Kitabı oku: «Nutuk», sayfa 6
Karakol Cemiyeti
Biz Erzurum’da Kongre kararlarının her tarafça anlaşılmasını ve her yerde uygulanmasını sağlayacak tedbirleri almaya çalışırken “Karakol Cemiyetinin Teşkilatıumumiye Nizamnamesi” (Karakol Cemiyetinin Genel Kuruluş Tüzüğü) ve “Karakol Cemiyeti Vezaifiumumiye Talimatnamesi” (Karakol Cemiyetinin Genel Görev Yönetmeliği) diye basılı birtakım kâğıtların bütün orduya, komutan, subay, herkese dağıtıldığından haberdar edildik.
Bu yönetmeliği okuyan bana en yakın komutanlar dahi, bu teşebbüsün benden geldiğini sanarak birçok şüphe ve tereddütlere düşmüşler. Benim, bir taraftan kongrelerle açıkça müşterek millî faaliyetlerde bulunurken bir taraftan da esrarlı ve müthiş bir komite kurmakla uğraştığım zannına düşmüşler. Hakikaten bu teşkilatın ve teşebbüslerin elebaşları İstanbul’da bulunuyorlarmış. Teşebbüslerini benim adıma ve hesabıma yapmaktalarmış.
Karakol Cemiyetinin Teşkilatıumumiye Nizamnamesi’ne göre, genel merkez üyeleri ve sayıları, toplantı yer ve tarzları, nasıl seçilip vazifelendirildikleri kesin olarak gizli ve saklı tutulur.
Bir de en ufak bir sırrı açığa vuran veya Karakol Cemiyetini tehlikeye atan ve hatta tehlikeye atabilecek bir şüphe getiren derhâl idam olunur.
Vezaifiumumiye Talimatnamesi’nde de “bir millî ordu”dan bahsolunuyor ve “Bu ordunun başkomutanı ve büyük kurmay heyeti, ordu ve kolordu ve tümen komutanları ve kurmayları seçilmiş ve tayin edilmiş olup saklı ve gizli tutulur. Bunlar vazifelerini tamamen saklı tutarak gizlice yaparlar.” açıklaması okunur.
Efendiler, derhâl komutanları uyardım ve bu tüzük ve yönetmelik hükümlerini asla uygulamamaları lazım geldiğini ve teşebbüsün kaynağını araştırmakta olduğumu bildirdim.
Sivas’a varışımdan sonra, oraya gelen Kara Vasıf Bey’den anladım ki bu işi yapan kendisi ve bazı arkadaşlarıymış.
Herhâlde bu hareket tarzı doğru değildi. Herkesi idamla tehdit ederek meçhul bir merkeze, meçhul bir başkomutana, meçhul birtakım komutanlara itaate mecbur kılmaya kalkışmak çok tehlikeliydi. Hakikaten, derhâl, bütün ordu mensuplarında birbirlerine karşı bir güvensizlik ve korku başladı. Mesela, herhangi bir kolordu komutanının, “Benim komuta etmekte olduğum kolordunun acaba meçhul ve gizli komutanı kimdir? Bu gizli komutan acaba ne vakit ve nasıl komutayı ele alacak? Ve acaba nasıl muamele yapacak?” gibi haklı birtakım vehimlere kapılması ihtimalden uzak değildi.
Sivas’ta Kara Vasıf Bey’e, gizli merkezin gizli başkomutanının ve gizli büyük kurmay heyetinin kimler olduğunu sorduğum zaman, “Hepsi siz ve arkadaşlarınızdır.” cevabını vermişti. Bu, büsbütün beni şaşırtmıştı. Bu cevap, elbette makul ve mantıki olamazdı. Çünkü bana asla, böyle bir teşebbüs ve teşkilattan kimse bahsetmiş ve iznimi almış değildi.
Bu cemiyetin sonradan bilhassa İstanbul’da, aynı unvan altında faaliyetine devama çalıştığı anlaşıldıktan sonra kuruluşunda ve buna dair bize vermek zorunda kaldıkları bilgilerde samimiyet bulunabileceği iddia olunamaz.
Avrupa’dan Bir Şey Beceremeden Dönen Ferit Paşa’ya Çektiğim Şifre
İstanbul hükûmetini millî teşebbüsleri önlemekten vazgeçirmek, başarı için sürat ve kolaylık sağlayacağından önemliydi.
Bu düşünceyle, Ferit Paşa’nın tabiatıyla hiçbir şey başaramadan, âdeta hakarete uğramış bir hâlde İstanbul’a dönüşünden faydalanarak kendisine 16 Ağustos 1919 tarihinde bir şifre telgraf yazdım. Bu telgrafta başlıca şu cümleler vardı:
“Mösyö Clemenceau’nun, siz Sadrazam hazretlerinin yüksek şahsiyetlerine olan uzun cevabını, ben âcizleri son günlerde okuyunca, İstanbul’a nasıl acı ve elemler içinde döndüğünüzü takdir ediyorum.
Vatanımızı paylaşma ve yok etme düşüncesini bu kadar açık ve haysiyet kırıcı şekilde gösteren bir ifade karşısında titremeyecek hassas bir fert tasavvur edemem. Cenabıhakk’a binlerce şükredelim ki milletimiz, ruhundaki kahramanlık azmiyle, tarihî hayat ve varlığını ne tevekküle, ne de böyle cellatça hükümlere kurban edecektir.
Şimdi pek eminim ki siz Sadrazam hazretlerinin yüksek şahsiyetleri, bugünkü umumi durumu, devlet ve milletin gerçek menfaatlerini üç ay önceki gözlerle görmüyordur.
Dokuz aydan beri işbaşına gelen hükûmetlerin daima birbirinden fazla zaafa uğraması ve maalesef artık tamamen iş göremez bir hâle düşmesi, milletin yüksek haysiyeti karşısında cidden pek üzücü oluyor.
Şurası kesindir ki vatan ve millet mukadderatı adına içerde ve dışarıda sesini duyurmak ve söz sahibi olmak için mutlaka millî iradeye dayanmak şarttır.
Hayat ve istiklal hakkı için çalışan milletin asil ve ciddi gayesine karşılık, İstanbul hükûmeti düşmanca davranmak yolunu tutuyor. Bu hareket tarzı elbette ki büyük bir üzüntü doğuruyor. Milleti, İstanbul hükûmetine karşı, arzu edilmeyen hareketlere sürükleyecek mahiyettedir. Gayet samimi arz edeyim ki millet her türlü iradesini kullanmaya muktedirdir. Teşebbüslerinin önüne geçebilecek hiçbir kuvvet mevcut değildir. İstanbul hükûmetinin menfi teşebbüsleri hiçbir tarafta ve hiçbir kimse tarafından uygulanma imkânı bulmamaya mahkûmdur. Millet çizdiği program çerçevesinde gayet kesin ve açık adımlarla hedefine yürümektedir.
İstanbul hükûmetinin şimdiye kadar olan engelleyici teşebbüslerinin, hiçbir tarafta, hiçbir tesir yapmamakta olmasıyla hakiki durumun takdir buyurulmuş olacağına şüphe yoktur.
İngilizlerin gösterdikleri yolda, kurtuluş çaresi aramak dahi boşunadır ve sonu hüsrandır. Bununla beraber İngilizler de en sonunda kuvvetin millette olduğunu takdir ederek, hiçbir dayanağı olmayan ve millet adına hiçbir taahhütte bulunamayan ve bulunsa bile milletçe kabul edilemeyecek olan bir hükûmetle neticeli bir işe girişmek mümkün olamayacağına inanmışlardır.
Bütün temenniler şu merkezdedir ki hükûmet meşru olan millî akımı durdurmaya çalışmaktan vazgeçerek, Kuvayımilliyeye dayansın ve her türlü teşebbüsünde millî gayeyi rehber kabul etsin!
Bunun için de, millî varlığı ve millî iradeyi temsil edecek olan Meclisimebusanın en kısa bir zamanda toplanmasını sağlasın!
Sivas Kongresi Hazırlıkları
Efendiler, Sivas’ta toplanmasını sağlamaya çalıştığımız kongreye her taraftan temsilci seçtirmek ve onların Sivas’a gelmelerini temin etmek için daha Amasya’da başlamış olan çalışma ve yazışmalar devam ediyordu. Bütün komutanlar ve her tarafta birçok vatansever, olağanüstü gayret gösteriyordu. Fakat yine, her tarafta menfi ve aleyhte propagandalar ve bilhassa İstanbul hükûmetinin engelleyici tedbirleri işi güçleştiriyordu.
Bazı yerler hem temsilci seçmiyor ve hem de maneviyatı kıracak ve herkesi ümitsizliğe düşürecek cevaplar veriyordu. Mesela 20’nci Kolordu Komutanı adına, Kurmay Başkanı Ömer Halis Bey’in İstanbul’dan alınan bilgileri taşıyan 9 Ağustos 1919 tarihli şifresinde, şu maddeler dikkate değer görüldü:
1- İstanbul temsilci göndermiyor. Oradaki işleri tasvip etmekle beraber, cüretli bir duruma girmeyi arzu etmiyor.
2- İstanbul’dan temsilci göndermek imkânı yoktur. Teklif olunan kimseler, orada verimli, başarılı iş göreceklerinden emin olmadıklarından boşuna masraf etmemek ve yolculuk sıkıntılarına katlanmamak için hareket etmiyorlar (Bilindiği gibi bazı kimseleri özel olarak yazarak da davet etmiştik.).
Biz her taraftan temsilci seçtirmek ve göndertmek hususunda karşılaşılan güçlükleri yenmeye çalışırken, diğer taraftan en emniyetli olmak üzere, kongreye toplanma yeri seçtiğimiz Sivas’ta da bir telaş ve heyecan başladı.
Efendiler, burada sırası gelmişken arz edeyim ki ben Sivas’ı hakikaten her bakımdan emniyetli bir yer saymış olmakla beraber, daha Amasya’da iken Sivas’a gelen bütün yollar üzerinde, uzaktan ve yakından gerekli askerî tedbir ve tertipleri aldırmayı da ihtiyata uygun bulmuştum.
Sivas Valisi’nin Endişeleri
Sivas’ın heyecanı şöyle öğrenildi: 20 Ağustos günü, öğleyin Sivas Valisi Reşit Paşa tarafından telgraf başına davet olunduğum zaman, Paşa’nın uzun bir telgrafı veriliyordu. O telgraf şudur:
Erzurum’da Mustafa Kemal Paşa Hazretleri’ne,
Evvela rahatsız ettiğimden dolayı yüksek aflarınızı rica eder ve zatıdevletlerinin sıhhatini sorarım. Neden rahatsız ettiğimi aşağıda arz ve izah ediyorum, efendim. Görünüşte Fransızlara ait müesseseleri teslim almak, hakikatte buraların durumu hakkında incelemelerde bulunmak üzere, Cizvit papazlarıyla beraber İstanbul’dan önceki gün Sivas’a gelerek valilik makamını ziyaret eden Fransız subaylarının ziyaretlerini iade için dün sabah yanlarına gitmiştim. Ziyaret ve görüşmenin sonunda orada hazır bulunan Fransız binbaşılarından Jandarma Müfettişi Mösyö Brunot, biraz özel görüşmek istediğini söyleyerek bendenizi diğer bir odaya aldı. Söylediği sözleri aynen naklediyorum:
“Mustafa Kemal Paşa ile Kongre heyetinin Sivas’a gelip burada da bir kongre yapacaklarını işittim. Bunu İstanbul’dan gelen Fransız subayları söylediler. Sizinle bu kadar samimi görüşür ve şahsınıza karşı pek ziyade hürmetler beslerken, bu meseleyi benden saklamanıza çok üzüldüm.” dedi. Bendeniz de lazım gelen cevabı vererek kendisini inandırmaya çalıştımsa da son söz olarak:
“Eğer Mustafa Kemal Paşa Sivas’a gelir ve burada kongre yapılmasına teşebbüs olunursa beş-on gün içinde buraların işgal edilmesine karar verildiğini kesin olarak biliyorum. Sizin şahsınıza karşı beslediğim hürmet duygusunun gereği olarak bunu haber veriyorum. İnanmazsanız, iş olup bittikten sonra inanırsınız. O zaman, vatanınızın felaketine sebep olanlar arasına siz de girmiş olursunuz.” sözlerini söyledi. Dâhiliye Nezaretinden aldığım şifreli telgraf da başka şekilde yazılmakla beraber, aynı kanaati verecek mahiyetteydi. Yeni gelen Fransız subaylarından biri de dün, Kolordu Komutanı ile uzun uzadıya görüşerek kongre hakkında Komutan Beyefendi’nin fikrini anlamaya çalıştığı gibi bu sabah da Mösyö Brunot bendenize gelerek, saat alafranga üçte, diğer Fransız subaylarıyla beraber kongre hakkında görüşüleceğini fakat kendisinin aradaki samimiyet dolayısıyla daha önce ayrıca görüşmek istediğini bildirdi. Bir müddet konuşulduktan sonra, netice olarak şunu da söyledi: “Ben dünden beri bu mesele üzerinde pek çok düşündüm. Nihayet şuna karar verdim ki eğer Mustafa Kemal Paşa ile Kongre heyeti Sivas Kongresi’nde İtilaf Devletleri aleyhine tahriklerde bulunmazlar ve onlar hakkında saldırgan bir dil kullanmazlarsa, kongrenin toplanmasında hiçbir mahzur yoktur. Bizzat ben, General Franchet d’Esperey’e yazar, Mustafa Kemal Paşa hakkındaki tevkif emrini geri aldırır ve kongrenin toplanmasına engel olunmaması hakkında Dâhiliye Nezaretinden size emir verdiririm. Fakat şu şartla ki siz de benden hiçbir hususu saklamayacaksınız ve samimi dostluğumuz nedeniyle daima birbirimize karşı açık bir dil kullanacağız. Yalnız kongrenin toplanma tarihini öğrenmek lazımdır.” dedi. Bendeniz de kendisine bu hususta kesin bir şey bilmediğimi ve öğrendiğimde kendisine haber vereceğimi ve aradaki dostluk dolayısıyla hiçbir şeyi saklamayacağımı söyledim. Binbaşının işgal meselesinde dünkü kesin ifadesine rağmen bugünkü yumuşaklığının sebebini, bütün incelikleri gören yüksek dikkatinize arz etmeyi vazife bilir ve bu hususta sözü uzatmayı lüzumsuz sayarım. Aynen anlaşılıyor ki bunların maksadı, kongreyi Sivas’ta toplatmaya razı görünerek muhterem kongre üyeleriyle sizi burada toplamak ve el altından hazırlıklarda bulunarak bütün arkadaşları ele geçirmekten ve aynı zamanda işgal meselesini de oldu bittiye getirmekten ibarettir. Dün akşam Dâhiliye Nezaretinden aldığım şifreli bir telgraf da başka şekilde yazılmış olmakla beraber, hemen aynı mahiyetteydi. İşte bendeniz her hakikati, gizli tutulmak istirhamıyla efendimize arz ediyorum. Bundan sonra tutulacak yolun tayini size aittir. Entrikalı bir tehlikenin bu kadar yakın ve âdeta elle tutulacak derecede göz önünde olduğunu bilip dururken, durumdan zatıalilerine haber vermemeyi ve dolayısıyla Sivas’ta kongre toplanmasından vazgeçilmesini arz etmeyi vicdanıma sığdıramadım. İşte bunun için zatıdevletlerinden ve orada bulunan diğer muhterem arkadaşlardan pek çok rica ederim ki ikinci bir kongrenin mutlaka toplanmasına kesin lüzum yoksa, vazgeçilsin. Varsa, dört taraftan işgali pek kolay olan Sivas’ın toplantı merkezi olmasından vazgeçilerek işgal ihtimali pek uzak olan Erzurum’da veyahut uygun görülürse, Erzincan’da toplanması çarelerinin araştırılmasını memleketin selameti adına istirham ederim. Kolordu Komutanı Selahattin Beyefendi de bu husustaki düşüncelerini ayrıca Kazım Paşa hazretleri vasıtasıyla size yazacaklardır. Şimdi yanımda bulunan eski Sivas mebusu Rasim Bey de eski Erzurum mebusu Hoca Raif Efendi hazretlerine bu husustaki bilgi ve görüşünü bildiren bir telgraf gönderecektir. Elbette ki alındıktan sonra, Hoca Raif Efendi hazretlerinin Ilıca’dan dönüşünde kendilerine lütfen yollarsınız. İşte efendim, durum bu merkezdedir. Herkesçe bilinen vatanseverliğinize karşı fazla rahatsız etmekten çekinir ve cevabınızda vereceğiniz emrinizi beklerim, efendim. İşte Rasim Bey’in telgrafı.
Reşit
Bu telgrafa orada verdiğim cevabı aynen arz edeceğim. Ertesi gün Heyetitemsiliye adına da aynı mahiyette uzun bir telgrafla Vali yatıştırılmaya ve ikna edilmeye çalışıldı (Ves. 43). Ayrıca Kadı Hasbi Efendi’ye de dolaylı yoldan bir telgraf çekildi (Ves. 44). Kolordu Komutanı’na da gerektiği gibi yazıldı (Ves. 45). Rasim Bey’e de endişelerini gidermek için bizzat yazdım (Ves. 46).
Sivas Valisi Reşit Paşa Hazretleri’ne,
Saat 1 sonra
20 Ağustos 1919
Verdiğiniz bilgilere ve yüksek düşüncelerinize bilhassa teşekkürlerimizi arz ederim. Mösyö Brunot ve arkadaşlarının gözdağı vermek için söylediklerini tamamen blöf olarak sayarım. Sivas Kongresi’nin toplanması yeni bir mesele olmayıp aylarca önceden dünyaca bilinen bir teşebbüstür. Gariptir ki İstanbul’da bulunan yetkili Fransız siyaset adamlarının da âcizlerine gönderdikleri haberler, Anadolu’da millet tarafından girişilmekte olan teşebbüslerin pek haklı ve meşru olduğu ve milletimizin istekleri kendilerine açıkça bildirildiği takdirde, memnuniyetle kabul edeceklerine ve yerine getireceklerine dair şimdiden yazılı teminat vermeye hazır oldukları merkezindedir. Mösyö Brunot’nun ikinci görüşmede ağız değiştirmesi ve yumuşamaması âcizlerini kazanmak için olabilir. Binbaşı Brunot’nun dediği gibi Sivas’ın beş-on gün içinde Fransızlar tarafından işgali o kadar kolay değildir. Zatıdevletinizin hatırında olsa gerektir ki İngilizler, bu husustaki tehditlerinde daha ileri giderek Batum’daki askerlerinin Samsun’a çıkarılmasına karar verdiler ve hatta sırf bendenizi tehdit için bir tabur dahi çıkardılar. Fakat bu teşebbüse karşı milletin sarsılmaz bir azim, iman ve ateşle karşı koyacağı hakikati kendilerince iyice anlaşıldıktan sonra hem kararlarından vazgeçmeye hem de Samsun’a çıkarmış oldukları askerleriyle beraber orada bulunan taburu nakletmeye mecbur olmuşlardır. Sivas Kongresi’nde söz konusu olacak hususlar da Erzurum Kongresi Beyannamesi hükümlerinden kolayca anlaşılabilir. Kongrelerde İtilaf Devletleri aleyhinde tahriklerde bulunmak gibi maksatlar asla güdülmeyecektir. Burada şunu da arz edeyim ki bendeniz ne Fransızlardan ve ne de herhangi bir yabancı devletten yardım istemeye tenezzül eden şahsiyetlerden değilim. Benim için en büyük koruyucu kuvvet ve yardım kaynağı milletimin bağrıdır. Kongrenin lüzumu, zamanı ve toplanma yeri hakkında söz sahibi olmak bendenizin şahsi hükmümün pek çok üstünde tesirli olan millet kararına bağlı bir husustur. Yalnız tahmin buyrulduğu gibi Fransızların, kongre üyelerinin Sivas’ta toplanmasına taraftar görünerek, sonra da onları ele geçirmeye imkân bulması, âcizlerince pek uzak vehimlerdendir. Bütün bu arz ettiklerimi aynen Mösyö Brunot’ya söylemenizde hiçbir mahzur görmüyorum ve bu münasebetle Mösyö Brunot ve arkadaşlarına, milletimizin kendi haklarını korumak ve istiklalini savunmak için Erzurum Kongresi Beyannamesiyle bütün dünyaya olduğu gibi kendilerinin İstanbul’daki siyasi temsilcilerine de duyurmuş olduğu temel kararları uygulamakta hiçbir şekil ve sebeple tereddüte düşmesine imkân bulunmadığı bildirilmiş olur. Mösyö Brunot bilmelidir ki Fransızların Sivas’ı işgale karar vermeleri, kendilerine pek pahalıya mal olabilecek yeni kuvvetlerle ve çok paralarla yeni bir savaşa karar vermelerine bağlıdır. Böyle bir kararın, Jandarma Binbaşısı Mösyö Brunot ve arkadaşları arasında söz konusu edilse bile Fransız milletince tasvip görebileceğine ihtimal verilemez.
Mebus Rasim Bey’in, Raif Efendi hazretlerine olan telgrafını okudum. Korkmaya yer olmadığının kendilerine lütfen bildirilmesini rica ederim.
Gerek âcizlerine lütuf buyurmuş olduğunuz bilgi ve düşünceleri ve gerek Rasim Bey’in telgrafını, Heyetitemsiliyeye aynen takdim edeceğim. Fakat Sivas Kongresi hakkındaki kesin karar ancak Heyetitemsiliyenin görüşmeleri neticesinde belli olacaktır. Elbette ki karar verilecek şekil yüksek şahsiyetinize arz olunacaktır. Yalnız bugün için istirhamım, Brunot’nun tehditlerinin halk arasında yayılmasıyla maneviyatın bozulmasının önüne geçilmesidir. Samimi hürmetlerimin kabulünü ve Selahattin Beyefendilere selamımın iletilmesini istirham ederim, muhterem Paşa hazretleri.
Mustafa Kemal
(Verilen cevap üzerine Reşit Paşa’dan alınan ikinci telgraftır.)
Bendeniz, anlayabildiğim kadarını efendimize arz etmekle vicdani vazifemi yapmış oluyorum. İstanbul’daki Fransız siyaset ve ordu ileri gelenlerinin görüşlerinin ve zatıdevletlerine karşı, verdikleri sözlerin ne dereceye kadar güvenilir olduğunu kestirememekte mazurum. Şüphe götürmez vatanseverliğiniz yönünde vatanın selameti söz konusu olduğuna göre, iyice düşünerek, tutulması gereken yolun tayini, efendimizle yüksek kongre heyetinden orada bulunan muhterem şahsiyetlere aittir. Emirlerinizi yerine getireceğimi arz ile samimi hürmetlerimi sunarım, efendim.
Reşit
Efendiler, Diyarbakır ve Bitlis dolaylarında, halkı aydınlatmak maksadıyla, oralarda, ordu komutanı olarak bulunduğum sıralarda, bir kısmını şahsen tanıdığım birtakım ileri gelen kimselere özel mektuplar yazdım ve Van, Bayazıt civarlarında bulunan bazı aşiret reisleriyle de temas ve bağlantılar kurdum (Ves. 47, 48, 49, 50, 51, 52, 53).
Erzurum’dan Ayrılmak Lüzumu
Nihayet, efendiler, ağustos içinde her taraftan birtakım temsilcilerin Sivas’a hareket ettikleri ve bir kısmının Sivas’a gelmeye başladıkları anlaşıldı. Sivas’a gelen temsilciler tarafından, Sivas’a ne vakit hareket edeceğimiz sorulmaya başlandı.
Artık Erzurum’dan ayrılmak gerekiyordu. Fakat şimdiye kadar verdiğim bilgilerden anlaşılmıştır ki Sivas Kongresi’nin gayesi doğu ve batı vilayetlerinin ve Trakya’nın, yani bütün memleketin birliğini sağlamaktı. Bu sebeple doğu vilayetlerinin bu kongrede, temsilcileri bulunması icap ederdi. Bu vilayetlerden Sivas Kongresi için temsilciler seçtirmeye kalkışmak pratik olmayan bir fikirdi. Erzurum Kongresi’ni yapan temsilcilerin Sivas’a gönderilmesine kalkışmanın da mümkün olamayacağı anlaşılıyordu. Zaten Vilayatışarkiye Müdafaaihukuk Cemiyeti adına, kendi vilayetlerinden yetki almış olan bu temsilcilerin daha umumi bir gaye için yetkileri de yoktu. Bu bakımdan, Erzurum Kongresi’nin, Sivas Kongresi’ne doğu vilayetleri adına bir temsilci heyeti göndermeye yetkisi olmayacağı da meydandaydı.
Yeniden temsilci seçtirmeye kalkışmak ne kadar pratik değil idiyse birtakım nazariyeler çerçevesi içinde sıkışıp kalmak da o kadar pratik değildi.
En basit ve pratik çare, Vilayatışarkiye Müdafaaihukuk Cemiyeti Heyetitemsiliyesi’ni Sivas’a götürüp Kongre’ye dâhil etmekten ibaretti.
Üyelerden Mutki aşiret reisinin, Mutki dağlarından çıkmaktan korktuğunu bizzat bilirdim. Siirt Mebusu Sadullah Bey ortada yok.
Servet ve İzzet Beyler, Kongre biter bitmez birer mazeretle Trabzon’a gitmiş bulunuyorlar.
Erzurum’da Rauf Bey ve Raif Efendi var. Raif Efendi mazeret ileri sürüyor. Yolumuzda, Erzincan’da Şeyh Fevzi Efendi’yi bulabileceğiz.
Servet ve İzzet Beyleri davet ettim, gelmediler. Raif Efendi’ye, bizimle gelmesi için rica ettik, kabul etti.
Nihayet, Heyetitemsiliye üyeleri olarak, Erzurum’dan üç kişi, Erzincan’dan bir kişi ve Sivas’ta bulduğumuz Bekir Sami Bey ile beş kişi olduk ve Sivas Kongresi’ne katılan temsilcilerin kartlarını incelemek lüzumu hissolunduğu zaman, ben, orada şöyle bir vesika yazdım ve altını Heyetitemsiliye mührüyle mühürledim.
Heyetitemsiliyeden:
Mustafa Kemal Paşa Rauf Bey
Ulemadan (din bilginleri) Raif Efendi Şeyh Fevzi Efendi
Bekir Sami Bey
Yukarıda isimleri yazılı zatlar, Doğu Anadolu adına, Sivas Kongresi’nde bulunmak üzere Erzurum Kongresince vazifelendirilmiştir.
Mühür
Efendiler, Erzurum’dan ayrıldığımız tarih 29 Ağustos 1919’dur.