Читайте только на Литрес

Kitap dosya olarak indirilemez ancak uygulamamız üzerinden veya online olarak web sitemizden okunabilir.

Kitabı oku: «Ali Akbaş Armağanı», sayfa 6

Anonim
Yazı tipi:
 
“ …
Gökte ay bedir,
Erenler payı
Bir velveledir,
Tuttu semâyı
 
 
Binlerce melek
Geldiler tek tek
Kuruldu dernek
Duyunca nâyı
 
 
Başladı sema
İnledi sema
Hep medhü senâ
Yüce Mevlâyı
 
 
Yunus huşuyla,
Apak başıyla
Aşk yoldaşıyla
Çeker sevdayı
 
. .
 
Hey güzeller
Horasan erleri
Yesi güvercinleri
İki cihan serveri
Muhammed aşkına
Biz sizin dîvâneniz
Aylak tozunuz
Yitirdik nerede iziniz
Bu yurt
Osmancığın yurdu
Sizin yurdunuz
N’olur niyâz edin Hakk’a
Bizim kalmadı yüzümüz’
Secdeye kapandı bir pîr
Dediler Akşemsedin’dir
Bir avuç aldı topraktan
Bilmem ne diledi Hak’tan
Üfleyerek sola sağa
Şöyle söyledi toprağa:
 
 
‘Bozkır,
Benim gevrek ekmeğim
Yağsız aşım
Beşiğim, mezarım, seccâdem
Yavuz’un bindiği doru kısrak
Kalk artık şâha
Sûre-i Tâ-Hâ gibi
Uzan Allah’a
Duâlar , âminlerle,
Horonlar sinsinlerle,
Ardında yüz binlerle
 
 
Gelsin artık beklenen
Kaf Dağı’nın ardındaki küçük şehzâdem!.. dedi
Âmîn dediler.
 
. .
 
El ele perçin oldular
Derilip yüz bin oldular
Uçup güvercin oldular
Göklere kıldılar seyrân
Bir köşede kaldım hayrân
Gördüm ki,
Her şehrin bir sâhibi var
Her sâhibin bir nâibi var
Hacı Bayram,
Hacı Bektaş,
Adım adım,
Taş taş,
Mülkü tapulamışlar!” 25
 

O; yüce dîn,miz İslâm’a kâvî bir îmanla bağlı, dilimizin büyülü lîsânı olan Türkçeye kara sevdâlı, medeniyet kültürümüze ve köklü bir tarih şuuruna sâhip; vatana, bayrağa, örf ve âdetlerimize sâdık yorgun bir Türk milliyetçisidir. O, yumuşak görünümlü yapısının ardında çatal yürek taşıyan, yeri ve zamanı geldiğinde ve inanç değerlerine bir saldırı olduğunda gözünü daldan budaktan ve zâlimler karşısında sözünü dudaktan sakınmayan ve aslâ zulme boyun eğmeyen yiğit bir ideâlist ve serdengeçti bir alperendir. Hâl böyle olduğu için 28 Şubat’ın en ayazlı günlerinde korkusuzca şunları haykırmıştır:

 
“Yemenidir yaşmaktır
Bayraktır başörtüsü
Şimdi öz vatanında
Tutsaktır başörtüsü
 
 
Zulümdür gelir geçer
İnanan kalmaz naçar
Kuytu sularda açar
Zambaktır başörtüsü
 
. .
 
İdeâller arzular
Yasağa nasıl sığar
Her gün yeniden doğar
Şafaktır başörtüsü
 
. .
 
Oyası el örgüsü
Namusun tel örgüsü
Nene Hâtun’un süsü
Ak paktır başörtüsü” 26
 

O; “Türküler”, “Armağan”, “Huma Kuşumuz” şiirleriyle türkü nefesli bir şâir olduğunu ortaya koymuş, her türkünün dudağında tüten sözlerin efsunkâr özelliğinden ve ezgilerin gönül tellerimizi titreten güzelliğinden nasiplenmiş; gurbet türkülerinin hasretini, ağıtların hüznünü, uzun havaların derdini, kırık havaların neş’esini, bozlakların sesini, tatyanların nefesini, sürmelilerin güldestesini şiir heybesine doldurmuştur. Erbâbınca mâlum olduğu üzere, türkülerimiz, hem Türk kültürünün ve tarihinin mîrâsı, hem ferdî, hem de içtimâî bakımdan hayâtımızın aynası, sözün ve nağmenin hasıdır. Türkülerimiz, her yanımızı esrarlı bir şafak ışığıyla saran gönül dünyamızın mayasıdır. Türkülerimiz; bizi “Biz” yapan kadim özelliklerimizi hikmet diliyle ve bağlamanın teliyle anlatan Türk kültürünün silinmez tuğrasıdır. Türkülerimiz, Adriyatik’ten Çin Seddine Türk Dünyası’nın dört bir yanını gül bahçelerine çeviren bize âit nağmelerin en içli gülümsemesidir. Türkülerimiz; muhteşem ezgileriyle insanımızı yüreğinden yakalayan ve halkımızın ruh dünyasında coşkun ırmaklar gibi çağlayan bu aziz milletin gönül sesidir. Türkülerimiz, insanımızı; millî kimliğimizle, medenî birikimimizle, irfanî geleneğimizle, insânî hasletlerimizle ve edebî kıymetlerimizle buluşturan hudutsuz bir kültür hazînesidir. Türkülerimiz, şâir bir milletin kendi yüreğine doğru yürümesiyle işittiği âşinâ seslerden ve sevdâ gergefinde doyumsuz bir aşkla dokuduğu ışıklı nağmelerden oluşan bir şehrâyindir. Türkülerimiz; hayâllerimizi, ideâllerimizi, duygu ve düşüncelerimizi, gelenek ve göreneklerimizi dile getiren; daha doğmamışlarla yaşayanların ve Âhiret Yurdu’na göçenlerin gönüllerini aynı sevdâ sofrasında buluşturan, İslâm Medeniyetinin ve Türk kültürünün genetik kodlarını içinde saklayan ve duygu penceresinden ömür rüyâsını seyreden bir hayat destanıdır. O; “Yetik Ozan’ın azîz hâtırasın” ithâf ettiği ve türkülerimizi muhteşem mısralarla anlattığı “Türküler” şiirini ve “Huma Kuşumuz”u okuduğumuzda ne demek istediğimiz çok daha iyi anlaşılacaktır:

 
“Bin yılda yoğurduk her mısraını
Yüzüğe kaş ettik Ağrı Dağı’nı
Dünyaya değişmem bir aksağını
Gönlüme göredir bizim türküler
 
 
Türküler bilirim Vanlı, Yemenli,
Yemen’in yolları güllü çemenli
Söylemiş gelinler gözleri nemli,
Künyedir, kuradır bizim türküler
 
. .
 
Elif ördek olur, göllerde yüzer
Suyun aynasında saçını çözer
Ceylanlar peşinde avcılar gezer
Bir mîrî meradır bizim türküler
 
. .
 
Bin dereden su taşımış elekle,
Bin senedir kavgası var felekle
Tırmanır sırtında ağır şelekle
Ağrı’dır, Hîra’dır bizim türküler
 
. .
 
Bağlama dediğin üç tel bir tahta
Ne şaha baş eğmiş, ne taca tahta
Tüm dertleri özetlemiş bir ah’ta
Bozkırda nâradır bizim türküler” 27
“Yine duman almış Palandöken’i
Kerem et Mükerrem bir türkü söyle
Türküler bağrımda bir gül dikeni
Kerem et Mükerrem bir türkü söyle
Yükseklerde öten huma kuşumuz
Issız gecelerde can yoldaşımız
Sen söylerken göğe değer başımız
Kerem et Mükerrem bir türkü söyle
 
* * *
 
İşimiz yok bizim hasetle, kinle
Gam, kasavet dağıt gür nefesinle
Yüce endâmınla yiğit sesinle
Kerem et Mükerrem bir türkü söyle
 
 
Dadaş göğsümüze bir velvele sal
Rûhu coştur, çürük aklı yele sal
Birbirine girsin gerçekle masal
Kerem et Mükerrem bir türkü söyle” 28
 

O; şiirde esas olanın; düşüncenin borazanlığını yapmak değil, imge ve sembollerle duygu ve düşünceyi bir sentez ve bir denge içinde ve latif bir biçimde ifâde etmek olduğuna inananlardandır. Bu sebeple o; nesirle yapılması gereken “tebliğ” yöntemiyle didaktik şiirler yazmamış, nazmın kollarında şekillenen “telkin” usûlüyle fikriyâtını dizelere dökmüştür. O; şiirlerinde fikrî temâyüllerini ve inanç değerlerini edebî sanatlar muvâcehesinde sanatkârane bir biçimde ortaya koymuş, “tebliğ” değil, “telkin” etmek için; estetikle fikri, düşünceyle duyguyu, hayâlle ideâli şiirlerinde mükemmel bir biçimde harmanlamış, fikirlerini çayda eriyen şeker gibi şiirlerinin içine katıp eritmiş, hasılı şiiri fikirleştirmemiş, ancak fikirlerini şiirleştirmiştir.

O; şiirlerinde belli bir şekil endişesi gözetmemiş, yazacağı şiirin hece mi, serbest vezin mi, aruz mu olacağını o anki duygu ve ilham sağanağının belirlediğini söylemiştir. O; zarif buluşlarını ve imge çeşitliliğini şiirlerine yoldaş eylerken, gözden kaçan mahzun güzellikleri de soylu bir romantizm, yalın ancak vurgulu bir tarzda anlatmıştır. O; estetik bir söyleyişle duygularını dile getirmiş, kelime seçiminde çok titiz davranmış, mısralarını aliterasyon ve asonanslarla beslemiş, ses ve ritim armonisinin oluşturduğu müzikâl bir âhenkle dizelerini şekillendirmiş ve gelenekle modern şiir arasında güzel bir terkip meydana getirerek nev’i şahsına münhasır özel bir şiir üslûbu oluşturmuştur. Bu şiir dış estetiğiyle Orhan Veli, Cahit Sıtkı, Behçet Necatigil formunda görünse de; öz ve muhtevâ olarak Yunus Emre, Yahya Kemal, Necip Fâzıl ve Arif Nihat Asya çizgisindedir.

 
“Gün kısaldı, virdimiz oldu elfâz-ı güz
Soldurur her çehreyi güller gibi emrâz-ı güz
 
 
Gül solar, bülbül susar, efgân olur has bahçede
Yükselir dağdan dağa ah bir hazin âvâz-ı güz
 
 
Bir ölüm raksıdır her şey kuş, böcek, yaprak, çiçek
Dem tutar dallarda rüzgâr inledikçe sâz-ı güz
 
. .
 
Demledik deryaya karşı erguvan akşamları
Sâyesinde şîr olduk ismi pinhân, râz-ı güz
 
 
Sıkletinden kurtul Akbaş, hemdem ol yapraklara
Rûzigâr alsın götürsün başlıyor pervâz-ı güz29
 

Hâsılı O; îman dolu bir yüreğin sâhibi kâmil bir Müslüman, Hac vazifesini de edâ eden samimi bir mü’min, tarih şuuruyla tebellür etmiş bir münevver, düşünce ufkumuza yeni güzellikler katan bir muallim, millî değerlerimizin savunucusu gerçek bir entelektüel edip, irfanî sevdâyı ve Tûrânî düşünceyi baş tacı eden mümtaz bir ülkücü, “millet, ümmet, beşeriyet” halkalarını içten dışa doğru kucaklayan bir ehl- dil, Türk Dünyasının dertleriyle hemdert olan ve Dünya Türklüğünün hürriyet mücâdelesine en asil duygularla sâhip çıkan çilekeş bir milliyetperver, yüreği sevgi deryâsı olan bir güzel insan, kelimenin kâmil mânâsıyla Türk şiirinin günümüzdeki yüz akı olan bir büyük şâir ve mükemmel bir dil mîmârıdır…

O; “Kevser akan, Gül kokan30 kutlu bir sevdânın müftehiridir.

O; “Sirkeci’den tren gider / Evim barkım viran gider” diyen “Göç”ün31 şâiridir.

O; “Bin yılda yoğurduk bir mısraını” diye başlayan “Türküler32 şiirinin müellifidir.

O; “Bir sırr-ı Hüdâ’dır ölüm”33 diyerek son yolculuğun esrârını târif eden biridir..

O; “Erenler Dîvânında”, Aşk bir alev, gönül fânus34 diyenlerin sır dolu nefesidir.

O; “Tuna”ya35 ve “Aral’a Ağıt36 yakan Türk’ün en içli ve en samîmi sesidir.

O; Türküler gülistanından dost gönüllere deste deste “Armağan37 verendir.

O; “Eğer mâverâdan gelirse dâvet / Bir ziyâfet gibi gelir şahâdet”38 şuuruna erendir.

O; “Türk-İslâm Ülküsü”yle tuğrası çekilmiş kelâm ve kalem erbâbı bir asâlet fermânıdır.

O; “Ben bir deli Türk’üm dilimde türkü”39 diyenlerin duygularının tercümânıdır.

O; “Gül” gönüllü bir mü’min ve “Vicdânını kaybeden bir devrin vicdânı”dır.40

O; hatırşinas bir insan, kadirşinas bir ağabey, hudutsuz bir vefâ ve sahilsiz bir sevgi ummânıdır.

O; her şiiri içli bir destan, sevdâsı vatan ve mefkûresi Tûran olan turkuaz bir nakkaştır.

O; Türk Dünyası’nın hissiyâtına nigehbân olan “Ağlayan göz gibi buğulu Göygöl”le41 sırdaştır.

O; şiirlerinin güzelliğinde ve türkü tadında hayırlı, uzun ömürler dilediğimiz ALİ AKBAŞ’tır.

24 Kasım 2022

ALİ AKBAŞ
Metin ÖZARSLAN

Hayatı

Ali Akbaş, 1942 yılında Kahramanmaraş’ın Elbistan ilçesine bağlı Çatova [Maraba] köyünde doğmuştur. Çatova Köyü İlkokulu ve Elbistan Ortaokulunu bitirdikten sonra Kahramanmaraş Lisesine devam etmiş, burada okuduğu yıllarda edebiyata merak salmıştır. Şairin “Engizek” adlı ilk şiiri, 1955 yılında Kahramanmaraş gazetesinde yayımlanmıştır.

Kahramanmaraş Lisesinde öğrenci iken bir şiiri ile birincilik kazanmıştır. Bu şiir, Kahramanmaraş Lisesi Marşı olarak kabul edilmiştir.

Liseyi bitirdikten sonra İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünde yüksek tahsil alan Ali Akbaş, mezuniyetinin ardından 1973-1979 yılları arasında Elbistan, Çayeli ve Adana liselerinde edebiyat öğretmenliği, Gazi Eğitim Enstitüsünde idarecilik yapmış ve Ankara Meslek Yüksek Okulunda çalışmıştır. 1979-1982 yılları arasında Millî Eğitim Bakanlığı Film, Radyo, Televizyonla Eğitim Merkezinde radyo programcılığı görevinde bulunmuştur. 1983 yılında Hacettepe Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümüne araştırma görevlisi olarak geçmiş ve 1985 yılında “Yapalak ve Ekinözü Ağızları” konulu yüksek lisans teziyle bilim uzmanı payesi almıştır.

Ali Akbaş, yüksek lisansını tamamladıktan sonra Bölüm ’den ayrılmış ve Türk Dili Dersleri Koordinatörlüğü bünyesinde Türk Dili Okutmanı olarak görev almıştır. Okutmanlık yaptığı yıllarda da şiir ve ayrıca çocuk edebiyatıyla uğraşmıştır.

Bu yılların meyvesi olarak ortaya çıkan verimleri; şiir alanında “Masal Çağı” ve “Kuş Sofrası”, masal alanında “Gökte Ay Portakaldır”, tiyatro alanında ise “Kız Evi Naz Evi” adlı eserleridir.

Öğrencilik yıllarında çıkardığı Ülküpınarı dergisinden sonra arkadaşları ile birlikte, Divan, Doğuş Edebiyat ve Kanat dergilerini çıkarmıştır.

Hacettepe Üniversitesi bünyesinde 25 yıl okutman olarak çalıştıktan sonra 1996 yılında emekli olmuştur. Emekli olduktan sonra dışarıdan okutman olarak çeşitli üniversitelerde ders vermiştir.

2000 yılında, Ahmet Yesevi Uluslararası Türk-Kazak Üniversitesinde görev yapmıştır.

Evli, 5 çocuk babası ve 6 torun dedesi olan Ali Akbaş, hâlihazırda Avrasya Yazarlar Birliğinin Genel Başkan Yardımcılığı ve Birlik’in yayın organı Kardeş Kalemler dergisinin Genel Yayın Yönetmenliği görevlerini sürdürmektedir.

Edebî Faaliyeti

Herhangi bir edebî akıma bağlı olmadan “klasiklerle beslenmeyen yeninin kalıcı olamayacağı ve ancak geçmişten, yani maziden güç alarak yeniyi kurabileceğimiz” anlayışıyla şiirlerini, çoğunlukla hece vezni ve serbest vezinle az miktarda da aruz vezniyle yazmıştır. Ali Akbaş’ın şiirleri, Ötüken, Türk Kültürü, Türk Edebiyatı, Nilüfer, Erguvan, Doğuş, Türk Yurdu, Hisar ve Hamle gibi dergilerde yayımlanmıştır.

Ali Akbaş’ı çok yakıdan tanıyan Ersin Özarslan’ın ifadesiyle “Ali Akbaş, birinci sınıf bir ‘dilci’dir. Anadolu ağızlarını kullanmada uzman bir kişidir. Kimsenin tercih etmediği konuları işlemiştir eserlerinde. Meftun olduğu bir sanatçı yoktur. Zor yazdığını söyler, ilhamın peşinden koşar. Şiirlerini dostlarıyla paylaşır, kanaatlerini sorar, eserlerini bu şekilde yeniden değerlendirir. Nitelikli dikkatleri, dikkate alan bir tabiatı vardır. Şiir söz konusu olunca tüm değerleri unutur.”.

Ali Akbaş, şiirlerinde geleneksel malzemeye yer vermiş; bu cümleden olarak masal, efsane, destan gibi anlatmalık ve türkü, mâni ve ninni gibi söyle-melik türleri şiirlerinde kullanmış; ancak şiirinde bunlardan beslenmek yerine giderek hayatımızdan çekilen bu özel ve sözel dokuları hatırda tutmamızı ve bunlarla hafızamızı yenilememizi yeğlemiştir. Dolayısıyla Ali Akbaş, şiirini geleneksel malzemeyle besleyen bir şair olmaktan ziyade geleneksel malzemeyi şiirinde dile getirmeye gayret etmiş bir şairdir. Türk Dünyası, Türklük şuuru, vatan ve memleket sevgisi, millî ve manevi değerler, tabiat sevgisi, sosyal meseleler ve hayata, insana, eşyaya tabiata bağlı mücerret-müşahhas hemen her konuda ve insan-toplum-kültür ilişkisi temelinde, samimi bir üslupla, okuyanı sarıp sarmalayan ve onu içine çeken lirik ve dramatik nitelikli ve fakat oldukça sahici şiirler yazmış olan Ali Akbaş, pek az şiirinde de Korkut Akbaş müstearını kullanmıştır.

Ödülleri

Ali Akbaş’ın yaptığı edebî ve kültürel faaliyetler kültür ve sanat çevrelerinde yankı bulmuş ve şaire 1991 yılında Yunus Emre yılı dolayısıyla İstanbul’da gerçekleştirilen XII. Dünya Şairler Toplantısı’nda bir plaket verilmiştir. Aynı yıl “Kuş Sofrası” adlı eseriyle Türkiye Yazarlar Birliği tarafından çocuk edebiyatı dalında Yılın Şairi seçilmiştir.

1993 yılında, Kazakistan’ın o dönemde başkenti olan Almatı’da yapılan II. Türk Dünyası Şiir Şöleni’ne davet edilmiş ve burada Mağcan Cumabayulı Ödülü’ne layık görülmüştür.

2004 yılında, Kosova’da yayımlanan Türkçem çocuk dergisi tarafından Yılın Şairi Ödülü verilen Ali Akbaş, 2005 yılında İtalya’nın Venedik şehrinde düzenlenen 57. Şiir Bianeli’nde, 2007 yılında 20. Moskova Kitap Fuarı’nda ve 2008 yılında Frankfurt Kitap Fuarı’nda Türkiye’yi temsil etmiştir.

2011 yılında Türk Dünyası Edebiyat Dergileri Kongresi tarafından Türk Dünyası’nda Yılın Edebiyat Adamı seçilmiştir. 2018 yılında, Türk Ocakları Ayvaz Gökdemir Edebiyat Armağanı’na layık görülen şaire, 2019 yılında ise TÜRKSOY 25. Yıl Madalyası takdim edilmiştir.

Eserleri

Ali Akbaş, ağırlıklı olarak şiir yazsa da şiir dışında masal ve tiyatro alanında da eser vermiştir. Şiirleri Masal Çağı [Ocak Yayınları, Ankara, 1983], Kuş Sofrası [Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1991; Polatlı Belediyesi, Ankara, 1991; Bengü Yayınları, Ankara, 2016; Millî Eğitim Bakanlığı, Ankara, 2017; Konya Büyükşehir Belediyesi Yayınları, Konya, 2017], Eylüle Beste [Bengü Yayınları, Ankara, 2011, 2013], Erenler Divanında [Bengü Yayınları, Ankara, 2011, 2013], Turna Göçü (şiir) [Bengü Yayınları, Ankara, 2011, 2013], Bütün Şiirleri [Bengü Yayınları, Ankara, 2015, 2018] adlarıyla yayımlanmıştır. Masal kitabı Gökte Ay Portakaldır [Çocuk Vakfı Yayınları, Ankara 1993] adıyla yayınlanmış; tiyatro eseri ise Kız Evi Naz Evi [1969] adıyla İstanbul Radyosunda radyo programı olarak yayımlanmıştır.

Ali Akbaş’ın şiirleri, faklı dillere çevrilerek ve farklı Türk lehçelerine aktarılarak yurtdışında da yayımlanmıştır. Kuş Sofrası adlı şiir kitabı Mariya Leontiç tarafından Птичја Cофра [Ptičja Sofra] adıyla Makedonca’ya çevrilip yayımlanmıştır. İlk baskısı 2000 yılında Detska Radost Yayınevinde basılan kitabın genişletilmiş, iki dilli, Türkçe-Makedonca ikinci baskısı ise 2008 yılında Toper Yayınevi tarafından yapılmıştır. Kuş Sofrası 2008 yılında [Mir Aziz Azam aktarmasıyla] Özbekistan’da Özbek Türkçesiyle yayımlanmıştır. Seçilmiş Şiirleri, 2008 yılında [Ramiz Asker aktarmasıyla] Azerbaycan’da Azerbaycan Türkçesiyle kitap olarak yayımlanmış; 2016 yılında da [Tahir Kahhar aktarmasıyla] Özbekistan’da Özbek Türkçesiyle kitap olarak yayımlanmıştır. Bazı şiirleri pek çok Türk lehçesine aktarılmış, ayrıca Rusçaya çevrilerek yayımlanmıştır.

Son Söz Yerine

Ali Akbaş, bir sanatkâr bir şair olmanın dışında bir insan olarak da kendine has ve oldukça müşfik ve mütevazı tavrıyla tebarüz eden bir aksakaldır. 30 yıllık bir süre içinde yakınında bulunmuş olma şansına eriştiğim Ali Akbaş’ın sanatkâr yaratıcılığına doğrudan şahit olanlardan biri olarak oldukça kuru bir üslupla yazmaya çalıştığım bu tercüme-i hâl, elbette Ali Akbaş’ı mütemmim bir biçimde anlatmaya yetmeyecektir. Ben onun etrafındaki nice kardeşlerinden biri olarak kendisiyle aynı havayı teneffüs etmekten, ayrıca dört kitabının yayına hazırlanmasına dâhil olmuşluktan bahtiyarım. Kendisine sağlıklı, velut ve uzun bir ömür diliyor, Ali Akbaş Ağabey’i daha iyi tanımanın yolunun, yazdığı şiirlerde saklı olduğunu ifade etmek istiyorum.

ALİ AKBAŞ, ŞİİRİ VE BEN
Mariya LEONTİÇ

Her öğrencim kitabı eline alınca ona hayran oldu.

Bir öğrencim ise şiirleri akşamleyin kızına okurmuş.

Petar adlı yeğenim ise ilköğretimdeyken ben bilmeden

Kuş Sofrası’ndan birkaç şiir ezberlemişti


Dalay Lama’ya göre: “Memnun olma durumu mutluluğun anahtarıdır. Sağlık, varlık ve yoldaşlarla dostlar mutluluğun üç etkenidir.” Sağlık ve yoldaşlar (büyükbaba, büyükanne, baba, anne, eş, çocuklar, akrabalar) en çok kadere bağlı, varlık bizim emeğimize ve hayat görüşümüze, dostlar ise bizim seçeneğimize. Ben Türkiye’de olan dostlarla kendimi çok zengin hissediyorum. Türkiye dediğim zaman ilk önce Türkiye’de yaşayan dostlarım ve onların aileleri aklıma geliyor. Türkiye’de yaşayan dostlarım arasında şairimiz Ali Akbaş ve onun ailesidir. Her dostluk kendisi için ayrı bir masal olduğuna göre şairimiz Ali Akbaş’la da dostluğum ilginç bir masaldır. Şairimizi ilk önce eserleriyle, ondan sonra şahsen tanıdım. Bu sebeple bu güzel dostluk iki aşamada gelişti.

Şairimiz Ali Akbaş’ı Şiir Yoluyla Tanıma

Normal insanlar belki diğer insanları eser aracılığıyla tanımaya mecbur kalmıyorlar fakat biz, çeviriyle uğraşanlar çoğu kez böyle bir durumla karşılaşıyoruz. Türk şairlerinin çoğunu (Nâzım Hikmet, Cahit Külebi, Atilla İlhan, Sezai Karakoç vs.) şahsen tanımadan Makedoncaya çevirdim. Fakat çeviriye başlamadan önce onların şiirlerini defalarca okudum ve hayatları hakkında bilgi edinmeye özen gösterdim. Makedonya’da şairler hakkında sadece temel bilgi edinebildiğim için bu bana şairleri tanımam için yeterli olmuyordu. Böylece ister istemez şairleri şiir yoluyla tanımaya mecbur kalıyordum. Her şiir, şairin kişiliğini, hayat görüşünü, yaşadıklarını, duygularını, hayallerini ve estetik zevkini yansıtır. Şiirlerini çevirdiğim şairlerin hayatı hakkında sonradan yeterli bilgi edindiğimde çoğu kez hayalimde onları doğru “tanıdığımı” anladım. Gözleri görmeyen kişilerin diğer duygularını fazla geliştirmeye mecbur kaldığını biliyoruz. Biz, Türkiye’den ve Türk şairlerinden uzak yaşayan ve çalışan çevirmenler de şairleri tanımadan, görmeden, mısralar arasında okumayı ve hayallerimizi geliştirmeye mecbur kalıyoruz. Doğal olarak onlardan bazılarını tanıma fırsatımız olunca, gerçek şair hayalimizdeki şaire uyuyorsa sevinç büyüktür. Ali Akbaş’ı hem şiir yoluyla hem de onun dostu ve benim öğretmenim ve meslektaşım olan Hüseyin Özbay’ın sohbetlerinden tanıma fırsatım oldu. Bunu Ali Akbaşı’n Kuş Sofrası adlı Türkçe – Makedonca kitabının son sözünde de yazdım: “Eğer Hüseyin Özbay hocam, bir dost ve bir meslektaş olarak hayatıma girmeseydi herhâlde Ali Bey’i ve şiirlerini tanıma fırsatım olmayacaktı…”Hüseyin Özbay, Aziz Kiril ve Metodiy Üniversitesi Blaje Koneski Filoloji Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünde çalışıyordu. Derslerinde Türk edebiyatından en güzel örneklerini seçerdi. Bir derste bizlere Ali Akbaş’ın Kuş Sofrası adlı şiir kitabından “Üç Gümüş Tüy” şiirini okudu. Kitaba da şiire de hayran oldum. Bu sebeple şiiri defterime yazdım ve şu kıtaları aylarca okudum:

 
Mevsim bahar
Hava lodos
Sular sarhoştu
Kıyıyı dövüyordu dalgalar
O gün iki kuş
Bir kumsalda buluştular
    Bir martı
               Bir kartal
 
 
Ak paktı martı
Köpükten yaratılmıştı
Kartal kapkaraydı
Kayalardan kopmuştu
Yalçın kayalardan
Şaşırıp kaldılar
    Bir martı
               Bir kartal
 
 
Maviydi kıyı
Kubbeler semaviydi
Martı güzel,
Kartal yabaniydi
Uçtular
 
 
Kubbeler – kemerler arasından
    Bir martı
               Bir kartal
 
 
Ama bir gurup vakti
Alev aldı sular
Kanatları tutuştu kuşların
Kartal dağlara kaçtı
Martı denize daldı
Kumsalda üç tüy kaldı
Üç gümüş tüy
Bu böyle bir masaldı
    Bir martı
               Bir kartal
               (Üç Gümüş Tüy)
 

Birkaç ay sonra Hüseyin Bey Türkiye’ye gitti ve Ali Akbaş’tan bana Kuş Sofrası adlı şiir kitabını armağan olarak getirdi. Şair şahsen tanımadığı bir genç hanıma çok güzel bir armağan göndermişti. Bu kitabı defalarca okudum ve bir gün şiir çevirisine başladım. Şiirleri tam benim sevdiğim gibi lirikti. Her şiirinden ahenk, renk ve koku yayılıyordu. Aynı yılda, 1998’de, sıcak bir ağustos gününde Hüseyin Bey telefonla seslendi ve Ali Bey’in şiir çevirilerini getirmemi rica etti. O gece Ali Akbaş’la tanışacağımı biliyordum.

25.Ali Akbaş, Erenler Dîvânında, Erenler Dîvânında, 9-15
26.Ali Akbaş, Turnalar Göçü, Başörtüsü, 48-49
27.Ali Akbaş, Turna Göçü, Türküler, 28-33
28.Ali Akbaş, Turna Göçü, Huma Kuşumuz, 40
29.Ali Akbaş, Eylüle Beste, Güz Gazeli, 130-131
30.Nurullah Genç, Rüveydâ, Rüveydâ, 65
31.Ali Akbaş, Eylüle Beste, Göç, 82
32.Ali Akbaş, Turna Göçü, Türküler, 28
33.Ali Akbaş, Turna Göçü, Şeb-i Yeldâ, 81
34.Ali Akbaş, Erenler Dîvânında, Erenler Dîvânında, 10
35.Ali Akbaş, Erenler Dîvânında, Tuna, 102
36.Ali Akbaş, Erenler Dîvânında, Tuna, 80
37.Ali Akbaş, Turna Göçü, Armağan, 34
38.Ali Akbaş, Erenler Dîvânında, Cepheden Mektup,702
39.Ali Akbaş, Erenler Dîvânında, Kutlu Taş, 53
40.Cemil Meriç
41.Ali Akbaş, Erenler Dîvânında, Göy Göl, 40 – 43
₺88,83

Türler ve etiketler

Yaş sınırı:
0+
Litres'teki yayın tarihi:
01 ağustos 2023
Hacim:
663 s. 139 illüstrasyon
ISBN:
978-625-6981-43-0
Yayıncı:
Telif hakkı:
Elips Kitap
Metin
Средний рейтинг 0 на основе 0 оценок
Metin
Средний рейтинг 0 на основе 0 оценок
Metin
Средний рейтинг 4,1 на основе 7 оценок
Metin
Средний рейтинг 0 на основе 0 оценок
Metin
Средний рейтинг 0 на основе 0 оценок
Metin
Средний рейтинг 0 на основе 0 оценок
Metin
Средний рейтинг 0 на основе 0 оценок
Metin
Средний рейтинг 0 на основе 0 оценок
Metin
Средний рейтинг 0 на основе 0 оценок
Metin PDF
Средний рейтинг 0 на основе 0 оценок
Ses
Средний рейтинг 0 на основе 0 оценок
Ses
Средний рейтинг 0 на основе 0 оценок
Ses
Средний рейтинг 0 на основе 0 оценок
Ses
Средний рейтинг 5 на основе 1 оценок
Ses
Средний рейтинг 0 на основе 0 оценок
Ses
Средний рейтинг 0 на основе 0 оценок
Metin PDF
Средний рейтинг 0 на основе 0 оценок
Metin
Средний рейтинг 0 на основе 0 оценок
Metin
Средний рейтинг 0 на основе 0 оценок
Metin
Средний рейтинг 0 на основе 0 оценок