Sadece LitRes`te okuyun

Kitap dosya olarak indirilemez ancak uygulamamız üzerinden veya online olarak web sitemizden okunabilir.

Kitabı oku: «Cengiz Han'ı Aramak», sayfa 11

Anonim
Yazı tipi:
2.3. Karakter Özellikleriyle Cengiz Han

Temuçin’in karakterini şekillendiren özellikler arasında; vefa, cömertlik, adalet, duygu kontrolü, koşulsuz sadakat, acımasızlık gibi nitelikler belirir. Onun adilane paylaşıma verdiği önem, çocukluk yıllarında kardeşleri ile olan ilişkisinden başlayarak bir imparatorluk oluşturma süreci boyunca açık bir şekilde görülür. Henüz bir çocukken kardeşi Bekter’i öldürdüğünden tarihe kardeş katili olarak geçer. Romanda bu ölümün sebebi, Temuçin’in kendisi tarafından anlatılır: “Bekter beni hep rakibi olarak gördü. Meyvenin içindeki kurt gibiydi, karışıklık yaratmada kimse eline su dökemezdi.” (s. 91) Bekter, tüm boyun kendilerini terk ettiği, ailenin hayatta kalabilmek için toprağı kazıp yiyecek aradığı koşullarda dahi Temuçin’in kurduğu av tuzaklarını bozmaktan büyük bir keyif alan, avdan eli boş dönen Temuçin ile dalga geçmekten keyif alan bir karakter olarak çizilir. Dahası hem Bekter hem de onun annesi Suçigil, Höelün Ana’nın kaçırılmasına atıfta bulunarak her fırsatta Temuçin’in bir “Merkit piçi” (s. 92) olduğunu söyleyip onu tehdit ederler. Ayrıca Bekter, aile içinde hırsızlık yapan, Temuçin ve Kasar’ın vurduğu kuşları çalarak kuşları kendi avlamış gibi gururlanan bir karaktere sahiptir. Tüm bunlar Temuçin’in ruhunda günden güne biriktiğinden Kasar ile birlikte Bekter’i ok ile öldürürler. Bu olay, ileride Cengiz Han’ın, hırsızlığa ve adaletsizliğe karşı net bir tavır geliştireceğinin ve suçlu kim olursa olsun cezasını keseceğinin göstergesidir. Yıllar sonra Cengiz Han’ın, Camuka’ya gönderdiği mesajda, Temuçin’in çocukluk yıllarında gösterdiği adil tavır ortaya konulur. Camuka sadece kendini düşünse de Temuçin, babasının mavi kupasındaki sütü içerken Camuka’nın hakkını ayırmayı ihmal etmez.

Cengiz Han’ın zalimliği, gelmiş geçmiş hükümdarların en acımasızlarından olduğu, tarihin not düştüğü bir gerçektir. O, kadınlar ve çocuklar da dâhil olmak üzere “boyları kağnımın tekerini geçen” (s. 214) her Tatarı kılıçtan geçirme emri verecek kadar acımasız; “Öksüzler Gök’ün armağanıdır” (s. 282) diyecek kadar da merhametlidir. Ancak söz konusu paylaşım ve adalet olduğunda onun bencilce davranışlar sergilemediği görülür: “Acımasız olmasına karşın cömertti, paylaşma çağı geldiğinde, kendi öldürdükleri de dahil, en iyi parçaları bırakır, onları en çok hak edenlere verirdi.” (s. 188) Cengiz Han, kendi çocuklarına da adil davranmış, onlar arasında bir ayrım yapmamıştır.

Onun bir diğer karakter özelliği vefadır. Boyu onları bırakıp Naymanların peşinden gittiğinde kendisine yardım eden baba dostu Toğrıl, sonraları Temuçin’e yüz çevirir. Toğrıl, zor duruma düştüğünde de artık güçlü olan Temuçin’den yardım ister. Togrıl’a yardım eden Temuçin, ona gönderdiği mesajda şöyle der: “Sırtıma sapladığın hançere karşın, seni askerlerini kuşatan Naymanlardan kurtarmam için yalvardın. Kinim beni sağırlaştırdı mı?” (s. 281) Buradan Temuçin’in duygularıyla hareket etmediğini, en zor durumda bile mantıklı ve stratejik kararlar alabilecek bir iradeye sahip olduğu anlaşılabilir. Onun kişisel duygu durumlarının tazyiki ile karar vermediğinin bir diğer örneği, Ok Cebe ile olan diyaloğudur. Cebe, Temuçin’i ve atını yaralayan okçu bir Noyan’dır. Cebe yakalanıp Temuçin’in huzuruna getirildiğinde dürüst ve korkusuz bir şekilde ona cevap verir. Bu cesaret ve dürüstlükten etkilenen Temuçin, Cebe’yi orada öldürtmek yerine kendi ulusu adına savaşması için onu ordusuna alır.

Seferleri sırasında Noyanlardan Temuçin’in yönetime katılan başka insanlar da olur. “Bu andıma ihanet edersem, Tengri beni bu çamurlu suya döndürsün” (s. 288) diyen Temuçin için sadakat çok önemli bir kavramdır. Hangi kabileden olursa olsun biri efendisine ihanet ederse onu hiç düşünmeden öldürür. Kendisine katılan düşmanlara: “Bana Targutay’ı getirmiş olsaydınız her üçünüzün de kellesini uçururdum, çünkü efendisine el süren bir adam ölümden başka hiçbir şey layık olamaz” (s. 289) der. İhanetleri karşısında ödüllendirilmek arzusu ile Timuçin’in huzuruna çıkan her hain, ödül yerine ölüm ile cezalandırılır. Onun bu karakter özellikleri, onları terk edip gidenler ve düşman kabileler arasında günden güne yayılır. Yerinde kararlar alabilen, adil, paylaşımcı, vefa ve sadakat kavramlarına önem veren kişiliği nedeniyle Temuçin’in güçlü ve büyük bir lider olacağını anlayanlar; aileleri, silahları ve hayvanları ile Temuçin’in ordusuna katılır.

2.4. Siyasi ve Askeri Dehasıyla Cengiz Han

Temuçin’in en büyük başarısı belki de öfke ve intikam duygularının esiri olmamasına bağlıdır. Babası Yesügey öldüğünde, Temuçin’in küçük bir çocuk olması ve kabile üyelerinin daha güçlü bir liderin etrafında toplanma arzusu, Temuçin ve ailesinin terk edilmesiyle sonuçlanır. Temuçin güçlendiğinde, vaktiyle onu terk edenler, geri dönüp onun hâkimiyeti altına girmek isterler. Temuçin hiçbir yönetimsel zafiyet göstermeden, sadakat göstermeleri halinde onları kabul eder. Güçlü kabilelerin kızları ile evlilik bağları kurup, bu evliliklerle siyasi güç kazanma yolunu da tercih eder. Örneğin Karaim reisi Toğrıl’ın yeğenleri ile kardeşleri Belgütey, Kasar ve can dostu Borçu’yu evlendirir. Borçu, eşi Cerelma’dan ayrılmak istese de Temuçin, Karaimlerden gelecek olan desteği kaybetmemek için bu evliliğin bozulmasına izin vermez.

Tepeden inme bir kararla değil kurultay kararı ile kağan seçilmeyi kabul eder. “Yasal veliahtın yerini alan bir ast görülmüş müdür? Başkalarının yuvasını çalan guguk kuşu muyum ben?” (s. 192) diyerek, bütün herkesin onu kağan olarak görmek istediğine emin olmak ister. İstişareye de önem verir. Akrabaların fikirlerini sormayı ihmal etmez: “Karar verirken ya da ileriye dönük tasarılar hazırlarken onların da yanında bulunmalarına özen gösteriyordu. Onlara karşı içinden kin beslese bile, bunu hiç göstermedi.” (s. 186) Kağan seçildikten sonra da hâkimiyeti altındaki insanlardan koşulsuz bir itaat ister: “Bana itaat edeceksiniz, içinizden kimsenin Yasa’mı bilmezden gelmesine izin vermeyeceğim. Hiçbir eksiğiniz olmayacak, sizi koruyacağım. (…) Hiçbir ihanet cezasız kalmayacak!” (s. 195) Aile bağları olanları ya da soyluluğu gözetmeden, hiçbir ayrım yapmadan ihaneti cezalandırır. Bu tavrı, onun adil ve yasaya bağlı bir hükümdar olduğunun, iltimastan uzak durduğunun göstergesidir.

Siyasi ve askeri başarısının bir diğer sebebi de disiplinli olmasıdır. Şikâyet edene, korkaklık gösterene asla acımayan, demir gibi bir irade ile hedefe odaklanan bir mizacı vardır. Moğolların devlet teşkilatına bakıldığında, ordu-millet anlayışının hâkim olduğu görülecektir. Yani, eli silah tutan herkes, ihtiyaç halinde asker kabul edilir. Cengiz’in askeri başarısının altında, ordusunun teçhizat ve sayıca üstünlüğü değil, sistemleştirdiği teşkilat vardır. Uygulaması ve kontrolü çok kolay olduğundan askeri düzeni onluk sistem üzerine inşa eder. Muhafız tümeni ile ilgili bir talimatname oluşturur. Bu talimatname incelendiğinde; Cengiz’in, Moğolların tüm yaşamını belli bir sistematiğe oturtmak istediği anlaşılır. Göçebe ve serbest yaşayan, çapul, yağma ile geçimini sağlamaya çalışan bu topluluk, onun çabasıyla belli bir düzene girer. Moğolların Cengiz’e kadar ne bir yasası ne de bir teşkilatı vardır. Cengiz, sadece orduyu değil, koyduğu yasalarla içtimai hayatı da düzenleme yolunu seçer.

Psikolojik savaş taktiklerini başarıyla uygular. Onun fethettiği şehirlerde hiçbir canlı bırakmadan yakıp yıkması, biraz da direnişle karşılaşmadan, savaşmaya gerek kalmadan boyları hâkimiyet alma isteğinden beslenir. Etrafındakilere, direnenleri nasıl bir sonun beklediğini göstermeyi amaçlar. Kırımlardan birkaç kişinin kurtularak yaşananları anlatmasına müsaade eder. Bu yaklaşım, bir Moğol korkusu oluşturulmasına hizmet eder. Gönüllü olarak kendisine tabi olanların can ve malına dokunmaz. Böylece askeri gücünü daha ekonomik kullanma imkânını yakalar. Fethettiği yerlerdeki nitelikli insanları ortadan kaldırmak yerine, kendi hizmetine alarak onlardan yararlanma yolunu seçer.

Romanda Cengiz Han’ın askeri başarısı anlatılırken, onun stratejik dehasına da vurgu yapılır. Örneğin, Nayman Hanı’nın korkak olduğunu öğrendiğinde kurduğu plan ile daha savaş başlamadan psikolojik bir üstünlük edinir:

Kağan zaman yitirmeden Nayman hanının bu zaafından yararlanmaya girişti. Keçeden koruluklar yaptırdı, bunları dizginler ve söğüt dalları kullanarak yedek atların sırtına bağlattı. Dağların tepelerinde göründüğümüzde, düşman bizim seksen bin kişi olduğumuzu sanacaktı, oysa yirmi bin bile değildik. (s. 309)

Onun savaş dehasının bir diğer örneği, Karaimler ile ettiği mücadelesinde görülür. Kardeşi Kasar’ı bir plan yaparak Karaimlere gönderir. Cengiz’in planına göre Kasar, Karaimlere Cengiz tarafından casus olarak görüldüğünü, kovulduğunu, yanında iki yüz savaşçıdan fazla bulunmadığını söyleyecek ve Cengiz’in yerini onlara bildirecektir. Yine Tangutlar üzerine düzenlediği seferde, şehir halkına her türlü eziyeti yapmalarına rağmen yetkilileri kale surlarından çıkaramayınca şehirdeki bütün kuşları toplayarak ayaklarına kıtık sarar, ateşe vererek kuşları serbest bırakır. Yuvalarına geri dönen kuşlar her yerde yangın çıkarır. Kuşları kullanmanın yanı sıra şehirlerdeki akarsuların yönünü dönüştürmek, savaştığı toprakları sular altında bırakmak gibi yöntemleri de uygular. Romanda “Moğol ordusunun bilinen tüm orduların en etkilisi ve en acımasızı olduğu kuşkusuzdu” (s. 458) diyen yazar, Cengiz Han’ın savaş dehasını ortaya koyarken Moğol ordusunun acımasızlığına da vurgu yapar: “Atlarımızın geçtiği yerde bir şey kalmıyordu, dedi Cuci, pirinç, darı, mısır tarlaları, meyve ağaçları, bahçeler, ekinler, su arkları, su yolları, hepsi yıkıldı, yakıldı, söküldü, sular altında bırakıldı.” (s. 414)

Cengiz Han ve ordusunun tarihin gördüğü en acımasız ordu olduğu, birçok kez tarihî kayıtlara düşürülür. Özellikle Harzemşahlar ile ticaret yapma girişimine karşı Harzemşah hükümdarı Alaeddin Muhammed’in sergilediği öngörüsüz tavır, Buhara ve Semerkant gibi iki kültür ve medeniyet şehrinin yok olmasıyla sonuçlanır. Bu konuda, Cengiz’in kopardığı fitnenin, Büyük İskender’den daha büyük olmadığını belirterek Cengiz karşıtı söylemleri güdükleştirmeye çalışan Yusuf Akçura, Ortaçağ’da savaşların zaten çok kanlı olduğunu, Cengiz’in zamanın savaş adabı içerisinde hareket ettiğini ve “muharebeye aşure dağıtmak için gidilmediğini”129 belirtir.

Cengiz gerek uyguladığı psikolojik taktiklerle gerekse stratejik planlarla elinde bulunan imkânları en verimli şekilde kullanmıştır. Savaşlardan sonra elde ettiği ganimeti, sahip olduğu tüm zenginliği sadık adamlarına dağıtır. Savaş esnasında cesaret ve sadakat gösterenleri soylu ilan eder. Bu da sıradan çoban ya da at bakıcıların birtakım ayrıcalıklara kavuşarak daha da motive olmasını sağlar. Bunların dışında Cengiz, muhaberata da önem verir. Her oba arasında kırk bin adımda bir nöbetçinin bulunmasına, bu nöbetçilerin önemli haberlerin iletilmesi için dinlenmiş ve beslenmiş üç atı devamlı hazır bulundurmasına ve bu görevi gereği gibi yerine getirmeyenlerin dizlerinin kırılmasına karar verir.

Cengiz Han, istişareye önem verir, etrafındakileri dinler ancak son kararı kendi verir. Karar mekanizmasından tek bir kişinin sorumlu olması, ona göre barış ve huzur için elzemdir. Tanrı tarafından yeryüzünde ahenk ve barış getirmek için seçildiğine, savaşmayı reddeden her Moğol’un Tanrı’ya ihanet etmiş olacağına inanır, bu kimselerin kanını toprağa kendi elleriyle dökeceğini söyler. Onun için birlik ve beraberlik çok önemlidir. Moğol boylarının birbiriyle savaş hâlinde olması, Moğolların zayıflamasına neden olduğundan onları sancağı altında toplamaya çalışır ve bunu başarır. Oğullarına birbiri ile barış içinde yaşamalarını tavsiye eder:

Oğullarım barış içinde yaşamayacaklarsa, bir imparatorluk kurmanın anlamı ne? Sizi doğuranı kadınım olarak aldığımda, Moğol boyları sizin gibiydi: birbirlerine karşı savaşıyorlar, yağmalıyorlar, birbirlerini öldürüp Moğol halkının zayıflamasına neden oluyorlardı. Onların hepsini sancağım altında toplamayı başardım. (s. 425)

Cengiz Han, Moğol uluslarını bir araya toplamayı başarmış ve ölümünden sonra bu birlikteliğin bozulmaması için akıllıca karar vermiştir. Cuci, Cengiz’in ilk oğludur. Dolayısıyla vârisini belirlerken ilk onun fikrini sorar ancak Cuci’den önce Çağatay cevap verir: “Biz Merkit esiri olan bu halefe nasıl itaat ederiz?” (s. 143) Cengiz’in hanımı Börte, bir Merkit baskını sırasında kaçırılmış ve Merkitlerin elinden kurtarıldığında hamile olduğu anlaşılmıştır. Bu hamilelikten Cengiz’in ilk oğlu Cuci doğar. Börte’nin kaçırılmadan önce hamile olup olmadığı bilinmediğinden Cuci, ömür boyu bu şüphenin altında ezilmiştir. Cengiz Han, bu şüpheyi hep taşısa da Cuci’yi ailesinden ayırarak aile bütünlüğünü bozmayı tercih etmez. Bu şüphelerden dolayı Cengiz Han’ın vârisi, büyük oğlu Cuci değil, üçüncü oğlu Ögedey olur ve Cengiz, topraklarını evlatları arasında paylaştırır. Cengiz’in bu yerinde müdahalesi ile onun ölümünden sonra kardeşler arasında çıkabilecek bir taht kavgası ile imparatorluğun parçalanmasını engellemiş olur.

Cengiz Han’ın bir başka siyasi dehası, yüzlerce günlük yoldan çağırıp getirttiği bir Jinli bilgedir. Bilgeden ölümsüzlüğün sırlarını öğrenmek ister. Onun dini hakkında bilgi edinir. Ve ilginç bir şekilde Tao’yu arayan müritlere vergileri kaldırır: “Bana uzun yaşamanın sırlarını bildiğini ama sonun kaçınılmaz olduğunu anlattı. O yaşlı adam büyük bir bilge. Bana dinini öğretti. Tao’yu aramak insanı hayran bırakan bir uğraş, o gidince de ferman verdim. Gök’e onun gibi yakaranlara konan bütün vergileri kaldırdım.” (s. 455) Cengiz Han’ın ordusu çok büyük olduğundan Cengiz ordunun uzun süre hedefsiz tutulmasının doğru olmayacağının farkındadır. Bu nedenle öncelikle Kara Hitay ülkesine karşı sefer emri verir.

Çin’deki iç karışıklığı bildiğinden asıl hedefi Çin’dir ve Kara Hitayların önünde engel olmasını istemez. Çin, Moğol ordusundan daha donanımlı ve tecrübeli, sayıca da fazla olmasına rağmen Çin İmparatorluğu girdiği mücadeleden başarıyla çıkar. Pekin’in beş yüz kilometre ötesinde bir tapınakta yaşayan şöhretli bir Tao rahibine ulakla davet mektubu gönderir ve on bin kilometre yolu aşarak rahibin gelmesini ister. Burada Cengiz Han’ın amacı, binlerce kilometre öteden gelecek ölümsüzlük sırrı mıdır? Bu buluşma sonrasında Cengiz Han, Tao rahibinin tüm müritlerini vergiden muaf tutar ve rahip Pekin’e döndüğünde müritleri çığ gibi artar. Nadir Devlet, Cengiz Han’ın Çin devletinin resmî dini olan Konfüçyüsçülüğün yerine Tao rahiplerini himaye etmeyi uygun gördüğünü belirtir. Çünkü Taoizm, bu dünyaya değil öteki dünyaya odaklanan, insanlara az olan ile yetinmeyi öğreten, siyasi otoriteye karşı çıkmayan pasifize bir topluluk modeli yaratır. Konfüçyüsçülük, Taoizm karşısında gerilemesi, Cengiz’in Çin’i uysal bir topluluğa çevirme amacı içinde olduğuyla yorumlanabilir.130

Örnek olarak verilen bu birkaç uygulamadan hareketle, Cengiz Han’ın siyasi ve askeri başarısının altında çok çeşitli paradigmaların olduğu söylenebilir. Cengiz hem kendi ordusunu iyi yöneten hem de fethettiği ülkeleri kendi sistemine adapte edebilen bir liderdir. Başarısının nedeni, onun bu uyum kabiliyeti, öngörüsü, sistematik ve planlı hareket etmesidir.

2.5. Oluşturduğu Hukuk Sistemi ve Cengiz Han

Cengiz Han’ın yönetimi altında farklı kabilelerden sayısız insan bulunur. Cengiz Han bu kadar insanı sadece gelenek görenek, töre ve keyfî kararlarla yönetemeyeceğinin farkındır. O, boylara bölünmüş olan halkın mahkeme kararlarının mavi deftere yazılmasını, yeni kanunların kendisine danışıldıktan sonra kayda alınmasını, bu kuralların nesilden nesile intikal etmesi gerektiğini ve bunları değiştirmeye kalkanların cezalandırılmasını emreder. Böylece Cengiz Yasası olarak bilinen yasaların temeli atılmış olur. Bu yazılı belgeler, günümüze ulaşamadıysa da bu yasaların uygulama şekillerine dair yeterli malumat günümüze ulaşmıştır.131 Cengiz Han, yaşamı boyunca bir liderde bulunması gereken birçok özelliği taşıdı ancak “Cengiz’in en önemli mirası Yasa idi.”132 Moğol Kurdu’nda Cengiz Han’ın yasaya verdiği önem ve bu konudaki çabası şöyle anlatılır:

Kağan Yasa koşullarını belirliyordu. Arkadaşları ve ailesinin üyeleriyle birlikte tartışıyorduk. Yasalarını tüm bozkurtlara -savaşçılarını öyle adlandırmıştı- uygulayacak, böylece gelecekteki Moğol halkının yaratılmasını, onların güçlü ve birlik olmalarını, atalarının değerlerine saygı göstermelerini, Kağan’ın onur kurallarına uymalarını sağlayacaktı. (…) İlk Yasalar suyun ve ateşin kullanılmasıyla ilgili izinler ve yasaklardan oluşuyordu. (s. 199)

Cengiz Han’ın koyduğu yasalar, aslında onun hayata tutunmaya çalıştığı yıllarda yaşadığı olaylar ile yakından ilgilidir. Geçmişte kendi yaşadığı zorlukları başkaları da yaşamasın diye kurallar koyar ve Moğolların sosyolojik düzenine katkı sağlar. Örneğin; “At hırsızları, bakirelere tecavüz edenler, aynı cinsiyetten bir hayvan ya da insanla ilişkiye girenler, aile üyeleriyle zina yapanlar, üstlerinden onay almadan bir tutsak öldürenler, ölüm cezasına çarptırılacaktı(r)” (s. 200) Daha romanın başında Temuçin, atlarını çalan hırsızların peşinden koştururken görülür. Borçu’nun yardımıyla çalınan atlarını bulur. Bu olay ona hem dostluğa vefa göstermeyi öğretir hem de at hırsızlığının ölüm ile sonuçlanacak bir suç olarak yasaya girmesine vesile olur. Boyunun terk edip gittiği yıllarda açlıkla mücadele etmesinden ötürü, Cengiz Yasası’nda yemeğe ve yemek paylaşımına son derece saygı duyulduğu görülür. Özdemir’in Alinge’den aktardığı üzere: “Başkasının yanında onu birlikte yemeğe çağırmadan bir şey yemek ve arkadaşlarından daha çok yemek yasaktır. Üstünde yemek pişirilen bir ateşin veya yenilmekte olan bir yemeğin üzerinden geçmek yasaktır.”133 Çok yemekten dolayı kusanın cezası ölümdür. Yine boyun ileri gelenlerinden birinin karısını kaçırmak da yasaktır. Bu yasak, Börte kaçırıldığında Cengiz’in hissettikleri doğrultusunda yasaya koyulmuş olmalıdır. Diğer devletlere gönderdiği elçilerinin, kafaları kazınmak suretiyle hakarete uğradığını, öldürüldüklerini gördükten sonra, elçilerine el sürülmesine izin vermeyeceğine ant içer. Ve Yasa’dan sorumlu yazıcıya, “hangi boydan olursa olsun elçilerin dokunulmaz olduklarının ilan edilmesini” (s. 422) buyurur.

Sosyal hayatı düzenleyen bu yasakların uygulanması esnasında kimseye bir ayrıcalık gösterilmez. Moğol soyundan gelen Curkinler, Temuçin savaştayken onun obasını yağmalayınca, Temuçin, Curkinlerin önderi Kersey’in başını uçurur. “Böylece herkes Moğol soylularının ve Moğol ulularının Yasa’nın üzerinde olmadığını anlar.” (s. 232) “Güneşin doğduğu yerden battığı yere kadar, herkes genç Temuçin Kağan’ın yeğenini Yedi Tepeler’in eteğinde ihanetten ve itaatsizlikten öldürdüğünü biliyordu.” (s. 234) Sadece soylular değil, köle ve yabancıların hakları da yasanın koruması altına alınmıştır. “Yabancıların da böyle bir düzende bir ırk güçlüğü yaşadığı görülmemişti. Hepsine eşit davranılıyor, hepsinden aynı itaat bekleniyor, hepsi de ölünceye kadar yanındakine yardım ediyordu. Jinli köle de Moğol soylusu da aynı ödüllere ya da aynı cezalara adaydı.” (s. 427) Cengiz Han’ın oluşturduğu kurallar ve hâkimiyeti altındakilere karşı gösterdiği adaletli yaklaşım, farklı kabilelerden birçok insanı bir arada tutabilme ve topraklarını bu denli büyütebilme başarısının altında yatan sebeplerden biridir.

2.6. Yazılı Kültür ve Cengiz Han

Borçeginlerden Yesügey’in oğlu Temuçin; yetişme şartları, bu şartların şekillendirdiği karakter özellikleri, askerî ve siyasi dehası sayesinde çok kısa süre içinde Kore Yarımadası’ndan Tuna Nehri’ne kadar yeryüzünü oluşturan toprakların yaklaşık üçte birini hâkimiyeti altına alır.134 Bu kadar farklı boyun ve geniş toprakların yöneticisi olmak, ona askerî ve siyasi hamleler yapmaktan öte sorumluluklar yükler. Cengiz Han, eğitim, kültür, zanaatın gelişmesi ve böylece bir medeniyetin oluşması için de gerekli adımları atmaktan geri durmaz. Romanda Cengiz Han’ın bu konudaki çabası, şu şekilde anlatılır:

Naymanların çoğunu doğuya gönderdi, zanaatkârları özellikle de usta demircileri kabilelere dağıttı. Tay Han’ın danışmanlarından sakin görünüşlü bir Uygur olan Tata Tonga’yı yanında alıkoydu. Bu bilgin Uygurca, Jince ve Sartça okuyup yazabiliyordu. Bunun yanı sıra bazı Moğol, Nayman, Kırgız ve Karaim lehçelerini de konuşuyordu. Temuçin bu değerli bilgine önemli sorumluluklar verdi. Bunlardan birincisi, yasağın sözlü maddelerini Uygurcaya çevirmekti. Tata Tonga bunun yanı sıra Temuçin’in oğullarının eğitimini de üstlendi, Cuci, Çağatay, Ögedey ve Toluy Uygurcayı konuşmayı, yazıp okumayı öğrendiler. (…) Tata Tonga, Kağan’ın tercümanı oldu, baş eğen bütün boyların konuşup anlayacağı ortak bir dil bulmakla görevlendirildi. (s. 314)

Cengiz Han Moğolistan’daki kavimlerin mutlak hâkimidir. Bu kadar insanın adil bir şekilde yönetilmesi, yasa ile yasa da yazı ile olur. Cengiz Han’ın yazı ile olan ilgisi, Naymanları itaat altına almasından sonra başlar. Tarihçi Cüveyni’nin aktardığına göre Tatarların kendilerine ait alfabeleri yoktur. Zaten Moğolların ilk yazılı metinlerine de Uygur harflerinin kullanılmasından sonra rastlanır. Uygur yazısının kullanılmasının ilk önemli sonucu, Moğol kanunlarının yazıya geçirilmesi olur.135

Doğu Türkistan’da yaşayan Uygurlar, bozkırda yaşayanlardan daha medeni ve eğitimlidir. Kendilerine ait bir yazı sistemleri vardır. Ancak etkili bir askeri güce sahip değildirler. Uygurlar için Cengiz Han’a biat etmekten başka çare olmadığından Uygur lideri İdikut, Cengiz Han’a elçilerini göndererek ondan lütuf ister. Bu biat isteği, Cengiz Han’ı çok sevindirir ve İdikut’a kızlarından birini vererek akrabalık bağı oluşturur. Cengiz Han’ın bu hamlesinin altında, ilk kez medeni bir topluluğu hâkimiyeti altına alma isteği vardır. Zira sonraki seferleri için sadece güç kullanmanın yeterli olmayacağını, yerleşik medeniyetler ile mücadele için onları tanımak gerektiğinin farkındadır. Uygurlar arasında Naymanlara danışmanlık yapmış olan Ta-ta-tunga isimli vezir, Cengiz’in oğullarını eğitmek için görevlendirilir ve Cengiz Han, kendi yazı geleneği olmadığı için, Uygur yazı dilini bürokratik işlerde kullanmaya başlar.136 Kendisine biat eden bütün boyların konuşabileceği, anlaşabileceği ortak bir dil oluşturma çabası, özellikle bilim adamlarına gösterdiği saygı, Cengiz Han’ın öngörülü, vizyoner kişiliğinin göstergesidir. O, hâkimiyeti altına aldığı topluluklarda, yakıp yıktığı şehirlerde bile esnaf ve zanaatkârları değerlendirmeyi tercih eden, kendi milletinde eksik olanı, mevcut olan topluluklardan alıp kendi bünyesine adapte etmeyi başarabilen bir lideridir.

129.Mehmet Kaan Çalen, A.g.m., s. 236.
130.Nadir Devlet, Asya Fatihi Cengiz Han, s. 162.
131.Nadir Devlet, Asya Fatihi Cengiz Han, s. 94.
132.Murat Tural, “Moğol Toplum Hayatında Ölümünden Sonra Cengiz Han”, Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi, 13/2, 2018, s. 200.
133.H. Ahmet Özdemir, “Klandan İmparatorluğa Cengiz Han’ın Soyu, Yetiştiği Ortam Çocukluğu Kişiliği ve Yasası”, Marife, Bahar 2011, s. 43.
134.Engin Kırlı, “Cengiz Han’ın Hayatı ve Askeri Seferleri”, s. 89.
135.Engin Kırlı, “Cengiz Han’ın Hayatı ve Askeri Seferleri”, s. 98-99
136.Nadir Devlet, Asya Fatihi Cengiz Han, s. 105.

Ücretsiz ön izlemeyi tamamladınız.

₺72,68

Türler ve etiketler

Yaş sınırı:
0+
Litres'teki yayın tarihi:
01 ağustos 2023
Hacim:
10 s. 18 illüstrasyon
ISBN:
978-625-6981-81-2
Yayıncı:
Telif hakkı:
Elips Kitap
Ses
Ortalama puan 0, 0 oylamaya göre
Ses
Ortalama puan 0, 0 oylamaya göre
Ses
Ortalama puan 0, 0 oylamaya göre
Ses
Ortalama puan 0, 0 oylamaya göre
Ses
Ortalama puan 0, 0 oylamaya göre
Metin PDF
Ortalama puan 0, 0 oylamaya göre
Metin
Ortalama puan 0, 0 oylamaya göre
Metin
Ortalama puan 0, 0 oylamaya göre
Metin
Ortalama puan 0, 0 oylamaya göre