Kitabı oku: «Nutuk», sayfa 7
Sivas Yolunda
Amasya’dan Erzurum’a gelirken, Sivas’ta küçük bir hikâyeye konu olan vaka hatırlarınızdadır. Gariptir ki Erzurum’dan Sivas’a giderken de buna benzer küçük bir durumla karşılaştık.
Erzincan’dan batıya hareket ettiğimiz günün sabahı, Erzincan Boğazı ağzına gelir gelmez, bazı jandarma erlerinin ve subaylarının, heyecanlı ve telaşlı bir tarzda otomobillerimizi durdurduklarını gördük.
Durumu anlattılar: “Dersim Kürtleri boğazı tutmuşlardır. Tehlike var.
Geçilemez!”
Bir subay merkeze, kuvvet gönderilmesini yazmış.
O kuvvet gelince, tertibat alacak, hücum edecek, bu eşkıyayı püskürtecek ve yolu açacakmış…
Pek iyi ama bu eşkıyanın kuvveti nedir, neresini, nasıl tutmuş, ne kadar kuvvetle ve ne vakit gelecek?
Bu muammalar halledilinceye kadar geri Erzincan’a dönmek ve kim bilir ne kadar günler beklemek lazım! Bizim ise işimiz pek aceleydi. Ben, Erzurum ile Sivas arasındaki mesafeyi normal zamanda alıp kararlaştırılan günde, Sivas’ta bulunamazsam, şurada veya burada, şu veya bu sebeple korktuğum ve kaldığım, Sivas’ta ve her tarafta duyulursa, panik başlayabilir, işler altüst olabilirdi.
O hâlde karar?
Tehlikeyi göze alıp yola devam etmek. Başka çaremiz de yoktu. Yalnız ufak bir tedbir almayı uygun buldum.
Hafif makineli tüfeklerle silahlanmış fedakâr arkadaşlarımızdan birkaçını (Şimdi bir alay komutanı olan Osman Bey, ki Tufan Bey adıyla tanınmıştır, bunların başındaydı.) bir otomobille kendi otomobilimizin önüne geçirdik. Sağdan soldan gelecek uzak mesafedeki ateşlere aldırmayarak, otomobiller, hızla şose üzerinde ilerlemeye devam edecek. Vurulan, ölen olursa, onlarla meşgul olunmayacak… Tam şose üzerinde ve yakınında, şoseyi kapayan eşkıya ile karşılaşılırsa, hep birden otomobillerden atlayacağız ve bunlara hücum ederek yolu açacağız ve kalanlar tekrar kullanılabilir durumdaki otomobillere binerek hızla ileriye doğru uzaklaşarak yola devam edecekler… İşte verilen emir de buydu…
Bu tedbiri ve bu tarzda hareketi makul ve emniyetli görmeyenler bulunabilir. Gerçi bu tarihlerde Elazığ Valisi Ali Galip Bey’in Dersim’de dolaştığı ve bazı propagandalara ve tertiplere giriştiği biliniyor idiyse de söyleyeyim ki ben, evvela hakikaten Boğaz’ın tutulduğuna inanmadım. Bunu, İstanbul hükûmetinin adamı olabileceğini tahmin ettiğim bazı kimseler tarafından, sırf beni geri dönmeye mecbur etmek için kurulmuş bir plan olduğunu düşündüm. İkincisi, Dersim Kürtleri Boğaz’ı tutmuşlarsa, bunların alabilecekleri tertibatın, uzak tepelerden yola ateş etmekten ibaret kalması, bence çok muhtemeldi.
Hülasa, yürüdük, Boğaz’ı geçtik ve 2 Eylül 1919 günü Sivas’a vardık. Halkın, şehrin çok uzaklarından başlayan büyük ve parlak gösterileriyle karşılandık.
3’üncü Kolordu Komutanı olan Selahattin Bey, Sivas’ta bulunuyordu, Vali Paşa ile birlikte kongreye gelen temsilcilerin yerleştirilmesinde ve Heyetitemsiliye için lise binasının ve kongrenin yapılacağı salonun hazırlanmasında ve her türlü tedbirlerin alınmasında örnek bir misafirperverlik gösterecek şekilde, fevkalade çalışmışlardı.
Refet Bey, orada değildi. Nerede bulunduğunu da kimse bilmiyordu. Hâlbuki 7 Temmuz 1919 tarihli talimatımız gereğince, kendi bölgesi olan 3’üncü Kolordu bölgesinden ayrılmaması lazımdı ve bilhassa, tam Sivas’ta kongre toplanacağı günlerde orada bulunması icap ediyordu. Haberleşilerek kendisinin Ankara’da olduğu anlaşıldı. Ankara’da Kolordu Komutanı Ali Fuat Paşa’ya “derhâl ve mutlaka Sivas’a gönderilmesini” emrettim. 7 Eylül’de geldi ve Heyetitemsiliye üyesi olarak tarafımdan Kongre heyetine takdim olundu.
Efendiler, bizden önce gelmiş olan temsilciler, gelişimizi beklerken aralarında toplantılar yapmışlar, bazı ön tasarılar kaleme almışlar.
Gelişimizden sonra da bazı özel toplantılar ve görüşmeler olmuş ve bu defa bazı kararlar da verilmiş. Müsaade ederseniz, şimdi çok karakteristik olduğu için, bu noktayı izah edeyim:
Sivas Kongresi Açılıyor
Sivas Kongresi, 1919 Eylül’ünün 4’üncü Perşembe günü saat ikide açıldı.
Öğleden önce, temsilciler arasında bulunan ve öteden beri şahsen tanıdığım Hüsrev Sami Bey, yanıma gelerek şöyle bir haber verdi: “Rauf Bey ve diğer baz kimseler, Bekir Sami Bey’in evinde özel bir toplantı yapmışlar ve beni başkan yapmamaya karar vermişler.” Arkadaşların, hele Rauf Bey’in, böyle bir hareketine asla ihtimal vermedim ve Hüsrev Sami Bey’e, itiraf edeyim ki biraz ciddi olarak, böyle manasız sözleri bana getirmemesini ihtar ettim. Verdiği haberin aslı olmak imkânı ve ihtimali bulunmadığını, arkadaşlar arasında, yanlış anlaşılmalara yol açabilecek sözler sarf edilmesinin doğru olmadığını da ilave ettim.
Efendiler, ben bu kongrede başkanlık meselesine önem vermiyordum. Başkanlığa, belki yaşlı bir zatın getirilmesinin uygun olacağını düşünüyordum. Bu maksatla, bazı arkadaşların da fikirlerini yokladım. Bu arada kongre salonuna girmeden önce koridorda Rauf Bey’e rastladım. “Kimi başkan yapalım?” dedim. Rauf Bey, âdeta heyecanlı bir sesle, zaten söylemeye hazırlanmış olduğu o anda hâlinden anlaşılan bir tavırla ve keskin bir ifadeyle: “Sen başkan olmamalısın!” dedi. Derhâl Hüsrev Sami Bey’in verdiği haberin doğruluğuna inandım ve tabii üzüldüm. Gerçi, Erzurum Kongresi’nde de benim başkanlığımı mahzurlu görenler vardı fakat onların ne mahiyette insanlar olduğunu izah etmiştim. Bu defa, en yakın arkadaşlarımın aynı zihniyeti göstermeleri beni düşündürdü. Rauf Bey’e: “Anladım, Bekir Sami Bey’in evinde aldığınız kararı bana bildiriyorsun.” dedim ve cevabını beklemeden yanından uzaklaşarak kongre salonuna girdim.
Kongrenin açılmasından sonra ilk söz alan bir beyefendinin, kongre zabıtlarına aynen geçen şu ifadesini işittik:
Efendim, şimdi tabii başkanlık meselesi söz konusu olacak. Bendeniz başkanlığın birer gün yahut birer hafta devam etmek üzere sırayla olmasını ve üyelerin veya temsil edilen vilayet ve sancak isimlerinin baş harflerine göre alfabe sırasıyla yapılmasını teklif ediyorum.
Efendiler, garip tesadüftür ki bu teklif sahibinin temsil ettiği vilayetin ismi elif (A) ile başladığı gibi, adının da ilk harfi elif (A) ile başlıyordu. Ben, davet sahibi sıfatıyla bir nutuk söyleyerek (Ves. 54) kongreyi açtıktan sonra, geçici olarak başkanlık makamında bulunuyordum.
“Bu neden icap ediyor, efendim?” diye sordum.
Teklif sahibi: “Bu suretle işin içine şahsiyet karışmamış olacağı gibi, eşitlik gözettiğimizden, dışarıya karşı da müspet tesir bırakmış olur.” dedi.
Efendiler, ben, vatanın, teklif sahibiyle beraber bütün milletin, hepimizin nasıl bir felaket çıkmazında bulunduğumuzu göz önüne getirerek, kurtuluş çaresi olduğuna inandığım teşebbüsleri, sonsuz güçlük ve engellere rağmen, maddi, manevi bütün varlığımla neticeye ulaştırmaya çalışırken, benim en yakın arkadaşlarım, daha dün İstanbul’dan gelmiş ve tabii ki durumun içyüzünü bilmeyen, hürmet ettiğim ihtiyar bir zat ağzından bana şahsiyattan bahsediyorlar.
Bu teklifi oya koydum. Çoğunlukla reddettiler ve başkan seçimini gizli oyla yaptırdım. Üç oy müstesna olmak üzere beni başkan seçtiler.
Sivas Kongresi’nin Uğraştığı İşler
Sivas Kongresi’nin gündemini Erzurum Kongresi’nin nizamname ve beyannamesi metni ve bir de bizden önce Sivas’a gelmiş olan yirmi beş kadar üyenin hazırladığı bir muhtıra teşkil edecekti.
İlk açılış günü olan 4 Eylül günüyle beşinci, altıncı günleri, yani üç gün, İttihatçı olmadığımızı ispat için yemin etmek gerektiğinden, yemin formülü hazırlamakla, Padişah’a ariza (sunulacak yazı) yazmakla ve kongrenin açılışı dolayısıyla gelen telgraflara cevap vermekle ve bilhassa, kongre siyasetle uğraşacak mı, uğraşmayacak mı konusunun münakaşasıyla geçti. İçinde bulunulan mücadele ve faaliyet, siyasetten başka bir şey değilken, bu son konuyu münakaşa, hayret edilecek bir şey değil midir?
Nihayet, kongrenin dördüncü günü asıl maksada geldik ve aynı günde, Erzurum Kongresi Nizamnamesi metnini görüşerek hemen neticeye vardık. Çünkü Erzurum Kongresi Nizamnamesi’nde yapılması gereken değişiklikleri zaten hazırlamış ve gereken kimseleri aydınlatmış bulunuyorduk.
Bununla beraber yapılan değişiklikler, sonradan bazı itiraz ve anlaşmazlıklara ve birçok haberleşme ve münakaşalara yol açtığı için, bu değiştirilen noktaların önemlilerini işaret edeceğim.
1- Cemiyetin adı “Anadolu Müdafaaihukuk Cemiyeti” idi. “Anadolu ve Rumeli Müdafaaihukuk Cemiyeti” oldu.
2- “Heyetitemsiliye, bütün Doğu Anadolu’yu temsil eder” kaydı yerine, “Heyetitemsiliye, bütün vatanı temsil eder” dendi. Mevcut üyelere de daha altı kişi ilave olundu.
3- “Her türlü işgal ve müdahaleyi, Rumluk ve Ermenilik kurmak gayesiyle yapılmış sayacağımızdan, topyekûn savunma ve direnme esası kabul edilmiştir.” yerine “Her türlü işgal ve müdahalenin ve bilhassa Rumluk ve Ermenilik kurmak gayesini güden hareketlerin reddi hususlarında topyekûn savunma ve direnme esası kabul edilmiştir.” denildi.
Bu iki cümledeki fark, mana bakımından şüphesiz pek büyüktür. Birincisinde, İtilaf Devletleri’ne karşı düşmanca tavır takınma ve direnmeden bahsolunmuyor. İkincisinde, bu nokta açıklık kazanıyor.
4- Nizamnamede, dördüncü maddeyi teşkil eden mesele oldukça münakaşaya yol açtı. Madde şuydu:
Osmanlı hükûmetinin, yabancı devletlerin bir baskısı karşısında, buraları (yani doğu vilayetlerini) bırakmak ve ilgilenmemek zorunda kaldığı anlaşıldığı takdirde, alınacak idari, siyasi, askerî tedbirlerin tayin ve tespiti” yani geçici idare kurmak meselesi.
Sivas Kongresi Nizamnamesi’nde, bu maddedeki, “buraları” yerine “vatanımızın herhangi bir parçasını bırakmak ve ilgilenmemek” şeklinde daha geniş ve umumi bir kayıt kondu.
Amerikan Mandası İçin Propagandalar
Bundan sonra, 8 Eylül toplantısında bahsettiğim muhtıra ele alındı. Bu muhtırada başlıca Amerika mandası meselesi söz konusu ediliyordu.
O günlerde, İstanbul’dan gelen bazı kimseler, Amerikalı Mister Brown adında bir de gazeteciyi Sivas’a getirmişlerdi. Bu mesele hakkında, yüksek heyetinizi kâfi derecede aydınlatabilmek gayesiyle, önce bu konuya dair bazı ön bilgiler arz edeyim. Bu bilgiler, Erzurum’dan beri başlayan bazı haberleşmelerden daha iyi anlaşılacağı için onları aynen arz edeceğim.
Asayişle ilgili
25-26 Temmuz 1919
Çok aceledir.
Amasya’dan
Erzurum’da 3’üncü Ordu Müfettişliği Kurmay Başkanlığına,
1- Mustafa Kemal Paşa içindir: Bugün 25 Temmuz 1919 akşamı, Bekir Sami Beyefendi Amasya’ya geldiler. Kendileriyle uzunca müddet görüşmek şerefine eriştim. Mustafa Kemal Paşa’ya ve Rauf Bey’e hürmetlerini sunarlar. Kendisi aşağıdaki düşüncelerini arz etmekliğimi rica etmiştir:
2- İstiklal, elbette ki arzu ve tercih edilir. Ancak tam istiklal istediğimiz takdirde, vatanın birçok parçalara bölüneceği kesin ve şüphesizdir. Şu hâlde iki üç vilayeti içine alacak istiklale, vatanımızın bütünlüğünü garanti edecek mandaterlik (yabancı bir devletin himayesi) elbette tercih edilir. Osmanlı ülkesinin bütününe hâkim meşrutiyetimiz ve dışarıda temsil edilme hakkımız eskisi gibi devam etmek şartıyla, belirli bir müddet için Amerika mandasını istemeyi milletimiz için en faydalı bir hâl şekli kabul ediyorum. Bu hususta Amerika temsilcisiyle görüştüm. Birkaç şahsın değil, bütün milletin sesini Amerika’ya duyurmak lazım geldiğini söyledi ve aşağıdaki şartlar çerçevesinde Wilson’a, Senatoya ve Amerika Kongresi’ne başvurulmasını teklif etti.
a) Adaletli bir hükûmetin kurulması,
b) Eğitim ve öğretimin yayılması ve genelleştirilmesi
c) Din ve mezhep hürriyetinin sağlanması,
d) Gizli anlaşmaların kaldırılması,
e) Bütün Osmanlı ülkesinde geçerli olmak üzere, Amerika hükûmetinin bizi mandası altına almayı kabul etmesi.
3- Bundan başka kongremizin seçeceği bir heyeti, Amerika’ya, bir zırhlı ile yollamayı da temsilci üzerine almıştır.
4- Bekir Sami Bey, daha bir-iki gün buralarda kalacağından her türlü emir ve talimatın benim naçiz vasıtamla gönderilmesini, bilhassa Sivas Kongresi’nin ne zaman toplanacağını ve kendilerinin o güne kadar nerede beklemesinin uygun olacağının bildirilmesini istirham etmekte olduğu.
5’inci Kafkas Tümeni Komutan Vekili
Arif
Şifre
Acele ve kişiye özeldir.
Erzurum
Amasya’da 5’inci Tümen Komutanlığına,
1- Şimdi Amasya’da bulunan eski vali Bekir Sami Beyefendi içindir:
Zatıalilerinin telgrafından çok faydalandık. Toplanmış olan Doğu Vilayetleri Kongresi, hemen her tarafta memleketleri halkınca tesir ve nüfuz sahibi, konuşmasını bilir kimseler olarak tanınan zatlardan kurulu muktedir bir heyet hâlindedir. Bu kongrede, şimdiye kadar olan görüşmelerde, devlet ve milletin tam istiklali ısrarla savunulmaktadır. Bundan dolayı, henüz bizce de şartları ve mahiyeti bilinmeyen bir Amerika mandaterliğinden kongreye doğrudan doğruya bahsedilmesi pek mahzurlu olacağı için zatıalilerinin İstanbul’da temas hâlinde bulunduğu kimselerle yaptığı görüşmelere dayanarak aşağıdaki noktaların açıklanmasıyla bizleri acele aydınlatmanızı bilhassa rica ederiz. Bundan önce de doğrudan doğruya İstanbul’dan buna dair gelen bilgiler şüpheli görüldüğünden, aynı esaslar çerçevesinde açıklama istendiği gibi 21 Temmuz 1919 tarihinde de Sivas’ta Refet Bey vasıtasıyla İstanbul’dan alınan bilgilerde aynı şüpheli noktalar bulunduğu için oradan da doğruca şartlar hakkında izahat istenilmiştir.
a) Tam istiklal istendiği takdirde ülkenin birçok parçalara ayrılacağı kesin ve şüphesizdir, buyuruluyor. Bu inancın kaynağı nedir?
b) Vatanın bütünlüğünden maksat, vatanın bütünlüğü mü yoksa hâkimiyet hakları mıdır?
c) Osmanlı ülkesinin bütününe hâkim meşrutiyetimiz ve dışarıda temsil edilmek hakkımız eskisi gibi devam etmek şartıyla mandaterlik istemeyi en faydalı bir şekil olarak kabul buyuruyorsunuz. Ancak temsilcinin teklif ettiğini bildirdiğiniz maddeler ile bu şekil birbirine zıt görünüyor. Çünkü meşrutiyetimiz eskisi gibi devam ettiği takdirde, hükûmet, yasama gücünün güvenine sahip ve denetimine tabi bir heyetten ibaret olur ki artık bu heyetin kurulmasında Amerika’nın müdahale ve tesiri olamaz. Bu hâlde, ya meşrutiyet devam edecektir, adaletli bir hükûmetin kurulmasını Amerika’dan istemeye lüzum yoktur veyahut adaletli bir hükûmetin kurulması Amerika’dan istenilince meşrutiyetin devamı sözden ibaret kalır.
ç) Öğretim ve eğitimin yayılması ve genelleştirilmesinden maksat nedir? İlk anda hatırımıza gelen, memleketin her tarafında Amerikan okullarının kurulmasıdır. Çünkü daha şimdiden yalnız Sivas’ta yirmi beş kadar müessese kurmuşlardır ki yalnız bir tanesinde bin beş yüz kadar Ermeni öğrenci vardır. Bu bakımdan, Osmanlı ve İslam öğretim ve eğitiminin yayılması ve genelleştirilmesiyle bu teşebbüsün bağdaştırılması nasıl olacaktır?
d) Din ve mezhep hürriyetinin sağlanması maddesi de önemlidir. Patrikhanelerin imtiyazları dururken bunun farklı tarafı ve manası nedir?
e) Temsilcinin beşinci madde olarak bahsettiği bütün Osmanlı ülkesinin sınırları nedir? Yani savaştan önceki sınırlarımız mıdır? Eğer bu tabir içinde Suriye ve Irak da varsa, Anadolu halkının Arabistan adına mandaterlik isteğine hak ve salahiyeti olabilir mi?
f) Bugünkü hükûmetin siyaseti nedir? Tevfik Paşa neden Londra’ya gitti? Amerikalılar gibi İngilizlerin de ayrıca bir mandaterlik teklif ettiği görülüyor. Farkları nedir? Hükûmet, Amerika mandası hakkında ne düşünüyor? Yani buna yatkın mı, isteksiz mi? Amerikalılar neden Ermenistan mandaterliğini terk ettiler? Amerikalılar mandayı almaya ne dereceye kadar yatkın ve isteklilerdir?
2- Sivas Kongresi’nin toplanması, Erzurum Kongresi’nin neticesine bağlıdır. Bununla ayrıca uğraşılmaktadır. Yüksek şahsiyetlerinin bunu bekleyerek ya Tokat’ta yahut Amasya’da bulunmaları uygundur. Hürmetlerimizi arz ederiz.
Mustafa KemalAmasya’dan, 30.7.1919
Asayişle ilgili ve aceledir. 93
3’üncü Ordu Müfettişliği Kurmay Başkanlığına,
Mustafa Kemal Paşa içindir: Bekir Sami Bey’den alınan cevap aşağıda arz olunur:
Tam istiklal istenildiği takdirde, vatanın birçok bölgelere taksim edilmesi ve birkaç mandaya tabi tutulacağımız Dörtler Komisyonunca kararlaştırılmıştır. O bakımdan Amerika temsilcisi buna engel olmak için bir mandayı istemenin en uygunu olacağını söylemiştir.
Yalnız hâkimiyet hakları söz konusudur, vatan bütünlüğümüzün korunması esastır.
Amerika’dan herhangi şekilde bir hükûmet istemeyeceğiz. Amerika’ya adaletli bir hükûmet kuracağımız hususunda teminat vereceğiz. Kanuniesasi’miz hükümleri yürürlükte, Hanedanın her türlü hükümranlık hakları baki kalmak ve korunmak ve dışarıda temsilcilerimiz eskisi gibi mevcut olmak şartıyla, Amerika hükûmetinin saadetimize ve kalkınmamıza yardımcı olmasını isteyeceğiz. İsteyeceğimiz manda şekli budur.
ç) Eğitim ve öğretimin yayılmasından ve genelleştirilmesinden maksat, Amerikan okullarının köylerimize kadar girmesine müsaade değil, millî ve İslamterliği eğitim ve öğretimimizi yaymaya, genelleştirmeye çalışacağımız hakkında kendilerine teminat vermekle beraber yardımlarını istemektir. Mandaterliği Amerikan misyonerlerine değil, Amerika hükûmetine vermek istiyoruz.
Din ve mezhep hürriyeti esasen dinî ve İslami prensiplerimiz icabındandır. Amerikan umumi efkârı bu hakikati bilmedikleri için kendilerine bu teminatı vermek istiyoruz ve temsilcinin bahsettiği sınırlar savaştan önceki sınırlarımızdır. Suriye ve diğer yerler hakkında bizim manda isteğine yetkimiz olup olmaması kongrece halledilecek bir meseledir.
Esasen Suriye ve Irak’ta Amerikan heyetleri referanduma başvurdular. Suriye ve Filistin de müstakil bir Arap hükûmeti kurulmasını istemekle beraber, Amerika mandaterliğini diğerlerine tercih ettiklerini gösterdiler.
Bugünkü hükûmet henüz kurulduğundan siyaseti belli değildir. Ancak önceki hükûmetlerin siyasetleri, aciz göstermek ve İtilaf kuvvelerinin her bir emrine boyun eğmekti. Tevfik Paşa, Londra’ya gitmeyerek Ferit Paşa ile dönmüştür. Amerika, Ermenistan hükûmeti kurulmadan, dolaşan heyetlerinin raporlarına göre büyük bir Ermenistan’ın kurulmasına maddi olarak imkân bulunmadığı düşüncesindedir. Manda meselesi hakkında geniş bir rapor postayla gönderilmek üzeredir.
Şimdilik, tarafınızdan yapılacak tebligatı beklemek üzere Tokat’ta bulunacağım. Amasya ve Tokat’ta ve kazalarda gerekli tebliğlerde bulunmakta, bunun iyi neticeler vereceğini ümit etmekteyim. Hepinize hürmetlerimi sunarım, efendim.
5’inci Tümen KomutanıArif
Şifre
Kişiye özeldir.
Amasya’da 5’inci Tümen Komutanlığına,
Erzurum, 1 Ağustos 1919
Bu telgrafın hemen Bekir Sami Beyefendi’ye ulaştırılması ve cevabının acele alınması rica olunur.
Bekir Sami Beyefendi’yedir:
C. 3.8.1919. Amerikan mandaterliği hakkındaki son açıklamalarınızı öğrendik. Bu şartlara göre, esas itibarıyla korkulacak bir şey olmamak lazım. Bununla beraber daha bir nokta hakkındaki yüksek görüşlerinizi de almak istiyoruz. Lehimizde bu kadar uygun şartlar ileri sürülmesine yatkın bulunacak olan Amerika hükûmeti, bu şekildeki mandaterliği kabul etmesine, yani buna katlanmasına karşılık Amerika adına ne gibi faydalar ve menfaatler sağlamış olacaktır? Bununla kendi hesaplarına olacak gaye nedir? Bu husustaki yüksek kanaat ve bilgilerinizle de bizi aydınlatmanızı acele bekleriz, efendim.
Mustafa KemalAmasya, 3.8.1919
3’üncü Ordu Müfettişliği Kurmay Başkanlığına,
Bekir Sami Bey’den alınan cevap aşağıda arz olunur:
Mustafa Kemal Paşa içindir: Amerikalılarla şimdiye kadar yapılan görüşmeler, tabiatıyla daima özel bir şekilde cereyan etmiş ve sırf bir faraziyeden ibaret bulunmuş olduğu için mandaterliklerin her iki tarafa yükleyeceği şartlar hakkında konuşulmamıştır. Mümkün olduğu takdirde, hazırlıklara başlanarak Sivas Kongresi’nin bir an önce açılması lüzumunu kısaca arz ederim.
Kurmay YarbayArif
Mustafa Kemal Paşa Hazretleri’ne,
Muhterem efendim, memleketin siyasi durumu en had bir devreye geldi. Kendimize bir yön tayini için Türk milletinin zarını atıp müspet bir tutumu benimsemek zamanı geçmek üzere bulunuyor.
Dış durum, İstanbul’da şöyle görünüyor:
Fransa, İtalya, İngiltere, Türkiye’de mandaterlik meselesini Amerika Senatosuna resmen teklif etmiş olmakla beraber, bütün kuvvetlerini Senatonun kabul etmemesi için sarf ediyorlar. Bölüşmeden hisse kaçırmak tabii işlerine gelmiyor.
Suriye’de hüsrana uğrayan Fransa, zararını Türkiye’de telafi etmek istiyor. İtalya namuslu bir emperyalist olduğundan savaşa ancak Anadolu’nun bölüşülmesinde pay almak için girdiğini açıktan açığa söylüyor. İngiltere’nin oyunu biraz daha incedir.
İngiltere, Türk’ün birliğini, çağdaşlaşmasını, hakiki istiklal kazanmasını, istikbal için olsa bile istemiyor. Yeni vasıta ve fikirlerle tamamen çağdaş ve kuvvetli bir Müslüman-Türk hükûmeti, başında hilafet de olursa İngiltere’nin Müslüman esirleri için kötü bir örnek teşkil eder. Türkiye’yi bütünüyle İngiltere alabilse, kafasını, kolunu koparır, birkaç senede sadık bir sömürge hâline koyar. Buna en başta, bilhassa dinî sınıflar memleketimizde çoktan taraftardır. Fakat bunu Fransa ile dövüşmeden yapabilmek mümkün olmayacağından taraftar olamaz. Fakat Türkiye’yi bütün hâlinde muhafaza zaruri görülürse, yani bölüşmenin ancak büyük askerî fedakârlıklarla olabileceğini anlarsa, Latinleri sokmamak için Amerika fikrine yardımcı ve taraftar olur. Nitekim İngiliz siyaset adamları arasında zaten bu fikre temayül var. Morisson gibi meşhur simalar, Amerika’nın Türkiye’de umumi manda almasına taraftar oluyorlar.
Diğer bir çözüm yolu da Türkiye’yi Trakya’dan, İzmir’den, Adana’dan, belki de Trabzon’dan ve mutlaka İstanbul’dan mahrum ettikten sonra, eski “kapitülasyon”ları ve boğulmaya mahkûm iç sınırlarıyla müstakil bırakmak.
Biz İstanbul’da, kendimiz için bütün eski ve yeni Türkiye sınırlarını içine almak üzere geçici bir Amerika mandasını “ehven-i şer” olarak görüyoruz. Sebeplerimiz şunlardır:
1- Aramızda, hangi şartlar altında olursa olsun Hristiyan azınlıklar kalacaktır. Bunlar hem Osmanlı vatandaşlık haklarından faydalanacaklar hem de dışarıda bir Avrupa devletine dayanarak karışıklık çıkaracaklar, devamlı müdahaleye yol açacaklar, zaten görünüşten ibaret olan istiklalimizden azınlıklar adına her yıl bir parça daha kaybedeceğiz.
Sağlam bir hükûmet ve çağdaş bir idare kurulması için Patrikhanenin siyasi imtiyazları, azınlıkların kuvvetli devletler vasıtasıyla devamlı tehdidi ortadan kalkmalıdır. Küçük ve zayıf bir Türkiye bunu yapamayacaktır.
2- Birbirini yok eden, menfaat, hırsızlık veyahut macera ve şiddet uğruna yaşayanların hırsını tatmin eden hükûmet nazariyesi yerine, milletin refah ve kalkınmasını sağlamak, halkı, köyleri, sıhhati ve zihniyetiyle çağdaş bir halk hâline koyabilecek bir hükûmet nazariyesine ve uygulamasına ihtiyacımız var. Bunda gereken para, ihtisas ve kudrete sahip değiliz. Siyasi dış borçlar, siyasi esareti artırıyor. Taraf tutma, cahillik ve çok konuşmaktan başka müspet bir netice veren yeni bir hayat yaratamıyoruz.
Bugünkü hükûmet adamlarını takdir etmese bile, halkı ve halk hükûmeti kurulmasını faydalı bilen Filipin gibi vahşi bir memleketi, bugün kendi kendini idareye muktedir çağdaş bir makine hâline getiren Amerika, bu hususta çok işimize geliyor. Onbeş-yirmi sene zahmet çektikten sonra yeni bir Türkiye ve her ferdi, tahsili, zihniyetiyle hakiki istiklali kafasında ve cebinde taşıyan bir Türkiye’yi ancak yeni dünyanın kabiliyeti yaratabilir.
3- Yabancı devletlerin Türkiye üzerindeki rekabetlerini ve kuvvetlerini memleketimizden uzaklaştırabilecek bir yardımcıya ihtiyacımız var. Bunu ancak Avrupa dışında ve Avrupa’dan kuvvetli bir elde bulabiliriz.
4- Bugünkü oldubittileri kaldırmak ve bir an önce davamızı dünyaya karşı savunmak için gerekli kuvveti haiz bir devletin yardımını istemek lazımdır. İstilacı Avrupa’nın binbir vasıtasına ve melun siyasetine karşı böyle bir vekil sıfatıyla Amerika’yı kendimize kazanarak ortaya atabilirsek, şark meselesini de Türk meselesini de gelecek için kendimiz halletmiş olacağız.
Bu sebeplerden dolayı, bir an önce istememiz lazım gelen Amerika mandası da tabii mahzursuz değildir. Gururumuzdan epeyce fedakârlık etmek mecburiyetinde bulunuyoruz. Yalnız bazılarının düşündüğü gibi Amerika’nın resmî sıfatında, dinî temayül ve taraf tutma yoktur. Hristiyanlara para verecek misyoner kadını Amerika’sı, Amerika’nın idare makinesinde bir mevki tutmaz. Amerika’nın idare makinesi, dinsiz ve milliyetsizdir. O, çok ahenkli, farklı cins ve mezhepte adamları, çok kaynaşmış bir hâlde bir arada tutmanın yolunu biliyor.
Amerika, doğuda mandaterliğe ve Avrupa’da gaile yüklenmeye taraftar değildir. Fakat onların gurur meselesi yaptıkları Avrupa’ya, usulleri ve idealleriyle üstün bir millet olmak iddiasındalardır. Bir millet samimiyetle Amerika milletine başvurursa, Avrupa’ya, girdikleri memleket ve milletin hayrına nasıl bir idare kurduklarını göstermek isterler.
Resmî Amerika’nın önemli şahsiyetleri arasında lehimize epeyce bir temayül meydana geldi. İstanbul’a Ermeni dostu olarak gelen birçok mühim Amerikalılar, Türk dostu ve Türk propagandacısı olarak döndüler.
Bu akımı temsil eden resmî ve gayriresmî Amerika’nın fikri, gizli olarak şudur: Türkiye’yi, olduğu gibi hiçbir parçaya ayırmamak, eski sınırları içinde bütün hâlinde muhafaza etmek şartıyla umumi ve bir tek manda almak istiyorlar. Suriye, Amerika komisyonu oradayken, umumi bir kongre yaparak Amerika’yı istemiştir. Amerika’da, Suriye’nin bu arzusu pek hararetle karşılanmıştır.
Resmî Amerika bizim topraklarımız üzerinde Ermenistan kurmaya niyetli görünmüyor. Eğer manda alırlarsa, bütün milletleri eşit şartlar altında bir memleket evladı olarak kabul edip alacaklarını, en önemli çevrelerden haber aldım. Fakat Avrupa, mutlak bir Ermenistan meselesi yapmak -bilhassa İngiltere Ermenilere tavizler vermek istiyor, Amerika umumi efkârında zulüm görmüş Ermeniler adına bir oyun oynamaya çalışıyor. Avrupa korkusu, bizim fikir adamlarımızı düşündürüyor. Reşat Hikmet Bey gibi Cami Bey gibi hatta millî birliğe şekil veren diplomatlarımızın Ermeni meselesi için bir çözüm yolu tavsiyeleri var. Resmen size yazılıyor.
Çok tehlikeli anlar geçiriyoruz. Anadolu’daki mücadeleyi dikkat ve sevgiyle takip eden bir Amerika var. Hükûmet ve İngilizler bunun Hristiyanları öldürmek, ittihatçıları getirmek için bir hareket olduğunu, Amerika’ya telkine el birliğiyle çalışıyorlar.
Her an bu Millî Mücadele’yi durdurmak için kuvvet gönderilmesi düşünülüyor, bunun için İngilizleri kandırmaya çalışıyorlar. Millî Mücadele süratle ve müspet arzularla hemen meydana çıkarsa ve Hristiyan düşmanlığı gibi bir rengi de olmazsa Amerika’da hemen yardımcı bulacağını, yine çok önemli çevreler garanti ediyorlar.
Sivas Kongresi toplanıncaya kadar Amerika komisyonunu alıkoymaya çalışıyoruz. Hatta kongreye Amerikalı bir gazeteci göndermeye de belki muvaffak olabileceğiz.
İşte bütün bunlar karşısında, davamızda yardımcı olabilmesi için bu fırsat dakikalarını kaybetmeden, bölüşülme ve çökme korkusu karşısında kendimizi Amerika’ya başvurmaya mecbur görüyoruz.
Vasıf Bey kardeşimizle bu hususta ortak olan noktaları, kendisi de ayrıca yazacaktır.
Türkiye’yi azim ve irade sahibi, geniş kafalı bir iki kişi belki kurtarabilir.
Macera ve boğuşma devri artık geçmiştir. Gelecek için kalkınma ve birlik savaşı açmaya mecburuz. Sınırlarında bu kadar çok evladı ölen zavallı memleketimizin, fikir ve medeniyet savaşında kaç tane şehidi var? Biz Türkiye’nin hayırlı evlatlarından yarının kurucuları olmalarını istiyoruz. Rauf Bey kardeşimizle sizin birlikte, temelleri bile çöken zavallı memleketimiz için uzakları görerek düşünüp çalışmanızı bekliyoruz.
Hürmetlerimi gönderir, başarılarınıza dua ederim. Millî davada canıyla ve başıyla çalışanlar arasında, sade bir Türk askeri tevazuyla sizinle beraber olduğumu ifade ederim.
Halide Edip10 Ağustos 1919Afyonkarahisar, 13.8.1919
15’inci Kolordu Komutanlığına,
Mustafa Kemal Paşa içindir: İstanbul’daki çeşitli partilerin birleşerek Amerika heyetine bildirilmek üzere aldıkları kararlar aşağıda arz olunur:
1- Ermenistan için Türkiye’nin doğu sınırları üzerinde Ermenilerin işine yarayacak bir toprak parçası vermeye, doğu vilayetlerindeki Türklerin ve orada iş başında bulunan büyüklerin, buranın gelecekte refahını ve serbestçe gelişmesini düşünerek razı olabilecekleri fikrinde bulundukları, yalnız bu fikirlerini oradaki Kürtler ile iş birliği yapmış olmaları ve Kürtlerin de Ermenilere toprak verme fikrine kesinlikle karşı bulunmaları dolayısıyla açığa vurmak istemedikleri ve hatta açığa vursalar bile oradaki Türk çoğunluğunun, aşağıdaki şartların yerine getirileceği konusunda kendilerine teminat verilmedikçe bu fikirde Kürtlerden ayrılmayacaklarını zannettikleri tespit edilmiştir. Şöyle ki: Birincisi, Türk ve Kürt çoğunluğunun ve aralarındaki diğer azınlıkların yaşadıkları toprakların bütünlüğü; ikincisi Türk istiklalinin tam olarak tanınması ve fiilen garanti edilmesi; üçüncüsü, Türkiye’nin çağdaş medeniyete ulaşabilmesi için serbestçe gelişmesine engel olan kayıtların kaldırılmasıyla Wilson Prensipleri’nde vadedildiği şekilde, istiklal ve haklarından en güvenli bir tarzda faydalanmasına imkân verilmesi; dördüncüsü, bu hususlarda ve Türklerin bir an önce gelişip ilerlemeleri için bize yardımcı olacağını, Amerika’nın Cemiyetiakvama (Milletler Cemiyeti) karşı taahhüt etmesi.
2- Boşaltılacak topraklardan çıkarılacak olan Türk ve Kürtlerin yeni gönderilecekleri topraklarda derhâl yerleştirilmeleri ve derhâl topraklarından faydalanmalarını sağlamak için Amerika’nın yardım etmesi.
3- O civarda ve bilhassa Erzincan ve Sivas arasında yoğun hâlde bulunan Ermenilerin de yeni Ermenistan sınırları içine gönderilmelerinin temini.
4- Ermenistan adına ve hesabına olarak meydana geleceğini muhtemel gördüğümüz toprak verme durumu, bağımsız bir Ermenistan adına değil ancak büyük ve medeni bir devletin mandası altında gelişecek çağdaş bir devlet adına olacaktır. Çünkü bugünkü Ermenistan’a toprak vermek, Türkiye’nin başına ikinci bir Makedonya yapmak olduğu gibi Kafkasya için de bir gaile yaratmak demektir.
5- Bütün bunlar, münakaşa edilebilir bir “teklif” mahiyetindedir. Bunların kesin bir şekil kazanması için ancak memleketteki heyetlerle temas etmek mümkün olursa, oraya Amerika heyetinden birisinin gönderilmesi şarttır.
6- Ve en nihayet meselenin kanuni ve meşru bir şekle sokulması için Osmanlı Millî Meclisine götürülmesi tabiidir.
12’nci Kolordu KomutanıSelahattin
Şifre
Erzurum, 21/8/1919
Kişiye özeldir. 339
12’nci Kolordu Komutanlığına,
20’nci Kolordu Komutanlığına,
(Yalnız 12’nci Kolordu) C. 13.8.1919 şifre:
İstanbul’daki çeşitli partilerin Amerika Komisyonuna verilmek üzere aldıkları kararlar, burada Heyetitemsiliyemizce son derece üzüntü ve esefle karşıladı. Çünkü birinci maddede Ermenistan’a doğu vilayetlerimizden toprak verilmesi söz konusu olmaktadır. Hâlbuki ezici çoğunluğu Türk ve Kürt olan bu vilayetlerden bir karış toprağın bile Ermeniler hesabına yazılmasının bugün için tatbikatta mümkün olamayacağı şöyle dursun, unsurlar arasındaki düşmanlık ve intikam duygusunun dehşet ve şiddeti, Osmanlı Ermenilerinin dönmeleri hâlinde bile vilayetler dâhilinde yoğun bir şekilde yerleştirilmelerini tehlikeli göstermektedir. Bu bakımdan suçlu olmayan Osmanlı Ermenilerine verilecek en son müsaade, adaletli ve eşit şartlar altında vatanlarına dönmeye rıza göstermekten başka bir şey olamayacaktır. Üçüncü maddede, Erzincan ve Sivas arasında yoğun bir Ermeni topluluğu bulunduğu hayali, bilgisizlik ve vukufsuzluktan başka bir şey değildir. Savaştan önce bile, buralarda yaşayanların büyük çoğunluğu Türk ve birazı da Zaza denilen Kürtlerden ve pek azı da Ermenilerden ibaretti. Bugünse varlığından bahsedilecek sayıda Ermeni yoktur. Bundan dolayı bu gibi cemiyetler yetkilerini bilmeli ve bir iş yapmak isterlerse, hiç olmazsa Harbiye ve Hariciye Nezaretlerinin barış hazırlıkları arasında yaptıkları resmî istatistik ve grafiklere olsun başvurmak zahmetinden kaçınmamalıdır. Bu telgrafın aynen İstanbul’a gönderilmesini rica ederiz.
Mustafa Kemal
Asayişle ilgilidir Ankara’dan,
14.8.1919
2013
3’üncü Ordu Müfettişliği Kurmay Başkanlığına,
1- Mustafa Kemal Paşa’ya: İstanbul’a hitaben yazmış olduğunuz son cevaplarınız, yerine ulaştırılmış ve cevap olarak yazılı raporla Ahmet Rıza Bey, Ahmet İzzet, Cevat, Çürük-sulu Mahmut Paşalar, Reşat Hikmet, Cami, Reşit Sadi Beyler, Esat Paşalar gibi pek çok şahsiyetlerin düşüncelerine uygun olan Kara Vasıf’ın, yani Cengiz’in, Halide Edip Hanım’ın görüşlerinin yer aldığı uzun mektuplar geldi. Bunlar sırasıyla özetlenerek arz edileceği gibi asılları da Sivas’a gönderilecektir. Bunların hepsinde bir yardıma ihtiyaç duyulduğu ve bu yardımın Amerika tarafından yapılmasının en az zararlı yol olarak kabul ve tasvip edildiğine dair gerekçe ileri sürülmektedir. Basılı rapor, Cami, Rauf, Ahmet, Reşat Hikmet, Reşit Sadi Beyler ile Halide Hanım, Kara Vasıf, Esat Paşa, bütün parti ve cemiyetlerin fikirleri yoklandıktan sonra büyük çoğunluğun görüşüne göre düzenlenmiştir. Vakit varmış. Kongrede bir an önce iş görmek, Amerikalılar gitmeden tebligat yapılmak lazımmış. Amerikalıları oyalayarak hareketleri geciktirilmeye çalışılıyormuş. Kongre hemen kesin karar verebilir mi, sorusuyla Amerikalılar taraftar olduklarını hissettiriyorlarmış. Kongrenin çok çabuk toplanmasını sağlamanız rica olunuyor.
20’nci Kolordu KomutanıAli Fuat
Bu telgrafta bahsolunan uzun mektuplar, günlerce telleri işgal eden şifrelerle verildi. Birbirine ek olan o şifrelerden biri de şuydu: