Kitabı oku: «Anadolu Uygarlıkları», sayfa 2

Yazı tipi:

2. İsmini Bir Kabartmadan Alan Barınma Yeri: Öküzini Mağarası

Karain Mağarası’nın bir buçuk kilometre uzağında bulunan Öküzini Mağarası’ndaki yerleşimin, Karain’de yaşayan halkın nüfusunun artması sonucu çevre mağaralara yayılması ve yeni toplulukların burada yeni barınma yerleri seçmesiyle başladığı düşünülmektedir. Kayaçların kalkerli olması, doğal yollarla oluşmuş mağaralar bulunması ve suya yakınlık gibi sebepler, bölgeyi insan ve hayvan türleri için oldukça önemli bir saha haline getirmişti. Mağara 1956 yılında Prof. Dr. İsmail Kılıç Kökten tarafından keşfedilmiştir ve yapılan analizler sonucunda bu mağaranın her dönemde insanlara barınak olduğu anlaşılmıştır. Burada dikkat çeken bir şey, mağaranın havalandırma alanının güzel kullanılması ve barınan grupların kalker blokunu ocak olarak kullanmalarıdır.

Mağaranın ismiyse Prof. Dr. İsmail Kılıç Kökten’in mağarayı tespit ettiği zaman burada gördüğü öküz kabartmasından gelmektedir. O dönem çizimleri yapılarak arşivlenen bu kabartma, zaman içerisinde havayla teması veya iklimsel sebeplerden ötürü aşınmıştır ve şu an yeri net olarak tespit edilememektedir.

3. Kazıma Tekniğinin En İyi Uygulandığı Resimlerle Kurbanağa ve Camuşlu Mağaraları

Sulak Akdeniz coğrafyasında bunlar olurken Anadolu’nun en doğusunda da çeşitli insan grupları barınmaya ve kendini ifade etmeye, yaşam mücadelesi vermeye devam ediyordu.

Kars’ın Kağızman ilçesinin Camuşlu köyünde, Tombultepe bölgesi civarlarında yer alan Kurbanağa Mağarası, başta insanlık tarihine ve sonrasında da Kars tarihine dair önemli veriler taşımaktadır. Yüzey araştırmaları ve arkeolojik çalışmalar sonrasında ilk tabakanın tunç çağına ait olduğu tespit edilmiş olup daha da derinlere inildikçe üst ve orta paleolitik çağa dair önemli veriler elde edilmiştir. Kurbanağa Mağarası’na yakın mesafede bulunan ve Camuşlu köyü sınırları içerisinde yer alan “Yazılı Kaya Resimleri” bölgeye dair çalışmaları çeşitlendirmektedir. Bazalt kaya üzerine yapılan hayvan figürleri ve günlük yaşama dair izler, Anadolu coğrafyasında yaşayan paleolitik çağ insanına dair harika veriler taşımaktadır.14

4. İstanbul’un En Eski Yerleşimi: Yarımburgaz Mağarası

Bugün İstanbul’un Küçükçekmece ilçesinde bulunan Yarımburgaz Mağarası, Anadolu’dan Avrupa’ya geçişte insanların konaklama ve barınma yeri olarak kullandıkları bir mağara olmuştur. Aslında sadece insanlar için değil, birçok hayvan için de barınma yeri görevini üstlenmiştir.

Aşağı ve yukarı mağara olarak ikiye ayrılan mağaranın aşağı bölümü içeriye doğru 600 metre uzunluğundadır.15 Mağaraya dair yapılan ilk çalışmalar Prof. Dr. Şevket Aziz Kansu ve Prof. Dr. İsmail Kılıç Kökten öncülüğünde olmuştur. Bu ilk kazılar sonrası uzun bir süre çalışmalara ara verilmiştir. Ancak Yeşilçam sinemasının popüler olduğu zamanlarda çeşitli dönem filmlerinin çekildiği yer olması sebebiyle mağara katmanları ciddi zarar görmeye başlamıştır. En sonunda 1986 yılı civarında Prof. Dr. Mehmet Özdoğan kazıları yeniden başlatmıştır. 1988 ve 1990 yıllarında ise çalışmalar, Prof. Dr. Güven Arsebük tarafından yürütülmüştür.16

Bu kazılar sonucunda Yarımburgaz Mağarası’nın geçmişinin, alt paleolitik dönem dediğimiz zamana kadar dayandığı fark edilmiştir. Ayrıca ele geçen ayı ve diğer yabani hayvan kemik kalıntıları, mağaranın boş durmadığını göstermektedir. Bizans döneminde dahi içerisine oyulan nişlere bakılırsa, ibadet alanı olarak kullanması bile söz konusu olmuştur.

5. Dikkat Çeken Paleolitik Dönem Barınma Yerleri

Karain Mağarası – Antalya

Çarkini Mağarası – Antalya

Kızılin Mağarası – Burdur

Beldibi Mağarası – Antalya

Dursunlu – Konya

Çeçtepe – Ankara

Etiyokuşu – Ankara

Avla Dağ – Nevşehir

Tekeköy – Samsun

Biris Mezarlığı – Şanlıurfa

Değirmentepe – Malatya

Söğüt Tarlası – Şanlıurfa

Hamışkan Deresi – Adıyaman

Şehramuz – Adıyaman

Palanlı – Adıyaman

Küllünün İni – Elazığ

Karataş – Antalya

Körtik Tepe – Diyarbakır

Demirköy – Diyarbakır

Taşlıtarla Mevkii – Çanakkale

Narlıdere – İzmir

Yarımburgaz – İstanbul

Göksu – Kayseri

Gümüşdere – İstanbul

Domalı – İstanbul

Belbaşı Mağarası – Antalya

Kefken – Kocaeli

Cebeci – Kocaeli

Öküzini – Antalya

Direkli Mağarası – Kahramanmaraş

Tekeköy – Samsun

Üçağızlı Mağarası – Hatay

Metmenge – Gaziantep

Sam – Gaziantep

Şarklı Mağarası – Gaziantep

Dülük Mağarası – Gaziantep

Karadağ Eteği – Kocaeli

Uluk Mevkii – Şanlıurfa

Hallan Çemi – Batman

Cilavuz – Kars

Ağzıaçık Suyu – Kars

Tirşin – Diyarbakır

VI
Modern Toplumun Temelleri ve Neolitik Dönem
(MÖ 8000-5500)

Bugün yediğimiz yemekten toplumsal düzenin temellerine ve oturduğumuz evlere kadar birçok oluşumun temellerinin dayandığı döneme, yani neolitik döneme gelmiş bulunuyoruz. Kimi kaynaklara göre bu dönem, “neolitik devrim” olarak geçmektedir.

Çağımızın sosyal hayatını ve ekonomik düzenini oluşturan bu sürecin adı, neo (νέο) yani “yeni” ve lithos (λίθος) yani “taş” sözcüklerinin bir araya gelmesi sonucu üretilmiş ve akademik literatüre bu şekilde girmiştir. Ülkemizde ise daha çok yeni taş ve cilalı taş ifadeleri kullanılmaktadır.17

Neolitik çağın ilk izlerini bereketli hilal dediğimiz ve içerisinde Anadolu coğrafyasının da yer aldığı alanda görmemiz mümkündür. Ancak neolitik dönem olarak adlandırdığımız bu sürecin bir anda başladığını düşünmek saçma olur. Neolitik dönem de kendi içerisinde iki evreye ayrılmaktadır: çanak çömleksiz (akeramik neolitik ya da seramiksiz neolitik dönem olarak da isimlendirilir) ve çanak çömlekli (seramikli) dönem.

a. Çanak Çömleksiz Dönem

Nedir bu çanak çömleksiz dönem?

İklim ılımanlaşınca insan toplulukları da artık mağaralar ve kaya altı sığınakları gibi yerlerden ayrılmış, kendi imkânlarıyla kurdukları barınaklar ve çadırlarda kendilerine hayat kurmuşlardır. Erkeklerin avcılıkla, kadınlarınsa tarımsal süreçle yoğun olarak ilgilendikleri bir dönem başlamıştır. İşte bu yüzden kimi kaynaklar Anadolu’nun ilk çiftçilerini kadınlar olarak göstermektedir.

Epipaleolitik dönemden neolitik döneme geçişin ilk evrelerini anlamamıza Şanlıurfa’nın Bozova ilçesinde bulunan Biris Mezarlığı ve Söğüt Tarlası yardımcı olmaktadır.

Anadolu’nun ilk yerleşimlerinden olan Diyarbakır Körtiktepe ve Çayönü, Batman’da bulunan Hallan Çemi ve Nevali Çori, ayrıca Göbeklitepe ve Aksaray Aşıklı Höyük de bu dönemi aydınlatmakta önemli rol oynamaktadır.

b. Çanak Çömlekli Dönem

Çanak çömlekli dönemde yaşayan insan toplulukları artık tamamen tarıma geçiş yapmış ve pişmiş topraktan şekillendirerek hazırladıkları kap kacakları günlük kullanıma dahil etmişlerdi. Bu kapların üzerinde çeşitli motifler ve figürler yer alıyordu ve boyalarla yapılan geometrik desenler de bulunuyordu. Toplum yabani bitkileri ve tarımsal tohumları ehlileştirmiş, artık evrimleşmiş yabani hayvanlar sayesinde de et ihtiyacını karşılamıştır. Çanak çömlekli ve çanak çömleksiz döneme en iyi örnekler arasında Çatalhöyük’ü göstermemiz mümkündür.

Ek Bilgi
Bereketli Hilal Nedir?

Burası, modern dünyanın temellerinin atıldığı topraklar olarak düşünülen bir bölgedir. Günümüzde Fırat ve Dicle nehirlerinin başından sonuna kadar birçok kültür ve devletin kurulduğu yer olması sebebiyle oldukça dikkat çekicidir. Özellikle tarımsal faaliyetlerin bu bölgede başlaması ve bu faaliyetlerin günümüzdeki gıda tüketiminin temellerini oluşturması yönünden önemlidir.

Bereketli Hilal üzerinde yetişen ilk mahsuller buğday, mercimek, bezelye, nohut, burçak ve ketendir.

3. Görsel: Neolitik dönemde kullanılmış bir havaneli. Buğdayın öğütülmesi için kullanılan bu aletlerin dezavantajı ise içerisinde ufak tefek taşların kalması olmuştur. Kimi kazılarda elde edilen dişlerde yapılan çalışmalar sonucu diş minelerinin ciddi şekilde tahrip olduğu görülmektedir.

İstanbul Üniversitesi Rıdvan Çelikel Arkeoloji Müzesi


1. İlk Evler ve Neolitik Dönemde Mimari Gelişim

İnsanlar, çanak çömleksiz dönemden itibaren, artık mağara ve kaya altı gibi çeşitli sığınaklardan ayrılarak kendilerine dairesel planlı evler yapmaya başlamışlardır. Bu evlerin temelleri, belirli bir derinliğe kurulmuş ve etrafı da dallarla çevrilmiştir. Dalların üzerine ise çamurdan sıva yaparak evlerin dayanıklılığını artırmaya çalışmışlardır. Bu tarz ilk evre örneklerini Diyarbakır’daki Kör-tik Tepe ve Batman’daki Hallan Çemi’de görmemiz mümkündür. Hemen ardından dikdörtgen planlı evler gelmektedir. İnsanların, çamurun ve kilin kullanımında artan hâkimiyetiyle birlikte evler dikdörtgen planlı hal almıştı. Böylece insanlığın uzun zaman kullanacağı köy evi mimarisinin de ilk temelleri atılmış oldu. Bu evlerin kapı ve pencereleri çoğunlukla güney ve güneydoğu yönünde yer alırdı. Zamanla bu evler bazen iki katlı olmuş, bazense bodrum katlarıyla gelişim göstermişlerdir.18

2. Modern Gıda Tüketiminin Temelleri ve Neolitik Dönemde Beslenme

Çanak çömleksiz dönemde beslenme, epipaleolitik döneme benzer şekilde avcılığa dayanıyordu, daha sonrasında tarımsal olarak da tüketim sağlamaya başladılar. Zaman içerisinde evcilleşen hayvanların etinden, sütünden faydalanılması ve tarıma daha fazla zaman ayrılması sonucunda insan toplulukları avcılıktan uzaklaşarak toprağa bağlı bir yaşam sürmüşlerdir. İşte bu süreç çanak çömlekli dönemin de başlangıcı olmuştur.

Burada dikkat çeken bir diğer konu ise, toprağa bağlı bir hayata geçiş sonucunda, neolitik çanak çömlek dönemi insanlarının boylarında beş on santim kısalma görülmesidir ve diş çürüklerinin artmasıyla beraber şekere dayalı hastalıklarda da artış görülmüştür.19 Ayrıca tüketilen tahılın artmasıyla beraber, diş taşlarında artış belirlenmiştir.

VII
İlk Yerleşimler

1. Tarım Öncesi Topluluklarda İlk Düzen: Körtik Tepe (MÖ 11.000)

Diyarbakır’ın Bismil İlçesine bağlı Ağıl köyü yakınlarında bulunan Körtik Tepe, insan topluluklarının, tarıma dayalı hayatın öncesinde yaşadığı önemli yerleşimlerdendir. Yapılan kazılarda ortaya çıkarılan katmanlara göre bu yerleşim bölgesindeki yaşamı genel olarak üç ana grupta inceleyebiliriz.

Akademik terimler ve yoğun bir anlatımla sizi yormak istemiyorum. Sadece bilmenizi istediğim şu: Körtik Tepe’de insanlar nasıl yaşardı? Ne yaparlardı?

Öncelikle Körtik Tepe’deki insanların tarım öncesi yaptıkları ilk evler, birinci grup olarak nitelendirdiğimiz yuvarlak planlı evlerdir. Bu evler toprak zeminlere inşa ediliyordu. Bu çukur ve yuvarlak planlı evlerin zeminleri sıkıştırılmış topraktandır. Etrafını çevreleyen duvarlar ise bitkisel malzemelerden yapılmış olup, balçıkla sıvanarak sağlamlığı artırılmıştır.

Değişen zaman ve artan ihtiyaçlar sonrasında 1-2 metre çaplarında dairesel evler ortaya çıkmıştır. Bu evlerde insanların yaşama ihtimalinin düşük olduğu ve ayrıca bu evlerin, besinlerin saklanması ve korunmasında doğal bir buzdolabı olarak kullanıldığı düşünülmektedir.

Son evrede ise insanlar, daha gelişmiş ve daha büyük (çapı 3-4 metre) evlerde hayat sürmüşlerdir.

2. Kamu Binaları ve Köy Meydanlarının İlk Örnekleri: Hallan Çemi (MÖ 11.000)

Batman’ın Kozluk ilçesindeki Kaletepe köyü sınırlarında, Sason çayı boyunda yer alan Hallan Çemi, mimari özellikleri yönüyle Körtik Tepe’yle benzerlik göstermektedir fakat burada yer alan dairesel evlerin çapı 4-5 metredir. Burada da insanlar avcılık ve toplayıcılıkla yaşamlarını sürdürmüşler, ilerleyen zamanlara doğru tarımsal faaliyetler başlamıştır. Arkeolojik çalışmalar sonucunda burada yabani mercimek ve bezelyenin yetiştirildiği keşfedilmiştir ve domuzun ilk defa burada evcilleştirilmeye çalışıldığı belirtilmektedir.

3. Tarihin En Eski Noktası: Göbeklitepe ve 12 Tepeler (MÖ 11.000)

Şanlıurfa’nın 15 kilometre güneydoğusunda kalan Göbeklitepe, çanak çömleksiz dönemdeki en eski kutsal alan olarak kabul edilmektedir. Ancak araştırmacılar burada hâlâ ne tür ritüellerin yapıldığına dair kesin bir beyanda bulunamıyorlar.

T biçimli taşların üzerinde yer alan hayvan figürleri, araştırmacılar tarafından kutsal hayvan olarak nitelendirilmesine rağmen tüm görüşler hâlâ yorumlamalar üzerine kurulu. Göbekli-tepe’de T biçimli taşların olduğu yaygın olarak biliniyor olsa da Göbeklitepe benzeri diğer alanlarda da bu taşları görmek mümkündür. Nevali Çori, Karahan Tepe ve Harbetsuvan Tepesi, Kili-sik, Taşlıtepe, Urfa, Hamzan Tepe ve Sefertepe, T biçimli taşların bulunduğu tespit edilmiş yerlerdir ve tespit aşamasında olan yeni yerler de mevcuttur.

4. İlk Köy Evlerinin Öncüsü: Çayönü (MÖ 10.200)

Diyarbakır’ın Ergan Ovası’nda yer alan ve Dicle Nehri’ne yakın olan Çayönü’nde insanlar, tıpkı Körtik Tepe ve Hallan Çemi’de olduğu gibi öncelikle dairesel planlı evlerde yaşamışlardır. Zaman içerisinde dikdörtgen planlı evlere geçerek ilk köy evlerinin de öncülüğünü yapmışlardır. Taş temelli ve kerpiçten yapılmış bu evlerin yerleşim düzeni, girişleri güney ve güneydoğuya bakacak şekildedir. Yani evlerin gün ışığından olabildiğince faydalanacağı şekilde konumlandırılması söz konusudur. Ayrıca ilk köy meydanına da yine burada rastlanmaktadır.

Tüm bunların yanında yeni bir evreye atlayan Çayönü halkı, hâlâ avcılık ve toplayıcılık yapmakla birlikte, geyik ve sığır gibi hayvanları evcilleştirerek etlerini tüketmeye başlamıştır. Bir yandan yabani tohumları ekerek ve ehlileştirerek tarıma dayalı tüketim sağlamaya da özen göstermişlerdir.

5. Nevali Çori (MÖ 8600)

Şanlıurfa’nın Hilvanlı ilçesinde yer alan Nevali Çori, Atatürk Barajı’nın yapımı sırasında gerçekleşen kurtarma kazılarıyla ortaya çıkarılmıştır. Günümüzde ise baraj suları altındadır.

Nevali Çori’de de tıpkı Göbeklitepe’de olduğu gibi, T figürlü taşların dikildiği kutsal bir mekân vardır fakat Nevali Çori’nin Göbeklitepe’den farkı burada yerleşim alanlarının da olmasıdır. Dikdörtgen planlı köy evlerinin ilk örnekleriyle karşılaşılan bu dönemde, avcı ve toplayıcılık kadar, tarımsal üretim ve hayvanların evcilleştirilmesi uğraşı da söz konusudur.

6. Çatalhöyük (MÖ 7600-4000)

Konya ilinin Cumra ilçesi sınırlarında yer alan Çatalhöyük, iki tepe arasında olması sebebiyle çatal ismiyle anılmaktadır. Erken neolitik çağa ait izlerin örneklerine rastlanan alan, doğu ve batı yerleşimleri olarak ikiye ayrılmıştır. Nüfusunun dört bin ila sekiz bin arasında değiştiği tahmin edilen bu yaşam alanında şehirleşmenin ilk örnekleriyle karşılaşmaktayız.

Peki bugün Çatalhöyük’e ziyarete gittiğinizde nelerle karşılaşacaksınız? Öncelikle kerpiçten yapılmış yapıların birbirine bitişik inşa edilmiş olması, kentin doğal savunma ihtiyacını doğrudan karşılamış bulunmaktadır. Penceresi ve kapıları olmayan bu evlere girmek ve içlerini havalandırmak için damların üzerindeki açıklıklar kullanılmaktaydı. Yaşamın damların üzerinde olduğu ve sokakların olmadığı bu yerleşim yerindeki kimi boşluklar arasında çöplerin olduğu ya da evcilleştirilmiş hayvanların barındığı tespit edilmiştir. Evler kare ya da dikdörtgen planlı olup tek odalı ya da ihtiyaca göre zaman içerisinde iki veya üç odalı olacak şekilde inşa edilmişlerdir. Ölen aile fertleri evlerin zeminine defnedilmekteydi. Cenin pozisyonunda defnedilen insanların başları ve gövdeleri kimi zaman ayrı ayrı gömülürdü.

Evin köşelerindeyse seki olarak isimlendirdiğimiz, zeminden biraz daha yüksek olarak yapılmış dinlenme ve uyuma yerleri yer almaktaydı. Bu sekilere ev halkı hasırlarını serer ve oturma, uyuma gibi ihtiyaçlarını burada giderirlerdi. Kimi zaman ise odalardan biri kiler olarak kullanılırdı. Isınma, ev içerisinde yer alan ocaklar sayesinde gerçekleşirdi. Yine dumanın çıkması için damdaki açıklıklar kullanılırdı.

Dikkat çeken bir diğer konuysa, evlerin beden duvarlarındaki resimlerdir. Kimi zaman bir av sahnesi, kimi zamansa cenaze törenlerinin işlendiği bu resimlerde, çeşitli hayvan figürleri ve kutsal motifler de yer almaktaydı.

7. Aşıklı Höyük

Sahada yapılan arkeolojik çalışmalar neticesinde, İç Anadolu bölgesinin en eski yerleşim yerlerinden biri olduğu belirlenen Aşıklı Höyük’te ilk tarihlendirmeler MÖ 9000’lere yapılmıştır. Burada yer alan ilk evler oval ve toprağa gömülüdür, fakat MÖ 8000’lere gelindikçe evler kare planlı yapılmaya başlanmış ve kerpiç tuğladan inşa edilmiştir. Bu yıllarda dikkat çeken bir diğer husus ise özel amaçlar için kullanıma hazır yapılar yapılmış olmasıdır.

Elbette Aşıklı Höyük’te yaşayan insanlar, barındıkları yerleri kerpiçle sarıp üstlerine bir çatı ekledikten sonra hemen tarıma geçmemişlerdi. Avcılık ve tarımın bir ara yürütüldüğü bir çağda muhtemelen iş bölümleri de ortaya çıkmaya başlamıştı. Köyün bir bölümü avcılık için araziye çıkarken bir bölümü de sepet ve boncuk yapımında, deri ve post işlemesinde çalışmış ya da tarımsal süreci idare ederek tarımda uzmanlaşmış ve uzmanlaştıkları alanlarda ilk iş paylaşımlarında bulunmuşlardır. Bu iş paylaşımlarında Aşıklı Höyük de diğer yerleşimler gibi önemli bir merkezdir.

Aşıklı Höyük için sosyal medya kanallarında paylaşılan bir diğer husus ise “ilk beyin ameliyatının gerçekleştiği yer” olduğudur. Peki, gerçekten öyle mi?

Ameliyat olarak bahsedilen bu husus aslında bir trepanasyon! Hastalanan ya da akli dengesi yerinde olmayan kişilerin içine giren kötü ruhların, kafatasına açılan bir delikten çıkabileceğine inanılırdı. Ancak dönemin şartları da düşünüldüğünde, bu operasyonun sonrasında hayatta kalabilen insan sayısı çok azdı. Kalabilenler de ya hayatlarına engelli olarak devam ediyorlardı ya da daha sağlıklı hale gelmişlerse “Tanrı’nın koruduğu kişi” olarak görülmeye başlıyorlardı.

8. Can Hasan Höyüğü

Karaman ilinin Alaçatı köyünde yer alan Can Hasan Höyüğü, ismini aslında köyün eski isminden almaktaydı. Can Hasan köyünün ismi sonradan Alaçatı olarak değiştirilse de höyüğün ismi değiştirilmemiştir.

Bugün Can Hasan Höyüğü’nü ziyaret ettiğinizde karşınıza üç alan çıkacaktır. Can Hasan 1, kalkolitik çağa dair verilerin olduğu bir bölgedir. Can Hasan 2’de Helenistik döneme ve Roma dönemine dair veriler bulunmaktadır. Can Hasan 3 ise neolitik döneme tanıklık etmiş bir bölgedir. Burada yapılan incelemeler sonrasında bölgede buğday, çavdar, arpa, keçi, domuz, köpek, balık, sığır gibi yerleşik hayata katkı sağlayacak unsurlar bulunmuştur.

Can Hasan’da dikkat çeken bir diğer önemli konu ise çanak çömleksiz döneme ait oldukça ilkel ve estetik algısından uzak kapların bulunmasıdır.

9. Bazı Önemli Neolitik Dönem Yerleşim Yerleri

Hacılar Höyüğü – Burdur

Bademağacı Höyüğü – Antalya

Höyücek – Burdur

Kuruçay Höyüğü – Burdur

Orman Fidanlığı – Eskişehir

Süberde / Görüklük Tepe – Konya

Çatalhöyük – Konya

Pınarbaşı – Karaman

Can Hasan – Karaman

Aşağı Pınar – Kırklareli

Hoca Çeşme – Edirne

Yarımburgaz – İstanbul

Fikirtepe – İstanbul

Ilıpınar Höyüğü – Bursa

Kumtepe Höyüğü – Çanakkale

Beşik / Sivritepe – Çanakkale

Ulucak Höyüğü – İzmir

Latmos – Muğla

Beycesultan Höyüğü – Denizli

Yumuktepe Höyüğü – Mersin

Köşk Höyük – Niğde

Musular – Aksaray

Aşıklı Höyük – Aksaray

Büyük Güllücek Höyüğü – Çorum

Domuztepe Höyüğü – Osmaniye

Demircitepe Höyüğü – Diyarbakır

Cafer Höyük – Malatya

Nevali Çori – Şanlıurfa

Göbeklitepe – Şanlıurfa

Çayönü – Diyarbakır

Körtik Tepe – Diyarbakır

Demircitepe Höyüğü – Diyarbakır

Hallan Çemi – Batman

Gusir Höyük – Siirt

Tilkitepe – Van

Tepecik Höyüğü – Elazığ

İkiz Höyük – Malatya

VIII
Maden Çağı

1. Madenin İşlenmesi, Doğa Tahribatı ve Seri Üretim Çabası: Kalkolitik Çağ (MÖ 5000-3000)

Geç neolitik çağın hemen arkasından gelen çağı tanımlayan kalkolitik kelimesi, Yunancada “bakır” anlamına gelen khalkos (χαλκός) ve “taş” anlamına gelen lithos (λίθος) kelimelerinin birleşiminden oluşmuştur.20 Aslında insanlığın anaerkil toplumdan yavaş yavaş ataerkil topluma geçtiği, savaşların başladığı, toplumsal statülerin oluştuğu, arazilerin özel mülk haline geldiği, meslek sınıflarının çeşitlendiği, şehirlerarası ticaretin sıklaştığı ve en önemlisi yazının ortaya çıktığı dönem olarak bilinmektedir.

Öyleyse kalkolitik çağın diğer dönemlerden en önemli farkı neydi?

Elbette maden!

Kalkolitik çağ dediğimiz dönemde, yüzeyden toplanan madenlerin işlenmesi süreci, çeşitli madenlerin de keşfedilmesiyle geliştirilmiş ve bir adım öteye taşınmıştır. Geç neolitik dönemde insanlar madeni ısıtarak şekillendirmeye çalışırdı. Kalkolitik çağda ise madenler artık eritilerek doğrudan şekillendirilmeye başlanmıştır.

Bakır, kurşun, gümüş, altın gibi madenlerin keşfedildiği bu dönemde artık yüzeyden maden toplama durumu ortadan kalkmış, rezervlerin olduğu maden ocakları açılmıştır. Artan maden kullanımı ve ateşte eritme gibi yeni maden işleme teknikleriyle beraber insanlar doğayı tahrip etmeye de başlamışlardı. Yüksek ısı için gereken odunu temin edebilmek amacıyla civardaki ağaçları kesiyorlardı. Aynı zamanda artan nüfus ve artan beslenme ihtiyaçları sebebiyle ormanlık araziler de tarıma açılıyordu.

Yine bu dönemde çömlekçi çarkının Anadolu’ya girmesiyle beraber seri üretim hızlanmıştır ve pişmiş topraktan yapılmış seramik kap kacaklara, kazıma tekniği kullanılarak ya da boyayla çeşitli motifler bezenmiş, estetik algı öne çıkmıştır.

Bu dönem, Anadolu’ya yapılan göçler sonucunda çeşitli dini ritüellerin ve kültürlerin bir araya geldiği bir dönem olmuştur.21

14.Muhsin Ertürk Budak, “Doğu Anadolu’nun Kayaüstü Resimleri (Kars-Kağızman)”, Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi Sosyal ve Ekonomik Araştırmalar Dergisi, 2014(4), s. 68-71.
15.Prof. Dr. Güven Arsebük, “Yarımburgaz Mağarası”, Arkeo Atlas, sayı I, 2002, s. 49.
16.Harun Taşkıran, “Prehistorik Arkeoloji ve Mağaralar”, Mavi Gezegen, sayı 24, 2018 s. 63-68.
17.Veli Sevin, Anadolu Arkeolojisi, Der Yayınları, İstanbul. S.15
18.Nazmiye Mutluay, Anadolu Neolitik Çağ Uygarlığı, Alter Yayınları, Ankara, 2010, s. 24-27.
19.Priscilla Mary Işın, Avcılıktan Gurmeliğe Yemeğin Kültürel Tarihi, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2020, s. 23.
20.Veli Sevin, Anadolu Arkeolojisi, Der Yayınları, İstanbul, s.71.
21.Sırrı Tiryaki, “Kalkolitik Çağ’da Doğu Anadolu Bölgesi Madenciliğinin Başlangıç Evreleri”, Bingöl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi (BUSBED), 7 (13), 2017, s. 178-200.