağını” sordum. Canik sancağı hakkında bilgi verdikten sonra, “bir iki güne kadar Samsun’dan karargâhımla bir müddet için Havza’ya gideceğimi ve her hâlde Samsun’dan hareketimden önce beni aydınlatacak bilgiler beklediğimi” yazdım.

20’nci Kolordu Komutanı’ndan üç gün sonra 26 Mayıs 1919’da aldığım cevapta, “İzmir’den muntazam bilgi alamadıklarını, Manisa’nın da işgal edildiğini telgraf memurlarının haber verdiğini, kolordunun Ereğli’de bulunan birliklerinin bütün mevcuduyla demir yoluyla nakline muvaffak olamadıklarından, karadan yürüyüşe başladıklarını fakat mesafenin uzaklığı sebebiyle Ankara’ya ne vakit varacaklarının belli olmadığını” bildiriyordu.

Kolordu Komutanı aynı telgrafında “Afyonkarahisar’da bulunan 23’üncü Tümen mevcudunun pek az olduğundan ve orada ellerine geçen askerleri bu tümene göndermekte olduklarından” bahsettikten sonra, “Kastamonu ve Kayseri dolaylarında, asayiş bozucu bazı olaylar hakkında haberler gelmeye başladığını” bildiriyor ve “zaman zaman bilgi vereceğini” yazıyordu (Ves. 11).

27 Mayıs 1919 tarihinde, Havza’dan, 20’nci Kolordu Komutanı’ndan ve aynı zamanda, bu kolordunun bağlı olduğu Konya’daki Ordu Müfettişliğinden “Afyonkarahisar’daki tümenin takviyesi için hangi kaynaklardan istifade edilmekte olduğunu, kuvvetinin artırılmasına maddi imkân bulunup bulunmadığını ve bugünkü şartlara ve durumumuza göre bu tümene nasıl bir vazifenin verilmesi düşünüldüğünü” sordum (Ves. 12. 13).

Kolordu Komutanı, 28 Mayıs 1919’da, sorduğum hususlara dair bilgi veriyor ve 23’üncü Tümen “Düşmanın bir işgal durumu karşısında yerini terk etmeyecek ve taarruza uğrarsa, bölge halkından alacağı takviye ile mevkisini savunacaktır.” diyordu (Ves. 14).

Ordu Müfettişi de 30 Mayıs 1919’da verdiği cevapta “23’üncü Tümen, Karahisar’daki asayişi korumakla beraber her türlü işgal hadisesine, her türlü vasıtayla karşı koyacaktır.” diyordu. “Bu vasıtaların hazırlanmakta olduğunu ve Konya’da orduya yardımcı olabilecek bir kuvvetin hazırlanmasına çalışıldığını ancak bu kuvvetin bir adı ve unvanı olmadığını” bildiriyordu.

Ben müfettişliğe yazdığım telgrafta, “Konya’da bir vatan ordusu kurulmakta olduğuna dair bazı haberler yayılmıştır, bunun mahiyet ve teşkilatı nedir?” demiştim. Böyle bir soru sormaktan maksadım, biraz da teşvik etmek ve harekete geçirmekti. Müfettişin son verdiği bilgi bunun üzerinedir (Ves. 15).

Kolordu Komutanı bu açıklama isteğime “Konya’da vatan ordusunun kurulduğundan haberdar değilim.” demişti.

20’nci Kolordu ve Konya’daki Ordu Müfettişliği ile temasım neticesinde edindiğim bilgilerden, dikkat ve uyanıklığı gerektiren noktaları, 1 Haziran 1919’da, Erzurum’da 15’inci Kolordu ve Samsun’da 3’üncü Kolordu ve Diyarbakır’da 13’üncü Kolordu Komutanlarına bildirdim (Ves. 16).

Trakya’da bulunan kuvvet ve komuta durumunu bilmiyordum. O bölgeyle de temasa geçmek lazımdı. Bu maksatla İstanbul’da, Genel Kurmay Başkanı Cevat Paşa’dan 16 Haziran 1919’da özel şifre ile (Cevat Paşa ile İstanbul’dan ayrıldığım gün gizli ve özel bir şifre kararlaştırmıştık) Edirne’de kolordu komutanının kim olduğunu ve Cafer Tayyar Bey’in nerede bulunduğunu sordum (Ves. 17). Cevat Paşa, 17 Haziran’da cevap verdi. “Cafer Tayyar Bey’in 1’inci Kolordu Komutanı olarak Edirne’de bulunduğunu” öğrendim (Ves. 18).

Amasya’dan 18 Haziran 1919 tarihinde, Edirne’de 1’inci Kolordu Komutanı Cafer Tayyar Bey’e şifre ile verdiğim talimatta, esaslı olarak şu hususları belirttim: “Millî istiklalimizi boğan ve vatanımızın parçalanması tehlikelerini hazırlayan İtilaf Devletleri’nin yaptıkları ve İstanbul hükûmetinin esir ve âciz durumu malumunuzdur.”

“Milletin mukadderatını bu mahiyette bir hükûmete teslim etmek, yıkılmaya mahkûm olmaktır.”

“Trakya ve Anadolu millî teşkilatlarının birleştirilmesi ve millî sedayı gür sesle cihana duyuracak emin bir yer olan Sivas’ta, ortak ve kuvvetli bir heyet kurulması kararlaştırılmıştır.”

“Trakya Paşaeli Cemiyeti, yetkili olmamak üzere İstanbul’da bir heyet bulundurabilir.”

“Ben İstanbul’da iken, Trakya Cemiyeti üyelerinden bazılarıyla görüşmüştüm. Şimdi zamanı geldi. Gereken kimselerle gizlice görüşerek derhâl teşkilatı kurunuz ve yanıma da temsilci olarak değerli bir iki kişi gönderiniz. Onlar gelinceye kadar Edirne vilayeti haklarının savunucusu olmak üzere teşkilat üyelerinin beni vekil seçtiklerine dair imzaları bulunan bir vesikayı imzanızla şifreli telgrafla bildiriniz.”

“İstiklalimizi kazanıncaya kadar tamamıyla milletle birlikte çalışacağıma mukaddesatım üzerine yemin ettim. Artık benim için Anadolu’dan hiçbir yere gitmemek katidir.”

Trakya’nın maneviyatını yükseltmek maksadıyla bu talimata şu bilgileri de ilave ettim: “Anadolu halkı, baştan aşağı yek vücut bir hâle getirildi. Kararlar, istisnasız, bütün komuta heyetleri ve arkadaşlarımızla birlikte alınıyor. Vali ve mutasarrıfların hemen hepsi bizimle beraberdir. Anadolu’daki millî teşkilat, kaza ve bucaklara kadar genişledi. İngiliz himayesi altında müstakil bir Kürdistan kurulması hakkındaki propaganda ve taraftarları bertaraf edildi, Kürtler Türklerle birleşti.” (Ves. 19)

Yunan Ordusunun Manisa ve Aydın Civarını İşgali

Bu tarihe kadar, Yunan ordusunun Manisa ve Aydın civarlarını da işgal ettiğinden haberdar oldum. Fakat İzmir’de ve Aydın’da bulunduklarını bildiğin kuvvetlerin ne hâlde olduklarına dair hiçbir taraftan henüz kesin bir bilgi elde edemiyordum. Doğrudan doğruya bu kuvvetler komutanlarına da bazı emirler yazmıştım. Nihayet 29 Haziran’da, 56’ncı Tümen Komutanı Bekir Sami Bey’in iki gün önceki tarihli bir şifre telgrafını aldım.

56’ncı Tümeni, İzmir’de Hurrem Bey adında biri komuta ediyormuş. Bu zat ve İzmir’deki iki alayın kılıç artığı subaylarıyla beraber, hemen hepsi esir olmuşlar. Yunanlar bunları gemilerle Mudanya’ya nakletmişler. Bekir Sami Bey, bu kılıç artıklarının komutasını ele almak üzere gönderilmiş.

Bekir Sami Bey, 27 Haziran 1919 tarihli telgrafında, 22 Haziran 1919 tarihli iki emrimi ancak 27 Haziran’da Bursa’ya vardığında alabildiğini söylüyor ve verdiği malumat ve izahatta “Millî gayeleri gerçekleştirecek yeterli vasıtaları bulamadığımdan, tümenimi yeniden tertip ve düzene sokmayı başarırsam daha iyi hizmetler yapılmasının mümkün olacağını gördüğümden, 21 Haziran sabahı Kula’dan Bursa’ya doğru harekete mecbur oldum. Bununla beraber birçok engellere rağmen, millî hareketin memleketin kurtarılması için zaruri olduğu fikrini her tarafa yaymaya muvaffak oldum.” diyor. Düşüncelerime ve faaliyetlerime sarsılmaz imanı olduğunu bildiriyor ve bu hususta hemen teşebbüslere başladığını, Çine’de bulunan 57’nci Tümene de emir vermekliğimi ve kendisine de emir vermekte devam etmemi istiyordu (Ves. 20).

Millî Teşkilat Kurulması ve Milletin Uyandırılması

Bir hafta kadar, Samsun’da ve 25 Mayıs’tan 12 Haziran’a kadar Havza’da kaldıktan sonra Amasya’ya gittim. Bu müddet içinde bütün memlekette millî teşkilat kurulması lüzumunu bir genelgeyle bütün komutanlara ve sivil idare amirlerine bildirdim.

Dikkate değer bir noktadır ki İzmir’in ve onun arkasından Manisa’nın ve Aydın’ın işgali ve yapılan tecavüz ve zulümler hakkında henüz millet aydınlanmamış ve millî varlığa vurulan bu feci darbeye karşı açıkça, herhangi bir şekilde tepki ve şikâyet gösterilmemişti. Milletin bu haksız darbeler karşısında sessiz ve hareketsiz kalması, elbette milletin lehinde tefsir olunamazdı. Onun için milleti uyandırıp harekete getirmek lazımdı. Bu maksatla 28 Mayıs 1919 tarihinde, valilere ve müstakil mutasarrıflıklara, Erzurum’da 15’inci Kolordu, Ankara’da 20’nci Kolordu ve Diyarbakır’da 13’üncü Kolordu Komutanlıklarına, Konya’da Ordu Müfettişliğine bir genelgeyle şu yolda tebligatta bulundum:

İzmir’in ve maalesef bunu takip eden Manisa, Aydın’ın işgali, ilerideki tehlikeyi daha açık olarak hissettirmiştir. Yurt bütünlüğümüzün korunması için milletçe daha canlı olarak tepki gösterilmesi ve bunun devam ettirilmesi lazımdır. Millî hayat ve istiklalimizde gedikler açan işgal ve ilhak gibi hadiseler bütün millete kan ağlatmaktadır. Izdıraplar zapt olunamıyor. Hazmedilmesi ve dayanılması mümkün olmayan bu duruma derhâl son verilmesinin bütün medeni milletler ile büyük devletlerin adalet ve nüfuzlarından sabırsızlıkla beklendiğini göstermek gayesiyle, önümüzdeki hafta içinde ve muhtelif vilayetlere göre pazartesi başlayıp çarşamba günü müracaatın arkası alınmak üzere, büyük ve heyecanlı mitingler yapılarak, millî nümayişlerde bulunulması, bunun bütün kasaba ve köylere kadar genişletilmesi, bütün büyük devletlerin temsilcileriyle Babıali’ye uyarıcı telgraflar çekilmesi, yabancıların bulunduğu yerlerde yabancılar da uyarılmakla beraber millî nümayişlerde terbiye ve sükûnetin korunmasına son derecede dikkat edilmesi, Hristiyan halka karşı bir tecavüz, nümayiş ve düşmanlık gibi tavırlar alınmaması zaruridir. Zatıalilerinin bu fikirler etrafında hassas ve müessir bulunmaları dolayısıyla, işin iyi idare edileceği ve başarıya ulaşılacağına âcizlerinde tam bir güven vardır. Neticesinden haberdar buyrulmamı rica ederim.

Mitingler, Millî Nümayişler

Verdiğim bu talimat üzerine her yerde mitingler yapılmaya başlandı.

Yalnız birkaç yerde bazı vehimler yüzünden tereddüt edildiği anlaşılmıştır. Mesela; 11’inci Kolordu Komutanı’nın Trabzon hakkında gönderdiği 9 Haziran 1919 tarihli şifreden (Ves. 21) “Miting esnasında, Rumların münasebetsizliğine uğranılması ve hiç yoktan bir hadise çıkması düşünülerek, mitinge karar verilmişken bu kararın uygulanmadığı… miting heyetinin toplantısında Strati ve Polidis’in de hazır bulunduğu” anlaşılıyordu.

Trabzon, Karadeniz sahilinde önemli bir merkez olduğundan orada millî teşebbüs ve faaliyetler hususunda gösterilen tereddütlü hareket ve Yunanlar aleyhinde millî nümayişler yapılması görüşmelerine Strati ve Polidis Efendileri iştirak ettirmek gibi teşebbüsün ciddiyetsizliğine delalet edecek gevşeklikler, elbette ki İstanbul ve düşmanlar için pek değerli işaretler sayılır.

Verdiğim talimattaki esasları aleyhte kullanacak kadar kurnazlık gösterenler de oldu. Mesela; Sinop’a yeni tayin olunan bir mutasarrıf, orada yapılan nümayişleri bizzat idare ediyor, miting kararlarını bizzat yazıp halka imza ettirdiğini söylüyor ve bize de bir suretini gönderiyor. Bu zatın, zavallı halka gürültü patırtı esnasında imza ettirdiği uzun yazılar içinde şu satırlar gizleniyordu: “Türkler ilerleyip gelişmedi ve Avrupa medeniyetinin esaslarını kabul edemedi ve benimseyemediyse, bu da şimdiye kadar iyi bir idareye kavuşamamış olmasından ileri gelmiştir. Türk milleti ancak kendi padişahının saltanat ve hâkimiyeti altında olmak şartıyla Avrupa’nın himayesi ve kontrolüyle kurulacak bir idare ile yaşayabilir.”

Efendiler, Sinop halkı adına İtilaf Devletleri temsilcilerine verilen 3 Haziran 1919 tarihli bu muhtıranın altındaki imzalara göz gezdirirken, Müftü Vekili Efendi’nin imzasının yanında gördüğüm imza, arz ettiğim satırları yazan ve yazdıran ruhu bana keşfettirdi. O imza Hürriyet ve İtilaf Partisi İkinci Başkanı olan zatın imzasıydı.

Millî Nümayişlerin Akisleri

Her tarafta nümayişler yapılması için yaptığım tebligat tarihinden üç gün sonra, yani 31 Mayıs 1919’da Harbiye Nazırı’nın şu telgrafını aldım.

İngiltere Fevkalade Komiserliğinden Babıaliye tebliğ olunup Harbiye Nezaretine verilen nota sureti aynen aşağıya çıkarılmıştır:

Bugüne kadar gelen raporlardan, Üçüncü Kolordu bölgesinde, adi haydutluktan başka bir şey olmadığı anlaşılmakla beraber, son notada bildirilen durumlar hakkında, özel tahkikat yapılarak neticesinin acele bildirilmesini rica ederim.

31.5.1919

Harbiye Nazırı
Şevket

Suret

1- Sivas’ın şimdiki durumu ve orada olup bitenler ve bu şehirde veyahut bu şehrin yakınında çok sayıda toplanmakta bulunan Ermeni mültecilerinin güvenliğine dair son günlerde oldukça endişe verici haberler almış olduğumu, siz Sadrazam hazretlerinin yüksek şahsiyetlerine bildirmekle şeref duyarım.

2- Bundan dolayı askerî komutanın görev bölgesi içinde bulunan Ermenilerin iyi korunması ve himayeleri için mümkün olan bütün tedbirleri almasını emreder ve herhangi bir şekilde öldürme veyahut kötü muamele olduğu takdirde kendisinin doğrudan doğruya sorumlu tutulacağını bildirir bir telgrafın, Yüksek Harbiye Nezaretince adı geçen komutana acele olarak çekilmesi hususunda emirler buyrulmasını siz Sadrazam hazretlerinin yüksek şahsiyetlerinden rica ederim.

3- Bu talimata benzer talimatın ilgili sivil memurlara verilmesini ayrıca rica ederim.

4- Memleketteki asayişsizlik hakkında siz Sadrazam hazretlerinin yüksek şahsiyetlerinin ne derece haklı olarak endişe içinde bulunduklarını bildiğim için siz Sadrazam hazretlerinin yüksek şahsiyetlerine ayrıca, bu (…) uyulacağından eminim.

5- Söz konusu olan talimatın gönderildiği, talimat hakkında verilecek bilginin beni fazlasıyla sevindireceğini belirtmek isterim.

Sivas Vali Vekilliğinden 2 Haziran 1919 tarihli aldığım bir telgrafta da “Bugün Albay Demange imzasıyla alınan telgrafta ‘Aziziye’de İzmir’in işgal edildiği ve bu ise doğru olmayıp size durumdan haber veriyorum ki bu haber müttefik askerleri tarafından vilayetinizin işgaline sebep olur.’ manasında ihtarlarda bulunulmaktadır… vs.” denilmekteydi.

Hakikatte, ne Sivas’ta endişe verici bir hâl vardı ve ne de Hristiyanların öldürmekle tehdit edildiği doğruydu. Meseleyi milletçe yapılmaya başlanılan mitinglerden korkan ve bunu emellerinin gerçekleşmesine engel sayan Hristiyan azınlıkların, yabancıların dikkatini kendi üzerlerine çekmek için bilhassa yaydıkları uydurma haberler olarak kabul etmek lazımdır (Ves. 22, 23, 24). Harbiye Nezaretinin nota suretini taşıyan telgrafına verdiğim cevabı aynen arz edeceğim:

İstihbarat

3 Haziran 1919

Çok aceledir.

Sayı: 58

Harbiye Nezareti Yüksek Makamına,

C. 2 Haziran 1919 şifre:

Sivas ve civarında, evvelce bulunan Ermenileri ve sonradan gelen mültecileri dehşete düşürecek hiçbir hadise olmamıştır. Ne Sivas’ta ne de civarında endişe verici bir hâl vardır. Herkes sükûnet içinde iş ve güçleriyle meşguldür. Bunu kesinlikle arz ve temin ederim. Bu itibarla İngiliz notasındaki istihbarat kaynağının ne olduğu âcizlerince bilinmek lazımdır. İzmir’in ve Manisa’nın işgaline dair gelen acı haber üzerine, Müslüman halkça yapılan ve Hristiyan azınlıklar hakkında hiçbir düşmanca maksat gütmeyen toplantılardan belki de bazılarının ürkmüş olması hatıra gelebilir. İtilaf Devletleri milletimizin haklarına ve istiklaline saygı duydukları müddetçe ve millet, vatanın hiçbir tecavüze uğramayacağından emin bulundukça, Müslüman olmayan azınlıkların korkuya kapılmalarına hiçbir sebep yoktur ve bu hususta devlete karşı her türlü sorumluluğu yüklenir ve buna tamamıyla emniyet buyrulmasını istirham ederim. Fakat milletin istiklal ve varlığını yok eden, millet hayatını tehlikeye düşüren işgal, suikast ve zulüm gibi, İzmir bölgesinde görülmekte olan tecavüzlerin, benzeri hadiselerin yeniden meydana gelmesine karşı, ne milletin heyecan ve vicdan ızdıraplarını ne de bundan doğan millî nümayişleri engelleyip durdurmak için kendimde ve hiç kimsede kudret ve kuvvet göremeyeceğim gibi bu yüzden çıkacak olay ve hadiselerin karşısında da sorumluluk kabul edebilecek ne komutan ne sivil idareci ne de hükûmet tasavvur ederim.

Mustafa Kemal

Bu nota sureti ile tarafımdan verilen cevap sureti bütün komutanlara, vali ve mutasarrıflara bir genelgeyle bildirildi.

Bu tarihlerde, bütün milletin İngiliz Muhipleri Cemiyetine katılarak, İngiltere himayesinin istenilmesinin, bu cemiyet adına Sait Molla imzasıyla bütün belediye başkanlıklarına bir telgrafla bildirildiği ve bu telgrafın tesirini hükümsüz bırakmak için milleti gerektiği gibi aydınlatmakla beraber hükûmet nezdindeki teşebbüslerim de malumunuz olmuştur (Ves. 25). Bundan başka 27 Mayıs 1919 tarihinde Türkiye-Havas-Reuter adındaki ajansın, toplanan Saltanat Şûrası hakkında verdiği haberlerde “Şûrayı teşkil eden üyelerin hepsinin fikri, Türkiye’nin büyük devletlerden birinin himayesini sağlamak merkezindedir.” havadisini her tarafa yayması üzerine, Sadrazama: “Milletin, millî istiklalini korumaya kararlı olduğunu, bütün uğursuz akıbetlere karşı en son fedakârlığı göze aldığını ve millî vicdanı ifade etmeyen haberlerin endişe verici akisler uyandırdığını” yazmakla beraber, bütün milleti de bu durumdan nasıl haberdar ettiğimi başka bir münasebetle söylemiştim.

Sadrazam Ferit Paşa’nın Paris’e bilinen daveti üzerine, Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisinin ilk toplandığı günlerde, bazı demeçler vermiştim. Bu meseledeki görüş ve hareket tarzımın ne olduğunu açıklamak maksadıyla şu vesikayı aynen arz edeceğim.

Havza 3.6.1919

Şifre

Aceledir.

Kişiye özeldir.

Samsun’da 3’üncü Kolordu Komutanı Refet Beyefendi’ye, Erzurum’da 15’inci Kolordu Komutanı Kazım Paşa Hazretleri’ne, Canik Mutasarrıfı Hamit Beyefendi’ye,

Erzurum Valisi Münir Beyefendi’ye,

Sivas Vali Vekili Hâkim Hasbi Efendi Hazretleri’ne, Kastamonu Valisi İbrahim Beyefendi’ye,

Ankara’da 20’nci Kolordu Komutanı Ali Fuat Paşa Hazretleri’ne, Konya’da Yıldırım Orduları Müfettişi Cemal Paşa Hazretleri’ne, Diyarbakır’da 13’üncü Kolordu Komutan Vekili Cevdet Beyefendi’ye, Van Valisi Haydar Beyefendi’ye,

Fransa siyasi temsilcisi Mösyö Defrance’ın Sadrazamlık yüksek makamına gelerek Osmanlı Devleti’nin haklarını konferans huzurunda savunmak için Paris’e gidebileceklerini bildirdiği, Dâhiliye Nezaretinin resmî tebliğlerinden ve ajans haberlerinden anlaşılmıştır. İzmir vakası üzerine, milletimizin gösterdiği vatanseverce hassasiyet ve bu suretle istiklalini korumak hususunda beliren azminin neticesi olan bu mazhariyet, şükranla karşılanmaya layıktır. Fakat buna rağmen Yunanların, İzmir vilayetini işgali önlenebilmiş değildir. Her hâlde milletin, haklarını müdrik ve onları çiğnetmemek için yekvücut olarak fedakârca harekete hazır olduğu, İtilaf Devletleri’ne karşı gösterilmeye ve ispata devam edildikçe, adı geçen devletlerin milletimize ve onun haklarına saygılı olacağına şüphe yoktur.

Sadrazam Paşa hazretlerinin konferans huzurunda Osmanlı Devleti’nin haklarını savunmak için ellerinden geleni yapacakları tabiidir. Ancak milletçe, kesin olarak savunulması istenilen ve lüzumlu görülen haklar bilhassa iki noktada önem kazanır: Birincisi, devlet ve milletin mutlak şekilde tam istiklali; ikincisi de ana vatan topraklarında çoğunluğun azınlıklara feda edilmemesidir. Bu hususta Paris’e harekete hazırlanan heyetin görüşü ile millî vicdanın kesin arzusu arasında tam bir uygunluk bulunması şarttır. Aksi takdirde, millet gayet güç durumda ve telafisi imkânsız oldubittiler karşısında kalabilir. Bu endişeyi doğuran sebepler şunlardır: Sadrazam Paşa hazretleri, duyduğumuz demecinde bir Ermeni muhtariyeti esasını kabul etmiş olduğunu bildirdi. Bunun hududunu zikretmedi. Bundan doğu vilayetleri halkı tabiatıyla üzüntü duydu ve durumun açıklanmasını istemeye mecbur oldu. Toplanmış olan Saltanat Şûrası üyelerinin hemen hepsi, millî istiklalin korunmasını ve millet mukadderatının bir millî meclisin iradesine bırakılmasını istediği hâlde, yalnız hükûmetin dayandığı İtilaf ve Hürriyet Partisi adına Başkan Sadık Bey’in yazılı ifadesinde, İngiltere’nin himayesi teklif olundu. Geniş bir Ermenistan muhtariyetini ve devletin bir yabancı himayesini kabul meselelerinde, millî arzu ile bugünkü hükûmetin görüşü arasında uygunluk olmadığı görülüyor. Sadrazam Paşa hazretleri ile beraberinde hareket edecek olan heyetin, milletin haklarını savunmakta takip edeceği esaslar ve program milletçe bilinmedikçe yukarda arz edilen noktalarda endişeye düşmemek mümkün değildir. Bu suretle vilayetlerde ve onlara bağlı yerlerdeki Müdafaaihukukumillîye ve Reddiilhak Cemiyetlerinin temsilciler heyetleri ve henüz teşkilatı tamamlanamayan yerlerde de belediye heyetleri, Sadrazam Paşa hazretlerine ve doğrudan doğruya Zatışahaneye (Padişah) telgraflarla başvurarak, millî istiklalin mutlak dokunulmazlığı ve milletin çoğunluk haklarının korunmasının milletin başlıca şartı olduğu söylenmeli ve buna göre gidecek heyetin savunacağı esasların millete resmen ve açıkça bildirilmesi istenmelidir. Milletin bu tarzda hareketiyle, gidecek heyetin savunmaya çalışacağı esasların hakikaten milletin arzu ve isteği olduğu İtilaf Devletlerince anlaşılacak ve hiç şüphesiz daha ziyade önemle dikkate alınarak heyetin vazifesini kolaylaştıracaktır. Bu düşüncelerin gerekli kimselere bir an önce ulaştırılmasını ve duyurulmasını, vatanımızın mukadderatı adına vatanseverliğinden şüphe etmediğim yüksek şahsiyetinizden bilhassa istirham ederim. Bu telgrafın alındığı zamanın bildirilmesini de rica ederim.

Mustafa Kemal
₺82,19
Türler ve etiketler
Yaş sınırı:
0+
Litres'teki yayın tarihi:
09 ağustos 2023
Hacim:
2 s. 3 illüstrasyon
ISBN:
978-625-6862-56-2
Yayıncı:
Telif hakkı:
Elips Kitap

Bu kitabı okuyanlar şunları da okudu